beyaz kuğu
  Mancınıklarla gökyüzüne saldıran insanın trajedisi
 

 


         Mancınıklarla gökyüzüne saldıran insanın trajedisi


DÜCANE-CÜNDİOĞLU



Modern insanın en büyük sorunu, evreni, doğayı, hayatı ve dahi insanı bir bütün içinde algılayamamak. Çünkü parçaların bilgisiyle hareket ediyor, sözümona tüme varmaya çalışıyor, ne kadar sıkı kavramış olduğu bir yana, her defasında doğaya bir ucundan tutunmaktan kaçınamıyor. Öyle ki içinde yer aldığı, uyum sağlamaya çalıştığı bir doğayı artık hayal bile edemiyor. Artık doğa modern insan tarafından ele geçirilmesi, ehlileştirilmesi, boyun eğdirilmesi gereken bir düşman gibi kavranıyor. Gökyüzü ise çoktan doğa tasavvurunun dışına itildi. Ayağını topraktan kesen insanoğlu, ipini bıraktığı mancınıklarla gökyüzünü acımasızca dövüp durmayı hâlâ marifet sanıyor. Bir "fetih hareketi" görünümünü kazanan gökyüzü saldırısının planlayıcıları, bunca saldırıya rağmen göğün niçin sustuğuna anlam veremiyorlar; sanki göğün acıdan inlemesini ister gibi, sanki göğün iniltilerini duymak ister gibi elleri altındaki mancınıkların iplerini kesip duruyorlar. Yeterince yaklaşamadıkları için göğün derinliklerinden hâlâ bir tepki bekliyorlar.
Parçaların arasında kaybolmuş modern insanın trajedisi, bilme eyleminin de özünü dönüştürmüş durumda. Bütünsüz, bütünlüksüz bir evren tasavvuru, kolaylıkla parçacı bir bilgi tasavvuru üretiyor ve bilgi, bütünün değil, parçaların bilgisi halini aldıkça evrenimiz gittikçe daha da parçalanıyor.
Metafiziğini yitiren bir dünyada hangi bilim bilme eylemine bütünlük kazandırabilir? Hiçbir bilim! Kendi dışındakileri bilmeyi ilim, kendini bilmeyi ise irfan olarak adlandıran geleneksel bilgi tasavvurundan kopuş, bilme eyleminin, bilen öznenin kendisine yönelmesi gereken bir çaba olmaktan çıkmasıyla sonuçlanınca, ister istemez kendini tanımadan kendi dışındakini bilmeye çalışan uzmanlarla doluverdi dünyamız.
İmdi Taşköprülüzâde'nin İlm-i Hendese'nin (Geometri'nin) bir altdalı olarak tanımladığı Mimarlık hakkında 2000 yıl önce (MÖ 25) yazılmış bir metne dikkatimizi yöneltmeyi deneyip insanoğlunun nerelerden nerelere savrulduğunu görmeye çalışalım:
Vitruvius, "De Architectura" (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı eserinin ilk bölümünde bir mimarın vasıflarını, bilmesi gerekenleri bakınız nasıl sıralıyor:
- "Mimar hem doğal yeteneklere sahip, hem de eğitilmeye yatkın olmalıdır. Ne yetenek olmadan eğitim, ne de eğitim olmadan yetenekle kusursuz bir sanatçı yetişemez. Mimar eğitilmeli, kalemi güçlü olmalı, geometri öğrenimi görmeli, iyi tarih bilmeli, filozofları iyi izlemeli, müzikten anlamalı, biraz tıp bilgisi bulunmalı, hukukçuların düşüncelerini bilmeli, yıldızbilim ve göklerin kuramı ile tanışıklığı olmalıdır. (...) Felsefeye gelince, bir mimarı prensip sahibi ve alçakgönüllü yapar, açgözlü olmadan dürüst, nazik ve adil kılar. Bu çok önemlidir. Çünkü dürüstlük ve doğruluk olmadan hiçbir iş gerektiği gibi yapılamaz. Mimar tamahkâr olmamalı, aklını bahşişlere takmadan konumunu gururla iyi bir üne erişerek korumalıdır. Bunlar felsefenin öğretileri arasındadır. Ayrıca daha ayrıntılı bilgi gerektiren durumlarda fizik de girer." (s. 6-7)
Evet, bir zamanlar bütünlük tasavvuru sadece yaşamı bir bütün halinde görmeyi değil, aynı zamanda yaşam bilgisini de bir bütünün bilgisi haline getirmeyi gerektiriyordu. Üstelik sadece ilim erbabı nezdinde mi, aksine sanat erbabı nezdinde de. Kudemaya göre her parça ancak bir bütünün parçasıydı ve anlamını bütüne nisbetle kazanıyordu. Bütün yoksa, parçanın anlamı yoktu. Parçalardan hareketle oluşturulacak sözde bir bütünün ne önemi olabilirdi; bilâkis parçalara anlamını verecek bir bütün idi sözkonusu olan. Tümevarımla değil, tümdengelimle anlaşılacak bir bütün. Doğrusal değil, dairesel hareketin farkettireceği bir bütün.
Vitruvius şöyle devam ediyor:
- "Sonuç olarak mimarlık çok değişik öğretilerle süslenip zenginleştiğinden son derece geniş bir öğrenimi içerir; bu yüzden çocukluktan başlayarak bu merdivenleri tırmanmadan, birçok sanat dalı ve fen bilimlerinin bilgisi ile yetişip mimarlığın kutsal alanının yüksekliklerine erişmeden, kişilerin mimar olduklarını iddia etmeye hakları olmadığı düşüncesindeyim. (...) Bir mimar Aristarkus düzeyinde bir dilbilimci olmamalıdır, olamaz da; ancak cahil kalmamalıdır. Aristoksenus gibi bir müzisyen olamaz, fakat müzik konusunda tamamen bilgisiz de kalmamalı; Apelles gibi bir ressam, Myron veya Polyclitus gibi bir heykeltraş veya Hippokrates gibi bir doktor olması da beklenemez; fakat mimar çizim, plastik sanatlar ve tıptan anlamalıdır. Çünkü bu geniş konu çeşitliliği içerisinde, bir kişinin her konuda mükemmeliğe ulaşarak hepsinin temel kuramını kavraması çok güçtür." (s.
Ardından da şöyle ekliyor:
- "Doğanın eksiksiz bir geometri, gökbilim, müzik ve diğer sanatların bilgilerini algılayabilecek bir yaratıcılık, keskinlik ve bellek verdiği kimselere gelince, onlar mimarların işlevi dışına çıkarak salt matematikçi olurlar." (s.9)
Görüyorsunuz değil mi, "salt matematikçi olmak" bile ne anlama geliyormuş bir zamanlar?
Osmanlı ulemasının metafizik temellerini tashih suretiyle kemâline eriştirdiği mimarlık sanatının bilimler sıralamasında İlm-i Hendese'nin (Geometri'nin) altına, İlm-i Hendese'nin ise Riyaziyat'ın (Matematik'in) altına yerleştirilmesi, kudemanın 'bütün' tasavvurunu madde'nin (tikellerin) bilgisinden değil, suret'in (tümellerin) bilgisinden türetmesiyle alâkalıydı. Çünkü ilim-irfan ustalarımız dairesel hareketi merkeze aldıklarından bir yapının tamamlanması kadar, kemâline ermesini de arzuluyorlardı; itmam olmadan, ikmâl olamazdı; değil mi ki Cenab-ı Hak dahi din'i sadece tamamlamamış, ayrıca kemâline de erdirmişti. Özgürlük ise tam da bu noktadan başlıyor ve dairenin tamamlanması, Hz. İNSAN'ın ezelî yolculuğunun kemâline ermesi anlamına geliyordu.
Bugün artık dairenin uçları geriye doğru açılmış ve eğri büğrü bir çizgiye dönüşmüştür. Trajik olan da tek kelimeyle budur!

Yeni Şafak 12 Aralık 2004

 
  Bugün 222 ziyaretçi (563 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol