beyaz kuğu
  Türbanlı Kız, Kemalist Başöğretmen’e karşı
 

  Türbanlı Kız, Kemalist    Başöğretmen’e karşı

 

 

 

Perihan Mağden,: Haziran 14, 2008,                

 

Perihan Mağden, Yalçınkaya, Sezer, Kanadağlu, Soysal, Özkan, Selçuk, Büyükanıt, Yaşar Nuri gibi “Kemalist başöğretmenler”in türbanlı kızlara bakış açısını yazdı…

 

Haber Merkezi / TIMETURK

 

Radikal’deki köşesinde Perihan Mağden, türban meselesini elitist Kemalistlerin nasıl gördüğünü yazdı. Türban takma hakkınız İnsanlık Hakkı olarak niteleyen Mağden, Van Üniversitesi’nde servislerde türbanlı avı yapan rektörlüğün zulmü karşısındaki sinir krizi geçiren kızı görünce “dayanamayıp gözlerini yaşardığını” söyleyerek sordu: “Hayır! ‘Ben neden böyleyim?’ diye değil. (Onu romanlarımda düşünüyorum.) Bu Kemalistler niye böyle? Diye. “

 

“Türbanlı kız Kemalist Başöğretmen’e” başlığını taşıyan yazısında Kemalist elitistlerin, türbanlılara bakış açısını şu çarpıcı ifadelerle ortaya koydu: “Kemalist Öğretmen, adı üstünde anne değil öğretmen, onun başörtüsüne tarlada, köyünde, evinde, arka bahçede ve muhtelif varoş semtlerinde kaldığı sürece karışmazdı. Başörtüsüyle tarla çapalayabilir, Kemalist Evler’e temizliğe gidebilir, çok tutturursa kasaya filan oturabilirdi.”

 

Perihan Mağden’in o çarpıcı yazısının tamamı…

 

Türbanlı Kız, Kemalist Başöğretmen’e karşı

 

Türban takmaya özgürlük tanıyan değişiklik, Yüce Yargımız tarafından ESSAHTAN bozularak YOK EDİLDİ ya.

 

Onca yıl süren mücadelenin ardından türbanlarını takarak üniversiteye gidebilme İnsanlık Hakkı’na kavuşmuş olan kızlarımız, geçen cuma günü de türbanlarını takarak gitmişlerdi üniversiteye. Van Üniversitesi’ne.

 

Kapıda kızlarımıza Yüce Anayasa Mahkememiz’in 2’ye 9 üye kararıyla alınmış kararı tebliğ edildi: ‘Yassah!’ çekildi!

 

Türbanlı Kızlardan Biri, ağlama krizine girdi. Arkadaşları koluna girip sakince, çayır çimen bir yere götürdüler. Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyor. İnanılmaz bir haksızlığa maruz bırakılan kız çocuğu hıçkırıklarıyla.

 

Benim gözlerim yaşardı. Tüylerim diken diken oldu. Ağladım ağlayacağım. Zira ben nankör biriyim Sn. Dinleyicilerim. Bu kızlardan nefret etmek yerine, “Cumhuriyet kazanımlarımıza nasıl arkanı çevirirsin, seni gidi Cahil Kız! Seni gidiş baş açma özgürlüğünün/saç salma hürriyetinin kadrini kıymetini bilmeyen Densiz!” diye bağırarak bu kızları İkna Odaları’na (akılları başlarına gelinceye kadar: gerekirse on yıllarca) kapatmayı istemek yerine-

 

Türbanlı Kızlar türbanlarıyla üniversitede okumak gibi bir insanlık hakkından mahrum bırakıldılar diye, onca yılın akabinde onlara en nihayet tanınmış bu kadarcık bir hak ellerinden alındı diye, en çok da başlarını açacaklar diye ağlıyorlar diye- benim de ağlamam geliyor. Dayanamıyorum.

 

Sanırım; buna benim düşük Kemalist Katsayım, içimde tam geliştirilememiş İdeolog Öğretmenanım, kazanımlarımıza sahip çıkma güdüsünden nasipsizlik gibi eksiklerimin yanı sıra; bu kızlara aynen kendi kızım ağlarsa ne hissedersem öyle hislerle yaklaşmam- Yani: zayıflık, basiretsizlik, şuur yoksunluğu gibi maalesef, maalesef ‘özelliklerim’ neden olmakta.

 

Sonra o Ağlayan Türbanlı Kız ‘Erkekler nerde?’ diye yerindi. ‘Erkekler nerde?’

 

Erkekler aldılar (anlaşılan) anında mesajı. Yarım saat içinde başını erkeklerin çektiği bir yürüyüş alayı, rektörü protesto ediyordu pankartlı mankartlı.

 

Ben ‘Erkekler nerde?’ diye sorduğu için Türbanlı Kız’dan, semtlerini koruma bilinciyle hiçbir eyleme imza atmadıkları için Beşiktaş Çarşı’dan, yalnızca mizaha ve ciciliklere sıvandıkları için Genç Siviller’den, kendilerini militarizm batağından kurtarmaya dair bir irade sergileyemedikleri için Kürt Hareketi’nden-

 

Bende bir özdeşleşme/hissiyatlanma/aidiyet/sahip çıkma vs. vs. yaratan her nevi durumdan bir laf, bir eylem, bir süreklilik, bir eksiklik, bitmeyen bir,bir,bir nedenle anında soğuyup uzaklaşma hastalığıyla varoluyor olsam da-

 

Ağlarken hüngür hüngür, ‘Erkekler nerde?’ diye sahip çıkılmayı (erkeklerince) beklemeden önce, arkadaşlarının kollarında ağlarken gözlerimi dolduran Türbanlı Kız’ı günlerce ve gecelerce düşünmeden edemez oldum.

 

Hayır! ‘Ben neden böyleyim?’ diye değil. (Onu romanlarımda düşünüyorum.) Bu Kemalistler niye böyle? Diye.

 

Zira içimdeki korumacı/kollamacı/kızının haksızlığa uğratılmasına dayanamayan anneci yanı uyandırdı Türbanlı Kız. “Kemalistler niye duymaz bu acıyı içlerinde?”

 

sorusunu kartopuladı: “Benim hissettiklerimi NASIL olur da onlar da hissetmezler?”

 

Onların muhtemelen ‘Hain!’ “Nankör!’ ‘Şuursuz!’ yollu biteviye (ben ve benzerlerimle ilgili düşüncelerini) onlardan yana ‘Nasıl olur?’ ‘Vicdanları yok mudur?’ ‘Bu kızları nasıl sevmezler, beğenmezler?’ Yüksek Empati Şurası Modeli’nde değerlendirmeye aldım.

 

Zira Türbanlı Kız bir Kimlik Savaşı vermiyor yalnızca. Bir Şahsiyet Savaşı da veriyor. Kimliğini ararken şahsiyetini, benliğini inşa ediyor. Kemalist Başöğretmen’e karşı. Karşın.

 

Türbanlı Kız, metafor olarak da, bir yeniyetme.

 

Çocukken şirindi: kıvırcık saçları, çilleri ve minnacık ayakları vardı. Yeniyetme haliyle, gitti başını bağladı!

 

Kemalist Öğretmen, adı üstünde anne değil öğretmen, onun başörtüsüne tarlada, köyünde, evinde, arka bahçede ve muhtelif varoş semtlerinde kaldığı sürece karışmazdı. Başörtüsüyle tarla çapalayabilir, Kemalist Evler’e temizliğe gidebilir, çok tutturursa kasaya filan oturabilirdi.

 

Türbanlı Kız, beslemeydi.

 

Kemalist Düş’ün Kezban’ıydı. Başını açıp salon-salomanje hayata geçebilecek rafineliğe erişmediği sürece ‘beslemelere has meşgalelerle’ yeniyetmeliğini (ve erişkinliğini) örtülü mörtülü geçirebilirdi.

 

AMA bu Türbanlı Yeniyetme dikleniyor. Bir kimlik, kişilik mücadelesi veriyor. Kemalist Öğretmen’in lisesine, üniversitesine devam ediyor. SINIF ATLADI! Eğitimsel olarak da.

 

ADAY! Bu Toplum’da çok daha iyi yerlere adaylığını koymakla kalmadı; Çankaya’ya kadar sızdı. Başbakanın, bakanların, Merkez Bankası başkanının karısı!

 

Kemalist Başöğretmen yeniyetmenin bu isyankârlığını ‘iğrenç’ buyor. “İslam’da örtünme farz değildir” gibi hocalamalarla İslam’da neyin yapılası olduğunu da Türbanlı Yeniyetme Kız’a O öğretsin istiyor.

 

Atatürk’ün karatahtaya Latin alfabesini yazarken meşhur resmi vardır ya. Yalçınkaya da, Sezer de, Kanadoğlu da, Mümtaz Soysal da, İlhan Selçuk da, Tuncay Özkan da, Ergenekon Çetesi de, Doğu Silahçıoğlu da, Şener Eruygur da, Yaşar Büyükanıt da, Yaşar Nuri de DÜŞLERİNDE kendini o karatahtanın başında, yeniyetmelerden oluşan bir ulusa (çocukken iyilerdi: itaatkâr, uysal, şirinlerdi) ders verirken görüyor.

 

Ders Almayan Çocuklar’a NE YAPMALI peki?

 

İşte hepsinin, bugünlerdeki temel derdi! Şirinliğini yitirmiş/çocukluğundan yeniyetmeliğe geçmiş/kişilik+kimlik savaşı veren bu baş belalarıyla NASIL başedilmeli? Ne yazmaları gerekiyor karatahtaya Latin harfleriyle?

 

“SUS! OTUR!”

                

 
  Bugün 133 ziyaretçi (154 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol