beyaz kuğu
  Hristiyanlikla ilgili dini akimlar
 

 

Hristiyanlıkla ilgili dini akımlar

 

 

 

 

 

 

Cizvitler ( İsa´nın Arkadaşları )

 

1534 yılında Paris te Loyola lı Ignas (Ignasce de Loyola) tarafından kurulmuş İsa nın arkadaşları adıyla bilinen bir Hıristiyan tarikatıdır.

 

Kuruluşunda Filistin e gitmeden önce, İsa nın askerleri olarak fakirlik, iffet, itaad dhdi ile birbirine bağlanan altı öğrenciyi ihtiva etmekteydi. Kudüs e gitmeyi başaramayan bu grup, başka bir grupla tanışarak Venedikte kalmıştır.1537 de Roma ya va zetmek telkinatta bulunmak için gelmişler ve 1540 da Papa II.Paul tarafından tarikatın kuruluşu tasdik edilmiştir. Bu tarikat, üyelerinin sertlikleriyle, askeri karakteriyle ve entelektüel özellikleriyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Karşı reform hareketinde önemli rol oynamışlardır.

 

Loyolalı Ignas ın tespit ettiği kurallar, halen günümüzde de devam etmektedir. Gruba katılan her Cizvit ; iffetli olmaya, fakir kalmaya, ve baştaki idarecilerin istediği her yere misyoner olarak gitmeye yemin etmektedirler.

 

Cizvitler, tarikatın kurulmasından bu yana, bazen iyi karşılanmışlar, bazen takibata uğramışlardır. Daha sonra prestijlerine kavuşmuş ve Hıristiyanlar arasında etkili olmuşlardır.

 

 

Günümüzde Cizvitler

 

Bugün dünyanın her yerinde üyeleri bulunmakta ve misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedirler.sayıları, yaklaşık olarak 30 40 bin civarındadır ve 32 koldan faaliyette bulunmaktadırlar.

 

 


Evrensel Uluslararası Yol  (THE WAY INTERNATIONAL)

Victor Paul Wierwille tarafından 1957 yılında Ohio (Amerika Birleşik Devletleri) da kurulmuştur. Grubun inancını aslında kutsal kitaplarının isminden de rahatlıkla anlayabiliriz. "Jesus Christ is not God" (İsa Tanrı Değildir) adında Kutsal Kitapları vardır.

Suyla Vaftiz i kabul etmezler. Vaftizin sadece kutsal ruhla olabileceğine inanırlar. Ve kurtuluşa ulaşabilmek için her gün 30 dakika kutsal metinlerin açıklamasını yaparlar,bu kurtuluşun bir parçasıdır. Bu dini akımın inananları her biri 200 Amerikan Doları olan ücretli "Power of Abundant Living" (fazla yaşam gücü diye çevirebiliriz) kursuna devam ederler. Günümüzde 62 ülkede çoğunluğu ABD de olmak üzere toplam 100.000 üyeleri bulunmaktadır.( rakamlar grubun taraftarlarınca açıklanmıştır)


Gnostisizm ( Bilinircilik )

 

Hıristiyanlıkta bir akım. Bilinircilik de denir. Yunanca gnostikos (bilgiye sahip insan) sözcüğünden türetilmiştir. Tanrısal, mutlak bilgiye bir anlık aydınlanmayla, sezgiyle ulaşılabileceğini ileri süren bir dinsel akım. İlk çağ Yunan felsefesi ile Hıristiyan dininin görüşlerini kaynaştırmaya çalışan, felsefeciler tarafından milatttan sonra I. ve II. Y.y´ larda oluşturulmuştur.

 

Bu akımın savunucuları, dinlerin mutlak bilgiyi sağlamada yetersiz oldukları görüşündedirler. Bu nedenle de Hıristiyanlar tarafından sapık bir tarikat olarak görülürler. Çünkü onlar için saltık bilgi, dinsel bilgilerin çok üstünde bulunan kurgusal bilgilerdir. İsa´ nın Tanrı´ nın oğlu olduğu, doğduğu ve büyüdüğü, çarmıha gerildiği ve bunun gibi Hıristiyan inaklarını (dogmalarını) yadsırlar. Onlar için İsa düpedüz insandır.

 

Gnostisizmi savunan felsefeciler gerçekte de dar bir tarikat yaşamı sürdürürler ve çileciliği savunurlar. Temel inanç esasları ve ibadet şekillerinde gnostizmin hakim olduğu dinlerde bulunmaktadır. Bunlar; Sabiilik, Manihezim ve Hermetisizm´ dir.

 

Gnostismin başlangıcı konusunda bir çok görüş ileri sürülür. Başta çeşitli kilise babaları olmak üzere, bir çok Hıristiyan yazar gnostisizmi Hıristiyanlık içerisinden kaynaklanan bir heretic olarak değerlendirmiş ve Simon Magus´u bütün sapkınların babası olarak görmüşlerdir. Ancak gnostisizm hıristiyanlık öncesi dönemlerden itibaren var olan bir gelenek olması gerçeği görülerek, bu görüş bir çok bilim adamı tarafından eleştirilmiştir.

 

Gnostisizmin İran, Eski Yunan, Eski Mısır, Babil ya da Yahudilik kaynaklı olabileceği çeşitli teoriler bulunmaktadır. Gnostisizmin temel öğretileri arasında ışık ve karanlık ya da iyilik ve kötülük arasındaki düalizm (ikicilik), maddi evrenin -ve bedenin- kötülüğü, demiurg düşüncesi (bkz sözlük), ruhun ilahi evrene ait olup süfli (bayağı, aşağılık) yeryüzünde beden içerisinde hapishane hayatı sürdüğü kurtuluş için dünyevi olan her şeyden uzaklaşmak ve bunun neticesinde gnosis´e ulaşmaktır.

 

 

 

 

Hıristiyan Bilim Kilisesi - (İyileşme Kilisesi)

 

 

Hindu dini ile Hıristiyan dininin karışımı olan fakat Hıristiyanlıktan oldukça farklı yeni bir dini akımdır.Mary Baker Eddy tarafından Massachusetts de 1875 yılında kurulmuştur. Bayan Eddy muhterem ve yanılmaz olduğunu iddia ediyordu.1910 da Conrad New Hemşir de öldü.

 

The Holy Scriptures (Kutsal Kitap ) Bayan Eddy nin yazmış olduğu topluluğun kutsal kitaplardıdır. Bunlar içerisinde Bilim ve sağlık ,Kutsal Kitap Anahtarı ile Miscellaneous Yazıları, Kilise Annenin El Kitabı ve İncil sayılabilir.

 

Topluluk servisleri dıştan Hıristiyan gibi gözüküyorlar. Servislerde incil okutuluyor ve her pasajın yorumu Mrs Eddy nin yazılarına göre yapılıyor. Fakat tüm bunlara rağmen topluluk aslında tamamen anti-hıristiyandır.

 

Hıristiyan Bilim Kilisesi ne göre İsa Tanrı değildir.sadece Hıristiyan düşüncesini vurgulayan birisidir.( Christ mükemmellik anlamına geliyor insan değil).Topluluk İsa nın sıkıntı çekmediğini günahlar için acı çekmediğini ve çarmıha gerilip ölmediğini kabul ediyor. Böylece İsa nın fiziksel olarak göğe çekilmediğini ve bir daha geri dönmeyeceğine inanıyorlar. Meryem Anadan doğumunun ise sadece ruhani (dinsel) bir düşünceden ibaret olduğunu iddia ediyorlar.

 

Kutsal Ruhu Holly Spirit şahsi olmayan bir güçtür. Ve Bilim Hıristiyanları öğretileri olarak kabul edilir.

 

Hıristiyan Bilim Kilisesi ne göre God Tanrı Hıristiyan tanrısı değildir, fakat bir Hindu şahıstır. Yaşamın şahsi olmayan prensibi, gerçeklik, aşk zeka ve ruhtur. Tanrı ilahi bir kişi değildir. Fakat tüm varoluşların kutsal prensibidir.

 

Hıristiyan Bilim Kilisesi aslında bir Hindu görüşüdür. Topluluk inançlarına göre gerçek yani maddi dünya mevcut değildir. maddi şeyle ve insanlar sadece bir sihirdir yansımadır ilüzyondur. Bu nedenle insan vücudu hasta olmaz acılara katlanamaz yada ölmez çünkü gerçekte yoktur.

 

Topluluğa göre her şahıs Tanrının oğludur tıpkı İsa gibi.Hiçbir kötülük şeytan,ruh, zenginlik ve yaşlılık yoktur. Kişi reenkarne olur taki bu gerçekleri öğrenene kadar. Cennet yada cehennem yoktur bunlar sadece aklın ihtişamları debdebileridir.Ölüm gerçekliktir.

 

Science Bilim terimi bilim ve din birliği olarak gösten bir terim değildir. Topluluk üyeleri her ne kadar Bilimci olduklarını iddia edselerde tüm maddi şeyleri ilüzyon sonucu olduğunu reddederek gerçekte anti-bilimcidir.

 

Topluluğa göre fiziksel iyileşmelerin iddiası aklın gücü yoluyla insanları çeker.Fakat onlar yanlış ve psikomatik tedavilerdir.

 

Üyeler Hıristiyan Bilimi pratisyenler olarak kullanırlar. Doktorlar, fizikçileri, ortopedistleri, ilaçları, vitaminleri gıdaları reddederler. Mrs eddy Bir hekimin Alahın ilk emrini bozduğunu öğretmektedir. Topluluk bu yüzden yakın zamanda sarasota Florida da yedi yaşındaki çocuğun ihmal sonucu ölümünden katil / suçlu bulunmuştur.

 

Mrs Eddy kendisinin dinsel hizmet olan iyileştirme (tedavi)sinin Matta 9:2 yi okuduktan sonra başladığını iddia etmiştir. Aslında iyileştirme doktrini tamamen Hindu asıllıdır. İyileşme kişinin hasta olamayacağını, acılara dayanamayacağını böylecede ölemeyeceğini anlamasıyla olur. İsa ya bu şekilde inanışın insanlara yayılmasıyla bu şekilde hastaların ilüzyonu, yansıması tedavi edilir iyileştirilir.

 

Toplulu üyelerine göre ıda anlatılan tedavi şekli hastalar için tek ilaçtır. Diğer türlü tedaviler cinlere şeytanlara ait olan iyileştirmelerdir.

 

Toplulukta rahip vb yoktur. Örgütlenmelerinde cemaat teşkil etmezler. İncilin bilgisi altında pratisyenler aracılığıyla Mrs Eddy in yazıları ölçü kabul edilerek iyileşme ders olarak okutulmaktadır.

 

 

Günümüzde İyileşme Kilisesi

 

Günümüzde 1.000.000. üyeleri ve 56 ülkede 3000 kiliseleri vardır. Üyelerinin büyük çoğunluğu ABD de (yaklaşık 700.000 kişi) yaşamaktadırlar. Christian Science Monitor adlı prestijli günlük bir gazeteleri (100.000 in üzerinde tirajı vardır) ayrıca Christian Science Sentinal adlı magazin dergileri mevcuttur.

 

 

 

 

Hıristiyanlığın Birleşik Okulu ( Unity School of Christianity )

 

Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil´i kullanmalarına rağmen aslında Hinduizmle Hıristiyanlığın karışımı bir inanca sahip bir külttür.

 

İsmi birleşik olmasına karşılık günümüzde 2 büyük gruba ayrılmışlardır.Çeşitli ülkelerde 300 merkezleri vardır. Unity School of Christianity Kültü 1889 yılında Charles ve Myrtle Fillmore adlı karı-koca tarafından Missouri, Kansas City (ABD) de kurulmuştur. Charles kendisinin Aposte Paul ´ün reenkarnasyonu olduğuna inanan biriydi.

 

Kültün iyi finanse edilmiş radyo ve Tv promosyonları ile milyonlarca duacılarının Prayer Line (Duacıların Çizgisi) adı verilen Silent Unity (Sessiz Birlik) kanalıyla yıllık altı milyona ulaşan güçleri ile etkindirler.

 

We Wisdom veya okul çocuklarına yönelik Daily Word adlı dindar eserler gibi milyonlarca trajlı kitap basıyorlar.Özellikle Hıristiyanlık adı altında kendi öğretilerini insanlara sunuyorlar böylece okuyucular Hıristiyanlık la ilgili şeyler okuduklarını düşünüyorlar.

 

Unity School of Christianity Kültüne göre Tanrı ; Görünmez, insanüstü bir güç, bir prensip, kanun, varoluş, aktif bir ruhtur. Her şey de varolan kamutanrısal (panteistik) bir tanrıdır.

 

İsa sadece Hıristiyan bilinci taşıyan bir adamdır.Christ her insanda varolan bir mükemmellik durumudur. İsa çok yıllar önce yaşamış ve kendi kurtuluşunun arayışı içinde olan biridir.

 

Unity´e göre İsa "Son of David" yani Davud´un oğlu olarak isimlendirilmektedir ve isa nın evvelce bir zamanda David olarak şahıslaşmıştır. İsa Mesih ´in birilerinin ruhu için feda edilip ölmediğini ve hiçbir zaman fiziksel olarak yeryüze bir daha dönmeyeceğini kabul ederler.

 

Kutsal Ruh bir şahıs değildir. Fakat eylemde Tanrının kuralıdır (kanunudur). Unity School of Christianity Kültü ´ne göre kurtuluş ; her insanın Hz. İsa ´nın Tanrının oğlu olduğu gibi kendisini de Tanrının oğlu olarak görmesiyle gerçekleşir. Hiçbir kötülük ,şeytan, ruh, zenginlik ve çok fayda yoktur. Kişi bu gerçekleri öğrenene ve mükemmel olana kadar reenkarnasyonlaşır. Pozitif düşünce her şeyin anahtarıdır.

 

Unity School of Christianity Kültüne göre ölüm kötü düşüncenin sonucudur. Kişi reenkarnasyonlaşabilir (yeniden doğabilir) taki aydınlanma gelene kadar.Külte göre cennet veya cehennem yoktur.

 

Charles ve Myrtle Fillmore çifti "pozitif düşünce - düşünme-" ile Mary Baker Eddy ´ nin Hıristiyan Bilim´in (Hıristiyan Bilim ;Hindu dini ile Hıristiyan dininin karışımı olan yeni bir dini akımdır.Mary Baker Eddy tarafından Massachusetts ´de 1875 yılında kurulmuştur...Devamı >>> ) iyi misyonunu geliştirebileceklerine inandılar. Onlar Tanrının her şahsın içinde olduğunu ve cennet ile cehennemin burada var olduğunu şimdi ise dünya üzerinde olduğu düşüncesini ileri sürdüler. Tanrı aşktır, sevgidir ve iyi bir sağlık için gizli bir formüldür. Eğer kişi Tanrının yada doğanın kanunlarını takip ederse iyi bir sağlığa sahip olur. Bütün bunların yanında "Laws of God" (Tanrının Kanunları -Kuralları-) Tanrının emirleri değildir. Yalnızca doğanın kanunlarıdır. Hz. İsa´nın mucizeleri gerçekti çünkü Hz.İsa doğanın kanunlarının (kurallarının) takipçisiydi.

 

 

 

 

Kimbanguizm

 

Kimbanguculuk Zaireli Simon Kimbangu (S.Kimbangu 1889 Nkamba (günümüzde Mbunza-Ngungu) ´ da doğdu.1951 ´ de Elisabethville ( günümüzde Lubumbashi) ´ de öldü) tarafından Zaire ´ de (Kongo) kuruldu. Kimbanguizm İsa ´ nın Yeryüzü Kilisesi adıyla da tanınır.

 

Kimbanguculuk ; Hristiyanlık ´ tan kaynak bulan (ayrılan) ve sömürge halkların siyasetle dini birleştirerek inisiyatifi yeniden ele alma girişimi olarakta değerlendirilebilinen Mesihi bir dini akımdır.

 

Kimbangu kendini Kitabı Mukaddes ´ teki büyük peygamberlerin izleyicisi ilan etti. Belçika sömürge yönetimince atıldığı hapishanede ölünce,İsa ile aynı acıları çekenbir din şehidi mertebesine yükseltildi. Böylece olay, beyaz düzenin yıkılıp zengin ve adil bir devletin kurulacağı vaadiyle siyasi bir boyut kazandı. Büyük bir güç kazanan hareket, bağımsızlıktan sonra bir Kilise kurdu ve muhalif niteliğini kaybederek Zaire ´ de iktidara geldi.

 

 

Günümüzde Kimbanguizm

 

1969 ´ da Kiliseler Konseyi ´ nde temsil edilen Kimbanguculuk, günümüzde gittikçe bağımsız hareket etmeye başlayan ve tamamına yakını Zaire ´ de yaşayan 3.000.000 ´ a yakın taraftar sayısıyla etkili yeni bir dini akımdır.

 

 

 

 

Kuveykırlar

 

17.yüzyılda George Fox tarafından kurulmuş Hıristiyanlıktan kopmuş dini harekettir. G. Fox (1624-1691) , Anglikan Kilisesi ´nden beklediğini bulamayınca, 1652 yılında " Hakikat Dostları Cemiyeti "ni veya daha kısaltılmış olarak "Dostlar Cemiyeti "ni kurmuştur. Bu dini hareket, ilk Hıristiyanlığın manevi ve sade şekline dönmeyi, hiçbir aracı olmaksızın, dogma ´lar , resmi ayin ve törenlere ihtiyaç duyulmaksızın , sessizlik ve dinleme halinde, "Tanrı " ile temas kurmayı prensip olarak benimsemiştir.

 

Sahip olduğu fikirlerden dolayı mahkemeye çıkan George Fox , titremeye başladığı için onlara "Titreyenler ( Quakers) " adı verilmiştir. Bu ismin onlara " Tanrı Kelamı " önünde titremelerinden dolayı verildiğini belirtenler de olmuştur. Kuveykırlar çok fazla baskıya maruz kalmışlar ,zaman zaman deli diye hapsedildikleri dahi olmuştur.

 

Kilisenin ve Kutsal Kitab ´ın ( Bible) otoritesini reddedip sadece Kutsal Ruh ´un otoritesini kabul ederler. Tanrı ´nın direk olarak insan kalbinde ortaya çıktığına inanan Kuveykırlar; ibadet, kredo, sakrament, rahip ve din görevlisi kabul etmezler. ( Bu yönleriyle Mennonitler benzerler). Kuveykırlar sessizce düşünceye dalma toplantıları yaparlar ve Kutsal Ruh ´un ilhamını beklerler.

 

Kuveykırlar, büyük bir kayıtsızlık gösterir, başına buyruk olarak yaşar ; herkese "sen " diye hitap eder ve hiç kimseye selam vermezler. Sade giyimleri,dürüstlükleri,yardım severlikleri,ağırbaşlılıkları, ile tanınırlar.

 

Kuveykırlar, öldürmek için hiçbir bahane kabul etmez, inançları gereği askerlik yapmaz ve andiçmeyi istemezler. Köleliğe karşı olan Kuveykırlar dünyada barışı temel prensip olarak alırlar.

 

Kuveykırlar ´ın " Dostlar Cemiyeti ", başkalarına, savaşlarda savaşzedelere yardım ederler. Sakramentli bir inancı benimsemeyen Kuveykırlar da ibadet tamamen ruhidir; her samimi taraftarı aydınlatan iç ışığa inanılır. Toplantı salonları, basit ve sadedir. Evlenmeler basit bir dini törenle olur. Üç büyük toplantı zamanları vardır: aylık,üç aylık ve yıllık.Bu toplantıların içerisinde en önemli olanı yıllık toplantılardır.

 

 

Günümüzde Kuveykırlar

 

Günümüzde Kuveykırlar, Hıristiyan ülkelerinde olduğu kadar, Hıristiyan olmayan ülkelerde de misyonerlik faaliyetinde bulunmaktadırlar.. Sayıları gittikçe artma eğilimindedir.

 

A.B.D. de halen 150.000 Kuveykır vardır. ABD ´nin dışında; İngiliz Dominyonları, Çin, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Japonya, Hindistan, İsveç, Norveç, İsviçre vb. yerlerde de Kuveykırlar bulunmaktadır. Bu gün dünyada yaklaşık 300.000 kadar taraftarları vardır.

 

 

Mans’ın Kutsal Kuralları  ( HOLY ORDER OF MANS )

 

Earl Blighton tarafından kurulmuş Hindu ve Hıristiyanlık dinlerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkmış dini harekettir. “Evrensel Yaratılış Kanunu”nu öğretir.Eski Hıristiyan inanışlarını savunurlar. Üyeleri Hıristiyanlık bilincini İsa ile eş tutuyorlar.Ve İsa’yı yalnızca Tanrı’nın tanıdığı bir adam olarak kabul ediyorlar.

 

Mans aslında bir kısaltmadır. Açılımını şöyle yapabiliriz.;

 

M → Mysterium (mystery → Gizem

A → Agape (divine love) → İlahi Aşk

N → Nous (knowledge) → Bilgi

S → Sophia (wisdom) → Hikmet, akıllılık

 

Mans’ın Kutsal Kuralı Kurslar halinde öğretilir. Kurslar ikiye ayrılır. Bunlardan “Temel Kurs” 2 yıl sürer. Temel Kurs’u bitiren üyeler İlerlemiş Kurs’a katılırlar.Kursları kendi ibadethanelerinde verirler veya adaylar manastırda tam üye haline gelirler.

 

 

Günümüzde MANS’cılar

 

Mans’cılar (Mans’ın Kutsal Kuralcıları) San Francisco (ABD)’da evsiz ve kötü muamele görmüş kimselere “Raphael House” adı altında bir sğınak imkanı sağlayarak “Mans’ın Kuralını işletiyorlar.

 

 

 

 

Maronîler

 

İsa da yalnız bir hareket gücü , yalnız bir arzu bulunduğunu kabul eden Doğu Hıristiyanları ndan bir gruptur. Bunlar ,7. yüzyılda Aziz Moran adlı bir ruhani ile önem kazanmış ve 8. yüzyıldan sonra Maronîler adıyla biline gelmişlerdir. Bunlar, daha sonra eski inançlarını terk ederek, Kadıköy Konsili ni kabul ettiklerini açıklayarak Katolikliğe yaklaşmışlar, 1445 de Florensa Konsilinde Katolikliği kabul etmişlerdir. Maronîler, önce komşuları olan ve heretik (sapık) saydıkları Hıristiyan gruplarla; sonra Müslümanlarla çatışmalara girmişlerdir. Önceleri Sünnilere karşı Dürzilerle işbirliği yaparken, sonraları onlarla da kanlı kavgalar yapmışlardır.

 

Maronîler Ayinle ilgili kitapları için Arapça yı kabul eder , fakat Süryani harfleriyle yazarlar, ibadetlerde Süryanice yi kullanırlar. Papazların takdisten önce evli olmalarına izin verirler.

 

 

Günümüzde Maronîler

 

Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olmalarına rağmen, bugün Suriye ve Lübnan daki katolik cemaatini teşkil etmektedirler. Maronîler in sayısı, Suriye ve Lübnan da yaklaşık 400.000 ; Mısırda ise 15.000 civarındadır.

 

 

 

 

Metodistlik

 

Metodistlik 18.yüzyılda John Wesley (öl.1791) in öğretileri neticesinde ortaya çıkmış bir dini hareket mezheptir. John Wesley, kardeşi Charles ve arkadaşları George Whitefield , Anglikan Kilisesi bünyesinde , Oxford Üniversitesi nde bir manevi hayatı vaz ederek dini bir uyanışı başlattılar. Bunlar, dua ve oruçlarında yeni bir yol tutmaları , Oxford hapishanesindeki tutukluları düzenli olarak ziyaret etmeleri, yoksul çocukların eğitim ve öğretimlerini üstlenmeleri , dini günlerde ve benzeri şeylerde metodik bir düzen takip etmelerinden dolayı Metodistler diye adlandırıldılar. Metodistler küçük aktif bir grup olarak başladılar, fakat devamlı arttılar. İngiltere Kilisesi (Anglikan) mensubu olmalarına rağmen Wesley kardeşler, heyecanlarından dolayı, ibadet yerlerinden kovuldular.

 

Amerika da bir Metodist piskoposluk kuruldu. İngiltere de Metodistler arasında bölünmeler ve farklılaşmalar oldu. 1932 yılında Britanya Metodist Kilisesi ni ortaya çıkaran ilk birleşme , 1917 yılındadır. Ayrıca bağımsız Metodist gruplarda bulunmaktadır.

 

1936 yılında Metodist İnanç ve İbadetleriyle ilgili bir kitap hazırlandı. Bu kitapta ; sabah duası, teslis inancı, kısa dualar, komünyon ayini, ergenlik ve çocukluk vaftizinin su serpilerek yapılış şekli, çocuk doğuran annenin tebrik edilmesi, yeni taraftarlar için rehberlik kuralları ve benzeri hususlar yer alır.

 

Günümüzde dünyada, çoğunluğu Britanya da olmak üzere Metodist’ erin toplam sayısı 25 - 30 milyon kadardır.

 

 

 

 

Paflikyanlar

 

Ermenistan ´da Hıristiyan inancı, II. ve III. yüz yıllarda hızla ilerlemiş ve III. yüz yılın sonlarında (287 yılında) ya da IV. yüz yılın basında (301 yılında), Hıristiyanlık resmi din olarak Ermeni ulusunca kabul edilmişti. Hıristiyan inancına bağlı akımlar, Kuzey-Bati yönünden "Helen Tipi " ve Güney-Bati yönünden "Suriye Tipi " biçimlerinde Ermenistan ´a girip tüm IV. yüz yıl süresince yan yana var olmuşlardı. Ayrıca pagan inançlar da Hıristiyanlığın kabul edilmesinden çok sonralarına kadar etkisini sürdürmeyi başarmıştı. Öteden beri süregelen Zerdüştçü ve Mazdeist kurum ve gelenekler de bir anda sökülüp atılamamıştı. Hıristiyanlığın tüm kültürel, sosyal ve politik gerekleriyle birden kabul edilmesinden sonra, Ermenilerin Bati ´ya yönelmeleri kaçınılmaz olmuştu. Hıristiyan inancının korunması için eski inançlar zamanla Batili bir yaklaşıma dönüştürülmüştü. Bu düzeni sürdürmek için Ermenistan ´ın güçlü Hıristiyan komşuları sık sık Ermeni Kilisesinin yasam alanına müdahale etmişler, dogmatik çekişmelerde çeşitli gerekçelerle kendileri için elverişli olan çözümleri sağlamak için baskı uygulamışlardı. Bu gelişmelere rağmen, Ermeniler arasında artan Hıristiyan etki dalgasını dengelemek üzere politik ve dinsel akımlar ortaya çıkmıştı. Bir akım, pagan inançlarının yeniden canlanması için harekete geçerken, bir diğeri, Hıristiyanlığı denetimi altına almak isteyerek, Hıristiyan inançlarının en koyu bir biçimde savunmasını yüklenmişti. Ermeni Kilisesinin başlangıç tarihi, çok sayıda dinsel akımla birlikte, ruhban sınıfı karşıtı çekişmeler ve aralarındaki ilişkilerin belirlenmesi çok zor olan tarikatlar karmaşasını içerir. Bu tarikatların eğilimleri ya Hıristiyanlığın ahlak öğretisini asan, çarpıtan ve bu öğretiye karşı duran, ya da kilise uygulamalarından daha fazla bir tutuculuğu içeren aşırılıklara yönelmekteydi. Maniciler, Messalianlar, Montanistler, Tondraklar, Borboritler ve Paflikyanlar gibi çeşitli tarikatlar Ermenistan ´da verimli bir ortam bulmuşlardı.

 

 

Helenizm ve Gnosis

 

Hıristiyanlık, Kudüs ´ün I.S. 70 yılında yıkılmasından sonra kendini Yahudi etki alanından kurtarmış olarak, ancak çevresindeki Helenizm ´in inanç ve düşünceleriyle ilişki içinde bulmuştu. Bu yeni olgu, Hıristiyan inancını bozabilecek tehditler içeriyordu. İlk yılların Hıristiyan Kilisesinin ilk girişimi, kendini Helenizm ruhuna kolayca teslim etmemek için çabalamak oldu. Hıristiyanlık, Yahudi kalıbında kalsaydı yayılamayacaktı. Kolaylıkla Helen kültürünü benimsemiş olsaydı, yine günümüzdeki durumundan çok farklı bir konumda olacaktı. Gerçeklesen gelişim, erken Hıristiyan inancıyla Helenizm arasında beliren bir sentezdir. Helen dünyasında oldukça yaygın olan Gnostisizm, I.S. 80 ile 150 yılları arasında Hıristiyanlığın gizemci uygulamaları için kullanılmış bir ad olup, aslında Hıristiyan Kilisesinin en korkulacak rakibi durumundaydı. Gnostik akımınn yandaşları, Kilise ´nin basit inancını hiçe sayan gizli bir bilginin (Gnosis) sahibi oldukları savıyla ortalıktaydılar. Yeni-Platonculuk ´tan, Helenleşmiş Zerdüşt inancından ve Yahudilik ´ten aktarılmış sistematik bir öğreti durumuna ulasan Gnostisizm, bir tür kozmolojik yaklaşım ortaya koymuştu. Bu yaklaşım, tinsel unsurların maddenin tutsaklığından zamanla kurtulması görüsünü içeriyordu. Bu düşünce, Basilides ve Valentinus ´un kurduğu Gnostik gruplarda, İsa ´nın insan biçiminde belirmesini reddetmeye kadar vardırılmıştı. Gnostisizm, Ermeni tarikatları üzerinde de önemli bir etkiye sahip olmuştu. Örneğin Messalianlar, Gnostisizmin etkisinde kalmış bir dilenci tarikatıydı. Önerdikleri köktenci inanç biçimi, dünyadan tümüyle koparak, insanin kurtuluşu sorunun çözümleneceği yolundaydı. Messalianizm, tam anlamıyla bu dünyaya ait her türlü çalışma ve etkinlik biçimlerinin inkârına dayanan bir dinsel akımdı.

 

 

 

 

Paflikyanlar

 

Manicilikten türemiş düalist bir Ermeni tarikatıdır Paflikyanlar. Paflikyan (Pavlikyan, Bavlikyan) ya da "Paulician " adının kökeni karanlıktır. Gibbon, bu adın "Aziz Pavlus ´un öğrencileri " anlamına geldiğini belirtir. Paflikyanların bu havari iç in besledikleri özel ilgi ve tüm Paflikyan önderlerinin Aziz Pavlus ´un öğrencilerinden birinin adını almaları bu görüsü desteklemektedir. Ancak, Paflikyanların düşmanları tarafından kullanılan biçimi ile "Paulikianoi " adı oldukça ilginçtir ve bu terimin "Samsat ´li Pavlus ´un izleyicileri " anlamına geldiği ileri sürülmüştür. Oysa Samsat ´li Pavlus ´un öğretisi ile Paflikyanların hiçbir bağlantısı yoktur. Photius ´un aktardıklarına göre ise, Samsatlı Kallinice adli Manici bir kadın Pavlus ve Yohan adli iki oğlunu bu öğretiyi yaymak üzere Ermenistan ´a göndermiştir ve Paflikyanların adı iste bu Pavlus ´den gelmektedir. Ancak, bunun sadece bir öykü olduğu ve bu kişilerin gerçekten var olmadıkları tarihçiler tarafından ileri sürülmüştür. Konunun uzmanlarından Ter-Mkrttschian, Paulician adının Ermenice ´de "küçük Pavlus ´un izleyicileri " anlamına geldiğini belirtmekte, ancak bu küçük Pavlus ´un kim olduğu konusuna bir açıklık getirememektedir. Paflikyan adı ilk kez, 719 yılında Ermeni Kilisesinin Duin Sinod ´unda kullanılmış ve bu Sinod ´da "hiç kimse Paflikyan denilen kötü sapkınların evini ziyaret etmeyecek " biçiminde bir kural konulmuştur.

 

 

Paflikyanların Tarihi

 

Kendi adını Silvanus olarak değiştiren Mananali ´li Constantine, Colonia yakınlarındaki Kibossa ´da ilk Paflikyan topluluğunu bir araya getiren kişidir. Öğretisini yaymaya 657 yılında başlamıştır. Kendisi kitap yazmadığı gibi, tüm öğrencilerinin sadece İncil ´i esas almalarını istemiştir. Constantine ´den sonra Paflikyanların önderliğini Symeon-Titus üstlenmiştir. Aslında Bizans tarafından Paflikyanları yok etme görevi ile gönderilen Symeon, Constantine ´i 684 yılında öldürdükten sonra inancını değiştirmiş ve Paflikyanlara katılmıştır. Ne var ki, 690 yılında Symeon-Titus da, Bizans görevlileri tarafından öldürülmüştür. Bundan sonra ciddi bir bocalama dönemi geçiren tarikat, 715 yılında Pavlus adli bir kişinin önderliğinde Phanaroea yakanlarındaki Episparis ´te yeniden toparlanmıştır. Akımin adının bu Pavlus ´tan kaynaklandığı da ileri sürülmektedir. Pavlus ölünce iki oğlu, Gegnesius-Timothy ile Theodore, önderlik için kavgaya tutulmuşlar ve Gegnesius, 717 yılında İstanbul ´a giderek imparator III. Leo ve patrik I.Germanius ´u kendisinin bir Ortodoks olduğuna inandırmış, bir imparatorluk birliği ile Mananali ´ye geri dönerek Theodore ´u yenilgiye uğratmıştır. Paflikyanların başına geçen Gegnesius bir süre sonra ölmüş, bu kez de onun iki oğlu, Zachary ve Joseph-Epaphroditius arasında kavga çıkmıştır. Kısa zaman sonra Zachary ve izleyenleri Müslüman orduları tarafından yok edilince, tüm Paflikyanlar yine Joseph ´in önderliğinde birlenmişlerdir. Joseph, tüm Anadolu ´da Paflikyan toplulukları oluşturmayı başarmıştır. Ne var ki, Joseph ´ten sonra basa geçen Vahan zamanında tarikat hem sayıca ve hem de etki olarak gerilemistir. Bu dönemde ortaya çıkan Sergius-Tychius adli bir kişi, Vahan ´dan ayrılarak, Paflikyan tarikatını güçlendirmek ve reforme etmek için harekete geçmiştir. Paflikyanlar, "Vahanitler " ve "Sergitler " olmak üzere ikiye bölünmüştür. Sergitler, kısa süre içinde başarılı olmuşlar ve rakiplerini neredeyse tümüyle ortadan kaldırmışlardır. Bu dönemde Paflikyanlar, Bizans İmparatorlugu ´nun bazen baskısı, bazen de koruması altında kalmaktaydılar. IV. Constantine ve II. Justinian, Paflikyanlara şiddetli bir baskı uygulamıştı. III. Leo ve onu izleyen "Ikona Kirici " (Iconoclast) imparatorlar ise, genellikle Paflikyanlara sempati beslemişlerdir. I. Nicephorus, Paflikyanları Phrygia ve Lycaonia yörelerinde asker olarak kullanmak istemiştir. I. Michael, yeniden Paflikyanlara karşı şiddet uygulamasına başlamış, özellikle V. Leo, kendisinin de bir Paflikyan olduğu iddialarını yalanlamak amacıyla, müthiş bir Paflikyan avına çıkmıştır. Bu dönemde bir çok Paflikyan, Bizans ´tan kaçarak Müslümanlara sığınmıştır. Sergius 835 yılında öldürülmüştür. İmparatoriçe Theodora zamanında da baskı sürmüş, Karbeas yönetiminde isyan eden Paflikyanlar kitle halinde Müslüman topraklarına göç etmişlerdir. Artık Bizans ´ın kanlı düşmanı durumuna gelen Paflikyanlar, Müslümanlar tarafından desteklenmişlerdir. Tephrike ´de (Divrigi) bir kale kuran Paflikyanlar, sürekli olarak Bizans topraklarını yağmalamışlar, giderek etkilerini arttırarak politik bir güç durumuna yükselmişlerdir. İmparator I. Basil zamanında, Paflikyan ordusu Anadolu ´yu boydan boya geçerek Efes ´e kadar gelmiş, İzmit ´i işgal ederek neredeyse İstanbul ´un karşı kıyılarına kadar ulaşmıştır. Ancak sonunda yenilgiden kurtulamamışlar ve 871 yılında Tephrike kalesi yerle bir edilmiştir. Bu durum tarikatın askeri gücünü yok etmiştir. Paflikyanlar Anadolu ´nun çeşitli yörelerine dağılmışlardır. V. Constantine ve I. Johannes, Paflikyanları kitleler halinde Trakya ´ya, özellikle Filibe kenti ve çevresine göçe zorlamışlar ve Slavlara karşı askeri güç olarak kullanmışlardır. Dokuzuncu ve Onuncu yüz yıllar süresince Bizans yönetimi ve Kilisesi, Anadolu ve Trakya ´daki Paflikyanlar ile uğraşmış, onları Ortodoks inancına çekebilmek için sürekli çaba harcanmıştır. Ermenistan ´da Paflikyan hareketi, dokuzuncu yüz yılda Smbat adli bir kişinin kurduğu "Tondrak " tarikatı biçiminde varlığını sürdürmüştür. Trakya ´da ise zamanla yok olmuşlardır. Alexius Comnenus tarafından 1081 yılında Ortodoksluğa dönmeye ikna edildikleri ileri sürülmüştür. Onuncu yüz yıldan sonra, tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Ancak, öğretilerinin izleri bir çok yerde görülmüştür. Bulgaristan ´daki Bogomil tarikata Paflikyanların devamıdır. Bogomiller, Ortaçağ boyunca Batıya doğru öğretilerini yaymışlar, Katharlar (Albililer) ve diğer Manici akımları etkilemişlerdir. Ermenistan ´da da Paflikyanlardan türeyen benzer tarikatların günümüze kadar varlıklarını sürdürdükleri kabul edilmektedir. Yüz yıllar sonra, 1717 yılında Lady Mary Wortley Montagu, İstanbul´a gelirken Filibe´de durakladığında, aynen şunları yazıyor: "Filibe´de kendilerine Paulin adını veren bir tarikat buldum. Bunlar eski bir kiliseyi göstererek Aziz Pavlus´un burada vaaz verdiğini söylüyorlar. Pavlus, bunların en makbul azizleridir..."

 

Paflikyanların Öğretisi

 

Paflikyan öğretisinin temel görüsü, maddi dünyayı yaratan ve yöneten Tanrı ile tapılması gereken, ruhları yaratan göklerin Tanrısı arasındaki ayrımdır. Paflikyanlara göre tüm maddi varlıklar kötüdür. Bu yaklaşım Paflikyanların, Manicilikten etkilenen akımlardan biri olarak kabul edilmeleri gerektiğini ortaya koyar. Ancak, Paflikyan öğretisinde güçlü bir "Marcionist " etki de vardır. Eski Ahit ´i kabul etmezler, İsa ´nın yeniden doğacağına inanmazlar; Paflikyanlara göre İsa Tanrı ´nın dünyaya gönderdiği bir melektir ve gerçek annesi göklerdeki Kudüs ´tür; İsa ´nın tüm eseri yaydığı öğretisidir; İsa ´ya inanmak insani son yargıdan kurtarır; gerçek vaftiz İsa ´nın sözlerini duymakla olur. Paflikyanlar haça değer vermezler, yalnızca İncil ´in bir kısmına inanırlar; İsa ´yı reddettiği için Aziz Petrus ´un mektuplarını dikkate almazlar; yalnızca Luka İncili ve Pavlus ´un mektuplarına değer verirler. Tüm resim ve heykellere karşıdırlar. Maddi dünyaya ait her şeyin sadece simgesel bir değeri vardır. Bu bakımdan, Paflikyanlar Kiliseyi de, Kilisenin geleneklerini, dogmalarını, kurumlarını, ruhban sınıfını da reddedişlerdi. Onlara göre, herkes kutsal metinleri okuyup yorumlama hakkına sahiptir. Paflikyanlar kendilerini kabul ettirmek için çok şiddetli bir misyoner etkinliği göstermişlerdi. Ayrıca korku duyulan savaşçılar olup, bu nitelik kuskusuz bulundukları bölgenin coğrafyasından kaynaklanıyordu. Zira Paflikyanlar, dinleri ve uygarlıkları ayıran bir sinir üzerinde yer alıyorlardı. Akımin bu militan görünümü, toplumsal alanda da radikal bir ideoloji ile kokuttu. Yeryüzünde tüm tinsel yetkeyi reddettikleri için, dünyasal iktidar ve politik hakların varlık nedenini de inkar ediyorlardı. Böylece, dinsel düzeydeki eşitlikçiliğe, toplumsal düzeyde de bir eşitlikçi anarşizm eklenmekteydi. Paflikyanlara göre, tüm Kilise hiyerarşisi kötüdür, ayni biçimde tüm ayinler ve kutsal eşyalar da reddedilmelidir. Örgütlenmelerinde en önde gelen kişiler, tarikatın farklı yörelerdeki kurucularıdır. Bu kurucu azizler, genellikle adlarını Aziz Pavlus ´un görencilerinden alırlar ve onların yeniden dünyaya gelmiş ruhlarını taşıdıklarını ileri sürerler. Azizlerden sonra, bir konsil oluşturan "synechdemoi " (yoldaşlar) ile toplantılarda düzeni sağlayan "notarioi " gelir. Toplantılarını kiliselerde değil, "proseuchai "nde (dua evleri) yaparlar. Baskı altındayken inançlarını saklamanın ve hatta reddetmenin doğru olduğuna inanırlar. Bu nedenle, dışardan Kiliseye bağlı bir görünüm sunarken, gizlice Paflikyan inançlarını sürdürebilmişlerdir. Ülküleri, tüm irk ayrımlarını giderecek olan inananların tinsel birliğine ulaşmaktır. Düşmanları Paflikyanları sürekli ahlaksızlıkla suçlamışlardır. Hatta dua evlerinde bile ahlâksız davranışlarda bulundukları ileri sürülmüştür. Kendilerinin "Hıristiyan " adından başka bir adla çağırılmalarından hiç hoşlanmazlar. Harnack ´a göre Paflikyanlar, "Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlığı reddeden, hiyerarşi karşıtı düalist Puritanlardır ". Gibbon ´dan beri Paflikyanlar, ilk ve saf Hıristiyanlığı sürdürmeye çalışan, düşmanları tarafından baskı ve ıstırap altında yasamak zorunda bıraktırılmış, İncil ´e bağlı iyi insanlar olarak kabul edilmektedirler. Conybeare, Paflikyanları Adopsiyonistler ´in devamı olarak nitelendirir. Adeney ise Paflikyanları "Protestanliktan önceki Protestanlar " olarak değerlendirir.

 

 

 

 

Presbiteryenler

 

Prespiteryenler: piskoposluğu reddeden İhtiyar Meclisi tarafından yönetilen Kalvinist Sistem Protestanların yer aldığı Reforme Kilise mensuplarına verilen addır.

 

Onlar, Presbiteryanizmin havariler tarafından vaaz edilmiş bir sistem olduğunu kabul ederler. Modern Presbiteryan Kilisesi, reformdan etkilenmiş ve dini muhtariyet kazanmıştır. Bu hareket, İsviçre li U. Zwingli (1484 1531) tarafından ortaya atılmış, Fransız J. Kalvin (1509 1564) tarafından da geliştirilmiş ve 1572 yılında Kraliçe Elizabet devrinde de İngiltere ye girmiş, çeşitli tartışmalara yol açmıştır.

 

Bu kilise Presbiter diye adlandırılan yaşlılar, kıdemliler tarafından yönetildiği için bu ismi almıştır.

 

Disiplin Kitabı nda geçen Kilise düzeninin kurallarını ve yazılı iman ikrarını kabul eden yönetici ihtiyarlarla öğretici ihtiyarlardan (papaz:minister) oluşan mahalli bir heyete ruhani niteliği olmayan bir kimse başkanlık eder. Mahalli heyetlerin üstünde belirli bir bölgede Presbiteri denilen ve piskopos görevi üstlenen bir üst idare merkezi bulunur. Bu merkezi her alt topluluktan seçilmiş birer temsilci ile öğretici ihtiyarlar yürütür. Papaz görevi yapan ihtiyarları seçmekte bu kurulun işidir. Bu Presbiterilerin üzerinde de bir genel meclis bulunur. Bu idare şekli 17. yüzyıl İsviçre Şehir Devlet Sistemi nden örneklenmiş ve değişik ülkelerde de benimsenmiştir. Bir Katolik rahibi olan John Knox (1505 1572) İskoçya da Presbiteryen Kilisesi ni kurmuştur. Daha sonra İrlanda, Galler, İngiliz Dominyonları, Amerika vb. ülkelerde de faaliyetler başlamıştır. İngiltere de Presbiteryenler baskı görmüşlerdir.

 

Presbiteryenlerin temel doktrinleri, 1643 1644 yılları arasında İngiltere de Westminster Asamblesi tarafından tespit edilmiş, Westminster İman İkrarı nda açıklanmıştır. Bu, Presbiteryen Kiliseleri nde dogmalar konusunda ihtilaflar bulunmasına rağmen, ayin ve törenlerindeki kolaylık ve sadelik hepsinde aynıdır. Mabedleri gösterişsizdir. İlahiler, Kitab-ı Mukaddes ten alınmaktadır. Tanrı ya dua ve ibadetleri gizli bir şekildedir. Daha çok ilk kiliseleri ve ilk Hıristiyanları taklit etmeye çalışırlar.

 

 

 

Scientologistler (Bilim Kilisesi)

 

Batı dünyasının en büyük kültlerinden (ki artık yeni bir din olma aşamasına geçmiş bulunuyor)birisi olan Scientologistler, 1954 Şubat ında, Los Angeles te, 1911 Tilden, Nebraska doğumlu, Lafayette Ronald Hubbard ve on sekiz havarisi tarafından kuruldu. Hubbard, iki yüzden fazla bilim kurgu, gerilim, polisiye, macera romanı ve bir o kadar da makalesi olan bir yazar. Dianetics ve Scientology araştırmalarının temelini 1938 de kaleme aldığı Excalibur başlıklı makalesi teşkil etmektedir. Excalibur, efsanevi Britanya Kralı, Yuvarlak Masa şövalyelerinin başı King Arthur un kayadan çekip çıkarttığı güç sembolü bir kılıcın adı. Bizim kültürümüzdeki, örneğin, zülfikâr olarak düşünülebilir.

 

Scientologistler, Zihin Kontrolü nü Auditor dedikleri Denetçi ler aracılığı ile uyguluyorlar. Denetçiler, külte katılmak isteyenlere kişiye özel istişare programları hazırlıyorlar. İstişarenin amacı, taliplinin hayatını gözden geçirmesi, kendisiyle yüzleşme yeteneği kazanması. Üye adayı, böylece hayatına damgasını vurmuş olan enigmaların/olayların etkisinden kurtuluyor ve Clear yani Berrak oluyor. Berraklık mertebesine erişen talibin bir sonraki aşaması müridlik. Buradan OT dedikleri mertebeye geçiliyor. OT bedenini ve zihnini terk edebilen Thetan, yani ruh. Thetan, bakmadan görebiliyor, işitmeden duyabiliyor, vs. Bu çerçevede, Scientology de kitaplı dinlerin İsa dahil tüm peygamberleri ve Buda gibi diğer büyük dinî liderler, Berraklık mertebesinin biraz üstüne çıkmış insanlar olarak kabul görüyorlar. Allah ın varlığına inandıklarını ifade ediyorlar, ancak sıfatlarını belirtmiyorlar. Cennet, cehennem yok. Reenkarnasyon var. Berraklık mertebesine ulaşan kişinin doğum ölüm silsilesinden kurtulacağı telkin ediliyor. Denetçi nin uyguladığı program, ayrıntılı ve ödünsüz. Seanslarda Elektro psikometre denilen bir özel bir aygıt kullanılıyor. Elektro psikometre nin patenti Volny Mathieson isimli bir kült üyesi tarafından 1966 yılında alınmış. Aygıt, denetçiler tarafından üyelerin ruhsal sıkıntı merkezlerini saptamak için kullanıyor.

 

Hubbard, 2. Dünya Savaşı nda Deniz Kuvvetleri nde görev yaptı ve hemen ardından Gönüllüler İdaresi ne intihar eğiliminden ve ciddi olarak zarar görmüş hafızasından yakındı. Bununla birlikte, Hubbard orta derecede başarılı ikinci sınıf bir bilim kurgu yazarıydı. Yıllar sonra, kilisesinin broşürleri onu yanlış olarak savaşta harekatlar sırasında sakatlanmış ve kör olmuş, iki kez öldüğü duyurulmuş ve mucize sonucu Scientology sayesinde şifa bulmuş aşırı başarılı bir 2. Dünya Savaşı kahramanı olarak tanımlıyordu.

 

Hubbard, 1950 de, tarikatın kutsal metinlerinden biri olan Dianetics: Modern Akıl Sağlığı Bilimi ni yazdı. İçinde dinleme dediği kaba psikoterapatik bir tekniği tanıtıyordu. Ayrıca konuşulan konular geçmişlerini çağrıştırırken deride oluşan elektriksel değişimleri ölçmek için dizayn edilmiş ( E metre denilen) basitleştirilmiş bir yalan makinesi icat etti. Hubbard mutsuzluğun eski travmaların neden olduğu zihinsel aberasyonlardan (ya da engramlar dan) türediğini iddia ediyordu. E metreyle yapılan danışmanlık seanslarının engramları ortadan kaldıracağını, körlüğü tedavi edeceğini, hatta kişinin zekasını ve görüntüsünü de geliştirebileceğini iddia ediyordu. Hubbard takipçileri için her biri daha da pahalı olan yeni basamaklar üretmeyi sürdürdü. 1960 larda insanların 75 milyon yıl kadar önce Xenu adlı zalim bir galaktik hükümdar tarafından dünyaya sürülen ruh kümelerinden (ya da tetanlardan ) yapıldığı kararını yayımladı. 1967 de çalışan bir Dahili Gelir Servisi, tarikatın ana kilisesinin vergi muafiyetini ortaya çıkardı. 1971 de bir federal mahkeme Hubbard ın tıbbi tezlerinin uydurma olduğuna ve E metre dinlemenin artık bilimsel bir müdahale olarak adlandırılamayacağına hüküm verdi. Hubbard buna tümüyle dine yönelerek, tarikatın ilginç ayinlerine ilk düzenleme koruması arayarak karşılık verdi. Kiliseler inşa edildi, ayrıcalıklar misyon , bağışlar sabit bağış ve Hubbard ın karikatür kitabındaki kozmolojisi kutsal metinler oldular.

 

 

Günümüzde Scientologistler

 

Scientologistler in sekiz milyon üyesi olduğu hesaplanıyor. Üç bin kiliseleri, yüz yirmi ülkede misyoner irtibat ofisleri var. Grubun beyanına göre Scientology nin 50.000 aktif üyesi bulunuyor. Scientology, bugün 40 yaşındaki, liseden terk ve ikinci kuşak bir kilise üyesi olan David Miscavige tarafından yönetiliyor.

 

Scientology Kilisesi takipçilerinden bir kısmı Hollywood da da güçlü bir ekip kurdu. Taraftarlar arasında ; Tom Cruise ve John Travolta, aktrisler Kirstie Alley, Mimi Rogers ve Anne Archer, Palm Springs işletmecisi ve göstericisi olan Sonny Bono, jazzcı Chick Corea ve hatta çizgi karakter Bart Simpson ın sesi Nancy Cartwright gibi ünlülerde bulunmaktadır.

 

Yakın zamanlarda uzun yıllar tarikat yandaşı olan yüzlercesi pek çoğu ruhen ve bedenen kötüye kullanıldıklarından şikâyet ettiler kiliseden ayrıldılar eleştirilerini dile getirdiler. Bazıları Scientology kilisesini dava etti ve kazandı; diğerleri 500.000 $ lık kefaletlerle davadan vazgeçtiler. Pek çok davada yargıçlar kiliseyi şizofren ve paranoyak ve ahlaksız, fesat ve tehlikeli olarak etiketlediler. Günümüzde halen akımın bir çok üyesi finansal yolsuzluk yapmakla (bu yolsuzlukların miktarı bazen 500 milyon $ civarındadır) yargılanırken bir yandan da akım gittikçe güç kazanmakta taraftar sayısını arttırmaktadır.

 

 

 

 

Süryanilik

 

Antakya Süryani Kilisesi, ilk kurulduğu dönemlerde coğrafi konum itibarıyla Doğu Kilisesi ve Batı Kilisesi olarak iki kola ayrılmıştır. Pers Hükümdarlığı´nın sınırları içinde yaşayan Süryaniler Doğu Kilisesi´ni; Roma İmparatorluğu´nda yaşayanlar ise Batı Kilisesi´ni oluşturuyordu. Ancak bir birlik anlayışı içinde faaliyetlerini yürüten Kilise´nin içinde iki nedenden dolayı anlaşmazlıklar çıktı.

 

Bu nedenlerden birincisi, Bizans´ın Doğu halkları üzerindeki baskı uygulamaları ve kendi çıkarına yönelik olarak oynadığı politik oyunlardır. İkincisi ise, kendisi de Süryani kökenli olan İstanbul Patriği Nasturius´un genel kilise anlayışına ters düşen öğretisidir. Bu iki neden Kilise´nin ikiye bölünmesine yol açtı. Bu anlaşmazlıkta Nasturius´un görüşlerini benimseyen Süryaniler, tarihte "Nasturiler" ismiyle anılmaya başlandı.

 

1445 yılında Nasturilik´ten kopan ve çeşitli nedenlerden dolayı Papalığa bağlanan Kıbrıs Nasturi Metropoliti Timotheos ve onunla birlikte hareket eden kalabalık kitle, Papa IV. Evgin tarafından "Keldani" adıyla nitelenmiştir. Bu şekilde Nasturilik´ten kopup Katolik inancı benimseyenlerden oluşan bu kilise, "Keldani Kilisesi" olarak adlandırılmıştır. M.S. 451 yılında Süryaniler arasında bir başka bölünme daha ortaya çıkmıştır. Bu tarihte politik, mezhepsel ve yerel sürtüşmelerin artması nedeniyle toplanan Kadıköy Konsili, bu bölünmeye neden olmuştur.

 

Bizans İmparatoru Markian´ın yapabileceği baskı ve zulüm uygulamalarından korkup, atalarının iman ilkelerini önemsemeyen ve Kadıköy Konsil´inin bu doğrultuda aldığı kararları benimseyen Süryanilere "Malkoye Melkit" denilmiştir. Bu isim "Kralın Yandaşları" anlamına gelmektedir. Bu topluluk günümüzde Rum Ortodoks adıyla anılmaktadır.

 

Malkoye Melkit adı verilen bu topluluk içerisinde M.S. VII. Yüzyıl´da bir bölünme daha yaşanmıştır. Lübnan´daki Mor Marun Manastırı rahipleri Melkit Patriği Maksimus´un savunduğu dinsel teorik görüşle ters düştüler ve "Maronit Patrikliği" adı verilen bağımsız bir patriklik kurdular. Bu Patriklik 13.Yüzyıl´da Papalığa bağlandı. Diğer yandan Rum Ortodoks (Melkit) Kilisesi bireylerinden bir bölümü başka bir anlaşmazlık yüzünden Roma Papalık Kürsüsü´ne bağlandılar. Bu topluluk, 1724 yılında "Rum Katolik" ismiyle, kendilerine ait bir Patriklik Merkezi kurdu. Antakya Süryani Kilisesi, 18. Yüzyıl içerisinde bir bölünmeye daha sahne oldu.

 

Episkopos Mihael Carve´nin önderliğini yaptığı bir grup Süryani, Papalığa bağlandı ve "Süryani Katolik" ismi altında bir Patriklik Merkezi kurdu. Bu arada 19. asırda Protestan misyonerlerinin Süryani bireyler arasında yürüttüğü çalışmalar sonucunda bazı Süryanilerin Protestanlığı benimsediği de görülmüştür.

 

 

Antakya Süryani Ortodoks Kilisesi´nin Patriklik Merkezleri

 

Süryani Patrikliğinin ilk merkezi Antakya´dır. Mor Petrus (Şemun) tarafından M.S. 37- 43 yılları arasında kuruldu. 518 yılına kadar Antakya´da kalan Patriklik merkezi daha sonra geçici olarak birçok yerlere ve manastırlara taşındı. 969´da Patrik VII. Yuhanna zamanında Malatya´ya yerleşti. 1058´de Özellikle Melkit (Krallığa mensup) Rum Ortodoksların baskı ve saldırılarından dolayı Diyarbakır´a alındı.

 

1293 yılına kadar hem Diyarbakır hem de Deyrulzafaran manastırı merkez olarak kullanıldı. 1293 yılında Patrik İğnatiyos Bin Vahip Döneminde Patriklik merkezi sürekli ve resmen Deyrulzafaran´da kaldı. 1932 yılında Humus Metropoliti Efrem Barsavm Patrik olunca Suriye´nin Humus şehrine taşıdı. 1959´da Patrik İğnatıyos III. Yakup Patriklik merkezini Suriye´nin başkenti Şam´a aldı. Bugün Antakya Süryani Ortodoks Kilisesinin Patriklik merkezi hala Şam´dadır.

 

Süryani Ortodoks Kilisesi, Antakya kentinin; Roma İmparatorluğu´nun üç büyük başkentinden biri olduğu dönemde kurulmuştur. Bu süreç Kudüs´ten sonraki "elçisel dönem"e denk düşmektedir. Dönemin Antakya´sı, Helenistik kültürün önde gelen merkezlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.

 

Antakya, Hıristiyanlık döneminde de bu özelliğini sürdürerek, Süryani Ortodoks Patrikliği´nin yönetim merkezi ve dinsel başkenti olmuştur. Doğu´nun gerçek kilisesi olan Süryani Kilisesi; inanç ülküsü, dogma ve liturya alanında verdiği dinsel-kültürel hizmetlerle etkin misyon çalışmaları birleştirerek, Ortadoğu´dan Uzakdoğu´ya dek uzanan bir coğrafyada yaşayan insanlara kadar inançlarını taşıma başarısına sahip olmuştur. Paganlar arasındaki Hıristiyanlık inancının öncüsü olan Kilise, aynı zamanda değişik etnik kökenlerden gelen insanları çatısı altında barındırmayı başaran ilk Hıristiyan kilisesidir.

 

İsa yeryüzünde iken, yaydığı yeni öğretiler sonucunda Mor Yakup´un başkanlığında Hıristiyanlık inancına sahip ilk düzenli topluluğun oluşumu söz konusudur. Ancak bu topluluk, tinsel anlamda gerçek bir kilise olma niteliğini ve yetkinliğini Hıristiyan inancına göre Kutsal Ruh´un inişiyle birlikte kazanmıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkan Kudüs Kilisesi, yapısı içinde sadece Yahudi kökenli Hıristiyanları barındırmaktaydı. Kudüs Kilisesi Mesih´in ilk kilisesi olması nedeniyle kilise babaları tarafından bu dönemde "Ana Kilise" adıyla tanımlanmıştır. İlerleyen süreç içerisinde İsa´nın yeni topluluğu, Yahudi kökenlilerin uyguladıkları baskı ve kovuşturma politikalarına maruz kalmıştır.

 

Kudüs´teki topluluk, bu baskı uygulamaları ve M.S. 34 yılında Diyakos Estefanos´un şehit edilme olayı sonucunda dağılmak mecburiyetine düşmüştür. Bu nedenlerden dolayı dağılan topluluğun bir bölümü Antakya şehrine giderek, burada yaşayan ve putperest Süryaniler ile Yahudilerden oluşan yerli halkın gönlüne, Hıristiyanlık inancının ilk tohumlarını ekmeyi başarmıştır. Böylece Süryani ve Yahudilerden oluşan ilk çekirdek topluluk Antakya´da kurulmuştur.

 

Kudüs Kilisesi, Antakya´da faaliyet gösteren böyle bir topluluktan haberdar olur olmaz, yetmişli müjdecilerden Aziz Barnaba´yı Antakya´ya göndermiştir. Aziz Barnaba´nın burada yürüttüğü etkili ve yoğun çalışmalarına, daha sonraları Mor Pavlus´un bir yıl süren özverili katılımının da eklenmesi sonucunda Antakya Kilisesi´nin etrafında toplanan insanların sayısı bir hayli çoğalmıştır. Bu yoğun ve etkili çalışmaların sonucunda günden güne güçlenen ve sayıları artan Antakya´daki topluluk tarafından; "Hıristiyan" ismi ilk kez belirtici bir özellik olarak kullanılmaya başlanmıştır.

 

Antakya şehri, sosyal, kültürel ve dinsel etmenler dolayısıyla, farklı tarihlerde birçok müjdecinin uğrak yeri olmuştur. Kentteki dinsel etkinliklerin hızlanmasının ve Kilise bireylerinin sayısının hızla artmasının çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenlerden başlıcaları; şehrin yerlilerinin Yahudi baskısından uzakta ve Roma İmparatorluğu´nun vatandaşı olmaları, daha da önemlisi misyon faaliyetlerinin dili olarak Süryanice´nin kullanılmasıdır.

 

M.S. 37 yılında Mesih´i müjdelemek amacıyla Antakya´ya gelen ve burada bulunduğu süre içinde kentteki topluluğun programlı ve düzenli etkenliklerine şahit olan "Onikiler"den Mor Petrus ( Şemun ), Hıristiyan dünyasının üç büyük kürsüsünden ilki olan "Antakya Elçisel Kürsüsü"nü M.S.37-43 yılları arasında burada kurmuştur. Antakya Kilisesi bu şekilde, "Ana Kilise" olarak adlandırılan Kudüs Kilisesi´nden sonra kurulan ilk Hıristiyan kilisesi olmuştur.

 

Nitelik ve yapısı itibarıyla bakıldığında Yahudi kökenli ve putperest kökenli (Süryani) Hıristiyanları çatısı altında birleştiren ilk "Ana Kilise" olan Antakya Kilisesi, yönetimsel açıdan da Doğu Hıristiyanlığı´nın merkezi haline gelmiştir. Tarihsel süreç içinde, Yahudi kökenli Hıristiyanlar ile putperest kökenli Hıristiyanlar arasında bazı görüş farklılıklarının ve anlaşmazlıkların belirdiği görülmektedir. Bu anlaşmazlıkların temelinde Yahudi kökenli Hıristiyanların, putperest kökenli birinin Vaftiz olabilmesine ilişkin görüşleri yatmaktaydı.

 

Onlara göre, putperest birisinin Vaftiz olabilmesi için Musa Yasası´nı tamamlaması; yani sünnet olması gerekiyordu. Bu meseleden kaynaklanan sürtüşmelerin ve anlaşmazlıkların son bulması amacıyla M.S. 51 yılında Kudüs´te Hıristiyan dünyasının ilk "Konsil"i toplandı. Bu Konsil´in toplanabilmesi için Aziz Barnaba ve Pavlus özel bir çaba ve emek sarfettiler.

 

Elçi Mor Yakup´un başkanlığında bir araya gelen Konsil, putperest kökenlilerin vaftiz olabilmeleri için sünnet olmalarının şart olmadığına yönelik karar almıştır. Bu karar putperest kökenli Hıristiyanların Musa töresinden kurtulmalarını sağlamıştır. Konsilde bunun yanı sıra Antakya Kilisesi´nin güçlendirilmesine ilişkin bir takım kararlar daha alınmıştır. Bu kararlardan en önemlileri Mor Pavlus ve Aziz Barnaba´yla birlikte Yahuda ve Silasi´nin da Antakya´ya yollanması, Putperest kökenli olanlara yönelik olarak kendilerinin de putperest iken alıştıkları put kurbanlarından, kandan, boğulmuş olandan ve zinadan şiddetle kaçınmalarıdır.

 

Antakya Kilisesi "Ana Kilise" unvanına sahip olduktan sonra İsa´nın ismini yaymaya yönelik bütün misyon çalışmaları bu merkez tarafından yönetilmeye ve yürütülmeye başlandı. Bundan dolayı Mor Petrus misyon çalışmalarına başka yerlerde devam etmek üzere Antakya´dan ayrıldı. Ayrılışı sırasında Mor Pavlus´un da yardımı ile Mor Afudius´u putperest kökenli Hıristiyanlara; Mor İğnatius Nurani´yi de Yahudi kökenli Hıristiyanlara dinsel yönetici -Episkopos- olarak atadı. Ancak Mor Afudius M.S. 68 yılında Roma İmparatoru Neron tarafından öldürüldü. Bu olay neticesinde her iki kökenden gelen Hıristiyanlar, Kutsal Ruh´un bağıyla Mor İğnatius Nurani´nin başkanlığında birleşti. Bu birleşme, o tarihten itibaren Antakya Kilisesi´nin "Genel Kilise" unvanını almasına vesile oldu.

 

Mor İğnatius Nurani´nin başkanlık yaptığı dönemde özellikle Suriye, Lübnan ve Anadolu topraklarında yürütülen misyon çalışmaları bir ivme kazanmış ve kısa sürede bu coğrafyada Hıristiyan bireylerin sayısı gözle görülür bir biçimde artmıştır. Ancak Kilise´nin bu derece güçlenmesi Roma İmparatoru´nun kaygılarını artırdığı için dönem dönem çalışmalarda aksaklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de Antakya Kilisesi uygun zemin bulduğu sürece İncil´in yaşam verici öğretilerini yaymayı amaçlayan misyon çalışmalarını devam ettirmiştir. Tüm bu süreç boyunca yürütülen sistemli ve bilinçli çalışmalar, Antakya Kilisesi´nin Genel Başkanı Mor İğnatius Nurani´nin bölgedeki en büyük dinsel lider olmasını ve hakimiyeti eline geçirmesini sağlamıştır. Bu andan itibaren İğnatius Nurani´nin "Suriye Episkoposu" unvanını kullanmaya başladığı görülmektedir.

 

Aynı dönemde Sur, Sayda, Kayseri, Beyrut, Cubeyil, Efes, Kapadokya, Bergama, Sardiş ve Leodikiya şehirlerinin her biri 2. Yüzyılın sonlarında "Episkoposluk" statüsünü kazanmışlardır. Tüm bu merkezler M.S. 5. Yüzyıla kadar yönetim açısından Antakya Süryani Kilisesi´ne bağlıydılar. Bu gelişmelerin paralelinde dönemin dikkat çeken diğer özelliği de Mezopotamya´da yürütülen misyon çalışmalarının kaydettiği aşamadır. Bu bölgede henüz 3.yüzyılın ilk çeyreğinde; yani yaklaşık 200 yıl gibi kısa bir sürede tam yirmi Episkoposluk Merkezi kurulduğu görülmektedir. Bu merkezlerin en önemlileri, Bethzabday (İdil), Hilvan, Sincap, Katar, Kerkük, Keşker, Basra, Erbil, Urhoy (Urfa), Amid (Diyarbakır), Nsibin (Nusaybin) ve Bethgarmay´dır.

 

 

 

 

 

Unitaryenizm

 

Unitaryenler deyimi; teslisi ( Hıristiyanlıkta ki gibi üçlü bir tanrı anlayışını) reddeden, dini düşünce taraftarlarına verilen genel bir addır.

 

Unitaryen adı " Tanrının Birliği " inancından gelmektedir. Hristiyanlıkta Pavlus ile ortaya çıktığını ileri sürülen Teslis doktrinine karşı , ilk yüzyılda başlayan ve Arsus la şekillenen bir muhalefet bulunmaktadır. 325 yılında yapılan İznik Konsili ´nde Aryus ´un görüşleri reddedilmiştir. Bu tarihten sonra Aryus ´un görüşleri Aryanizm adıyla biline gelmiştir. Ancak " Unitaryenizm " adıyla bir Hareket haline gelmesi 16.yy dadır. Avrupa ´da ve İngiltere ´de Unitaryenliğin yayılması Reformasyon devresinde ve sonrasında Kutsal Kitabın serbest ve bağımsız incelenişiyle at başı yürümüştür..Böylece üçlemeye karşı tenkitler.16.yy ve sonrasında ortaya çıkmıştır. İspanya ´da Michael Servetus (1511-1533)bu yolda hayatından olmuştur. Jonn Biddle ( 1616 - 1662 ) İngiliz Unitaryenliğin babası diye nitelendirilirken Faustus Socinus ( 1539 - 1604 ) , İsa Mesih ´in şahsı ile ilgili inançları, onun sadece insan olduğu şeklinde netleştirmiştir.8

 

Unitaryen hareketi bir çok Hıristiyan ülkesinde yasaklanmış ve taraftarları göçe zorlanmıştır.(17 yüzyılda). Unitaryen hareketi, dini konulardaki geniş toleransıyla,18 yy da gelişmesini sürdürmüştür. Saygı gören bir piskopos olan Theophilus Lindsey, Unitaryenler toplantısı yapmış ve toplantı yeri mabet olmuştur. İlim adamı olan Joseph Priestley , Unitaryenlerin liderliğine getirilmiştir. Fakat bu yeni dini hareketin üyeleri sürgün ve hatta 1813 yılına kadar ölüm cezasıyla cezalandırılmıştır. Unitaryenlerin çoğu merkezi Boston ´da bulunan ve " Amerika Unitaryen Cemiyeti " nin kurulduğu Amerika ´ya göç etmişlerdir. İngiltere ´de yeniden yapılanan Unitaryenler 1825 yılında, " The British and Foreign Unitarian Association " (Britanyalı ve Yabancı Unitaryenler Birliği) oluşturmuşlardır. O günden bu tarafada varlıklarını sürdürmüşlerdir.

 

Unitaryenler ´in inanç esasları; Tanrı ´nın birliği, Tanrı ´yı ve insanları sevmekten, ebedi bir hayata inanmaktan ibarettir.

 

İnançla ilgili meselelerde, otoritelerin değil, aklın kabul ettiğini, çeşitli din ve görüşlere karşı hoşgörüyü esas alırlar. İsa ´nın hatırasına saygı gösterirler, ancak " Tanrı ´lığı " nı reddeder ve " yanılmaz " olduğunu kabul etmezler. Hıristiyan Kutsal Kitap ´larını insan tecrübesinin bir belgesi olarak görür, fakat yazarlarının, insan olukları için,hata yapabileceklerini ileri sürerler.

 

Unitaryenler,insanın günah işlemeğe,hata yapmaya eğimi olsada,asıl itibariyle günahkar olduğuna inanmazlar .Unitaryenler, cehennem ve ahiret konusunda farklı düşünceye sahiptirler. Tanrı ´nın her dönemde insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler gönderdiğini kabul ederler.İsa Mesihi de bunların en üstünü olarak görürler.

 

Unitaryenler, dualarda herhangi bir destek ve dilekte bulunmayı Tanrı ´nın işine karışma olarak telakki ederler. Ölümden sonra insan ruhunun yaşadığına; ahiret hayatının nasıl ve ne derecede olacağını bilemeyeceklerine,fakat Tanrı ´ya sevgilerinden dolayı cehennemde olmayacaklarına inanırlar.

 

 

Günümüzde Unitaryenler

 

 

Bir çok Avrupa ülkesinde teşkilatlanmakla birlikte, en yoğun olarak Amerika, Kanada, Macaristan, Polonya, Transilvanya ve İngiltere ´de faaliyette bulunmuş olan Unitaryenler ; bugün Avrupa ve Amerika ülkelerinde yaşamaktadırlar.

 

 

 

 

Yehova Şahitleri

 

Yehova şahitliğinin kurucusu C.T. Razıl ´dır.(Charles Taze Russell 1852-1916) Razıl önceleri bir Kitab-ı Mukaddes topluluğu kurdu, ve grubun pastörü seçildi. 1879 da " Siyon ´un Tarassut Kulesi" dergisini çıkartmaya başladı, birkaç yıl sonra aynı ad altında ( daha sonra " siyon" kelimesi atıldı)bir cemiyet kurdu.

 

Razıl, öldükten sonra yerine hareketin avukatı J.F. Rutherford (1869-1942) getirildi. Kendisinin " Yehova ´nın Sözcüsü" olduğuna inandığından ve Razıl ´ın şahsiyetinin yıprandığına kanaat getirdiğinden " Russelistler" adını 1931 ´de " Yehova Şahitleri" ne çevirdi. Yüzden fazla eser yazdı. Fakat O da va ´dedilen olayları görmeden öldü. Yerine N.H. Knorr )1977 ´ye kadar) geçti. Bunun zamanında Gilead ´da Kutsal Kitap Mektebi kuruldu ve 15.000 civarında Krallık misyoneri yetiştirdi. Knorr ´dan sonra teşkilatı bir idare heyeti yürütmektedir. Bu idare heyetinin altında çeşitli hizmet kademeleri vardır.

 

Yehova Şahitliği Dini Mesihi bir harekettir. Onlar,İsa ´nın ikinci gelişinin vuku bulduğuna ve onun 1914 ´te gökte " Tanrının Krallığını" başlattığına inanırlar. Yehova Şahitlerine göre ; 1914 ´te hayatta bulunan nesil,İsa ´nın yeryüzüne inerek beraberindeki 144.000 Yehova Şahidiyle bütün siyasi kuruluşları,devletleri,milletleri,kısacası " Şeytanın Güçleri" ni yok edeceğini görecektir. Böylece yeryüzünde de Tanrının Krallığı kurulmuş olacaktır. Bu Armagadon Savaşıyla sağlanacaktır.

 

 

 

Yehova Şahitlerinin İnançları

 

Yehova Şahitleri ´nin inanç ve adetleri maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz :

 

1 - Mukaddes Kitap, Tanrının Sözüdür ve hakikattir. Mukaddes Kitaba her türlü insan sözünden daha çok güvenilir. " Yeni Ahit" , ruhi İsraillilerle yapılmıştır. Tanrının Kanununa insanların kanunundan ziyade itaat edilmelidir. Yehova ´nın Şahitleri, bütün insanlara, Mukaddes yazılardaki hakikati bildirmek sorumluluğu altındadır. Mukaddes Kitabın ahlak standartlarına uyulması şarttır.

 

2. - Tanrı tektir ve ismi Yehova ´dır. Tanrı, dünya üzerindeki kötü sistemi Armagedon Harbi ile ortadan kaldıracaktır. Tanrı, her fert için kader ve alın yazısı çizmemiştir; herkes davranışlarında bizzat sorumludur.

 

3. - İsa Mesih, Tanrı tarafından mucizevi olarak doğması sağlandığından, Tanrının Oğludur ve Tanrıya eşit değildir. İsa ´nın insan öncesi hayatı vardır; Tanrının yarattığı ilk varlıktır. İsa Mesih; bir haç üzerinde değil bir direk üzerinde ölmüştür. İsa, hayatını, insanlığın kurtuluşu için gerekli olan fidye olarak ödemiştir. Kurtuluş için İsa ´nın kurbanlığı yeterlidir. İsa Mesih, ölümünden sonra ruhi bir şahıs olarak yaşamaktadır. İsa ´nın yönetimindeki " Gökteki Tanrısal Krallık" , yeryüzünü adaletle ve sulh içinde yönetecektir. Bütün milletlerden seçilen ve sayıları 144.000 olan sadece küçük bir sürü, İsa Mesih ile birlikte hüküm sürmek üzere " Göğe" gidecektir. İsa, cemaati kendi üzerine bina etmiştir (Petrus ´un üzerine değil). Dua, tanrı Yehova ´ya ancak İsa Mesih vasıtasıyla yapılır. İsa, Tanrıya hizmet etmekte takip edilmesi gereken bir örnek bırakmıştır. İsa ´da ilahi tabiat bulunmaz.

 

4. - İlahi Krallık, yeryüzüne insan için en iyi hayat standardını getirecektir. Yeryüzüne asla imha veya yok edilmeyecektir. Kötülük ebediyen yok edilmiş olacaktır. Hayata götüren yol, ancak bir tanedir. Şimdi biz son günlerde yaşamaktayız.

 

5. - İnsanlık, Ademin günahlarından dolayı ölmektedir. İnsan onu, ölümle birlikte yok etmektedir. Ölüler, insanlığın müşterek mezarına gidecektir. Ölümden kurtulmak için yegane ümit, diriltilmektir. Bu da Yehova Şahidi olmaya bağlıdır. Adem ´den miras alınan günah sona erecektir. İnsan, tekamül etmemiş, fakat yaratılmıştır.

 

6. - Cehennem diye insanların ruhlarının azap çektikleri bir yer yoktur.ve kadere inannazlar

 

7. - Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir.

 

8. - Şeytan, bu dünyanın görülmez yöneticisidir.

 

9. - Tapınmada suret, resim, haç, tespih, mum kullanılamaz.

 

10. - Ruh çağırmak, fal bakmak, büyücülük, ispirtizma yasaktır.

 

11.- Yehova Şahidi, dinlerarası işbirliği faaliyetlerine katılamaz. Yehova Şahidi, kendini bu dünyadan uzak tutmalıdır. Yehova ´nın şahidi, Yehovanın askeridir, askerlik yapmaz, bayrağı put olarak görür.

 

12. - Ağızdan veya başka bir yolla bedene kan almak " Tanrının Kanunu" nun ihlalidir.

 

13. - Yehova Şahitleri, milli marşı, milli duyguları, milli sınırları kabul etmez.

 

14. - Sebt Günü, sadece Yahudilere verilmiştir ve Musa ´nın Kanunu ile birlikte son bulmuştur.

 

15. - Ruhani sınıfı, dini rütbe veya unvanlar Kutsal Kitaba uygun değildir.

 

16. - Sakramentlerden sadece vaftiz ile Ekmek Şarap Ayini " Hatıra Yemeği" şeklinde nitelendirerek kabul ederler. Vaftizin çocuklara değil, yetişkinlere ve tamamen suya daldırmakla olacağına inanırlar.

 

17. - Kendini Yehova Şahitlerine adama (vakıf), vaftiz vasıtasıyla sembolize edilir.

 

18. - Yehova Şahidi olmayan herkes " keçi" dir ve onlara karşıdır.

 

19.- Yehova Şahitleri prensip olarak yaşadıkları ülkede siyasi ve politik yapılanmayı,devlet sistemini kabul ederler.Hiçbir şekilde siyasetle ilgilenmezler

 

 

Günümüzde Yehova Şahitleri

 

Günümüzde Yehova Şahitleri hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinde taraftara sahip bir dini akım halini almıştır.Bir çok ülkede ibadetlerini gerçekleştirdikleri ve ibadetlerinin başında gelen Kitabı Mukaddes tetkiklerini yaptıkları " ibadet Salonları" bulunmaktadır.

 

Yehova Şahitleri bazen 100.000 ´e yakın kişinin katıldığı stad veya salonlarda düzenledikleri ibadet toplantılarıyla da günümüzde dikkat çeken dini harekettir.

 

Her Yehova Şahidinin dinleri gereği yapması gereken şahitliğin anlatımı ,yani ev ev de olmak üzere hiç tanımadıkları insanlara Kitabı Mukaddes tetkiki yapmak üzere yayım faaliyetlerine her ülkede rastlanılabilir. Bu nedenle Yehova Şahitliği diğer yeni uzlaşmacı dini hareketlere göre daha hızlı yayılmaktadır. Yehova Şahitleri bu yönüyle taraftar sayısına göre yayıcısı ve yayın sayısı oransal olarak en fazla olan dini hareketlerin başında gelir.

 

Yehova Şahitleri ayrıca yılda bir kez anma yemeği düzenlerler. Bu anma yemeklerine inananları ve sempatizanları katılır.

Günümüzde 5.881.000 taraftarı olan Yehova Şahitliği Dininin (Gözcü Kulesi 1 Ocak 2002) taraftarlarına bir çok ülkede rastlanmasına rağmen en fazla taraftarı olan ülkeler ve taraftar sayısı ise şöyledir ;ABD 945.000, Meksika 535.000,Brezilya 525.000, İtalya 236.000,Nijerya 235.000,Japonya 218.000,Filipinler 135.000,Almanya 161.000, Arjantin ve İngiltere 120.000 er kişi.

 

Türkiye ´de ise 1933 de 5, 1950 de 60 kişi olan Yehova Şahitlerinin sayısı 2002 de 1.600 kişidir. Ülkemizde yaklaşık 25-30 cemaatleri vardır ve ayrıca İbadet Salonları da mevcuttur.Yargıtay ´ın 1986 ´daki kararıyla Yehova Şahitliği farklı bir din olarak kabul edilmiş ve ibadet özgürlükleri Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Yehova Şahitleri ülkemizde son yıllarda artan oranda örgütlenme faaliyetlerine başlamış olup, " Uyan" adlı aylık " Gözcü Kulesi" adlı 15 günlük 2 düzenli dergi yayınlamaktadırlar. Ayrıca " Kule Yayınevi" adı altında bir de yayınevleri vardır


Alıntı - KAYNAK:

http://www.farkliyiz.com/forum/diger-dinler/37902-yehova-sahitleri.html

 

 

 

 

 
  Bugün 167 ziyaretçi (304 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol