beyaz kuğu
  Yezidilik
 

 


                    Yezidilik



Yezidi İnançları-1

 


Free Image Hosting at www.ImageShack.us

Yukarıdaki sembolde sol tarafta yer alan
dingir/anu' tanrı çizimi, bu inancın kökenlerinin derinliği hakkında bir fikir veriyor.
Çivi yazısında bu işaretin, yazının kullanımının erken dönemlerinden itibaren tanrı/gök/ateş/anu/İl/el değerlerine karşılık düştüğünü ve hatalı olarak 'yıldız' diye yorumlandığını görmüştük.

Bunun ötesinde sembol etrafındaki çivi yazılarının çözümlenmesi, bu inanç hakkında daha ayrıntılı bilgilenime yol açabilir.

Şimdiden şurası açıktir ki, bu inançta yer alan 'marul yeme yasağı', 'fasulye yeme yasağı','tükürmeme yasağı', akado-sammaru kayıtlarında erken dönemlerde karşılaştığımız motifleri olduğu gibi yansıtmaktadır.

Tam da onun bu tarihsel eskiliği, şimdiki 'gizliliğinin', az bilinmesinin de, bir yönüyle, açıklamasını vermektedir. Eski dinler, eski toplumun yapısına uygundular ve o dönemin insan kurban sunum ve tüketimi ile çok iç-içe idiler. Kendini, giderek bunlardan arınan insan toplumunun gelişimine uyduramayan, bir dizi eski gerçek edimi, sembolizm vb. yolla aşamayan dinler, ötekiler karşısında gizliliğe, içe kapanmaya bir bakıma zorunlu kalırlar. Eski tür ilişkileri, eski dar toplum birimi içinde sürdürmeye çalışmanın sonucudur bunlar.

Yezidilik inancının eski kökenleri, özellikle yaratılış anlatımında da kendini gösteriyor. Ta'us Melek'in Azazil, veya başka kayıtlardaki haliyle Azaziel ile eşitlenmesi; Adem'e, 'ağacın meyvesinden' yeme önerisini getirenin Ta'us melek olarak tanıtımı, bu inanç topluluğunun kökenlerini, 'ateş/gökten yaratılmış ilk insan" Set (islamda Şeytan, hıristiyanlikta Satan) erken bağlantılarına kadar taşımaktadır.

Aşağıdaki yazılara, yorumlardan çok bilgi aktarım yönüyle yaklaşmakta yarar var. Akado-Sammaru kaynaklı dini inançların karşılastırmalı incelemesi içinde, Yezidiliğin yerini tam olarak saptama olanağı bulunuyor.

Bu, belki ileride yapılacaktır.
Yezidilerin Kimliği Karma bir dinin mensubu olan Yezidi'lerin Arap, Kürt ve Asur kökenli oldukları ileri sürülmektedir. Çeşitli kültürlerin birbirlerine karıştığı Ortadoğu'da ulusal kimlikleri olmayan İran'daki Bahailer, Lübnan'daki Dürziler ve Maruniler gibi Yezidiler de dini bir cemaattir.


YEZİDİLİĞİN TARİHİ

Yezidilerin kökenleri ve tarihleri ile ilgili somut, yeterli bilgi ve belgeler mevcut değildir. ....

Dinlerinin çok eski olduğunu, kuruluşu üzerine tarihi bilgilerin zaman içinde unutulduğunu, kaynaklarının kaybolduğunu söyleyen Yezidilerle ilişkiye geçerek, dinleri üzerinde bilgi edinmek isteyen gerek Müslümanlar gerek 18 ve 19. yy.larda bölgeye gelen Hıristiyan misyonerler de pek bir şey öğrenememişlerdir. Çünkü Yezidilik bir sır dini olduğu için Yezidiler, kendilerine sorulan soruları, soranların duymak istediklerine göre yanıtlamışlardır

YEZİDİ İNANÇLARI

Yezidilik; - Eski putperestliğe, - Zerdüştlüğe (iyilik ve kötülüğün mücadelesi), - Maniliğe (İrfan), - Yahudiliğe (Beslenme ile ilgili hükümler, haram yiyecekler), - Hıristiyanlığa (Vaftiz, nikahta ekmek ve şarap ayini, evlenmelerde kiliseleri ziyaret, şarap içmek), - İslamiyet'te (Sünnet, oruç, kurban, hac, mezar taslarında İslam 'i kitabeler) - Sufi-Rafiziliğe (İnancın gizliliği, vecd, şeyhe saygı), - Sabiiliğe (tenasuh ve ruh göçü), - Samaniliğe (gömme adeti, rüya tabiri ve dans), - Paganizme (Ay ve güneşe tapma) ait Bazı unsurları ihtiva eden ve kökeni yeterince açık olmayan bir inanç sistemidir.

Yezidilik inancında Tanrı, dünyanın koruyucusu değil sadece yaratıcısıdır. O, faal değildir ve dünya ile ilgilenmemektedir. Tanrı iradesinin faal ve yürütücü uzvu, Tanrı'nın ikinci şahsiyeti olan "Melek Tavus"tur. Melek Tavus, Tanrı ile bir, çözülmez bir şekilde Tanrı'ya bağlıdır. Bu anlamda Yezidiler, tek tanrılı olarak kabul edilebilirler. Ancak Yezidi inancında, Tanrı ile insan arasında vasıta olarak hizmet gören yarı- ilahlar bulunmaktadır. Yezidilere göre; Melek Tavus, bir iyilik tanrısıdır.

Yezidiler şeytana, tövbe etmesi sebebiyle Tanrı tarafından bağışlanan gözden düşmüş bir melek olarak bakarlar. Şeytanın adının, Tanrı olarak söylenmesi yasaktır. Yezidiler, dışarıdan anlaşıldığı manada ne cehenneme, ne cehennem azabına ne de şeytana inanırlar. Yezidi inancına göre; ruh, ölümden sonra başka gövdelere geçerek varlığını sürdürmektedir. Güneş, ay ve yıldızlar ışık saçtıklarından dolayı kutsaldır. Çünkü Melek Tavus da bir ışık kaynağıdır.

Yezidi topluluğu, Adem ile Havva soyundan değil Cebbar bin Sehid adlı başka bir yüce varlıktan türemiştir. Yezidiler her çağda yeni bir peygamber gönderileceğine, her yerde bulunan Melek Tavus'un bütün Yezidileri koruyacağına ve kurtaracağına inanmaktadırlar.

Mashaf-i Res'te, "Tanrımız Şeytanın adını ya da onu anımsatan sözcükleri zikretmek yanlıştır" diye buyrulduğundan Yezidiler, Tanrı-melek mertebesine koydukları "Şeytan"ın adını anmadan, onun için "İsmi güzel melek" derler. Ayrıca "kaytan, ser, melun, lanet" gibi kelimeleri de kullanmazlar.

Yezidiler için ateş, nur yani ışık saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez.

Yezidiler, bazı besin maddelerini yemez, bazı renkleri tercih ederler. Beyaz, kahverengi, kırmızı, yeşil ve siyah kutsal sayılmakta ; mavi renge ise itibar edilmemektedir.

Beyaz giysi, temizliği simgelemekte; kadınlar mutlaka beyaz iç çamaşırı giymekte; erkekler öldüklerinde yüce makama temiz çıksınlar diye beyaz giysiyle gömülmektedirler.

Yezidilerde temel haram yiyecek, maruldur. Buna börülce, salatalık, lahana gibi sebzeler ile balık, geyik ve horoz eti de eklenebilir.



YEZİDİLERDE İBADET

Yezidilerin yerine getirmeleri şart olan dini vecibeleri şahadet, namaz (ibadet), oruç, zekat ve hacdır. Onlara göre tanrının birçok ismi vardır. Bunların en güzeli ve en çok kullanılanı "Hüda" olanıdır.

Şahadet
Yezidilerde şahadet, tanrının sonsuz kudret sahibi, Şeyh Adiy bin Musafir'in tanrının meleği ve Yezidilerin mürşidi, Sultan Yezid'in tanrının meleği, yerin nuru ve insanlığın sevinci, Melek Tavus'un da Tanrı'nın meleği ve elçisi olduğuna inanmaktan oluşur. Bunu akşam yatarken, sabah kalkarken de tekrarlarlar.

 

Namaz


Namaz (İbadet) Yezidilerde yılda bir kez Laleş'te Şeyh Adiy'in türbesine yapılan hac esnasında gerçekleştirilen toplu ibadetin haricinde toplu ibadet etme yoktur. Namaz, sabah ve akşam kılınır.

Namazdan önce eller ve yüz yıkanır.

Sabah namazı için dışarıya çıkılarak güneşin sarılığı belirgin olduğunda güneşe karşı ayakta durulup üç defa eğilmek (rükua varmak) suretiyle dua okunur.

Akşam namazında da yine dışarıda güneşe karşı durularak dua okunur.

Yezidiler ibadetlerini kimsenin görmesini istemezler. Bir yezidi ibadet ederken başka dinden biri görürse rükua varmaz ve sadece avucunun içini güneş ışığına tuttuktan sonra elini ağzına götürüp öper.

Oruç

Yezidilerde Oruç Yezidilerde genel ve özel olmak üzere iki tür oruç vardır:

1. Genel Oruç
Eylül ayının 3 ile 5’ inci günleri arasında tutulan bu oruca Yezit orucu da denilmektedir. Ayrıca Hızır İlyas için üç gün oruç tutmak da Yezidi geleneklerindendir. Yezidi inancına göre, Allah üç gün oruç tutulmasını emretmiştir. Bu inanca göre kutsal kitaplarında oruçla ilgili yazılan üç gün kelimesini yabancılar yanlış olarak yani otuz şeklinde anlamışlardır. Yezidiler tutulan üç günlük orucun otuz olarak kabul olunacağına inanırlar. Sabahleyin güneşin sarılığı ile başlayan ve akşam gün battıktan sonra sona eren oruçta yemek içmek yasaktır.


2. Özel Oruç
Yalnızca din adamlarına özgü olan özel oruç, Aralık ayında 20, Temmuz ayında 20 ve 15-20 Eylül tarihleri arasında Şeyh Adiy'in türbesine yapılan ziyaretin ardından da 40 gün olmak üzere toplam 80 gün tutulur. Yezidiler iftar sofrasında şarap bulundururlar.

Zekat

Yezidilerde zekat müritlerin gelirlerinin % 10'u şeyhlere, % 5 pîre ve % 2.5'ini fakire vermekten oluşur

Hac


15-20 Eylül tarihleri arasında Irak'ta bulunan Şeyh Adiy'in mabedine yapılan hac, Yezidiler için yapılması şart olan dini ve milli bir vazifedir. Şeyh Adiy'in sandukasını üç kez tavaf edip kaideye yüz süren her Yezidi, hacı olmuş sayılır.

Şeyh Adiy'in Laleş Vadisi'ndeki dağın eteğinde olan mabedine Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek giden Yezidiler, kaynağı mabette bulunan zemzem adını verdikleri su ile çocuklarını vaftiz ederler.

Bu hac merasimi; nehirlerde yıkanma, sancakların yıkanıp vaftiz edilmesi, rahiplerin dansları, mukaddes kabul edilen mezarlara kandil yakılması, kurban edilen bir öküzün etinin dağıtılması, özel yapılmış yemeklerin yenmesiyle kutlanır.

Ayrıca bu hac sırasında saygı gösterilen ve şahıs isimleri verilen dut ağaçları ziyaret edilir.

Çevreden tek ağaç dalı kesmek bile günahtır.

Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabıyla dolaşılmaz; kadınla cinsel ilişki kurulmaz ve içki içilmez


Duaları

Yezidilerin güneş doğarken ve batarken ona doğru yönelerek dua okuma adetleri, güneşe ve aya taptıklarına dair yanlış bir telakkiye sebep olmuştur.

Gerçekte bu duanın nedeni Yezidilerce Tanrı (Melek Tavus)'nın, "Ay ve karanlığın", ve "Güneş ve aydınlığın" efendisi olarak kabul edilmesidir. Yezidi duaları dört tanedir. Bunlar ;
1. Sabah duası,
2. Evger duası: Bu da sabahları okunur,

3. Güneş batışı duası: Buna güneş duası da denir.
4. Akşam duası: Buna şahadet duası da denir. Yatağa yatınca okunur. Bu dua Melek Tavus'a yapılıp yedi meleğe hitap edilir.


Yezidi İnançları-2


 

Tatil ve Bayramlar
Bayramlar Yezidi kutsal kitabına göre, Cumartesi dinlenme günüdür. Yezidilerin önem verdikleri dört dini bayramları vardı

1. Sar-i Sal (Yeni yıl) Bayramı

Sarsali, Sarsaliya da dedikleri bu bayram Nisan ayının ilk Çarşamba günü kutlanır. Bugün meleklerin gece boyunca bereket dağıttıklarına inanılır. Yezidilerin yaşadıkları her köyde ve yerleşim birimlerinde kutlanan bu bayramın ön hazırlığı olarak aile mezarları ziyaret edilerek mezar taşlarının üzerine yolu oradan geçenlerin yemesi için, içinde kuru üzüm, yumurta, kuru incir ve çeşitli çöreklerin bulunduğu tepsiler konur.


2. Yaz Bayramı (Çesna Havini)

Temmuz'un 18 ile 21'i arasında Irak 'ın Lalis bölgesinde kutlanan bu bayrama Şeyh Adiy bayramı, kırk gün bayramı da denir. Yaz orucunun tamamlandığı günün ertesinde başlar.

3. Cemaat Bayramı


Şeyh Adiy'in bir araya getirdiği ilk cemaatin anısına 6-13 Ekim tarihleri arasında kutlanan bu bayrama katılmak Yezidi inancına göre hac farizası sayılır ve her Yezidi için bir borçtur.


4. Doğum Bayramı

Yezidilerin dördüncü bayramı herkesin üç gün oruç tutarak karşıladığı 1 Aralık sabahı başlayıp akşamı biten Halife Yezid'in doğum günü olarak anılan bayramdır.

Yezidiler Ayrıca Müslüman ve Hıristiyan komşularıyla birlikte onların Hıdırellez ve Aziz Sergius Yortusu gibi bayram ve yortulara da katılırlar.

Yezidilerde geleneksel bir biçimde 21 Mart'ta kutlanan Nevruz Bayramı dini olmaktan çok folklorik bir nitelik taşır.

 

Ahret Kardeşliği

Her Yezidi'nin bir ahiren kardeşi ile bir ahiren bacısı olması mecburidir.

Ahiren kardeşliği her defasında el öpmeyi ve ölümde yardım etmeyi emreder.

Vaftiz

Yezidi çocukları doğduktan 40 gün sonra bazı yerlerde de doğumun ilk haftasında Pirler tarafından Şeyh Adiy'in mabedindeki zemzem suyuna üç defa daldırılmak suretiyle vaftiz edilirler. Laleş'in dışında yaşayan Yezidiler için kavvallar tarafından getirilen vaftiz suyu kullanılır.


Sünnet ve Kirvelik

Çocuk vaftiz edildikten bir hafta sonra vaftizi yapan Şeyh veya Pir tarafından sünnet edilir. Bu adete, Kuzey Irak'ta "karif" denilmekte ve Yezidi çocuğu komşu veya dost bir Müslüman kirvenin dizine yatırılarak sünnet işlemi gerçekleştirilmektedir.

Kirveliğin Yezidilerde çok önemli bir yeri vardır. Başka dinden olanların kirve yapılması ile o dinin mensuplarıyla dostluk köprüsü oluşturulmakta, muhtemel düşmanlıklar önlenmektedir.


Ölüm ve Cenaze

Töreni Yezidiler birinin vefatında ölünün kıymetli elbiselerini bir ağaç parçasına giydirip, kokular sürüp süsledikten sonra etrafında dönerler. Bu arada ölünün iyiliklerinden bahsedip ağlayarak dövünürler. Bu tören, üç gün devam eder.

Ölen Yezidi, yüksek sesle salavat getirilerek ahiren kardeşinin huzurunda Yezidi şeyhi tarafından yıkanır. Ölünün ağzına, kulaklarına, gözlerine ve kalbinin üzerine Şeyh Adiy'in türbesinin toprağından yapılmış çamur sürülerek kolları çapraz vaziyette, bası doğu istikametinde gömülür.

Ölümün 3, 7 ve 40. günleri ile yıl dönümlerinde anma törenleri düzenlenir, Yezidi yoksullarına yiyecekler ve sadaka verilir. Ölümünden sonra bir din adamı veya bir koçak tarafından görülen rüyanın yorumu yapılarak ölenin ruhunun yeniden doğması meselesi çözülmeye çalışılır.

Yezidilerin ölü gömüldükten sonra mezar başında ölüye hitaben yaptıkları telkin duası çok ilginçtir. Yezidilerin telkin duası su şekildedir:

"Ey ölü kişi!

Gelecektir üzerine Münker ve Nekir melekleri!

Sana soracaklar: hangi dindensin?

Sen, de ki ben Ezidiyim (Yezidiyim).

Şeyhim, Şeyh Adiy'dir."


RUHANİ YAPI

Yezidiler, müritler ve ruhaniler olmak üzere iki toplumdan oluşmuştur.
1. Müritler
Yezidi toplumunun en büyük kastını oluştururlar. Her Yezidi, her gün elini öpmek, yanında şarapla orucunu bozmak, hacla ilgili her türlü hizmetini yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir şeyh ya da pirin mürididir. Köylerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan müritlerin görevleri kendi üstlerindeki sınıflara hizmet etmek ve vergi vermektir.

2. Ruhaniler (Ruhan, Kahane, Rahip)


Bunlara olağanüstü saygı gösterilir. Bazı hallerde ruhanilik irsi olarak kadınlara da geçebilmektedir. Ruhaniler (Rahip) aşağıdaki altı sınıfa ayrılmışlardır:

a. Şeyhler

Şeyh Adiy'in müritlerinden veya kardeşlerinin soyundan olmaları gerekir. Beyaz bir elbise giyip, siyah bir sarık sararlar; evleri Yezidiler için mabet olarak kabul edilir. Okuma-yazma işleriyle uğraşırlar, cenaze törenlerini yönetirler. Oruçta, bayramlarda, evlenmelerde ve sünnet merasimlerinde de görev yaparlar.

b) Pirler

Şeyhlerden sonra Yezidilere yol gösteren yaslı ruhanilerdir. Elbiseleri siyah olup baslarına siyah veya kırmızı tüylü sarık takarlar. Hacca gelenlerin yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması bunların görevi olup dini törenlerin düzenlenmesinde şeyhlere yardım ederler. Şeyhler ve pirler, dokunulmazlık haklarına sahip ruhani reislerdir. Vazifeleri, müritlerini ve cemaatlerini kötülükten uzak tutmaktır. Bayram günlerinde, oruçlarda, evlenme ve ölümlerde, vaftiz, sünnet ve hastalıkların tedavisindeki dini görevleri yerine getirirler.


c. Fakirler veya Karabaşlar

Sadaka ile dünyevi zevklerden kaçınan Fakirler, aileler arasında arabulucu ve barışı sağlayıcı olarak Yezidi toplumunda görev yaparlar.

d. Kavvallar

Bunlar Şeyh Adiy bin Musafir'in türbesi civarında oturan görevlilerdir.Dini bayramlarda ve dinsel törenlerde ilahiler söyleyip çalgı çalarak ruhanilere hizmet ederler.

Kavvallar, Yezidiler arasında birliği sağlamak, imanı kuvvetlendirmek ve köy halkının verdiği zekatı toplamak amacıyla Yezidi sancakları (Melek Tavus'un heykeli) ile yılda bir defa köyleri dolaşırlar.



e. Kuçekler

Irak 'ın Laleş bölgesinde oturan Kuçeklerin sayıları azdır. Şeyh Adiy'in türbesinde hizmet ederler. Kavvallara yardımcı olarak köylere gezilerde, sancakları (Melek Tavus heykeli) taşırlar.

f. Çömezler (Avhan veya Avanlar)

Ruhanilerin en alt tabakasını oluşturur. Şeyh Adiy'in türbesinin bakim ve temizliğinden sorumludurlar. Dini yapının hiyerarşik zirvesinde biri Sayh Nasir olarak adlandırılan dini, diğeri de Mirza-Beg veya Amir al-Umara denilen dünyevi islere bakan iki reis bulunur. Sayh Nasir en üstün (Mir-i Sayhan) şeyh olup en yüksek manevi makamı temsil eder. Mukaddes yazıları en iyi onun bildiğine, tefsirlerinde hiç yanılmayacağına inanılan Sayh Nasir'in evi, Şeyh Adiy'den sonra Yezidilerce en kutsal yer sayılır. Yezidilere, Yezidilikten çıkarma cezası yalnızca Sayh Nasir tarafından verilir. Mirza-Beg, Yezidilerin emiri olup en yüksek siyasi makamı temsil eder. Bütün dünyevi islerde verdiği kararlar kesindir. Yezidi halkını, dışarıda temsil etme yetkisine sahiptir. Yezidilerde emirlik, babadan oğla geçmektedir .


Sancak

Sancak (Sincak , Sencik, Cem-i Sanacık) Yezidilik en açık ifadesini, horoz seklinde pirinç, bakir veya tunçtan yapılmış "sancak"ta bulur. Yezidilerin elinde sancak adıyla anılan yedi adet tavus heykeli bulunmaktadır. Bu sancaklar, Yezidilerin yeryüzündeki dağılım bölgelerini simgelemektedir. Dini makamda oturan şeyhe ilahi bir kudret bahsettiğine inanılan sancaklar, Tavushane denilen özel ve güvenli bir yerde muhafaza edilir.

Kavval ve Kuçek adı verilen Yezidi din adamları tarafından her yıl Yezidi köylerinde dolaştırılan bu sancakların kutsama töreni sırasında alttan başlamak üzere sırayla önce heykelin boğumları, sonra zemzem suyunun bulunduğu bakır ibrik öpülmektedir.

Yezidilerin Yedi Meleği ve Melek Tavus
Yezidilerin kutsal kitabi Mushaf-i Res'te evrenin yaratılısının anlatıldığı bölümde, önce bir inci tanesi olarak evrenin bilahare de yedi günde yedi meleklerin yaratıldığı ifade edilmektedir.

Buna göre, ilk yaratılan Azrail isimli Melek-Tanrı 'ydı; diğer adı Melek Tavus yani ateşten olma Şeytan'dı.

Yedi meleğin en ulusu Oydu.
Ve Pazartesi Derdail yaratıldı. ..
Salı, İsrafil oldu ve vekaletini Yezidi ulularından Şeyh Şemseddin'e verdi.
Çarşamba, melek Mikail yaratıldı ve Sucedettin kılığında göründü.
Perşembe, Semail oluştu ve Şerafettin oldu.
Cuma, Cebrail yaratıldı ve Nusreddin olarak görüldü. Cumartesi yaratılan Nurail (Turail) ise Fahrettin evliya kılığında insanlar arasında dolaştı.

Yezidilerde kötülük tanrısı (şeytan) yerine ikame edilen melaikeler kralı Melek Tavus'un apayrı bir yeri vardır.

Yezidiler, şeytan'ın yerine ikame ettikleri Melek Tavus'a tanrısal nitelikler atfettikleri için "Şeytana tapanlar" olarak nitelendirilmişlerdir. Oysa onların inancına göre, dünyayı yaratan Tanrı'nın cezalandırdığı şeytan, cehennemde kaldığı 7 bin yıl boyunca tövbe göz yaşlarıyla doldurduğu 7 testi ile cehennem ateşini söndürmüş; Tanrı tarafından bağışlanmış ve meleklerin önderi olmuştur.

Artık Melek Tavus, Tanrı 'nın yarattığı dünyanın koruyucusu, yöneticisi ve Tanrı iradesinin yürütücüsü niteliklerini kazanmıştır.

Zemzem Suyu Laleş vadisinde bir kayadan çıkan su, Şeyh Adiy'in türbesinin eşiğinin altından geçer geçmez kutsallaşarak havuzumsu taç çukurda birikip zemzem adını alır. Zemzem suyunun akıp gittiği yere çıplak ayakla yaklaşan Yezidiler, el ve yüzlerini yıkamak suretiyle kendilerini vaftiz edilip kutsanmış saymaktadırlar.

MUKADDES KİTAPLARI


Yezidilerin Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve) ve Mashâf-i Res (Mushâf-i Res- Kara Kitap) olmak üzere iki mukaddes kitabı vardır.Kitapların yazım dili kürtçedir.

Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve)

Melek Tavus tarafından Yezidilerin kurtuluşu için "Tecelli Vahiy kitabi" olup beş bölümden ibarettir. Bu bölümlerden, 1 incisinde, Melek Tavus'un vazifesinin insanları ıslah ve onlara yardımcı olduğu, 2 incisinde, Melek Tavus'un insanları istediği şekilde cezalandırıp, mükafatlandırdığı, arzın altına ve üstüne hükmettiği ifade edilmektedir. 3 üncüsünde, Kainattaki bütün mahlukatların, Melek Tavus'un hakimiyeti altında olduğu, 4 üncüsünde, Melek Tavus'un haklarını başka ilahlara vermeyeceğini, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların onun inançlarından kendilerine uygun düşenleri alıp, diğerlerini bozduğu, 5 incisinde ise, şahsına ve resmine saygıda bulunulmasını ve inançları ile eşyasının olduğu gibi korunması emredilmektedir. Şimdi her bölümün orijinal metinlerinden kısa örnekler sunalım:

***
Birinci Bölüm
Ben ki vardım, varım, sonsuza dek var olacağım; tüm yaratılmışlara hükmüm geçer, tüm olaylar ve benim erkim altındaki varlıklarla ilgili her şey, benim buyruğumla olur.

Kim bana inanır da gereksindiğinde beni çağırırsa, ben hemen onun yanındayım, benim var olmadığım hiçbir yer düşünülemez. Beni benimsemeyen kimselerin, kendi isteklerine uygun olmadığı için kötülük diye nitelendirdikleri tüm olaylar, benim istediğimle olur.

Her çağın bir Yönetici Vekili vardır, onu ben seçerim. Her kuşakla birlikte, bu Dünya'nın Başkanı da değişir; Başkanlar sırayla gelirler, kendi dönemleriyle ilgili görevlerini yerine getirirler. Yaratılıştan kazanılan özelliklerin değerleriyle orantılı olarak, suçları bağışlarım. Kim ki bana karşı çıkar, acılar ondan eksik edilmeyecektir.

Başka hiçbir Tanrı, benim işlerime ve yaptıklarıma karışamaz: Ben neye karar verirsem, o olur; Yabancıların ellerinde bulunan kutsal kitaplar, peygamberler ve havariler tarafından yazılmış olsalar bile, artık geçersizdirler, isyancı bir nitelik kazanmışlardır, bozulmuşlardır; bunlar birbirlerini yalanlamakta ve geçersiz kılmaktadırlar. Doğru olanla yanlış olan arasındaki ayırım, yaşanılan çağın koşullarına göre yapılacaktır. Bana inananlara verdiğim sözleri yerine getireceğim; belirli dönemler için yetkilerimi devrettiğim akilli ve sevgili Vekillerimin yargılarına göre, kullarımla aramdaki sözleşmeye uyacağım ya da uymayacağım. Olayların gelişimini dikkate alırım; içinde bulunulan zamanda yararlı olan neyse, onu uygularım. Benim eğitmenliğimi kabul edenleri yönlendirir, eğitirim; onlar, bana uymakla, ruhun duyacağı sevinç ve zevklerin en büyüğüne kavuşurlar.

İkinci Bölüm
Çok iyi bildiğim tüm yöntemlerle, adem oğullarını ödüllendirir ve cezalandırırım.

Yeryüzünde, üstünde ve altında ne varsa, benim denetimimdedir.

Öbür ırklara yardım etmeyi üstlenmem, onlara iyilik yapmaktan uzak da durmam, hele benim seçilmiş topluluğumdan ve bana uysallıkla hizmet edenlerden bunu hiç esirgemem. Sınadığım insanlara etkin denetim yetkisi veririm; bu insanlar, benim irademe uygun olarak, belirli durumlarda, bana inanıp öğütlerimi tutanlara yardım ederler. Alan da benim, veren de; zengin eden, fakir eden de; mutlu kılan, mutsuz kılan da; bütün bunlar, çevre koşullarına ve zamana uygun biçimde gerçekleşir benim islerime karışmak ve herhangi bir insani denetimimden çıkarmak hakkına ve yetkisine sahip hiçbir güç yoktur. Bana engel olmaya çalışanların üzerine acılarla hastalıklar yağdırırım. Kim benim buyruklarıma uyarsa, öbür insanlar gibi ölmez. Bu düşük dünyada hiç kimsenin, kendisi için belirlediğim süreden fazla kalmasına dayanamam; ama istersem, onu bu dünyaya iki kez, üç kez ya da daha fazla geri gönderirim, ruhunu başka bir bedenin içine sokarak; bu, evrensel bir yasadır.

Üçüncü Bölüm
Ben, kitap göndermeksizin yönlendiririm, dostlarıma ve benim öğrettiklerimi benimseyenlere, doğru yolu, gizli araçlarla gösteririm, uyulmasını istediğim kurallar, bunaltıcı değildir, zamana ve koşullara göre saptanmıştır. Yasalarıma karşı çıkanları öbür dünyalarda cezalandırırım.

Ademoğulları, yapılması istenen şeyleri bilmezler, bu yüzden sık sık yanlışlığa düşerler. Yeryüzündeki ve gökteki hayvanlar, denizdeki balıklar, hepsi benim yönetim ve denetimim altındadırlar. Dünyanın bağrındaki gizli hazineler ve başka şeyler, benim bilgimin içindedir. Onların tek tek bulunup alınmasına olanak sağlarım. Bunlara sahip olacak kimselere ve benden zamanında dilekte bulunanlara gizli işaretlerimi, mucizelerimi gösteririm. Bana ve izleyicilerime karşı yabancıların göstereceği düşmanlık ve direnme, ancak kendilerine zarar verir, çünkü bilmezler ki güç ve zenginlik benim ellerimdedir ve bunları ben, âdemoğullarından hak edenlere veririm. Dünyaların yönetimi, çağların arka arkaya gidisi, vekillerimin her çağda değişmesi, sonsuza dek benim yetkimdedir. Her kim oraya dürüstçe yürümezse, ben, kendim belirleyeceğim bir zamanda onu cezalandıracağım ve başladığı yere geri göndereceğim.

Dördüncü Bölüm
Mevsimler dört tanedir, unsurları da (Dört unsur = Adem' in bedenini oluşturan toprak, hava, ateş, su) dört tanedir; bunları ben, yarattıklarımın, gereksinimlerini gidermeleri için bağışladım. Yabancıların kutsal kitapları, ancak benim yasalarıma uygun oldukları, karşı çıkmadıkları ölçüde tarafımdan kabul görürler; yine de bunlar, çoğunlukla saptırılmışlardır. Üç tanesi bana karşıdır ve ben, üç addan nefret ederim.

Benim gizlerimi açığa vurmayanlar için, ödüllendirme konusundaki sözümü tutacağım. Benim uğruma acı çekmeye katlananları, kuşku duyulmasın ki, dünyalardan birinde ödüllendireceğim. Benim yolumdan gidenler, kendilerine düşman olanlara ve yabancılara karşı, cemaat hâlinde yaşasınlar.

Ey siz, benim yasalarıma uyanlar, benim tarafımdan iletilmeyen düşünceleri kafanıza sokmayın. Yabancıların yaptığı gibi sakin adimi ya da bana yakıştırılan adları ağzınıza almayın, yoksa günaha girersiniz; çünkü bu konular, sizin kavrayışınızın, üzerindedir.

Beşinci Bölüm
Beni simgeleyen şeylere ve resimlere saygılarınızı sunun; çünkü onlar size, benim yasalarıma aykırı olan davranışlarınızı anımsatacaktır. Yardımcılarımın buyruklarına uyun, sözlerine kulak verin ki benden aldıkları öte dünya bilgisini size iletsinler.


Yezidi İnançları-3

Kara Kitap'ta Yezidilik bakımından Yaratılış Varyantı!

Mashaf-i Reş (Mushaf-i Res-Kara Kitap)

Yaratılış nazariyelerinin anlatıldığı yeryüzüne ait bir kitap olup Yezidilere dair geçmişteki olaylar ile Yezidilik adabını içerir.
Ayrıca Kara Kitap'ta renkler ve yiyeceklerle ilgili bazı yasaklar da yer almıştır.

Şimdi Mashaf-i Reş 'ten bir bölüm sunalım:
***
Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci' yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Anfar' dı.
Ve inci' yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.

İlk gün, yani Pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olanı Ta'us Melek (Tavus kuşu Melek)' tir.
Pazartesi günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı günü, İsrafil' i yarattı ki, Şeyh Şams'dır.
Çarşamba günü, Cebra'il adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir.

Perşembe günü, Azrail' i yarattı ki, Saacadin'dir.
Cuma günü, Semna'il aldı meleği yarattı; o da Nasir' ud - Dindir.
Cumartesi günü, Nura' il adlı meleği yarattı, ki o [. .] Melek Ta'us (Melek Tavus)' u onların başkanı yaptı.
Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, Yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı [...] İnsani, kuşları ve tüm hayvanları yarattı, ve onları pelerininin boşluğuna yerleştirdi, ve Inci' nin üzerinden indi, melekler de yanındaydı.
Sonra yüksek sesle İnci' ye doğru haykırdı, o da düşüp dört parçaya ayrıldı. içinden su fışkırdı ve deniz oldu.
Dünya yuvarlaktı, üzerinde çatlak yoktu.
Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cebrail'i yarattı, ve dört bucağın yönetimini ona emanet etti. Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleis' e geldi ve konakladı.
Dünyanın içinde haykırdı, ve yoğunlaşmayla deniz oluştu, ve dünya yeryüzüne dönüştü ve titremeye devam ettiler.
Sonra Cebrail' e, Beyaz İnci' nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi öbürünü de Göğün Girişi' ne (cennetin girişi) kapı olarak koydu.
Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak astı.
Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyve ağaçlarını, bitkileri ve dağları yarattı.
Hali'nin üzerine Taht'ı yarattı.

Sonra, dedi ki Ulu Tanrı :
«Ey Melekler, Adem' le Havva' yı yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem' in belinden gelmek üzere, Sehr ibn Cebr doğacak; ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil' in, yani Ta'us Melek' in toplumu olan Yezidi halkıdır bu.
Sonra Şeyh Adi b. Musafir' i Suriye' den göndereceğim ve o gelip Lales' te kalacak.»

Sonra Tanrı, kutsal ülkeye indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından toprak getirmesini buyurdu; Toprak, hava, ateş ve su.

Onlarla bir adam yaptı ve kendinden ona bir ruh bağışladı. Sonra
Cebrail' e, Adem' i Cennet' e yerleştirmesini buyurdu, orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilsin diye: ancak buğday yemesi yasaktı.

Yüz yıl sonra Ta' us Melek, Tanrıya dedi ki: «Adem nerede ve nasıl üreyip çoğalacak? »
Tanrı ona «Yetki ve yönetimi sana bırakıyorum bu konuda» dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem' e sordu : «Hiç buğday yedin mi ? » O da yanıtladı : «Hayır, çünkü Tanrı bunu bana yasakladı, 'Ondan yememelisin' dedi..»

Melek Ta'us şöyle dedi ona : «Yesen, senin için çok daha iyi olur.»
Ama Adem' in, yedikten sonra karnı şişti, ve Ta' us Melek onu Cennet' ten çıkardı, ve bıraktı, ve göğe çıktı.
O zaman Adem, karnının şişkinliği yüzünden acıyla kıvrandı, çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Ama Tanrı bir kuş gönderdi, o da Adem' in bedeninde bir çıkış deliği açtı, böylece Adem rahatladı.
Ve Cebrail yüz yıl ona görünmedi, ve o mutsuz oldu, ağladı.
O zaman Tanrı, Cebrail' e buyurdu, ve o gelerek Adem' in sol koltuk altından Havva' yı yarattı.

Sonra Melek Tavus, çok acı çeken Yezidîlere yardım etmek üzere yeryüzüne indi ve eski Asurluların yanında, bizim de başımıza krallar dikti; bu krallar Nesrukh (ki o, Nasir' ud - Din' dir) ve Kamush (o da, Sultan Fakhru' d - Din' dir) ve Artımus (ki,Sultan Samsu'd - Din' dir) adını taşıyorlardı.
Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci ve ikinci Şapur adlı bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir,ve biz dört kabileye bölündük.
Bize khass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa'nın adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır.
Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu, daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır.
Yine, Şeyh ve müritleri sayın, helvacıkabağı yemekten sakınınız.
Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır.

Ayrıca, tanrımız olan Şeytan' ın adını ya da onu anımsatan Kitan, Sar, Sat gibi adları ya da Mal' un , [...] na'l gibi sözcükleri ağza almak yasaktır.
Önce [ ...] bizim dinimize, puta taparlık dediler ve Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve İranlılar dinimizden uzak durdular. Kral Ahab ile Amran, bizdendi; öyle ki, bizim Pirbub diye adlandırdığımız Ahah Beelzebub' un Tanrısından yardım dilerlerdi. Bizim Babil' de Bakti-Nossor (Nebukadnezzar) adlı bir krallımız vardı; İran' da Ahasuerus, İstanbul' da Ağrıkalus da bizdendi.
Gök ve Yer var olmadan önce Tanrı, suların üzerinde bir teknenin içindeydi.
Sonra, yaratmış olduğu inciye kızdı, onu başından attı; incinin kırılmasından dağlar, çınlamasından kum tepeleri, dumanından da gökler meydana geldi.
Sonra Tanrı, göğe çıktı ve gökleri yoğunlaştırdı; ve onları, altlarına destek koymadan yerleştirdi, ve yeryüzünü her yanından çevirdi.
Sonra ellerine kalemi aldı, ve tüm yaratıklarının adlarının listesini çıkardı.

Kendi özünden ve nurundan altı tanrı yarattı ki bunların yaratılması, bir lambanın başka bir yanan lambadan yakılması gibiydi.
Sonra Birinci Tanrı, İkinci Tanrı' ya dedi ki :
«Ben göğü yarattım; sen oraya çık, ve bir şeyler yarat.»
Ve o, göğe çıktığı zaman, Güneş var oldu.
Kendisinden sonraki Tanrıya, 'Çık' dedi ve Ay yaratıldı. Ve ondan sonraki Tanrı, gökler' i harekete geçirdi; ve ondan sonraki Tanrı, yıldızları yarattı; ve ondan sonra gelen Tanrı, el - Kuragh' ı, yani Sabah Yıldızı' nı (venüs) yarattı; ve her şeyi böyle yarattı.



Free Image Hosting at www.ImageShack.us

 

 

GÜNÜMÜZDE YEZIDILER

 

 

 

 

Osmanlıların son zamanlarında 1912´de yapılan nüfus sayımında 37.000, 1923´teki sayımda 18.000 olarak tespit edilen Yezidilerin sayısı ülkemizdeki bazı çevrelerin baskılarından kaynaklanan göçlerden dolayı azalmış olup; günümüzde Türkiye´deki sayılarının 3.000-4000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde küçük topluluklar halinde yaşayan Yezidilerin büyük bölümü Güneydoğu Anadolu´da bir kısmı da metropol kentlerinde yaşamaktadırlar. Dünya genelinde nüfuslarının 700.000 olduğu tahmin edilen Yezidilerin, Irak´ta 300.000, Rusya´da 100.000, Gürcistan´da 60.000, Ermenistan´da 40.000, Suriye´de 10.000, Almanya´da 50.000, İran ´da 1.000-2.000 civarında nüfusa sahip olduğu; kalanının da Hindistan, Lübnan, İsviçre, Belçika, Estonya ve Ukrayna´da yasadığı bilinmektedir.

 

Alıntı kaynak:

http://www.farkliyiz.com/forum/diger-dinler/37859-yezidilik.html

 

 

 

YEZİDİLER: Güneşe yakaranlar

  

 

 

 

  

 

 

Sabah şafağında ve günbatımında güneşe uzanan eller... En eski inançların, büyük dinlerin buluşup kaynaştığı kavşakta filiz veren bir din... Dinsel inanışları, efsaneleri, ibadet biçimleri ve gelenekleri ile farklı bir kültür... Şanlıurfa, Mardin ve Batman köylerinde sayıları giderek azalan Anadolu Yezidileri...

İstanbul-Urfa güzergâhında uçmanın ilk kez tadına varıyorum. Uçak Harran Ovası'nın üzerinde aheste aheste dolanırken kendinizi yeryüzünde, ovayı ise gökyüzünde sanıyorsunuz. Her yerde ışık kümeleri. Gök kubbeden yere bakınca Samanyolu, Büyükayı ve Küçükayı takımyıldızları arasında mistik ve aşkın bir yolculuğa çıkmış gibi oluyorsunuz. Işıksız alanlar, evrendeki karadelikleri andırıyor. Zifiri karanlıkta aşağıdan göz kırpan ışıkları, Güneydoğulu gözüyle değerlendirirseniz, allı pullu taze gelinlerin boynundaki beşibiryerde denen altın gerdanlıklara benzetirsiniz.

'İnsana sonsuzluk duygusu veren Harran Ovası'na en çok hangi mevsim, hangi renk yakışır' diye düşündüm uzun uzun. Urfa-Viranşehir arasındaki 100 kilometrelik yolu minibüsle kat ederken, cevabını da buldum: Yaz mevsiminin boz bulanık rengi. Zira, ateşin ve güneşin yurdudur Harran. Hasat zamanıdır; arpalar biçilip hozan'a dönmüş tarlalar, güneşe selam durmuş buğdaylar biçeri bekliyor. Tek kıvılcım tüm hasadı küle çevirebilir. Su tankeri bağlanmış traktörler, aleste bekliyor. Aymaz bir yolcu veya şoförün rüzgâra bıraktığı izmarit tarlayı yangın yerine dönüştürebilir.

Yezidiler, güneş doğarken ve batarken ona yönelir ve üç defa rükûa varır. Bu ibadet gizlidir. Bir Yezidi ibadet ederken, başka dinden biri görürse, rükûa varmaz ve sadece avucunun içini güneş ışığına tuttuktan sonra elini ağzına götürüp öper. Yezidilerin bu yüzden güneşe taptıkları düşünülmüşse de onlar 'güneş ve aydınlığın efendisi yüce Tanrı Melek Tavus'a dua ederler. Viranşehir'e bağlı Burç köyünde Yezidiler, kutsal sayılan bir mezarın başında dua ediyor. Mezarda kim olduğunu bilmedikleri ama kutsallığına inandıkları bir şahsiyet yatıyor.

 

Bozkır uçsuz bucaksız. Kayalar bile mevsime uymuş; boz bulanık abideler gibi duruyor. Tepelere serpiştirilmiş birkaç bodur ağaç ve çalılık, pitoresk değil arabesk bir görüntü oluşturuyor. Ama yol kenarındaki bağ ve bostanlar, bozkırda daha bir yeşil duruyor ve hep gölgeliği çağrıştırıyor. Genelde yol kenarına dizilmiş köyler, bir çiftçinin tarlaya serptiği tohum misali kümelenmiş. Toprak damlarla, briket evlere siyah, beyaz ve gri renkler egemen. Kapı ve pencereleri yola bakar evlerin, hem güneşi hem de gelip geçeni selamlamaya hazır, bölge insanı gibi içten ve sade.

Salt evler değil, hemen her şey duaya durmuş gibiydi. Viranşehir'den Urfa'ya dönüş günbatımına denk düştüğünden, ufukta beliren birkaç bulut kümesi, teker teker güneşe ibadet edip kayboldu.

Burası Harran'dır beyim. Güneşin, ayın, yıldızların ilk kutsandığı mekân, ateş ve güneşin yurdu.

Ve insan, Mezopotamya'da başını kaldırdığında, bir daha ayırmadı gözlerini semadan. Odur budur semavata dair her şey kutsal sayıldı. İlk tohum toprağa düştüğünde Tanrılar yeryüzünden gökyüzüne çıktılar, hiç yere inmediler.

Yezidilerin kutsal mekânı Laleş Vadisi'ndeki Şeyh Adiy Türbesi ve hacılar için yapılmış küçük evlerin duvarları çeşitli şekiller ve eşyalarla donatılmış. Midyat'a bağlı Harabya (Yenice) köyündeki beş hanenin muhtarı Mahama Altan'ın evinin duvarı da kaşık, çatal ve benzeri nesnelerle süslü. Gerçi muhtar ve eşi Fatım Altan, bunların bir anlamı olmadığını söylüyor ama araştırmacılara göre bu nesneler aile ya da kabile alametleri...

 

Yezidiler, ateşin ve güneşin çocuklarıdır beyim. Semavi dinlere çok şey katan Sabiilerin ortağı ve mirasçılarıydılar. Rivayet odur ki, 13. yüzyılda Moğolların bölgeyi kasıp kavuran istilaları sırasında, Harran Sabiileri Kuzey Irak'taki Sincar Dağları'na sığınıp Yezidilerle kaynaştılar. İmanlarına iman kattılar, geleneklerini emanet edip tarih sahnesinden çekildiler.

İslam Ansiklopedisi, Yezidilik hakkında şu bilgileri verir: Eski İran, Hint ve Asur inançlarının karışımından sentezlenmiş bir dindir. İnancın kökeni yeterince açık değildir. Paganizm (ay ve güneş tapıncı), Sabiilik (ruh göçü ve benzeri inanışlar), Şamanizm (rüya tabiri, dans ve defin ritüeli), Yahudilik (haram yiyecekler), Hıristiyanlık (vaftiz, nikâh, ekmek ve şarap ayini, nikâhta kilise dahil kutsal yerleri ziyaret, şarap içmek), Manilik (irfan), Zerdüştilik (iyi-kötü mücadelesi), İslam (sünnet, oruç, hac, kurban), Sufi Rafızilik (sır saklama ve sufi şeyhleri) gibi dinleri barındırır.

 

Viranşehir ile Ceylanpınar arasında sınır oluşturan Gavurga köyü, bir süre öncesine kadar kalabalık bir Yezidi yerleşimiyken, şimdi sadece beş Yezidi aileyi barındırıyor. Göçenlerin çoğu Almanya'ya gitmiş. Beşiri, Kurtalan, Bismil, Midyat, İdil, Cizre, Nusaybin, Viranşehir, Suruç ve Bozova'nın 80'den fazla köyünde barınan Türkiye Yezidileri, 1980 başlarında 60 bin kadar nüfusa sahipti. Bugünkü sayıları üç dört bini ancak buluyor. Hemen hepsi batıya, Avrupa'ya göçmüş.

 

Beşiri'ye bağlı Hamduna (Kurukavak) köyünün muhtarı Mirza Karak, eşi ve komşularıyla birlikte akşam duasında.

Tanım doğru ama eksik. Zira Sabiilik damgasını vurmuştur Yezidiliğe. Encyclopaedia Britannica bile yanlış yazmış; Yezidileri, 'şeytan tapıcıları' diye göstermiş. Müslümanlar da 'şeytana tapanlar' (abede-i İblis), 'saçlı Kürtler, sekiz bıyıklılar' diye tanımlamış. Bu da yanlış.

 

iz, işin aslına bakalım: Yezidilik antik bir inanç olmakla birlikte, Şeyh Adiy bin Musafir ile başlar. Lübnan'ın ünlü Bekaa Vadisi'ndeki bir köyde 1075 yılında doğan Şeyh Adiy, Emevi hanedanı soyundan olup Bağdat'ta meşhur İslam âlimi İmam Gazali'den sufilik dersleri alır. Yanında Kadiri tarikatının Kürt kökenli kurucusu Abdülkadir Geylani de vardır. Hacca gitmiş, İkitad-ü Ehli Sünnet ve'l Cemaat isimli kitabında tasavvuf konularını işlemişti. Ömür boyu Sufilik hırkasını çıkarmayan Şeyh Adiy, Hakkâri'nin Kuzey Irak tarafındaki Sincar bölgesine yerleşmiş, Laleş Vadisi'nde 1162 yılında vefat etmişti. Kendisine Tanrı-insan, peygamber ve evliya gözüyle bakılır. Yeğeninin oğlu Hasan bin Adiy ise 1195 doğumlu. Yezidilik inancını Hakkâri ve Sincar bölgesindeki Kürt aşiretleri arasında yayan o oldu. Yaradılış öğretisini içeren Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) ile Yezidilik ibadetlerini içeren Kitab-ül Cilve'nin (Tecelli Kitabı) Şeyh Hasan tarafından yazıldığı rivayet edilir.

 

 

 

Beşiri'nin köylerinden Bazivan'da (Kumgeçit) yaşayan Zero Baş, 85 yaşında. Bir genç kız gibi saçlarına kına yakıyor. Komşuları Almanya'ya göç etmiş. Şimdi de çocukları gitmek istiyor ama o bu topraklardan kopmak istemiyor. İran, Irak, Ermenistan ve Gürcistan'a dağılmış yaklaşık 200 bin kişilik Yezidi topluluğu Türkiye'de Beşiri, Kurtalan, Bismil, Midyat, İdil, Cizre, Nusaybin, Viranşehir, Suruç ve Bozova'nın 80 küsur köyünde barınıyordu. Türkiye Yezidileri, 1980 başlarında 60 bin kadar nüfusa sahipti. Bugünkü sayıları üç dört bini ancak buluyor. Hemen hepsi batıya, daha batıya, ta Avrupa'ya göçmüş. Viranşehir'in 34 pare Yezidi köyünün sadece onunda insan var. Yukarı Bağköy (Kema Ozmo / Kerme), Giresinde, Fistek, Bozca, Gede, Minminik, Orakçı, Ağanas, Birje bunlardandır. Midyat'taki 150 haneden sadece iki hane kalıvermiş. En büyüğü 60 hanelik köyler beşli, onlu, yirmili ev kümelerine sahip. Kerme'deki on hanede toplam 80 kişi hem de Müslümanlarla birlikte yaşıyor. Gerisini varın siz hesaplayın.

Yezidi adının nereden geldiği pek bilinmiyor. Muaviye oğlu Yezid'e nispetle bu adın alındığı söyleniyorsa da, aslı astarı yok bunun. İnanç mensupları kendilerini 'ezdi/izdi/ezi/izi' diye adlandırıyor; Kürtçe'de Tanrı anlamına gelen 'yezd/yezdan' kökenine bağlıyorlar. İran'daki Yezd şehrini de buna kanıt gösteriyorlar. Yezidiliğin, Haricilere bağlı İbadiye tarikatından ayrılan Yezid bin Üneys tarafından kurulduğunu söyleyenler de var. Bu da rivayet hükmündedir.

 

 

Fatma Burç, birkaç yıl önce ailesiyle birlikte Almanya'ya göç etmiş. Ama her yaz Viranşehir'deki köyünü ziyaret ediyor. Yüzünde ve ellerindeki dövmeler sadece Yezidilere özgü değil. Bölgedeki Müslüman kadınlarda da var. Yukarı Bağköy muhtarına bakılırsa, İslamiyet Yezidilikten ayrılmadır. İki bin yıl önce Kandahar'dan kalkan topluluk Hindistan üzerinden Kuzey Irak'a gelirken, yolda Yahudilerle kavga edip onları esir almışlar. Kırmızı kilimlere sahip olduklarından, kendilerine 'Kırd-i Sor' denmiş. Van, Erivan ve Hakkâri güzergâhını izleyerek şimdi Süryani manastırı olan Mardin'deki Deyrul Zafaran güneş tapınağını kurmuşlar. Derken Suruç ile Karacadağ'da bir müddet mekân tutup, bazı aşiretlerini Konya, Haymana ve Çorum'a uğurlamışlar.

Yezidilerin üst mertebedeki din adamına şeyh deniliyor. 300 aileden oluşan Şeyhan topluluğu ve Şemsiye soyu önemli boylardır. Ama kabile olarak Haliti soyundan geliyorlar; Halitan denilir bunlara. Desnailer ise başka bir koldur. Alt kümede günümüzde Ağrı'nın namlı aşireti Spikan ile Harranlı Bıllikan, Mervaniler yer alır. Spikanlar Müslümanlaşmış. Tıpkı Bozova, Suruç ve Viranşehir'de rastladığımız birçok Yezidi aile gibi, inanç bakımından tarihini unutmuş topluluk, aşiret bağlarına sıkı sıkıya sarılmış.

 

Yezidilerde çocuklar, en geç bir yıl içinde vaftiz edilir. Vaftiz için Laleş'ten getirilen kutsal su kullanılır. Ya da Laleş'e götürülerek, 'mukaddes makam'ın karanlık kubbesi altındaki 'zemzem'e üç defa daldırılır. Erkek çocuklar, doğumdan itibaren yedi gün içinde sünnet edilir. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemez. Nüfusları giderek azalan Yezidiler, bu yüzden, başka dinden olanları kirve yapar. Urfa'daki şeyh takımından mühendis Mehmet Ural ile Viranşehir'deki Köroğlu ailesi, bu tanımın tipik örnekleri. Ural, Yezidiliğe dair hiçbir şey bilmiyor ama Viranşehir'deki akraba aşiretin sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Bursa ve İstanbul'daki iki yarış atına tutkusu ise daha başka.

 

Yezidi Şeyhi Bozo'ya göre, Yezidilerin anayurtları Kafkasya'dır. Ancak belgeler bunu doğrulamıyor. Viranşehir'in birkaç köyünde yaşama ve toprağa sıkı sıkıya sarılarak tutunmaya çalışan Yezidilerin tümünde gözlemlenen ortak şey tarihi bilinçlerinin yokluğu; inançlarına ait bilgiler derme çatma, yanlış ve eksiklerle dolu.

 

Çoğunluğu Almanya ve İsveç'te olmak üzere Avrupa'da sayıları 80 bini bulan Türkiyeli Yezidileri gurbete iten nedenler siyasi ve ekonomik. Osmanlı devrinde 14 ile 19. yüzyıllar arasında toplam 26 fermana (kıyım emri) maruz kalan bir topluluğun ruh halini anlamak gerek. Gurbetçiler köklerinden kopmuş değil, dövizler Harran'ın bereketli topraklarına yatırılıyor. Köyler hızla modernleşiyor.

Yezidilik pek çok dinden etkilenmiş bir inanç sistemi. Viranşehir'e bağlı Burç köyünde, Eyüp Sezer'in evinin duvarını Hıristiyanların peygamberi İsa'nın resmedildiği bir halı süslüyor.

Beşiri'nin Karuhe (Uğurca) köyünde, Yezidilere ait un ve mercimek fabrikasının bekçiliğini Sadık Kırık yapıyor. Yaz aylarında öğle saati gelince evine sığınıyor ve yakıcı sıcağın geçmesini bekliyor.

Yol, su, elektrik, telefon var. Evlerin dış dekorasyonu gecekonduları andırsa da kiler, ahır, ambar ve samanlık eski doğallığını korumakta direniyor. Ahırda yağ tenekelerinden yapılmış yuvalarda güvercinler pek mutlu; samanlığın loş ışığındaki kırlangıçlar iyi haberler muştular gibi uçuşuyor. Ahır ve samanlıktan çok, kuş cennetini andırıyor iki yapı. İlk modern Yezidi köyü, Beşiri ilçesine bağlı Hamduna (Kurukavak) olup, Amerikalı John Guess sayesinde gerçekleşti. John Guess'in babası, uzun yıllar önce Hamdunalılardan gördüğü büyüleyici konukseverliğin karşılığını ödemeyi oğluna vasiyet ederek ölmüş. Bir çeşme yaparak minnet borcunu ödeyen Guess, komşu Müslüman köylerdeki ana kaynaktan su alabilmek için bir de cami yaptırmış. Suyun kaynağı, hâlâ kutsal bir sır gibi saklanıyor. Guess, ülkesine dönünce, Yezidilik üzerine kaleme aldığı 900 yıllık bir tarihi içeren kitabını 1987'de yayımlamış.

 

Yezidiler, topraklarını ve evlerini satmıyor. Almanya'ya göçenler için de geçerli bu kural. Bazivan (Kumgeçit) köyünde tüm toprağı şimdi sadece üç aile ekip biçiyor. Pamuğun çapası için Midyat'tan gelen genç kızlar, göçenlerin evinde kalıyor. Çapa sırasında güneşten korunmak için sadece gözlerini açıkta bırakıp başlarını sıkı sıkı sarıyorlar. Şeyh Adiy Müslüman sufi imiş. Yezidiler arasında Tanrı, peygamber ve evliya olarak kutsanıyor. Fakat onun İslami öğretilerinden hemen hiçbir şey kalmamış Yezidilikte. Şeyh Hasan tarafından yazılan Mushaf-ı Reş 152 satır, Kitab-ül Cilve ise 109 satırdan ibaret. Viranşehir Yezidileri, birincisinden haberdar, ikincisinden bihaberdir. Her ikisi de Arapça ve Kürtçe yazılıdır. Bu yüzden Yezidi ayinlerinin tümü Kürt dilinde yapılır. Mushaf-ı Reş'te, 'Tanrımız Şeytan'ın adını ya da onu anımsatan sözcükleri zikretmek yanlıştır' diye buyurulduğundan, Yezidiler, Tanrı-melek mertebesine koydukları 'şeytan'ın adını anmadan, onun için 'ismi güzel melek' derler. 'Şeytan' sözcüğü içinde geçen (t) ve (ş) harflerinin telaffuzu da yasaktır. Bağlı olarak 'kaytan, satt (sel), şer, melun, lanet, nal' gibi kelimeler de kullanılmaz. Mesela 'nal' yerine, 'at ayakkabısı' demek lazım.

Yezidiler 'ateşperest' ve 'şeytanperest' değil, sadece Kötülük Tanrısı olarak gördükleri şeytandan korkar, ona saygı duyarlar. Ateş, salt nur yani ışık saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez. Aslında Yezidiler, hiçbir şeye tükürmezler inançları gereği. Yaratılış öğretisinde şeytan ateşten ve nurdan yaratıldı, balçıktan olma Adem'e secde etmeyi reddettiği için lanetlendi. Semavi dinlerin yorumu böyle. Yezidiler açısından ise şeytan başlangıçta Tanrı'yla birlikte oluşan ilk varlıktı. Kibre kapılınca yedi bin yıl cehennemde kaldı, yedi küp dolusu gözyaşı dökünce Tanrı ona acıyıp bağışladı, kendisinden Melek Tavus isimli Melek-Tanrı'yı yarattı. İnanışa göre küplerdeki gözyaşları, cehennem ateşini söndürmek üzere muhafaza edilmektedir.

Burç köyünün mezarlığı. Yezidilerde ölen kişi, kolları çapraz vaziyette doğuya doğru gömülür. Mezar geride kalanlarca sürekli ziyaret edilir. Eyüp Uğdur, sabah duasından sonra babasının mezarına da uğruyor ve 'Bir Yezidi için hakiki ev burasıdır' diyor.

 

Hamduna 20-30 yıl önce 150 hanelik bir köydü. Şimdi sadece dört hane var. Muhtar Mirza Karak, 'Almanya'dan hiç olmazsa beş on hane geri dönmeli, köy yok olacak' diye yakınıyor.

Söz sözü açtı, Yezidilere sual eyledik; eksik yanlış cevapladılar. Biz, kutsal kaynaklara da dayanarak menkıbeyi toplamaya çalıştık:

Henüz yer gök yokken Tanrı, karanlık bir uzay durumundaki buharlar üzerinde dolaşıyordu. Ve bir papağan yarattı, 40 bin yıl ona hükmetti, sonunda kızdı ve onu öldürdü. Papağanın tüylerinden dağlar ve kayalar, dumanından gökyüzü, nefesinden hava oluverdi. Sonra Tanrı gökyüzünü direksiz dikip oraya çıktı. Kendi nurundan gün, ay, fecr, sabah yıldızını yarattı. İlk yaratılan Azazil isimli Melek-Tanrı'ydı, diğer adı Melek Tavus yani ateşten olma Şeytan'dı, yedi meleğin en ulusu oydu.

Ve pazartesi Derdail yaratıldı, ki ruhunu Şeyh Hasan temsil eder. Salı İsrail oldu ve vekaletini Şeyh Şemseddin'e verdi; çarşamba Mikail oluştu ve Sucadeddin kılığında göründü; perşembe Şemail geldi ve Şerefeddin oluverdi; cuma Cebrail yaratıldı ve Nusreddin olarak göründü; cumartesi yaratılan Nurail ise Fahreddin evliya kılığında insanlar arasında dolaştı.

Bu inançta Tanrı pasif ve edilgendir, dünya işleriyle pek uğraşmaz. Melek Tavus ve melek-insanlar, Tanrı yardımcısı sıfatıyla dünya işlerini çekip çevirirler. Her şeye müdahale eden onlardır. Dolayısıyla şeytan pek aktif ve dinamiktir. Zaten melekler de hidayete erdirmek için 'Beni Adem' kılığına bürünüp insanlar arasında dolaşır durur. Yezidiliğin kurucusu sayılan Şeyh Adiy, hem Tanrı-insan, hem melek, hem evliya hem de peygamber mertebesindedir. O, Tanrı elçisi Melek Tavus'un ortağı ve yardımcısı olup insanların mürşididir. Doğru yolu gösterdiği, Tanrı birliğini temsil ettiği için kendisine Adiy yerine Şeyh Hadi (hidayete erdiren) de denilir.

Muhtar Mirza Karak'ın yedi kızı ve üç oğlu Almanya'da. Muhtar olduğu için diğer aileler gibi uzun süreli gidemiyor çocuklarının yanına. Yılda bir kez, en fazla bir aylığına Almanya'ya gidebiliyor. Sonra yedi kat gök yaratıldı, ardından güneş, ay ve yer oluştu. Son yaratılmış melek-insan Fahreddin, hayvan ve insanları yaratarak, hırkasını yakasına astı. O zaman meleklerle birlikte bembeyaz bir 'İnci'den çıktı, öyle bir haykırış haykırdı ki, İnci dört parçaya ayrıldı; sularından deniz oluştu, deliksiz deşiksiz yusyuvarlak bir yeryüzü meydana geldi. Tanrı; ay, güneş ve yıldızları yaratsın diye melek Cebrail'i (veli Sucadeddin) kuş şekline koydu. Derken bir gemi yaratıp uzun bir yolculuktan sonra, onu Cudi Dağı'na yakın Laleş (Yezidilerin kutsal kâbesi) Vadisi'nde demirledi.

Bir yerde inanç olunca, Yezidilerin dilinde 'kahani/ruhani' denilen ruhban sınıfının olması da pek doğal. Ruhaniler, şeyh ve pir diye iki ana kategoriye ayrılıyor. Şeyhler, cemaatin din ve dünya işlerini düzenler. Aralarında Baba Şeyh mertebesindeki en yaşlı, en ulu kişiyi seçerler. Seçim 'Mir' adı verilen hiyerarşinin tepesindeki dünyevi lider tarafından onaylanır. Baba Şeyh'in evlenmesi kesinlikle yasaktır. Üç yüz aristokrat aileden gelen şeyhler kendi aralarında evlenir. Şeyh Fahreddin hırkası giyip, meftul adlı tasma takarlar. Şeyh yardımcıları konumundaki 'pir'ler de öyle. Pirlerin en büyüğü Baba Çavuş'tur. Laleş'teki kutsal tapınağın korunması kendisine ait olup onun da evlenmesi yasaktır. Pirler, Laleş'e hac ziyaretine gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak, nikâh kıyma, ölü definlerine yardım etmenin dışında dünya işleriyle pek uğraşmazlar; tefekkür ve duaya dalarlar. 'Kavval' lakabıyla üçüncü mertebede yer alanlar iki ana aileden gelir; hac zamanı flüt, def çalar, ilahi okurlar. Bir de 'rısım' adı verilen Yezidi zekâtı ile 'şerbik' diye bilinen sadaka toplama zamanı, kutsal Melek Tavus ikonasını (pirinçten yapılma kaide, stand) alıp, köy köy dolaşırlar. Zekâtın yüzde 10'u şeyhlere, yüzde 5'i pirlere, yüzde 2.5'u ise fakirlere verilir. Dördüncü sırada 'fakir'ler bulunur; kırmızı şerit geçirilmiş siyah cübbe giyerler, kırmızı beyaz kuşak takar, siyah sarık sararlar. Fakirler fakirlerle evlenir. Divane dervişler gibi terk-i diyar eyleyip Şeyh Adiy türbegâhını mekân tutan 'koçek'ler, Şaman büyücülerinin işlevini görür; Tanrısal Melek Tavus ile telepati yoluyla iletişim kurarlar; istihareye (rüya uykusu) yatıp rüya tabiri yaparlar. Mesela 18. yüzyıla kadar haram sayılmayan koyu mavi renk, koçeklerden birinin düşünde 'Melek Tavus, bu rengin uğursuzluk getirdiğini söyledi' sözü üzerine yasaklı giysi oluvermiş.

 

Eyüp Uğdur, yaz gecelerini geçirdikleri avluda sabah duasında. Dua, sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek hizasında yapılıyor. Her Yezidi, 'Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver' diyerek başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adiy'in adlarını zikrederek devam ettirir: 'Güneş üstünde yükseldi ey sefil kişi. Kalk da ibadetini yap. Tanrı birdir ve Şeyh Adiy onun dostudur. Selam sana Şeyh Adiy'. Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı, kendine denk sınıftan evlenir. Daha aşağıdakilerle evlenmeleri yasak. Yalnız son zamanlarda, kavval ve fakir sayısındaki azalma nedeniyle, kavvallar fakirlerden, fakirler de en alttakileri oluşturan müritler arasından kız alabilirler. Fakirat denen genç kız ve dullardan oluşan takım ise rahibe konumunda olup tapınak hizmetlerinde çalışır.

 

aram denilince, Yezidilerin bazı besin maddelerini yememeleri ve kimi renkleri tercih edişleri dikkati çekiyor. Beyaz, kahverengi, kırmızı, yeşil ve siyah kutsal sayılıyor. Mavi haram değil ama beğenilmiyor. Bununla birlikte köydeki tavus kuşu resminin, oturduğumuz halıların, giyilen blucinlerin de mavi renkleri vardı. Beyaz giysi temizliği simgeliyor; kadınlar mutlaka beyaz iç çamaşırları giyiyor. Erkekler öldüklerinde bu giysiyle öte dünyaya uğurlanıyor ki, yüce makama tertemiz çıkmış olsunlar. Keza, eskiden yakasız gömlek giyilirmiş. Arkadan iliklenen düğmelerini, öteki dünyada 'ahiret kardeşi' denen bacı veya kardeşler çözerlermiş. Ahiret kardeşliği, mutlaka ruhban sınıfından seçilir.

 

Amerikalı Henry Layard 1849'da Hamduna köyünü ziyaret etmiş ve hiç beklemediği bir konukseverlikle karşılanmış. Köye bir çeşme yapmalarını vasiyet etmiş oğullarına. Vasiyet yerine getirilmiş ve Hamduna köylüleri bu sayede suya kavuşmuş. Temel haram, bölge lehçesinde ve Arapçada 'khass' denilen 'marul'dur. Buna börülce, lahana, balık, geyik, horoz eti ve salatalık da eklenebilir. Fakat Viranşehirli Yezidiler, tavus kadar kutsal sayılan horoz hariç bunları haramdan saymıyor ve yiyorlar. Marulun niçin tabu sayıldığını kimse açıklayamadı. Kimine göre Kerbela'da Hz. Hüseyin'in kanı bulaşmış; kimilerince de mir makamının has bahçesi yabancıların atlarının ayakları altında kalmış da ondan. Oysa bu yasağın dinsel bir temeli var; Khass adlı kadın peygamberlerini akla getirdiğinden haram sayılmıştır.

Yezidilerin nikâhı şeyh veya pirlerce kıyılır. Boşanma haramdır; kuma alma eskiden yasakmış, şimdilerde dört kadına kadar evlenilebiliyor. Ölen kadının kız kardeşi yani baldız ile evlenmek kesinlikle yasak. Töre uyarınca, gurbette bir yılını kadınsız geçiren Yezidi erkeği, ne eski eşi ne de yeni bir Yezidi kadınıyla evlenebilir. Dul kadın, altı kez evlenebilir.

 

Samir Ağal, Bazivan (Kumgeçit) köyünde kalan üç Yezidi aileden birinin reisi. Eskiden 40 hane olan köyün topraklarını şimdi üç aile işliyor. Çocuk doğarken, saçından bir tutam kesilip tören yapılır. Doğumdan itibaren yedi gün içinde sünnet, en geç bir yıl içinde de vaftiz edilirler. Vaftiz için çocuklar, Laleş'ten getirilen kutsal su ve toprak karışımından yapılan küvete sokulur. Kirvelik yapanların Yezidiler arasında çok önemli bir yeri var. Kirve, kardeşten ileri sayılır. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemez. Nüfusları giderek azalan Yezidiler, bu yüzden, başka dinden olanları kirve yapar. Böylece dışarıyla dostluk köprüsü kurulmuş, muhtemel düşmanlıklar da peşinen önlenmiş olur.

Ölü definleri en ilginç olanı. Cenaze sırasında davul zurna veya çalgı çalınır. Erkek ölünün başının altına bir taş, kadının ise ayak ve kafa kısmına olmak üzere iki taş konulup yüzleri güneşe çevrilir. Cenaze sırasında kutsal Melek Tavus ile eş tutulan tercihen beyaz renkli bir horoz kesilir. Horoz, burada Kötülük Tanrısı'nı temsil eder. Ölü din adamıysa, tabutunun yanına en sevdiği eşya ile ekmek konur ki, öteki dünyada kimseye muhtaç olmasın. Bunu fakirlere dağıtıversin. Bütün giyecekleri başkasına hibe edilir. Mezar ziyaretlerinde taştan çeperlere peksimetli ekmek, kişmiş, kuru incir ve paskalya yumurtası bıralılır ki, ölüler kabirden kalkıp bunu yiyebilsinler veya yolu düşen meleklerle gelip geçen muhtaçlar nasiplenebilsinler. Eskiden, ahirete çıplak gitmesinler diye en güzel elbiseleri giydirilirmiş ölülere. Daha hatırlıların elbiseleri bir kütük veya ağaca sarılıp, etrafında ritüel danslar yapılırmış. Eh, şimdi devran değişti. Ölüye, Kürtçe 'Qewle Ser Merg' adı verilen 50 dörtlükten oluşan bir ağıt yakılır. Yedi günden fazla yas tutulmaz; ölünün yedisi, ayı ve yıldönümü yâd edilir. Hatırlı ölülerin gözkapakları ve kalpleri üstüne, kutsal mekân Laleş'ten getirilen çamur konulur. Yezidiler ruh göçüne, ölünün bedeninden gençlerin, özellikle çocukların bedenine ruhun intikal ettiğine inanırlar. Buna 'gras guhıri' (gömlek değiştirme) derler. İyi insanların ruhları çocuklara ve ulu kişilere, kötü insanların ki de eşek, katır, köpek gibi aşağı varlıklara geçermiş. Yezidi cemaati, Aleviler gibi ahiret kardeşliğine çok önem veriyor. Hallac-ı Mansur ile Hasan Basri'yi ermiş, evliya ve Tanrı-insan belliyorlar.

 

 

Zarife Sünün, nüfus cüzdanını 1980'den önce almış. O zamanlar, 'Dini' hanesine 'Yezidi' yazdırabiliyorlarmış. Şeyh Adiy onun dostudur. Selam sana Şeyh Adiy.' Anadolu Yezidileri, yılda bir kez Laleş'e giderek hac ibadetini yerine getirir. Viranşehir Yezidileri arasında hâlâ canlılığını koruyan âdetlerden biri de oruç. Sıradan insanlar üç gün oruç tutup üç gün bozmak kaydıyla toplam dokuz gün oruç tuttuktan sonra bayram ederler. Din adamları ise aralık ve temmuz aylarında 20'şer, Şeyh Adiy Türbesi'nde 40 gün olmak üzere toplam 80 günlük oruç tutarlar. Oruç gündoğumu, günbatımı arasıdır. Bir şey yenilip içilmez ama yabancı biri ikram ederse, bunu reddetmek olmaz.

Bayram zenginidir Yezidiler. 'Sere sela' denilen yılbaşı, nisan ayının ilk çarşambasına denk düşer ki, bir çeşit Nevruz ve bahar bayramıdır. Kızlar ve erkekler kırlardan topladıkları çiçeklerle yaptıkları küçük çelenleri kapılara asarlar. Kutsal sayılan ve hep yanan ocak ateşi sönmesin ve eve bet bereket getirsin diye yapılır bu.

'Yek Gulan' yani 1 Mayıs bayramı, belki de en eski çalışma-emek bayramı olarak kutlanır. Zira, kırsal alanda çoban, ırgat, nöker gibi çalışanlarla sözlü anlaşma yapıldıktan sonra gerçekleştirilen şölendir bu.

 

Midyat'ın Harabya köyü tam bir hayalet köye dönüşmüş. Yalnızca dokuz yaşlının yaşadığı köyün evleri de artık yıkılmaya yüz tutmuş. Yusuf Medina, kışın hayvanlarına vermek üzere 'çilo' dediği bir otu toplayıp evine taşıyor. Ölü dedik de aklımıza geldi. Etrafına çember çizilen bir Yezidi, bir türlü oradan çıkamayıp bas bas bağırarak yardım istermiş. Bu adeti din adamları, çizilen çemberi parmaklarıyla yararak dışarı çıkmak suretiyle bozmuşlar. Sebebi hikmetini sordum. Rivayet ettiler ki, 'Eskiden çok kavga dövüş olurmuş, aralarında ateşkes yapmak için böyle bir âdet icat edilmiş. Sonra da kutsal haram veya kerametmiş gibi âdet haline gelivermiş'.

Bu da güneş tapıncının bir parçası. Sabah güneşi üç adam boyu yükselmeden, akşam güneşi batmaya üç adam boyu kalana kadar mutlaka dua edilmeli. Eskiden bereket getirsin diye öğlen güneşi de kutsanırmış. Yine eskiden, güneş ışınlarının değdiği ilk yer (ağaç dalı, kaya, taş, toprak) öpülüp kutsanırmış. Dua, sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek hizasında yapılır. Her Yezidi, 'Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver. Tanrımız yıkıcı değil yapıcıdır. O halde yeryüzüne mutluluk için geldik' diyerek başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adiy'in adlarını zikrettikten sonra devam ettirir: 'Güneş üstünde yükseldi ey sefil kişi. Kalk da ibadetini yap. Tanrı birdir ve

'İyd-i Blenda' (Brinda) denilen bayram, daha çok ulular adına yapılır. Sultan Yezid'in kutsanmasıdır bu. Tarım aletlerine benzeyen kekler yapılıp içine kuru üzüm tanesi konur. Herkese dağıtılan kekin içindeki üzüm tanesini bulanın, o yıl şansının yaver gideceğine inanılır. Aynı gün evde ocakta, ahırda ve samanlıkta ateşler yakılır, çevresinde ayinsel danslar yapılır.

 

Yeni nüfus cüzdanlarında ise 'Dini' hanesi artık boş. 'İyd-i Cemaa', en kalabalık bayram. Herkes katılır. Yapılan özel ekmeklerin bir kısmı fakirlere, bir kısmı da damızlık boğalara yedirilir. Uykuya dalan kitleler, gecenin bir yarısında toplu bağırış ve haykırışlarla uyanıp helak oluncaya kadar ayinsel dans yapar, ilahiler, türküler söylerler.

Ateşin ve güneşin çocuklarının hikâyesi hüzünlü bir sona evriliyor. En azından Türkiye'de; göçle birlikte sönmeye, unutulmaya ve hatta yok olmaya yüz tutmuş bir kültürün taşıyıcıları, zaman tüneline girip karadeliklerde kaybolmak üzereler.

Hiç unutmuyorum. On yıl önce havaalanında gitmeye çalışan birkaç Yezidi'ye gazeteci sıfatıyla yardımcı olmuştum. Şimdi acaba 'tarihi eser mi kaçırdım' diye sık sık vicdanımla hesaplaşıyorum. Öyle ya; ülkenin kültür hazinesinin kıymetli bir parçası bir daha geri dönmemecesine çıkıp gidiyordu

 

 

Alıntı kaynak:

http://www.bydigi.net/zerdustluk-samanizm-budizm-vb/245628-yezidiler-gunese-yakaranlar.html

 










YEZİDİLİK


Yezidilerin Kimliği Karma bir dinin mensubu olan Yezidi'lerin Arap, Kürt ve Asur kökenli oldukları ileri sürülmektedir. Çeşitli kültürlerin birbirlerine karıştığı Ortadoğu'da ulusal kimlikleri olmayan İran'daki Bahailer, Lübnan'daki Dürziler ve Maruniler gibi Yezidiler de dini bir cemaattir. Yezidi inancının, Hariciliğin İbadiye kolundan ayrıldığı söylenen Yezid bin Ebi Uneyse'ye dayandığını ileri sürenler olduğu gibi Yezidi adının eski İran inançlarındaki İyilik Tanrısı İzd ya da Yeda'dan geldiğini de savunanlar vardır. Ancak Yezidliğin, Emevi soyundan ünlü mutavassif Şeyh Adiy bin Musafir'le olan ilişkisi ise tartışmasızdır. Son 30 yıl içinde kendilerine geçmişten gelen ulusal bir kimlik arayışına giren Yezidiler, Arap Kimliğinden ziyade Kürt ve Asur Kimliğinden birini seçme konusunda bir tercih yapmaya çalışmaktadırlar

YEZİDİLİĞİN TARİHİ



Yezidilerin kökenleri ve tarihleri ile ilgili somut, yeterli bilgi ve belgeler mevcut değildir. Yezidilik inancının öncülü Şeyh Adiy'in Adaviler (Adaviyye) tarikatıdır. Yezidilerce, Yezidi inanç sisteminin kurucusu ve peygamber olarak kabul edilen Şeyh Adiy Bin Musafır, aslında Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani ile birlikte İslam alimi İmam Gazeli'den ders almış; Müslüman inançlı bir sufi olarak kabul edilmektedir. 1072 yılında Lübnan'da Baalbek'te dogan Şeyh Adiy, 1116 yılındaki Mekke'ye hac ziyaretinden sonra öldüğü 1162 yılına kadar Laleş Vadisi'ndeki (Kuzey Irak'taki Duhok İli 'nin yaklaşık 29 km. doğusunda, Musul'un da 57 km. kuzeyindedir) eski bir Hıristiyan manastırını dergaha çevirerek mürit yetiştirmiştir. Adiy bin Musafir 1162 yılında öldüğü zaman Laleş'teki dergahına gömülmüş ve türbesi çok geçmeden hac ziyareti için gelinen tapınağa dönüştürülmüştür. Şeyhin vefatından sonra makamına yeğeni Abu'l Bereket bin Sahr seçilmiş; onun önderliğindeki müritleri "Adaviler" adıyla anılmaya başlamıştır. Tarikat ise Adavilik ve bilahare Sehbetilik diye adlandırılmıştır. Adaviliğin antik inançlarla sentezlenmesi ve Hakkari yöresindeki aşiretler arasında yaygınlaşması, tarikatın başına geçen Şeyh Adiy'in torunu Hasan bin Adiy döneminde olmuştur. Moğolların bölgeyi istilasından sonra 13 ve 14. yy.da bölgedeki otorite boşluğundan yararlanan Yezidilik faaliyeti, Musul, Hakkari, Botan çayı yöresi, Cizre, Nusaybin, Mardin, Van ve Urmiye'deki aşiretler arasında kök salmıştır. 1415 yılına kadar unutulan ancak bu tarihten itibaren taraftar kazanmaya başlayan ve bilahare Yezidilik adını alan Şeyh Adiy'in öğretisinin öncülü olduğu bu yeni dinin sembolü, tavus kuşudur. Ama bu sembol, tavus kuşundan ziyade horoza benzemektedir. Dinlerinin çok eski olduğunu, kurulusu üzerine tarihi bilgilerin zaman içinde unutulduğunu, kaynaklarının kaybolduğunu söyleyen Yezidilerle ilişkiye geçerek, dinleri üzerinde bilgi edinmek isteyen gerek Müslümanlar gerek 18 ve 19. yy.larda bölgeye gelen Hıristiyan misyonerler de pek bir şey öğrenememişlerdir. Çünkü Yezidilik bir sır dini olduğu için Yezidiler, kendilerine sorulan soruları, soranların duymak istediklerine göre yanıtlamışlardır



YEZİDİ İNANÇLARI

Yezidilik; - Eski putperestliğe, - Zerdüştlüğe (iyilik ve kötülüğün mücadelesi), - Maniliğe (İrfan), - Yahudiliğe (Beslenme ile ilgili hükümler, haram yiyecekler), - Hıristiyanlığa (Vaftiz, nikahta ekmek ve şarap ayini, evlenmelerde kiliseleri ziyaret, şarap içmek), - İslamiyet'te (Sünnet, oruç, kurban, hac, mezar taslarında İslam 'i kitabeler) - Sufi-Rafiziliğe (İnancın gizliliği, vecd, şeyhe saygı), - Sabiiliğe (tenasuh ve ruh göçü), - Samaniliğe (gömme adeti, rüya tabiri ve dans), - Paganizme (Ay ve güneşe tapma) ait Bazı unsurları ihtiva eden ve kökeni yeterince açık olmayan bir inanç sistemidir. Yezidilik inancında Tanrı, dünyanın koruyucusu değil sadece yaratıcısıdır. O, faal değildir ve dünya ile ilgilenmemektedir. Tanrı iradesinin faal ve yürütücü uzvu, Tanrı'nın ikinci şahsiyeti olan "Melek Tavus"tur. Melek Tavus, Tanrı ile bir, çözülmez bir şekilde Tanrı'ya bağlıdır. Bu anlamda Yezidiler, tek tanrılı olarak kabul edilebilirler. Ancak Yezidi inancında, Tanrı ile insan arasında vasıta olarak hizmet gören yari ilahlar bulunmaktadır. Yezidilere göre; Melek Tavus, bir iyilik tanrısıdır. Yezidiler şeytana, tövbe etmesi sebebiyle Tanrı tarafından bağışlanan gözden düşmüş bir melek olarak bakarlar. Şeytanın adının, Tanrı olarak söylenmesi yasaktır. Yezidiler,dışarıdan anlaşıldığı manada ne cehenneme, ne cehennem azabına ne de şeytana inanırlar. Yezidi inancına göre; ruh, ölümden sonra başka gövdelere geçerek varlığını sürdürmektedir. Güneş, ay ve yıldızlar ışık saçtıklarından dolayı kutsaldır. Çünkü Melek Tavus da bir ışık kaynağıdır. Yezidi topluluğu, Adem ile Havva soyundan değil Cebbar bin Sehid adlı başka bir yüce varlıktan türemiştir. Yezidiler her çağda yeni bir peygamber gönderileceğine, her yerde bulunan Melek Tavus'un bütün Yezidileri koruyacağına ve kurtaracağına inanmaktadırlar. Mashaf-i Res'te, "Tanrımız şeytanın adını ya da onu anımsatan sözcükleri zikretmek yanlıştır" diye buyrulduğundan Yezidiler, Tanrı-melek mertebesine koydukları "Şeytan"in adını anmadan, onun için "İsmi güzel melek" derler. Ayrıca "kaytan, ser, melun, lanet" gibi kelimeleri de kullanmazlar. Yezidiler için ateş, nur yani ışık saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez. Yezidiler, bazı besin maddelerini yemez, bazı renkleri tercih ederler. Beyaz, kahverengi, kırmızı, yeşil ve siyah kutsal sayılmakta mavi renge ise itibar edilmemektedir. Beyaz giysi, temizliği simgelemekte; kadınlar mutlaka beyaz iç çamaşırı giymekte; erkekler öldüklerinde yüce makama temiz çıksınlar diye beyaz giysiyle gömülmektedirler. Yezidilerde temel haram yiyecek, maruldur. Buna börülce, salatalık, lahana gibi sebzeler ile balık, geyik ve horoz eti de eklenebilir



YEZİDİLERDE İBADET


Yezidilerin yerine getirmeleri şart olan dini vecibeleri şahadet, namaz (ibadet), oruç, zekat ve hacdır. Onlara göre tanrının birçok ismi vardır. Bunların en güzeli ve en çok kullanılanı "Hüda" olanıdır.

Şahadet
Yezidilerde şahadet, tanrının sonsuz kudret sahibi, Şeyh Adiy bin Musafir'in tanrının meleği ve Yezidilerin mürşidi, Sultan Yezid'in tanrının meleği, yerin nuru ve insanlığın sevinci, Melek Tavus'un da Tanrı'nın meleği ve elçisi olduğuna inanmaktan oluşur. Bunu aksam yatarken, sabah kalkarken de tekrarlarlar.

Namaz

Namaz (İbadet) Yezidilerde yılda bir kez Laleş'te Şeyh Adiy'in türbesine yapılan hac esnasında gerçekleştirilen toplu ibadetin haricinde toplu ibadet etme yoktur.Namaz, sabah ve aksam kılınır. Namazdan önce eller ve yüz yıkanır. Sabah namazı için dışarıya çıkılarak güneşin sarılığı belirgin olduğunda güneşe karşı ayakta durulup üç defa eğilmek (rükua varmak) suretiyle dua okunur. Aksam namazında da yine dışarıda güneşe karşı durularak dua okunur. Yezidiler ibadetlerini kimsenin görmesini istemezler. Bir yezidi ibadet ederken başka dinden biri görürse rükua varmaz ve sadece acunun içini güneş ışığına tuttuktan sonra elini ağzına götürüp öper.

Oruç
Yezidilerde Oruç Yezidilerde genel ve özel olmak üzere iki tür oruç vardır:

1. Genel Oruç

Eylül ayinin 3 ile 5 inci günleri arasında tutulan bu oruca Yezit orucu da denilmektedir. Ayrıca Hızır İlyas için üç gün oruç tutmak da Yezidi geleneklerindendir. Yezidi inancına göre, Allah üç gün oruç tutulmasını emretmiştir. Bu inanca göre kutsal kitaplarında oruçla ilgili yazılan üç gün kelimesini yabancılar yanlış olarak yani otuz seklinde anlamışlardır. Yezidiler tutulan üç günlük orucun otuz olarak kabul olunacağına inanırlar.Sabahleyin güneşin sarılığı ile başlayan ve aksam gün battıktan sonra sona eren oruçta yemek içmek yasaktır.



2. Özel Oruç

Yalnızca din adamlarına özgü olan özel oruç, Aralık ayında 20, Temmuz ayında 20 ve 15-20 Eylül tarihleri arasında Şeyh Adiy'in türbesine yapılan ziyaretin ardından da 40 gün olmak üzere toplam 80 gün tutulur.Yezidiler iftar sofrasında şarap bulundururlar.

Zekat


Yezidilerde zekat müritlerin gelirlerinin % 10'u şeyhlere, % 5 pîre ve % 2.5'ini fakire vermekten oluşur

Hac

15-20 Eylül tarihleri arasında Irak'ta bulunan Şeyh Adiy'in mabedine yapılan hac, Yezidiler için yapılması şart olan dini ve milli bir vazifedir. Şeyh Adiy'in sandukasını üç kez tavaf edip kaideye yüz süren her Yezidi, hacı olmuş sayılır.Şeyh Adiy'in sandukasını üç kez tavaf edip kaideye yüz süren her Yezidi, hacı olmuş sayılır. Şeyh Adiy'in Laleş Vadisi'ndeki dağın eteğinde olan mabedine Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek giden Yezidiler, kaynağı mabette bulunan zemzem adını verdikleri su ile çocuklarını vaftiz ederler. Bu hac merasimi; nehirlerde yıkanma, sancakların yıkanıp vaftiz edilmesi, rahiplerin dansları, mukaddes kabul edilen mezarlara kandil yakılması, kurban edilen bir öküzün etinin dağıtılması, özel yapılmış yemeklerin yenmesiyle kutlanır. Ayrıca bu hac sırasında saygı gösterilen ve şahıs isimleri verilen dut ağaçları ziyaret edilir. Çevreden tek ağaç dalı kesmek bile günahtır. Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabıyla dolaşılmaz; kadınla cinsel ilişki kurulmaz ve içki içilmez



Duaları

Yezidilerin güneş doğarken ve batarken ona doğru yönelerek dua okuma adetleri, güneşe ve aya taptıklarına dair yanlış bir telakkiye sebep olmuştur. Gerçekte bu duanın nedeni Yezidilerce Tanrı (Melek Tavus)'nın, "Ay ve karanlığın", ve "Güneş ve aydınlığın" efendisi olarak kabul edilmesidir. Yezidi duaları dört tanedir.Bunlar ;
1. Sabah duası,
2. Evger duası: Bu da sabahları okunur,
3. Güneş batisi duası: Buna güneş duası da denir.
4. Aksam duası: Buna şahadet duası da denir. Yatağa yatınca okunur. Bu dua Melek Tavus'a yapılıp yedi meleğe hitap edilir.

Tatil ve Bayramlar
Bayramlar Yezidi kutsal kitabına göre, Cumartesi dinlenme günüdür. Yezidilerin önem verdikleri dört dini bayramları vardı

1. Sar-i Sal (Yeni yıl) Bayramı

Sarsali, Sarsaliya da dedikleri bu bayram Nisan ayinin ilk Çarşamba günü kutlanır. Bugün meleklerin gece boyunca bereket dağıttıklarına inanılır. Yezidilerin yaşadıkları her köyde ve yerleşim birimlerinde kutlanan bu bayramın ön hazırlığı olarak aile mezarları ziyaret edilerek mezar taslarının üzerine yolu oradan geçenlerin yemesi için, içinde kuru üzüm, yumurta, kuru incir ve çeşitli çöreklerin bulunduğu tepsiler konur.

   


2. Yaz Bayramı (Çesna Havini)

Temmuz'un 18 ile 21'i arasında Irak 'ın Lalis bölgesinde kutlanan bu bayrama Şeyh Adiy bayramı, kırk gün bayramı da denir. Yaz orucunun tamamlandığı günün ertesinde baslar.

3. Cemaat Bayramı

Şeyh Adiy'in bir araya getirdiği ilk cemaatin anısına 6-13 Ekim tarihleri arasında kutlanan bu bayrama katılmak Yezidi inancına göre hac farizası sayılır ve her Yezidi için bir borçtur.

4. Doğum Bayramı

Yezidilerin dördüncü bayramı herkesin üç gün oruç tutarak karşıladığı 1 Aralık sabahı başlayıp aksamı biten Halife Yezid'in doğum günü olarak anılan bayramdır. Yezidiler Ayrıca Müslüman ve Hıristiyan komşularıyla birlikte onların Hıdırellez ve Aziz Sergius Yortusu gibi bayram ve yortulara da katılırlar. Yezidilerde geleneksel bir biçimde 21 Mart'ta kutlanan Nevruz Bayramı dini olmaktan çok folklorik bir nitelik taşır.

Ahret Kardeşliği
Her Yezidi'nin bir ahiren kardeşi ile bir ahiren bacısı olması mecburidir. Ahiren kardeşliği her defasında el öpmeyi ve ölümde yardım etmeyi emreder.



Vaftiz
Yezidi çocukları doğduktan 40 gün sonra bazı yerlerde de doğumun ilk haftasında Pirler tarafından Şeyh Adiy'in mabedindeki zemzem suyuna üç defa daldırılmak suretiyle vaftiz edilirler. Laleş'in dışında yasayan Yezidiler için kavvallar tarafından getirilen vaftiz suyu kullanılır.
Sünnet ve Kirvelik

Çocuk vaftiz edildikten bir hafta sonra vaftizi yapan Şeyh veya Pir tarafından sünnet edilir. Bu adete, Kuzey Irak'ta "karif" denilmekte ve Yezidi çocuğu komşu veya dost bir Müslüman kirvenin dizine yatırılarak sünnet işlemi gerçekleştirilmektedir. Kirveliğin Yezidilerde çok önemli bir yeri vardır. Başka dinden olanların kirve yapılması ile o dinin mensuplarıyla dostluk köprüsü oluşturulmakta, muhtemel düşmanlıklar önlenmektedir.

.
Ölüm ve Cenaze

Töreni Yezidiler birinin vefatında ölünün kıymetli elbiselerini bir ağaç parçasına giydirip, kokular sürüp süsledikten sonra etrafında dönerler. Bu arada ölünün iyiliklerinden bahsedip ağlayarak dövünürler. Bu tören, üç gün devam eder.

Ölen Yezidi, yüksek sesle salavat getirilerek ahiren kardeşinin huzurunda Yezidi şeyhi tarafından yıkanır. Ölünün ağzına, kulaklarına, gözlerine ve kalbinin üzerine Şeyh Adiy'in türbesinin toprağından yapılmış çamur sürülerek kolları çapraz vaziyette, bası doğu istikametinde gömülür. Ölümün 3, 7 ve 40. günleri ile yıl dönümlerinde anma törenleri düzenlenir, Yezidi yoksullarına yiyecekler ve sadaka verilir. Ölümünden sonra bir din adamı veya bir koçak tarafından görülen rüyanın yorumu yapılarak ölenin ruhunun yeniden doğması meselesi çözülmeye çalışılır.

Yezidilerin ölü gömüldükten sonra mezar başında ölüye hitaben yaptıkları telkin duası çok ilginçtir. Yezidilerin telkin duası su şekildedir: "Ey ölü kişi! Gelecektir üzerine Münker ve Nekir melekleri! Sana soracaklar: hangi dindensin? Sen, de ki ben Ezidiyim (Yezidiyim). Şeyhim, Şeyh Adiy'dir."

   


RUHANİ YAPI


Yezidiler, müritler ve ruhaniler olmak üzere iki toplumdan oluşmuştur.

1. Müritler

Yezidi toplumunun en büyük kastini oluştururlar. Her Yezidi, her gün elini öpmek, yanında şarapla orucunu bozmak, hacla ilgili her türlü hizmetini yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir şeyh ya da pirin mürididir. Köylerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğrasan müritlerin görevleri kendi üstlerindeki sınıflara hizmet etmek ve vergi vermektir.

2. Ruhaniler (Ruhan, Kahane, Rahip)

Bunlara olağanüstü saygı gösterilir. bazı hallerde ruhanilik irsi olarak kadınlara da geçebilmektedir. Ruhaniler (Rahip) aşağıdaki altı sınıfa ayrılmışlardır:

a. Şeyhler

Şeyh Adiy'in müritlerinden veya kardeşlerinin soyundan olmaları gerekir. Beyaz bir elbise giyip, siyah bir sarık sararlar; evleri Yezidiler için mabet olarak kabul edilir. Okuma-yazma isleriyle uğraşırlar, cenaze törenlerini yönetirler. Oruçta, bayramlarda, evlenmelerde ve sünnet merasimlerinde de görev yaparlar.

b Pirler

Şeyhlerden sonra Yezidilere yol gösteren yaslı ruhanilerdir. Elbiseleri siyah olup baslarına siyah veya kırmızı tüylü sarık takarlar. Hacca gelenlerin yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması bunların görevi olup dini törenlerin düzenlenmesinde şeyhlere yardım ederler. Şeyhler ve pirler, dokunulmazlık haklarına sahip ruhani reislerdir. Vazifeleri, müritlerini ve cemaatlerini kötülükten uzak tutmaktır. Bayram günlerinde, oruçlarda, evlenme ve ölümlerde, vaftiz, sünnet ve hastalıkların tedavisindeki dini görevleri yerine getirirler.



c. Fakirler veya Karabaşlar

Sadaka ile dünyevi zevklerden kaçınan Fakirler, aileler arasında arabulucu ve barışı sağlayıcı olarak Yezidi toplumunda görev yaparlar.

d. Kavvallar

Bunlar Şeyh Adiy bin Musafir'in türbesi civarında oturan görevlilerdir.Dini bayramlarda ve dinsel törenlerde ilahiler söyleyip çalgı çalarak ruhanilere hizmet ederler. Kavvallar, Yezidiler arasında birliği sağlamak, imanı kuvvetlendirmek ve köy halkının verdiği zekatı toplamak amacıyla Yezidi sancakları (Melek Tavus'un heykeli) ile yılda bir defa köyleri dolaşırlar.

   


e. Kuçekler

Irak 'ın Laleş bölgesinde oturan Kuçeklerin sayıları azdır. Şeyh Adiy'in türbesinde hizmet ederler. Kavvallara yardımcı olarak köylere gezilerde, sancakları (Melek Tavus heykeli) taşırlar.

f. Çömezler (Avhan veya Avanlar)

Ruhanilerin en alt tabakasını oluşturur. Şeyh Adiy'in türbesinin bakim ve temizliğinden sorumludurlar. Dini yapının hiyerarşik zirvesinde biri Sayh Nasir olarak adlandırılan dini, diğeri de Mirza-Beg veya Amir al-Umara denilen dünyevi islere bakan iki reis bulunur. Sayh Nasir en üstün (Mir-i Sayhan) şeyh olup en yüksek manevi makamı temsil eder. Mukaddes yazıları en iyi onun bildiğine, tefsirlerinde hiç yanılmayacağına inanılan Sayh Nasir'in evi, Şeyh Adiy'den sonra Yezidilerce en kutsal yer sayılır. Yezidilere, Yezidilikten çıkarma cezası yalnızca Sayh Nasir tarafından verilir. Mirza-Beg, Yezidilerin emiri olup en yüksek siyasi makamı temsil eder. Bütün dünyevi islerde verdiği kararlar kesindir. Yezidi halkını, dışarıda temsil etme yetkisine sahiptir. Yezidilerde emirlik, babadan oğla geçmektedir

   


Sancak
Sancak (Sincak , Sencik, Cem-i Sanacık) Yezidilik en açık ifadesini, horoz seklinde pirinç, bakir veya tunçtan yapılmış "sancak"ta bulur. Yezidilerin elinde sancak adıyla anılan yedi adet tavus heykeli bulunmaktadır. Bu sancaklar, Yezidilerin yeryüzündeki dağılım bölgelerini simgelemektedir. Dini makamda oturan şeyhe ilahi bir kudret bahsettiğine inanılan sancaklar, Tavushane denilen özel ve güvenli bir yerde muhafaza edilir. Kavval ve Kuçek adı verilen Yezidi din adamları tarafından her yıl Yezidi köylerinde dolaştırılan bu sancakların kutsama töreni sırasında alttan başlamak üzere sırayla önce heykelin boğumları, sonra zemzem suyunun bulunduğu bakır ibrik öpülmektedir.
Yezidilerin Yedi Meleği ve Melek Tavus

Yezidilerin kutsal kitabi Mushaf-i Res'te evrenin yaratılısının anlatıldığı bölümde, önce bir inci tanesi olarak evrenin bilahare de yedi günde yedi meleklerin yaratıldığı ifade edilmektedir. Buna göre, ilk yaratılan Azrail isimli Melek-Tanrı 'ydı; diğer adı Melek Tavus yani ateşten olma Şeytan'dı. Yedi meleğin en ulusu Oydu. Ve Pazartesi Derdail yaratıldı. (Bu meleğin ruhunu Yezidi ulularından Şeyh Hasal-al Basri temsil eder.) Salı, İsrafil oldu ve vekaletini Yezidi ulularından Şeyh Şemseddin'e verdi. Çarşamba, melek Mikail yaratıldı ve Sucedettin kılığında göründü. Perşembe, Semail oluştu ve Şerafettin oldu. Cuma, Cebrail yaratıldı ve Nusreddin olarak görüldü. Cumartesi yaratılan Nurail (Turail) ise Fahrettin evliya kılığında insanlar arasında dolaştı. Yezidilerde kötülük tanrısı (şeytan) yerine ikame edilen melaikeler kralı Melek Tavus'un apayrı bir yeri vardır. Yezidiler, şeytan'ın yerine ikame ettikleri Melek Tavus'a tanrısal nitelikler atfettikleri için "Şeytana tapanlar" olarak nitelendirilmişlerdir. Oysa onların inancına göre, dünyayı yaratan Tanrı'nın cezalandırdığı şeytan, cehennemde kaldığı 7 bin yıl boyunca tövbe göz yaslarıyla doldurduğu 7 testi ile cehennem ateşini söndürmüş; Tanrı tarafından bağışlanmış ve meleklerin önderi olmuştur. Artık Melek Tavus, Tanrı 'nın yarattığı dünyanın koruyucusu, yöneticisi ve Tanrı iradesinin yürütücüsü niteliklerini kazanmıştır.
Zemzem Suyu Laleş vadisinde bir kayadan çıkan su, Şeyh Adiy'in türbesinin eşiğinin altından geçer geçmez kutsallaşarak havuzumsu taç çukurda birikip zemzem adını alır. Zemzem suyunun akıp gittiği yere çıplak ayakla yaklaşan Yezidiler, el ve yüzlerini yıkamak suretiyle kendilerini vaftiz edilip kutsanmış saymaktadırlar.


MUKADDES KİTAPLARI


Yezidilerin Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve) ve Mashâf-i Res (Mushâf-i Res- Kara Kitap) olmak üzere iki mukaddes kitabı vardır.Kitapların yazım dili kürtçedir.

Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve)


Melek Tavus tarafından Yezidilerin kurtuluşu için "Tecelli Vahiy kitabi" olup beş bölümden ibarettir. Bu bölümlerden, 1 incisinde, Melek Tavus'un vazifesinin insanları ıslah ve onlara yardımcı olduğu, 2 incisinde, Melek Tavus'un insanları istediği şekilde cezalandırıp, mükafatlandırdığı, arzın altına ve üstüne hükmettiği ifade edilmektedir. 3 üncüsünde, Kainattaki bütün mahlukatların, Melek Tavus'un hakimiyeti altında olduğu, 4 üncüsünde, Melek Tavus'un haklarını başka ilahlara vermeyeceğini, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların onun inançlarından kendilerine uygun düşenleri alıp, diğerlerini bozduğu, 5 incisinde ise, şahsına ve resmine saygıda bulunulmasını ve inançları ile eşyasının olduğu gibi korunması emredilmektedir. Şimdi her bölümün orijinal metinlerinden kısa örnekler sunalım.
Birinci Bölüm

Ben ki vardım, varım, sonsuza dek var olacağım; tüm yaratılmışlara hükmüm geçer, tüm olaylar ve benim erkim altındaki varlıklarla ilgili her şey, benim buyruğumla olur. Kim bana inanır da gereksindiğinde beni çağırırsa, ben hemen onun yanındayım, benim var olmadığım hiçbir yer düşünülemez. Beni benimsemeyen kimselerin, kendi isteklerine uygun olmadığı için kötülük diye nitelendirdikleri tüm olaylar, benim istediğimle olur. Her çağın bir Yönetici Vekili vardır, onu ben seçerim. Her kuşakla birlikte, bu Dünya' nin Başkanı da değişir; Başkanlar sırayla gelirler, kendi dönemleriyle ilgili görevlerini yerine getirirler. Yaratılıştan kazanılan özelliklerin değerleriyle orantılı olarak, suçları bağışlarım. Kim ki bana karşı çıkar, acılar ondan eksik edilmeyecektir. Başka hiçbir Tanrı, benim islerime ve yaptıklarıma karışamaz : Ben neye karar verirsem, o olur; Yabancıların ellerinde bulunan kutsal kitaplar, peygamberler ve havariler tarafından yazılmış olsalar bile, artık geçersizdirler, isyancı bir nitelik kazanmışlardır, bozulmuşlardır; bunlar birbirlerini yalanlamakta ve geçersiz kılmaktadırlar. Doğru olanla yanlış olan arasındaki ayırım, yaşanılan çağın koşullarına göre yapılacaktır. Bana inananlara verdiğim sözleri yerine getireceğim; belirli dönemler için yetkilerimi devrettiğim akilli ve sevgili Vekillerimin yargılarına göre, kullarımla aramdaki sözleşmeye uyacağım ya da uymayacağım. Olayların gelişimini dikkate alırım; içinde bulunulan zamanda yararlı olan neyse, onu uygularım. Benim eğitmenliğimi kabul edenleri yönlendirir, eğitirim ; onlar, bana uymakla, ruhun duyacağı sevinç ve zevklerin en büyüğüne kavuşurlar.

   


İkinci Bölüm

Çok iyi bildiğim tüm yöntemlerle, ademoğullarını ödüllendirir ve cezalandırırım. Yeryüzünde, üstünde ve altında ne varsa, benim denetimimdedir. Öbür ırklara yardım etmeyi üstlenmem, onlara iyilik yapmaktan uzak da durmam, hele benim seçilmiş topluluğumdan ve bana uysallıkla hizmet edenlerden bunu hiç esirgemem. Sınadığım insanlara etkin denetim yetkisi veririm; bu insanlar, benim irademe uygun olarak, belirli durumlarda, bana inanıp öğütlerimi tutanlara yardım ederler. Alan da benim, veren de; zengin eden, fakir eden de; mutlu kılan, mutsuz kılan da; bütün bunlar, çevre koşullarına ve zamana uygun biçimde gerçekleşir benim islerime karışmak ve herhangi bir insani denetimimden çıkarmak hakkına ve yetkisine sahip hiçbir güç yoktur. Bana engel olmaya çalışanların üzerine acılarla hastalıklar yağdırırım. Kim benim buyruklarıma uyarsa, öbür insanlar gibi ölmez. Bu düşük dünyada hiç kimsenin, kendisi için belirlediğim süreden fazla kalmasına dayanamam; ama istersem, onu bu dünyaya iki kez, üç kez ya da daha fazla geri gönderirim, ruhunu başka bir bedenin içine sokarak; bu, evrensel bir yasadır.

Üçüncü Bölüm

Ben, kitap göndermeksizin yönlendiririm, dostlarıma ve benim öğrettiklerimi benimseyenlere, doğru yolu, gizli araçlarla gösteririm, uyulmasını istediğim kurallar, bunaltıcı değildir, zamana ve koşullara göre saptanmıştır. Yasalarıma karşı çıkanları öbür dünyalarda cezalandırırım. Ademoğulları, yapılması istenen şeyleri bilmezler, bu yüzden sık sık yanlışlığa düşerler. Yeryüzündeki ve gökteki hayvanlar, denizdeki balıklar, hepsi benim yönetim ve denetimim altındadırlar. Dünyanın bağrındaki gizli hazineler ve başka şeyler, benim bilgimin içindedir. Onların tek tek bulunup alınmasına olanak sağlarım. Bunlara sahip olacak kimselere ve benden zamanında dilekte bulunanlara gizli işaretlerimi, mucizelerimi gösteririm. Bana ve izleyicilerime karşı yabancıların göstereceği düşmanlık ve direnme, ancak kendilerine zarar verir, çünkü bilmezler ki güç ve zenginlik benim ellerimdedir ve bunları ben, âdemoğullarından hak edenlere veririm. Dünyaların yönetimi, çağların arka arkaya gidisi, vekillerimin her çağda değişmesi, sonsuza dek benim yetkimdedir. Her kim oraya dürüstçe yürümezse, ben, kendim belirleyeceğim bir zamanda onu cezalandıracağım ve başladığı yere geri göndereceğim.


Dördüncü Bölüm

Mevsimler dört tanedir, unsurları da (Dört unsur = Adem' in bedenini oluşturan toprak, hava, ateş, su) dört tanedir; bunları ben, yarattıklarımın, gereksinimlerini gidermeleri için bağışladım. Yabancıların kutsal kitapları, ancak benim yasalarıma uygun oldukları, karşı çıkmadıkları ölçüde tarafımdan kabul görürler; yine de bunlar, çoğunlukla saptırılmışlardır. Üç tanesi bana karşıdır ve ben, üç addan nefret ederim. Benim gizlerimi açığa vurmayanlar için, ödüllendirme konusundaki sözümü tutacağım. Benim uğruma acı çekmeye katlananları, kuşku duyulmasın ki, dünyalardan birinde ödüllendireceğim. Benim yolumdan gidenler, kendilerine düşman olanlara ve yabancılara karşı, cemaat hâlinde yaşasınlar. Ey siz, benim yasalarıma uyanlar, benim tarafımdan iletilmeyen düşünceleri kafanıza sokmayın. Yabancıların yaptığı gibi sakin adimi ya da bana yakıştırılan adları ağzınıza almayın, yoksa günaha girersiniz; çünkü bu konular, sizin kavrayışınızın,üzerindedir.

Beşinci Bölüm

Beni simgeleyen şeylere ve resimlere saygılarınızı sunun; çünkü onlar size, benim yasalarıma aykırı olan davranışlarınızı anımsatacaktır. Yardımcılarımın buyruklarına uyun, sözlerine kulak verin ki benden aldıkları öte dünya bilgisini size iletsinler.



Mashaf-i Reş (Mushaf-i Res-Kara Kitap)


Yaratılış nazariyelerinin anlatıldığı yeryüzüne ait bir kitap olup Yezidilere dair geçmişteki olaylar ile Yezidilik adabını içerir. Ayrıca Kara Kitap'ta renkler ve yiyeceklerle ilgili bazı yasaklar da yer almıştır.

Şimdi Mashaf-i Reş 'ten bir bölüm sunalım; Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci' yi yarattı ve bir kus yarattı ki adi Anfar' di. Ve inci' yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu. İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olanı Ta'us Melek (Tavus kuşsu Melek)' tir. Pazartesi günü Tanrı, Darda' il adlı meleği yarattı ki o, Şeyh Hasan' dir. Salı günü, Israfil' i yarattı ki, Şeyh Şams' dır. Çarşamba günü, Cebra' il adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr' dir. Perşembe günü, Azrail' i yarattı ki, Saacadin' dir. Cuma günü, Semna' il aldı meleği yarattı; o da Nasir' ud - Dindir. Cumartesi günü, Nura' il adlı meleği yarattı, ki o [. .] Melek Ta' us (Melek Tavus)' u onların başkanı yaptı. Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, Yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı [...] İnsani, kuşları ve tüm hayvanları yarattı, ve onları pelerininin boşluğuna yerleştirdi, ve Inci' nin üzerinden indi, melekler de yanındaydı. Sonra yüksek sesle Inci' ye doğru haykırdı, o da düşüp dört parçaya ayrıldı. içinden su fışkırdı ve deniz oldu. Dünya yuvarlaktı, üzerinde çatlak yoktu. Sonra Tanrı, bir kus biçiminde Cebrail' i yarattı, ve dört bucağın yönetimini ona emanet etti. Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleis' e geldi ve konakladı. Dünyanın içinde haykırdı, ve yoğunlaşmayla deniz oluştu, ve dünya yeryüzüne dönüştü ve titremeye devam ettiler. Sonra Cebrail' e, Beyaz Inci' nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi öbürünü de Göğün Girişi' ne (cennetin girişi) kapı olarak koydu. Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyve ağaçlarını, bitkileri ve dağları yarattı. Hali' nin üzerine Taht' i yarattı. Sonra, dedi ki Ulu Tanrı : «Ey Melekler, Adem' le Havva' yi yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem' in belinden gelmek üzere, Sehr ibn Cebr doğacak; ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil' in, yani Ta'us Melek' in toplumu olan Yezidi halkıdır bu. Sonra Şeyh Adi b. Musafir' i Suriye' den göndereceğim ve o gelip Lales' te kalacak.» Sonra Tanrı, kutsal ülkeye indi ve Cebrail' e, dünyanın dört bucağından toprak getirmesini buyurdu; Toprak, hava, ateş ve su. Onlarla bir adam yaptı ve kendinden ona bir ruh bağışladı. Sonra Cebrail' e. Adem' i Cennet' e yerleştirmesini buyurdu, orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilsin diye : ancak buğday yemesi yasaktı. Yüz yıl sonra Ta' us Melek, Tanrıya dedi ki: «Adem nerede ve nasıl üreyip çoğalacak? » Tanrı ona «Yetki ve yönetimi sana bırakıyorum bu konuda» dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem' e sordu : «Hiç buğday yedin mi ? » O da yanıtladı : «Hayır, çünkü Tanrı bunu bana yasakladı, 'Ondan yememelisin' dedi» Melek Ta' us söyle dedi ona : «Yesen, senin için çok daha iyi olur.» Ama Adem' in, yedikten sonra karni sisti, ve Ta' us Melek onu Cennet' ten çıkardı, ve bıraktı, ve göğe çıktı. O zaman Adem, karninin miskinliği yüzünden acıyla kıvrandı, çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Ama Tanrı bir kuş gönderdi, o da Adem' in bedeninde bir çıkış deliği açtı, böylece Adem rahatladı. Ve Cebrail yüz yıl ona görünmedi, ve o mutsuz oldu, ağladı. O zaman Tanrı, Cebrail' e buyurdu, ve o gelerek Adem' in sol koltuk altından Havva' yi yarattı. Sonra Melek Tavus, halkımıza demek istiyorum ki, çok acı çeken Yezidîlere yardım etmek üzere yeryüzüne indi ve eski Asurluların yanında, bizim de basımıza krallar dikti; bu krallar Nesrukh (ki o, Nasir' ud - Din' dir) ve Kamush (o da, Sultan Fakhru' d - Din' dir) ve Artımus (ki. Sultan Samsu'd - Din' dir) adini taşıyorlardı. Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci ve ikinci Şapur adlı bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir' lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir,ve biz dört kabileye bölündük. Bize khass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa' nin adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır. Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu, daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır. Yine, Şeyh ve müritleri sayın, helvacıkabağı yemekten sakininiz. Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır. Ayrıca, tanrımız olan Şeytan' in adini ya da onu anımsatan Kitan, Sar, Sat gibi adları ya da Mal' un , [...] na' l gibi sözcükleri ağza almak yasaktır. Önce [ ...] bizim dinimize, puta taparlık dediler ve Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve İranlılar dinimizden uzak durdular. Kral Ahab ile Amran, bizdendi; öyle ki, bizim Pirbub diye adlandırdığımız Ahah Beelzebub' un Tanrısından yardım dilerlerdi. Bizim Babil' de Bakti-Nossor (Nebukadnezzar) adlı bir krallımız vardı; Iran' da Ahasuerus, İstanbul' da Ağrıkalus da bizdendi. Gök ve yer var olmadan önce Tanrı, suların üzerinde bir teknenin içindeydi. Sonra, yaratmış olduğu inciye kızdı, onu başından attı; incinin karılmasından dağlar, çınlamasından kum tepeleri, dumanından da gökler meydana geldi. Sonra Tanrı, göğe çıktı ve gökleri yoğunlaştırdı; ve onları, altlarına destek koymadan yerleştirdi, ve yeryüzünü her yanından çevirdi. Sonra ellerine kalemi aldı, ve tüm yaratıklarının adlarının listesini çıkardı. Kendi özünden ve nurundan altı tanrı yarattı ki bunların yaratılması, bir lambanın başka bir yanan lambadan yakılması gibiydi. Sonra Birinci Tanrı, İkinci Tanrı' ya dedi ki : «Ben göğü yarattım; sen oraya çık, ve bir şeyler yarat.» Ve o, göğe çıktığı zaman, Güneş var oldu. Kendisinden sonraki Tanrıyla, 'Çık' dedi ve ay yaratıldı. Ve ondan sonraki Tanrı, gökler' i harekete geçirdi; ve ondan sonraki Tanrı, yıldızları yarattı; ve ondan sonra gelen Tanrı, el - Kuragh' i, yani Sabah Yıldızı' nı (venüs) yarattı; ve her şey böyle yarattı.
   


Şeyh Adî’nin İlahisi

Benim bilgim tüm varlıkları kuşatır
Benim varlığım benden gelir.
Benim gelişimin nedeni yine benim;
Zamanını da bilen benim.
Evrende var olan her şey benim buyruğumdadır
Her yer insanlar otursun oturmasın
Ve tüm yaratılmışlar benim buyruğumdadır.
Benim egemenliğim başka egemenliklerden üstündür.
Sözlerim her zaman doğrudur.
Yeryüzünün yargıcı ve yöneteniyim
Benim yüceliğime tapınır insanlar
Bana gelirler öperler ayaklarımı.
Benim gökleri kat kat yayan.
Başlangıçta haykıran benim.
Şeyh’im ben benden başka yoktur tapacak.
Benim kendimi mucizelerle gösteren.
Bana indirildi mutluluklar kitabı
Dağları eriten efendimden.
Tüm yaratılmış insanlar bana gelirler
Saygıyla öpmek için ayaklarımı.
Meyveler üretirim gençliğin ilk özsuyundan,
Kendi gücümle, ve bana yönelirler öğrencilerim.
lşığımın önünde sabahın karanlığı dağılır.
Yol ,gösteririm, isteyenlere.
Benim, Adem'in cennet'te yaşamasına neden olan,
Nemrud'un kızgın ateşte kalmasına da.
Ahmed'e adaletl davranmasında önderlik ettim
Benim yolumda ilerlettim onu.
Bana gelir tüm yaratıklar
Sevgimi, armağanlarımı kazanmak için.
En yüksek yerlere bile uğrarım ben
İyilikler benim acımamdan kaynaklanır.
Benim, tüm yüreklere korku salan
Bana uysunlar diye; ve yüceltirler gücünü ve, görkemini kötülüğümün
Karşıma çıktı o öldürücü arslan
Öfkeyle ve ben haykırdım ve taşa çevirdim onu,
Karşıma çıktı yılan
Ve ben irademle kuma çevirdim onu.
Benim, vurup titreten kayayı
Ve yanından fışkırtan suların en tatlısını.
Benim bildiren, kesin gerçeği.
Benden gelir, acı çekenleri avutan kitap.
Benim biricik yargıç,
Yargılamak benim hakkımdır.
İlkyazları yarattım su versinler diye,
Suların en tatlısını ve güzelini.
Eli açıklığımla ben neden oldum belirmesine
Ve gücümle saflaştırdım onu.
Bana dedi ki cennetin Efendisi,
«Sensin tek yargıcı ve yöneticisi yeryüzünün.»
Bazı mucizelerimi kendim sergilerim,
Bazılarıysa, varlıkların kendilerimde açığa vurulmuştur.
Benim, dağlara boyun eğdiren,
Benim altımda, benim irademe göre.
Ürkünç görkemimin karşısında haykırır canavarlar
Gelir tapınırlar bana öperler, ayaklarımı.
ŞamIı Adi'yim ben, Musafir’in oğlu.
Yüce Bağışlayıcı, çeşitli adlar verdi bana,
Göksel tacı, makamı, ve yeri göğü ve yüryüzünü.
Gizlerime erenlerin gözünde, benden başka Tanrı yoktur
Her şey benim buyruğumun altındadır.
Onun için, benim önderliğimi yadsımayın.
Ey insanlar! Bana karşı çıkacağınıza, boyun eğin,
Yargılama Günü’nde, karşıma geldiğinizde , mutlu kılınırsınız.
Her kim, bana bağlı olarak ölürse
Cennet'e göndereceğim onu,
Ama kim ki, beni tanımadan ölür
Acı içinde kıvrandıracağım onu.
Diyorum ki, yücelikte yoktur dengim.
Yaratırım ve istediğimi zengin yaparım,
Övgüler bana, her şey benim irademle olur.
Işığı ben bağışlarım evrene.
Ben o hükümdarım ki, büyüklüğüm kendimden gelir;
Yaratılmış tüm zenginlikler benim buyruğumdadır.
İzlemeniz gereken bazı yolları gösterdim size, ey insanlar
Bana yakın. olmak isteyenler dünyayı unutmalıdır.
Sözlerim her zaman doğrudur.
Yükseklerdeki bahçe beni hoşnut edenler içindir.
Ben gerçeği aradım ve onaylayıcısı oldum onun
Aynı gerçeği kavrayanlar en yüksek yere ulaşacaklar benim gibi

GÜNÜMÜZDE YEZIDILER


Osmanlıların son zamanlarında 1912'de yapılan nüfus sayımında 37.000, 1923'teki sayımda 18.000 olarak tespit edilen Yezidilerin sayısı ülkemizdeki bazı çevrelerin baskılarından kaynaklanan göçlerden dolayı azalmış olup; günümüzde Türkiye'deki sayılarının 3.000-4000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde küçük topluluklar halinde yaşayan Yezidilerin büyük bölümü Güneydoğu Anadolu'da bir kısmı da metropol kentlerinde yaşamaktadırlar. Dünya genelinde nüfuslarının 700.000 olduğu tahmin edilen Yezidilerin, Irak'ta 300.000, Rusya'da 100.000, Gürcistan'da 60.000, Ermenistan'da 40.000, Suriye'de 10.000, Almanya'da 50.000, İran 'da 1.000-2.000 civarında nüfusa sahip olduğu; kalanının da Hindistan, Lübnan, İsviçre, Belçika, Estonya ve Ukrayna'da yasadığı bilinmektedir.






20.07.2005'den beri Kişi tarafından ziyaret edildi


 


                    Yezidilik



Yezidi İnançları-1

 


Free Image Hosting at www.ImageShack.us

Yukarıdaki sembolde sol tarafta yer alan
dingir/anu' tanrı çizimi, bu inancın kökenlerinin derinliği hakkında bir fikir veriyor.
Çivi yazısında bu işaretin, yazının kullanımının erken dönemlerinden itibaren tanrı/gök/ateş/anu/İl/el değerlerine karşılık düştüğünü ve hatalı olarak 'yıldız' diye yorumlandığını görmüştük.

Bunun ötesinde sembol etrafındaki çivi yazılarının çözümlenmesi, bu inanç hakkında daha ayrıntılı bilgilenime yol açabilir.

Şimdiden şurası açıktir ki, bu inançta yer alan 'marul yeme yasağı', 'fasulye yeme yasağı','tükürmeme yasağı', akado-sammaru kayıtlarında erken dönemlerde karşılaştığımız motifleri olduğu gibi yansıtmaktadır.

Tam da onun bu tarihsel eskiliği, şimdiki 'gizliliğinin', az bilinmesinin de, bir yönüyle, açıklamasını vermektedir. Eski dinler, eski toplumun yapısına uygundular ve o dönemin insan kurban sunum ve tüketimi ile çok iç-içe idiler. Kendini, giderek bunlardan arınan insan toplumunun gelişimine uyduramayan, bir dizi eski gerçek edimi, sembolizm vb. yolla aşamayan dinler, ötekiler karşısında gizliliğe, içe kapanmaya bir bakıma zorunlu kalırlar. Eski tür ilişkileri, eski dar toplum birimi içinde sürdürmeye çalışmanın sonucudur bunlar.

Yezidilik inancının eski kökenleri, özellikle yaratılış anlatımında da kendini gösteriyor. Ta'us Melek'in Azazil, veya başka kayıtlardaki haliyle Azaziel ile eşitlenmesi; Adem'e, 'ağacın meyvesinden' yeme önerisini getirenin Ta'us melek olarak tanıtımı, bu inanç topluluğunun kökenlerini, 'ateş/gökten yaratılmış ilk insan" Set (islamda Şeytan, hıristiyanlikta Satan) erken bağlantılarına kadar taşımaktadır.

Aşağıdaki yazılara, yorumlardan çok bilgi aktarım yönüyle yaklaşmakta yarar var. Akado-Sammaru kaynaklı dini inançların karşılastırmalı incelemesi içinde, Yezidiliğin yerini tam olarak saptama olanağı bulunuyor.

Bu, belki ileride yapılacaktır.
Yezidilerin Kimliği Karma bir dinin mensubu olan Yezidi'lerin Arap, Kürt ve Asur kökenli oldukları ileri sürülmektedir. Çeşitli kültürlerin birbirlerine karıştığı Ortadoğu'da ulusal kimlikleri olmayan İran'daki Bahailer, Lübnan'daki Dürziler ve Maruniler gibi Yezidiler de dini bir cemaattir.


YEZİDİLİĞİN TARİHİ

Yezidilerin kökenleri ve tarihleri ile ilgili somut, yeterli bilgi ve belgeler mevcut değildir. ....

Dinlerinin çok eski olduğunu, kuruluşu üzerine tarihi bilgilerin zaman içinde unutulduğunu, kaynaklarının kaybolduğunu söyleyen Yezidilerle ilişkiye geçerek, dinleri üzerinde bilgi edinmek isteyen gerek Müslümanlar gerek 18 ve 19. yy.larda bölgeye gelen Hıristiyan misyonerler de pek bir şey öğrenememişlerdir. Çünkü Yezidilik bir sır dini olduğu için Yezidiler, kendilerine sorulan soruları, soranların duymak istediklerine göre yanıtlamışlardır

YEZİDİ İNANÇLARI

Yezidilik; - Eski putperestliğe, - Zerdüştlüğe (iyilik ve kötülüğün mücadelesi), - Maniliğe (İrfan), - Yahudiliğe (Beslenme ile ilgili hükümler, haram yiyecekler), - Hıristiyanlığa (Vaftiz, nikahta ekmek ve şarap ayini, evlenmelerde kiliseleri ziyaret, şarap içmek), - İslamiyet'te (Sünnet, oruç, kurban, hac, mezar taslarında İslam 'i kitabeler) - Sufi-Rafiziliğe (İnancın gizliliği, vecd, şeyhe saygı), - Sabiiliğe (tenasuh ve ruh göçü), - Samaniliğe (gömme adeti, rüya tabiri ve dans), - Paganizme (Ay ve güneşe tapma) ait Bazı unsurları ihtiva eden ve kökeni yeterince açık olmayan bir inanç sistemidir.

Yezidilik inancında Tanrı, dünyanın koruyucusu değil sadece yaratıcısıdır. O, faal değildir ve dünya ile ilgilenmemektedir. Tanrı iradesinin faal ve yürütücü uzvu, Tanrı'nın ikinci şahsiyeti olan "Melek Tavus"tur. Melek Tavus, Tanrı ile bir, çözülmez bir şekilde Tanrı'ya bağlıdır. Bu anlamda Yezidiler, tek tanrılı olarak kabul edilebilirler. Ancak Yezidi inancında, Tanrı ile insan arasında vasıta olarak hizmet gören yarı- ilahlar bulunmaktadır. Yezidilere göre; Melek Tavus, bir iyilik tanrısıdır.

Yezidiler şeytana, tövbe etmesi sebebiyle Tanrı tarafından bağışlanan gözden düşmüş bir melek olarak bakarlar. Şeytanın adının, Tanrı olarak söylenmesi yasaktır. Yezidiler, dışarıdan anlaşıldığı manada ne cehenneme, ne cehennem azabına ne de şeytana inanırlar. Yezidi inancına göre; ruh, ölümden sonra başka gövdelere geçerek varlığını sürdürmektedir. Güneş, ay ve yıldızlar ışık saçtıklarından dolayı kutsaldır. Çünkü Melek Tavus da bir ışık kaynağıdır.

Yezidi topluluğu, Adem ile Havva soyundan değil Cebbar bin Sehid adlı başka bir yüce varlıktan türemiştir. Yezidiler her çağda yeni bir peygamber gönderileceğine, her yerde bulunan Melek Tavus'un bütün Yezidileri koruyacağına ve kurtaracağına inanmaktadırlar.

Mashaf-i Res'te, "Tanrımız Şeytanın adını ya da onu anımsatan sözcükleri zikretmek yanlıştır" diye buyrulduğundan Yezidiler, Tanrı-melek mertebesine koydukları "Şeytan"ın adını anmadan, onun için "İsmi güzel melek" derler. Ayrıca "kaytan, ser, melun, lanet" gibi kelimeleri de kullanmazlar.

Yezidiler için ateş, nur yani ışık saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez.

Yezidiler, bazı besin maddelerini yemez, bazı renkleri tercih ederler. Beyaz, kahverengi, kırmızı, yeşil ve siyah kutsal sayılmakta ; mavi renge ise itibar edilmemektedir.

Beyaz giysi, temizliği simgelemekte; kadınlar mutlaka beyaz iç çamaşırı giymekte; erkekler öldüklerinde yüce makama temiz çıksınlar diye beyaz giysiyle gömülmektedirler.

Yezidilerde temel haram yiyecek, maruldur. Buna börülce, salatalık, lahana gibi sebzeler ile balık, geyik ve horoz eti de eklenebilir.



YEZİDİLERDE İBADET

Yezidilerin yerine getirmeleri şart olan dini vecibeleri şahadet, namaz (ibadet), oruç, zekat ve hacdır. Onlara göre tanrının birçok ismi vardır. Bunların en güzeli ve en çok kullanılanı "Hüda" olanıdır.

Şahadet
Yezidilerde şahadet, tanrının sonsuz kudret sahibi, Şeyh Adiy bin Musafir'in tanrının meleği ve Yezidilerin mürşidi, Sultan Yezid'in tanrının meleği, yerin nuru ve insanlığın sevinci, Melek Tavus'un da Tanrı'nın meleği ve elçisi olduğuna inanmaktan oluşur. Bunu akşam yatarken, sabah kalkarken de tekrarlarlar.

 

Namaz


Namaz (İbadet) Yezidilerde yılda bir kez Laleş'te Şeyh Adiy'in türbesine yapılan hac esnasında gerçekleştirilen toplu ibadetin haricinde toplu ibadet etme yoktur. Namaz, sabah ve akşam kılınır.

Namazdan önce eller ve yüz yıkanır.

Sabah namazı için dışarıya çıkılarak güneşin sarılığı belirgin olduğunda güneşe karşı ayakta durulup üç defa eğilmek (rükua varmak) suretiyle dua okunur.

Akşam namazında da yine dışarıda güneşe karşı durularak dua okunur.

Yezidiler ibadetlerini kimsenin görmesini istemezler. Bir yezidi ibadet ederken başka dinden biri görürse rükua varmaz ve sadece avucunun içini güneş ışığına tuttuktan sonra elini ağzına götürüp öper.

Oruç

Yezidilerde Oruç Yezidilerde genel ve özel olmak üzere iki tür oruç vardır:

1. Genel Oruç
Eylül ayının 3 ile 5’ inci günleri arasında tutulan bu oruca Yezit orucu da denilmektedir. Ayrıca Hızır İlyas için üç gün oruç tutmak da Yezidi geleneklerindendir. Yezidi inancına göre, Allah üç gün oruç tutulmasını emretmiştir. Bu inanca göre kutsal kitaplarında oruçla ilgili yazılan üç gün kelimesini yabancılar yanlış olarak yani otuz şeklinde anlamışlardır. Yezidiler tutulan üç günlük orucun otuz olarak kabul olunacağına inanırlar. Sabahleyin güneşin sarılığı ile başlayan ve akşam gün battıktan sonra sona eren oruçta yemek içmek yasaktır.


2. Özel Oruç
Yalnızca din adamlarına özgü olan özel oruç, Aralık ayında 20, Temmuz ayında 20 ve 15-20 Eylül tarihleri arasında Şeyh Adiy'in türbesine yapılan ziyaretin ardından da 40 gün olmak üzere toplam 80 gün tutulur. Yezidiler iftar sofrasında şarap bulundururlar.

Zekat

Yezidilerde zekat müritlerin gelirlerinin % 10'u şeyhlere, % 5 pîre ve % 2.5'ini fakire vermekten oluşur

Hac


15-20 Eylül tarihleri arasında Irak'ta bulunan Şeyh Adiy'in mabedine yapılan hac, Yezidiler için yapılması şart olan dini ve milli bir vazifedir. Şeyh Adiy'in sandukasını üç kez tavaf edip kaideye yüz süren her Yezidi, hacı olmuş sayılır.

Şeyh Adiy'in Laleş Vadisi'ndeki dağın eteğinde olan mabedine Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek giden Yezidiler, kaynağı mabette bulunan zemzem adını verdikleri su ile çocuklarını vaftiz ederler.

Bu hac merasimi; nehirlerde yıkanma, sancakların yıkanıp vaftiz edilmesi, rahiplerin dansları, mukaddes kabul edilen mezarlara kandil yakılması, kurban edilen bir öküzün etinin dağıtılması, özel yapılmış yemeklerin yenmesiyle kutlanır.

Ayrıca bu hac sırasında saygı gösterilen ve şahıs isimleri verilen dut ağaçları ziyaret edilir.

Çevreden tek ağaç dalı kesmek bile günahtır.

Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabıyla dolaşılmaz; kadınla cinsel ilişki kurulmaz ve içki içilmez


Duaları

Yezidilerin güneş doğarken ve batarken ona doğru yönelerek dua okuma adetleri, güneşe ve aya taptıklarına dair yanlış bir telakkiye sebep olmuştur.

Gerçekte bu duanın nedeni Yezidilerce Tanrı (Melek Tavus)'nın, "Ay ve karanlığın", ve "Güneş ve aydınlığın" efendisi olarak kabul edilmesidir. Yezidi duaları dört tanedir. Bunlar ;
1. Sabah duası,
2. Evger duası: Bu da sabahları okunur,

3. Güneş batışı duası: Buna güneş duası da denir.
4. Akşam duası: Buna şahadet duası da denir. Yatağa yatınca okunur. Bu dua Melek Tavus'a yapılıp yedi meleğe hitap edilir.


Yezidi İnançları-2


 

Tatil ve Bayramlar
Bayramlar Yezidi kutsal kitabına göre, Cumartesi dinlenme günüdür. Yezidilerin önem verdikleri dört dini bayramları vardı

1. Sar-i Sal (Yeni yıl) Bayramı

Sarsali, Sarsaliya da dedikleri bu bayram Nisan ayının ilk Çarşamba günü kutlanır. Bugün meleklerin gece boyunca bereket dağıttıklarına inanılır. Yezidilerin yaşadıkları her köyde ve yerleşim birimlerinde kutlanan bu bayramın ön hazırlığı olarak aile mezarları ziyaret edilerek mezar taşlarının üzerine yolu oradan geçenlerin yemesi için, içinde kuru üzüm, yumurta, kuru incir ve çeşitli çöreklerin bulunduğu tepsiler konur.


2. Yaz Bayramı (Çesna Havini)

Temmuz'un 18 ile 21'i arasında Irak 'ın Lalis bölgesinde kutlanan bu bayrama Şeyh Adiy bayramı, kırk gün bayramı da denir. Yaz orucunun tamamlandığı günün ertesinde başlar.

3. Cemaat Bayramı


Şeyh Adiy'in bir araya getirdiği ilk cemaatin anısına 6-13 Ekim tarihleri arasında kutlanan bu bayrama katılmak Yezidi inancına göre hac farizası sayılır ve her Yezidi için bir borçtur.


4. Doğum Bayramı

Yezidilerin dördüncü bayramı herkesin üç gün oruç tutarak karşıladığı 1 Aralık sabahı başlayıp akşamı biten Halife Yezid'in doğum günü olarak anılan bayramdır.

Yezidiler Ayrıca Müslüman ve Hıristiyan komşularıyla birlikte onların Hıdırellez ve Aziz Sergius Yortusu gibi bayram ve yortulara da katılırlar.

Yezidilerde geleneksel bir biçimde 21 Mart'ta kutlanan Nevruz Bayramı dini olmaktan çok folklorik bir nitelik taşır.

 

Ahret Kardeşliği

Her Yezidi'nin bir ahiren kardeşi ile bir ahiren bacısı olması mecburidir.

Ahiren kardeşliği her defasında el öpmeyi ve ölümde yardım etmeyi emreder.

Vaftiz

Yezidi çocukları doğduktan 40 gün sonra bazı yerlerde de doğumun ilk haftasında Pirler tarafından Şeyh Adiy'in mabedindeki zemzem suyuna üç defa daldırılmak suretiyle vaftiz edilirler. Laleş'in dışında yaşayan Yezidiler için kavvallar tarafından getirilen vaftiz suyu kullanılır.


Sünnet ve Kirvelik

Çocuk vaftiz edildikten bir hafta sonra vaftizi yapan Şeyh veya Pir tarafından sünnet edilir. Bu adete, Kuzey Irak'ta "karif" denilmekte ve Yezidi çocuğu komşu veya dost bir Müslüman kirvenin dizine yatırılarak sünnet işlemi gerçekleştirilmektedir.

Kirveliğin Yezidilerde çok önemli bir yeri vardır. Başka dinden olanların kirve yapılması ile o dinin mensuplarıyla dostluk köprüsü oluşturulmakta, muhtemel düşmanlıklar önlenmektedir.


Ölüm ve Cenaze

Töreni Yezidiler birinin vefatında ölünün kıymetli elbiselerini bir ağaç parçasına giydirip, kokular sürüp süsledikten sonra etrafında dönerler. Bu arada ölünün iyiliklerinden bahsedip ağlayarak dövünürler. Bu tören, üç gün devam eder.

Ölen Yezidi, yüksek sesle salavat getirilerek ahiren kardeşinin huzurunda Yezidi şeyhi tarafından yıkanır. Ölünün ağzına, kulaklarına, gözlerine ve kalbinin üzerine Şeyh Adiy'in türbesinin toprağından yapılmış çamur sürülerek kolları çapraz vaziyette, bası doğu istikametinde gömülür.

Ölümün 3, 7 ve 40. günleri ile yıl dönümlerinde anma törenleri düzenlenir, Yezidi yoksullarına yiyecekler ve sadaka verilir. Ölümünden sonra bir din adamı veya bir koçak tarafından görülen rüyanın yorumu yapılarak ölenin ruhunun yeniden doğması meselesi çözülmeye çalışılır.

Yezidilerin ölü gömüldükten sonra mezar başında ölüye hitaben yaptıkları telkin duası çok ilginçtir. Yezidilerin telkin duası su şekildedir:

"Ey ölü kişi!

Gelecektir üzerine Münker ve Nekir melekleri!

Sana soracaklar: hangi dindensin?

Sen, de ki ben Ezidiyim (Yezidiyim).

Şeyhim, Şeyh Adiy'dir."


RUHANİ YAPI

Yezidiler, müritler ve ruhaniler olmak üzere iki toplumdan oluşmuştur.
1. Müritler
Yezidi toplumunun en büyük kastını oluştururlar. Her Yezidi, her gün elini öpmek, yanında şarapla orucunu bozmak, hacla ilgili her türlü hizmetini yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir şeyh ya da pirin mürididir. Köylerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan müritlerin görevleri kendi üstlerindeki sınıflara hizmet etmek ve vergi vermektir.

2. Ruhaniler (Ruhan, Kahane, Rahip)


Bunlara olağanüstü saygı gösterilir. Bazı hallerde ruhanilik irsi olarak kadınlara da geçebilmektedir. Ruhaniler (Rahip) aşağıdaki altı sınıfa ayrılmışlardır:

a. Şeyhler

Şeyh Adiy'in müritlerinden veya kardeşlerinin soyundan olmaları gerekir. Beyaz bir elbise giyip, siyah bir sarık sararlar; evleri Yezidiler için mabet olarak kabul edilir. Okuma-yazma işleriyle uğraşırlar, cenaze törenlerini yönetirler. Oruçta, bayramlarda, evlenmelerde ve sünnet merasimlerinde de görev yaparlar.

b) Pirler

Şeyhlerden sonra Yezidilere yol gösteren yaslı ruhanilerdir. Elbiseleri siyah olup baslarına siyah veya kırmızı tüylü sarık takarlar. Hacca gelenlerin yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması bunların görevi olup dini törenlerin düzenlenmesinde şeyhlere yardım ederler. Şeyhler ve pirler, dokunulmazlık haklarına sahip ruhani reislerdir. Vazifeleri, müritlerini ve cemaatlerini kötülükten uzak tutmaktır. Bayram günlerinde, oruçlarda, evlenme ve ölümlerde, vaftiz, sünnet ve hastalıkların tedavisindeki dini görevleri yerine getirirler.


c. Fakirler veya Karabaşlar

Sadaka ile dünyevi zevklerden kaçınan Fakirler, aileler arasında arabulucu ve barışı sağlayıcı olarak Yezidi toplumunda görev yaparlar.

d. Kavvallar

Bunlar Şeyh Adiy bin Musafir'in türbesi civarında oturan görevlilerdir.Dini bayramlarda ve dinsel törenlerde ilahiler söyleyip çalgı çalarak ruhanilere hizmet ederler.

Kavvallar, Yezidiler arasında birliği sağlamak, imanı kuvvetlendirmek ve köy halkının verdiği zekatı toplamak amacıyla Yezidi sancakları (Melek Tavus'un heykeli) ile yılda bir defa köyleri dolaşırlar.



e. Kuçekler

Irak 'ın Laleş bölgesinde oturan Kuçeklerin sayıları azdır. Şeyh Adiy'in türbesinde hizmet ederler. Kavvallara yardımcı olarak köylere gezilerde, sancakları (Melek Tavus heykeli) taşırlar.

f. Çömezler (Avhan veya Avanlar)

Ruhanilerin en alt tabakasını oluşturur. Şeyh Adiy'in türbesinin bakim ve temizliğinden sorumludurlar. Dini yapının hiyerarşik zirvesinde biri Sayh Nasir olarak adlandırılan dini, diğeri de Mirza-Beg veya Amir al-Umara denilen dünyevi islere bakan iki reis bulunur. Sayh Nasir en üstün (Mir-i Sayhan) şeyh olup en yüksek manevi makamı temsil eder. Mukaddes yazıları en iyi onun bildiğine, tefsirlerinde hiç yanılmayacağına inanılan Sayh Nasir'in evi, Şeyh Adiy'den sonra Yezidilerce en kutsal yer sayılır. Yezidilere, Yezidilikten çıkarma cezası yalnızca Sayh Nasir tarafından verilir. Mirza-Beg, Yezidilerin emiri olup en yüksek siyasi makamı temsil eder. Bütün dünyevi islerde verdiği kararlar kesindir. Yezidi halkını, dışarıda temsil etme yetkisine sahiptir. Yezidilerde emirlik, babadan oğla geçmektedir .


Sancak

Sancak (Sincak , Sencik, Cem-i Sanacık) Yezidilik en açık ifadesini, horoz seklinde pirinç, bakir veya tunçtan yapılmış "sancak"ta bulur. Yezidilerin elinde sancak adıyla anılan yedi adet tavus heykeli bulunmaktadır. Bu sancaklar, Yezidilerin yeryüzündeki dağılım bölgelerini simgelemektedir. Dini makamda oturan şeyhe ilahi bir kudret bahsettiğine inanılan sancaklar, Tavushane denilen özel ve güvenli bir yerde muhafaza edilir.

Kavval ve Kuçek adı verilen Yezidi din adamları tarafından her yıl Yezidi köylerinde dolaştırılan bu sancakların kutsama töreni sırasında alttan başlamak üzere sırayla önce heykelin boğumları, sonra zemzem suyunun bulunduğu bakır ibrik öpülmektedir.

Yezidilerin Yedi Meleği ve Melek Tavus
Yezidilerin kutsal kitabi Mushaf-i Res'te evrenin yaratılısının anlatıldığı bölümde, önce bir inci tanesi olarak evrenin bilahare de yedi günde yedi meleklerin yaratıldığı ifade edilmektedir.

Buna göre, ilk yaratılan Azrail isimli Melek-Tanrı 'ydı; diğer adı Melek Tavus yani ateşten olma Şeytan'dı.

Yedi meleğin en ulusu Oydu.
Ve Pazartesi Derdail yaratıldı. ..
Salı, İsrafil oldu ve vekaletini Yezidi ulularından Şeyh Şemseddin'e verdi.
Çarşamba, melek Mikail yaratıldı ve Sucedettin kılığında göründü.
Perşembe, Semail oluştu ve Şerafettin oldu.
Cuma, Cebrail yaratıldı ve Nusreddin olarak görüldü. Cumartesi yaratılan Nurail (Turail) ise Fahrettin evliya kılığında insanlar arasında dolaştı.

Yezidilerde kötülük tanrısı (şeytan) yerine ikame edilen melaikeler kralı Melek Tavus'un apayrı bir yeri vardır.

Yezidiler, şeytan'ın yerine ikame ettikleri Melek Tavus'a tanrısal nitelikler atfettikleri için "Şeytana tapanlar" olarak nitelendirilmişlerdir. Oysa onların inancına göre, dünyayı yaratan Tanrı'nın cezalandırdığı şeytan, cehennemde kaldığı 7 bin yıl boyunca tövbe göz yaşlarıyla doldurduğu 7 testi ile cehennem ateşini söndürmüş; Tanrı tarafından bağışlanmış ve meleklerin önderi olmuştur.

Artık Melek Tavus, Tanrı 'nın yarattığı dünyanın koruyucusu, yöneticisi ve Tanrı iradesinin yürütücüsü niteliklerini kazanmıştır.

Zemzem Suyu Laleş vadisinde bir kayadan çıkan su, Şeyh Adiy'in türbesinin eşiğinin altından geçer geçmez kutsallaşarak havuzumsu taç çukurda birikip zemzem adını alır. Zemzem suyunun akıp gittiği yere çıplak ayakla yaklaşan Yezidiler, el ve yüzlerini yıkamak suretiyle kendilerini vaftiz edilip kutsanmış saymaktadırlar.

MUKADDES KİTAPLARI


Yezidilerin Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve) ve Mashâf-i Res (Mushâf-i Res- Kara Kitap) olmak üzere iki mukaddes kitabı vardır.Kitapların yazım dili kürtçedir.

Kitab-al Cilva (Kitab-i Celve)

Melek Tavus tarafından Yezidilerin kurtuluşu için "Tecelli Vahiy kitabi" olup beş bölümden ibarettir. Bu bölümlerden, 1 incisinde, Melek Tavus'un vazifesinin insanları ıslah ve onlara yardımcı olduğu, 2 incisinde, Melek Tavus'un insanları istediği şekilde cezalandırıp, mükafatlandırdığı, arzın altına ve üstüne hükmettiği ifade edilmektedir. 3 üncüsünde, Kainattaki bütün mahlukatların, Melek Tavus'un hakimiyeti altında olduğu, 4 üncüsünde, Melek Tavus'un haklarını başka ilahlara vermeyeceğini, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların onun inançlarından kendilerine uygun düşenleri alıp, diğerlerini bozduğu, 5 incisinde ise, şahsına ve resmine saygıda bulunulmasını ve inançları ile eşyasının olduğu gibi korunması emredilmektedir. Şimdi her bölümün orijinal metinlerinden kısa örnekler sunalım:

***
Birinci Bölüm
Ben ki vardım, varım, sonsuza dek var olacağım; tüm yaratılmışlara hükmüm geçer, tüm olaylar ve benim erkim altındaki varlıklarla ilgili her şey, benim buyruğumla olur.

Kim bana inanır da gereksindiğinde beni çağırırsa, ben hemen onun yanındayım, benim var olmadığım hiçbir yer düşünülemez. Beni benimsemeyen kimselerin, kendi isteklerine uygun olmadığı için kötülük diye nitelendirdikleri tüm olaylar, benim istediğimle olur.

Her çağın bir Yönetici Vekili vardır, onu ben seçerim. Her kuşakla birlikte, bu Dünya'nın Başkanı da değişir; Başkanlar sırayla gelirler, kendi dönemleriyle ilgili görevlerini yerine getirirler. Yaratılıştan kazanılan özelliklerin değerleriyle orantılı olarak, suçları bağışlarım. Kim ki bana karşı çıkar, acılar ondan eksik edilmeyecektir.

Başka hiçbir Tanrı, benim işlerime ve yaptıklarıma karışamaz: Ben neye karar verirsem, o olur; Yabancıların ellerinde bulunan kutsal kitaplar, peygamberler ve havariler tarafından yazılmış olsalar bile, artık geçersizdirler, isyancı bir nitelik kazanmışlardır, bozulmuşlardır; bunlar birbirlerini yalanlamakta ve geçersiz kılmaktadırlar. Doğru olanla yanlış olan arasındaki ayırım, yaşanılan çağın koşullarına göre yapılacaktır. Bana inananlara verdiğim sözleri yerine getireceğim; belirli dönemler için yetkilerimi devrettiğim akilli ve sevgili Vekillerimin yargılarına göre, kullarımla aramdaki sözleşmeye uyacağım ya da uymayacağım. Olayların gelişimini dikkate alırım; içinde bulunulan zamanda yararlı olan neyse, onu uygularım. Benim eğitmenliğimi kabul edenleri yönlendirir, eğitirim; onlar, bana uymakla, ruhun duyacağı sevinç ve zevklerin en büyüğüne kavuşurlar.

İkinci Bölüm
Çok iyi bildiğim tüm yöntemlerle, adem oğullarını ödüllendirir ve cezalandırırım.

Yeryüzünde, üstünde ve altında ne varsa, benim denetimimdedir.

Öbür ırklara yardım etmeyi üstlenmem, onlara iyilik yapmaktan uzak da durmam, hele benim seçilmiş topluluğumdan ve bana uysallıkla hizmet edenlerden bunu hiç esirgemem. Sınadığım insanlara etkin denetim yetkisi veririm; bu insanlar, benim irademe uygun olarak, belirli durumlarda, bana inanıp öğütlerimi tutanlara yardım ederler. Alan da benim, veren de; zengin eden, fakir eden de; mutlu kılan, mutsuz kılan da; bütün bunlar, çevre koşullarına ve zamana uygun biçimde gerçekleşir benim islerime karışmak ve herhangi bir insani denetimimden çıkarmak hakkına ve yetkisine sahip hiçbir güç yoktur. Bana engel olmaya çalışanların üzerine acılarla hastalıklar yağdırırım. Kim benim buyruklarıma uyarsa, öbür insanlar gibi ölmez. Bu düşük dünyada hiç kimsenin, kendisi için belirlediğim süreden fazla kalmasına dayanamam; ama istersem, onu bu dünyaya iki kez, üç kez ya da daha fazla geri gönderirim, ruhunu başka bir bedenin içine sokarak; bu, evrensel bir yasadır.

Üçüncü Bölüm
Ben, kitap göndermeksizin yönlendiririm, dostlarıma ve benim öğrettiklerimi benimseyenlere, doğru yolu, gizli araçlarla gösteririm, uyulmasını istediğim kurallar, bunaltıcı değildir, zamana ve koşullara göre saptanmıştır. Yasalarıma karşı çıkanları öbür dünyalarda cezalandırırım.

Ademoğulları, yapılması istenen şeyleri bilmezler, bu yüzden sık sık yanlışlığa düşerler. Yeryüzündeki ve gökteki hayvanlar, denizdeki balıklar, hepsi benim yönetim ve denetimim altındadırlar. Dünyanın bağrındaki gizli hazineler ve başka şeyler, benim bilgimin içindedir. Onların tek tek bulunup alınmasına olanak sağlarım. Bunlara sahip olacak kimselere ve benden zamanında dilekte bulunanlara gizli işaretlerimi, mucizelerimi gösteririm. Bana ve izleyicilerime karşı yabancıların göstereceği düşmanlık ve direnme, ancak kendilerine zarar verir, çünkü bilmezler ki güç ve zenginlik benim ellerimdedir ve bunları ben, âdemoğullarından hak edenlere veririm. Dünyaların yönetimi, çağların arka arkaya gidisi, vekillerimin her çağda değişmesi, sonsuza dek benim yetkimdedir. Her kim oraya dürüstçe yürümezse, ben, kendim belirleyeceğim bir zamanda onu cezalandıracağım ve başladığı yere geri göndereceğim.

Dördüncü Bölüm
Mevsimler dört tanedir, unsurları da (Dört unsur = Adem' in bedenini oluşturan toprak, hava, ateş, su) dört tanedir; bunları ben, yarattıklarımın, gereksinimlerini gidermeleri için bağışladım. Yabancıların kutsal kitapları, ancak benim yasalarıma uygun oldukları, karşı çıkmadıkları ölçüde tarafımdan kabul görürler; yine de bunlar, çoğunlukla saptırılmışlardır. Üç tanesi bana karşıdır ve ben, üç addan nefret ederim.

Benim gizlerimi açığa vurmayanlar için, ödüllendirme konusundaki sözümü tutacağım. Benim uğruma acı çekmeye katlananları, kuşku duyulmasın ki, dünyalardan birinde ödüllendireceğim. Benim yolumdan gidenler, kendilerine düşman olanlara ve yabancılara karşı, cemaat hâlinde yaşasınlar.

Ey siz, benim yasalarıma uyanlar, benim tarafımdan iletilmeyen düşünceleri kafanıza sokmayın. Yabancıların yaptığı gibi sakin adimi ya da bana yakıştırılan adları ağzınıza almayın, yoksa günaha girersiniz; çünkü bu konular, sizin kavrayışınızın, üzerindedir.

Beşinci Bölüm
Beni simgeleyen şeylere ve resimlere saygılarınızı sunun; çünkü onlar size, benim yasalarıma aykırı olan davranışlarınızı anımsatacaktır. Yardımcılarımın buyruklarına uyun, sözlerine kulak verin ki benden aldıkları öte dünya bilgisini size iletsinler.


Yezidi İnançları-3

Kara Kitap'ta Yezidilik bakımından Yaratılış Varyantı!

Mashaf-i Reş (Mushaf-i Res-Kara Kitap)

Yaratılış nazariyelerinin anlatıldığı yeryüzüne ait bir kitap olup Yezidilere dair geçmişteki olaylar ile Yezidilik adabını içerir.
Ayrıca Kara Kitap'ta renkler ve yiyeceklerle ilgili bazı yasaklar da yer almıştır.

Şimdi Mashaf-i Reş 'ten bir bölüm sunalım:
***
Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci' yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Anfar' dı.
Ve inci' yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.

İlk gün, yani Pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olanı Ta'us Melek (Tavus kuşu Melek)' tir.
Pazartesi günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı günü, İsrafil' i yarattı ki, Şeyh Şams'dır.
Çarşamba günü, Cebra'il adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir.

Perşembe günü, Azrail' i yarattı ki, Saacadin'dir.
Cuma günü, Semna'il aldı meleği yarattı; o da Nasir' ud - Dindir.
Cumartesi günü, Nura' il adlı meleği yarattı, ki o [. .] Melek Ta'us (Melek Tavus)' u onların başkanı yaptı.
Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, Yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı [...] İnsani, kuşları ve tüm hayvanları yarattı, ve onları pelerininin boşluğuna yerleştirdi, ve Inci' nin üzerinden indi, melekler de yanındaydı.
Sonra yüksek sesle İnci' ye doğru haykırdı, o da düşüp dört parçaya ayrıldı. içinden su fışkırdı ve deniz oldu.
Dünya yuvarlaktı, üzerinde çatlak yoktu.
Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cebrail'i yarattı, ve dört bucağın yönetimini ona emanet etti. Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleis' e geldi ve konakladı.
Dünyanın içinde haykırdı, ve yoğunlaşmayla deniz oluştu, ve dünya yeryüzüne dönüştü ve titremeye devam ettiler.
Sonra Cebrail' e, Beyaz İnci' nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi öbürünü de Göğün Girişi' ne (cennetin girişi) kapı olarak koydu.
Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak astı.
Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyve ağaçlarını, bitkileri ve dağları yarattı.
Hali'nin üzerine Taht'ı yarattı.

Sonra, dedi ki Ulu Tanrı :
«Ey Melekler, Adem' le Havva' yı yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem' in belinden gelmek üzere, Sehr ibn Cebr doğacak; ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil' in, yani Ta'us Melek' in toplumu olan Yezidi halkıdır bu.
Sonra Şeyh Adi b. Musafir' i Suriye' den göndereceğim ve o gelip Lales' te kalacak.»

Sonra Tanrı, kutsal ülkeye indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından toprak getirmesini buyurdu; Toprak, hava, ateş ve su.

Onlarla bir adam yaptı ve kendinden ona bir ruh bağışladı. Sonra
Cebrail' e, Adem' i Cennet' e yerleştirmesini buyurdu, orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilsin diye: ancak buğday yemesi yasaktı.

Yüz yıl sonra Ta' us Melek, Tanrıya dedi ki: «Adem nerede ve nasıl üreyip çoğalacak? »
Tanrı ona «Yetki ve yönetimi sana bırakıyorum bu konuda» dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem' e sordu : «Hiç buğday yedin mi ? » O da yanıtladı : «Hayır, çünkü Tanrı bunu bana yasakladı, 'Ondan yememelisin' dedi..»

Melek Ta'us şöyle dedi ona : «Yesen, senin için çok daha iyi olur.»
Ama Adem' in, yedikten sonra karnı şişti, ve Ta' us Melek onu Cennet' ten çıkardı, ve bıraktı, ve göğe çıktı.
O zaman Adem, karnının şişkinliği yüzünden acıyla kıvrandı, çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Ama Tanrı bir kuş gönderdi, o da Adem' in bedeninde bir çıkış deliği açtı, böylece Adem rahatladı.
Ve Cebrail yüz yıl ona görünmedi, ve o mutsuz oldu, ağladı.
O zaman Tanrı, Cebrail' e buyurdu, ve o gelerek Adem' in sol koltuk altından Havva' yı yarattı.

Sonra Melek Tavus, çok acı çeken Yezidîlere yardım etmek üzere yeryüzüne indi ve eski Asurluların yanında, bizim de başımıza krallar dikti; bu krallar Nesrukh (ki o, Nasir' ud - Din' dir) ve Kamush (o da, Sultan Fakhru' d - Din' dir) ve Artımus (ki,Sultan Samsu'd - Din' dir) adını taşıyorlardı.
Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci ve ikinci Şapur adlı bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir,ve biz dört kabileye bölündük.
Bize khass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa'nın adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır.
Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu, daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır.
Yine, Şeyh ve müritleri sayın, helvacıkabağı yemekten sakınınız.
Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır.

Ayrıca, tanrımız olan Şeytan' ın adını ya da onu anımsatan Kitan, Sar, Sat gibi adları ya da Mal' un , [...] na'l gibi sözcükleri ağza almak yasaktır.
Önce [ ...] bizim dinimize, puta taparlık dediler ve Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve İranlılar dinimizden uzak durdular. Kral Ahab ile Amran, bizdendi; öyle ki, bizim Pirbub diye adlandırdığımız Ahah Beelzebub' un Tanrısından yardım dilerlerdi. Bizim Babil' de Bakti-Nossor (Nebukadnezzar) adlı bir krallımız vardı; İran' da Ahasuerus, İstanbul' da Ağrıkalus da bizdendi.
Gök ve Yer var olmadan önce Tanrı, suların üzerinde bir teknenin içindeydi.
Sonra, yaratmış olduğu inciye kızdı, onu başından attı; incinin kırılmasından dağlar, çınlamasından kum tepeleri, dumanından da gökler meydana geldi.
Sonra Tanrı, göğe çıktı ve gökleri yoğunlaştırdı; ve onları, altlarına destek koymadan yerleştirdi, ve yeryüzünü her yanından çevirdi.
Sonra ellerine kalemi aldı, ve tüm yaratıklarının adlarının listesini çıkardı.

Kendi özünden ve nurundan altı tanrı yarattı ki bunların yaratılması, bir lambanın başka bir yanan lambadan yakılması gibiydi.
Sonra Birinci Tanrı, İkinci Tanrı' ya dedi ki :
«Ben göğü yarattım; sen oraya çık, ve bir şeyler yarat.»
Ve o, göğe çıktığı zaman, Güneş var oldu.
Kendisinden sonraki Tanrıya, 'Çık' dedi ve Ay yaratıldı. Ve ondan sonraki Tanrı, gökler' i harekete geçirdi; ve ondan sonraki Tanrı, yıldızları yarattı; ve ondan sonra gelen Tanrı, el - Kuragh' ı, yani Sabah Yıldızı' nı (venüs) yarattı; ve her şeyi böyle yarattı.



Free Image Hosting at www.ImageShack.us

 

 

GÜNÜMÜZDE YEZIDILER

 

 

 

 

Osmanlıların son zamanlarında 1912´de yapılan nüfus sayımında 37.000, 1923´teki sayımda 18.000 olarak tespit edilen Yezidilerin sayısı ülkemizdeki bazı çevrelerin baskılarından kaynaklanan göçlerden dolayı azalmış olup; günümüzde Türkiye´deki sayılarının 3.000-4000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde küçük topluluklar halinde yaşayan Yezidilerin büyük bölümü Güneydoğu Anadolu´da bir kısmı da metropol kentlerinde yaşamaktadırlar. Dünya genelinde nüfuslarının 700.000 olduğu tahmin edilen Yezidilerin, Irak´ta 300.000, Rusya´da 100.000, Gürcistan´da 60.000, Ermenistan´da 40.000, Suriye´de 10.000, Almanya´da 50.000, İran ´da 1.000-2.000 civarında nüfusa sahip olduğu; kalanının da Hindistan, Lübnan, İsviçre, Belçika, Estonya ve Ukrayna´da yasadığı bilinmektedir.

 

Alıntı kaynak:

http://www.farkliyiz.com/forum/diger-dinler/37859-yezidilik.html

 

 

 

YEZİDİLER: Güneşe yakaranlar

  

 

 

 

  

 

 

Sabah şafağında ve günbatımında güneşe uzanan eller... En eski inançların, büyük dinlerin buluşup kaynaştığı kavşakta filiz veren bir din... Dinsel inanışları, efsaneleri, ibadet biçimleri ve gelenekleri ile farklı bir kültür... Şanlıurfa, Mardin ve Batman köylerinde sayıları giderek azalan Anadolu Yezidileri...

İstanbul-Urfa güzergâhında uçmanın ilk kez tadına varıyorum. Uçak Harran Ovası'nın üzerinde aheste aheste dolanırken kendinizi yeryüzünde, ovayı ise gökyüzünde sanıyorsunuz. Her yerde ışık kümeleri. Gök kubbeden yere bakınca Samanyolu, Büyükayı ve Küçükayı takımyıldızları arasında mistik ve aşkın bir yolculuğa çıkmış gibi oluyorsunuz. Işıksız alanlar, evrendeki karadelikleri andırıyor. Zifiri karanlıkta aşağıdan göz kırpan ışıkları, Güneydoğulu gözüyle değerlendirirseniz, allı pullu taze gelinlerin boynundaki beşibiryerde denen altın gerdanlıklara benzetirsiniz.

'İnsana sonsuzluk duygusu veren Harran Ovası'na en çok hangi mevsim, hangi renk yakışır' diye düşündüm uzun uzun. Urfa-Viranşehir arasındaki 100 kilometrelik yolu minibüsle kat ederken, cevabını da buldum: Yaz mevsiminin boz bulanık rengi. Zira, ateşin ve güneşin yurdudur Harran. Hasat zamanıdır; arpalar biçilip hozan'a dönmüş tarlalar, güneşe selam durmuş buğdaylar biçeri bekliyor. Tek kıvılcım tüm hasadı küle çevirebilir. Su tankeri bağlanmış traktörler, aleste bekliyor. Aymaz bir yolcu veya şoförün rüzgâra bıraktığı izmarit tarlayı yangın yerine dönüştürebilir.

Yezidiler, güneş doğarken ve batarken ona yönelir ve üç defa rükûa varır. Bu ibadet gizlidir. Bir Yezidi ibadet ederken, başka dinden biri görürse, rükûa varmaz ve sadece avucunun içini güneş ışığına tuttuktan sonra elini ağzına götürüp öper. Yezidilerin bu yüzden güneşe taptıkları düşünülmüşse de onlar 'güneş ve aydınlığın efendisi yüce Tanrı Melek Tavus'a dua ederler. Viranşehir'e bağlı Burç köyünde Yezidiler, kutsal sayılan bir mezarın başında dua ediyor. Mezarda kim olduğunu bilmedikleri ama kutsallığına inandıkları bir şahsiyet yatıyor.

 

Bozkır uçsuz bucaksız. Kayalar bile mevsime uymuş; boz bulanık abideler gibi duruyor. Tepelere serpiştirilmiş birkaç bodur ağaç ve çalılık, pitoresk değil arabesk bir görüntü oluşturuyor. Ama yol kenarındaki bağ ve bostanlar, bozkırda daha bir yeşil duruyor ve hep gölgeliği çağrıştırıyor. Genelde yol kenarına dizilmiş köyler, bir çiftçinin tarlaya serptiği tohum misali kümelenmiş. Toprak damlarla, briket evlere siyah, beyaz ve gri renkler egemen. Kapı ve pencereleri yola bakar evlerin, hem güneşi hem de gelip geçeni selamlamaya hazır, bölge insanı gibi içten ve sade.

Salt evler değil, hemen her şey duaya durmuş gibiydi. Viranşehir'den Urfa'ya dönüş günbatımına denk düştüğünden, ufukta beliren birkaç bulut kümesi, teker teker güneşe ibadet edip kayboldu.

Burası Harran'dır beyim. Güneşin, ayın, yıldızların ilk kutsandığı mekân, ateş ve güneşin yurdu.

Ve insan, Mezopotamya'da başını kaldırdığında, bir daha ayırmadı gözlerini semadan. Odur budur semavata dair her şey kutsal sayıldı. İlk tohum toprağa düştüğünde Tanrılar yeryüzünden gökyüzüne çıktılar, hiç yere inmediler.

Yezidilerin kutsal mekânı Laleş Vadisi'ndeki Şeyh Adiy Türbesi ve hacılar için yapılmış küçük evlerin duvarları çeşitli şekiller ve eşyalarla donatılmış. Midyat'a bağlı Harabya (Yenice) köyündeki beş hanenin muhtarı Mahama Altan'ın evinin duvarı da kaşık, çatal ve benzeri nesnelerle süslü. Gerçi muhtar ve eşi Fatım Altan, bunların bir anlamı olmadığını söylüyor ama araştırmacılara göre bu nesneler aile ya da kabile alametleri...

 

Yezidiler, ateşin ve güneşin çocuklarıdır beyim. Semavi dinlere çok şey katan Sabiilerin ortağı ve mirasçılarıydılar. Rivayet odur ki, 13. yüzyılda Moğolların bölgeyi kasıp kavuran istilaları sırasında, Harran Sabiileri Kuzey Irak'taki Sincar Dağları'na sığınıp Yezidilerle kaynaştılar. İmanlarına iman kattılar, geleneklerini emanet edip tarih sahnesinden çekildiler.

İslam Ansiklopedisi, Yezidilik hakkında şu bilgileri verir: Eski İran, Hint ve Asur inançlarının karışımından sentezlenmiş bir dindir. İnancın kökeni yeterince açık değildir. Paganizm (ay ve güneş tapıncı), Sabiilik (ruh göçü ve benzeri inanışlar), Şamanizm (rüya tabiri, dans ve defin ritüeli), Yahudilik (haram yiyecekler), Hıristiyanlık (vaftiz, nikâh, ekmek ve şarap ayini, nikâhta kilise dahil kutsal yerleri ziyaret, şarap içmek), Manilik (irfan), Zerdüştilik (iyi-kötü mücadelesi), İslam (sünnet, oruç, hac, kurban), Sufi Rafızilik (sır saklama ve sufi şeyhleri) gibi dinleri barındırır.

 

Viranşehir ile Ceylanpınar arasında sınır oluşturan Gavurga köyü, bir süre öncesine kadar kalabalık bir Yezidi yerleşimiyken, şimdi sadece beş Yezidi aileyi barındırıyor. Göçenlerin çoğu Almanya'ya gitmiş. Beşiri, Kurtalan, Bismil, Midyat, İdil, Cizre, Nusaybin, Viranşehir, Suruç ve Bozova'nın 80'den fazla köyünde barınan Türkiye Yezidileri, 1980 başlarında 60 bin kadar nüfusa sahipti. Bugünkü sayıları üç dört bini ancak buluyor. Hemen hepsi batıya, Avrupa'ya göçmüş.

 

Beşiri'ye bağlı Hamduna (Kurukavak) köyünün muhtarı Mirza Karak, eşi ve komşularıyla birlikte akşam duasında.

Tanım doğru ama eksik. Zira Sabiilik damgasını vurmuştur Yezidiliğe. Encyclopaedia Britannica bile yanlış yazmış; Yezidileri, 'şeytan tapıcıları' diye göstermiş. Müslümanlar da 'şeytana tapanlar' (abede-i İblis), 'saçlı Kürtler, sekiz bıyıklılar' diye tanımlamış. Bu da yanlış.

 

iz, işin aslına bakalım: Yezidilik antik bir inanç olmakla birlikte, Şeyh Adiy bin Musafir ile başlar. Lübnan'ın ünlü Bekaa Vadisi'ndeki bir köyde 1075 yılında doğan Şeyh Adiy, Emevi hanedanı soyundan olup Bağdat'ta meşhur İslam âlimi İmam Gazali'den sufilik dersleri alır. Yanında Kadiri tarikatının Kürt kökenli kurucusu Abdülkadir Geylani de vardır. Hacca gitmiş, İkitad-ü Ehli Sünnet ve'l Cemaat isimli kitabında tasavvuf konularını işlemişti. Ömür boyu Sufilik hırkasını çıkarmayan Şeyh Adiy, Hakkâri'nin Kuzey Irak tarafındaki Sincar bölgesine yerleşmiş, Laleş Vadisi'nde 1162 yılında vefat etmişti. Kendisine Tanrı-insan, peygamber ve evliya gözüyle bakılır. Yeğeninin oğlu Hasan bin Adiy ise 1195 doğumlu. Yezidilik inancını Hakkâri ve Sincar bölgesindeki Kürt aşiretleri arasında yayan o oldu. Yaradılış öğretisini içeren Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) ile Yezidilik ibadetlerini içeren Kitab-ül Cilve'nin (Tecelli Kitabı) Şeyh Hasan tarafından yazıldığı rivayet edilir.

 

 

 

Beşiri'nin köylerinden Bazivan'da (Kumgeçit) yaşayan Zero Baş, 85 yaşında. Bir genç kız gibi saçlarına kına yakıyor. Komşuları Almanya'ya göç etmiş. Şimdi de çocukları gitmek istiyor ama o bu topraklardan kopmak istemiyor. İran, Irak, Ermenistan ve Gürcistan'a dağılmış yaklaşık 200 bin kişilik Yezidi topluluğu Türkiye'de Beşiri, Kurtalan, Bismil, Midyat, İdil, Cizre, Nusaybin, Viranşehir, Suruç ve Bozova'nın 80 küsur köyünde barınıyordu. Türkiye Yezidileri, 1980 başlarında 60 bin kadar nüfusa sahipti. Bugünkü sayıları üç dört bini ancak buluyor. Hemen hepsi batıya, daha batıya, ta Avrupa'ya göçmüş. Viranşehir'in 34 pare Yezidi köyünün sadece onunda insan var. Yukarı Bağköy (Kema Ozmo / Kerme), Giresinde, Fistek, Bozca, Gede, Minminik, Orakçı, Ağanas, Birje bunlardandır. Midyat'taki 150 haneden sadece iki hane kalıvermiş. En büyüğü 60 hanelik köyler beşli, onlu, yirmili ev kümelerine sahip. Kerme'deki on hanede toplam 80 kişi hem de Müslümanlarla birlikte yaşıyor. Gerisini varın siz hesaplayın.

Yezidi adının nereden geldiği pek bilinmiyor. Muaviye oğlu Yezid'e nispetle bu adın alındığı söyleniyorsa da, aslı astarı yok bunun. İnanç mensupları kendilerini 'ezdi/izdi/ezi/izi' diye adlandırıyor; Kürtçe'de Tanrı anlamına gelen 'yezd/yezdan' kökenine bağlıyorlar. İran'daki Yezd şehrini de buna kanıt gösteriyorlar. Yezidiliğin, Haricilere bağlı İbadiye tarikatından ayrılan Yezid bin Üneys tarafından kurulduğunu söyleyenler de var. Bu da rivayet hükmündedir.

 

 

Fatma Burç, birkaç yıl önce ailesiyle birlikte Almanya'ya göç etmiş. Ama her yaz Viranşehir'deki köyünü ziyaret ediyor. Yüzünde ve ellerindeki dövmeler sadece Yezidilere özgü değil. Bölgedeki Müslüman kadınlarda da var. Yukarı Bağköy muhtarına bakılırsa, İslamiyet Yezidilikten ayrılmadır. İki bin yıl önce Kandahar'dan kalkan topluluk Hindistan üzerinden Kuzey Irak'a gelirken, yolda Yahudilerle kavga edip onları esir almışlar. Kırmızı kilimlere sahip olduklarından, kendilerine 'Kırd-i Sor' denmiş. Van, Erivan ve Hakkâri güzergâhını izleyerek şimdi Süryani manastırı olan Mardin'deki Deyrul Zafaran güneş tapınağını kurmuşlar. Derken Suruç ile Karacadağ'da bir müddet mekân tutup, bazı aşiretlerini Konya, Haymana ve Çorum'a uğurlamışlar.

Yezidilerin üst mertebedeki din adamına şeyh deniliyor. 300 aileden oluşan Şeyhan topluluğu ve Şemsiye soyu önemli boylardır. Ama kabile olarak Haliti soyundan geliyorlar; Halitan denilir bunlara. Desnailer ise başka bir koldur. Alt kümede günümüzde Ağrı'nın namlı aşireti Spikan ile Harranlı Bıllikan, Mervaniler yer alır. Spikanlar Müslümanlaşmış. Tıpkı Bozova, Suruç ve Viranşehir'de rastladığımız birçok Yezidi aile gibi, inanç bakımından tarihini unutmuş topluluk, aşiret bağlarına sıkı sıkıya sarılmış.

 

Yezidilerde çocuklar, en geç bir yıl içinde vaftiz edilir. Vaftiz için Laleş'ten getirilen kutsal su kullanılır. Ya da Laleş'e götürülerek, 'mukaddes makam'ın karanlık kubbesi altındaki 'zemzem'e üç defa daldırılır. Erkek çocuklar, doğumdan itibaren yedi gün içinde sünnet edilir. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemez. Nüfusları giderek azalan Yezidiler, bu yüzden, başka dinden olanları kirve yapar. Urfa'daki şeyh takımından mühendis Mehmet Ural ile Viranşehir'deki Köroğlu ailesi, bu tanımın tipik örnekleri. Ural, Yezidiliğe dair hiçbir şey bilmiyor ama Viranşehir'deki akraba aşiretin sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Bursa ve İstanbul'daki iki yarış atına tutkusu ise daha başka.

 

Yezidi Şeyhi Bozo'ya göre, Yezidilerin anayurtları Kafkasya'dır. Ancak belgeler bunu doğrulamıyor. Viranşehir'in birkaç köyünde yaşama ve toprağa sıkı sıkıya sarılarak tutunmaya çalışan Yezidilerin tümünde gözlemlenen ortak şey tarihi bilinçlerinin yokluğu; inançlarına ait bilgiler derme çatma, yanlış ve eksiklerle dolu.

 

Çoğunluğu Almanya ve İsveç'te olmak üzere Avrupa'da sayıları 80 bini bulan Türkiyeli Yezidileri gurbete iten nedenler siyasi ve ekonomik. Osmanlı devrinde 14 ile 19. yüzyıllar arasında toplam 26 fermana (kıyım emri) maruz kalan bir topluluğun ruh halini anlamak gerek. Gurbetçiler köklerinden kopmuş değil, dövizler Harran'ın bereketli topraklarına yatırılıyor. Köyler hızla modernleşiyor.

Yezidilik pek çok dinden etkilenmiş bir inanç sistemi. Viranşehir'e bağlı Burç köyünde, Eyüp Sezer'in evinin duvarını Hıristiyanların peygamberi İsa'nın resmedildiği bir halı süslüyor.

Beşiri'nin Karuhe (Uğurca) köyünde, Yezidilere ait un ve mercimek fabrikasının bekçiliğini Sadık Kırık yapıyor. Yaz aylarında öğle saati gelince evine sığınıyor ve yakıcı sıcağın geçmesini bekliyor.

Yol, su, elektrik, telefon var. Evlerin dış dekorasyonu gecekonduları andırsa da kiler, ahır, ambar ve samanlık eski doğallığını korumakta direniyor. Ahırda yağ tenekelerinden yapılmış yuvalarda güvercinler pek mutlu; samanlığın loş ışığındaki kırlangıçlar iyi haberler muştular gibi uçuşuyor. Ahır ve samanlıktan çok, kuş cennetini andırıyor iki yapı. İlk modern Yezidi köyü, Beşiri ilçesine bağlı Hamduna (Kurukavak) olup, Amerikalı John Guess sayesinde gerçekleşti. John Guess'in babası, uzun yıllar önce Hamdunalılardan gördüğü büyüleyici konukseverliğin karşılığını ödemeyi oğluna vasiyet ederek ölmüş. Bir çeşme yaparak minnet borcunu ödeyen Guess, komşu Müslüman köylerdeki ana kaynaktan su alabilmek için bir de cami yaptırmış. Suyun kaynağı, hâlâ kutsal bir sır gibi saklanıyor. Guess, ülkesine dönünce, Yezidilik üzerine kaleme aldığı 900 yıllık bir tarihi içeren kitabını 1987'de yayımlamış.

 

Yezidiler, topraklarını ve evlerini satmıyor. Almanya'ya göçenler için de geçerli bu kural. Bazivan (Kumgeçit) köyünde tüm toprağı şimdi sadece üç aile ekip biçiyor. Pamuğun çapası için Midyat'tan gelen genç kızlar, göçenlerin evinde kalıyor. Çapa sırasında güneşten korunmak için sadece gözlerini açıkta bırakıp başlarını sıkı sıkı sarıyorlar. Şeyh Adiy Müslüman sufi imiş. Yezidiler arasında Tanrı, peygamber ve evliya olarak kutsanıyor. Fakat onun İslami öğretilerinden hemen hiçbir şey kalmamış Yezidilikte. Şeyh Hasan tarafından yazılan Mushaf-ı Reş 152 satır, Kitab-ül Cilve ise 109 satırdan ibaret. Viranşehir Yezidileri, birincisinden haberdar, ikincisinden bihaberdir. Her ikisi de Arapça ve Kürtçe yazılıdır. Bu yüzden Yezidi ayinlerinin tümü Kürt dilinde yapılır. Mushaf-ı Reş'te, 'Tanrımız Şeytan'ın adını ya da onu anımsatan sözcükleri zikretmek yanlıştır' diye buyurulduğundan, Yezidiler, Tanrı-melek mertebesine koydukları 'şeytan'ın adını anmadan, onun için 'ismi güzel melek' derler. 'Şeytan' sözcüğü içinde geçen (t) ve (ş) harflerinin telaffuzu da yasaktır. Bağlı olarak 'kaytan, satt (sel), şer, melun, lanet, nal' gibi kelimeler de kullanılmaz. Mesela 'nal' yerine, 'at ayakkabısı' demek lazım.

Yezidiler 'ateşperest' ve 'şeytanperest' değil, sadece Kötülük Tanrısı olarak gördükleri şeytandan korkar, ona saygı duyarlar. Ateş, salt nur yani ışık saçan bir kaynak olduğu için kutsanır ve ona asla tükürülmez. Aslında Yezidiler, hiçbir şeye tükürmezler inançları gereği. Yaratılış öğretisinde şeytan ateşten ve nurdan yaratıldı, balçıktan olma Adem'e secde etmeyi reddettiği için lanetlendi. Semavi dinlerin yorumu böyle. Yezidiler açısından ise şeytan başlangıçta Tanrı'yla birlikte oluşan ilk varlıktı. Kibre kapılınca yedi bin yıl cehennemde kaldı, yedi küp dolusu gözyaşı dökünce Tanrı ona acıyıp bağışladı, kendisinden Melek Tavus isimli Melek-Tanrı'yı yarattı. İnanışa göre küplerdeki gözyaşları, cehennem ateşini söndürmek üzere muhafaza edilmektedir.

Burç köyünün mezarlığı. Yezidilerde ölen kişi, kolları çapraz vaziyette doğuya doğru gömülür. Mezar geride kalanlarca sürekli ziyaret edilir. Eyüp Uğdur, sabah duasından sonra babasının mezarına da uğruyor ve 'Bir Yezidi için hakiki ev burasıdır' diyor.

 

Hamduna 20-30 yıl önce 150 hanelik bir köydü. Şimdi sadece dört hane var. Muhtar Mirza Karak, 'Almanya'dan hiç olmazsa beş on hane geri dönmeli, köy yok olacak' diye yakınıyor.

Söz sözü açtı, Yezidilere sual eyledik; eksik yanlış cevapladılar. Biz, kutsal kaynaklara da dayanarak menkıbeyi toplamaya çalıştık:

Henüz yer gök yokken Tanrı, karanlık bir uzay durumundaki buharlar üzerinde dolaşıyordu. Ve bir papağan yarattı, 40 bin yıl ona hükmetti, sonunda kızdı ve onu öldürdü. Papağanın tüylerinden dağlar ve kayalar, dumanından gökyüzü, nefesinden hava oluverdi. Sonra Tanrı gökyüzünü direksiz dikip oraya çıktı. Kendi nurundan gün, ay, fecr, sabah yıldızını yarattı. İlk yaratılan Azazil isimli Melek-Tanrı'ydı, diğer adı Melek Tavus yani ateşten olma Şeytan'dı, yedi meleğin en ulusu oydu.

Ve pazartesi Derdail yaratıldı, ki ruhunu Şeyh Hasan temsil eder. Salı İsrail oldu ve vekaletini Şeyh Şemseddin'e verdi; çarşamba Mikail oluştu ve Sucadeddin kılığında göründü; perşembe Şemail geldi ve Şerefeddin oluverdi; cuma Cebrail yaratıldı ve Nusreddin olarak göründü; cumartesi yaratılan Nurail ise Fahreddin evliya kılığında insanlar arasında dolaştı.

Bu inançta Tanrı pasif ve edilgendir, dünya işleriyle pek uğraşmaz. Melek Tavus ve melek-insanlar, Tanrı yardımcısı sıfatıyla dünya işlerini çekip çevirirler. Her şeye müdahale eden onlardır. Dolayısıyla şeytan pek aktif ve dinamiktir. Zaten melekler de hidayete erdirmek için 'Beni Adem' kılığına bürünüp insanlar arasında dolaşır durur. Yezidiliğin kurucusu sayılan Şeyh Adiy, hem Tanrı-insan, hem melek, hem evliya hem de peygamber mertebesindedir. O, Tanrı elçisi Melek Tavus'un ortağı ve yardımcısı olup insanların mürşididir. Doğru yolu gösterdiği, Tanrı birliğini temsil ettiği için kendisine Adiy yerine Şeyh Hadi (hidayete erdiren) de denilir.

Muhtar Mirza Karak'ın yedi kızı ve üç oğlu Almanya'da. Muhtar olduğu için diğer aileler gibi uzun süreli gidemiyor çocuklarının yanına. Yılda bir kez, en fazla bir aylığına Almanya'ya gidebiliyor. Sonra yedi kat gök yaratıldı, ardından güneş, ay ve yer oluştu. Son yaratılmış melek-insan Fahreddin, hayvan ve insanları yaratarak, hırkasını yakasına astı. O zaman meleklerle birlikte bembeyaz bir 'İnci'den çıktı, öyle bir haykırış haykırdı ki, İnci dört parçaya ayrıldı; sularından deniz oluştu, deliksiz deşiksiz yusyuvarlak bir yeryüzü meydana geldi. Tanrı; ay, güneş ve yıldızları yaratsın diye melek Cebrail'i (veli Sucadeddin) kuş şekline koydu. Derken bir gemi yaratıp uzun bir yolculuktan sonra, onu Cudi Dağı'na yakın Laleş (Yezidilerin kutsal kâbesi) Vadisi'nde demirledi.

Bir yerde inanç olunca, Yezidilerin dilinde 'kahani/ruhani' denilen ruhban sınıfının olması da pek doğal. Ruhaniler, şeyh ve pir diye iki ana kategoriye ayrılıyor. Şeyhler, cemaatin din ve dünya işlerini düzenler. Aralarında Baba Şeyh mertebesindeki en yaşlı, en ulu kişiyi seçerler. Seçim 'Mir' adı verilen hiyerarşinin tepesindeki dünyevi lider tarafından onaylanır. Baba Şeyh'in evlenmesi kesinlikle yasaktır. Üç yüz aristokrat aileden gelen şeyhler kendi aralarında evlenir. Şeyh Fahreddin hırkası giyip, meftul adlı tasma takarlar. Şeyh yardımcıları konumundaki 'pir'ler de öyle. Pirlerin en büyüğü Baba Çavuş'tur. Laleş'teki kutsal tapınağın korunması kendisine ait olup onun da evlenmesi yasaktır. Pirler, Laleş'e hac ziyaretine gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak, nikâh kıyma, ölü definlerine yardım etmenin dışında dünya işleriyle pek uğraşmazlar; tefekkür ve duaya dalarlar. 'Kavval' lakabıyla üçüncü mertebede yer alanlar iki ana aileden gelir; hac zamanı flüt, def çalar, ilahi okurlar. Bir de 'rısım' adı verilen Yezidi zekâtı ile 'şerbik' diye bilinen sadaka toplama zamanı, kutsal Melek Tavus ikonasını (pirinçten yapılma kaide, stand) alıp, köy köy dolaşırlar. Zekâtın yüzde 10'u şeyhlere, yüzde 5'i pirlere, yüzde 2.5'u ise fakirlere verilir. Dördüncü sırada 'fakir'ler bulunur; kırmızı şerit geçirilmiş siyah cübbe giyerler, kırmızı beyaz kuşak takar, siyah sarık sararlar. Fakirler fakirlerle evlenir. Divane dervişler gibi terk-i diyar eyleyip Şeyh Adiy türbegâhını mekân tutan 'koçek'ler, Şaman büyücülerinin işlevini görür; Tanrısal Melek Tavus ile telepati yoluyla iletişim kurarlar; istihareye (rüya uykusu) yatıp rüya tabiri yaparlar. Mesela 18. yüzyıla kadar haram sayılmayan koyu mavi renk, koçeklerden birinin düşünde 'Melek Tavus, bu rengin uğursuzluk getirdiğini söyledi' sözü üzerine yasaklı giysi oluvermiş.

 

Eyüp Uğdur, yaz gecelerini geçirdikleri avluda sabah duasında. Dua, sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek hizasında yapılıyor. Her Yezidi, 'Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver' diyerek başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adiy'in adlarını zikrederek devam ettirir: 'Güneş üstünde yükseldi ey sefil kişi. Kalk da ibadetini yap. Tanrı birdir ve Şeyh Adiy onun dostudur. Selam sana Şeyh Adiy'. Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı, kendine denk sınıftan evlenir. Daha aşağıdakilerle evlenmeleri yasak. Yalnız son zamanlarda, kavval ve fakir sayısındaki azalma nedeniyle, kavvallar fakirlerden, fakirler de en alttakileri oluşturan müritler arasından kız alabilirler. Fakirat denen genç kız ve dullardan oluşan takım ise rahibe konumunda olup tapınak hizmetlerinde çalışır.

 

aram denilince, Yezidilerin bazı besin maddelerini yememeleri ve kimi renkleri tercih edişleri dikkati çekiyor. Beyaz, kahverengi, kırmızı, yeşil ve siyah kutsal sayılıyor. Mavi haram değil ama beğenilmiyor. Bununla birlikte köydeki tavus kuşu resminin, oturduğumuz halıların, giyilen blucinlerin de mavi renkleri vardı. Beyaz giysi temizliği simgeliyor; kadınlar mutlaka beyaz iç çamaşırları giyiyor. Erkekler öldüklerinde bu giysiyle öte dünyaya uğurlanıyor ki, yüce makama tertemiz çıkmış olsunlar. Keza, eskiden yakasız gömlek giyilirmiş. Arkadan iliklenen düğmelerini, öteki dünyada 'ahiret kardeşi' denen bacı veya kardeşler çözerlermiş. Ahiret kardeşliği, mutlaka ruhban sınıfından seçilir.

 

Amerikalı Henry Layard 1849'da Hamduna köyünü ziyaret etmiş ve hiç beklemediği bir konukseverlikle karşılanmış. Köye bir çeşme yapmalarını vasiyet etmiş oğullarına. Vasiyet yerine getirilmiş ve Hamduna köylüleri bu sayede suya kavuşmuş. Temel haram, bölge lehçesinde ve Arapçada 'khass' denilen 'marul'dur. Buna börülce, lahana, balık, geyik, horoz eti ve salatalık da eklenebilir. Fakat Viranşehirli Yezidiler, tavus kadar kutsal sayılan horoz hariç bunları haramdan saymıyor ve yiyorlar. Marulun niçin tabu sayıldığını kimse açıklayamadı. Kimine göre Kerbela'da Hz. Hüseyin'in kanı bulaşmış; kimilerince de mir makamının has bahçesi yabancıların atlarının ayakları altında kalmış da ondan. Oysa bu yasağın dinsel bir temeli var; Khass adlı kadın peygamberlerini akla getirdiğinden haram sayılmıştır.

Yezidilerin nikâhı şeyh veya pirlerce kıyılır. Boşanma haramdır; kuma alma eskiden yasakmış, şimdilerde dört kadına kadar evlenilebiliyor. Ölen kadının kız kardeşi yani baldız ile evlenmek kesinlikle yasak. Töre uyarınca, gurbette bir yılını kadınsız geçiren Yezidi erkeği, ne eski eşi ne de yeni bir Yezidi kadınıyla evlenebilir. Dul kadın, altı kez evlenebilir.

 

Samir Ağal, Bazivan (Kumgeçit) köyünde kalan üç Yezidi aileden birinin reisi. Eskiden 40 hane olan köyün topraklarını şimdi üç aile işliyor. Çocuk doğarken, saçından bir tutam kesilip tören yapılır. Doğumdan itibaren yedi gün içinde sünnet, en geç bir yıl içinde de vaftiz edilirler. Vaftiz için çocuklar, Laleş'ten getirilen kutsal su ve toprak karışımından yapılan küvete sokulur. Kirvelik yapanların Yezidiler arasında çok önemli bir yeri var. Kirve, kardeşten ileri sayılır. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemez. Nüfusları giderek azalan Yezidiler, bu yüzden, başka dinden olanları kirve yapar. Böylece dışarıyla dostluk köprüsü kurulmuş, muhtemel düşmanlıklar da peşinen önlenmiş olur.

Ölü definleri en ilginç olanı. Cenaze sırasında davul zurna veya çalgı çalınır. Erkek ölünün başının altına bir taş, kadının ise ayak ve kafa kısmına olmak üzere iki taş konulup yüzleri güneşe çevrilir. Cenaze sırasında kutsal Melek Tavus ile eş tutulan tercihen beyaz renkli bir horoz kesilir. Horoz, burada Kötülük Tanrısı'nı temsil eder. Ölü din adamıysa, tabutunun yanına en sevdiği eşya ile ekmek konur ki, öteki dünyada kimseye muhtaç olmasın. Bunu fakirlere dağıtıversin. Bütün giyecekleri başkasına hibe edilir. Mezar ziyaretlerinde taştan çeperlere peksimetli ekmek, kişmiş, kuru incir ve paskalya yumurtası bıralılır ki, ölüler kabirden kalkıp bunu yiyebilsinler veya yolu düşen meleklerle gelip geçen muhtaçlar nasiplenebilsinler. Eskiden, ahirete çıplak gitmesinler diye en güzel elbiseleri giydirilirmiş ölülere. Daha hatırlıların elbiseleri bir kütük veya ağaca sarılıp, etrafında ritüel danslar yapılırmış. Eh, şimdi devran değişti. Ölüye, Kürtçe 'Qewle Ser Merg' adı verilen 50 dörtlükten oluşan bir ağıt yakılır. Yedi günden fazla yas tutulmaz; ölünün yedisi, ayı ve yıldönümü yâd edilir. Hatırlı ölülerin gözkapakları ve kalpleri üstüne, kutsal mekân Laleş'ten getirilen çamur konulur. Yezidiler ruh göçüne, ölünün bedeninden gençlerin, özellikle çocukların bedenine ruhun intikal ettiğine inanırlar. Buna 'gras guhıri' (gömlek değiştirme) derler. İyi insanların ruhları çocuklara ve ulu kişilere, kötü insanların ki de eşek, katır, köpek gibi aşağı varlıklara geçermiş. Yezidi cemaati, Aleviler gibi ahiret kardeşliğine çok önem veriyor. Hallac-ı Mansur ile Hasan Basri'yi ermiş, evliya ve Tanrı-insan belliyorlar.

 

 

Zarife Sünün, nüfus cüzdanını 1980'den önce almış. O zamanlar, 'Dini' hanesine 'Yezidi' yazdırabiliyorlarmış. Şeyh Adiy onun dostudur. Selam sana Şeyh Adiy.' Anadolu Yezidileri, yılda bir kez Laleş'e giderek hac ibadetini yerine getirir. Viranşehir Yezidileri arasında hâlâ canlılığını koruyan âdetlerden biri de oruç. Sıradan insanlar üç gün oruç tutup üç gün bozmak kaydıyla toplam dokuz gün oruç tuttuktan sonra bayram ederler. Din adamları ise aralık ve temmuz aylarında 20'şer, Şeyh Adiy Türbesi'nde 40 gün olmak üzere toplam 80 günlük oruç tutarlar. Oruç gündoğumu, günbatımı arasıdır. Bir şey yenilip içilmez ama yabancı biri ikram ederse, bunu reddetmek olmaz.

Bayram zenginidir Yezidiler. 'Sere sela' denilen yılbaşı, nisan ayının ilk çarşambasına denk düşer ki, bir çeşit Nevruz ve bahar bayramıdır. Kızlar ve erkekler kırlardan topladıkları çiçeklerle yaptıkları küçük çelenleri kapılara asarlar. Kutsal sayılan ve hep yanan ocak ateşi sönmesin ve eve bet bereket getirsin diye yapılır bu.

'Yek Gulan' yani 1 Mayıs bayramı, belki de en eski çalışma-emek bayramı olarak kutlanır. Zira, kırsal alanda çoban, ırgat, nöker gibi çalışanlarla sözlü anlaşma yapıldıktan sonra gerçekleştirilen şölendir bu.

 

Midyat'ın Harabya köyü tam bir hayalet köye dönüşmüş. Yalnızca dokuz yaşlının yaşadığı köyün evleri de artık yıkılmaya yüz tutmuş. Yusuf Medina, kışın hayvanlarına vermek üzere 'çilo' dediği bir otu toplayıp evine taşıyor. Ölü dedik de aklımıza geldi. Etrafına çember çizilen bir Yezidi, bir türlü oradan çıkamayıp bas bas bağırarak yardım istermiş. Bu adeti din adamları, çizilen çemberi parmaklarıyla yararak dışarı çıkmak suretiyle bozmuşlar. Sebebi hikmetini sordum. Rivayet ettiler ki, 'Eskiden çok kavga dövüş olurmuş, aralarında ateşkes yapmak için böyle bir âdet icat edilmiş. Sonra da kutsal haram veya kerametmiş gibi âdet haline gelivermiş'.

Bu da güneş tapıncının bir parçası. Sabah güneşi üç adam boyu yükselmeden, akşam güneşi batmaya üç adam boyu kalana kadar mutlaka dua edilmeli. Eskiden bereket getirsin diye öğlen güneşi de kutsanırmış. Yine eskiden, güneş ışınlarının değdiği ilk yer (ağaç dalı, kaya, taş, toprak) öpülüp kutsanırmış. Dua, sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek hizasında yapılır. Her Yezidi, 'Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver. Tanrımız yıkıcı değil yapıcıdır. O halde yeryüzüne mutluluk için geldik' diyerek başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adiy'in adlarını zikrettikten sonra devam ettirir: 'Güneş üstünde yükseldi ey sefil kişi. Kalk da ibadetini yap. Tanrı birdir ve

'İyd-i Blenda' (Brinda) denilen bayram, daha çok ulular adına yapılır. Sultan Yezid'in kutsanmasıdır bu. Tarım aletlerine benzeyen kekler yapılıp içine kuru üzüm tanesi konur. Herkese dağıtılan kekin içindeki üzüm tanesini bulanın, o yıl şansının yaver gideceğine inanılır. Aynı gün evde ocakta, ahırda ve samanlıkta ateşler yakılır, çevresinde ayinsel danslar yapılır.

 

Yeni nüfus cüzdanlarında ise 'Dini' hanesi artık boş. 'İyd-i Cemaa', en kalabalık bayram. Herkes katılır. Yapılan özel ekmeklerin bir kısmı fakirlere, bir kısmı da damızlık boğalara yedirilir. Uykuya dalan kitleler, gecenin bir yarısında toplu bağırış ve haykırışlarla uyanıp helak oluncaya kadar ayinsel dans yapar, ilahiler, türküler söylerler.

Ateşin ve güneşin çocuklarının hikâyesi hüzünlü bir sona evriliyor. En azından Türkiye'de; göçle birlikte sönmeye, unutulmaya ve hatta yok olmaya yüz tutmuş bir kültürün taşıyıcıları, zaman tüneline girip karadeliklerde kaybolmak üzereler.

Hiç unutmuyorum. On yıl önce havaalanında gitmeye çalışan birkaç Yezidi'ye gazeteci sıfatıyla yardımcı olmuştum. Şimdi acaba 'tarihi eser mi kaçırdım' diye sık sık vicdanımla hesaplaşıyorum. Öyle ya; ülkenin kültür hazinesinin kıymetli bir parçası bir daha geri dönmemecesine çıkıp gidiyordu

 

 

Alıntı kaynak:

http://www.bydigi.net/zerdustluk-samanizm-budizm-vb/245628-yezidiler-gunese-yakaranlar.html

 

 
  Bugün 25 ziyaretçi (86 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol