beyaz kuğu
  güvenlik ve hukuk
 

Güvenlik ve Hukuk

Doç. Dr. Sadi ÇAYCI

ASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı

 

scayci@asam.org.tr

 

ANAYASAL DÜZENİN KORUNMASI AÇISINDAN

İRTİCA KAVRAMI VE İRTİCA İLE MÜCADELE

 

 

 

Anayasal düzenimiz ve Cumhuriyet’in temel nitelikleri açısından laiklik ilkesi bütün bir sistemin temel unsurudur.

Türkiye Cumhuriyeti, Batılı değerler sistemi ile bütünleşmeyi hedef alan bir kültür devrimi üzerine kuruludur. Bu devrimin temel taşını, laiklik ilkesi oluşturmaktadır. Cumhuriyet devrimini

gerçekleştirenlerin ve onların mirasçılarının, Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak maksadıyla ülke içindeki siyasi ve sosyal gelişmeleri yakından izlemesini, gerektiğinde -demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde- görüş ve değerlendirmelerini açıklamasını doğal karşılamak gerekmektedir.

 TBMM, Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu, yüksek mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi gibi Anayasal kurumların varlık nedeni ve başlıca yasal sorumluluğu, bunu ayrıca zorunlu kılmaktadır. Bu gibi eylem ve işlemlerin, örneğin yargının siyasallaşması, yahut cumhurbaşkanının tarafsız olmaması şeklinde yorumlanması hukuki açıdan bir dayanağı olmayan, siyasi söylemler olarak değerlendirilmelidir.

Bu makamların Anayasaya sadakat yükümlülüğünün gereklerini hassasiyetle yerine getirmesi, bu söylemlerin aksine, demokratik sürecin işleyişinin kesintiye uğramamasının temel güvencesi olarak görülmelidir.

İrtica Türkiye için bir millî güvenlik sorunudur. İrtica ile mücadele, esas olarak; millî eğitim sistemi, istihbarat, istihbarata karşı koyma ve güvenlik, kamu personelinin seçimi, disiplin, meslek ve davranış kuralları, kolluk vb. idari önlemlere dayanır. Amaç, irticai görüşleri benimseyen ve siyasi hedef olarak kabul eden kişilerin ve toplulukların kamu yönetimine hakim olmasının önlenmesidir.

 

Güvenlik konularının değerlendiril mesinde temel olarak alınması gereken unsur, arzu edilen veya seçilmiş veriler değil, hoş olmasa, hatta hukuka aykırı olsa bile, fiilî gerçekliklerdir. Zira devlet ve toplum hayatının esas ve usullerinin anayasa ve yasalarla düzenlenmiş olması, örneğin Cumhuriyetin niteliklerinin anayasanın değiştiri lemez hükümleri olması, tek başına laiklik ilkesinin güvence altında bulunduğu anlamına gelme mektedir. Millî güvenliğe yönelik tehditler dış kaynaklı olabildiği gibi, iç kaynaklı da olabilmektedir. Türkiye, bu bağlamda pek çok acı deneyimden geçmiş olmanın yarattığı hassasiyetin de etkisi altında, iç güvenlik ve iç tehdit değerlendirmesine özel bir önem verme zorunluluğunu doğuran bir ortamda devlet ve toplum olarak varlığını, gelişmesini sürdürmeye çalışmaktadır.

 

Anayasal düzenin korunması; izleyici (istihbarat),

önleyici (demokrasi ve insan hakları, sosyal adalet

ve sosyal güvenlik, eğitim, istihbarata karşı koyma

ve güvenlik, hukukun üstünlüğü), bastırıcı (kolluk,

silahlı güç kullanılması) ve düzeltici (yargı) birçok

yöntemin, gerçek tehdit derecesinin ve durumunun

gereklerine uygun olarak başarıyla uygulanabilmesine

bağlıdır. Anayasal düzenin korunması bakımından

-genellikle sanıldığının aksine- cezai önlemlerden

daha çok, siyasi, toplumsal ve idari önlemlerin

daha etkin ve kalıcı olabileceğini düşünmekteyiz.

