beyaz kuğu
  Lanetli Sınıf - İdris Özyol-2
 

Lanetli Sınıf / İdris Özyol

Kitap İnceleme - Selman Metinoğlu

 

 

 

Tamamen aksine, o açılmayan kapıları kırarak ama öyle siyasetle filan değil, düpedüz kaba kuvvet ve şiddetin en koyusuyla kırarak o kapıları, arabeski iktidar yapacağız. İktidar yapacağız. “Ya Rabbim sen büyüksün”ü . Kur’an kurslarını, yeşil soğanı, acı biberi, içli şarkıları, delikanlı lügatını iktidar yapacağız. Kimsenin şüphesi olmasın”

Böyle cümlelerle ilk defa karşılaşıyorsanız tepkiniz ne olurdu? Şaşırmaktan başka... Çoğunuz İdris Özyol’u Cumartesilerde Yeni Şafak’ın arka sayfalarında 3. Asliye Hukuk Dairesinin ilanıyla karışık tanıdı. Her hafta kendi gündemini koydu ortaya ve bir sonraki iple çekildi. Farklıydı ve çok farklı şeyler söylüyordu ama anlattıkları bizden hiç de farklı değildi. O ezilen, horlanan, aşağılanan, dışlanan ve vahşi muamelesi yapılan insanların, sesi hatta kendisi oldu. Zor bir şey söyledi ve “Ne mutlu bana ki lahmacun yiyebiliyorum” dedi. Lahmacun bir bayraktır. Yazar soruyor: “Biz lahmacun çocuklarını ağzı lahmacun kokan adamlar diye aşağılayıp, şehrin kenarlarına süren kent seçkinleri nerede şimdi? Evlerimiz bile yarımken bir an önce bitsin diye didindiğimiz o tekke camileri aşağıladıklarına yemin edebiliriz”

Yürekten gelen ve her biri bir yanardağ patlaması gibi 70 denemeden oluşuyor kitap. Konu başlıkları bile kitabın ruhunu ve lanetli sınıfın duygularını ortaya koymaya yeter. “Ey Yazar, Bize İçinde ateşler Yanan Bir Cümle Söyle, Sütçü İmam Kızını Üniversiteye Gönderiyor, Başka Dünyanın Çocukları, Hayatta En Çok Babam Buzağımı Kestiğinde Ağladım, Alnımdaki Bıçak Yarası Senin Yüzünden, Barbarları Beklerken, Bize İtalya Usulü Sos Hazırlamayı Öğret Beyaz Oğlan... gibi.

Aslında yazarın künyesi Lanetli Sınıfa İdris Özyol’un bileğinin hakkıyla dahil olduğunun ispatı. Utanç Karnesi, sola yatırdığı zihni, karakolu, cezaevi, işsizlik ve sefalet ve bir şeyler yazma üzerine kurulu bir hayat.

Evet O da kalemiyle varolan ve nefes alanlardan. Yazdıkları ta kendisi. Bizim gizli itiraflarımız, boğazımıza düğümlenen kelimeler, cümle içinde kullanmaktan ödümüzün koptuğu değerler. Hatta köylülüğümüz, geriliğimiz ellerimizin kiri pası yani bizim utanç bayraklarımız O’nda fetih adalarıdır. İnat ve isyan değil, teyakkuz halinde bir iman:

“Hey cafcaflı ofislerin pamuk elli efendileri ! Bizlerden korkun ! Biz üç otuz paraya çayınızı demleyen, elektrik faturalarınızı yatıran, fotokopilerinizi çeken ve sinirli olduğunuz günlerde ayağınıza dolanan ofis çocuklarıyız.” “Biz aşkı, Orhan Gencebay’dan öğrendik ve aşkı, Orhan Gencebay’dan öğrenen kızlarla evlendirdiler bizi. Ayakkabılarımızdaki çamuru Cami çeşmelerinde temizleyerek gittik buluşmalara. Muhallebicinin en ücra masasında gömleklerimizin bize ihanet eden yerlerini gizlemeye çalışarak, son ütücülerden, artizlerden, çek-yatlardan ve amcamızın gelinlerinden bahsettik.”

“Biz ki devasa savaşların cep saatlerine isabet eden mermi çekirdekçiklerinden ibaret olmadığını biliyoruz. Ölmek ve öldürmek gibi iki uç arasında salınan bir sarkacın kafalarımızı dağıttığını gördük siperlerde. Göğsümüze dalan süngülerin çıkarttığı çıtırdıyı yaşadık. Ve o çıtırdı ki, babadan oğula aktarılarak durdu göğüs kafesimizde. Ne zaman kaburgalarımıza dalınsak Çanakkale oluyor her yer, Yemen oluyor, Trablus oluyor.”

İdris Özyol bütün lanetlilerin toplandığı sınıfın sözcüsüdür, hak gözcüsüdür. Üçüncü mevki gemi ambarı ve kamyon kasasında seyahat edenlerin, Müslümanların, varoşlu yetimlerin, mezar kazıcıların, minibüs şöförlerinin, kaportacı çırağının, overlokçu kızların veya kapitalist ekonominin, kararsız seçmen kitlesinin, lumpen proleteryasının, kent yoksulunun, sayın abonenin, eşkali belirsiz şahısların, marabaların, adisyonların.

“Biz geliyoruz beyaz kafa; şehirlerin kenarlarında, sokakların diplerinden, metydanların ücralarında kalkarak ayağa ve saçlarımızı en deli rüzgârlarda savurarak ve ağzımızda kıvrak şarkılarla ve bir gelincik tarlasında yuvarlanır gibi ve tepeden tırnağa ateş halinde, biz geliyoruz. Biz geliyoruz beyaz kafa; uzamış sakallarımız ve dünyanın en güzel hayvanına benzeyen gözlerimizle biz geliyoruz.”

“Bu şehir bizi iki kaşımızın arasında tanır. Dünyanın bütün yüklerini kaldırmış olan sırtımızdan ve dişlerimizin takırtısından. Hâla ölüme aldırmayan bir yer vardır çünkü iki kaşımızın arasında. Bu şehir orayı iyi bilir.”

Lânetli sınıfta, fena olmuş İdris Özyol. Lânetli sınıf gerçekten lânetli, hatta belki kimi okuyucuları tiksindirerek, kusturacak kadar. Lakin anlattıkları, hem damar kadar içten, hem sıcak ve kanlı, hem naif, şiddete dayalı, hem kültürlü ve şiirsel, hem edebi hem cani yani yaşamak gibi. Zaten hayat ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba değil midir? Veya: “Dinleyin efendiler! Üniversite kapısında ağlattığınız şu kız, sütçü İmam’ın kızıdır. Yüzüne kapıları örttüğünüz bu çocuklar, Mustafa Kemâl’in ara sıra İzmir’e kadar koşan kavruk Anadolu yiğitlerinin evlatlarıdır. Ve de ki bunların hepsi Mustafa Kemal’in çocuklarıdır. Onların hepsi Kara Yılan’ın, Kazım Karabekir’in, özgürlüğe tüfek taşıyan tokacıların, Sivaslı şehitlerin, Afyonlu efelerin, Kütahyalı çetecilerin, Antepli gazilerin, Maraşlı kahramanların, Urfalı aslanların evlatlarıdır onlar. Onlar milli mücadelenin ve bir gün dahi düşmana tahammül edemeyen dev isyanın çocuklarıdır.”

“Yarabbim sen büyüksün başlığında diyorki İdris Özyol: “ Evet sefalet edebiyatı. Evet arabesk. Evet duygu sömürüsü.Evet varoş romantizmi. Evet lahmacun, taşra tahlil mobilyalar, türkü ve diğerleri.” Hatta Müslüm Gürses’i büyük bir hayıfla dinlediğimi itiraf ediyorum işte. Yıllarca gizli gizli dinleyip, açık alanlarda tartışma meydanlarında, üniversite kantinlerinde reddiyeler dizdiğim Müslim’den özür dilemem gerekiyor.”

Fakat bizimde dileğimiz özürleri, topluluk sonunda sunacağımız itirafları zihnin derinliklerinden bulup çıkarmamız gerekiyor. Kendimiz olmak için. Çatalı sol, bıçağı da sağ elle tutmadan da yemek yemenin utanç sayılmadığı dört yıldızlı restoranlar bulmamız gerekiyor. Soğanın cücüğü sembolümüzdür. Ey Okur ! Hayat birazda az pilav üstü kuru fasülye değil mi?”

Lanetli sınıf “değişik bir kitap, İdris Özyol değişik bir yazar. Okuyucu eğer hayatında bir değişiklik yapmak istiyorsa değişik olayların kitabını okusun. Evet bu kitap ağaç kısmı bilgisiyle biraz onu rahatlatacaktır. 20. y.y. da ne olduğu gibi görünmek. İşte bütün mesele. “Ey hayatın yağız çocukları... Asi ruhlar. Rüzgar ve güneş.Yetişin. Façasını bozduğumuz züppeler, beyaz yumurta kafalı saray çocukları silahsız yakaladı sicilimizi. Aşkımı yaralama hesaba çekme, nikah basma ve namus cinayeti türünden her biri kendi içinden faydalı suçlar işledik.

İşte büyük oğlum, işte böyle! Ağır ve her santimi düşünülmüş bir suçun evlatlarıyız biz. Tuhaf bir ahlak ve garip bir hikaye bırakacağız sana. Suçun içinde yetişen bir ahlak bu. İnsanlara dokunmayı değil bir garibe, bir korumasıza uzanan eli vurmayı öneren bir ahlak. Muharebesi karmaşık ve ayrıntılarını sadece sahibinin bildiği ve bilançosu heyelanların kişisel tarihinde gizli bir ahlak.

Söz konusu ve tırnak içindeki hukuk bizim değildir oğlum. O hukuk hülyasının küçük kızını köşkün tenha bir köşesinde kıstırıp, namusuna el uzatan beyaz züppelerin hukukudur. Ve o pislik abidesinin yakalayıp kirlettiği hayatların hesabının soran bizleri, o namus, hayat ve halk düşmanlarının hukukuyla yargılarlar. Yani başka bir adalete sahip olmak ve hesabını bir insanın anında, hemen orada, hiç geciktirmeden sormak suçlu beyaz züppelerin hukukunda ve o züppe, altın yaldızlı hukuk soytarıları asil, kahramanları kök diye tanımlar.

Bu başkalarının hukukudur oğlum. Her sabah şatoda yumurtası yatağına getirilenlerin, ve sıcak terlikleri ayağına geçirilerek puro içmeye inenlerin hukukudur bu. Aldırma. Bizi bu hukukun içinde taşıyamazsın oğlum. Sen bizim mahalleden sor hukuku, adaleti, bir adam vurmayı ve bir çocuk büyütmeyi. Şu bizim mahalleden bak hayata oğlum. Suçu ve cezayı anlayacaksın o zaman.

Ey okur! Böyle bir suç ve ceza hukukuna ne dersin? Ne demek istersin Burcu yayınlarından çıkan 1999, İstanbul basılmalı bu kitabı eline aldığında?

Düşünmediysen düşünmeye başla, ama asla şaşırma.

 

 ahenk 11 Ocak 2004 21

 
 
  Bugün 130 ziyaretçi (170 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol