Aile Mutluluğu İçin Bazı Temel İlkeler
Cüneyt GÖKÇE
Yrd. Doç. Dr., Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş
İslam’ın önemsediği en önemli kurumlardan bir tanesi aile kurumudur. Bu kurumun sağlıklı yürümesi için bir takım temel prensiplerin olduğu muhakkaktır. Bu ilke ve prensipler çeşitli kategorilerde ele alınabilir.
Biz bu çalışmamızda aile mutluluğunu temin eden prensiplerden önemli gördüğümüz birkaç tanesini dile getirme amacını taşıyoruz.
Ancak bu temel ilkeleri ele almadan önce evliliğe hazırlık niteliği taşıyabilecek bazı noktaları vurguladıktan sonra; mutluluğu sağlayan esaslarla birlikte aile kurumuna temel bakışımızı ve mutluluğu gölgeleme ya da engelleme özelliğinde olabilecek bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Yani, temel hak ve sorumluluklar açısından kadının konumu erkekten farklı değildir.
Ayrıca, kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip olan bir varlık değildir. Kur’ân-ı Kerim’de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187) Asla, ikinci sınıf varlık değildir.
Kur’an-ı Kerim’in ‘Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.’(Bakara, 2/187) şeklindeki ifadeleri de erkek ve kadının insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat çekmektedir.
Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur’an-ı Kerim’de açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam’a göre kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir.
İslam’a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur.
İslam’ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi.
Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehrin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; “Allah’ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur’an’da bulunan bir hükümdür” diye itiraz ettiği, Hz. Ömer’in de bu itiraz karşısında “Allah’a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var” dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde “Hisbe” denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bugünkü anlamda bir nevi “zabıta” hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır.
Kur’an’da nisa/kadınlar isimli bir surenin varlığı, cennetin bir kadın olarak anaların ayaklarının altına serilmesi; hatta peygamber olması için bile engel görülmemesi İslam’ın kadına verdiği değeri vurgulayan önemli kanıtlardandır.
Günümüzde kadının ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmesi, töre, adet ve göreneklere kurban edilmesi, geleneklerin din gibi algılanması sonucu kadının zulüm ve haksızlığa uğraması Cahiliyeye dönüş arzularından başka bir şey değildir.
A- Aile Kurmada Hazırlık Aşaması
Kuşkusuz, çok önemli bir kurum olan aileyi kurmaya niyetlenen adayların dikkat etmeleri gereken bazı temel prensiplerin olması son derece doğaldır. Bu ilkelerin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:
1- Evliliği makul süre içerisinde gerçekleştirmek:
Hiç kuşkusuz, çok ciddi bir işte acele yani tedbirsiz ve ihtiyatsız doğru olmadığı gibi, tesis aşamasında “acele” davranmak da doğru değildir. Çünkü eksik ya da yanlış yönlendirmeler, zamanla farklı ve önemli sakıncaları beraberinde getirebilir.
2- Her adayın önce kendisini; akabinde de karşısındaki adayı tanıması:
Burada kast edilen “karşı tarafı tanıma” meşru olmayan birlikteliklere meydan verme değildir. Ancak, adayların “meşru zemin” önkoşulu ile –en azından- kaba hatlarla birbirlerini tanımaları çok önemli sakıncaları önleyebilir. Körü körüne girişilen ve farklı fıtrat ve yapıları yapay usullerle kaynaştırmaya çalışmak tamiri imkânsız son ve sonuçları beraberinde getirmeye adaydır. Dolayısıyla adaylar, meşru ve makul tanıma ve tanışma zeminlerini elde etmenin yanı sıra olgunlaşma dönemlerini de sağlıklı atlatmaları gerekir. Diğer yandan her aday, her açıdan kendi kendisini de tanımak ve kavramak zorundadır.
3- Sulh-u umumi ilan etmek:
Başta kendisi, sonra da çevresi ile barışık olamayan adayların başarılı olmalarını beklemek ham hayalden öteye gitmez. Şüpheci ve alıngan yapılar, kendileri ve çevreleri ile barışık olmadıklarından bu önemli kurumu kurmaları sakıncalı olabilir. Aile kurumunun kendisiyle barışık olmayan insanların insafına terk edilmesi israf derecesinde bir lükstür.
4- İlk adım sürecinde yalan ve hayalden uzak durmak:
Teşebbüsün yeni başladığı dönemlerde gizlenen gerçekler, bilahere güven bunalımına sebebiyet verir. Bu yüzden adaylık aşamasında dürüstlük ve gerçekçiliği elden bırakmamak gerekir. Elbette gerçekçi olmak, kırıcı dil ve üslup kullanmak anlamına gelmez. Ölçülü ve seviyeli ifadeler ile de gerçekler dile getirilebilir.
B- Aile Kurmada Temel Yaklaşımlar
1- Evliliğin önemli bir sünnet olduğunu unutmamak:
Hz. Peygamber’in sünneti olan evliliğin kuruluş ve idamesi de yine aynı anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir. Nitekim Allah Resulü buyuruyor ki: “İmkân bulanlarınız evlensin; çünkü gözü ve iffeti en iyi koruyan evliliktir.” (Buhari, Nikah, 2-3) Sünnet olduğu vurgulanarak kurulan bu müessese, aynı anlayış ile sürdürüldüğünde olası problemler de aynı bakış tarzı ile çözüme kavuşturulur.
2- Evlenmeyi kolaylaştırmak ancak “ciddiyeti” ihmal etmemek:
Kuşkusuz, evlenme ve evlendirmede kolaylık sağlamak esas olmakla birlikte; bu kurumu ciddiye almak da dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır. Nikâhı hafife alıcı tavır ve davranışlar, yanlış bir takım sonuçları doğurur. “Kolaylaştırmak” ve “ciddiyetsizlik” birbiriyle iltibas ettirilmemesi gerekir. Kurumu laçkalaştırıcı yaklaşımlar, son derece yanlış ve tehlikelidir.
3- Evlilik kurumunu belirleyici ve tayin edici faktörü belirlemede samimi olmak:
Evlenmeyi belirleyen faktörlerin “güzellik”, “zenginlik”, “soy-sop” ve “dini/ahlaki bütünlük” olduğu ve Hz. Peygamber’in özellikle sonuncusuna dikkat çekip tavsiye ettiği bilinen bir husustur. İşte bu önemli kurumun kurulmasını belirleyen faktör ya da faktörlerin sağlam belirlenmesi ve bu doğrultuda karar verilmesi esastır.
Söz gelimi, esas alınan temel faktörün “güzellik” ya da “zenginlik” gibi geçici ve maddi olması durumunda; bunların “ortadan kalkması” veya “zedelenmesi”, kurumu sarsacaktır. Çünkü “asıl” olan faktör “yok” olmuştur. Bu yüzden Allah Resulü, “sağlam”, “sürekli” ve “etkin” faktöre dikkat çekmiştir.
4- Aile ortamını gönüllü bir eğitim platformuna dönüştürmek:
Aile kurumunda eğitici program seanslarının olması bireyleri birbirine bağlar. Ciddi meşguliyetler, kişileri ciddi seviyelere yükseltir. Bu seansların sosyal statü ve ihtiyaç durumuna göre belirlenmesi esas olmakla birlikte; ailede ihmal edilmemesi gereken en önemli eğitim seansı dine dair olanıdır. Özellikle çocukların yaş durumları göz önünde bulundurularak, Kur’an okuma, namaz kılma ve toplumsal sorumluluk bilinci kazandırma alıştırmaları, altı çizilmesi gerek önemli uğraşlardır. Hatta duruma göre; günlük/haftalık okuma seansları aile bireylerini kaynaştırma adına yapılması gereken en önemli eğitim dilimleridir.
5- Ailedeki her bireyin fikir ve düşüncesine önem vermek:
Ailedeki her birey önemli olduğu gibi fikir ve düşüncesi de dikkate alınması gereken ehemmiyettedir. Başka bir deyimle “katılımcı” aile modeli kişilik gelişimini olumlu etkiler. Bu bakımdan belli periyotlarla karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde özel gündemli “görüşme geceleri” düzenlemek ve bu platformda “herkese” söz hakkı vermek yapılması gereken önemli bir görevdir. Bu tavır, aile bireylerinde birlikte yaşama ve paylaşma alışkanlığını giderir.
6- Olabilecek anlaşmazlıkları “dışarıya taşırmadan” çözümlemek:
Her yerde olduğu gibi ailede de bir takım problemlerin meydana gelmesi doğaldır. Önemli olan bu sıkıntıları yerinde ve makamında çözmektir. Dış müdahaleler, genellikle problemi çözme yerine daha da girift hale getirir. Kaybedilen her şeyi yerinde aramak esas olduğuna göre; problemi de kendi karargâhında çözümlemek, temel ilke olmalıdır.
7- Ailede karşılıklı sevgi ve saygı esastır:
Aile kurucularının ve diğer bireylerin karşılıklı sevgi, saygı ve şefkatleri, birbirlerine verdikleri değerin göstergesidir. Bunların tek taraflı olması düşünülemez. Saygı bekleyenin sevgi ve şefkat dolu olması temel ilkedir. Şefkat ve muhabbet elbette ki, ihtiramın karşılığıdır.
8- Aile ortaklığı temel ilkedir:
Ailedeki her birey, “farklı” güç ve kabiliyetlerle donatılmıştır. Bu yüzden bu kurumun, bir tahakküm ve iktidar yarışı için bir müsabaka meydanı olmadığı bilinmelidir. Yani aile ortamı; herkesin, fıtratı doğrultusunda katkı sağladığı ve beraber yönettiği bir yerdir. Müşterek yönetim ve katkı esastır. Elbette “işbölümü” çerçevesinde kimi bireyler, iç işlerde; kimi bireyler de dış işlerde görev alacak ve yetki kargaşasına meydan vermeyecektir. Her bireyin bir noktada temayüz etmesi son derece doğaldır. Bir kısmı daha güçlü bir fiziğe sahip iken, bir kısmı da şefkatte zirvededir. Dolayısıyla, hiçbir özellik kendi sahibine her hangi bir ayrıcalık kazandırmaz. Her birey kendi alanında yetki sahibidir.
9- “Boşama” sözcüğünü şaka olarak dahi kullanmamak:
Boşama kelimesi aile sözlüğünden silinmeli ve bu kelimenin güzelim ortamda kullanılması yasaklanmalıdır. Bu ifadenin olur/olmaz bahanelerle dile getirilmesi, zamanla onu normal hale getirir. Oysa boşama, bütün çözüm yollarının tükenmesi durumunda başvurulması gereken son çaredir. Çünkü Allah’ın en sevmediği helal boşamadır. (Ebu Davud, Talak, 3)
Fıtratları farklı ve yanlış karar sonucu birbirlerine mahkûm edilen bireylerin başvurabileceği bu sevimsiz helal elbette sevimsiz bir çözüm olarak varlığını sürdürecektir. Ancak bu, normal dışı ve sıra harici bir çözümsüzlük çözümüdür.
10- Taklit, teşvik ve ikaz gündemde olmalıdır:
Buradaki taklitten maksat, bireylerin birbirlerinde tespit ettikleri, güzellikler noktasında taklit olayıdır. Teşvik de bu güzelliklere çağrı niteliğini taşır. İkaz da bu noktalardaki ihmallerde devreye girer. Ancak ikazlar için güzel ifadelerin kullanılması da temel esastır. Aksi takdirde iyilik ve güzellik makes bulmada zorlanır. Her konuda olduğu gibi; bu konuda da Hz. Peygamber en güzel örnektir.
11- Çocuk yetiştirmede ortak sorumluluk:
Evin en güzel meyveleri olan çocukları, İslam’a ve insanlığa faydalı bireyler olarak yetiştirmek ebeveynin ortak sorumluluğudur. Bu da bu görev noktasında her birisinin kendisini sorumlu hissetmesiyle aşılır. Karşılıklı tam destek olmadan güzel sonuç almak mümkün değildir.
12- Ev işlerinde paylaşım esastır:
Kuşkusuz, erkek ya da kadınların daha çok başarılı oldukları ev işi alanlarının olması bilinen bir gerçektir. Bu yüzden her birey, kendi fıtratına uygun işleri yapma konusunda Hz. Peygamberi taklit etmesi beklenir. Hiçbir birey, ev işi konusunda kendisini muaf ya da ayrıcalıklı görme yetkisine sahip değildir. Bu konuda tek taraflı ihaleden söz edilemez.
C- Ailede Mutluluğun İp Uçları
Mutlu bir ortamda yaşamak her insanın temel arzusudur. İnsanın en çok huzur bulması gereken mekânların başında da hiç şüphesiz küçük bir cenneti sayılabilecek aile yuvası gelir. Bu mutluluğu yakalayabilmek için bazı temel prensiplerden şöylece bahsedilebilir:
1- Mutluluğun ilk adımı sevgidir:
Hiç şüphesiz sevgiden yoksun ve güvenden mahrum bir aile ortamında mutluluktan söz etmek neredeyse imkânsızdır. Sevgisiz işlerde despotluk ve isteksizlik kokusu geldiği gibi; güvensiz ortamlara da şüpheciliğin hâkim olduğu bilinen bir gerçektir. Sevgi ve güvenin fethetmeyeceği hiçbir kalp yoktur. Gönülde taht kurmanın temel esası sevgidir.
2- İlgi ve destek:
Kadın ya da erkek; her başarılı ferdin arkasında genellikle karşı cinsten bir aktörün olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aile ortamındaki ilgi ve destek, hanımefendi ile beyefendinin karşılıklı olarak esirgememeleri gereken unsurların başında gelir. İlgi ve destek gören her ferde cesaret ve güven gelir. Kendisine güvenen ve ölçülü cesarete sahip olan erkek ya da kadın başarıya önemli bir adım atmış demektir.
3- Sağlam iletişim:
Sağlamdan kastımız; direkt, açık ve net bir şekilde kurulan iletişimdir. Soru işaretlerinden arındırılmış olarak gerçekleşen aracısız iletişim samimiyetin, dürüstlüğün ve netliğin göstergesi ve mutluluğun teminatıdır.
4- Ferdî hürriyet:
Ölçülü ve makul çerçevede gerçekleşen ve meydana gelen farklılıklar, kişinin doğuştan gelen haklarından sayılmalıdır. Aile fertlerinin, birbirleri için tanıdıkları makul serbestiyet hakkı kişiyi mutlu kılar. Kendi düşünce ve yaklaşımlarına saygı gösterilip değer verildiğini gören insaflı fert, aynı güzelliği ortağı için de hak olarak görür.
5- Nezaket:
Mutluluğu temin eden önemli faktörlerden bir tanesi de karşılıklı nezaketin sergilenmesi gerçeğidir. Nezaket gören, nezaket gösterir. İçten sergilenen kibar bir davranış muhatabı teslim alır ve tarifi imkânsız bir mutluluk bahşeder.
6- Pozitif yaklaşım:
Pozitifliğin sınırlarını geniş tutmak mümkündür. Olayları güzel yönleriyle tahlil etmek ve güzel düşünmek aileye mutluluk katan önemli bir unsurdur. Aile içerisinde meydana gelebilen tartışmaları yönetmek bile bu kategoride değerlendirilebilir. Kişilikli, rencide etmeden ve yapıcı bir üslûpla yapılan tartışmalar gerçeği ortaya koymaya yarayan fikir alış verişi şeklinde cereyan eder. Aile fertlerinin birbirlerine sevecen davranmaları dahi pozitif yaklaşımın ürünüdür. Nebevî tebessümün farklı bir versiyonu olan sevecenlik, gönülleri fethetmenin önemli bir yoludur. Şüphesiz bütün bu yaklaşımlarda mutluluğun izlerini yakalamak mümkündür.
7- Her yaşanan günü son günmüş gibi değerlendirmek:
Hayatlarını müşterek sürdüren aile fertlerinin birbirlerine kıymet vermeleri ve her günlerini sanki beraber yaşayacakları son gün olarak algılamaları onları birbirine bağladığı gibi mutluluklarını da arttırır.
8- Sabır:
Her insanın bazen bilerek veya bilmeyerek işlediği bir takım eksik ya da yanlışlıklar olabileceği gibi; bu yanlışı işleyenler, ailenin temel direkleri de olabilir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında hemen tehevvüre kapılmaya gerek yoktur. Pek çok problemin üstesinden gelebilen sabır, burada da etkili olabilir. Sabır, mutluluğu sağlayan önemli bir unsurdur.
D- Mutluluğu Baltalayan Bazı Durumlar
Aile kurumundaki mutluluğu gölgeleyen ya da ortadan kaldıran pek çok noktanın olduğu söylenebilir. Bir kısmına işaret kabilinden şunlar söylenebilir:
1- Akrabaların kötülenmesi:
Ne bay ne de bayan; hiç kimse, hayat arkadaşının kendi akrabalarını tenkit etmesini ya da küçümsemesini hoş karşılamaz. Bu durum mutluluğu sarsan önemli bir husustur. Zaten karı-koca olan bu fertlerin akrabaları da artık ortaktır. “Senin akraban”, “benim akrabam” tabirleri hatalıdır. Çünkü akrabalar artık müşterek olmuştur. Ancak, özellikle karşı tarafın akrabaları küçümsendiğinde ya da horlandığında nefis devreye girer ve kendisine özel pay çıkarır. Hatta kişisel tercihlerin horlanmasını ya da alaya alınması da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Karşılıklı alay etmeler ve küçümsemeler sıkıntının temel faktörlerinden birisidir. Bu yüzden bu hataya düşmemek gerekir.
2- Dedikodu:
Aile mutluluğunun baş düşmanlarından bir tanesi de dedikodu alışkanlığıdır. Önemli sohbet ve okumaların ihmalinden kaynaklanan bu hastalık, mutluluğu dinamitlemektedir. Dedikodulara önem veren ailelerde huzur aramak hayaldir. Herkes, her an patlamaya hazır bir dinamit gibidir. Ayrıca, dedikodular dolayısıyla ortada bir güvensizlik vardır. Dedikodulara önem vermemek problemi hafifletir. Dedikodular, her zaman beraberinde yeni dedikodular üretir. Önemsenmediği takdirde kökleri kurur.
3- İhmaller:
Aile toplantıları, özel vakit ayırmalar ne kadar mutluluk vesilesi ise bunun ihmali de o denli sakıncalıdır. Kâinatta boşluğa yer yoktur. Sevgi ve ilgi ile doldurulmayan gönülleri mutsuzluk ve fitne bulutları kuşatır. Aile efradının ihmal edilmesi, huzursuzluk, mutsuzluk ve güvensizlik duygularını geliştirir. Bu yüzden aile fertlerinin birbirlerini kesinlikle ihmal etmemeleri gerekir. Basit gibi algılanan “vakit ayırma” ve “değer verme” hususları son derece önemli, mutluluk sağlayan etkenlerdir.
4- Maddeyi önemsemek:
Ekonomik refahın her zaman mutluluk getirmediği bilinen bir husustur. Aile bireylerinin birbirlerinin manevi değerlerine önem verme yerine maddede boğulmaları, mutsuzluk kaynağı olabilir. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir; göz ise maneviyatta kördür.
5- Yersiz, zamansız ve orantısız istekler:
Her şeyin bir makul zamanı olduğu gibi; talep ve istekler için de “eşref saati” kollamak en doğrusudur. Uygunsuz bir zamanda veya ortamda iletilen bir takım talepler makes bulmadığı gibi mutsuzluk ve sıkıntıyı da beraberinde getirir.
Sonuç
Bir yaratılış mucizesi olarak insanı şekillendiren Yüce Allah, bu mucizenin devamını da kadın-erkek birlikteliğine; yani kutsal aile kurumuna bağlamıştır.
Kur’an’ın deyimiyle “ülfet ve ünsiyet” hikmetine dayalı olan bu birliktelik çeşitli esaslar üzerine bina edilmiştir.
Her şeyden önce, yukarıda işaret ettiğimiz mucize, bir “aile mahremiyeti” çerçevesinde meydana gelmekte ve mahremiyetin sırrı “özel bir sevgiyle” pekişmektedir. Bu sevgi, aslında insanın tabiatında derç edilmiş olan “çok özel bir ruhi durum” ile gerçekleşir ve bu bir zorunlu bir ihtiyaçtır.
Önemli bir psikolojik temel olan söz konusu ilke, “insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut olmasıdır” şeklindeki tespitle kendini gösterir. Gerçek anlamdaki mutluluk, karşılıklı kalbî bağla gerçekleşir. Ancak bu sıradan bir bağ değildir.
Bu yüzden bu mukabiliyetin gerekliliği ve gerekçesi için de: “Her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak; gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine yardımcı ve muavin olsunlar” açıklaması yapılmıştır. Böylece lezzetler, paylaşıldıkça artacak; kederler ise paylaşıldığı için hafifleyip azalacak; belki de yok olacaktır.
Bu paylaşım, hem yükü hafifletir; hem de insanın yapısına uygunluk arz eder. Çünkü orijinal deyimiyle: “Bir işte mütehayyir olan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti o tefekkürü paylaşsın.” Gerçekten, şaşkınlık ve hayretler içerisinde kalakalmış bir insanın; ya da bir güzelliği tespit eden bir mütefekkirin en çok mutluluk ve haz duydukları şey, birisinin gelip kendi duygu ve düşüncelerine duygularına ortak olmasıdır.
Mutluluğu temin eden diğer bir esas da ailedeki temel anlayışın ahlaki normlara uygun olmasıdır. Zaten, ahlakilik de, çirkin huylardan uzak durmakla sağlanır ki, bu da iman temeline dayanır.
“Kalbe mukabil bir kalb” formülüyle kurulan ailelerde gerçek anlamda sevgi, aşk ve şevk değişimi vardır. Bunun sonunda da: “Ebedi arkadaşlık” anlayışı gelişir. Bu gelişme sonucunda da hedefler büyütülür.
Aynı Allah’a inanan, kâinattaki eserleriyle ve görünün tecellileriyle tanınma durumunda olan yüce Yaratıcı, kurulan müesseseyi, cennetten bir köşe haline getirir. Böylece: “Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti kendi hanesidir” hakikati gerçekleşir.
İman esaslarına inanan insanların, oluşturdukları beraberliklerde şu unsurlar da göze çarpar:
a) Eşler arasındaki teşvik unsuru gelişir. Özellikle, dini alandaki taklid ve birliktelikler, çok önem kazanır. “Ne mutlu o kocaya ki, kadının diyanetine bakıp taklid eder. Refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur” ilkesi bu açıdan önemlidir. Sonuçta, kadın-erkek, birbirlerinin güzelliklerini taklit etmek suretiyle mutluluğuna mutluluk katar.
Kuşkusuz bu taklid meselesi, kadınlar için de geçerlidir: “Bahtiyar o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp ‘ebedi arkadaşımı kaybetmeyeyim’ diye takvaya girer.”
b) Eşler arasında güven vardır. Aile hayatını oluşturan temel direklerden biri güvendir. Çünkü: “Bir ailenin, saadet-i hayatiyesi, koca ve karı arasındaki emniyet-i mütekabile ve samimi bir hürmet ve muhabbetle devam eder.”
c) Aile bireyleri, sürekli olarak faydalı konuları gündemine alır ve böylece bunlar: “Hanelerini küçük bir medrese-i Nuriye ve mekteb-i irfan yapmışlardır.”
d) Zararlı bir şeyle meşgul olmazlar… Gündemleri hep yararlı maddeler ile doludur. Kuruluşu ilkeli, devam süreci de ilkelidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Teenni ile kurulması gereken aile kurumunun nezaket, affedicilik, sabır ve paylaşım esaslarına dayandırılması zorunludur. Karşılıklı sevgi ve ilgi ile devam ettirilecek olan bu mutlu müessesenin ihmal, tenkit ve dedikodularla zindana çevrilmemesi gerekir.
Öz
Aile kurumu, İslam’ın önemsediği en önemli kurumlardan biridir. Bu kurumun sağlıklı yürümesi için bir takım temel prensiplerin olduğu muhakkaktır. Bu ilke ve prensipler çeşitli kategorilerde ele alınabilir. Bu çalışmada aile mutluluğunu temin eden prensiplerden bir kısmı dile getirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile, mutluluk, evlilik, sevgi, saygı, boşama
Kadın
Kış 2011 [ 113. Sayı ]