beyaz kuğu
  Semavi Dinler -Genel
 

        Semavi Dinler

        

           A-Hıristiyanlık

 


           Hıristiyanlık

Çarmıha gerilmiş İsa, Hristiyanlığın başlıca sembolüdür.

Hıristiyanlık ya da Hristiyanlık, Orta Doğu kökenli, tektanrılı, İbrahimi din. İsa'nın adına atfen İsevilik, memleketine[1] atfen Nasranilik de denir. Hıristiyanlık inancına sahip kişilere Hıristiyan denir.[2][3] Dünyanın her yerine yayılmış olmakla birlikte yoğun olarak Avrupa'da, Amerika'da halkın çoğunluğu hıristiyandır , Asya'nın en yaygın dinidir. Diğer kıtalardan farklı olarak Asya ve Güney Afrika'da farklı dinlerle iç içe yaşar. Ayrıca Avustralya da bu dine mensub kimseler bulunmaktadır.2 milyardan fazla inananı ile dünyanın en yaygın dinidir.

Hıristiyan sözcüğünün kökeni, mesih kelimesinin Yunanca karşılığı olan hristos (Χριστός) kelimesine dayanır. Hristos olarak adlandırılan İsa'ya inananlara ilk olarak Antakya/Tarsus bölgesinde Hıristiyan denmeye başlanmıştır [2][3]. Hıristiyan sözcüğü, "Mesih'in yandaşı" ve "Mesih'e bağlı" anlamlarına gelir.

Khristos kelimesinin Türkçe'deki karşılığı Mesih ise İbranice'deki maşiah kelimesine dayanır. Bu sözcük İbranice 'kutsal yağ ile ovulmuş, kutsanmış' anlamına gelir.

Yağ ile kutsama geleneği 

Tarih öncesi İsrail kralları ve yüksek rahipleri, yeni görevlerinin simgesi olarak yağla kutsanırlardı. Tevrat'ın birçok yerinde bu işlemin yapıldığına dair ayetler vardır. Geniş anlamıyla bu unvan "Tanrı'nın bir görev vermek üzere seçmiş olduğu" kişileri de kapsıyordu.[6] Eski Ahit'in "Yeşaya" kitabında Yahudi'leri sürgünden kurtaran Pers kralı Kiros'a da bu ünvanla (mesih) hitap edildiği görülür...

    Ana madde: İsa

İsa (d. M.Ö. 8-2 - ö. M.S. 29-M.S. 36), Hıristiyanlıktaki temel figürdür. Doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili olarak kimi tarihçiler ve araştırmacılar farklı görüşler belirtirler. Hıristiyan teolojisi'nde İsa'nın kimliğini inceleyen dal Kristoloji olarak bilinir. Tanrı olarak adlandırır. Hıristiyanlıkta Nasıra'lı İsa olarak da bilinir. Hıristiyan kaynaklarında ve yer yer Kur'an'da İsa Mesih olarak anılır.[7][8][9][10] Hayatı ile ilgili başlıca kaynaklar Kanonik İncillerdir.

İsa, Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye eyaletinde, kendisi de bir Yahudi olan Meryem'den dünyaya gelmiştir. Hıristiyanlık'ta ve İslam'da, mucizevi bir şekilde babasız dünyaya geldiği kabul edilir. Marangoz, öğretmen ve şifa dağıtıcıdır. Hıristiyanlıkta, "Halkı isyana teşvik etmek" suçlamasıyla Yahudi din adamlarının baskısı ve Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye valisi Pontius Pilatus'un emriyle çarmıha gerildiği kabul edilir.

Hıristiyanlar için İsa, Mesih'tir, tanrının oğlu ve bizzat kendisidir. Baba (Tanrı) ile insanlar arasında aracı, Beklenen mesih, kurtarıcı, rab, tanrı ile aynı "öz" den olan, güçlü tanrı, tek insan, dünyanın tek kralı, Kutsal Üçlü Birlik'teki kişilerden "oğul"dur. Hıristiyan kaynakları onu "İsa Mesih" olarak anarlar.

İsa'nın tanrısal ve insani özellikleri farklı mezheplerce farklı yorumlanır. Hıristiyanlığın Monofizit görüşüne göre insani tabiatı ile tanrısal tabiatı, Tanrısal özü altında erimiş ve ayrılmaz bölünmez tek bir tabiat meydana gelmiştir. Çarmıhta, İsa'nın insani tabiatı gibi ilahi tabiatı da acı çekmiştir. Meryem Theotokosdur, yani Tanrı anasıdır.

Diofizit görüşe göre ise insani ve tanrısal olmak üzere birbirinden bağımsız iki tabiatı vardır. Çarmıha gerildiğinde ilahi tabiatı bedeninden ayrılmış, sadece insani tabiat acı çekmiştir. Meryem, insan olan İsa'nın annesidir dolayısıyla da ona Theotokos yani Tanrı anası denemez.

Ortodoks, Katolik ve Protestanlara göre İnsani ve Tanrısal iki tabiatı olup bunlar asla birleşmezler, karışmazlar ve ayrılmazlar.

İsa ismi köken olarak Arapça'dan gelmektedir. Ancak İsa'nın orijinal ismi Yeşua(Yahşuah) olarak geçer. Orijinal ismin anlamı İbranice dilinde "YHVH Kurtarır" anlamına gelir.

 

Kitabı Mukaddes

Hıristiyanlığın kutsal kitabı, Kitabı Mukaddestir. Kitabı Mukaddes, Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere başlıca iki bölümden oluşur.

 

Eski Ahit

Kitabı Mukaddes'in ilk kısmı Eski Ahit ya da Eski Antlaşma olarak adlandırılır. Yahudilerin kutsal kitaplarından Tanah ile bölüm adları ve sınıflandırmalar hariç hemen hemen aynıdır. Eski Anlaşma İsa'nın doğumundan önceki çok uzun bir zaman diliminde Yahudi peygamberler tarafından yazılmıştır. Bu bölümde İsa veya Meryem'den, henüz dünyaya gelmemiş oldukları için ismen bahsedilmez ancak Eski Anlaşma'nın bazı kitaplarında İsa'ya atıfta bulunulur. İsa'dan söz eden Eski Anlaşma pasajları arasında Yaratılış 3:15; Yaratılış 12:1-3; Yaratılış 49:10 Yasa'nın Tekrarı 18:15; 2. Samuel 7:1-29; Mezmurlar'da birçok ayet; Yeşaya 7:14; Yeşaya 9:6-7; Yeşaya 52:13-53:12; Daniel 7:13-14; Mika 5:2 ayetleri sayılabilir.

Yeni Ahit

Kitabı Mukaddes'in ikinci bölümünü oluşturan Yeni Anlaşma ise İsa'nın sağlığında ve/veya ölümünden sonra Havariler, ve elçiler tarafından yazılmıştır. Hıristiyanlarca kanonik kabul edilen Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncil'leri Yeni Anlaşma'nın ilk dört bölümünü oluşturur.

Yahudi kutsal metinlerinden oluşmuş Tanah'ın Hıristiyanlıkta Eski Anlaşma'nın olarak adandırılmasının nedeni Tanrı'nın İsa'dan asırlar önce Musa ile Sina Dağı'nda yaptığına inanılan anlaşmadır. Hıristiyanlar Tanrı'nın İsa aracılığı ile yeni bir antlaşma yaptığına inandıklarından ötürü Kitabı Mukaddes'in İsa'dan bahseden ikinci bölümünü Yeni Anlaşma olarak adlandırırlar.

 

İncil

İncil, Kitabı Mukaddes'in, Yeni Ahit kısmının ilk dört bölümünün her birine verilen isimdir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan dört İncil yazarlarının adıyla anılır. Hıristiyan dinine göre İnciller İsa'nın hayatını ve öğretilerini anlatır.

Türkçeye Arapçadan geçen kelimenin aslı Yunanca "Ευαγγελιον" (Evangelion) şeklindedir ve 'iyi haber, müjde' anlamına gelir.

İncil kelimesi gerçekte Yeni Anlaşma'nın ilk dört kitabını (bölümünü) karşıladığı halde, bazen Yeni Anlaşma'nın tamamı için de kullanıldığı olur.

 

Mezhepler

 

Hıristiyanlıkta mezhepler "kilise" olarak adlandırılırlar. Hristiyanlığın 3 ana mezhebi; Roma Katolik Kilisesi (1.2 milyar kişi), Protestan kiliseler (360 milyon) ve Ortodoks Kilisesi'dir (170 milyon).[4]

Museviliğe göre Hıristiyanlık

İsa, Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye eyaletinde Yahudi bir anneden dünyaya gelmiştir. Hıristiyan ve İslami kaynaklara göre tanrı tarafından bir mucize eseri olarak babasız dünyaya gelmiştir. Yeni Ahit'te üvey babası Yusuf'un Davut peygambere kadar çıkan soyağacı verilir.

İsa, annesi Meryem, babası Yusuf, kendisine ilk inanan arkadaşları ve ilk takipçilerinden Yahudi olanlar terminolojide "Yahudi Hıristiyanlar" olarak adlandırılır. Yahudi Hıristiyan tabiri günümüzde Yahudi soyundan gelmekle beraber Hıristiyan olmuş kimseleri tanımlamakta da kullanılır.

Yahudiler İsa'nın mucize eseri olarak babasız doğduğuna, binlerce yıldır bekledikleri ve halen de beklemekte oldukları kurtarıcı mesih ya da peygamber olduğuna inanmazlar. İsa, içinde yaşadığı Yahudi toplumunda "bekledikleri mesih olduğunu" ileri sürdüğünde, halkın bir kısmı buna inanmıştır. Ancak buna inanmayan Yahudi din adamlarının teşvikiyle, Yahudiye eyaletinin Romalı valisi Pontius Pilatus tarafından "halkı isyana teşvik etmek" suçlamasıyla çarmıha gerilmiştir.

İslamiyete göre Hıristiyanlık

İslam dinine göre Hıristiyanlık, Semavi Dinler'den biridir ve dünya üzerindeki diğer dinlere nazaran Yahudilikle beraber özel bir yere sahiptir. Hıristiyanlar 'Ehl-i Kitap' yani kendisine kutsal kitap gönderilenler olarak kabul edilirler.

İslama göre İsa Allah'ın peygamberlerindendir ve Kur'an'da "İsa Mesih" olarak anılır. Bununla birlikte Kur'an'da İsa'nın tanrının oğlu olmadığı ve İsa'nın çarmıha gerilmediği vurgulanır. İslamiyet'te, İncil'in başlangıçta tanrı kelamı olarak İsa'ya indirildiğine ve sonradan tahrif edildiğine inanılır.

 

Yaygın olduğu alanlar

Ülkelere göre Hıristiyan nüfus yoğunluğu

Hıristiyanlık Avrupa, Kuzey Amerika ,Güney Amerika , Güney Afrikada ve Okyanusyada yaygın bir dindir..

     

TEVRAT VE İNCİL E GÖRE HZ MUHAMMED (A.S.)

 

  Abdullah DAVUT

 

Eski adı Peder Dawid Benjamin Keldani olan Abdu’l-Ahad Davud, Uniate (Papa’nın yetkisini tanımakla beraber, kendi dini ayinler ve adetlerini muhafaza eden Doğu Kilisesi) Keldani Mezhebi’nin Roma Katolik Kilisesine mensup bir rahibi idi. 1867 yılında İran’da Urmiye şehrinde doğmuş, ilk tahsilini burada tamamlamıştır. 1866’dan itibaren üç yıl yine aynı şehirde Süryani Hristiyanları için eğitim veren Canterburg Başpiskoposluğu Misyon Teşkilatında öğretim elemanı olarak çalıştı. 1892’de ise Kardinal Vaughan tarafından Propaganda Fide Collage’de dini ve felsefi çalışmalar yapmak üzere Roma’ya gönderildi ve üç yıl sonra rahipliğe terfi etti. 1895’te İran’a giderken uğradığı İstanbul’da, günlük bir gazete için Doğu Kiliseleri konusuda makale hazırladı. Süryani asıllı olan yazarımız, kesin zekasıyla büyük ümit vaad ettiği için Batılı misyonerler tarafından memleketi olan İran’ın Urmiye şehrinden Roma’ya götürülmüş ve burada iyi bir Hıristiyan eğitimi görmüştür. Ne var ki Avrupa’da elde ettiği yeni bilgiler ve eski dinleri orjinal kaynaklarından öğrenme imkanı, Abdu’l-Ahad Davud’un mütecessis zekasına yeni ufuklar açmış, hakikatı arama arzusuna yeni boyutlar kazandırmıştır.

Her ne kadar bazı Müslüman araştırmacılar da Hz. Muhammed’in eski Mukaddes Kitaplar’da müjdelendiğine dair risaleler ve bazı yazılar kaleme almış iseler de, bunların çoğu ya sadece Hristiyanların muharref saydıkları Barnaba İncil’ine dayandığı, ya da yazarlarının İbranice, Süryanice, Aramice, Latince ve Yunanca gibi, Tevrat ve İncil’i asli nüshalarından okuyup incelemek için son derece önemli olan lisanları bilmedikleri için eksik kalmaktan kurtulamamıştır. Kaldı ki bunların Hristiyan ve Yahudi literatürlerini tam anlamıyla tanıdıkları ve taradıkları da söylenemez.

Bilindiği gibi insanı insan yapan, alelade bir varlık olmaktan çıkarıp ‘eşref-i mahluk’ haline getiren şey şu üç haslettir: İyi, doğru ve güzel… İşte bunun içindir ki, sevdiklerimize ve başarılı olmasını temenni ettiğimiz kimselere ‘iyiye, doğruya, güzele…’ deriz. Gerçekten de insan olabilmenin şuuruna erebilmiş bir dimağ için bunları elde etmekten daha iyi, daha doğru ve daha güzel ne olabilir? Ne var ki, bu muazzam değerlerden birini veya birkaçını elde edip gün ışığına çıkarmayı ve onları diğer insanların istifadesine sunmayı kendisine şiar edinmiş pek az mütefekkir, ilim adamı ve sanatkar bulunmaktadır. İşte İngilizce’den tercümesini yaptığımız kitabımızın yazarı Abdu’l-Ahad Davud da böyle nadide ilim adamlarından biridir.

Başta Doğu kiliseleri olmak üzere, çeşitli kiliselerde, kilise babaları arasında Kelam’a dair çok şiddetli münakaşalar vuku bulmuştur. Daha ikinci asırda başlayan bu tartışmalar, Tevhidci görüşü savunurların ezilmeleri ve kitaplarının kaynaklarının yok edilmesine kadar devam etmiştir. Bugün bunların, İncil ve İncil tefsirleriyle, çeşitli yazarlarından günümüze değişmeden gelen yegane şeyler, bu Tevhidcilerin muarızları olan Teslisçilerin, mesela Greek Patriği Plhoutius’un ve bundan önceki bir kaç kişinin tenkit etmek için risalelerine aynen aldığı parçalarından ibarettir.

Tevrat ve İncil’lerin muharref nüshalarında bile Hz. Muhammed’in (s.a.v.) geleceğine dair açık veya kapalı işaretler bulmak zor değildir. Aslında bir hak peygamberin, kendisinden sonra gelecek peygamberin adını ve bazı özel işaretlerini bildirmesi mantıki bir zarurettir. Aksi taktirde bir hak peygamberi, bir takım olağanüstü gösterilerde bulunabilen bazı kahin, sihirbaz, büyücü ve sahta peygamberlerden ayırt etmek kolay kolay mümkün olmayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Adem’den itibaren her peygamber kendisinden sonra gelecek peygamberin ve ‘Hatemül Enbiya’nın işaret ve alametlerini beyan etmiş, böylece de o peygamberin zamanına yetişecek olan insanların, kendi rehberlerini tanımaları mümkün olabilmiştir.

Abdu’l-Ahad da bu eserinin birçok yerinde bu kitabı yazmaktaki maksadının, Hristiyanları ve Yahudileri rencide etmek, onlarla boşuna bir çatışmaya girmek değil, Kitab-ı Mukaddes’te mevcut olup da bunların din adamları tarafından özellikle gözden kaçırılmak istenen bir hakikatı gün ışığına çıkarmak olduğunu beyan etmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi “hakikati aramak” ise “insan olmanın”en tabii icabıdır. İşte bunun içindir ki, Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’in dört yerinde (Bakara-111, Enbiya-24, Kasas-75) iddialarında samimi olanları, delillerini getirmeye davet etmektedir.

Üstelik bu Eski ve Yeni Ahidler’deki pek çok ayet, Kitab-ı Mukaddes mütehassısı olmayan bir kimsenin dahi hemence dikkatini çekecek mahiyettedir. Böyle bir durum, Kur’an-ı Kerim’in “Allah, peygamberlerden şu hususta söz almıştır: ‘Size kitap ve hikmet verdikten sonra, sizinle beraber olanı tasdik eden bir resul gelecektir. O’na kesinlikle inanacak ve yardım edeceksiniz.” (Al-i İmran - 81,82) ve “Hani bir zaman da Meryem oğlu İsa şöyle demişti: Ey İsrail oğulları, şüphesiz ki ben size gönderilen Allah’ın peygamberiyim, önümdeki Tevrat’ı doğrulayanım ve benden sonra gelecek olan Ahmet ismindeki bir peygamberi müjdeleyenim.”(Saff-6) şeklindeki hikmetine ne kadar da uygundur. İşte bu sebeple, Tevrat ve İncil’lerin bu muharref nüshalarında bile Hz. Muhammed’in (s.a.v.) geleceğine dair açık veya kapalı işaretler bulmak hiç de zor olmayacaktır. Aslında bir hak peygamber, kendisinden sonra gelecek peygamberi bazı emareleri ile belirtmediği taktirde peygamberin, bir takım olağanüstü gösterilerde bulunabilen bazı kahin, sihirbaz, büyücü ve sahte peygamberlerden ayırt edilmesi kolay kolay mümkün olmayacaktır.

1900 yılbaşı gününde Ermeniler’e “Yeni Asır ve Yeni İnsan” konulu bir vaaz verdi. O, bu vaazında İslam’ın zuhurundan önce Nasturi misyonerlerin İncil’i bütün Asya’da vaaz ettiklerini hatırlatmaktan başka onların Hindistan’da, Tataristan’da, Çin’de ve Moğolistan’da çeşitli müesseslere sahip olduklarını, İncil’i Uygurca’ya ve diğer dillere tercüme ettiklerini, Katolik, Amerikan ve Anglikan misyonerleri, küçük bir iyiliğe rağmen, zaten bir avuç olan ve İran’a, Doğu Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya dağılmış bulunan Asuri-Keldani ulusunu, temel öğretim yoluyla çeşitli düşman mezhepler halinde parçaladıklarını ve onların bu çabalarının nihai çöküşü hazırlamaya matuf olduğunu dile getiriyordu.

Netice olarak, o yerlilere yabancı misyonerlerin himmetine güvenerek değil de, kendi işlerini kendileri gören insanlar olabilmesi için bazı fedakarlıklara katlanmalarını telkin ediyordu.

Peder Benjamin, aslında prensip olarak tamamen haklıydı. Ne var ki, bu işaret edilen hususlar, Hıristiyan misyonerlerinin ilgisini çekecek kadar fazla kabul görmedi.

O zamana kadar beş büyük ve gösterişli misyoner teşkilatı - ki bunlar Amerikan, Fransız, Alman, Anglikan ve Rus idiler; kolejleri, zengin dini cemiyetler tarafından desteklenen basınları, konsoloslukları ve sefaretleriyle,yaklaşık yüz bin Asuri-Keldani’yi Süryani dininden koparıp her biri kendi inançlarına sokmaya büyük gayret gösteriyorlardı.

Bu rahibin zihninde uzun zamandan beri çözüm bekleyen büyük bir konu gitgide vuzuha kavuşmaya başlıyordu. Hıristiyanlık, bütün bu değişik ve çok sayıda tefsir şekilleriyle güvenilir olmaması sebebiyle, sahte ve tahrif edilmiş kitabıyla Allah’ın hak dini olabilir miydi ?

Peder Benjamin, 1900 yılının yazında Digalo köyündeki meşhur Çalı Bolağı Çeşmesi yanında bulunan bağ evinde inzivaya çekildi. Buradaki bir ayını ibadetle, tefekkürle ve Kitab-ı Mukaddes’i orjinal metinlerinden okuyarak geçirdi. Nihayet aradığını bulunca Urmiye Başpiskoposluğu’na bir yazı göndererek Papazlık görevinden ayrılış sebeplerini samimi bir şekilde izah etti. David Benjamin’i kararından caydırmak için kilise ileri gelenleri tarafından yapılan teşebbüslerin hiçbiri fayda vermedi.

David, Belçikalı uzmanların idaresi altında faaliyet gösteren Tebriz’deki İran Posta ve Gümrük İşletmesi’nden yapılan davet üzerine müfettiş olarak birkaç ay görev yaptıktan sonra Veliaht Muhammed Ali Mirza’nın sarayında öğretmen ve mütercim olarak çalıştı. 1904 yılında Britanya Unitaryan Cemiyeti tarafından İran’daki kendi cemaati arasında eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunması için görevlendirildi. İşte bu münasebetle yolu, İran güzergahı üzerinde bulunan İstanbul’a düştü ve burada Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ve diğer ulemayla yaptığı bir kaç görüşmeden sonra İslam dinini kabul etti.

Müellif eserin büyük bir bölümünde birinci derecede önemli gördüğü konu, Allah’ın sıfatları meselesidir. Sonra, eserin devamında müellif Ahid’in gerçek sahibinin sadece ve sadece Hz. Muhammed(sav) olduğunu beyan etmektedir. Ve yine Eski Ahid’de dile getirilen bir çok beşarete de bakıldığında tam manasıyla Hz. Muhammed’in(sav) müjdesinin verildiği açıkça anlaşılmaktadır.

Hakikatin teslimi ve dünya barışı açısından Hıristiyanlık ve İslamiyet arasında, ciddi ve esaslı bir çalışmayı gerektiren iki esaslı konu bulunmaktadır. Bu her iki din de, ilhamını bir ve aynı kaynaktan aldığını iddia ederken, bu konu üzerinde durulmamış da, önemsiz bazı hususlar münakaşa konusu olmakta devam ede gelmiştir. Aslında bu her iki dinde Allah’ın varlığına ve O’nunla İbrahim(as.) arasında bir ahdin mevcudiyetine inanır. Bu iki ana noktaya istinaden her iki dinin aydın mensupları arasında tamamen adil ve nihai bir anlaşmaya varmak mümkün olabilir. Önce şunu sormak gerektirir: Bir tek Allah’a inanır ve O’na kulluk edersek daha zavallı daha aciz mahluklar oluruz, yoksa birden fazla Allah’a inanır ve onlardan korkarsak mı daha zavallı ve cahil kimseler oluruz? Önce bu iki soruya cevap verilmelidir.

İslamın Allah anlayışının, gerçek Allah kavramından farklı ve sadece Hz. Muhammed’in kendi uydurduğu hayali bir ilah olduğu şeklindeki cahilce ve peşin hükümlü kanaatlar safsatadan ibarettir. Eğer Hıristiyan din adamları ve papazları, Kitab’ı Mukaddes’in tercümelerini değil de, Müslümanların Kuran’ı Arapça aslından okudukları gibi, orjinal İbranice asıllarından okumuş olsalardı, Müslümanların inandığı Allah’ın Hz. Adem (as) ve diğer peygamberlere vahiyle bulunan Cenab-ı Haktan ayrı olmayıp bu Allah kelimesinin eski Sami asıllı olduğunu açıkça göreceklerdi.

Hıristiyanlara, zoraki bir şekilde Üç’ün Üçüncüsü olan, yani üç İlah’tan biri olan Allah’ı kabul ettirdiler. Cenab-ı Hak, bunların bu inançlarını şöyle kınamaktadır: “And olsun ki,Allah Üç’ün Üçüncüsüdür (Üç İlah’tan biridir) diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, herhalde onlardan küfre girenlere elem verici azap vardır.”(Maide-V/73).

Allah yaratıcıdır, çünkü ezelde yaratmış, daima da yaratmaktadır. Allah kendine mahsus bir şekilde ezelde konuştuğu gibi, daima da konuşmaktadır. Fakat Allah’ın yarattığı şey ezeli veya ilahi bir şahsiyet arz etmez. Bu yüzden O’nun kelamı da ilahi veya ezeli bir şahsiyet değildir. Halbuki Hıristiyanlar daha ileri giderek Yaratıcı’yı “İlahi Baba”, O’nun kelamını “Oğul” yarattıklarına ruh vermesi sebebiyle de “Kutsal Ruh” yaparlar. Fakat bunu yaparken O’nun, yaratmadan önce Baba, konuşmadan önce Oğul ve hayat vermeden önce Ruhu’l-Kudüs olamayacağı şeklinde bir mantığı unuturlar.

Allah’ın sıfatlarını, O’nun aposteriori (kesbi bilgi) tezahürlerdeki eserleri sayesinde anlayabilirsek de ne müellifin bir görüş ileri sürebileceğini, ne de herhangi bir insan zekasının ilahi sıfatın mahiyetini ve Allah’ın Zatı ile olan münasebetini idrak edebileceğini düşünebiliriz. Ezeliyi, Apriori (vehbi ilimle) sıfatları kavrayabilmemiz de mümkün görünmemektedir. Aslında Cenab-ı Allah bize kendi varlığının mahiyetinin nasıl bir şey olduğunu kutsal kitaplarında açıklamadığı gibi, insan zekası da bunu kavrayabilecek kapasitede değildir.

Müellif bu yazılarıyla kanayan bir yarayı yeniden depreştirmeyi veya Kilise ile lüzumsuz bir münakaşaya, kavgaya girmeyi de asla arzulamamıştır. Bunları yazmakla müellif, onları sadece çok önemli bir meselenin dostça ve hoş bir şekilde müzakeresine davet etmektedir.

Hıristiyanlar şayet Cenab-ı Allah’ın zatını tarif konusunda boş teşebbüslerinden vazgeçer ve O’nun mutlak “Bir” olduğunu itiraf ederlerse, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yakınlaşma da kolay sağlanır, hatta ve hatta böyle bir birlik “ihtimal” olmaktan çıkar, “mümkün” hale gelir. İlk önce Allah’ın bir olduğu gerçeği bilinip kabul edilmeli ki, bu iki din arasında diğer birçok mesele kolayca çözümlenebilsin.

-------------------------------------------------------------------------------

Müellif sıkıntılı bir hayattan sonra Dar’ül Aceze’de vefat etmiştir.

(NilYayınevi , İzmir / 1993 / 356 shf.)

     

 

         
       

                       İncil

 

Hıristiyanlığın kutsal kitabı olup Hz. İsa'ya indirilmiştir. Müslümanlara göre, "gökten vahyedilen ve aslı kaybolmuş ilahi kitap"tır; bu nedenle de dört büyük kitaptan biri kabul edilir. Hıristiyanlara göre ise, İncil bir kitap değil, İsa tarafından ilan edilen "müjde"dir; eldeki İnciller de, o ilanın şahitleridir. Bu yaklaşım, Hıristiyanlara, İncillerde hata olduğunu söyleme imkanı verir.

 

60'ı aşkın İncil vardır. Katolik Kilisesi bunlardan dördünü kabul eder. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılanların hepsi İncil genel adıyla anılır. İlki Hz. İsa'nın ölümünden 30, dördüncüsü ise 90 yıl sonra kaleme alınmıştır. Dört İncil de halk Yunancasıyla yazılmıştır. Arapça'da bu dört İncil, Enacil-i Erbaa adıyla tanımlanır. İncil, kelime olarak "getirdiği bir haberden dolayı bir şahsa verilen müjdelik, mükafat" anlamına gelir. Daha sonraları "sevindiren haber", "Hz. İsa'nın tebligatının özeti", "onun hayatı", "Hz. İsa'nın siret ve tebligatını yazı ile kaydeden kitaplar" hakkında kullanılmıştır.

 

Matta, Markos ve Luka İncillerine Sinoptik İnciller adı da verilir. Çünkü aralarında, biçim ve içerik açısından benzerlikler vardır. Markos İncili, geleneksel sıralamada ikinci yeri alır ve gerçekte en eski olan ve öbür iki İncil'e kaynak oluşturan Hz. İsa'nın sözlerinin ilk derlemesini içerir. Hıristiyanlar genellikle İncillerin Hz. İsa'nın yaşamına tanık olmuş kişiler tarafından yazıldığını kabul ederler. Ancak araştırmalar, bu dört İncilin 70 ile 110 yılları arasında kaleme alındığını ortaya koyar. İncillerin bir bütün olarak toplanması, İsa'nın peygamberlik görevinin sona ermesinden yaklaşık 100 yıl sonra gerçekleşir. İncillerin resmi olarak kabulü ise 170 yılı civarındadır.

 

Tevrat, Zebur ve İncil'i içine alan Kitab-ı Mukaddes'de Tevrat ve Zebur Eski Ahit; İncil ise, Yeni Ahit olarak adlandırılır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerini içine alan Yeni Ahit 27 bölümden oluşur ve bunlar üç grupta toplanır: Tarihi kitaplar, Talimi kitaplar ve Vahiy (Esinlenme).

 

Tarihi kitaplar: 1. Matta, 2. Markos, 3. Luka, 4. Yuhanna İncilleri ile 5. Luka'nın, Elçilerin (Resullerin) İşleri adlı kitabını kapsar.

 

Talimi kitaplar: Havarilere ait 21 mektuptan oluşur ve Pavlus'un 14 Mektubu ileYedi Katolik Mektup şeklinde gruplanır. Pavlus'un 14 Mektubu da; Büyük Mektuplar (6. Romalılara Mektup, 7. Korintoslulara Birinci Mektup, 8. Korintoslulara İkinci Mektup, 9. Galatyalılara Mektup, 10. Selaniklilere Birinci Mektup, 11. Selaniklilere İkinci Mektup); Hapishane Mektupları (12. Efeslilere Mektup, 13. Filipililere Mektup, 14. Koloselilere Mektup, 15. Filimon'a Mektup); Pastoral Mektuplar (16. Timoteyus'a Birinci Mektup, 17. Timoteyus'a İkinci Mektup, 18. Titus'a Mektup, 19. İbranilere Mektup) oluşturur.

 

Yedi Katolik Mektup ise 20. Yakup'un Mektubu, 21. Petrus'un Birinci Mektubu, 22. Petrus'un İkinci Mektubu, 23. Yuhanna'nın Birinci Mektubu, 24. Yuhanna'nın İkinci Mektubu, 25. Yuhanna'nın Üçüncü Mektubu, 26-Yehuda Mektupları'nı kapsar.

 

27. ve son kitap olan Vahiy (Esinleme), Yuhanna'ya aittir. 96 yıllarında, dördüncü İncil yazarı tarafından kaleme alındığı kabul edilir.

 

Yeni Ahit'te ilk dört kitapçığı izleyen Elçilerin İşleri bölümünde Hz. İsa'nın seçtiği elçilerin etkinlikleri anlatılır. Yeni Ahit'te yer alan Mektuplar ise İsa peygamberin öğrencileri tarafından, Hz. İsa'ya ilk inanan topluluklara yol göstermek, onun öğretisine uygun bir yaşam sürmelerini sağlamak ve karşılaştıkları sorunların üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek için yazılmıştır. İncil'in sonunda yer alan Esinlenme kitapçığı ise Yuhanna'nın Kutsal Ruh'tan esinlenerek bildirdiği, gelecekteki olayları haber veren sözlerinden oluşur.

 

Matta İncili 28 bölümden oluşur. Eski Ahit'in devamı gibidir; Yahudi şeriatinin esasları olan namaz, oruç ve zekatı benimser. Hz. İsa'nın soy kütüğünü vererek başlar ve çocukluğunu anlatan bölüm ile devam eder. İsa peygamberin göreve hazırlanması ve Celile ile çevresindeki faaliyetleri, Kudüs'te öğretisini yayması, tutuklanıp çarmığa gerilmesi ve Hz. İsa'nın ünlü son buyruğu olan "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin" sözünün aktarıldığı İsa'nın Dirilmesi bölümlerini kapsar. Matta, Bab 10'da kendisini 12 havariden biri olarak gösterir. Ancak İsa peygamberin arkadaşı olduğu bugün kabul edilmemektedir.

 

Markos'un kitabı, Hz. İsa'nın yaşamını anlatan İncil'in ilk dört kitap arasında en kısa ve en eski olanıdır. Ancak yine de bir havarinin yazdığı kitap olarak değil, ancak bir havarinin öğrencisi tarafından kaleme alındığı kabul edilir. İsa peygamberin ne doğumundan, ne soyağacından ne de çocukluğundan sözeder. Dört balıkçı hikayesiyle başlar. Öğretiye de daha az yer verir. 16 bölümden oluşan Markos İncili'nin neredeyse dörtte birinde Hz. İsa'nın ölümü ve dirilişi anlatılır. Kitabın bölümleri ise İsa'nın ortaya çıkışını, İsa'nın Celile ve çevresindeki faaliyetlerini, İsa'nın Kudüs'e giderken yolda öğrettiklerini ve Kudüs'deki son günlerini anlatır.

 

Luka İncili'nin yarıya yakın bölümü Hz. İsa'nın öğretilerinden bahseder. İsa öğretisinde birçok benzetme kullanılır. Luka İncili'nde 26 tane benzetme bulunur. Bunların 16 tanesi İncil'in diğer kitaplarında yer almaz. 24 bölümden oluşan Luka İncili, giriş bölümüyle başlar. Vaftizci Yahya ile İsa'nın doğum ve çocuklukları, Vaftizci Yahya'nın görevi, İsa peygamberin vaftiz olması ve sınanması, Celile ve çevresindeki etkinlikleri, Kudüs'deki son günleri, tutuklanması, yargılanması ve çarmığa gerilmesi ile İsa peygamberin dirilmesi ve göğe yükselmesi diğer bölümleri oluşturur. Hz. İsa'nın 30 yaşında peygamber olduğunu söyler.

 

Yuhanna'nın kitabı ise diğerlerine göre farklı konuları işler. İsa peygamberin doğumunu anlatmak yerine; Hz. İsa'nın başlangıçtan beri Tanrı'yla birlikte bulunmuş, beden olup aramızda yaşamış olan Tanrı Sözü olduğunu açıklamakla başlar. Kitabın ana amacı da Hz. İsa'nın kim olduğunu açıklamaktır. Kitapta İsa peygambere "Söz", "Mesih", "Tanrı Oğlu", "İnsanoğlu" ve daha bir çok ünvan verilir.Yuhanna İncili; giriş, Vaftizci Yahya ve İsa peygamberin ilk öğrencileri, konuşmaları ve yaptığı mucizeler, Hz. İsa'nın ölümünden önceki son haftası ve Hz. İsa'nın dirilişinden sonra izleyicilerine görünmesini konu alan 21 bölümden oluşur. Yuhanna İncili'nin diğer İncillerle arasında önemli ayrılıklar da vardır. Örneğin Hz. İsa'nın peygamberlik süresini Matta, Markos ve Luka bir yıl olarak kabul ederken Yuhanna'da iki yıldan fazladır.

 

Hz. İsa'nın İncili'nin kaybolmasına Yahudilerin sebep olduğu kabul edilir. Çünkü, onun peygamberliğini tanıyanları kitapsız/öğretisiz bırakmak istemişlerdir. Hıristiyanlığın ilk günlerinde yalnızca sözlü geleneğe dayanan vaazlar verilirdi. Ne var ki, vaizlerin işlerini kolaylaştırmak için küçük başvuru kitaplarının yazılması gerekiyordu. Böylece Hz. İsa'nın sözleriyle ilgili derlemeler, mucizelerin hikayeleri, meseleler ve Hz. İsa'nın yaşamının önemli bölümleri biraraya getirildi. Filistin'de ağızdan ağıza dolaşan sözlü geleneklere eklenen bu derlemeler, İncillerin çıkış noktasını oluşturdu. Hıristiyanlığın devlet dini haline gelmesinden sonra eskiden gizlenmiş olan çeşitli İnciller ortaya çıkarıldı ve İznik Konsili'ne sunuldu. Bunlardan 27'si 325 yılında İznik Konsili'nde resmi Kutsal Kitap olarak kabul edildi.

 

Konsil'in Yeni Ahit'i değiştirme çabaları bundan sonra da devam etti. Örneğin, günahların papazlarca affedilmesi, papanın yanılmazlığı, Meryem'in günahsız doğması, Hz. İsa'nın Yahudiler değil de Roma valisi tarafından öldürülmüş olması daha sonra eklenmiştir. Katolik Kilisesi'nin, kutsal kitapların, Konsil kararları ışığında anlaşılması gerektiğini kabul etmesi ve bu kararlarda aşırılığa kaçması Protestanlık mezhebinin doğmasına neden olmuştur. Papazların, Allah adına günah affetmesi, helal ve haramları değiştirmeye yetkili sayılmaları gibi İncil'e sonradan yapılan ilavelerden Kuran da sözeder: (Tevbe suresi 31. ayet: "(Yahudiler) Hahamlarını (Hıristiyanlar) rahiplerini Allah'tan ayrı rabler edindiler....")

 

Barnaba İncili

 

Daha çok müslümanlar arasında adı geçen İncillerden biri de Barnaba İncili. Barnaba, 12 havariden biri olmasa da Hz. İsa'nın ilk sırada yer alan ashabından olduğu biliniyor. Adı, Luka İncilinde yer alan Elçilerin İşleri adlı kitabında birçok kez geçiyor. Diğer İncillerden şu özellikleriyle ayrılıyor: Hz. İsa'nın Tanrı ya da Tanrının oğlu değil, Allah'ın İsrailoğullarına gönderdiği bir resul olduğunu ısrarla belirtiyor. Hz. İbrahim'in kurban etmek istediği oğlunun İshak değil, İsmail olduğunu; Hz. İsa'nın haça gerilmediğini yazıyor. Beklenen mesihin Hz. Muhammed olduğunu açıkça belirtiyor.

 

Kuran, İncil'den nasıl sözediyor?

 

Kuran-ı Kerim, birçok ayetinde İncil'den sözeder. Onun hıristiyanlarca değiştirildiğini kabul eder ancak yine de İncil'i semavi kitaplardan sayar. Üç snoptik İncil'de de Hz. İsa'nın tanrılığı ve teslis ("üçlü ilah" anlayışı: Tanrı birdir, ama baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşur.) açıkça ele alınmaz. İncil'e göre, ne Hz. İsa ne de havarileri ve ilk öğrencileri, Hıristiyanlığa sonradan sokulan bu inançları bilmiyorlardı. Onlardan hiçbiri İsa'yı Tanrı ya da Tanrının oğlu ya da Tanrılığın üç unsurunsan biri olarak bilip bunu ifade etmemiştir. Bütün bunlar Hz. İsa dünyadan ayrıldıktan çok sonra ortaya atılmıştır. Kuran, İncil'in metninden çok, İncil mensuplarının aşırılıklarını, yaptıkları değişiklikleri ve İncil'de bulunmayan anlamları ona maletmelerini reddeder.

 

Al-i İmran suresinin 3. ayetinde bütün kitaplar gibi İncil'in de insanlara doğru yolu göstermek için indirildiği bildirilir. (".... Bundan önce de, insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil'i indirmişti.")

 

Maide suresi 46. ayette "Tevrat'ı tasdik edici olarak gönderildiği" ("O peygamberlerin izlerince Meryem oğlu İsa'yı, kendisinden önceki Tevrat'ı tasdik edici olarak gönderdik. Ona; kendisinden önceki Tevrat'ın tasdikçisi ve müttakilere bir hidayet ve öğüt olmak üzere içinde hidayet ve aydınlık bulunan İncil'i vedik."); A'raf suresi 157. ayette ise Hz. Muhammed'in geleceğini haber verdiği ("Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncillerde vasıfları yazılı o Peygambere tabi olurlar.....") hatırlatılır.

 

 

               




                                
Süryaniler


Süryanice konuşurlar. Katolik kısmından, Yakubiye fırkasındandırlar. Monofisiye inancında olup, İsa tanrıdır derler. Urfa patriki olan Yakub-i Berde’i tarafından kuruldu. Antakya patriki Mihaili Süryani tarafından yayıldı.

Mihail, miladi 1126 yılında doğdu. 1199 senesinde öldü. Yakub [m. 578] de ölmüştür. Hıristiyanlıkta monofisiye inancını, ilk olarak, İstanbul patriki Utiha çıkarmıştı. İskenderiye patriki Dioskorüs de buna uymuştu. Miladi [451] deki Kadıköy toplantısında, Dioskorüsün fikirleri red edilmişti. Miladın 405 senesinde ölmüş olan Mar-Maron isminde bir katolik papazı da Maroni fırkasını kurmuştur.

Suriye’deki Hıristiyanların bir kısmının Süryani, bir kısmının da Maroni oldukları Kamus-ül-a’lamda yazılıdır.

 

                     YEHOVA ŞAHİTLERİ


 

Yehova şahitliğinin kurucusu C.T. Razıl 'dır.(Charles Taze Russell 1852-1916) Razıl önceleri bir Kitab-ı Mukaddes topluluğu kurdu, ve grubun pastörü seçildi. 1879 da " Siyon 'un Tarassut Kulesi" dergisini çıkartmaya başladı, birkaç yıl sonra aynı ad altında ( daha sonra " siyon" kelimesi atıldı)bir cemiyet kurdu.

Razıl, öldükten sonra yerine hareketin avukatı J.F. Rutherford (1869-1942) getirildi. Kendisinin " Yehova 'nın Sözcüsü" olduğuna inandığından ve Razıl 'ın şahsiyetinin yıprandığına kanaat getirdiğinden " Russelistler" adını 1931 'de " Yehova Şahitleri" ne çevirdi. Yüzden fazla eser yazdı. Fakat O da va 'dedilen olayları görmeden öldü. Yerine N.H. Knorr )1977 'ye kadar) geçti. Bunun zamanında Gilead 'da Kutsal Kitap Mektebi kuruldu ve 15.000 civarında Krallık misyoneri yetiştirdi. Knorr 'dan sonra teşkilatı bir idare heyeti yürütmektedir. Bu idare heyetinin altında çeşitli hizmet kademeleri vardır.

Yehova Şahitliği Dini Mesihi bir harekettir. Onlar,İsa 'nın ikinci gelişinin vuku bulduğuna ve onun 1914 'te gökte " Tanrının Krallığını" başlattığına inanırlar. Yehova Şahitlerine göre ; 1914 'te hayatta bulunan nesil,İsa 'nın yeryüzüne inerek beraberindeki 144.000 Yehova Şahidiyle bütün siyasi kuruluşları,devletleri,milletleri,kısacası " Şeytanın Güçleri" ni yok edeceğini görecektir. Böylece yeryüzünde de Tanrının Krallığı kurulmuş olacaktır. Bu Armagadon Savaşıyla sağlanacaktır.

Yehova Şahitlerinin İnançları
Yehova Şahitleri 'nin inanç ve adetleri maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz :

1 - Mukaddes Kitap, Tanrının Sözüdür ve hakikattir. Mukaddes Kitaba her türlü insan sözünden daha çok güvenilir. " Yeni Ahit" , ruhi İsraillilerle yapılmıştır. Tanrının Kanununa insanların kanunundan ziyade itaat edilmelidir. Yehova 'nın Şahitleri, bütün insanlara, Mukaddes yazılardaki hakikati bildirmek sorumluluğu altındadır. Mukaddes Kitabın ahlak standartlarına uyulması şarttır.
2. - Tanrı tektir ve ismi Yehova 'dır. Tanrı, dünya üzerindeki kötü sistemi Armagedon Harbi ile ortadan kaldıracaktır. Tanrı, her fert için kader ve alın yazısı çizmemiştir; herkes davranışlarında bizzat sorumludur.
3. - İsa Mesih, Tanrı tarafından mucizevi olarak doğması sağlandığından, Tanrının Oğludur ve Tanrıya eşit değildir. İsa 'nın insan öncesi hayatı vardır; Tanrının yarattığı ilk varlıktır. İsa Mesih; bir haç üzerinde değil bir direk üzerinde ölmüştür. İsa, hayatını, insanlığın kurtuluşu için gerekli olan fidye olarak ödemiştir. Kurtuluş için İsa 'nın kurbanlığı yeterlidir. İsa Mesih, ölümünden sonra ruhi bir şahıs olarak yaşamaktadır. İsa 'nın yönetimindeki " Gökteki Tanrısal Krallık" , yeryüzünü adaletle ve sulh içinde yönetecektir. Bütün milletlerden seçilen ve sayıları 144.000 olan sadece küçük bir sürü, İsa Mesih ile birlikte hüküm sürmek üzere " Göğe" gidecektir. İsa, cemaati kendi üzerine bina etmiştir (Petrus 'un üzerine değil). Dua, tanrı Yehova 'ya ancak İsa Mesih vasıtasıyla yapılır. İsa, Tanrıya hizmet etmekte takip edilmesi gereken bir örnek bırakmıştır. İsa 'da ilahi tabiat bulunmaz.
4. - İlahi Krallık, yeryüzüne insan için en iyi hayat standardını getirecektir. Yeryüzüne asla imha veya yok edilmeyecektir. Kötülük ebediyen yok edilmiş olacaktır. Hayata götüren yol, ancak bir tanedir. Şimdi biz son günlerde yaşamaktayız.
5. - İnsanlık, Ademin günahlarından dolayı ölmektedir. İnsan onu, ölümle birlikte yok etmektedir. Ölüler, insanlığın müşterek mezarına gidecektir. Ölümden kurtulmak için yegane ümit, diriltilmektir. Bu da Yehova Şahidi olmaya bağlıdır. Adem 'den miras alınan günah sona erecektir. İnsan, tekamül etmemiş, fakat yaratılmıştır.
6. - Cehennem diye insanların ruhlarının azap çektikleri bir yer yoktur.ve kadere inanmazlar
7. - Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir.
8. - Şeytan, bu dünyanın görülmez yöneticisidir.
9. - Tapınmada suret, resim, haç, tespih, mum kullanılamaz.
10. - Ruh çağırmak, fal bakmak, büyücülük, ispirtizma yasaktır.
11.- Yehova Şahidi, dinlerarası işbirliği faaliyetlerine katılamaz. Yehova Şahidi, kendini bu dünyadan uzak tutmalıdır. Yehova 'nın şahidi, Yehovanın askeridir, askerlik yapmaz, bayrağı put olarak görür.
12. - Ağızdan veya başka bir yolla bedene kan almak " Tanrının Kanunu" nun ihlalidir.
13. - Yehova Şahitleri, milli marşı, milli duyguları, milli sınırları kabul etmez.
14. - Sebt Günü, sadece Yahudilere verilmiştir ve Musa 'nın Kanunu ile birlikte son bulmuştur.
15. - Ruhani sınıfı, dini rütbe veya unvanlar Kutsal Kitaba uygun değildir.
16. - Sakramentlerden sadece vaftiz ile Ekmek Şarap Ayini " Hatıra Yemeği" şeklinde nitelendirerek kabul ederler. Vaftizin çocuklara değil, yetişkinlere ve tamamen suya daldırmakla olacağına inanırlar.
17. - Kendini Yehova Şahitlerine adama (vakıf), vaftiz vasıtasıyla sembolize edilir.
18. - Yehova Şahidi olmayan herkes " keçi" dir ve onlara karşıdır.
19.- Yehova Şahitleri prensip olarak yaşadıkları ülkede siyasi ve politik yapılanmayı,devlet sistemini kabul ederler.Hiçbir şekilde siyasetle ilgilenmezler

Günümüzde Yehova Şahitleri

Günümüzde Yehova Şahitleri hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinde taraftara sahip bir dini akım halini almıştır.Bir çok ülkede ibadetlerini gerçekleştirdikleri ve ibadetlerinin başında gelen Kitabı Mukaddes tetkiklerini yaptıkları " ibadet Salonları" bulunmaktadır.
Yehova Şahitleri bazen 100.000 'e yakın kişinin katıldığı stad veya salonlarda düzenledikleri ibadet toplantılarıyla da günümüzde dikkat çeken dini harekettir.
Her Yehova Şahidinin dinleri gereği yapması gereken şahitliğin anlatımı ,yani ev ev de olmak üzere hiç tanımadıkları insanlara Kitabı Mukaddes tetkiki yapmak üzere yayım faaliyetlerine her ülkede rastlanılabilir. Bu nedenle Yehova Şahitliği diğer yeni uzlaşmacı dini hareketlere göre daha hızlı yayılmaktadır. Yehova Şahitleri bu yönüyle taraftar sayısına göre yayıcısı ve yayın sayısı oransal olarak en fazla olan dini hareketlerin başında gelir.
Yehova Şahitleri ayrıca yılda bir kez anma yemeği düzenlerler. Bu anma yemeklerine inananları ve sempatizanları katılır.
Günümüzde 5.881.000 taraftarı olan Yehova Şahitliği Dininin (Gözcü Kulesi 1 Ocak 2002) taraftarlarına bir çok ülkede rastlanmasına rağmen en fazla taraftarı olan ülkeler ve taraftar sayısı ise şöyledir ;ABD 945.000, Meksika 535.000,Brezilya 525.000, İtalya 236.000,Nijerya 235.000,Japonya 218.000,Filipinler 135.000,Almanya 161.000, Arjantin ve İngiltere 120.000 ‘er kişi.

Türkiye 'de ise 1933 de 5, 1950 de 60 kişi olan Yehova Şahitlerinin sayısı 2002 de 1.600 kişidir. Ülkemizde yaklaşık 25-30 cemaatleri vardır ve ayrıca İbadet Salonları da mevcuttur.Yargıtay 'ın 1986 'daki kararıyla Yehova Şahitliği farklı bir din olarak kabul edilmiş ve ibadet özgürlükleri Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Yehova Şahitleri ülkemizde son yıllarda artan oranda örgütlenme faaliyetlerine başlamış olup, " Uyan" adlı aylık " Gözcü Kulesi" adlı 15 günlük 2 düzenli dergi yayınlamaktadırlar. Ayrıca " Kule Yayınevi" adı altında bir de yayınevleri vardır
   
  


         MOONLAR                  

Moonculuk Kuzey Koreli Sun Myung Moon tarafından Güney Kore 'de kurulmuş bir harekettir. Kore de " Tong " Batıda ise " Birleşik Kilise " , " Kutsal ruh Birliği ", "Birleşik Aile ", "Moon Teşkilatı " vb. isimlerle anılır.

1920 yılında Kuzey Kore de doğan Moon önceleri Budist,sonra Presbiteryen Kilisesine girmiş daha sonrada Yehova Şahitleri dinini benimsemiştir. 1936 da İsa 'nın kendisine görünerek " Tanrının Krallığını " kurmasını teklif ettiğini açıklayınca Yehova Şahitleri dininden kovulmuştur. Güney Kore 'ye geçen Moon burada da yaklaşık 20 yıl boyunca Allahla,Budhayla, Musa ile konuştuğunu etrafa yaymıştır. Moon 'un fikirleri 1950 yılında G.Kore sınırları aşarak Japonya ve Batıya yayılmıştır. Moon 1954 yılında Güney Kore 'nin başkenti Seul 'de, bütün dinleri birleştirmeyi amaçlayan, uzlaştımacı (sinkretik) " Birleşik Kiliseyi kurmuştur. Moonculuk hareketi 1959 ‘da Amerika 'ya taşınmış ve buradada gelişmeye devam etmiştir.

Hareket mali kaynak temin için, ticari hayata el atmış; balıkçılık ,bitkisel üretim gibi yollarla zenginleşme imkanı bulmuştur. Moonculuk ticari hayatın yanında kültürede el atmış yüksek tahsil araştırmaları için bir " ilahiyat okulu "kurmuştur. Mooncular çeşitli ülkelerde hareketin fikirlerini yayan ve mali yönden destekleyen dergi,gazete gibi yayınlar çıkartmaktadırlar.

" Birleşik Kilise "ye katılanlar, genellikle iyi tahsil görmüş, yirmi taşını geçmiş orta sınıf gençleridir. Japonya ' da ve Batı ' da bütün vaktini bu dini harekete ayıranlar (fultaym üyeleri), topluluğun merkezlerinde kalmakta,Kore 'dekiler ise bu işi kendi evlerinde yürütmektedirler.Kendini tamamen harekete vakfeden üye sayısı Batıda onbini geçmezken, Doğuda bu rakam, aşağı yukarı, Batı ' dakinin iki katı kadardır.Fultaym üyelerin hayat tarzı, hareketin teolojisinin gerektirdiği " yenileştirme "yi sağlamak için, çok çalışma ve fedakarlığa dayanır. Hareketin mal varlığını artırmak, ya da yeni katılmalar sağlamak için çok zaman harcanır.Üyelerden evlilik öncesi ve hatta sonrasında hizmet içi bekar kalmaları beklenir.İki üç sene hizmet etmiş üyeler Moon tarafından eşlendirilir; yüzlerce, hatta binlerce çift aynı anda bir evlendirme töreniyle takdis edilir.Takdis,önemli bir ayindir.Ayrıca her tarafta, ay ve yılın ilk gününde, ya da hareketin kutsal günlerinde and içilir.



2. Moonculuğun Görüş ve Düşünceleri


" Birleşik Kilise "nin teolojisi, yeni bir dini anlayış üzerine kurulmuştur. Bu hareket mensupları, Mesihi bin yıllık devre anlayışına sahiptir. Onlar, hayatlarını " Göğün Krallığı "nın yeryüzünde yeniden hakim olması gayesine adamışlardır. Bu noktada diğer Mesihi yeni dini hareketlere ve bir bakıma Yehova Şahitlerine benzerler.

Moon 'nun " İlahi Prensip " kitabı, Hıristiyan Kutsal Kitabının, bütün dinleri birleştirmek üzere, yeni bir yorumunu sunmaktadır. Bu Kitapta Tanrı, birtakım temel, evrensel prensiplere göre alemi yaratan,zati nitelikleri bulunan,bir varlıktır.Bütün yaratıklar olumlu ve olumsuz (erkek ve dişi) elemanlardan ibarettir. Bunlar, sıra ile, daha büyük bir bütün teşkil etmek üzere, bir verme-alma ilişkisi vasıtasıyla, daha geniş fertler içinde birleşirler. Adem ve Havva, Tanrının onlarla bir sevgi verme-alma ilişkisi içine girebileceği için yaratılmıştır. Asli gaye; onların evlilikte Takdis edilecekleri bir mükemmellik merhalesine ulaşmaları ve böylelikle onların çocukları, çocuklarının çocukları Tanrı ile tam uyumlu, günahsız bir dünya kurmalarıydı. Bu, olmadı. Kovulma, sadece bir yasak elmanın, yenilişi değil, bütün güçlerin en üstünü olan sevginin istismarını içinde bulunduran bir itaatsizliğin sonucudur. Tanrı, başmelek Lusifer 'e (şeytan)Adem ile Havva 'ya göz kulak olmasını istemişti. Ancak o, Tanrı ' nın Adem 'e olan sevgisini kıskandı ve Havva ile (ruhani bir şekilde)cinsel ilişki kurdu. Bunun üzerine Havva, Adem 'i kendisiyle(bedeni) cinsel ilişki kurmaya ikna etti. Bu şekilde, Tanrı merkezli değil de, Lüsifer merkezli; vaktinden önce zamansız birleşme sonucu Asli Suç, sonraki bütün nesillere geçti. Tarih, Havva ile Şeytanın adi davranışıyla bozuldu. Moon 'un " İlahi Prensip " kitabı, bu olayı şöyle bitirmektedir: Bütün tarih, Tanrı ve insan tarafından alemin Tanrı 'nın istediği duruma getirilmesi girişimi olarak görülebilir. Kutsal Kitab 'ın bazı anahtar figürleri de bunu göstermektedir.

" İlahi Prensip "e göre yanlışın düzeltilmesi Mesih ile gerçekleşecektir. Mesih ve karısı, Adem ile Havva 'nın yapamadığını yapacaktır. Onlar,gerçek ana-babayı oluşturacaklar ve onların evlilikte takdis ettikleri kimseler, asli suçsuz doğan çocuklara sahip olacaklardır. Bütün bunların olabilmesi için insanın Mesih 'i kabul etmeye hazırlanacağı bir kuruluş olmalıdır. Böyle bir kuruluş, geçmişin kötülüklerini, kötü borçları silecek,iyi işlerin bir garantisi olacaktır. Mesih 'in rolü, asli suçtan azade, beşeri ana babadan doğma bir kimsenin üstleneceği bir iştir. "İlahi Prensip "e göre İsa böyle bir kimse idi,alemi yeniledi. Ancak Vaftizci Yahya 'nın hatası sonucu evlenme fırsatı bulmadan öldürüldü. Böylece o aleme ruhani bir kurtuluş getirdiysede, ölümüyle bedeni bir kurtuluş sağlayamadı. İsa 'dan önceki devre ve sonraki ikibin yıl arasındaki çok sayıda ki benzerleri günümüzün " İkinci Geliş Zamanı " olduğuna delalet ettiği kabul edilebilir.

İşte bu düşünceler altında Birleşik Kilise Mensupları, Moon ve Karısının gerçek ana-baba olduklarına inanırlar. Hareketin mensuplarına ait literatüründen Moon 'un kendisini Mesih olarak gördüğü ve takipçilerinden de böyle görmelerini beklediği anlaşılmaktadır. Mensupları da Moon 'u " Tanrının Göndermişi " kabul etmektedirler.

Mooncular 'ın sigara,içki kullanmaları, zina yapmaları kesinlikle yasaktır.


Günümüzde Moonlar

Birleşik Kilisenin telkinleri her tarafta muhalefetle karşılaşmıştır.Bu hareketin beyin yıkama yoluyla veya zihin kontrolü teknikleriyle üyelerin celbettiği ve alıkoyduğu,aileleri böldüğü,liderleri lüks içinde yaşarken üyelerinin istismar edildiği, teşkilat baskısıyla yürütüldüğü,komünizme karşı bir hareket olarak,programlandığı,Güney Kore haber alma teşkilatıyla (KCIA)alakası bulunduğu,silah imalatıyla uğraştığı,dünyaya hakim olup Moon 'la bir teokrasi kurmak istediği,fitneci bir teşkilat olduğu,vergi ve muhaceret kurallarını bozduğu gibi suçlamalar yapılmıştır.1982 'de,Amerikan federal mahkemesi,vergi yolsuzluğu suçuyla, Moon 'u onsekiz ay hapse mahkum etmiştir.Bu olay sonrasında Moon,faaliyet alanını Güney Amerika,Avrupa ve Ortadoğu 'ya yöneltmiştir.Hareket 1989 'lara kadar, antikomünist mücadelesini sürdürmüştür.Şimdi artık Amerika 'da Muhafazakarların desteğini kazanmaya çalışmaktadır.Ancak Amerika 'daki Protestan çevreler Moon 'u ve taraftarlarını kabullenememiştir.

Moonculuğun günümüzde en büyük faaliyetlerinden birisi her yıl ayrı ülkede düzenledikleri gençlik kamplarıdır. Değişik dinlerden ve ülkelerden gençler masrafları Moonlar tarafından karşılanarak kamplara davet edilmekte ve kamptaki gençler arasında dinler arası diyalog kurulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizden de bu kamplara katılımlar olmaktadır.


Moonculuk günümüzde ayrı ve diğer dinlerden tamamen bağımsız bir din olarak insanlar tarafından kabul görmektedir. Büyük bölümü (400.000) Güney Kore 'de olmak üzere Fransa,ABD ve diğer ülkelerde toplam 2.000.000 taraftarı mevcuttur..

 

Mormonlar



Hıristiyan dini hareketlerinden biri olarak ortaya çıkan ve zamanla bağımsız bir din görünümünde olan Mormonluk 1830 'da NewYork 'ta Joseph Simith tarafından kurulmuştur. Teşkilatın kurucusu Joseph, Moroni adından bir meleğin(peygamberin) kendisine vahiy getirdiğini iddia ederek ortaya çıkmış, sonra bazı eski metinlere değişik bir yorum getirerek görüşlerini açıklamaya çalışmıştır. Kendine taraftar kazanmak için 1835 yılında 12 kişiyi misyoner olarak çeşitli ülkelere göndermiştir.


Joseph Simith ve Mormon Tarihi
Joseph(Yusuf) Smith Vermont şehrinde 1805 yılında doğdu. Üç kardeşi vardı, babaları cifçilikle uğraşıyordu aile çok fakirdi. Yusuf hangi kiliseye katılacağını bilmiyordu ve hangisinin doğru olduğunu da aklı çok karışmıştı her yerden değişik ve birbirinden tutarsız konuşmalar geçiyordu.

Mormonların anlatışına göre Mormonluk şu şekilde doğmuştur; "Bir gün Yusuf Kitaba-i Mukaddes 'i (Hıristiyanlığın kutsal kitabı) okuyordu dua etti. O sabah hava çok güzeldi kimsenin olmadığı bir yere gitmek istedi orası da ormandı. Dua etmeye hazırlanırken şeytan Yusuf 'un duasını engellemeye çalıştı Ardından Yusuf bir vizyon gördü. Parlak ışıklar altından gökyüzünden Tanrı 'yı ve İsa ‘yı gördü. Tanrı İsa 'yı göstererek "O benim oğlumdur. O 'nu dinle!"dedi. Yusuf İsa 'ya hangi kilisenin doğru olduğunu sordu. İsa ;"hiç bir kilise benim kilisem değildir."dedi ve gitti. Tüm kasabaya durumu anlattı herkes Yusuf 'a ve ailesine karşı çıktı ve onlara kötü davrandılar. Bir gün peygamber Moroni ona görünerek bir kitaptan bahsetti kitabın yakın bir tepede altın levhalar halinde toprağın altında olduğunu ama zamanı geldiğinde bunu alması gerektiğini ve İngilizce 'ye çevirip tüm insanlara öğretmesini istedi. Bir süre sonra Moroni Yusuf 'a tekrar görünerek "Kumorah" tepesinde bahsettiği altın levhaların yerini söyledi ve Yusuf onları söylendiği gibi buldu ( 1827 hala Utah eyaletinde bu levhalar korunmaktadır). Yusuf, Martin Harris adında bir adamdan tercüme için yardım aldı ve 116 sayfası tercime edebildiler. Daha sonra Yusuf hepsini tek başına tercüme edebildi. Ve insanlara Mormon kitabini ve gerçek kiliseyi anlatmaya başladı."

Son Zaman Azizleri Kilisesi baskılara rağmen kuruldu. Bir çok yerden kovuldular çok çetin ve zor şartlarla azizler (Mormon inananları) ve aileleri Utah eyaletine gelerek yerleştiler. Hıristiyanlar tarafından Mormonlar ‘a burada da baskılar devam etti. En son Yusuf Simth ve yardımcılarının bulunduğu ev bir halk ayaklanmasında yakıldı ve Joseph Simith ve yardımcılarından Hyrum linç edilerek öldürüldü. (27 haziran 1844) Joseph Simith öldükten sonra 12 havari adına seçim yapılarak başkanlık sistemine benzer bir örgütlenme ve hiyerarşi düzeni kurularak taraftar toplamaya devam etmişlerdir.



İnançları ve Ahlak Anlayışları
Mormonluk Hıristiyanlıktan doğduğu için Hıristiyanlıkla benzer yönleri oldukça fazladır. Kısaca Mormonların inançlarını temellerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;

-Baba Tanrı'ya,Oğlu İsa Mesih'e ve Kutsal Ruha inanırlar (Hıristiyanlıktaki üçleme)

-İnsanların Hıristiyanlıkta olduğu gibi Adem'in itaatsizliğinden dolayı değil, kendi günahlarından ötürü cezalandırılacaklarına inanırlar

-Mesih'in -İsa 'nın- kefareti sayesinde , tüm insanlığın İncil törenlerine ve kanunlarına bağlılıkları ile kurtulabileceğine inanırlar.


-İncil'in baslıca ilke ve törenlerinin; birincisi Rab İsa 'ya iman; ikincisi tövbe; üçüncüsü günahların bağışlanması için suya daldırılmak suretiyle yapılan vaftiz;dördüncüsü Kutsal Ruh armağanı için ellerin baş üzerinde konulması gerektiğine inanırlar.

-Bir kimsenin İncil'i vaaz etmesi ve ona ait törenleri icra etmesi için yetkili kişiler tarafından ellerin bas üzerine konulması suretiyle,Tanrı adına göreve çağrılması gerektiğine inanırlar.



-İsa tarafından kurulmuş olan ilk kilisede mevcut havariler, peygamberler,çobanlar,öğretmenler, İncil vaizleri ve diğer şahıslardan oluşan organizasyonun aynısına inanırlar.

-Dil, vahil, iyileştirme, diller yorumlanması, ve benzeri diğer armağanlara inanırlar.

-Doğru bir şekilde tercüme edildiği sürece,Kitabı Mukaddesin Tanrı'nın sözü olduğuna inanırlar; Mormon Kitabı'nın da Tanrı'nın sözü olduğuna inanırlar.

-Tanrı'nın vahiy etmiş olduklarının tümüne,halen vahiy etmekte olduklarının tümüne ve O' nun Tanrı Krallığı'na ait çok sayıda büyük ve önemli şeyleri daha bildireceğine inanırlar.

-İsrail'in gerçekten toplanacağına ve on kabilenin iade edileceğine; Sion'un (yeni Yerusalem'in)Amerika kıtası üzerinde kurulacağına; İsa nın şahsen yeryüzünde hüküm süreceğine;ve yeryüzünün yenileneceğine ve eskiden olduğu gibi cennetsel görkemine kavuşacağına inanırlar

-Tanrı'ya ibadet etme özgürlüğünün sadece kendilerine değil tüm insanlara verilen bir hak olduğunu kabul ederler.

-Kanunlara itaat etmek,saygı göstermek ve onları desteklemek için Başkanlar,kural koyucular ve yargıçlara tabi olmaları gerektiğine inanırlar.

-Doğru,hakikatli,iffetli, iyiliksever , erdemli olmak gerektiğine inanırlar;Tamamen Pavlus'un öğütlerini takip ederler. Erdemli ve latif olan veya kendisinden iyi olarak söz edilen yada edilen yada övgüye layık şeyler varsa bunları elde etmeye çalışırlar.


İnançlarına göre Hz. İsa 'nın ikinci dönüşü Amerika olacağı gibi Yeni Kudüs de Amerika 'da kurulacaktır. Hz. İsa bizzat hükümdar olacak, saltanatı bin yıl sürecek bu süre içinde dünyayı cennete çevirecektir.

Suya daldırarak vaftiz yaparlar. Komünyon tütün ve içki yasaktır. Çok kadınla evlenmek inanç esaslarından biri iken sonradan bunu kaldırmışlardır.

Havariler zamanına ait gizemli bir adet olan ölü atalara vekaleten vaftiz etme adedini Mormonlar yeniden uygulamaya başladılar. Kilise düzeninde oldukça katı bir hiyerarşi egemendir.

İki türlü ibadet şekilleri vardır. Bunlardan biri kamuya açık oldukça basit ibadet; diğeri ise gizlidir ve yalnızca Tapınaklarda yapılır. Mormonlar kendilerine özgü Kiliselerinde -Tapınaklarında - ibadet ederler


Kutsal Kitapları
Mormonlar Kitabı- Mukaddes 'e inanırlar. Ama asıl Kutsal Kitapları Joseph Simith tarafından yazılan "Mormonların Kitabı"dır.(1830) Mormonların öğretisi vahiy yoluyla yazıldığı iddia edilen Mormonların Kitabında toplanmıştır. "Kitabı Mukaddes" ve "Mormonların Kitabı 'nın" dışında "Öğreti ve Bağlaşmalar"(1835) ve "Büyük Ödülün İncisi" kitapları da kutsal kitaplarının içerisine dahil edilebilir.


Günümüzde Mormonluk
İlk çıktığı zamanlarda Hıristiyanlığın yeni bir mezhebi görünümünde olan Mormonluk günümüzde Hıristiyanlıktan tamamen kopmuş kendine özgü bağımsız yeni bir din olarak kabul edilmektedir. Mormonların en güçlü oldukları ülke Amerika 'dır. Utah eyaletinde büyük bir tapınakları vardır. Ayrıca Amerika 'nın bir çok yerinde ve Amerika dışında bazı yerlerde de tapınakları mevcuttur.

Günümüzde "Son Gün Azizleri İsa 'sının Kilisesi" adı altında örgütlenen Mormonlar tüm dünyada 5.000.000 kişilik bir taraftar topluluğuna sahiptirler.(Bazı kaynaklarda 10-12 milyon olarak gösterilmektedir) Ayrıca Son Gün Azizleri İsa 'sının Kilisesi 'nin dışında Mormon olan ve sayıları 300.000 civarında olan üç ayrılıkçı Kilise daha vardır. Türkiye 'de oldukça az sayıda (30 -40 civarında) Mormon bulunmaktadır

 

 

 

                 B- Yahudilik


Yasayan ilahi kaynakli dinlerden, mensubu en az olan bir din. Günümüzde yeryüzünde yaklasik 15-20 milyon dolayinda Yahudi vardir. Yahudiligin, dinler tarihinde özel bir yeri bulunmakta ve bu din, en eski ilahi kaynakli din olarak nitelendirilmektedir. Mazisi bir kac bin yil geriye giden bu dinin basta gelen özelliklerinden biri Israil ogullari ile Tanri arasindaki "ahd ´e kutsal kitablarinda genis yer ayrilmisidir. Bu nedenle bu din, bir "ahid dini" olarak da bilinmektedir. Israil ogullarinin basina gelen bütün sikintilarin, onlarin bu ahde uymamalari, verdikleri sözü tutmamalarindan ileri geldigi, hem kendi mukaddes kitablarinda, hem de Kur´an-i Kerim´de belirtilmektedir.

Bu din, Babil Sürgünü´nden sonra milli bir din haline getirilmistir. Ancak bu din, tek Tanri´ya, vahy´e dayanan mukaddes kitaba ve peygamberlere yer vermesiyle milli dinlerden; millilestirilip bir irka tahsis edilmesiyle de, ilahi dinlerden farkli bir durum arz etmektedir. Aslinda bugünkü Yahudiligin bir din mi, irk mi, yoksa millet mi oldugu, pek net degildir. Tartismaya girmeden onun kendine has özellikleri ve nitelikleri bulunan bir din oldugu, benzerinin bulunmadigi ve bu yüzden de taniminin zor oldugugu söylenebilir. Cünkü Yahudilik´te din ve irk icice girmis oldugundan birini digerinden ayirmak güctür. Onun en güzel tanimini, mukaddes kitablarinda yer alan "Balam" hikayesindeki su cümle yapmaktadir: "Iste ayrica oturan bir kavimdir ve milletler arasinda sayilmayacaktir" (Sayilar, 23/9).

Yahudiler, mukaddes kitablarinda yer alan ifadelere dayanarak kendilerini milletleri arasindan secilmis kavim olarak görürler. Tanri, bu kavmi Sina´da kendine muhatab kilmis, onlarla ahidlesmis,onlardan buyruklarina uyacaklari konusunda söz almis ve Hz. Musa´nin sahsinda onlara Tevrat´i göndermistir. Bu dinin odak noktasi, Kudus´deki "Mabed" dir. Tahribenden önce bu Mabed´in bir odasinda "Ahid Sandigi" bulunmaktaydi. Yahudiligin sembolü, "Yedi kollu samdan" ve "Alti köseli yildi" (Hz. Davud´un yildizi)dir.

Yahudiligin Tarihi Seyri

M. Ö. Ikinci bin yilin baslarinda Yahudilik Hz. Ibrahim´in oglu Ishak(a.s)´la sahneye cikmistir. Ishak(a.s)´tan sonra Yakub (a.s) yerine gecti (Ibn Haldun, Tarih,2/40). Yakub(a.s)´un diger adi "Israil" idi. Dolayisiyla Yakub(a.s)´un ogullarinin adiyla anilan on iki kalibe de Israil ogullarini olusturdu. Bunlardan sonra Yusuf (a.s)´un daveti (Taberi, Tarih, 1/185) üzerine Yakub(a.s) ve ogullari Misir´a göc ettiler (Ibn Esir, Kamil, 1/155).
(Samil Islam Ansiklopedisi.C.6.Sf.356/Heyet)

Musevilik ya da Yahudilik (Arapça yahūdī Yehud kavmi ve dini; İbranice yəhūdī) [1], ilk olarak İbranilerin Kutsal Kitabı (Tanah) ile gelen, ardından da Talmud'da ve diğer kutsal metinlerde daha da kapsamlı bir şekilde incelenip yorumlanan inanç ve uygulamalar bütününe verilen addır. Musevilik, İsrailoğulları (daha sonra da Yahudi ulusu) ile Tanrı arasındaki akde dayalı ilişki şeklinde kendini gösterir. İlk tek tanrılı din ya da dinlerden biri olarak kabul edilmekte ve hâlen günümüzde uygulanan en eski dini gelenekler arasında yer almaktadır. Tarihi, ilkeleri ve etiği ile Hıristiyanlık ve İslamın yanı sıra, kimi semavi olmayan dinleri de etkileyen Museviliğin dini metinleri ve geleneklerinin birçoğu diğer semavi dinlerin de merkezinde yer alır. Batı Hıristiyanlığının temelini oluşturan Musevilik, birçok yönü ile laik Batı kavramları olan etik ve medeni hukukla da benzerlikler gösterir.

Gerek sonradan bu dine geçen gerekse doğuştan Yahudi ulusuna mensup olan (laikler de dahil), Yahudiliğin takipçilerine Yahudi adı verilir. Yahudi topluluğu, kutsal metinlerinde bir dinin takipçilerinden ziyade, bir ulus olarak tanımlanmalarından ötürü bir dinsel etnik grup olarak kabul edilir. 2007 yılı itibariyle, dünya üzerindeki Yahudi nüfusunun, yüzde 41'i İsrail'de,[2] yüzde 40'ı ise Amerika Birleşik Devletleri'nde olmak üzere 13,2 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Günümüz Museviliğinde, merkezi otorite tek bir kişi ya da kuruma değil, kutsal metinlere, din hukukuna ve bu metin ve kanunları yorumlayan bilge hahamlara verilmiştir. Yahudi geleneğine göre, Musevilik (M.Ö. 2000 civarında) Tanrı ile Yahudi ulusunun atası ve Yahudi soyunun başlatıcısı olan İbrahim arasındaki Akit ile başlar. Çağlar boyunca, Yahudilik bir dizi dini ilkeye riayet etmiş, bunların başında da evreni yaratan ve yönetmeye devam eden tek, her şeyi bilen, her şeye kadir, bağışlayıcı ve her yerde olan bir Tanrı'ya iman etmek gelmiştir. Museviliğin çoğu koluna göre, Tanrı İsrailoğulları ve onların soyundan gelenler ile bir akit yapmış, Tanrı'nın kanunları ve emirleri Sina Dağı'nda, Yazılı ve Sözlü Tora şeklinde vahyolunmuştur. Öte yandan, Karay Musevileri sadece Yazılı Tora'nın vahyolunduğuna inanırlar. Musevilikte, Tora çalışmaları ile Tora'da kayıt altına alınan ve Talmud'da tefsir edilen emirlere uyulmasına geleneksel olarak büyük önem atfedilmiştir.



                           Musevilik Dini

Musevilik ya da Yahudilik (Arapça yahūdī Yehud kavmi ve dini; İbranice yəhūdī) , ilk olarak İbranilerin Kutsal Kitabı (Tanah) ile gelen, ardından da Talmud’da ve diğer kutsal metinlerde daha da kapsamlı bir şekilde incelenip yorumlanan inanç ve uygulamalar bütününe verilen addır. Musevilik, İsrailoğulları (daha sonra da Yahudi ulusu) ile Tanrı arasındaki akde dayalı ilişki şeklinde kendini gösterir. İlk tek tanrılı din ya da dinlerden biri olarak kabul edilmekte ve hâlen günümüzde uygulanan en eski dini gelenekler arasında yer almaktadır. Tarihi, ilkeleri ve etiği ile Hıristiyanlık ve İslamın yanı sıra, kimi semavi olmayan dinleri de etkileyen Museviliğin dini metinleri ve geleneklerinin birçoğu diğer semavi dinlerin de merkezinde yer alır. Batı Hıristiyanlığının temelini oluşturan Musevilik, birçok yönü ile laik Batı kavramları olan etik ve medeni hukukla da benzerlikler gösterir.

Gerek sonradan bu dine geçen gerekse doğuştan Yahudi ulusuna mensup olan (laikler de dahil), Yahudiliğin takipçilerine Yahudi adı verilir. Yahudi topluluğu, kutsal metinlerinde bir dinin takipçilerinden ziyade, bir ulus olarak tanımlanmalarından ötürü bir dinsel etnik grup olarak kabul edilir. 2007 yılı itibariyle, dünya üzerindeki Yahudi nüfusunun, yüzde 41′i İsrail’de,[2] yüzde 40′ı ise Amerika Birleşik Devletleri’nde olmak üzere 13,2 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Günümüz Museviliğinde, merkezi otorite tek bir kişi ya da kuruma değil, kutsal metinlere, din hukukuna ve bu metin ve kanunları yorumlayan bilge hahamlara verilmiştir. Yahudi geleneğine göre, Musevilik (M.Ö. 2000 civarında) Tanrı ile Yahudi ulusunun atası ve Yahudi soyunun başlatıcısı olan İbrahim arasındaki Akit ile başlar. Çağlar boyunca, Yahudilik bir dizi dini ilkeye riayet etmiş, bunların başında da evreni yaratan ve yönetmeye devam eden tek, her şeyi bilen, her şeye kadir, bağışlayıcı ve her yerde olan bir Tanrı’ya iman etmek gelmiştir. Museviliğin çoğu koluna göre, Tanrı İsrailoğulları ve onların soyundan gelenler ile bir akit yapmış, Tanrı’nın kanunları ve emirleri Sina Dağı’nda, Yazılı ve Sözlü Tora şeklinde vahyolunmuştur. Öte yandan, Karay Musevileri sadece Yazılı Tora’nın vahyolunduğuna inanırlar. Musevilikte, Tora çalışmaları ile Tora’da kayıt altına alınan ve Talmud’da tefsir edilen emirlere uyulmasına geleneksel olarak büyük önem atfedilmiştir.

                          SAMİRÎLER


 
"Şomronim", İbranice "S-M-R" fiil kökünden türemiş "görüp gözeten,bir şeyi dikkatle izleyen" anlamına gelmektedir. Samirîler Yahudiliğe benzer bir dine inanmakla birlikte Yahudiler tarafından Yahudi kabul edilmeyen bir topluluktur.

Samirîlerin tarihi oldukça eskidir. M.Ö. 722 yılında Kuzey İsrail Krallığı yıkılınca,Asur İmparatoru Sargon, bura halkından 30.000 kadarını alıp Asur 'a ve Medlerin şehirlerine sürmüş ( II.Krallar XVIII/11);Babil, Kuta ve Avar 'dan adamlar getirerek İsrailoğullarının yerine yerleştirmiştir. (II.Krallar XVII / 24 ). Böylece Şomron şehrinin sakinleri ortaya çıkmış ve bunlara "Şomronim" denmiştir.
Tanah 'ın II.Krallar Kitabında Samirîlerin nasıl Yahudileştiği anlatılır. Yahudiler,Yahudiliğe ihtida eden Samirîleri Yahudi olarak kabul etmez. Yahudiliğe ihtidanın mümkün olmasına rağmen, Samirîlerin samimi olmadıkları bahanesiyle onları Yahudi Cemaatinden saymazlar. Yahudiler, Samirîleri sürekli dışlamışlardır. Hatta Samirîler kullanıyor diye İbrani harfleriyle yazılan Aramca 'yı terk etmişlerdir.

Yahudiler ile Samirîler arasında bir çok fark vardır. Yahudilerin Tevrat 'ı ile Samirîlerin Tevrat 'ı arasında altıbine yakın fark bulunmaktadır. Samirîler, Kudüs 'ün yerine Gerizim 'i kutsal mekan olarak kabul ederler ve kendilerini gerçek Yahudi olarak görürler

Samirîlerin İnanç Esasları

İnançlarının temel dayanağı Tevrat 'tır. Tevrat ise Musa 'ya vahyedilen beş kitaptan ibarettir. İnanç esasları da buna uygun olarak beştir:

1- Eşi ve yardımcısı olmayan Allah tektir. Sıfatları insan sıfatına benzemez.
2- Musa ; Allah 'ın yegane resulü ve bütün devirler için de peygamberdir. Vahy onunla son bulmuştur.Onun gibi peygamber bir daha gelmeyecektir.
3- Tevrat, mükemmel ve tamdır. Hiçbir zaman değişmeyecek ve neshedilmeyecektir.
4- Gerizim dağı ebedi hayat yurdu, bereket dağı ve Allah 'ın yeryüzündeki tek makamıdır.
5- Yeniden dirilme günü olacaktır. İyiler cennetle, kötüler cehennemle mükafatlandırılacaklardır.

Samirîlerin ibadet şekilleri Müslümanlarınkine çok benzer. Müslüman gibi abdest alırlar. Abdestte, sırasıyla elleri, ağzı, burnu, yüzü, kulakları, sağ ayak ve sol ayağı yıkarlar.Abdest esnasında Tevrat 'tan parçalar okurlar. İbadet dili Aramca 'dır.

İbadet yerleri, Müslümanların mescidi gibidir. Yahudilerin Sinegogları gibi içeride masa veya sıra bulunmaz. İbadetlerinde rüku ve secde vardır. İslami namaza benzer namaz kılarlar. Bazı araştırmacılara göre Samirîlerin bu tür ibadet etmelerinin sebebi; uzun süre İslam egemenliği altında yaşamalarından kaynaklanan etkileşimdir.
Fakat Yahudilerinde uzun süre İslam egemenliğinde kaldıkları ve etkilenmedikleri göz önüne alındığında bu iddianın gerçeği yansıtmadığı görülür.

Günümüzde Samirîler
Yahudiler tarih boyunca hiçbir zaman Samirîleri gerçek Yahudi olarak görmemişlerdir. Samirîler buna rağmen varlıklarını günümüzde de sürdürmektedirler.

Günümüz Yahudileriyle oldukça farklı olmalarından dolayı; Samirîleri Yahudilerden ayrı bir dini topluluk olarak kabul etmek ve Samirîlerin kendilerini gerçek Yahudi olarak görmelerine rağmen Yahudi dininden farklı bir dini inanca sahip olmalarından dolayı Samirîliği farklı bir din olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır




...

 

                                   TEVRAT

 

Allah'tan gelen dört büyük kitaptan ilki. İbranice Tura kelimesinin Arapçalaşmış biçimi olan Tevrat kanun, ittifak, birlik, anlaşma, sözleşme, adlaşma gibi anlamları dile getirir. İslâm geleneğinde Hz. Musa'ya nazil olan kitabı belirtir. Yahudi geleneğinde ise, bugün Ahd-i Atik (Eski Ahit) denilen kitaplar toplamının adıdır.

Dinler tarihçileri 39 kitaptan meydana gelen Tevrat'ı genellikle üç bölüme ayırırlar: 1- Tevrat (Kanun Kitabı), 2- Nebiim (Nebiler Kitabı), 3-Ketubim (Yazılar Kitabı). 1. Bölüm, Hz. Musa'nın ilk beş kitabını ihtiva eder. İslâm âlimlerine göre de Cenab-ı Hak tarafından Hz. Musa'ya verilen asıl Tevrat budur. Bu ilk beş kitap (Fr. Pentateuque) Tekvin, Çıkış, Levlililer, Sayılar ve Tesniye'den meydana gelmektedir. 2. Bölüm, Nebiim 6. Kitap (Yeşu)'dan başlar, 22. Kitap (Neşidelerin Neşidesi)'ne kadar devam eder. 3. Bölüm, Ketubim 23. Kitap İşaya'dan başlar, 39. Kitap olan Malaki ile sona eder.

Yahudiliğe göre Tevrat'ın ilk beş kitabı kelimesi kelimesine Yahveğ (Yehova) tarafından Hz. Musa (Moşe)'ya bildirilmiş Tanrı kelâmıdır. Beşinci kitaptan sonra gelen Yeşu da aynı kitaptan sayılmış ve böylece altı kitaplık bir deste meydana getirilmiştir. XVIII. yy. Fransız bilginlerinden Jean Astruc'a göre ilk beş kitaptan meydana gelen Tevrat'ın 1. Bölümü, birbirine karıştırılmayan iki ayrı anlatım tarzı ihtiva etmektedir. Bu iki ayrı anlatımdan birinde Tanrı'nın adı Elohim (Ruhlar), diğerinde ise Yehova (Varolan) diye geçmektedir. Diğer bir ifade ile bu iki metne Elohist ve Yahvist metin denilmektedir. Bu iki ayrı metinde birçok çelişkiler tesbit edilmiştir.

Tevrat'ın bütünü Tevkin'le başlar ve Malaki ile son bulur. Tekvin, "Baslangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı" cümlesi ile başlamakta, Malaki de, "O da babaların yüreğini oğullara ve oğulların yüreğini babalarına döndürecektir, ta ki, gelip dünyayı lânetle vurmayayım" cümlesiyle sona ermektedir (Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit, İst., 1965). Halen de mevcut Kitab-ı Mukaddes külliyatının baş kısmında yer alan Tevrat'ın 39 kitabı şu sırayı takibetmektedir: 1- Tekvin, 2-Çıkış, 3- Levililer, 4- Sayılar, 5- Tesniye, 6- Yeşu, 7- Hâkimler, 8- Put, 9, Samuel, 10- II. Samuel, 11- I. Krallar, 12- II. Krallar, 13- I. Tarihler, 14- II. Tarihler, 15- Ezra, 16- Nehemya, 17- Ester, 18- Eyub, 19- Mezmurlar, 20- Süleyman'ın Meselleri, 21-Vaiz, 22- Neşidelerin Neşidesi, 23- İşaya, 24- Yeremya, 25- Yeremyanın Mersiyeleri, 26- Hezekiel, 27- Daniel, 28- Hoşea, 29- Yoel, 30- Amos, 31-Obadya, 32- Yunus, 33- Mika, 34-Nahum, 35- Habakkuk, 36- Tsefenya, 37- Hağgay, 38- Zekarya, 39-Malaki.

Klasik İslâm literatüründe genellikle İbranice, Yunanca ve Samirice olan üç meşhur nüshası bulunduğu kabul edilir. Yahudiler ve Protestanlar İbranice, Roma ve Doğu kiliseleri Yunanca, Samiriler de Samirice nüshayı diğerlerine tercih ederler.

Kur'an-ı Kerîm'in yedi ayrı suresinin 16 ayetinde (Âl-i İmrân, 3/48, 50, 65, 93; el-Maide, 5/43, 44, 46, 66, 68, 110: el-Âraf, 7/157; et-Tevbe, 9/111; el-Feth, 48/29; es-Saf, 61/6; el-Cum'a, 62/5) Tevrat kelimesi geçmektedir (M. Fuad Abdulbâki, el-Mu'cem, Kahire, 1964). Cenab-ı Hak, Tevrat ve İncil'in Kur'an-ı Kerim'den önce indirildiğini (Âl-i İmrân, 3/3), Hz. İsa'ya yazı, hikmet, Tevrat ve İncil'in öğretileceğini (Âl-i İmrân, 3/48), O'nu, Tevrat'ı tasdik edici olarak gönderdiğini (Âl-i İmran, 3/50; el-Mâide, 5/110; es-Saf, 61/6), Tevrat ve İncil'in Hz. İbrahim'den sonra indirildiğini (Âl-i İmran, 3/65), Tevrat'ta bir hidayet ve nur bulunduğunu (el-Maide, 5/44), Tevrat'ın bir tasdikçisi olarak İncil'in indirildiğini (el-Maide, 5/46), Tevrat, İncil, ve Kur'an'ın dosdoğru tutulması gerektiğini (el-Maide, 5/66, 68) beyan buyurmuştur (H. Basri Çantay, Kur'an-ı Hakîm, Meâl-i Kerim, İst. 1962, I-III)

Yukarıda anılan Tevrat'la ilgili ayetlerin açıklanmasında müfessirler, Ehl-i Kitabın, Tevrat sözü ile Hz. Musa'nın yazdığı söylenen Tevrat'ın ilk beş kitabını kastettiklerini, Hristiyanların ise Tevrat kelimesini Ahd-i Atik adı verilen kitapların hepsi için kullandıklarını, Hz. Musa kavminin Tevrat'ı muhafaza edemediklerini özellikle vurgulamışlardır (İbn Kesir, Tefsir, Beyrut, 1966, II, 3 vd.).

Tevrat, Türkiye'de bu orijinal adıyla bilindiği gibi, Ahd-i Atik adıyla da tanınır. Bütün dünyada yaygın olan Kitab-ı Mukaddes Şirketi'nce, Kitab-ı Mukaddes başlığı ile yayınlanan külliyat, Yahudilik ve Hristiyanlığın bütün kitaplarını bir arada sunmaktadır. Yahudiler Hz. Musa'ya Allah tarafından vahyedildiğini, ancak zamanla tahrife uğradığını açıklamıştır. Halen elde mevcut olan Tevrat'ta birçok tenakuzun tesbit edilmiş olması da bunun delilidir. Bu husus dinler tarihi açısından ayrıca önem arzetmektedir. 

Her ne kadar Yahudilik tâlimlerinin bütününe Tevrat deniliyor ve bu terim Hz. Musa'ya atfedilen ilk beş kitabı ifade ediyorsa da; Tora, Yahudiliğin diğer kitap ve öğretilerini de içine almaktadır. Yahudiliğe göre Tevrat, 1. Yazılı, 2. Sözlü olmak üzere iki kısımda incelenebilir. 1- Yazılı olan kısım Tûr-i Sina'da (Har Sinay) Tanrı Yahve tarafından Hz. Musa (Moşe)'ya indirilen beş kitap ve eklerini ihtiva eder. 2- Sözlü olan kısım ise, yine Hz. Musa'yı atfedilen ve O'ndan nakledilenlerle, Tevrat'ı tamamlayan açıklamaları ihtiva eder. Günümüz Yahudileri Tevrat karşılığında Tanah terimini kullanmayı tercih etmektedirler. Takriben M. Ö. 1200- 1100 yılları arasında da tamamlanan ve İbranice yazılmış olan Tanah'ın içerisinde birkaç Aramca parça da bulunmaktadır.

Tevrat'ın eski İbranca yazması M.S. VIl, ve X. yy'da kaleme alınmış bir kaynaktır. Bu kaynağın M.Ö. I. yy'daki İbranca metinlere dayandığı dinler tarihçilerince ileri sürülmektedir. 1947'de Kumran Vadi'sinde, Lut Gölü'nün kuzey-batısında ve Yehu'nun 12 km. güneyinde bedevinin birinin mağarada bulduğu eski İbranca yazmalar, gerek umumi tarih, gerekdinler tarihi açısından oldukça önem taşımaktadır. Aynı çalışmaların devamı olan 1951-1958 yılları kazıları da yeni keşiflere ufuk açmıştır.

Yahudiler nazarında Tevrat Allah kelamıdır ve ibadetlerde önemli bir yer tutar. Yahudilerin havra ve sinagoglarında, mihrap denilen bir yerde, dolap içinde, sırmalı ve ipekli örtülere sarılmış yazma nüshalar muhafaza edilir. Tahrife uğramadan önce Süleyman Mâbedi (Beyt Ha-Mikdaş)'ndeki Mukaddes Sandık (Arona Kodeş)'da, Hz. Musa'nın getirdiği Tevrat levhalarının muhafaza edildiğine inanılmakta idi. İbadet için havra veya sinağoğa giden her yahudi, öncelikle Tevrat tomarının korunduğu sandık veya dolabı temmaşa eder, mümkünse ona elini sürer ve öper. Bu hareketler sembolik bir anlam taşır ve belli belirsiz bir şekilde yapılır. Havra veya sinağoğta Tevrat yere düşerse haham (rav) hemen onu alır. Bundan dolayı haham ve oradaki cemaat 30 gün oruç tutmak zorundadır; buna cumhur (cemaat) orucu denir.

Yahudi inancına göre nerede olursa olsun Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi şarttır. Açık başla mabede girilmez, Tevrat da okunmaz. Ayrıca usulüne göre abdest almak ve temiz bulunmak lâzımdır. Tevrat askeri geçitlerde (Ha Tsaada) askerlerin koruması altında geçirilir. Tevrat'ın tamamı okunduktan sonra, tomar halindeki Tevrat bir tahta konularak sokağa çıkarılır, törenle dolaştırılır. Buna Tevrat Bayramı denir. Bu merasim bütün dünyada aynı şekilde yapılır. Omuzlarda ve kucakta Tevrat taşımak sevap sayılır. Gerek sivil, gerek askerlikte yemin Tevrat üzerine yapılır. Din bilgisi, tarih ve okuma kitaplarına Tevrat'tan seçilmiş metinler konulur. Tevrat hakkında tartışma ve eleştiriye kesinlikle izin verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir Tevrat'ı vardır ve sınıflarda da ancak baş örtülü olmak şartıyla Tevrat okunabilir.

Osman CİLACI

Uç semavi din ve laiklik

Fehmi Koru

NEW YORK- Her zaman ol­maz, ama bu defa oldu işte: Aynı zaman diliminde, üç ayrı dinin mensuplannın kendi inançlannı öğrenme çabası içine girdiklerini mü­şahede fırsat buluverdim. Biri hemen karşımda oturuyordu ve başının üze­rine taktığı küçücük takke (kippa) bir din manifestosu gibiydi; elinde tuttu­ğu bana yabancı karakterli kitabı ken­dinden geçmişcesine okuyordu... Zenci kadın yanıbaşımdaydı ve ince pelur kağıda basılı İncil'ini bir silah gi­bi taşıyordu... Üçüncüyü metroya binmeden önce bekleme platformun­da görmüştüm; tertemiz sakalıyla göze batıyor ve küçücük Kur'an-ı Ke­rim nüshasını açmış kendinden ge­çercesine okuyordu...

Din bir kimliktir ve özünden uygu­lanmasına kadar bir dizi sembolü içe­rir. Beş dakikalık bir zaman diliminde, kendi kimliğiyle kamusal alana çıkmış üç semavi dinin inananlarını başka bir ülkede görmek zordur gerçekten; oy­sa kendine 'laik9 diyen bir ülkede bu tür manzaralar doğal...

ABD'de özel tv yayınlan yanında kamu ile irtibatlı bir kanal da var: PBS... Gecen cumartesi, otel odam­da oturmuş kanallara göz gezdirirken, kılık-kıyafeti düzgün, yüzleri tertemiz, binlerce genç insanın görüntüsü PBS'ten odama doluverdi. Yüzyılı aşan bir tarihe sahip Mormon KiH-sesi 'misyoner' faaliyetlerini hiç ek­siltmemiş. Benim gördüğüm gençler, sayıları her yıl 60 bini bulan Mormon misyonerleriymis. Program sunucusu, "Görevlerine gönderilmeden önce hepsi bir mekana toplan­mak istense kocaman bir fut­bol stadyumu gerekir" dedi. Gö­revli gidecekleri ülkenin dilini öğret­meyi de kapsayan bir yıllık bir eğitim geçiriyormuş misyonerler... Kadın-erkek ayrı yerlerde...

Geçenlerde yolu Philadelphia ken­tine düşen bir dostum, gitmeden önce adresini temin ettiği bir otelde gördük­lerini anlatırken heyecanlıydı. 'Divi-ne Hotels9 (ilahi oteller) adlı bir zin­cire bağlıymış otel ve misafirlere, varır varmaz, genel politikayı anlatan bir broşür sunuluyormus. Sigara ve içki içilmesinin yasak olduğu, küfür ve ha­karet içeren sözlerin sarf edilemeyece­ği bir otelmiş burası... Kadın ve er­kekler ayrı katlarda misafir ediliyor ve birbirlerini ancak lobide veya lokanta­da görebiliyormuş... Hıristiyan cema­atlerinden birine ait otelde, erkekler kısa kollu gömlek, kadınlar ise mini etek ve pantalon giyemeyecekleri ko­nusunda önceden uyanlıyorlarmış...

 

Sunduğum örnekler, ilk bakışta 'yasakçı görüşe' hak verir görünüyor: Kadınlara mini eteği yasaklayabildiğinize göre, gönlünüz öyle istediğinde başörtüsü yasağı da uygulayabiliriz... Ancak kazın ayağı öyle değil; b örnekleri sunduğum 'laik' ülkede devlet, inançlar söz konusu olduğunda, kısıtlayıcı kararlar alamıyor, uygulamalara giremiyor; her dine eşit davranmak zorunda. Ancak, çeşitli dinlere ve eğilimlere sahip insanlar örgütlenip kendi özel hizmetlerini sunarken dini inanışları istikametinde kısıtlamelar koyabiliyorlar... Bir dini çemaatin yürüttüğü otelcilik hizmetinde, asgari bir saygı ortamı sağlamak için misafirlerine özel talimat çıkartabiliyor; bun karşılık, devlet, üniversitelerde din dayalı bir yasakçılığı düşünmüyor bile... Kippalı öğrenciler (Musevi) kadar, alnında kan izi bulunan göbeği ık Hintliler de, başı örtülü Müslüman kızlar da, üniversitelerde, hiçbir engelle karşılaşmaksızın, okuyabiliyor laik ülkelerde...

Görüyorsunuz, sadece devletin tavrı değil, sivilin hakları konusunda da dünya ile taban tabana ters bir uygulamaya biz 'laiklik' adını vermişiz ve bunu sanki evrensel bir olguymuş git hukuk sisteminin aynlmaz bir parçası yapmışız... Oysa, gerçek anlamda 'laik' bir ülkede, inanan insanlar inançlarının gerektirdiği gibi yaşayabilir, kendi özel uygulamalarını kend hayatlannın bir parçası haline getirebilirken, devlet, bir dini diğerine üstün tutacak veya bir dinin esaslarının uygulanmasını engelleyecek bir tavır benimseyemiyor...

Bunun doğal sonucu bugün yaşanıyor: 'Laiklik' kavramını 'doğru anlayıp uygulayan ülkelerde, Türkiye'deki yüksek eğitim sistemi içerisinde kendilerine yer bulamayan başörtülü öğrencilerin sayısı giderek artıyor

Anlayış görecekleri umuduyla ziyaretine gelen milletvekillerine 'bize özgü laiklik' konusunda öğüt veren Cumhurbaşkanı Sezere basit biı sorum var: Bizim üniversitelerin kampustan içeri almadığı başörtülü genç kızlar, Yunanistan'dan ABD'ye kadar kendini 'laik' olarak tanımlayan Batı lı ülkelerin üniversitelerinde nasıl okuyabiliyorlar? Hangisi 'laiklik'; onlarınki mi, bizimki mi?

Kendi hesabıma, kısa metro seya­hatimde, üç semavi din temsilcilerinin sembollerini gururla üzerlerinde taşıdıkları dinlerinin kutsal kitaplannı okumalanndan mutlu oldum. Yerin yüz­lerce metre altında kendimi daha gü­vende hissettim...


 
  Bugün 90 ziyaretçi (334 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol