C i h a d
Ahmet Balki
Günümüzde tevhid akidesi; 'modern hurafeler ve tağutlar arasında garip bir akide haline gelmiştir. Tevhid akidesi; toplumun sosyal ve siyasal iktidarlarından uzaklaştırılmış onun yerini şirk akidesi almıştır. Tabi ki muvahhid; bu duruma seyirci kalamaz. Tevhid akidesini yeniden toplumun sosyal ve siyasal iktidarına hakim kılmak için mücadele (cihad) etmek zorundadır. İslam'ın içerisinde en önemli ibadetlerden birisi olan "Cihad"'ın bir takım tarifleri vardır. Bu tarifler bilinmeden cihad ibadeti de anlaşılmaz. Bu yüzden şimdi cihad'ın tarifleri üzerinde duralım.
Lugatta Cihad; Elden gelen gayreti sar-fetmektir.
"Şeriatta Cihad; Hakk dinine davet etmek, daveti kabul etmeyenlerle savaşmaktan ibarettir.
İbn-i Kemal Cihad'ı; "Bir müslüman'ın Allah yolunda ki bir harbe bedeni ile katılması yahut mal ile yardım etmesi yahut rey'i ile yardımda bulunması yahut yaralıların tedavisine bakması yahut ordunun yiyeceklerini içeceklerini hazırlaması gibi elinden gelen gayreti göstermesidir." diye tarif etmiştir. (1)
Görüldüğü gibi ideolojilerin hakim olması için mücadele etmek hiçbir zaman için cihad olamaz. Ayrıca demokratik-laik bir devletin askerlerinin verdiği mücadeleyi cihad olarak adlandırmak mümkün değildir.
Cihad; İslam i bir toplum meydana getirmek, Allah'ın kelimesini yüceltmek, Allah'ın şeriatını hakim kılmak için bütün gücüyle çalışmaktır. (2) Hedefinde Şeriat Devleti olmayan hiç bir hareket cihad hareketi değildir.
Cihad; İslam düşmanlarıyla savaşmaktır. (3) Evet Allah'ın yeryüzünde arzu ettiği yönetimin teşekkülüne engel olan tüm güçlerle savaşmak cihaddır. Ayrıca müslü-man topraklarını işgal eden harbilerle savaşmak ta cihad'ın kapsamı içerisindedir.
Cihad; kafir ve âsîlerle çarpışmak için gücünü kuvvetini sarfetmeye denilir. (4) Bir başka manada cihad; Allahu Teâlâ (cc)'nin dini için can, mal, dil ve diğer vasıtalarla elden gelen güç ve gayreti sarfetmeye cihad denir. (5) Şeriatı hakim kılmak için gücünü sonuna kadar kullanmak istemeyen kimse cihad etmiş sayılmaz. (6) Öyleyse :^had; müslümanın, şeriatı hakim kılmak için yaptığı mücadelenin adıdır.
Cihad hakk dini olan İslâm'a davet; bu davete icabet etmekten kaçınan ve bunda inat edenlerle savaşmaktır. (7)
Cihad, Hakk yolunda vuku bulacak
muharebelerde gerek nefs ile gerek mal ve lisan ile gerek sair vasıtalarla çalışarak vüsu ve takdi sarfetmekten ibarettir. Mücadele de çalışmak ve cenk etmek manasındadır. Nefsiyle veya harbîlerle mücadele ve muharebe de bulunan müs-lümana da mücahid denilir. (8)
Cihad Allah adını yüceltmek için kafirlerle savaşmak manasına da gelir. (9) Hülasa Cihad; Şeriatı hakim kılmak, hakim kıldıktan sonra korumak ve yeryüzüne yaymaktır. Nitekim Allahu Teâlâ (cc) buyuruyor ki: "Yeryüzünde fitne/şirk kalkıp, din yalnız Allah(cc)'ın oluncaya kadar onlarla/ müşriklerle savaşınız." (10) Bu ayet bize açıkça gösteriyor ki; Tevhid akidesini tüm dünyaya hakim kılmak için mücadele etmek farzdır. Esasen cihad olmadan Tevhid akidesini yaymak mümkün değildir. Allah'ın kanunundan Tevhid akidesinden yüz çevirmenin neticesi olarak meydana gelen düşmanlık ve mücadeleler cihad sayesinde ortadan kalkar.
Cihad sayesinde beşeri kanunların yerine ilahi kanunlar hakim kılınır. Çünkü insanların, kendisini yoktan var eden Allah'ın kanunlarına uyması gerekir. Eğer insanlar beşeri kanunlara itaat ederlerse toplumda ihtiraslar, ithamlar, gruplaşmalar birbirini kovalar. Bunların neticesi olarak da bitmez, tükenmez savaşlar başlar. Bütün bu kötülüklerden kurtulmanın yolu ilahi kanunlara tâbi olmaktır. Bu da genellikle cihad sayesinde gerçekleşir. (11) Cihad olmaksızın şirki yeryüzünden kaldırmak mümkün değildir.
Cihad Tevhid akidesini kabul eden muvahhidlerin hürriyet ve miftahıdır. Esasen cihad olmaksızın mü'minlerin hürriyet içinde yaşamaları da mümkün değildir. Ömer Nasuhi Bilmen (rh.a) şöyle diyor:
"Dîni İslam cihanşümul bir dindir. Kendi
müntesiplerinin tam bir istiklal dairesinde yaşamalarını bir gaye bilir, bu cihette harbe müteallik bir kısım ahkâmı muhtevi bulunmuştur." (12)
Dolayısıyla cihadsız bir hürriyetten bahsetmenin anlamı yoktur. Esasen gerçek hürriyet cihaddır. Şunu bilelim ki cihada ilk önce müslümanların başlaması düşman başlamasa bile farz-ı kifayedir. Eddürü'l- Mülteka'da da zikredilmiştir ki hükümdarın her sene bir vahyi iki defa daru'l harbe seriyye göndermesi vaciptir. Halkın da bu husus ta hükümdara yardımcı olmaları lazımdır. Hükümdar seriyye göndermezse kendisi günahkâr olur. Hükümdar üzerine seriyye göndermenin vacip olması, gönderdiği seriyyenin düşmana üstün geleceği kanaati bulunduğu zamandır.
Evet, ilk olarak harekete geçmek İslâm'ın hakkıdır. O, bir ulusun dini, bir ülkenin düzeni değil İlahi bir düzen, evrensel bir sistemdir. İnsanın özgürce seçim yapmasına engel olan düzen ve yaşam biçimlerini yani bütün engelleri ortadan kaldırmak için harekete geçmek onun hakkı ve görevidir. O kendi akidesine inanmalarını sağlamak için insanları zorlamaz. Ancak o, insan fıtratını bozan seçim özgürlüğünü sınırlayan zararlı etkilerden insanları korumak için tâğuti düzenlere ve kurumlara saldırır. (14)
Tevhid akidesine iman edenler için cihad zorunlu bir farizadır. Cihad bir ibadettir!.. (15) Bu sebeple harp; Bir devlet, bir millet, bir din için kaçınılmazdır. Hakkın bu kainattaki ilahi kanunudur. Yalnız İslam'da değil, muharref olmasına rağmen hristiyanlık ve mûsevilik gibi semavi dinlerde de savaş ve kılıç takdir edilmiştir. (16) Tevrat, harp esnasında uygulanacak hükümleri getirmiştir. (17) Aslında harp insani şefkatin kapılarından biridir, zira azgınları ve haddini bilmezleri serbest ve başıboş bırak-
mak güçsüzlere baskıyı ve zulmü doğurur. (18)
Şu halde yerine geldiği zaman bir barış hareketi olarak harbe başvurulacak, harbin rahmet ve saadet vesilesi olma esası hiçbir zaman gözden uzak tutulmayacaktır. Peygamber (sav) efendimiz: "Ben rahmet peygamberiyim, ben harp peygamberiyim." (19) buyurarak bu hakikati ne veciz ifade etmişlerdir!.. (20)
Tevhid akidesini yaymak için cihad, elzem bir ibadettir. Esasen cihad; tüm dünya halklarına bir merhamettir. Cihad; terörizm değil tâğutları yıkma eylemidir.
Cihad; emanetin tabii sonucu olan bir ibadettir. (21) Evet, emanet olan cihad ibadeti farz kılındı. Allah (cc) buyuruyor ki;
"Biz emaneti göklere, yerlere ve dağlara arz ve teklif ettik de onlar bundan kaçındılar. İnsana gelince o yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir." (22) Şimdi muteber kaynaklardan emanetin tarifini araştıralım. Bakınız bu hususta Fahreddin Razi (rh.a.) şöyle diyor;
"Ayette geçen emanetle ilgili pek çok görüş vardır. Kimileri, "Ben, mükellefiyettir. Buna kendisinde kusur eden kimsedir, tazmininde/ kusurunu telafide bulunması, gerçeği ve hakkıyla yerine getirene de ikramda bulunmak gerektiği için «emanet» denilmiştir."(23) M.Hamdi Yazır (Rh.a) ise şöyle diyor: "Ekserî müfessirler «emaneti» teklif veya farz diye tefsir etmişlerdir. Bunu şöyle anlamak lazımdır. Allah'ın gerek kendi hukukuna gerek halkın hukukuna müteallik emr-ü nehyinin, ahkamının icrasına Allah'ın emrini, inanç memuru olmak demek olan emanetini, yani Allah'ın diğer eşyada emini, inanç memuru olmak demek olan emanetini, yani Allah'ın diğer eşyada olduğu gibi ıztırar ile cebren değil, rıza ve ihtiyar ile yaptırmak istediği ef'alin ihtiraciye'de emrine itaat de hilafete demektir." (23)
Mevdudi (Rh.a.)'de şöyle diyor: "Burada "emanet" kelimesi, Kur'an'a göre yeryüzünde insana verilen "hilafet" görevi yerine kullanılmıştır. İnsana isyan ve itaat etme seçeneğinin ve bu özgürlüğü kullanırken kendisine sayısız yaratık üzerinde hakim olma yetkisinin verilmesi kaçınılmaz olarak insanın yaptığı hareketlerden sorumlu olmasını ve iyi amelleri için mükafatlandırılıp, kötü amelleri için cezalandırılmasını gerektirir. İnsan bu güç ve yetkileri kendisi kazanmadığı gibi bilakis bunlar kendisine Allah tarafından ihsan edildiği ve Allah'a bu güçlerin iyiye veya kötüye kullanılmasının ve hesabını vereceği için bunlar, Kur'an'ın başka yerlerinde hilafet burada ise emanet olarak kullanılmıştır." (25)
Emanet şeriattır, İslamdır, takvadır.(26) Bilindiği gibi, kalp ile olsun, dil ile olsun, mal ile olsun, el ile olsun cihad etmek farz-ı ayndır. (27) Dolayısıyla rahatlıkla diyebiliriz ki emanet kavramının içerisine cihad da girer. Şunu bilmeliyiz ki; tüm müslümanların görevi emanete sahip çıkmak ve onu bütün yeryüzüne hakim kılmaktır. Eğer bir toplum da emanete/şeriat zayi edilirse, orada yaşayan ve yaşayacak olan bütün insanlar mes'ul olurlar. Emanetin zayi edildiği beldelere dar'ul harp denilir.(28) Esasen emanetin sosyal ve siyasal yönde toplum otoritesine hakim kılınmadığı yerlerde insanlar topluca helaka doğru sürüklenirler. Bakınız Resûl-ü Ekrem (sav) buyuruyor: "Emanet ve vefa peygamberlerle birlikte insanoğluna bildirildi. Peygamberler emanet ve vefa ile gönderildiler. Onlardan kimisi Allah'ın Resûl'ü, kimisi nebisi, kimisi de hem nebi hem de rasûlüdür. Kur'an Allah'ın kelamıdır. Arap ve Arap olmayan herkese inmiştir. Araplar da Arap olmayanlar da Kur'an'ın emrini, sünnetin emrini kendi
dilleriyle öğrenmişlerdir. Allahu Teâlâ yapmaları gereken hiç bir emri, sakınmaları gereken hiçbir şeyi bırakmaksızın bütünüyle delilleriyle birlikte onu insanlara açıklamıştır. Her dil mensubu, iyiyi ve kötüyü kendi dilinde bilir. Sonra ilk kaldırılacak şey emanettir. Ancak onun izi insanların kalbinin derinliğinde kalır. Sonra vefa, ahd ve zimmet kaldırılır, kitaplar kalır. Alim amel eder, cahil ise onu bilir ve inkâr eder, emaneti taşımaz, nihayet bana ve ümmetime kadar gelir. Allah ancak helak olacakları helak eder. O emaneti terk edenlerden başkası görmezlikten gelmez. Ey İnsanlar sakının! Aldatıcı vesvese verici şeytandan kaçının. Allah sizin hanginizin daha iyi amel işlediğinizi bilir." Bu hadis cidden garip-tir.(29) Bilindiği gibi garip hadis; hangi tabakada olursa olsun, bir ravinin rivayet ettiği hadistir.(3O) Ancak bu hadislerden başka yollardan bazı şahidleri vardır.(31) Yukarıdaki hadise göre mü'min'in temel görevi emaneti ifa etmektir ya da emaneti hakim kılmaktır. Bu ise ancak cihad ile mümkündür. Bu yüzden diyoruz ki cihad ile ilgisi olmayanın şeriat/emanet ile de ilgisi yoktur.
KAYNAKLAR:
1.İbn-i Abidin, Reddul Muhtar Aled Dürril Muhtar c.8,sh 369, Şamil yay.
2.Ali Eş Şerbeci, Büyük Şafii Fıkhı c.4, sh 213, Arslan yay.
3.İmam-ı Merginani, El Hidaye c.2, sh 277 Karaman yay.
4.Molla Hüsrev,Gurer ve Durer c.2 sh.3 Ensar yay.
5. İmam-ı Kassani, El Berdar'üs Sena-i c.7,sh 87
6.Mehmet Göktaş, Cihad Zikir Ayrılmazlığı sh 5
7.Feteva-i Hindiyye, c.4 ,sh 137 8.Ö.Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiye Kamusu c.3 , sh 334
9. İbn-i Mâce, Sünne-i İbn-i Mace c.7 sh 463
10.Bakara Sûresi 193
11.Mustafa El Hin, Büyük Şafii fıkhî-c.4 sh 215-220
12.Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e. c.3 sh 357-358
1 3. İbn-i Abidin, a.g.e. c.8 sh 375 *
14. Seyyid Kutup, Yoldaki İşaretler sh 94
15. İbn-i Abidin, a.g.e. c.1 sh 101
16. S. Sabık, Fıkh'us Sunne- c.2 sh 618
17.Tevrat,Tesniye,Bab.20 Ayet 10-17
18.Ebu Zehra, İslam'da Beşeri Münasebetler, sh 159
19.Ahmed B.Hanbel, Müsned,c.4 sh.3O5
2O.Ahmed Önkal, Ressullulah'ın Davet Metodu- sh 106
21 .Y.Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet- c.1 sh 355
22. Ahzab Sûresi, 72
23. Fahreddin El-Razi a.g.e. c.18 sh 303
24.M.Hamdi Yazır, Hak Dini...- c.6 sh 3934
25.Mevdudi, Tefhim'ul Kur'an- c.4 sh 413
26. Said Havva, El Esas, c. 11 sh 477
27. İbn-i Kayyım, Zad'ul Mead, c.3
s.107
28. Y. Kerimoğlu, Fıkhî Meseleler, c.2
29. İbn-i Kesir, Kur'an-il Azim, c.12
s.6614
30. İmam-ı Nevevî, Riyazu's Salihin, c.1
s.2
3.1. İbn-i Kesir, a.g.e c.12 s.6615