Sahi nedir
şu Sabatayizm
meselesi ?
Bilindiği gibi Mesih kelimesi İbranice Maşiah (İbranice kutsal yağla yağlanmış takdis edilmiş manasına gelir) kelimesinin Arapça kullanımıdır. Batı dillerine bu kelime Yunanca Hristos sözcüğünden geçmiş ve bugün Anglo-Sakson dillerinde İsa-Mesih'in karşılığı olarak Christos, Christ olarak kullanılmaktadır. İşte Hıristiyan kelimesi de Mesih'e bağlı anlamda bu etimolojiden doğmuştur. Kitab-ı Mukaddes (BİBLE) uzmanlarının ortak kanatine göre Yahudiliğin tarihsel serüveninde Babil sürgününe kadar henüz Mesihlik anlayışı doğmamıştır. Özellikle Batılı araştırmacılara göre Yahudilerin kendilerini kurtarıp "göksel-şeriat" devletini kurarak yeniden Kral Süleyman dönemindeki ihtişamlı günlerini getirecek Arz-ı Mev'ud, Büyük İsrail Projesi'ni gerçekleştirecek Mesih beklentisi yoktu. Nabukadnezar M.Ö. 587'de Süleyman Mabedi'ni yıkıp 50 bin Yahudi'yi Babil'e köle olarak götürünce Yahudiler burada Zerdüştlük'teki son kurtarıcı simgesi olan Saoşyant inancından etkilenerek Mesih inancını geliştirdiler. Öyle ki, bütün sürgün ve işgal dönemlerinde kendilerini kurtaracak Mesih beklentilerini daima diri tuttular. Özellikle Kral Sargon, Antiakos Romalı komutan Pompeus, İmparator Titus dönemlerindeki korkunç katliamlarda Mesih beklentisi had safhaya çıktı. İşte bu esaret dönemlerinde Hz. İsa dahil, Bar Kocbha, Sabatay Sevi, David Alroy, Yakup Burdean'a kadar Yahudileri kurtarıp onları dünyanın hakimi yapacağını söyleyen onlarca Mesih çıktı. İşte bunlardan birisi de konumuzu teşkil eden İzmir Yahudisi 'Ani adolekehem' ('Ben sizin rabbinizim') diyen Sabatay Sevi'dir. Yine hemen söyleyelim ki, bugün İsrail'e hakim olan Rabbinik-Ortodoks Yahudiler için henüz Mesih gelmemiştir. Onlara göre günümüze kadar Hz. İsa, ve Sabatay dahil ortaya Mesih diye çıkanların hepsi yalancıdır, zındıktır. Zaten Sabataycılar, Hıristiyanlar ve Yahudilerin aralarındaki temel problemleri de bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Gelelim Sabatay Sevi'ye... 1626 yılında İzmirli bir Yahudi olarak dünyaya gelen Sabatay, 1648 yılına gelindiğinde Kabbala'yı çok iyi bilen bir haham olmuştu. Kabbalist Yahudi tasavvufundan çok etkilenen Sevi gördüğü rüyaları ve sözde kerametleri ile derhal Yahudi çevresini etkilemiş; ünü Mısır, Filistin ve Avrupalı Yahudilere kadar yayılmıştı. Onu ilk Siyonist olarak düşünebiliriz. Çünkü diasporada dağınık halde yaşayan Yahudi milletine “'Kutsal Yurt'”larına, (Arz-ı Mevud) Kudüs'e göç etmelerini telkin ediyordu. Henüz yahudilerin beklediği kurtarıcı Kral-Mesih olduğunu ilan etmemişti. Nihayet Kudüs'e gitti. Fakat ortodoks yahudilerden fazla yüz bulamadı. Nihayet orada Gazzeli Yahudi teolog Nathan'la tanıştı; ondan Yahudi Şeriati ile ilgili dersler aldı. Zira Sevi’nin Yahudi dini ve şeriatı hakkındaki bilgisi çok iyi değildi. Sonun da Nathan’ın telkinleri ve direktifleri ile Mesih olduğunu ilan etti (1665-1666). Yahudi diasporasını bir heyecan kapladı. Kefaret oruçlarının tutulduğu Yahudiler arasında Kudüs'e göç hazırlıkları başlamıştı. Hatta 1665'te Almanya Hamburg Yahudileri Sinagogu'nda Mesih Sabatay Sevi'ye Yahudilerin Kralı olarak dua edildi. Sabatay, Yahudilerin bazı temel şeriat yasaklarını da mübah saydığından Ortodoks haham ve halkın tepkisini çekmiş, Bab-ı Ali'ye şikayetler had safhaya ulaşmıştı. Nihayet Osmanlı makamlarınca tutuklanarak Gelibolu Kalesi'ne hapsedildi. İşin ilginç tarafı 1666 Eylülüne kadar hapishanede prensler gibi yaşadı ve faaliyetlerine devam etti. Yahudilerin 9 Ab'daki, Kudüs tapınağının yıkılışı anısı olan oruç günlerini Sabatay, Gelibolu kalesinden yayınladığı fermanla resmen Mesih'in doğum günü ve bir sevinç bayramı şekline dönüştürdü.
Yakubiler, Kapancılar ve Karakaşlar
Artık Osmanlı İmparatorluğu'nun içindeki Yahudilerin çoşkunlukları sınır tanımıyordu ve onları uyarmak isteyen 'kafir'lerin uğraşmaları boşa çıkıyordu. Tam bu sırada Padişah Avcı Mehmed'in fermanı ile sorgulanmak üzere Edirne'ye getirildi. Fındıklı Silahdar Mehmed Ağa'nın anlattığına göre, 16 Nisan 1667 yılına Has Oda Köşkü'nde padişahın da mahfilden izlediği bir meclis kurularak Kaymakam Paşa, Şeyhülislam ve Vani Efendi, Sabatay'ı sorguladılar. Eğer Mesih'se mucize göstermesini ya da Müslüman olmasını teklif ettiler. Mucize gösteremeyerek Mesihliğini inkar etmek zorunda kalan Sevi Müslüman olmayı kabul ederek şehadet getirdi. Mehmet Efendi ismini alarak, maaş bağlanıp üzerine kürk giydirilmek suretiyle İçoğlan Hamamı'nda görev verildi. Tabii Sabatay'ın Müslüman oluşu, Yahudiler arasında şok etkisi yaptı. Sabatay taraftarlarını teskin etmekte gecikmedi; tanrısal irade ile hareketin Müslüman kimliği ile devam etmesi vahyedilmişti.
Ancak Sabatay ani bir şekilde strateji değiştirerek, herkesin Müslüman isimleri almasını salık vermesi ve bir de asıl Yahudi ismini muhafaza etmek kaydı ile Mesihlik hareketini gizli olarak sürdürme kararı alması bir dönüm noktası oldu. İşte bu tarihten sonra aslında Yahudi inançlarına bağlı, fakat anlaşılmamak için Müslüman gözüken, hatta bazen hacca dahi giden, bazen önemli Müslüman cenazelerinde tekbir getiren Sabataycı dönmelerin tarihsel serüveni başladı. Tabii Sabatay'ın bu hareketini öğrenen Osmanlı onu sonunda Arnavutluk'un Ülgün (Dolcigno) bölgesine sürdü. Burada yine gizli olarak Mesihlik faaliyetlerini sürdüren Sabatay 1676 yılında öldü. Ancak O, Sabataycılara göre gerçekten ölmemiştir; göğe çekilmiştir. Bir gün tekrara dönerek Kudüs'te 'Tanrının Krallığı'nı kurup, tüm Yahudileri dünyaya hakim kılacaktır. Sabatay'ın ölümünden sonra cemaat, teolojik ve şeriat tartışmaları ve liderlik noktasında ayrılığa düşerek, kısaca Yakubiler, Karakaşlar ve Kapancılar olarak üç ana bölüme ayrıldılar. Günümüzde her üç fraksiyonun İzmir'de, İstanbul Feriköy ve Üsküdar Bülbül Deresi'nde mezarlıkları vardır ve ölülerini halen oraya defnetmektedirler. Esasen mum söndü adetleri Sabataycılar da yagındır. Çocuklarına ergenlik, gençlik dönemine kadar Sabataycı-Dönme olduğunu açıklamazlar. Kendi bayramlarını ve dini ritüellerini çok büyük bir gizlilik içinde yaparlar. Ne yazık ki, Sabatay'la ilgili Osmanlı Mühimme kayıtları 1948 yılında İsrail'e kaçırılmıştır. Kısaca anlattığımız bu tarihçeden sonra esas soru şu Sabataycıların Türk siyasi, kültürel ve ekonomik hayatı üzerinde etkisi olmuşmudur? El cevap: Olmuştur. Halen de olmaya devam etmektedir. İttihat ve Terakki'nin kurucularından Dr. Nazım, İshak Sukuti, ünlü Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Maliye Nazırı Cevdet Bey, Mendres’in MİT müsteşarı eski Dış İşleri Bakanı İlter Türkmen’in babası Behçet Türkmen, İpekçi ailesinden ihtilal Başbakanı Naim Talu'ya kadar birçok siyasinin Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçi gibi gazetecilerin, İsmail Cem gibi siyasetçilerin, Cemil İpekçi gibi modacıların ve özellikle medya, iç ve dış politika ve finans düzlemindeki köşe başlarında Sabataycı-dönmelerin olması tesadüfi değildir.
Ayrıca bu sır cemaatinin Müslüman isimli sözcülerinin İslam karşıtlığı ve özellikle bolşevik düzlemde anlamını bulan, sadece kamusal alandan değil, Tanrı'yı yeryüzünden kovmayı amaçlayan laiklik anlayışlarını savunmaları da çok manidar gözükmektedir. Sabataycılar halen modern Türkiye'de önemli güç odaklarından birisidir, ama her şey değillerdir. Sabataycıları olduğundan güçlü göstererek, millete hizmet etmiş her vatan evladını Sabataycı-dönme ilan etmek kelimenin tam anlamı ile hem bir manipülasyon, hem de bir provokasyondur. Ayrıca şahsen ben kendi özgür iradesi ile her insan gibi Sabatayistlerin de Müslüman olabileceğine inananlardanım. Zira Allah'ın kimi hidayete erdireceği kimsenin tekelinde değildir.
Yalçın Küçük beyefendiye gelince
Her şeyden önce okuyucu tecessüs sahibi olmalıdır. Sayın Küçük’ün yazdıklarının hepsine ilke olarak yanlış diyemeyeceğimiz gibi doğru da diyemeyiz. Her ikisi de mümkündür. Zaten o da yanılabileceğini mutlak hakikati ifade etmediğini söylüyor. Ancak mesele burada bitmiyor. Zira Sayın Küçük Sabataycıları o kadar abartıyor ki, neredeyse onlardan habersiz haşa yaprak bile kıpırdayamaz. Bu anlayışın bence çok büyük mahsurları var. Her şeyden önce Allah’a imana aykırıdır. Öyle ki, bu anlayış bir çok yönü ile Sabatayistlere hizmet etmektedir.. Nasıl mı?
Birincisi: Ey Müslümanlar- Türkler; sizden hiçbir şey olmaz. Sizin Müslüman Türk sandığınız büyük devlet adamları, sanatçılar, edebiyatçılar, askerler, bilim adamları, mutasavvuflar aslında dönmedir-Sabatayisttir. Siz ancak çiftçilik, amelelik yapabilirsiniz. Askerde ise sadece er olabilirsiniz Zira Müslüman Türk eksiktir, kabiliyetsizdir. Doğuştan köle ruhludur. Yani amaç toplumun kahir çoğunluğuna sürü psikolojisi aşılayarak tarihsel hafızamızı sabote etmek.
İkincisi: Tüm dikkatleri Sabataycılara çekerek diğer içimizdeki bölücüleri, vatan, millet ve din düşmanlarını kamufle etmek. Tüm kötülüklerin nedeni olarak sabataycıları gösterip memleketin gerçek gündemini, değiştirmek. ABD ve AB yanlısı yerli mandacıları, azgın ve agresif laisistleri aklamak.
Üçüncüsü: Sabataycıları olduğundan güçlü, devasa gösterek onlarla asla mücadele edemeyeceğimizi, onlarla uğraşan herkesin mutlak hüsrana uğrayacağı mesajını vererek, topluma korku salmak, onların devlet ve kamu alanına kök salmalarını daha da sağlamlaştırmak.
Dördüncüsü: Yalçın Küçük’ün ifadesi ile Sabatayistler-Dönmeler yazılı ve görsel medyada, orduda, devlette ve siyasette tüm köşebaşlarını tutmuşlarsa onlardan habersiz haşa kuş uçmuyorsa acaba Yalçın Küçük’ü susturacak gücü niye bulamıyorlar? Bu kadar güce sahip bir sır cemaati, istese Yalçın Küçük’ü susturamaz mı? Yoksa Sabatayistler din, fikir, vicdan hürriyetinden yanadırlar da biz mi bilmiyoruz.