 

İrtica Kavramı

 

Zaman gazetesinde yapılan bir yayına göre, devlet

kurumları “İrtica nedir?” sorusuna cevap vereme

 

 

miştir.1 Bu sonucun, doğru ise, güvenlikle ilgili tüm

kavramların sadece ceza kanunları çerçevesinde

değerlendirilmesi alışkanlığından kaynaklandığını

sanıyoruz. Genel anlamıyla irtica, geri dönmek anlamına

gelmektedir. Yeniliklere değer vermeyip, her

yönüyle eskiyi özlemek veya eski düzeni getirmeye

çalışmak olarak anlaşılmaktadır. Bu genel anlamdaki

irtica, Hz. Ebubekir döneminde bile söz konusu

olmuş ve bastırılmıştır. Mehmet Nuri Yılmaz’a göre,

gerçek manada irtica, dinin özünden uzaklaşmak ve

dini, temel ilkelerine aykırı olarak algılamak ve yorumlamaktır.

Hz. Ali bunlar için, “elbiselerini tersten

giymiş güruh” ifadesini kullanmıştır.2 Haricilik,

selefilik, eşarilik, başlıca irticai yaklaşımlar olarak

değerlendirilmektedir. Atatürk zamanında, bunlara

karşı Hanefi-Maturidi temelde, akılcı ve yenilikçi

bir din anlayışının topluma benimsetilmek istendiği

anlaşılmaktadır.3

 

İrtica, sadece Cumhuriyet döneminin değil, Osmanlı

Devleti döneminin de önemli bir güvenlik sorunu

olagelmiştir.4 Günümüzde, “İslam Cumhuriyeti”

niteliğindeki bir kısım ülkelerde dahi –örneğin Suudi

Arabistan veya Pakistan- kurulu düzene karşı

dinî amaçlarla terör eylemleri düzenlenmekte oluşu,

konunun gerçekte dinî olmaktan çok siyasi bir

olgu ve gerçek bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmesini

haklı kılmaktadır. Bu nedenle, basında

ve kamuoyunda sık sık tekrarlanan “irtica tehdidi”

söylemlerinin ciddiyetle incelenmesinde ve değerlendirilmesinde

yarar vardır.5

 

Bir bütün olarak irtica konusunda son dönemde

meydana gelen bazı dikkat çekici olaylar ve olgular

şöyle özetlenebilir: THY teknik yönetimi, Atatürk

Hava Limanı’nda –başlarına dert olan RJ100

yolcu uçaklarından kurtulmaları nedeniyle deve

kesmişlerdir.6 Bir üniversite öğretim üyesi, trene

mescit istemiştir.7 İlmi ve Kültürel Araştırmalar

Vakfı (İLKAV) tarafından düzenlenen, dinleyicilerin

“haremlik/selamlık” şeklinde ayrı oturduğu,

“Resmî İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din

Eğitimi” panelinde, anayasanın temel ilkeleri eleştirilmiş

ve anayasal kurumlar hedef gösterilmiştir.8

Şanlıurfa’daki “Şuurlu Öğretmenler Derneği”nin,

öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği gecede

davetliler haremlik–selamlık şeklinde oturmuş,

program akışı içinde, Atatürkçü Düşünce Derneği

ve çağdaş olarak nitelendirilebilecek öğretmenler

 

Stratejik Analiz, Ocak’07

 


 

Güvenlik ve Hukuk

Cumhuriyetin niteliklerinin anayasanın değiştirilemez hükümleri olması, tek başına laiklik ilkesinin güvence altında bulunduğu

anlamına gelmemektedir.

 

alaya alınmıştır.9 Millî Eğitim Bakanlığınınca, yabancı

dilden çevrilen bir kısım eserleri dinci söylem

ve hatta hurafelerle tahrifedilmesi, ayrı bir inceleme

konusu olabilecek bir başka olgudur.10 İBDA-C

örgütü, öldürülen bir emekli imamı mezarı başında

anmış, bu arada, Genelkurmay Başkanını Yahudi

işbirlikçisi olmakla ve Bayram Ali Hoca’yı öldürtmekle

suçlamış, bunun hesabının sorulacağını bildirmiş,

bu topluluk daha sonra polisin müdahalesi

olmaksızın mezarlıktan ayrılmıştır.11 Daha önceki

dönemlerde de, aile şerefine haksız saldırı teşkil

edecek derecede ve şekilde Atatürk’e karşı yapılmış

olan saldırıların unutulmaması gerekir.12

 

20 Mayıs 2006 tarihinde Nakşibendi Şeyhi Akte

 

 

peli Abdurrahman’ın türbesinin kalabalık ve organize

bir grup tarafından ziyareti, 29 Aralık 2003

tarihinde Fatih Camii’nde kılınan bir cenaze namazında

ortaya çıkan kılık-kıyafet görüntüleri, âdeta

devlete ve hukuk düzenine meydan okuma niteliği

taşımaktadır.13 Bu yazının çerçevesinde sadece çok

az bir kısmı özetlenebilen bütün bu gelişmeler, orta

veya uzun vadede ülkenin götürülmek istendiği yön

bakımından, önemli uyarılar olarak değerlendirilmelidir.

14

 

Buna karşılık, hükümet kanadının olaylara oldukça

farklı bir açıdan bakmakta olduğu söylenebilir. Örneğin

Sn. Adalet Bakanına göre, irtica Türk ceza kanunlarında

tanımı yapılmış bir suç değildir. Tersine,

 

Ocak’07, Stratejik Analiz

 


 

Güvenlik ve Hukuk

bir kesimin “irtica” olarak nitelediği olgulara bir

başka kesim “özgürlük” olarak bakabilmektedir.15

Sn. Başbakanın bakış açısı da benzer bir anlayışı

yansıtmaktadır.16 Sn. Adalet Bakanının bakışı, gü

 

 

İrticanın önlenmesi maksadıyla önlemlerin

alınmasında ve uygulanmasında, gerekli idari

işlemlerin yapılmasında, her verinin ve olgunun

kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti hükmü

ile belgelenmesi, uygulanabilir bir yaklaşım

değildir. İdare hukuku ile ceza hukukunun

amaç, işlev, kavram, ilke ve yöntemleri; “kanıt

eşiği” diyebileceğimiz asgari ölçüt

birbirinden farklıdır.

 

venlik kavramını salt ceza hukuku kapsamında değerlendirme

eğiliminden kaynaklanmaktadır. Oysa

“irtica”, anayasal düzenin, Cumhuriyet’in niteliklerinin

korunması bağlamında ciddi bir güvenlik sorunudur

ve ceza hukukundan da önce, idare hukukunu,

insan hakları hukukunu, vicdan ve din hürriyetinin

sınırları konusunu ilgilendirmektedir. Dolayısıyla irticanın

var olup olmaması, fiilî bir gerçekliğe ve gelişmelere

ilişkin bir güvenlik sorundur ve olguların

mutlaka bir ceza mahkumiyeti hükmü ile saptanması

gerekmemektedir. Özellikle kamu görevlileri açısından,

istihbarat bilgi ve değerlendirmeleri önemli

kaynaklardır.

 

Günümüzde Din Kavramının Yeri ve İşlevi

 

Bu noktada, günümüz koşullarında dinin yeri ve işlevi

konusuna değinilmesinde yarar vardır. Pek çok

çevrede ifade edildiğinin aksine, din, salt düşünce

boyutunda veya sanal alemde yaşanmak üzere değil,

bu dünyada uygulanması gereken inanç, ibadet

ve davranış kurallarını kapsamaktadır.17 İnanan

bireylere hitap etmektedir. İrtica dahil sorunların

kaynağı dinin kendisi değil, uygulamada ve yorumlamada

ortaya çıkan, bağdaştırılması olanaksız derecedeki

farklı yaklaşımlardır.18 Bu manada irtica

sadece İslam’da değil, diğer dinlerde de söz konusu

olabilmektedir. Bunun için, ABD veya İsrail’deki

cemaat ve tarikatların durumunu izlemek yeterlidir.

Din konusunda tek bir anlayış ve uygulama söz konusu

olamayacağına göre, bütün bu olguların incelenmesinden

ve değerlendirmesinden çıkarılabilecek

sonuç, anayasamızda ifadesini bulan, insan hakla

 

 

rı kavramına dayalı, çağdaş anlamda demokratik,

laik, sosyal ve hukuk devleti niteliklerini içeren bir

cumhuriyet rejiminin, din ve vicdan hürriyetinin en

sağlam güvencesi olabileceğidir.19

 

Şeriat, yasa, kural anlamına gelmektedir. Batı literatüründe,

İslam hukuku olarak anlaşılmaktadır.

Başlangıçta yaşamı bütün boyutlarıyla kapsayan

kurallar bütünü olarak anlaşılan bu kavram, zamanla

ve uygulamada, inanç ve ahlakla ilgili husus

 

 

ları kapsam dışında bırakan, yalnızca İslam’ın fıkıh

(pratik hüküm ve kurallar, hukuk) bölümünü içeren

bir terime dönüşmüştür.20

 

İrticaya Karşı Önlemler

 

Mahmud Erol Kılıç’a göre, tek başına bir faaliyetin

yasayla yasaklanmış olması, insan varlığının iç

yapısına ilişkin bazı sorunların çözümüne yetmemektedir.

“Bugün Türkiye’de belirli bir ideolojiyi

 

izleyenler, ister Kemalist, ister İslamcı olsunlar, her

ikisi de ‘şeriat’ düzeyinde kalmışlardır... Gönle hitap

etmezler. Hukuki dayatmayla kendilerine katılmayı

sağlamaya çalışırlar.... Türkiye’de hiç kimse ideolojisinde

derinleşmemiştir. Buna maalesef günümüz

dindarları da dahildir, diğer ideoloji mensupları da.

Düşüncenin katmanları arasında arkeoloji yaparak

ana prensiplere, altta yatan gayeye ulaşma çabası

sarf edilmemektedir. Birliğin tohumları derinlerdedir.

Yüzeyde ise ayrılık ve gayrılık vardır... Tarikatlar

yasaklanınca denetimi yapılamaz hale gelmişlerdir.

Üstelik yasaklandıkları zaman bu vakanın

ortadan kalkmadığı da görülmektedir.... Siz bugün

herhangi bir camiye imam hatta müezzin olmak isteseniz

olamazsınız. Birçok kuralı, imtihanı, onaylama

mercii vardır. Ama siz şeyh olmak isterseniz

buna bir engel yok. Siz ben şeyhim dediğiniz anda

şeyhsinizdir bugün. Hemen iki üç de mürit bulursunuz....

Tarikat çift taraflı bir bıçaktır. İyi kullanılırsa

bir cihan imparatorluğunu yaratan bir ocak

haline de gelebilir.... Ama öbür taraftan eğer doğru

bir şekilde kullanılamazsa aynı derecede de çok tehlikeli

bir olgu haline de gelebilir.”21

 

İşte Türk anayasal düzeninin korunması bakımından

asıl önemli olan, bu tür faaliyetlerin izlenmesi,

değerlendirilmesi ve gerekli toplumsal, idari, siyasi

ve cezai önlemlerin zamanında alınabilmesi ve uygulanabilmesidir.

 

 

Yakın siyasi tarihimizdeki 28 Şubat 1997 tarihli

 

Stratejik Analiz, Ocak’07

 


 

Güvenlik ve Hukuk

İrtica dahil sorunların kaynağı dinin kendisi değil, uygulamada ve yorumlamada ortaya çıkan, bağdaştırılması olanaksız derecedeki

farklı yaklaşımlardır.

 

MGK toplantısı öncesindeki ve sonrasındaki gelişmeler,

“irtica” ve “irticayla mücadele” konusunda

alınması gereken derslerle doludur.22 Bu derslerin

en başında gelen, insan hakları hukuku çerçevesinde

söz konusu olan vicdan ve din özgürlüğü ile, anayasal

düzenin korunması bağlamında millî güvenlik

hukuku kapsamında alınması gereken önlemlerin

kapsamı ve derecesi arasında kurulması gereken

haklı, kabule değer, “uygulanabilir” bir dengenin

sağlanması gereğidir. Aksi halde, politik, diplomatik

veya toplumsal gerçekler ve koşullar açısından

uygulanabilir olmayan önlemler, kağıt üzerinde

kalabilmekte, bu da orta ve uzun vadede millî güvenliği

ciddi şekilde tehdit eden eden daha sakıncalı

gelişmelere zemin hazırlayabilmektedir.23

 

İrtica, stratejisini terörizme dayandırabileceği gibi,

gerekli önlemler zamanında alınamaz ise, şiddet

yöntemine başvurmadan da hedefine ulaşabilir. İrtica,

Batılı ülkelerin toplum düzenlerini ve kamu güvenliklerini

bile tehdit edebilecek dereceye ulaşmış

görünmektedir.24

 

Bütün bu gerçeklere rağmen, irtica tehdidinin salt

ceza veya silahlı güç kullanılarak bastırma tehdidi

ile çözümlenebileceğini düşünmenin de yanlış ve eksik

bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz. İstihbarat

elbette önemlidir. İstihbarata karşı koyma ve güvenlik

bakımından, anayasal düzeni değiştirmeye yönelik

örgütlenmeler, olaylar ve bunlara karışan kişiler

hakkında veri tabanları oluşturulmasını, kılık–kıyafetle

ilgili yasaların titizlikle uygulanmasını, bu gibi

akımlara karşı demokratik tepkilerin sergilenmesini

elbette doğal karşılamak gerekmektedir.25

 

Siyasi ve toplumsal önlemler, irticai akımlarla

mücadelede en etkin yöntemler olarak değerlendirilmelidir.

Ancak bu noktada, bir başka hususa

değinmek gerekir. Anayasamıza göre idare, yani

kamu yönetimi -Silahlı Kuvvetler dahil- kuruluş ve

görevleriyle bir bütündür. Bütçe kaynağı tektir ve

tüm kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları yasalarla

belirlenmiştir. Sivil olsun asker olsun, tüm

kamu kurum ve kuruluşlarının, kendilerine sağlanan

yetenek ölçüsünde, yasal görevlerini ve sorumluluk

 

 

Ocak’07, Stratejik Analiz

 


 

Güvenlik ve Hukuk

larını mümkün olabilecek en iyi şekilde yerine getirmekte

olduğunu kabul etmek gerekir. Kurumlar

arası güvensizlik, diğer kurumları başarısız gör-

 

Din adamı yetiştirmek; dinsel inanç, ibadet ve

 

davranış kurallarını belirlemek, yürütmek ve

 

yorumlamak günümüz devletinin görevi de

 

 

ğildir. Devletin işlevi, buna ilişkin süreci ve

 

uygulamaları Anayasal düzenin, kamu düzeni

 

ve güvenliğinin korunması maksadıyla izle

 

 

mek, gerekli ve orantılı önlemleri zamanında

almakla sınırlı olmalıdır.

 

me eğilimi, Türk kamu yönetimini ciddi şekilde ve

olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Belirtilen –iyi

niyetli- kabule aykırı olarak, aynı amaca yönelik

veya birbirini tamamlayan toplumsal faaliyetlerin

-birbiriyle eşgüdüm de olmaksızın ve yarış halinde-

çok farklı kurumlarca yürütülme çabası, sonuçta

millî kaynakların israfına ve faaliyetin etkinliğinin

sınırlı kalmasına neden olabilmektedir.26

 

İmam-Hatip Liseleri Sorunu

 

Silahlı Kuvvetler, irticai akımlar konusunda özellikle

hassastır. Buna ilişkin süreç yakından izlenmekte,

görüş ve değerlendirmeler hem Millî Güvenlik

Kurulu’nda, hem düzenlenen çeşitli faaliyetler çerçevesinde

basın ve kamuoyu önünde ifade edilmektedir.

27 Burada, dikkatimizi çeken bazı yaklaşımları

açıklamakta yarar görmekteyiz. Bunlardan biri,

İmam-Hatip Liselerine ilişkin tartışmalardır.28

 

Öncelikle, bugünkü uygulamalar karşısında, İmam-

Hatip Liselerinin öğretim kapsamının maksadını

aşacak derecede geniş tutulmasının ve sayıca yaygınlaştırılmasının,

fiilen başka bir eğitim sistemi

oluşturulmasının yarattığı güvenlik endişelerine katıldığımızı

belirtmek isteriz. Ancak sorunun esasına

inilmediği sürece, çözümlenmesinin de mümkün olamayacağını

düşünmekteyiz. Kanaatimizce, anayasal

düzenin korunması bağlamında alınması gereken

idari ve cezai önlemler ve kurulması gereken mekanizma

başka; belli bir dinin inanç ve ibadet esaslarının

ve uygulanmasının belirlenmesi, yönlendirilmesi

ve hatta buna ilişkin görev, yetki ve sorumlulukların

doğrudan devletçe üstlenilmesi başka bir konudur.

Ülkemizdeki yerleşik uygulama ikinci yaklaşıma

dayanmaktadır ve bu yönden bir kavram kargaşası

 

yaratmaktadır. Bugünkü sistem dahilinde, sorunun

çözümü yolunda ortak bir paydaya ulaşılabilmesi

mümkün görünmemektedir. Devlet–din ilişkileri ve

laiklik ilkelerinin gerekleri açısından, dinî toplulukların

örgütlenmesi, din öğretim ve eğitiminin ayrıca

ve özel olarak düzenlenmesi gereklidir. Bu şekilde

tamamlanacak öğretim ve eğitim sonucu alınacak

belgeler kamu hizmetlerine giriş bağlamında geçerli

olmayacaktır. Dolayısıyla da kamu yönetimi içindeki

faaliyetler açısından güvenlik sorunu söz konusu

olmayacaktır.

Bugünkü hukuk sistemimizde Diyanet İşleri Başkanlığının

asıl varlık nedeni, irticanın önlenmesinin, din

alanında Müslüman halkın aydınlanmasının sağlanmasıdır.

İmam-Hatip Liseleri de bu maksatla kurulmuştur.

Buna karşılık, yürürlükteki hukuk düzenine

uygun olarak faaliyette bulunan bu gibi devlet okullarının

mezunlarına sakıncalı-şüpheli işlemi yapılmasının

hukuk açısından açıklanması son derecede

güçtür. Şayet bu okulların uygulamadaki konumları

ve mezunlarının yöneldiği hedefler açısından millî

güvenlik boyutuyla gerçekten bir tehdit durumunun

varlığı değerlendirilmekte ise –ki bu değerlendirmelere

biz de katılmaktayız- o zaman bu sistemin

bütünüyle sorgulanması, gerekirse bu okulların kaldırılması

veya eğitimin kapsam ve niteliğinin, amacı

ve işlevi ile bağdaşacak ve sınırlanacak şekilde değiştirilmesi

gerekir.29

 

Değerlendirme ve Sonuç

 

Anayasal düzenimiz ve Cumhuriyet’in temel nitelik

 

 

leri açısından laiklik ilkesi bütün bir sistemin temel

unsurudur. Türkiye’de kamu yönetimi, vicdan ve din

hürriyeti ve bunların uygulanması –hürriyet boyutu-

ile anayasal düzenin korunması ve bunun gerekleri

–millî güvenlik boyutu- arasındaki farkı ve bunun

gereklerini daha iyi değerlendirmek durumundadır.

İrtica, anayasal düzenin hukuk dışı yollardan değiştirilmesi

anlamında bir suç olduğu kadar, idare

hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken ciddi

bir iç güvenlik sorunudur. Son yıllarda gittikçe artan

ve bir bölümü basın ve yayın organlarında yer

bulabilen veriler, anayasal kurumların irtica tehlikesine

ilişkin güvenlik uyarılarını haklı kılacak mahiyettedir.

Buna karşılık irtica ile mücadelede ceza

veya zorlama tedbirlerinden çok, siyasi, toplumsal

ve eğitim sistemi ile ilgili önlemlerin daha etkili ve

yararlı olabileceğini düşünmekteyiz.SA

 

Stratejik Analiz, Ocak’07

 

 
  Bugün 318 ziyaretçi (380 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol