HZ. İSA VE HAVARİLERİN TANRISI-PAVLUS’UN TANRISI - KONSİLLERİN VE KİLİSENİN TANRISI. HIRİSTİYANLIKTA TANRI ANLAYIŞINDAKİ FARKLILIKLAR
. HZ. İSA’NIN TANRISI;
Hz. İsa’nın Tanrı anlayışı Tevrat’taki on emirden birincisi olan eşi benzeri ve ortağı olmayan doğmamış ve doğurulmamış bir Tanrı anlayışıdır. Önce bu anlayışı Tevrat’tan okuyalım.
TEVRAT’IN TANRISI;
6 “‘Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim.
7“‘Benden başka tanrın olmayacak.
8“‘Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın.
9 Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım” (Tevrat-yasanın tekrarı-5)
1“‘Put yapmayacaksınız. Oyma put ya da taş sütun dikmeyeceksiniz. Tapmak için ülkenize putları simgeleyen oyma taşlar koymayacaksınız. Çünkü Tanrınız RAB benim.” Tevrat-Leviler-26)
29- İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30-Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.31- İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’32- Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi.”Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin.” (Markos-12)
“17 İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O’na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu. 18 İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.”(Markos-10) .” (Luka-4)
Bu Tanrı anlayışının İslam ve Kur’an’dakinden farkı yok. Hz. isa bu Tanrı’nın kulu ve insan olan bir peygamberdir.
“17-18 Bu, Peygamber Yeşaya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu:”İşte Kulum, O’nu ben seçtim. Gönlümün hoşnut olduğu sevgili Kulum O’dur. Ruhum’u O’nun üzerine koyacağım,O da adaleti uluslara bildirecek.” (Matta-12)
“45 Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü.46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı. » (Matta-27)
HAVARİLERİN TANRISI;
Hz. İsa’nın bizzat kendisi tarafından eğiterek yetiştirdiği Yuhanna, Petrus gibi önde gelen havariler ve yine onların lideri olan hz. isa’nın kardeşi Yakup’ta Tevrat’ta anlatılan tek Tanrı’ya inanıyorlardı. Eğer havariler için Hz. İsa Tanrı olsaydı ona “Tanrımız İsa” diye hitap ederlerdi. Oysa havariler Hz. İsa’ya çoğu zaman sıradan biriyle konuşur gibi sadece “İSA” diye hitap ederlerdi. Bazen hocam anlamına gelen aramice “RABBİ” bazen de efendim anlamına gelen “KRİOS” diye sesleniyorlardı.
“5 Petrus İsa’ya, “Rabbi, burada bulunmamız ne iyi oldu” (Markos-9)
12 Oysa tek Yasa koyucu, tek Yargıç vardır; kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten O’dur. Ya komşusunu yargılayan sen, kim oluyorsun?“ (Yakup-4)
19 Sen Tanrının bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!
20 Ey akılsız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun?(Yakup-2)
22 “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrının, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir.(Elç.İşl.-2)
13-İbrahimin, İshakın ve Yakupun Tanrısı, atalarımızın Tanrısı, Kulu İsayı yüceltti. Siz Onu ele verdiniz. Pilatus Onu serbest bırakmaya karar verdiği halde, siz Onu Pilatusun önünde reddettiniz.(Elç.İşl.-3)
HAVARİLERİN İMAN BİLDİRİSİ;
Hz. İsa’nın tanrıya eş tutulduğu İznik konsili öncesinde, ilk dönem Havarilerin, Hz. İsa’nın ölümünden sonra kayıt altına alınan iman bildirisinde de ayni tek ve ortağı olmayan Tanrı inancı görülmektedir.
“Göğün ve yerin yaratanı, herşeye gücü yeten Baba, Tek Tanrı’ya ve O’nun biricik Oğlu Rabbimiz Mesih İsa’ya inanıyoruz.O Kutsal Ruh’tan vücut buldu ve bakire Meryem’den Doğdu. Pontiyus Pilatus zamanında acı çekerek çarmıha gerildi, öldü ve gömüldü, ölüler diyarına indi, üçüncü gün ölüler arasından dirildi ve göğe çıktı, herşeye gücü yeten Baba Tanrı’nın sağında oturdu. Oradan dirileri ve ölüleri yargılamak için tekrar gelecektir. Kutsal Ruh’a, Kutsal Evrensel Kilise’ye Kutsalların Birliğine, günahların affına, ölülerin dirilişine ve sonsuz yaşama inanıyoruz. Amin”
PAVLUS’UN TANRISI;
Pavlus’un ise, Hz. İsa ve Havarilerden farklı olara iki tanrı anlayışı vardır. Burada Roma Putperestliğindeki gibi çok Tanrı anlayışı görülür. Tanrı Zeus gibi herşeyin başı bir Baba Tanrı var ve bu tanrının oğlu baba tanrıdan daha aşağı konumda insan olan ikinci bir oğul tanrı var;
“3 Ama şunu da bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih’in başı Tanrı’dır” (I.Korint-11)
“5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)
“9 Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsa’yı, Tanrı’nın lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz.” (İbraniler-2)
27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan TANRI’YI İÇERMEDİĞİ açıktır. (1.Korintliler-15)
“17 Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum.” (Efesliler-1)
“3 Her türlü tesellinin kaynağı olan Tanrı’ya, merhametli Baba’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! (2.Korintliler-1)
Pavlus İncilde bulunan 12 adet mektubunda Hz. İsa’yı devamlı asıl manası EFENDİ demek olan Yunaca “KYRİOS” olarak tanımlar. Bu kelimenin dilimizde tam karşılığı olmayan ancak RAB olarak tercüme edilmesi son derece yanlıştır. Bu hitap Türkçede hiçbir zaman bir insan için kullanılmaz ve direk Tanrı’nın isimlerindendir. Pavlus’un Hz. İsa’yı bu kelime ile tanımlaması son derece önemli bir gerçeğin ispatıdır. Eğer Pavlus’un anlayışında Hz. İsa, tesliste olduğu gibi Tanrıyla eş olsaydı, Hz. İsa’dan bahsederken doğrudan devamlı olarak “TANRIMIZ İSA” derdi. Devamlı “KYRİOS-EFENDİ” diye hitap etmezdi. İngilizcedeki “LORD” kelimesi tam bu anlayışa örnektir. Bu kelime ayrı ayrı hem bir saygın insan hem de Tanrı için kullanılır. Pavlus İncildeki Korintlilere yazdığı mektubunda bu ayırımı çok net yapmaktadır:
“4 Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, “Dünyada put bir hiçtir” ve “Birden fazla Tanrı yoktur”.
5-6 Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pekçok “İLAH”, pekçok “RAB” vardır- bizim için TEK BİR TANRI Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. TEK BİR RAB var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz. (1.Korintliler-8)
Türkçeye RAB olarak tercüme edilen KYRİOS ünvanı Roma devrinde imparator ve kutsal sayılan insanların ünvanıydı. Bunlarda bir ölçüde tanrılaşmış olduğuna inanılan insanlardır ve zaman zaman bunlara da Tanrı olarak hitap edilmektedir. Bu Roma anlayışı havarilerde yoktu ancak Pavlus’ta vardı. Pavlus’un aşağıdaki ifadelerinde Hz. İsa’nın da aynen ROMA PAGAN ANLAYIŞINDA OLDUĞU GİBİ TANRININOĞLU VE İKİNCİ DERECE BİR TANRI OLDUĞU AÇIKÇA BELİRTİLMİŞTİR. Bu durumda Pavlus’ta, biri herşeyin başı asıl Tanrı diğeri ise ondan aşağı konumda ikinci dercede bir insan tanrı anlayışı vardır. Bu yüzden bu tür insanlara her zaman direk “TANRIM” diye hitap edilmez. Pavlus Hz. İsa’nın tanrısal yönünün mektuplarında sadece 2 yerde belirtir.
“5 Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır. O her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır! Amin.”(Romalılar-9)
13-Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini,ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz.“(Titus-2)
Buraya kadar ki pasajlarda Pavlus’un Baba Tanrıyı herşeyin başı gördüğü ve İsa O’ndan aşağı konumda olduğu açıkça bellidir. Ancak TESLİS-ÜÇLÜBİRLİK inancında olduğu gibi Tanrı’ya eş tutulan başka bir tanrı kimliğinden ve Kutsal Ruh’un Tanrılığından bahsetmez. Bu durumda Pavlus’ta teslis inancı yoktur ve İznik Konsilinde Hz. İsa’nın Tanrıya eş konumuna karşı çıkan ARİUS tam bir Pavluscudur. Yani bu konsilde aslında PAVLUS’UN TANRI ANLAYIŞI aforoz edilmiştir.
KİLİSENİN TANRISI
Kilisenin Tanrı anlayışı ise Ms:325 yılında İznik Konsilinde ve 381 ‘de Kadıköy-İstanbul’da ortaya konan tek tanrıya eş BABA-OĞUL VE KUTSAL RUH’tan oluşan üç farklı tanrı anlayışıdır. Kilise bunu Tek Tanrının üç kimliği diye açıklar ve kiliselere kutsal heykel,resim ve haç koyarak bunları tam bir Roma Putperestliğinde olduğu gibi kutsar. Bu durumda Palus’un tahribata uğrattığı tek tanrı anlayışından çok daha farklı bir Tanrı anlayışı geliştirilmiş oldu.
İZNİK KONSİLİNİN İMAN BİLDİRSİ:
“Yerin ve göğün, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı, her şeye kadir tek Baba Tanrı’ya inanıyoruz. Bütün çağlardan önce Baba’da olan, Tanrı’dan Tanrı, Nurdan Nur, Gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı, Kendiliğinden varolan, yaratılmamış, Baba ile aynı özden olan, Tanrı’nın Oğlu tek bir Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. Her şey O’nun aracılığı ile yaratıldı. Biz insanlar ve kurtuluşumuz için göklerden geldi.
Kutsal Ruh ve Bakire Meryem’den vücut buldu ve insan oldu. Pontius Platus zamanında çarmıha gerildi, acı çekti ve gömüldü,
Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün dirildi, Göğe yükseldi ve Baba’nın sağında oturdu.
Dirileri ve ölüleri yargılamak için görkem içinde tekrar gelecek ve O’nun krallığına hiç son olmayacaktır.
Baba ve Oğul’dan gelen, Rab olan, hayat veren, Baba ve Oğul ile birlikte tapınılıp yüceltilen Peygamberler aracılığı ile konuşmuş Kutsal Ruh’a inanıyoruz. Tek kutsal evrensel ve elçisel kiliseye inanıyoruz.
Günahların affı için tek bir vaftiz tanıyoruz. Ölülerin dirilişini ve sonsuz yaşamı bekliyoruz.
Amin.”
KİLİSENİN 4.TANRISI HZ. MERYEM;
Hz. Meryem’in kutsallığına dair İncillerde hiçbir şey olmadığı halde kilisenin MS: 431 yılında Efes Konsiliyle Hz. Meryem Tanrı’nın annesi ünvanıyla Tanrılaştırılmıştır. Kiliselere Hz. İsa gibi resim ve heykelleri dikilerek kendisine dualar edilmektedir.
PROTESTANLARIN TANRI ANLAYIŞI;
Yukarıda Hıristiyanlığın bünyesinde gelişen Tanrı anlayışları bizzat İncillerden deliller verilerek anlatıldı. Sanırım bu deliller yeterince inandırıcı olmuştur. Bunları yeterli bulmayanlara protestan baş kaldırıyı hatırlatırız. 17.yy’da Avrupa’da gelişen aydınlanma hareketiyle bazı protestan din adamları bu anlayışların bir kısmına itiraz ettiler. Kiliselerdeki resim ve heykeller ile Hz. meryemin kutsallaştırılmasını putperestlik saydılar ve kiliselerinden kaldırdılar. Hatta Papa bile Tanrı adına hareket ettiği ve yanılmaz olduğuna da karşı çıktılar. Tabi katı bir engizisyon zulmü ve aforoz edilme baskılarıyla ancak bu kadarı gerçekleştirildi. Oysa üçlü birlik anlayışına ve Pavlus putperestline karşı Havarilerin iman anlayışını da savunan ÜNİTERYAN-TEVHİDCİ Protestan gruplarda vardı.
“Her ne kadar genelde Hıristiyanlar, dinlerini İsa’ya dayandırsalar da aralarında birçok Hıristiyan bilim adamının da yer aldığı çeşitli araştırıcılar, yukarıda temel karakteristik özelliklerini verdiğimiz Hıristiyanlığın, İsa’nın halka tebliğ ettiği din ya da İsa’nın öğretileri doğrultusunda oluşturulan bir din olmadığını vurgularlar. Örneğin, Wilhelm Bousset ve Wilhelm Heitmüller gibi araştırıcılar, tarihsel İsa’nın dininin Hıristiyanlık olmadığını ve dolayısıyla İsa’nın “ilk Hıristiyanlık” olarak adlandırılmayacağını ifade ederler. Buna göre Hıristiyanlık, Mesih’e imanın ya da Mesih aracılığıyla Tanrıya imanın olduğu yerde olduğu mevcuttur. Tanrı ile insan arasında herhangi bir aracının varlığını kabullenmeyen İsa’da ise böyle bir şeye rastlanmamaktadır. Arnold Meyer ise “Tanrı oğlu olarak Mesih’e iman” doktrinini ön plana çıkaran Hıristiyanlığın kurucusunun İsa olmayacağını ifade etmektedir.”1
I.GİRİŞ
Yaptığımız araştırmalardan görünen o ki, bu gün Hıristiyanlık olarak bildiğimiz din, Hz. İsa’nın dini değildir. Bu günkü Hıristiyanlık Hz. İsa’nın dini değilse, bu din nasıl oluştu ve bu dini kimler kurdu? Ana temellerini kuran kişi için cevabımız çok açık; Pavlus. Bu temellerin üzerindeki yapı ise, özellikle İznik Konsil’inde etkili olan İmparator Costantine ve sayabildiğimiz kadarıyla irili ufaklı kırk bir konsil tarafından kurulmuştur. Öncelikle bu hareket, Hz. İsa ile başlayan ve bir dinden çok, aslından sapmış olan Yahudi Din anlayışını, tekrar asli çizgisine oturtmak için Filistin’de, Kudüs merkezli bir Yahudi Nasranî Mezhebi olarak doğan bir ıslahat hareketiydi. Bu mezhep Hz. İsa’dan sonra ise, beş asır gibi uzun bir zaman dilimi içinde, Roma İmparatorluğu içinde yeniden şekillenerek milyarlarca insanı peşine takmış, Yahudi-Kudüs yerine, Yunan-Roma merkezli bir din haline dönmüştür.
Hz. İsa’nın kendisi bir Yahudi aileye mensuptu. Yahudiler, zaman zaman farklı inançlara yönelmiş olsalar da, özellikle Hz. İbrahim’den bu yana devam eden, ilahi vahiy temelinden kaynaklanan tek Tanrı’lı (monoteist) bir tevhit dinine mensuptular. Bu onları çevrelerindeki diğer milletlerden ayıran en önemli bir özellikleri idi. Diğer milletlerde de zaman zaman tek bir Tanrı inancı görülse bile, bunun altında daima tanrılaştırılmış başka eşleri bulunduğu görülmektedir. Yahudiler kendilerinin Tanrı tarafından seçilmiş üstün ırk olduğuna2 (Nuh’un oğlu Sam’ın çocukları) ve Tanrı Yahve’ninde yalnızca kendilerine ait olduğuna inanmaktadırlar.
İncelemelerimize göre M.Ö. 6 yıllarında doğan Hz. İsa’nın zamanında Filistin, yaklaşık yarım asırdan beri Roma İmparatorluğunun bir eyaleti idi. Bu bölge M.Ö. 332’de Büyük İskender tarafından Yunan hâkimiyetine girmişti. Daha sonraları Roma hâkimiyeti başlamıştı. Filistin Roma adına Kral Hirodes tarafından yönetiliyordu. Kral Hirodes’in M.Ö. 4’te ölümünden sonra Filistin üç oğlu tarafından paylaşıldı. Yahudiye ile Samiriye Hirodes Arhelas,(M.Ö.4-M.S.6), Celile ile Perea Hirodes Antipa (M.Ö.4-M.S.39) ve kuzeydoğu toprakları (Gaulanitis) Filipus (M.Ö.4-M.S.33/4) yönetimine verildi.3 M.S.6’da isyanlardan dolayı Yahudiye ve Samiriye’nin yönetimi, direk Roma valilerinin yönetimine verildi. M.S.26-36 yılları arasında yönetimde olan Roma valisi, Hz. İsa’yı çarmıha gönderen Partius Pilotus’tu.4 Hz. İsa döneminde Yahudiler arasında, bazı dini grup ve mezhepler vardı. İncillerde de bunların bazılarından bahsedilir. Bunlardan bir tanesi ‘SADUKİLER’dir. Bunlar daha çok aristokrat üst yönetici sınıfını oluşturmaktaydı. Sadukiler irsi olarak, Kudüs’teki Yahudi Tapınağı ile ülke idaresinde bulunmaktaydılar. Bu yüzden hâkim idare Roma ile yakın ilişkideydiler ve işbirlikçi olarak kabul edilirlerek, Yahudi halk tarafından fazla sevilmezdiler.5 Hz.İsa kendi saltanatlarını tehdit ettiği için, Hıristiyanlarla dost olmaları mümkün değildi. İncillerde Hz. İsa’nın çarmıh ile cezalandırılmasını şiddetle isteyen grup olup, Tevrat’ın yalnızca Hz. Musa’ya indiği kabul edilen ilk beş kitabına inanırlardı. Bu ilk beş kitapta bulunmadığı için, kadere ve ölümden sonra dirilmeye, dolayısıyla cennet ve cehenneme inanmazlardı. Diğer bir grup olan ‘FERİSİLER’ ise, daha çok orta sınıfı oluşturmakta olup, halkın çoğunluğunu oluşturmakta ve kendilerini Tevrat’ın yaşanmasına adamışlardı. Tevrat’ın yorumlanması ve diğer kısımlarıyla da ilgilendiklerinden kader, ölümden sonra dirilme ve cennet, cehenneme inanırlardı. Yahudi Milletinin bağımsızlığının korunmasına özen gösteriyorlardı. Yahudi şeriatını yaşamak için de gayretliydiler. Hıristiyanlarla bazı beraberlikleri olmasına rağmen, Tevrat’a bağlı olduklarından, tamamen yakınlaştıklarından söz edemeyiz. Sadukiler tapınağın yıkılmasından sonra tamamen tarih sahnesinden silinmesine rağmen Ferisilik, daha sonraları Rabbinik Yahudiliğe dönüşerek günümüze kadar devam etmiştir. Bir de daha dindar diyebileceğimiz bir mistik grup olan ‘ESSENİLER’ vardır. Bunlar inanç açısından Ferisiler’le aynı olmasına rağmen, daha münzevi bir hayat sürerler, evliliğe pek sıcak bakmazlar, et yemezler ve şifacılık yönleri vardır. Hıristiyanlığa benzer bir grup olduklarından, Hz. İsa’nın Esseniler arasında yetiştiği sanılmaktadır. Diğer farklı bir grup ise ‘ZELOTLAR’dır. Bu grup daha çok, Yahudilerin Roma’ya karşı bağımsızlıkları için mücadele eden silahlı militanlardan oluşmaktaydı. Bunlarda siyaset daha ağırlıktadır.6 Roma egemenliğine karşı birçok ayaklanma hareketini gerçekleştirmişler, ancak her biri başarısız olup (M.S. 66) çok kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Yine özellikle Hz. İsa ve onun yolunda olanlar için kullanılan bir grup ismi daha vardır. Bu isim Nasuralar veya ‘NASRANİLER’dir. Bu akım, Filistin-Ürdün bölgesinde resmi Yahudilik anlayışına karşı çıkan kişilerin oluşturduğu akımdır.7 Bu isim daha çok Esseniler arasından çıkan ve Hz. Yahya’nın da dâhil olduğu bir ismi de Sabiilik diye bilinen bir grubu tanımlamak için kullanıldığı sanılmaktadır.8 Califonia Üniversitesi Din Çalışmaları Bölüm Başkanı Dr. Robert Eisenmen ise daha birçok grubu kapsayan, genelde daha dindar insanların oluşturduğu grupların ortak adı olduğunu bildirir.9 Zelotlar’da aslında diğer dini gruplardan oluşan militan Yahudilerin ortak adıdır.
Hz. İsa zamanında Süleyman Mabedi veya Tapınak denen dini merkezin bulunduğu Kudüs (Yeruşalim, Jurusalem), Yahudilerin en önemli dini ve milli merkezleriydi. Roma egemenliğinde olmasına rağmen, Yahudilerin kendi iç hukuklarını uygulayan, vergiler toplayan ve Yahudi dünyasının problemleriyle ilgilenen, SANHEDRİN diye isimlendirilen ileri gelen din bilginleri ve kâhinlerden oluşan bir milli meclis olan, yüksek kurulları vardı. Başkahin bu kurula başkanlık ederdi. Bu kurul Hz. İsa’yı yargılayıp ölüm cezasına çarptırmıştı. Tapınakta görevli olan din adamlarına kâhin denir ve bunlar Tanrı ile insan arasında aracılık yaparak tapınaktaki dini sunular ve ibadetleri yönetirlerdi.Hz. İsa otuz yaşları çıvarında kendi bölgesi olan Galile’de, aslından saptırılmış olan Yahudi inancını yenileyici tebliğ çalışmalarına başlar. Çeşitli şehirleri dolaşan gezgin bir vaiz gibi davasını insanlara anlatır. Birçok mucizeler göstererek insanları kendi yoluna davet eder. Hz. İsa gerçekte, aslından saptırılmış Hz. Musa’nın dininin ve Tevrat’ın doğru anlaşılması için çaba gösterir. Hz. İsa, Saduki ve Ferisilerle Tevrat’ı yanlış uyguladıkları için açık bir şekilde mücadele etmiştir. Yahudiler Tevrat’ın aslını bırakıp, ondan çıkardıkları kendi yorumlarına göre hareket ettikleri gerçeği tarih boyunca sürmüş ve bu günde ayni uygulamaları sürdürdükleri için hala tenkit edilmektedirler.10 Hz. İsa’ya birçok insan inanır ve bunların önde gelenlerine Havari (Elçi) denir. Hz. Bunların en önemlileri; Simon Petrus (Kafes), Yuhanna, Thomas ve Hz. İsa’dan sonra Havarilerin lideri olan kardeşi Yakup’tur. Hz. İsa’nın gerçek öğretilerine bağlı bu akım, Kudüs çevresinde NASRANÎLER olarak anılmışlardır. Bu önemli Havariler, Hz. İsa’dan sonra Lider Yakup başkanlığında Kudüs, Tapınak ve Tevrat merkezli çalışmalar sürdürmüşlerdir. Bu harekette son derece önemli ve farklı bir merkezde çalışmalar yapan başka bir şahsiyet daha bulunmaktadır. Bu şahsiyet belki Hıristiyanlık tarihinde Hz. İsa kadar önemlidir. Bu kişi Pavlus’tur. Hz. İsa’nın sağlığında onun davasına ve inananlarına şiddetli düşmanlık yapmış ve ölümünden sonra Şam yolunda inananlara zulmetmek için giderken, Hz. İsa’nın kendisine göründüğünü ve kendisini Elçi olarak görevlendirerek, kendisine vahiyler geldiğini iddia etmiştir. Pavlus çalışmalarını daha çok Yahudi olmayan (gentile olarak isimlendirilen diğer milletler), Roma Topraklarında ki Grek’lere (Eski Yunanlılar) yönelik olarak, Kudüs merkezli Havarilerden ayrı bir yol izlemiştir. Yahudi olmayan bu pagan-putperest insanlara, kendine geldiği iddia ettiği yeni vahiylere göre bir İncil ve din anlayışı sunmuştur. Dolayısıyla Yahudi olan diğer Havariler gibi Roma ile çatışan değil, daha uyumlu bir yeni bir din geliştirmiştir. Bu yeni din anlayışı, daha çok pagan-putperest insanların anlayışlarına yakın bir din; Tanrı kavramlarına uygun bir Tanrı anlayışı sunmuştur. Pavlus’a göre Hz. İsa, Tanrının Oğlu ve asıl Tanrı olan Baba Tanrı’dan sonra ikinci Tanrı konumundadır. Bu yeni din anlayışına Mesihçiler anlamına gelen Hıristiyanlar denmiştir. Pavlus’un bu farklı din ve İncil anlayışı ile Kudüs merkezli Hz. İsa’nın kardeşi Yakup liderliğindeki Havari hareketi ( Nasranîler olarak anılırlar) arasında şiddetli çatışmalar olmuştur. Havari hareketi Tevrat’a bağlı Yahudi karakterli olduğundan, hâkim Roma ile uyuşması mümkün değildir. Çeşitli Yahudi isyanlarından dolayı Kudüs ve çevresinde yaşayan Nasranîler katliama uğrayarak güçlerini yitirip, daha sonra da Pavlusçu Hıristiyan anlayışından dışlandıkları için, beşinci yüzyıldan sonra tarih sahnesinden silinmişlerdir. Yahudi bağlarıyla ilişiğini keserek Roma ile daha yakın bağlar kuran Pavlus anlayışındaki Hıristiyanlık ise giderek yayılır ve sonunda Roma’nın dini olur. Yahudi bağlarından koptuğu için de, yeni yayıldığı toplumun inanç özelliklerinden birçok konuda etkilenerek, onunla ortak bir din oluşturur. İşte bu çalışmamızda, kısaca özetlediğimiz bu iki anlayışın tarih içinde nasıl geliştiklerini göreceğiz
Bugünkü Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa’ya Tanrı tarafından vahiy yoluyla bildirilen öğretilerinin toplandığı bir kitap yoktur. Yani Hıristiyan inancına göre, İslam dinindeki Hz. Muhammed’e Kur’an’ın indirildiği gibi bir İncil indirilmemiştir. Mevcut kutsal kitaplar-İnciller Hz.İsa’dan çok sonraları derlenip toplanmış, O’nun hayat ve öğretilerini içeren eserlerdir. Yine bu dinin inancına göre bu kitaplar, yazarlarının kendi akıllarıyla oluşturduğu eserler olmayıp Kutsal Ruhun kontrolünde ve Tanrı esinlemesiyle (vahiyle) yazılmıştır. D. Wickwire bu konuda şunları yazmaktadır.
“Hıristiyanlık’taki Kitab-ı Mukaddes’e bakış İslamiyet’teki Kuran’ı Kerim’e bakıştan belirgin bir şekilde farklıdır. Hıristiyanlığa göre Kitab-ı Mukaddes Tanrı’nın esinlemesi ile dikte ettirilmiş veya cennetten indirilmiş demek değildir. Tanrı’nın esiniyle Kitab-ı Mukaddes değişik kişilerce yazılmış tam güvenebileceğimiz bir eser ve ruhsal rehberdir. Hz. İsa, İncil’i gökten inen bir kitap olarak anlamadı. İlk Mesih İnanlılarının zamanında İncil kitap olarak hala yoktu. Kitap olarak İncil’i de İsa yazmadı. Onu kaleme alan kişiler, İsa’nın bunun için tayin ettiği elçilerdir. Elçiler, Kutsal Ruh’un denetimi altında yazarak tanık oldukları olayları ve kendi anlayışlarını ifade tarzlarını birleştirerek Tanrı’nın istediği sözleri yazdılar. Esin Tanrı’nın nefesidir. Kutsal Ruh yanlışlık olmadan, her kelimeyi denetleyerek yazdırıyordu.” 5
Gerçi İncillerin hiçbir yerinde Hz. İsa’nın kendi öğretilerini yazmak için birilerini görevlendirdiği görülmemektedir ve yine önemli üç İncil yazarı Markos ile Luka (elç. İşleri yazarı) elçi değil. Kutsal Ruh’un da denetlediğinden pek emin değiliz veya birden fazla Kutsal Ruh olduğunu sanıyoruz. Bu iddiaların ispatını konuların ilerlemesiyle bir bir göreceğiz. Türkiye’deki Bağımsız Protestan Kiliseleri basın danışmanı İsa Karataş “ Gerçekleri Saptıranlar” isimli eserinde şunları yazmaktadır;
“ Bu durumda, şu gerçeği kabul etmek zorundayız: İncil İsa’ya indirilmemiştir. Çünkü hem İncil’e göre (Yuhanna, 1-4), hem de Kuran’nın bir başka ayetine (Nisa-4) göre İsa Mesih, “ Allah’ın Canlı Sözü” değil mi Öyle ise Allah’ın O’na ayrıca İncil indirmesine ne gerek var?”6
Yeni Yaşam Yayınları’nın yayınladığı İncil’de bu konuda şu ifadeler bulunmaktadır.
“İncil’e göre, İsa Mesih’in kendisi ne bir kitap yazdı, ne de gökten kendisine bir kitap indirildi. Buna karşılık İncil’de İsa’nın, Tanrıyı bize açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir (Yuhanna 1:1-18).” 9
Bunlar böyle diyor ama bu iddialar acaba doğru mu? Bu konuda en önemli kanıt sanırım yine İncil’den ve Hz. İsa’dan olmalıdır. Hep beraber okuyalım;
“18-19Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara MÜJDE’Yİ İLETMEK İÇİN meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için BENİ GÖNDERDİ.” (Luka-4)
“38 İsa onlara, “Başka yerlere, yakın kasabalara gidelim” dedi. “Oralarda da TANRI SÖZÜNÜ duyurayım. Bunun için çıkıp geldim.” (Markos-1)
“ 14Yahya’nın tutuklanmasından sonra İsa, TANRI’NIN MÜJDESİ’Nİ duyura duyura Celile’ye gitti.15 “Zaman doldu” diyordu, “Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde’ye inanın!” (Markos-1)
Yukarıda ki bizzat İncil’de Hz. İsa’nın kendi ağzından söylediği sözlere bakılırsa O’na verilmiş bir İncil var. Peki bu İncil’i İsa’ya kim vermiş bir de bunu bizzat yine incillde ki İsa’nın kendi ağzından öğrenelim;
“49 Çünkü ben kendiliğimden konuşmadım. Beni gönderen Baba’nın kendisi ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu.50 O’nun buyruğunun sonsuz yaşam olduğunu biliyorum. Bunun için ne söylüyorsam, Baba’nın bana söylediği gibi söylüyorum.“ (Yuhanna-12)
“16 İsa onlara, “Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir” diye karşılık verdi.17 “Eğer bir kimse Tanrı’nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı’dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.“ (Yuhanna-7)
“25 O’na, “Sen kimsin?” diye sordular. İsa, “Başlangıçtan beri size ne söyledimse, O’yum” dedi.
26 “Sizinle ilgili söyleyecek ve sizleri yargılayacak çok şeyim var.
Beni gönderen gerçektir. BEN O’NDAN İŞİTTİKLERİMİ DÜNYAYA BİLDİRİYORUM. “ (Yuhanna-8)
“28 Bu nedenle İsa şöyle dedi: “İnsanoğlu’nu yukarı kaldırdığınız zaman benim O olduğumu, KENDİLİĞİMDEN HİÇBİR ŞEY YAPMADIĞIMI, ama tıpkı Baba’nın bana öğrettiği gibi konuştuğumu anlayacaksınız.“ (Yuhanna-8)
“24 Beni sevmeyen, sözlerime uymaz. İŞİTTİĞİNİZ SÖZ BENİM DEĞİL, beni gönderen Baba’nındır.25 “Ben daha aranızdayken size bunları söyledim.” (Yuhanna-14)
Özellikle Yuhanna İncilinde bu kadar açık ifadeler varken, nasıl olurda Hz. İsa’nın, Tanrıdan aldığı vahiy ile değil de, kendiliğinden konuştuğu iddia ediliyor anlaşılır gibi değil. İşte İncillerde ki en çok dikkatimizi çeken nokta bu. Birbirine tamamen ters ifadelerle dolu olması. Zaten İşte bu da, anlamak isteyen için, ilk başta var olan asıl gerçekler üzerine acemice yeni ve zıt ilavelerin yapılmış olduğunun en açık kanıtı olmaktadır. Yukarıdaki ifadelerden anlaşılıyor ki, Hz.İsa kendiliğinden konuşmuyor. Tanrının sözünü ve Tanrının Müjdesini (İncil’ini), insanlara iletmek için “ Tanrı Beni gönderdi, ben kendiliğimden konuşmuyorum, beni gönderen ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana bildirdi” diyor. Bütün İncil’lerde bu kadar açık ifadeler varken, bunları görmezden gelip Yuhanna İncil’inin başındaki kapalı bir ifadeden zorlama yorumlar yapmak, aynen Kur’an’ın ifadesiyle bile bile gerçeği gizlemek, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamaktır.10 Eğer Hz. İsa teslise göre Tanrı’nın üç kimliğinden biri ve Tanrı’ya eşit ise, kendinden üstün bir otoriteden direktif alan bir emir kulu gibi, “O beni gönderdi, Tanrı sözünü duyurayım. Tıpkı bana öğrettiği gibi konuşuyorum” demezdi. Ayrıca Yuhanna’nın başında ki ifadelerden yapılan yorumlamalara göre, yaşayan Tanrı Sözü olsaydı, aynı incildeki gün gibi açık bu ifadeleri söylemezdi. Her ikisi de doğru olamayacağına göre, ifadelerin biri yanlış veya yapılan zorlama yorum yanlış. Aynı İncilde ve diğer üç İncilde gerçeğin ne olduğunu açıkça anlatan bir sürü ifade ortada iken, dileyen hala zorlama yorumunda ısrar edebilir. Eğer O’nu, sözlerini insanlara duyurmak için gönderen bir Tanrı varsa ve kendiliğinden konuşmuyorsa, duyurduğu bu Tanrı Söz’leri de apaçık vahiy (Tanrı’dan alınan sözler) olur. Bu konuda İ.Karataş gibi, Kuran’ı da kaynak olarak kabul edeceksek, Kuran’da Hz.İsa; ‘Allah’ın kendisine kitap verdiğini ve peygamber olarak gönderdiğini’ açıkça söylemektedir.11 İ.Karataş yine kitabında yukarıdaki İncil ayetleri için şunları yazmaktadır;
“Hz.İsa’ya gönderilmiş yazılı bir kitaptan ziyade, Allah’ın iyi haberlerinin açıklanması ve yayılması olarak anlaşılmalıdır” 12
Gayet tabi her peygamber, Allah’ın iyi haberlerini yaymakla görevlendirilmiştir. Ama sıradan bir insanda bilir ki, peygamberler kendiliğinden konuşmaz ve Allah’ın kendilerine bildirdiklerini (vahiyleri) insanlara iletirler. Yine herkesin bildiği gibi Allah, peygamberlerin duyurulmasını istediği vahiyleri topluca yazılı bir kitap olarak gökten indirmez. Ne Kuran’dan, nede İncil’den böyle bir anlam çıkmaz. Allah buyruklarını vahiy yoluyla zamana yayarak bildirir. Kutsal kitaplar da, bunların derlenip toplanmasıdır. Yukarıdaki İncil metinlerini nasıl yorumlarsak yorumlayalım, Hz. İsa, kendisini gönderen Tanrı’nın Buyruklarını-Müjdesini insanlara duyurmuştur. Önemli olan bunların ne olduğudur. Ama ne yazık ki bunların yazılıp toplandığı orijinal bir metin günümüze ulaşamamıştır. O’nun irşat faaliyetlerini anlatan mevcut İncillerden ilki, vefatından ancak 30 yıl sonra derlenerek yazılabilmiştir ve ne yazık ki elimize ulaşan en eski elyazması da MS. 130 yılları civarına aittir. Maalesef bunların çoğu iyi korunamamış ve eksik metinler içermektedir. Mesele olan bu yazılanların ne miktarda, ne kadar doğru ve hangisi gerçektir. Tabi şimdi birileri; Hz. İsa’nın kendi ağzıyla yukarıda söylemiş olduğu sözleri delil olarak sunmamıza karşı savunma olarak, “-Bu sözler İsa’nın insan yönüyle söylediği sözlerdir” dediklerini duyar gibiyiz. Bu onların kendi kuruntuları. Bakın İncil’de ki son bölüm olan Yuhanna’nın Vahyi yazarı bu konuda neler söylüyor, hala ikna olmayanlar ve sayın İ.Karataş için son bir kanıt daha sunalım;
“1-İsa Mesih’in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O’na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna’ya iletti.” (Vahiy:1)
Tevrat, Yahudiler gibi Hıristiyanların da İncile beraber kutsal kitap olarak kabul ettikleri için kısaca ondan bahsetmemiz gerekir.Tevrat; Hz. Musa’ya gelen vahiylerin ve diğer Yahudi Peygamberlerinin kitaplarının toplandığı, Eski Ahit’in ilk beş kitabına verilen isimdir.Arapça bir kelime olan Tevrat’ın, İbranice en yaygın karşılığı Torah’tır.Eski Ahit kavramı ise, daha çok Hıristiyan inancında, Yahudilerin Kutsal Kitabının tümü için kullanılır.Tevrat dediğimizde ülkemizde de, Kanondaki bütün Yahudi din kitaplarının hepsine verilen isimdir.İbranice’de kanondaki kitapların hepsi için verilen isim TANAKH’ tır.Hıristiyanların kullandığı Yunanca Tevrat tercümesinin ismi Septuagint (yalnızca ilk beş kitabın ismi Penteteuch), Latincesinin ismi Vulgate’dir.Tevrat (Eski Ahit), Hz. Musa’ya ait olduğuna inanılan ilk beş kitapla beraber, diğer Yahudi Peygamberlerine ait bir çok kitaptan oluşur. Bugün Yahudilerin Kanon (resmi kabul olunan) olarak kullandığı Kutsal Kitabı olan Tevrat (Tanakh-Eski Ahid), 3 ana bölüm ve toplam 39 kitaptan oluşmuştur.Bu bölümler.24
Tevrat (torah):Yaratılış (Tekvin), Mısırdan çıkış (çıkış), Levililer, Çölde Sayım (Sayılar), Yasanın Tekrarı (Tensiye) olmak üzere toplam 5 kitaptan oluşur. Peygamberler (Nevi’im): Yeşu, Hakimler, I. Samuel, II. Samuel, I.Krallar, ll.Krallar, Yeşaya (İşaya), Yeremya, Hezekiel. On iki Peygamber (Şnayim Asar):Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mikha, Nahum, Habakkuk, Tsefenya, Haggay, Zekarya, Malaki. Kitaplar (ketuvim):Mezmurlar,Süleyman’ın Meselleri, Eyup, Neşideler Neşidesi, Ruth, Yeremyanın Mersiyeleri, Vaiz, Ester, Daniel, Ezra,Nehemya,I. Tarihler, II.Tarihler.
Yahudiler Tevrat’ın ilk beş kitabının Hz. Musa’ya Tanrı tarafından verildiğine ve hiç bir değişikliğe uğramadığına inanırlar. Eski Ahit’i oluşturan kitaplar,MÖ.1400 ile 400 yılları arasında, uzun zaman dilimi içinde yazılmış birçok peygamberin kitabını içermektedir.Sürgün yıllarında kaybolan Tevrat’a Babil sürgünü dönüşünden sonra Ezra başkanlığında bir heyet tarafından MÖ: 450 yıllarında tekrar derlenmiş olup MÖ: 150 Makkabiler dönemine kadar ilaveler olmasına rağmen MS: Yamniya konsilinde bazı bölümler çıkarılarak son şeklini almıştır. İlk beş kitap, Toplam 187 bölümden oluşmaktadır. Bunlar için verilen toplam kelime ve harf sayılarında, çok farklılık görülmektedir..Bazı kaynaklarda 5851 (Kut. KİT. Değiş.-15), bazılarında 4888 (Kidduşin’de) ile 5845 kelime ve harf sayısı ise 300.000 ile 400.000 arası değişmektedir.Bu kadar farklılıklar, özellikle MS. 2. yüzyıla kadar elde standart bir metin olmaması ve daha sonraları da çeşitli yazım hatalarından kaynaklanmaktadır.Hatta ikinci dünya savaşından sonra yazılan Tevratlar üzerinde İsrail de yapılan incelemelerde bile bunların % 84’ünün hatalı olduğu tespit edilmiştir.25 Şu anda Yahudi ve Hıristiyanların kullandığı Tevrat metinlerinin, tarih içinde son şeklini alması uzun zaman almıştır.Hz.Musa Tanrı’dan vahyedilen on emiri iki taş levhaya ve Tevrat’ıda bir kitap olarak yazarak (orijinal nüsha), Ahit Sandığı denilen sandığın içine korunması için koyar. Bu sandık İsrail Oğulları tarafından kutsal emanet olarak korunur.Hz. Musa’nın vefatından sonra, Hz.Yeşu kendilerine önderlik etmiştir.Hz. Yeşu’dan sonra, İsrail Oğulları yoldan çıkmış ve Tanrı’yı unutarak putlara tapmaya başlamışlar ve başka kavimlerin esaretine altına girmişlerdir.Bu ara Ahit Sandığı ve Tevrat tamamen unutulmuştur. Peygamber Hz. Davut zamanına kadar bu böyle devam etmiştir.Hz. Davut kral olup Kudüs’ü alınca, Ahit Sandığını da bulup buraya getirmiştir.Hz. Davut’tan sonra yerine geçen Oğlu Hz. Süleyman, Kudüs’te meşhur mabedi yaptırmış ve Ahit Sandığını mabede koymuştur.Burada ilk defa Ahit Sandığı açıldığında, içinde iki taş levhadan başka bir şeyin olmadığı görülür(I.krallar 8:9).Hz. Süleyman dan sonra Krallık kuzeyde on kabilenin oluşturduğu İSRAİL, güneyde Yahuda ve Bünyamin kabilelerinin oluşturduğu YAHUDA olarak ikiye ayrılıyor ve iki devlette Tanrı’yı unutup yine putperest oluyor.Bu dönemlerde Hz.Musa’nın dini iyice yasaklanıp unutturulmuş ve Tevrat’ta ortadan kaldırılmıştır.Bu durum MÖ.920 Hz. Süleyman’ın ölümünden,MÖ. 640 yılında kral olan Yoşiya dönemine kadar devam etmiştir.Putperestliği terk eden Yoşiya zamanında Tevrat tekrar bulunur.Bu Yahudi devletinden önce kuzeydeki İsrail, Asurluların İstilasına uğrayıp, topraklarından sürgün ediliyorlar.Daha sonra güneydeki Yahuda devleti, Babil Kralı Hebukednazzar tarafından MÖ. 587’de yağmalanıp, Yahudiler Babil’e köle olarak sürülüyor.Bu ara mabette yıkılıyor ve Ahid Sandığı ve içindeki taş levhalar ile Tevrat saklandığı yerde bir daha bulunmamak üzere kayboluyor. Günümüze kadar aranan bu sandık hala bulunamamış ve Mescidi Aksa Camisinin altındaki mabet kalıntıları içinde hala aranmaktadır. Bu durum MÖ.538 yılına kadar böyle devam etmiş ve Yahudilerin Tevrat’la ilişiği tekrar kesilmiş olur.MÖ. 538 yılında Pers Kralı Cyrus, Babilliler’i yenerek Yahudilerin de esaretini kaldırıp Kudüs’e tekrar dönmelerine ve mabedi inşa etmelerine izin vermiştir.Böylece Yahudi tarihinde ikinci mabet olarak anılan dönem başlar.Bu dönemde bütün aramalara rağmen Ahit Sandığı ve Tevrat bulunamamıştır. Kayıp Tevrat’ı yeniden oluşturmak için Ezra başkanlığında bir meclis kurulup Eski Ahit’i, kuzeydeki Yahudi devleti kalıntıları olan Samiriler diye isimlendirdikleri halklara inat, kare karakterli Asuri yazısıyla yazmıştır.Yazmışlardır ama bakın Kuran ne diyor;
“13 ….Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler).Kendilerine öğretilen ahkamın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular.” (Kur’an-Maide-5)
Buraya kadar anlattıklarımızdan sonra Tevrat artık, Yahudi ve Samiri olmak üzere iki değişik nüshaya ayrılmaktadır. Samiri ismi, kuzeydeki Yahudi Krallığından geriye kalanlara verilen isimdir. Kuzeydeki İsrail Devleti, Asurlular tarafından yıkılınca buradaki halk sürülüp buralara Asurlular yerleştirilmişti. Daha sonraları bunlar ile ayni yerlerde kalan Yahudiler kaynaşıp bir millet oluyor. Güneydeki Yahuda devletinde yaşayanlar, aralarındaki rekabetten dolayı, kuzeydekileri samimi olarak Yahudi inancına bağlanmadıklarını ileri sürülerek, onlardan ayrı durmuşlardır. Bu durum İncillerde de görülmektedir;
“5 İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın.
6 Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin.
7 Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun.” (Matta-10)
Babil sürgününden döndüklerinde kendilerini saf kan Yahudi sayan Yahuda Devletinin mensuplarının ellerindeki, Ezra başkanlığındaki meclis yeni Tevrat’ı yine Samiriler’e inat Asurî karakterli yazı ile yazmış, eski İbrani yazısını onlara terk etmiştir. Bundan sonra iki topluluğun arası iyice açılmıştır. Bu rekabetten dolayı özellikle Samiriler’in elinde değişik bir Tevrat kalır. Bu iki Tevrat metni arasında birçok faklılıklar olduğu görülmüştür. Samiri Tevrat’ının günümüze varlığının kanıtlanmış, 1616 yılında Hıristiyan Oryantalist Pietro della Vale tarafından olmuştur. Bu nüshanın İngilizce ilk baskısı 1957 yılında yapılmıştır.26 1947 yılında Kumran Vadisi kazılarında bulunan, Ölü Deniz Yazmaları arasındaki Tevrat metinleri, Samiri Tevrat’nın daha eski ve daha orijinal olduğunu kanıtlamıştır.
Yapılan incelemelerde her iki Tevrat nüshası arasında 6000 çıvarında farklılık tespit edilmiştir.27 Aralarında ki önemli farklılıklardan birisi kutsal mabetle ilgilidir. Samiri Tevrat’ında kutsal mabet, kuzeyde Şekem şehrindeki Gerzim dağını, Yahudi Tevrat’ı ise Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ni kabul eder. Konumuzla yakından ilgili olmadığı için, bu farklılıkların üzerinde genişçe durmayacağız. Samiri Tevrat’ı yalnızca Hz. Musa’ya verilen ilk beş kitabı kabul eder.28 Eski Ahitteki diğer kitapları Hz. Musa’nın şeriatına ters düştükleri için kabul etmezler. MÖ. 170 yılında Yunanca’ya tercüme edilip, Septuagint ismi alan ve Katolik Hıristiyanların kullandıkları Tevrat ile Samiri Tevrat’ının birbirleriyle daha fazla uyuştuğu gözlenmiştir. Son Yahudi Tevrat’ı ile Samiri Tevrat’ı üzerinde yapılan incelemelerden aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır;
“1920 yılında Moses Gaster,1166 yılına ait Samiri yazma Tevrat tomarının bir nüshasını elde etmeyi başarmıştır. Gaster, paleografik ve diğer noktalar bakımından yaptığı incelemede, Samiriler’in en eski ve değişmeyen Tevrat nüshasına sahip olduklarını iddiasını doğrulamıştır. Ayrıca, Samiriler’in Tevratlarını Yahudi Massoratik (geleneksel) metninden kopya ettikleri iddiasının temelsiz olduğunun ispat etmiştir. Daha sonra, 1947’de, Ölü Deniz Yazmaları arasında bulunan Tevrat metinleri, Gaster’in bulgusunu desteklemiştir. Yapılan incelemeler neticesinde, bu Tevrat metinlerinin Samiri Tevrat’ının prototipini teşkil ettiği görülmüş ve tarihen de çok eski olduğu tesbit edilmiştir.”29
Yahudi Tevrat’ının Ezra tarafından yazılmasından sonra Hıristiyanlığın ortaya çıkışına kadar standart bir metninin olmadığı anlaşılmaktadır. Rabbani kaynaklarda bu dönemde Tevrat’ta daha birçok değişikliklerin olduğu belirtilmiştir. Özellikle Makkabiler döneminde Tevrat’ın tekrar düzenlenmesi zarureti ortaya çıkmıştır. En son Tevrat düzenleme MS. 90 yıllarında Yamniya’da toplanan meçliste bugünkü 39 kitapçıktan oluşan metine son şekil verilmiştir.30 MÖ: 3 yüzyılda Septuagint’in çevrisinde var olan 45 kitabın 6 adeti için insan uydurması olarak hüküm verilerek kanondan çıkarılmıştır. Tabi hem Hristiyan ve hem de Yahudi din adamları tarafından tek harfi bile değiştirilmeden günümüze ulaştırıldığı iddialarının gerçeğide maalesef bu.
Yahudiler Tevrat’ın ilk beş kitabını Hz.Musa’nın yazdığına inanırlar. Ama bu konuda incelemeler yapan uzmanlar durumun hiçte sanıldığı gibi olamayacağı kanısına varmışlardır. Gerek yazının tamamının gidişindeki ifade farklılıkları, gerek tek yazara ait olamayacak anlatım farklılıkları ve gerekse ayni olayların anlatımındaki metin içindeki gereksiz tekrarlar konuların değişik yazarlar tarafından derlendiğini ortaya koyan delillerdir. Mesela Hz. Musa’nın ölümünden sonrasını anlatan sekiz cümleyi kim yazmıştı? Yine Hz. Musa zamanında var olmayan şehirlerden ve olaylardan bahsedilmekte.31 hayatında hiç gitmediği Ürdün Nehrinin doğu yakasından bahsedilmektedir.32 Tanrı’nın ismi bile Yehova mı, yoksa Elohim mi belli değil? İlk vahyin geldiği dağın ismi Sina mı, Horeb mi; Hz. Musa’nın kayınpederi Yetro mu, Ruel mi? Hz. Harun Hor dağında mı Moserada mı öldü? HZ. Nuh tufanda gemiye her hayvandan iki çift mi yedi çift mi aldı? 33 gibi birbirlerini aynı konuda tekzip eden daha başka bir sürü ayet. Peygamberlerin hayatlarıyla ilgili bir sürü yüz kızartıcı ahlaksızlık ve haksızlıkları nasıl izah edilir?34 Tanrı Yahve ile ilgili birçok yanlış benzetme35 ve insana ait birçok sıfatlar.36 Bir de ‘Ezgiler Ezgisine’ merak eden bir baksın neler görecek! 37 Ayrıca Tevrat’ta ki diğer peygamber kitapları olan Yeşeya,Yeremya, Hezekiel,Daniel ve Mika kitaplarında gerçekleşmeyen bir çok kehanet vardır. Bunları aşağıdaki adreste detaylıca göreblirsiniz.
http://armagedonsavasi.com/2008/04/11/tevrattaki-yesaya-yeremya-hezekiel-ve-yeremya-kehanetleri/#more-24
Ayrıca Yaratılış Kitabında anlatılan evrenin yaratılışındaki bilimsel çelişkiler v.s. Ayrıca Tevrat’ın özünden sapıldığı konusunda bu iddialarımızı fazla abartılı bulabilirsiniz. Ama bu konuda hem Yahudi peygamberleri, hem de Hz. İsa Yahudileri uyarmıştır.38 Bu konularda Tevrat’ta da çeşitli uyarılar bulunmaktadır;
“8 “‘Nasıl, biz bilge kişileriz, RAB’bin Yasası bizdedir, diyebiliyorsunuz? İşte, bilginlerin yalancı kalemi Yasayı yalana çevirmiş.
9 Bilgeler utandırıldı, Yıldırılıp ele geçirildi. RAB’bin sözünü reddettiler. Nasıl bir bilgelikmiş onlarınki? (Tevrat-Yeremya-8)
“16 Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “Size peygamberlik eden peygamberlerin Dediklerine kulak asmayın, Onlar sizi aldatıyor. RAB’bin ağzından çıkanları değil, Kendi hayal ettikleri görümleri anlatıyorlar
30 “İşte bunun için sözlerimi birbirlerinden çalan peygamberlere karşıyım” diyor RAB.
31 “Evet, kendi sözlerini söyleyip, ‘RAB böyle diyor’ diyen peygamberlere karşıyım” diyor RAB.
32 “Uydurma düşler gören peygamberlere karşıyım” diyor RAB. “Bu düşleri anlatıyor, yalanlarla, boş övünmelerle halkımı baştan çıkarıyorlar. Ben onları ne gönderdim, ne de atadım. Bu halka hiç mi hiç yararları yok” diyor RAB.
36 Bundan böyle, ‘RAB’bin bildirisi’ lafını ağzınıza almayacaksınız. Herkesin sözü kendi bildirisi olacak. Yaşayan Tanrı’nın, Her Şeye Egemen RAB’bin, Tanrımız’ın sözlerini çarpıtıyorsunuz siz.” (Tevrat-Yeremya-23)
Aynı şeyleri Kuran’da da görmekteyiz;
“91….De ki: Öyle ise Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi ? Siz onu kağıtlara yazıp (istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz.”(Kur’an-Enam-6)
Hz.Musa’ya Sina dağında verilen ve iki taş levhaya yazılan sadece on emir olduğu anlaşılıyor.39 Çünkü 264 sayfalık beş kitabın bir gecede ne yazılabilir, nede bunların yazıldığı taş levhalar taşınabilir. Ayrıca Hz.Musa’nın döneminde kullanılan Mısır yazısı olan resim yazısıyla böyle uzun ve edebi yazıların yazılması mümkün değil. Konuyu uzatmadan kısaca belirtmek gerekirse, bu konuda yapılan araştırmaların sonucunda, Hz. Musa’nın yazdığı iddia edilen ilk beş kitabın, aslında yıllar içinde dört farklı kaynaktan derlendiği ispat edilmiştir. Birinci kaynak, MÖ.9. yüzyılda güneydeki Yahuda krallığında derlendiği tahmin edilen, Tanrının adını Yahve olarak tanımlayan ve bundan dolayı ismi Yahveci metin olarak anılan kaynak. İkincisi, MÖ.7yüzyılda kuzeydeki İsrail krallığında derlendiği sanılan, Tanrı’nın ismini Elohim olarak tanımlayan ve Elohimci metin olarak anılan kaynak. Üçüncüsü, daha çok mabetteki kâhinlerin yapması gereken işleri anlatan MÖ.6. yüzyılda Babil sürgünü döneminde derlendiği sanılan Kâhinler kaynağı. Dördüncüsü ise, bu anlatılan üç kaynağı birleştirip, Tevrat’a son şeklini kazandıranlar olduklarından, derleyiciler olarak anılan kaynaktır. Bu kaynak iki kısımdır: Birincisi, Yahveci ve Elohimci kaynaklar ile Kuzey Krallığında Kral Yoşiya zamanında yazılan Yasanın Tekrarı kitabını MÖ. 6.yüzyılda derleyen kaynak. İkinci kaynak ise MÖ. 4. yüzyılda Kâhinler kaynağı ile önceki derlemeyi birleştiren ikinci derleyici kaynaktır. Bu derlemeler esnasında, derleyiciler derledikleri metne birçok yeni yorumlar ilave ettikleri zaman ve olayları son duruma göre şekillendirdikleri bir gerçektir.40
Konunun başka bir uzmanı olan Prof. Dr. Richard E. Friedman ise yazdığı “Kitabı Mukaddes’i Kim Yazdı” isimli eserinde ise ufak bir farklılıkla derleyicileri bir kaynak olarak saymaz bunun yerine Kral Yoşiya döneminde MÖ. 6. yüzyılda yazılan “Yasanın Tekrarı” kitabını derleyicilerin yerine dördüncü kaynak olarak belirtir.41 Yani bu durumda Tevrat’ta, tıpkı İncil gibi aynı olayların anlatıldığı dört ayrı kaynağa sahiptir. Fakat bir farkla, İncillerin Matta, Markos, Luka ve Yuhanna kaynakları ayrı ayrı kitaplaşmış, Tevrat’ta ki beş kitap ise, dört ayrı kaynağın birleştirilmesiyle oluşmuştur. Prof. R. E. Friedman doktorasını 1978 yılında, Harvard Üniversitesi İbranice Kitabı Mukaddes ve Yakındoğu dilleri ve medeniyetleri bölümünde tamamladı. Cambridge ve Oksford üniversitelerinde ve Kudüs’te bulunan Amerikan Doğu araştırmaları Okullarında değişik görevlerde bulundu. Yazar eserinde, Tevrat konusunda araştırma yapanların bu farklı kaynakları, ayni olayların Tevrat’ta aynı sayfada tekrarlanmasıyla fark ettilerinden ve bu farklı tekrarlanan bölümlerde dil, anlatım ve kullanılan terim farklılarında keşfetiklerinden bahseder. Eserinde bu farklı kaynaklardan oluşan bölümleri ayrı ayrı tasnif eder ve Tevrat’ta ki ayni konuda verilen bir çok yer, isim ve sayı farklılıklarının bu değişik zamanda yazılmış bu kaynakların birleştirilmesinden kaynaklandığı konusunda bol bol deliller sunar. Prof. Richard E. friedman’la bu konuda yapılan röportaj için tıklayınız.
Tevrat‘la ilgili faydalandığımız kaynak eserlerden biri olan ve bu konuda kendisinden yaralandığımız, Prof. Baki Adam’ın Doktora Tezi olan“Yahudi kaynaklarına göre Tevrat ve Yahudi Hayatındaki yeri” isimli eserde, bu konuda daha pek çok ayrıntılı bilgiye yer verilmiştir. Ülkemizde meşhur misyonerlerden Daniel Wickwire, “Yahudi, Hıristiyan ve İslam Kaynaklarına Göre Kutsal Kitabın Değişmezliği” isimli eser yazıyor ve Prof. Baki Adam’ın bu eserini inceleyip, bu eserden kitabının 206 ve 207. sayfalarına almaya değer gördüğü birbirine benzer satırlardan bir kısmını bizde görelim;
“Bugünkü Ortodokslar, bu bakımdan, klasik Yahudilik anlayışını aynen devam ettirmektedirler. Tevrat’ın bütün harf ve kelimeleriyle Allah’ın Musa’ya dikte ettirdiği ilahi bir vahiy kitabı olduğuna mutlak olarak iman etmektedirler. Hiçbir değişikliğin meydana gelmesine izin vermemektedirler. Yahudiler, bugün ellerinde halen mevcud olan Tevrat’ın, ne bir harf eksik ne de fazla, Musa’ya Sina’da verilen aynısı olduğunu iddia etmektedirler.”
İsrail’de Tel-Aviv Üniversitesinde yapılan doktora çalışması sonucu yazılan ve yukarıdaki birçok alıntı yaptığımız bu eserden, misyonerin yaptığı alıntı, kitabın sadece “Çağdaş Yahudiliğin Tevrat’a bakışı” bölümündeki, Yahudilerin Tevrat hakkındaki, kendilerine ait değerlendirmeleridir. Koskoca eserden çıkarılan sonuç bu demek ki! Yazara ait olmayan ve herkesin bildiği bir kısım Yahudi din adamlarının kendi iddiaları. Elimizdeki Tevrat’ın, tarih içinde nasıl değişikliğe uğradığını ispatlayan bu eserden, yukarıda yapılan alıntı ile Tevrat’ın bir harfi bile değişmediği konusuna katkı yapılmaya çalışılmaktadır. Bu düşüncedeki yazarlara yardımcı olmak için, konunun daha doğru anlaşılmasına katkı sağlaması amacıyla şimdi de kendi kaynaklarından alıntılar yapalım. Olur ya Müslüman yazarlar gerçeği saptırmış olabilirler diye tereddüt edenler olabilir. Şimdi aşağıdaki itirafları iyi okuyalım:
“Eğer Müslümanlar, Rabbanilerin bu iddialarını bilselerdi, bizi tan etmede ve bizimle tartışmalarında başka bir delile ihtiyaçları kalmazdı. Zaman zaman, Müslüman kelamcılar ‘sizin elinizde mevcud olan Tevrat, Musa’nın getirdiği Tevrat değildir’ diye saldırıda bulunur ve biz onları yalancılık ve iftiracılıkla suçlarız. Onların bunu, bizimle tartışmak için uydurduklarını iddia ederiz. Fakat, Allah korusun, eğer Rabbanilerin bu iddialarına vakıf olsalar, bize karşı başka delile ihtiyaçları kalmaz”
Bu itiraflar kimin mi? Bizzat Yahudi din adamları Rabbilerin. Daniel Wickwire baktığı halde, nedense göremediği Prof. Baki Adam’ın kitabının 133. sayfasındaki itiraflar. Hz. İsa zamanındaki Ferisi Yahudi mezhebinin, günümüzde devamı olan Rabbani Yahudilik “bugün Yahudilerin elinde mevcud olan Tevrat’ın Musa’ya verilen Tevrat olmadığını” kendileri itiraf etmektedirler. Baki Adam eserine bu alıntıları, Saduki Yahudiliğin günümüzde devamı olan Karailiğin önde gelen önderlerinden Yakup el-Kiskisani’nin Kitabu’l-Envar vel-merakıb’ında aralarındaki tatışmalardan aktarmıştır.
Ayrıca Tevrat’ın 4 ayrı metinden derlenmiş olduğu gerçeğini, artık Vatikan’daki Papalık bile onaylamıştır. Bu iddiayı 19. yüzyılda ortaya atan konunun uzmanı yine Hıristiyan bilim ve din adamları önceleri çeşitli sapkınlıklarsa suçlandılardı. Daha sonraları mızrak çuvala sığmayınca bu gerçeği onaylamak mecburiyetinde kalmışlardır.1986 yılında Papa II. J. Paul’ün mührüyle onaylanarak yayınlanan ‘The New American Bible’ kitabının Tevrat’ın önsözünde bu gerçekler itiraf edilmiştir. Bu önsözde aynen Tevrat’ın beş kitabı için kaynak olan, Yahovacı, Elohimci, Kâhinler ve Yasanın Tekrarı isimleri ile anılan metinler belirtilerek, bu beş kitabın yazarının Hz. Musa olmadığı vurgulanmıştır.42 Ayrıca yine 2. Vatikan Ruhani Meclis çalışmalarında 3 yıl süren tartışmalar sonucunda, 4 numaralı meclis belgesinin giriş bölümünde, Tevrat ile ilgili cümlede, bu kitapların doğru olmayan ve hükümsüz metinler içerdiği belirtilmiştir. Tevrat’la ilgili bu ifadeler, 6’ya karşı 2344 oyla kabul edilmiştir. Yani neredeyse oybirliğiyle. 43 Şimdi de Katolik Rahip olan Prof. Dr. Thomas Michel, ülkemizdeki bazı İlahiyat Fakültelerinde okuttuğu ‘Hıristiyan Tanrıbilimine Giriş’ isimli eserinde, bu konuyla ilgili öğrencilerine neler anlattığına bakalım.
“ilk çağlarda 5 kitabın Musa tarafından açıklandığı inancı yaygındı. Ancak, çağdaş Kutsal Kitap bilginlerinin araştırmaları bu kitapların çıkış noktasının daha karmaşık olduğunu ortaya çıkardı.Onlara göre pentateukh önce Yahudilerde ağızdan ağza yayılan,daha sonra aşamalı olarak birbirine bağlı olmayan yazılı alıntılar ve yasa derlemeleri şeklinde gelişti bunlar muhtemelen M.Ö. 5.inci yüzyılda bir araya getirilerek kesin şeklini aldı.Bu uzun ve karmaşık tarihsel sürece çok sayıda insanın katkısı oldu ise de bir çoğunun adı unutmuştur.Yahudiler ve Hıristiyanlar,Torah’ın derleme aşamalarının,Tanrının esin verici gücü tarafında yöneltildiğine inanırlar. Kutsal Kitap araştırmacıları Pentateukh’da başlıca dört kaynaktan söz eder: Yahveci (j),Elohimci (E),Devteronomcu (D),ve Rahip (P).Pentateukh öğretisinin ayrılık merkezi Allah’ın tek oluşudur.”44
Ayrıca Tevrat’ın (Tanakh) 39 kitabına baktığımızda tamamının bir din kitabı olduğunu söylemek mümkün değil. Birçoğnun Yahudi tarih ve edebiyat kitabı olduğu çok açıktır. Yeşu, Hakimler, Rut, I.Samuel, II.Samuel, I.Krallar, II.Krallar, I.Tarihler, II.Tarihler, Ezra, Nehemya, Ester tarih kitabı sınıflandırmasına daha uygundur. Yine “Mezmurlar, Süleyman’ın Meselleri, Neşideler Neşidesi, Yeremya’nın Mersiyeleri, Vaiz, Eyup” gibi kitaplar da ilahi vahiyden uzak şiir, ilahi ve ağıt gibi Yahudi edebiyatının ürünleri olduğu çok açıktır.Bütün bunları, Kur’an’daki Tevrat ve İncilin değiştirildiği anlatan bir sürü ayetide yazdığı eserde görmezden gelen, Daniel Wickwire’nin dikkatine sunarız.
“ İşte,(İsrailoğullarını) verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular” (Maide Suresi, 13)
Hz. İsa’nın sağlığında O’nun, sözleri belirli bir otorite ve kural oluşturularak yazılı bir metinde toplanmamıştı. Çünkü bizzat O’nun yanında eğitilmiş inananları O’nun öğretilerini biliyorlardı. Belki yazılı bir metine ihtiyaç olmaması, Hz. İsa’nın dünyaya geri dönüşü çok yakın bir zaman diliminde gerçekleşme beklentisi de olabilir. Çok yakın bir zaman diliminde (hatta daha onlar hayattayken)Hz. İsa dünyaya yeniden gelip, inananları mükâfatlandırıp diğer insanları ise cezalandıracak olması ve dünyanın sonunun yakın olması böyle bir ihtiyaca gerek kalmıyordu. Havariler Hz. İsa’nın söz ve eylemlerini dilden dile aktarıyor ve uzak beldelere onun hatıraları irşat mektupları vasıtasıyla iletiyorlardı. Fakat ilerleyen zaman diliminde beklentiler gerçekleşmeyince ve Havarilerin bir bir dünyadan ayrılmaları, onların Hz. İsa’dan naklettikleri hatıraların kaleme alınmasına neden oldu. Çeşitli yörelerde birçok yazılı belge ortaya çıktı. Bunların birçoğu kutsal kitap beklentisini karşılamak için yazılmamıştı. Hz.İsa’nın Yahudi kökenli inananları hala kutsal kitap olarak Tevrat’ı okumaya devam ediyorlardı. Roma topraklarındaki diğer inananların elinde ise daha çok Pavlus’un Mektupları vardı. Daha henüz Tevrat’ın yerine geçeçek bir İncil anlayışı oluşmamıştı. Hıristiyan dünyada ilk defa Kutsal Kitap (Kanon-onaylanmış metin) oluşturan Sinoplu Marcion’dur. Marcion 137 yılında Tevrat’ı ve Musevilikle olan bağları atarak (hatta Tevrat’taki Tanrı Yehova’yı bile reddetmiştir) sadece Pavlus’un Mektupları’yla Luka İncili’nden oluşan Kutsal Kitabını oluşturmuştur.71 Konuyu ilk gündeme getiren olmuştur. İyi organize edilmiş cemaatler oluşturmaya başladı. Bu kitapları, eğitim, iman ve ibadet kaynağı olarak kullanılmaya başladı. Bu gelişmeler kiliseyi harekete geçirdi. Kilise gelişmenin gerisinde kalmamak için Marcion ile çatışmaya başladı ve onu sapkın (heretik) ilan edip kiliseden uzaklaştırıldı. Böylece kilisede kutsal kitap-kanon arayışı başladı. Gerçi henüz merkezi bir kilise anlayışı henüz oluşmamıştı. Suriye, İskenderiye ve Roma önemli merkezlerdi. Tabi bu kolay olmadı. Çünkü Suriye, Filistin, Mısır, Anadolu, Yunanistan ve bütün Roma Toprakları’nı kapsayan geniş bir coğrafyada yayılmış Hıristiyan topluluklar vardı. Birçoğu da birbirleriyle tam uyuşmuyordu ve yüzlerce yazılmış metin bulunmaktaydı. Harekete geçen kilise otoriteleri –babaları belirli bir metin üzerinde anlaşmaları kolay olmadı ve uzun zaman aldı. Uzun çalışmalardan sonra kanon son şeklini, bu konuda toplanan birçok konsülden sonra, Roma Katolik Kilisesinin 8 Nisan 1546 da düzenlediği Trent konsilinde almıştır. Daha önceleri kanona dahil edilmeyen “Yuhanna’nın Vahyi “ Kanona dahil edilerek İncil 27, Tevrat ise 45 kitap olmak üzere, toplam 72 kitaptan oluşan Kitabı Mukaddes kanonuna son şekil verilmiştir. Bu konu hakkında, Türkçe İncil metninin sonuna ilave edilmiş açıklamalar kısmında ‘İncil’e Giren Kutsal Yazılar Nasıl Bir Araya Getirildi ‘ başlığı altında şu açıklamalar bulunmaktadır.
“Geriye bir soru kalıyor.İncil’deki 27 kitapçık nasıl bir araya getirilip tek geçerli metin olarak tanındı?Hepside İ.S. 100 yılından önce yazıldı; ama bir kitap oluşturacak biçimde bir araya getirilmeleri zaman aldı.Bu süreçte sözü edilebilecek birkaç etken var.Birincisi, mektuplar birbirine çok uzak düşen çeşitli yerleşim birimlerine yazılmıştı.İlk yüzyıllarda haberleşme ve bilgi toplama gibi işlemlerin, bugünkünden daha yavaş olduğunu söylemeye gerek yok sanırız….İşte bu nedenlerle derleme işi oldukça yavaş gerçekleşti.Bazı kitaplar, örneğin doğal bir grup oluşturan Pavlus’un mektupları daha hızlı şekilde toplandı; bazılarıysa daha uzun zaman aldı.Aslında Kutsal Yazılar’ın derlenmesine duyulan büyük ihtiyaç, çoğunluğun benimsediği öğretilere aykırı düşen çarpık öğretiler yaymaya çalışan bazı kişilerin türemesinden kaynaklandı.Bu gelişmelerden ötürü İreneyus,İ.S. 180 cıvarıda ‘Sapık Öğretilere Karşı’ adlı bir kitap yazdı.Yazar bu kitapta,İncil’in ilk dört kitapçığının hiç kimsenin itiraz etmediği doğal bir bütünlük oluşturduğunu sergiliyor.Bunların yanı sıra geçerli saydığı diğer metinler şunlardır: Elçilerin İşleri, Pavlus’un mektupları, Vahiy ve beş mektup daha.Bundan başka, Muratori Kanon’u adı altında geçen, ikinci yüzyıl sonlarına rastlayan ve benzer bir liste içeren bir derleme daha vardır. Görülüyor ki, Kutsal Yazılar’ın ana listesi, yani ilk dört kitapçık, Elçilerin İşleri, Pavlus’un Mektupları,1.Petrus ve 1. Yuhanna, üçüncü yüzyılın başlarına gelindiğinde tartışmasız olarak herkesçe benimsenmişti. İbraniler, Yakup, 2. ve 3. Yuhanna, Yahuda ve Vahiy kitapçıklarının derlenmesi daha uzun zaman aldı….Kilise konseyleri, örneğin İ.S. 397 yılında toplanan Kartaca Konseyi, hangi kitapların benimsenmesi, hangilerinin reddedilmesi yönünde inanlılara baskı uygulamış değiller; ama bu konseyler, onaylanan yazılara bir resmiyet kazandırma yönünde kararlar almışlardır.”72
Bu ifadelerden de açıkça anlaşılacağı üzere elimizdeki İnciller, yüzlerce kitap arasından kilise babaları ve konsülleri tarafından belirlenmiştir. Şimdi gelelim ‘ ELİMİZDEKİ İNCİL TANRI’NIN ESİNLEMESİYLE Mİ ya da KUTSAL RUHUN DENETLEMESİYLE Mİ BELİRLENDİ yoksa KİLİSE BABALARI TARAFINDAN KONSÜLLERDE Mİ?’ sorusunu sormaya. Bunun cevabını, herkes dilediği şekilde verip konuyu kapatabilir. Eğer denildiği gibi bunların Tanrı esinlemesiyle yazıldığından eminseler, niçin yıllarca tartışıp Kanona almakta tereddüt ettiler. Ama konu Protestan hareketinin önderinden Martin Luther için daha kapanmamıştı. Martin Luther’in, Kitab-ı Mukaddes kanonundaki İncilde bazı bölümlerin Tanrı sözü olabileceği hakkında şüpheleri vardı. Martin Luther İncil’in İbraniler, Yakup, Yahuda ve Vahiy bölümlerini, Kitab-ı Mukaddes’i Almanca’ya tercüme ettiğinde, İncil’e ayrı bir ek olarak listeledi ve bunların İncil’deki diğer kitaplarla aynı önemin verilmesini düşünmedi.73 Bu anlaşmazlık yalnızca İncil üzerinde değil, Hıristiyan dünya Tevrat üzerinde de anlaşamamaktadırlar. Katolik Trent Konsülünde Vulgate Kutsal Kitap 72 kitap olarak belirlenmiş ve şu bildiri ile tespit yapılmıştı;
“Her kim ki bu kitapları tümüyle, Katolik Kilisedeki metinde genellikle tüm bölümleriyle okunduğu şekilde ve antik Latin Vulgate’de oldukları şekilde kutsal ve Kanonik kabul etmezse aforoz olsun”74
Fakat bu konu Katolikler için halledilmişti. Ama Protestanlar için durum farklıydı ve Tevrat’ın sonundaki 6 kitabı (13 bölümden ibaret) tanrısal kabul etmeyip insan uydurması (Apokrif) ilan ettiler. Yahudilerin Tevrat için Yamniya Konsilinde kabul ettikleri ve Latince’ye Vulgate olarak tercüme edilen Kanondaki (kutsal olarak ilan edilen resmi metin) 39 kitabı esas aldılar. Bu konuda itirazı olan Protestanlar 1648 yılında Westminster toplantısında karşı bildiri yayınladılar;
“Apokrif külliyat Tanrı’nın Kilisesinde insanların yazdığı diğer kitaplardan farklı hiçbir otoriteye sahip olmayacak, herhangi bir şekilde onaylanmayacak veya kullanılmayacaktır.”75
Ayrıca, Tevrat’ın son 6 kitabı konusunda Ortodokslar, Katolikler’den farklı olarak 4 bölüm daha ilave etmektedirler (MS. 1612 Kudüs konsilinde ).Bu 6 kitap Katoliklerde 13 bölümden, Ortodokslarda ise 17 bölümden oluşur. Bunun sebebi, Ortodoksların Tevrat olarak, kendi dillerinde Yunanca ilk tercüme olan, yine 45 bölümden oluşan Septuagint’i esas almalarıdır. Bu durumda Katolikler, kendi dilleri Latince’ye tercüme edilen ve Yahudilerin Tevratı ile uyuşmadığı için çıkarılan (Ortodoksların kabul ettikleri) 4 bölüm hariç, 45 kitaptan oluşan ve Vulgate ismini alarak, yeniden düzenlenmiş olan, Kutsal Kitaptaki Septuagint’i esas almış oldular. Bu durumda Katolikler ve Ortodoksların Tevrat Kanonu, Protestanlardan 6 kitap daha fazladır. Protestanlar ise bu 6 kitabı bütün bölümleriyle reddettiler. Böylece şimdi, Protestanların kutsal kitabı 66 bölüm (Tevrat 39, İncil 27 bölüm), Katolik ve Ortodoksların ise 72 bölümdür (Tevrat 45, İncil 27 bölüm).76 Bu durum da Katolikler ve Ortodoksların, Protestanlarla olduğu gibi kendi aralarında da farklılıklar (6 kitap arasındaki 4 bölüm) vardır. Aslında Tevrat üzerinde bu itilafın kaynağı, birazda Yahudi din otoriteleridir. Hıristiyanlıkla ilgili eserlerin çoğu, Pavlus’çu Roma vatandaşı Grek’lere ait olduğundan, bunların kullandığı Tevrat ta Grekçe idi. Yunanca ilk Tevrat, M.Ö.3. yüzyılda İskenderiye’de yaşayan Yahudiler için yapılan bir tercümedir. Bu kitap, İbranice asıllarından, 70 çıvarında Yahudi din adamı tarafından yapıldığı için, adı yetmişler anlamına gelen, Septuagint olarak anılmaktadır. Fakat Musevilerin bugün kullandığı Tevrat metni en son şeklini, Yahudi din otoriteleri tarafından, M.S. 90 yıllarında Yamniya Konsil’inde, 39 kitap olarak kanonlaştırılarak almıştır. Bu yeni Tevrat Kanonu, daha önce Yunanca’ya tercüme edilen Septuagint’ten farklı olarak ( son 6 kitap ve 4 bölüm) kanonlaştırıldı. Bu yeni İbranice Tevrat Kanonu, Hıristiyanlarda olduğu gibi, çeşitli tarihlerde değişik kişiler tarafından derlenmiş olan, birçok kitap arasından seçilmiştir. Hıristiyanlar ise, bu İbranice Tevrat’ı değil, ellerindeki Yahudiler tarafından bazı kısımları Yamniya Konsil’inde apokrif sayılmış metinler içeren, Grekçe’yi kullanmaya devam ettiler. Sonraları bu Grekçe Septuagint ve İnciller, Yerome isimli din adamı M.S. 405 yılında Latince’ye tercüme ederek, Vulgate (yayılmış nüsha) ismini aldı. Yerome bu tercümesinde son İbrani Tevrat’ı ile Septuagint arasındaki farkları da belirtti (6 kitap ve 4 bölüm). Bu tercüme ancak M.S. 7. yüzyılda yaygınlaştı. Ama Hıristiyan dünyada yaygın olan ve İncillerde de kullanılmış olan eski tercüme apokrif metinler, kullanılmaya devam edilerek günümüze kadar geldi.77Daha sonraları Hıristiyanlar arasında Eski Ahid konusunda tartışma başladı. Septuagint mi, yoksa yeni İbrani metin mi Kanonda olmalıydı? Sonunda kilise kararını baştan beri İncillerde kullanılan ve 45 bölümden oluşan Septuagint lehine 1546’da Trent Konsil’inde karar verdi. Ama Protestanlar buna itiraz edip Yahudilerin yeni 39 kitaptan oluşan İbraniler Kanonunu esas aldılar. Daniel Wickwire ‘Kutsal Kitabın Değişmezliği’ isimli eserinde Eski ve Yeni Ahid’in eski elyazmalarından ve kanonlaşmalarından bahsederek bu konuda şunları yazar;
“M.S. 1546 Trent Konsil’de Vulgata’nın Katolik Kilise’de kullanıma uygun tek nüsha olduğu belirtilmiş ve şu karar alınmıştır: “Kilise tarafından birçok asırdan beri muhafaza edilmekte olan Vulgata , umuma açık okumalarda va’azlarda ve tefsirlerde tek otantik tercüme olarak kabul edilmelidir.Hiçbir şekilde, onu reddetme cüreti gösterilmemelidir.”Roma Katoliklerinin ağırlığını ortaya koymasıyla Trent Konsili’nde Latince Vulgata’nın tek otantik nüsha olarak kabul edilmesi üzerine, Katoliklerle Doğu Ortodoksları arasında ayrılık meydana gelmiştir.Doğu Ortodoksları, otantik nüsha olarak Septuagint’i kabul etmiş, reform yanlısı Protestanlar ise, Eski Ahid kısmı olarak, Yahudi versionunu esas almışlardır.”78
Durum çok garip değil mi? Şimdi hem bu faklı Hıristiyan mezheplerinin, farklı Kutsal Kitaba sahip olduklarını kabul edeceksiniz (Tabi birinin 45, diğerinin 39 olmak üzere farklı kitaplara sahip olduklarından bahsetmeyerek), hem de Kutsal Kitap değiştirilmemiş olduğunu ispat etmek için, 419 sayfalık ”KUTSAL KİTABIN DEĞİŞMEZLİĞİ” isimli bir kitap yazacaksınız. Çok yaman bir çelişki değil mi? Hem de 8 üniversite bitirmiş biri için.
Buyurun İncil’deki bunca uyarı kimin için siz karar verin;
“18 Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır.
19 Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır. ” (Vahiy-22)
Ayrıca Daniel Wickwire yine bu eserinde, Protestanların insan uydurması Apokrifa (sahte) olduğu için, Tevrat Kanonuna kabul etmedikleri 6 kitaptan, 46. bölümde ‘Apokrifa Kitapları Nedir ?’ başlığı altında bahsetmektedir. Nasıl mı?
“ Tüm Hıristiyan mezhepleri arasında, Kutsal Kitap ile ilgili, ancak bir tek farklılık vardır. Bu da Apokrifa kitaplar konusundadır. Bir avuç mezhep bu kitapları Tanrı’nın sözü olarak kabul ediyor, Hıristiyanların çoğu ise kabul etmiyor. “79
Tabi yine ayrıntıya girmeyerek ve bunların Katolik ile Protestanlık arasındaki 6 kitap farkı olduğu gerçeğinden bahsetmeden. Bunların tek tek isimleri ve yazılış tarihlerini vererek şöyle devam eder;
“İncil’de, İsa ve elçileri tam 2.559 kez Tevrat, Zebur ve peygamberler’den alınma vardır. Bunlardan hiçbiri Apokrifik bir kısımdan alınmış değildir. Mesih ve elçileri Apokrifa hakkında bilgi sahibiydiler, fakat İsa ve elçiler Apokrifa yazılarından bir kez bile alıntı ya da aktarma yapmamışlardır. Bu yazılarla ilişkisi olan bir peygamber bile yoktur, ve bu kitaplar Tanrı esini olarak asla kabul edilemez.”80
Ama hayret ediyoruz 8 Üniversitede ilahiyat öğrenimi yaptığını söyleyen yazarımız, nasıl oluyorda bizim gördüğümüz gerçekleri göremiyor anlamak mümkün değil. Şimdi sıkı durun ve aşağıdakileri iyi okuyun;
“Erken dönem kilisesindeki misyonerler, Grekçe konuşan dünyada misyonerlik yaparken, Grekçe yazılmış olan Septuagint’ten alıntılar ve daha sonra Yahudiler tarafından kanon dışı olarak tanımlanan kitaplardan da alıntılar yapmaktan ve bunlara referans vermekten çekinmediler. Örneğin, kanonik İncil’deki Yahuda 14-16, apokrif Enok kitabından (Enok 1:19) alıntı yapmaktadır. Yakup 1:19, Sirak Kitabı 5:1181 ve İbraniler 11:37’de, Apokrif The Martyrdom of Isaiah’ta (işaya’nın şahadeti) bulunmaktadır. Yuhanna’ya göre İncil’deki 7:38 ile Yakup 4:5’in kaynakları bilinmemektedir. The New Catholic Bible, bu sözler’in hiçbir Eski Ahid kitabında olmadığını belirtmektedir. ”82
Sanırım bu gerçekleri sadece biz görmedik. Şimdi acaba birileri “gerçekleri saptırıyor mu?” diye sormadan edemiyoruz. Bunların İncillerde kullanımı doğruysa, demek ki apokrif metinler değil ve Ortodokslar ile Katolikler haklı. Ellerindeki Tevrat doğru ve Protestanlar yanlış Tevrat kullanıyorlar. Eğer bunları apokrif ilan eden Yahudiler haklı ise elimizdeki İncillerde apokrif (uydurma) metinler içermektedir. Çık işi içinden çıkabilirsen. Bu hataları kim yaptı? Hz. İsa mı, elçiler mi, yoksa İncil yazarları mı? Tanrı böyle insan uydurması hatalı şeyleri esinler mi, Kutsal Ruh bunlara müsaade eder mi? Tekrar iyi düşünelim. İşin şakaya gelir tarafı yoktur. Hz. İsa ve elçileri, hatalı duruma düşürülmektedir. Konu milyarlarca insanın, doğru iman meselesidir. Eğer birileri yanılıyor ve insanları da yanıltıyorlarsa; bu duruma sebep olanlar, bunun vebalini ödeyemezler. Bütün iyi niyetimizle konunun üzerinde, tekrar tekrar enine boyuna iyice düşünülmesini, gönülden arzu etmekteyiz. Hala ikna olmayanlar için Hıristiyan kaynaklardan kanıtlar sunalım. Olurya bizim yorumlarımızı konuyu saptırma olarak değerlendirenler olabilir. ABD üniversitelerinde Hıristiyan ilahiyatı üzerinde eğitim alıp yine ABD’de öğretmenlik yapmış Fikret Böcek “Da Vinci Şifresine Panzehir” isimli eserinin 36. sayfasında İncillerin derlenmesi hakkında neler yazmış okuyalım;
“Bugün Yeni Antlaşma’da yer alan bazı kitaplar ilk zamanlarda herkes tarafından kabul edilmediği için, kısa bir süre kanon dışında bırakılmıştır. Kısa bir süreliğine kanon dışında kalan ve daha sonra tüm testlerden gecip kanona dahil edilen kitaplar şunlardır: İbraniler, Yakup, İkinci Petrus, İkinci ve Üçünçü Yuhanna, Yahuda ve Vahiy. İbraniler Kitabı, yazarının kesin olarak kim olduğu bilinmediği için kanon dışında bırakılmıştır. Yakup Kitabında, insanların günahlarından iyi işlerle kurtulabileceğini açıkladığı düşünüldüğünden, bu kitap kanon dışı bırakılmıştır. Yahuda Kitabı ise, Eski Antlaşma kanonu dışındaki (apokrif) iki kitapta anlatılan olaylarlardan bahsettiği için kanon dışı bırakılmıştır.Vahiy kitabı, İsa Mesih’in 1000 yıllığına hüküm süreceğini öğrettiği için kanon dışı bırakılmıştır.”
Diyerek sonra bunların resmi İncil kanonuna nasıl dahil edildikleri anlatılmaktadır. Bu da yetmez diyenlere ikinci bir kaynak, yine Yeni Yaşam Yayınları’nın “Hıristiyanlık Tarihi” kitabının 109. sayfasındaki “Kutsal Yazılar’ın listesi” başlığı ile yazılan yazıyı okumalarını tavsiye ederiz. Hala ikna olmayanlar, konunun başında tamamını verdiğimiz Yeni Yaşam Yayınları’nın İncilinin 525. sayfasına bakıp benzer anlatımları doğrulayan kısımları tekrar okuyabilir ve bugünkü resmi İncillerin yıllarca süren konsüllerce nasıl uzun süren tartışmalar sonucu seçildiğini görebilir. Böylece Tanrı esinlemesi mi yoksa konsüllerin seçmesi mi olduğunu tekrar tekrar iyi düşünelim.Şimdi yılarca süren tartışmalardan sonra, her bir grup için farklı Kutsal Kitap oluşup, sonrada bunların her biri için tartışmasız Tanrı Sözü olduğunu iddia etmek ne kadar inandırıcıdır? Her mezhebin ayrı Kutsal Kitabı olduğuna göre, insan; acaba her birine ilham eden, ayrı Kutsal Ruhu’mu var? Diye düşünmeden edemiyor. Gerçi birden fazla Kutsal Ruh olduğunu İncilde açıkça söyleyenlerin olduğunu göreceğiz. Sanırım bir önceki Tevrat’ın nasıl derlendiğini anlattığımız bölümlerle beraber, Daniel wiçkwire’in kitabının 32. sayfasındaki sorularının bir çoğuna yeterince cevap olmuştur.
İncil uzmanlarınca için, Hz. İsa’nın sözlerinden oluşan Q İncili kesinlikle yazılı metindi. Bu İncilin varlığı ancak 1945’de Mısır’ın Nag Hammadi bölgesindeki kazılarda kırkı aşkın Külliyatın içinde bulunan Tomas İncil’inin keşfinden sonra sağlamlaşmıştır. Çünkü bu İncil de tıpkı Q İncil’i gibi doğrudan İsa’nın sözlerinden oluşuyordu. Tomas İncil’i, Hz. İsa’ya ait 114 deyiş-söz içermektedir. İsa’nın yargılanması, ölümü ve ölümden dirilişi hakkında herhangi bir ifade bulunmamakta, doğumu ve çocukluğundan bahsedilmemektedir. Bir çok araştırmacı bu İncilin Kanondaki dört İncilden daha önce yazıldığına inanır ve Tomas İncili dünya üzerinde bulunan kitaplar arasında Hz. İsa’nın sözlerini en doğru ve en eski yazılmış tek kitaptır.106 Tomas İncili’nin yazılış tarihi, M.S.30-60 yılları arasında yazılmış olabileceği tahmin edilmektedir.107 Yani bu İncil Markos İncili İle aynı, en erken dönemde yazıldığı sanılmaktadır. Bu buluş, Pavlus’un oluşturduğu Hz. İsa’nın şahsını yüceltmede odaklanmayan yazılı eserlerin varlığının kanıtıydı. Tomas İncilinde bulunan sözlerin %40’ı Q ile uyuşmaktadır.108 İncil uzmanı Prof. Dr. Ben Wıtheringon, Tomas İncil’i ile İsa’nın sözlerinin bir toplaması olan ve Matta ile Luka’nın kendi İncillerini oluştururken kullandıkları Q arasındaki benzerlik dikkat çekici ve Tomas gibi Q da çoğunlukla İsa’nın en ünlü sözlerinin bir toplaması olduğunu söyler.109 M.Sakioğlu “ İncil’i Kim Yazdı” isimli eserinde bu konuda Katolik Prof.Hans Küng ve Protestan Prof. K.F.Nickle’nin Q incil’iyle ;
“Q’da İsa’nın kimliğinin büyük bir alaka konusu olmadığı, yalnız birkaç adet Mesihi unvan olduğu,, İsa’nın sözlerinden oluştuğunu, haça gerilme olmadığını,İsa’nın ölümünün kurtarıcı niteliği olmadığı” görüşlerini alıntılar.110
Pavlus, Hz. İsa’nın sağlığında O’na inanıp yanında bulunup O’nu dinlememişti. Kudüs merkezli Hz. İsa’nın yanında yetişmiş ve O’nun öğretilerini dinlemiş, yeni şekillendirdiği dini iyi bilen havarilerinden farklı bir İncil ve İsa anlatıyor ve İncillerde de görüleceği üzere Hz. İsa’nın gerçek Havarileriyle açıkça çatışmakta ve onlara lanet okumaktadır. Şimdi İddia ETTİĞİMİZ GİBİ BİRDEN FAZLA İSA, FAKLI İNCİLLER VE RUH VAR MI YOK MU? Bunu çok yetkili bir ağızdan nasıl söylendiğini görelim;
“4 Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan DEĞİŞİK BİR İSA’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, ALDIĞINIZ RUHTAN FARKLI BİR RUHU ve kabul ettiğinizden FARKLI BİR MÜJDEYİ kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.
5 Sözüm ona üstün elçilerden hiç de aşağı olduğumu sanmıyorum!
6 Acemi bir konuşmacı olabilirim, ama bilgiden yana acemi değilim. Bunu size her durumda, her bakımdan açıkça gösterdik.
7 Yücelmeniz için kendimi alçaltarak Tanrı’nın Müjdesi’ni size karşılıksız bildirmekle günah mı işledim?”(2.Korintliler-11) « 6 Sizi Mesih’in lütfuyla çağıranı bırakıp DEĞİŞİK BİR MÜJDE’ye böylesine çarçabuk dönmenize şaşıyorum.
7 Gerçekte başka bir müjde yoktur. Ancak aklınızı karıştırıp Mesih’in Müjdesi’ni çarpıtmak isteyenler vardır.
8 İster biz, İSTER GÖKTEN BİR MELEK SİZE BİLDİRDİĞİMİZE TERS DÜŞEN, BİR MÜJDE BİLDİRİRSE, LANET OLSUN ONA!
9 Daha önce söylediğimizi şimdi yine söylüyorum: BİR KİMSE SİZE KABUL ETTİĞİNİZE TERS DÜŞEN BİR MÜJDE BİLDİRİRSE, ONA LANET OLSUN!“ (Galatyalılar-1)
Yukarıda Pavlos’un sözleri aslında her şeyi son derece açıkça izah etmektedir. NE İKİ TANE İSA, NE İKİ TANE İNCİL, NE DE İKİ TANE KUTSAL RUH VAR. Bütün bu karmaşaların bir tek sebebi var. O DA BİRİ GERÇEK HAVARİLERİN, BİRİ DE PAVLUS BAŞINI ÇEKTİĞİ İKİ TANE HZ.İSA VE İKİ TANE HRİSTİYANLIK İÇİN MÜCADELE EDEN GURUP OLMASI : YANİ NASRANİLER VE HIRİSTİYANLAR. Bütün karmaşanın sebebi bu. Bazı metinler ilk ağızdan olduğu gibi Hz. İsa’ya ait, bazıları yeni ilaveler olmasından kaynaklanmaktadır. Bakıyorsunuz Hz. İsa bir yerde insan, bir yerde Tanrı, bir yerde Tanrıdan vahiy almasına gerek olmayan yaşayan canlı vahiy (logos), bir yerde peygamber vs. Yakup önderliğinde ki Kudüs’te yaşayan Havariler (Nasraniler), Yahudi Mabedine ve Tevrata bağlı iken, Roma ve Anadoluda faaliyet gösteren Pavlus ve ekibi, Tevrat öğretilerinden uzak çarmıhta ölen, dirilen Tanrılaştırılmış İsa peşinde. Pavlus, Yahudi olmayan Roma vatandaşları arasında yaydığı Hz. İsa’nın şahsını yücelten bu farklı öğretileri, dört incilden önce yazılmıştı. Hz. İsa’nın yeni dininin ne olduğunu anlatan ilk dört incil, Pavlus’un takipçileri olan Roma vatandaşları arasında derlendiği için, Q incili gibi Hz. İsa’nın gerçek öğretilerini ihtiva etseler de, Hz. İsa’nın şahsiyetini yüceltme anlayışını olan Pavlusçu öğretilerde içerirler. İlk yazılanlarda (Markos İncili-Yakup’un Mektubu) Pavlus’çu etkileşme nispeten daha azdır. Özelikle son İncil Yuhanna’da diğerlerine göre bu farklılıklar çok açık ortadadır. Hz. İsa’yı, Pavlus gibi ileride genişçe görüleceği üzere Tanrı’yla açıkça özleştirir. Hz.İsa’dan en az 60 yıl sonra tam bir Roma-Grek şehri olan Efes civarlarında ve hâkim kültür anlayışında yazılmış bir eserdir. Kudüs merkezli inananlardan pek yararlanmadığı çok açık ortadadır. Birbirine benzeyen diğer üç İncilde (Sinoptikler) Hz. İsa’nın dili olan Aramice ifadelerin bulunması bunun delilidir. Şimdi yalnızca Matta’da ve Luka’da ortak olan bu ayetlerden bazılarını görelim;
24 “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz. ” (Matta-6)
“16 Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür Siz hem Tanrı’ya, hem paraya kulluk edemezsiniz.”(Luka-16)
Görüldüğü iki ayrı kişinin birbirinden habersiz yazmış oldukları bu iki parça tamamen birbirinin aynisidir. Hz. İsa’nın bu sözlerinin aslı Aramice idi. Eğer bu yazarlar bu sözleri rasgele ayrı kaynaklardan toplasalardı, Yunanca’ya çevirilerinde birçok kelime farklılıkları oluşurdu. Böyle kelimesi kelimesine birbirlerinin benzeri olmaları ortak yararlandıkları bir kaynağın varlığını ispat etmektedirler. İşte konunun uzmanları, Hz. İsa’nın yeni dini anlayışını yaydığı sırada toplanan sözlerinden oluşan kaynak kitaba “Q İNCİLİ” ismini vermişlerdir. Matta ve Luka’daki bu ortak ayetler:
Matta:6:24, 7:3-5, 7:7-11, 11:4-6, 11:21-23, 11:25-27, 12:43-45, 23:37-38, 24:45-51Luka:16:13, 6:41-42, 11:9-13, 7:22-23-24-28, 10:13-15, 10:21-22, 11:24-26, 13:34-35, 12:42-46
Q İncili M.S.50 yılları civarında yazıya geçirilmiştir. Yani Hz. İsa’dan 15-20 yıl sonra.111 Dolayısıyla Hz.İsa’nın sözlerinin toparlandığı “GERÇEK İNCİL”dir. Bu İncil’de, Pavlus’un İncilleri gibi Hz. İsa’yı anlatan ve O’nu yücelten birilerinin yorumları yerine, Allah’ı tanıtan ve yücelten Hz.İsa’nın sözleri bulunmaktadır. İnsanların günahlarına kefaret için çarmıhta öldürülen ve dirilen Tanrı’ya eş ve Tanrı’nın Oğlu Rab İsa anlatısı ve dolayısıyla Pavlus’cu Hıristiyan anlayışı bulunmamaktadır. İsa Tatlıcan ‘Hıristiyanlığın Gizli Tarihi’ isimli eserinde, Q İncili hakkında ‘Amerikan Monthly’ dergisindeki Q uzmanlarının bir değerlendirmesini aktarır;
“Çoğu Kuzey Amerikalı olan İncil araştırmacılarının büyük bölümü, İsa’nın Q’daki öğretilerinin Hıristiyan bir içeriğe sahip olmadığı konusunda birleşiyorlar. Bu araştırmacılara göre, Q’nun yazarları İsa’yı, günahlarına kefaret olmak için acı çeken bir kurtarıcı ya da carmıhtan dirilen Tanrı’nın Oğlu olarak algılamıyorlardı. Aksine, onu sadece gezgin bir vaiz olarak görüyorlardı. Araştırmacıların çıkardıkları ve Luka ile Matta’da geçen 235 paralel ayetin hiçbiri İsa’nın acı çekmesi (çarmığa gerilmesi) ya da dirilmesinden söz etmiyor. Bu nedenle Q tezinin savunucuları, bu İncil’in yazarlarının İsa’nın ölümü hakkında bir şey bilmediklerini ya da biliyorlarsa da bunu önemsemediklerini kabul ediyorlar. Buna göre Q’yu kaleme alan kişiler İsa’nın Filistin’de yaşayan takipçileriydi, ancak birer ‘Hıristiyan’ değildiler. Bu yüzden araştırmacılar Q’yu kaleme alan insanları ‘Yahudi Hıristiyanlar’ olarak tanımlamayı tercih ediyorlar. Bazıları da ‘İsa Hareketi’ terimini kullanıyor. Bu hareketin, çarmıh ve dirilme kavramları üzerinde yoğunlaşan ve Yahudi olmayanlar arasında yayılan bir ‘Mesih kültü’ne dönüşmesinin ise on yıllar süren bir süreç içinde gerçekleştiği kabul ediliyor.”112
Yahudi Hıristiyan tanımı, günümüzde Nasraniler’i tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Aynı eserde İsa Tatlıcan, Q İncili ile dünyaca ünlü uzmanların eserlerinden bahsetmektedir. Bunlar; Arland D.Jacobson’un eseri The First Gospel: An Introduction on to Q (İlk İncil: Q’ya giriş) 1992, John S. Kloppenborg’un eseri The Shape of Q (Q’nun şekli) 1993, Ronald Allen Piper yönetiminde The Gospel Behind The Gospel: Current Studies on Q (İncillerin arkasındaki İncil: Q Üzerindeki Çalışmalar) 1997, Burton L. Mack eseri The Lost Gospel:The Book of Q & Christian Origins (Kayıp İncil: Q Kitabı ve Hıristiyanlığın Kökleri) .Yukarıda belirtilen Q İncili’nin özellikleri üzerinde hepsi de benzer ortak görüşe sahiptirler. Ayrıca California’dabulunan Society of Biblical Literature (Kitabı Mukaddes Literatürü Derneği) bir çok ünlü İncil uzmanını bir araya getirerek Q İncili’ni tekrar oluşturmak için on beş yıldır çalışmaktadırlar.113 Herhalde birkaç yıl içinde bu gerçek incile kavuşacağız. Q incil’i için aşağıdaki sitede görebilirsiniz.
http://www.earlychristianwritings.com/q.html
Bu İncil uzmanları Tomas ve Q İncillerini SÖZ İNCİLLERİ diğer dört incili ise RİVAYET İNCİLLERİ (derleme inciller)olarak tasnif etmektedirler. Ünlü misyonerimiz Daniel Wickwire Kutsal kitaplarının değişmemiş olduğunu ispatlamak için yazdığı eserinin 37. sayfasında her ne kadar İncil’i ve Tevrat’ı eleştirenler Kuran’ın ifedesiyle ne Tanrıya ne de ahiret gününe inanmayan KÂFİRLER olduğunu iddia etse de yukarıda bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmış kişiler bu konunun uzmanı Hıristiyan ilahiyatcılardır. Q İncili Hz. İsa’nın yanında beraberce mücadele eden gerçek havarilerinin bizzat O’ndan dinledikleri sözlerinin O’nun vefatından sonra yazıya geçirmeleriyle meydana gelmiştir. Yani bu eser Kudüs merkezli Hz. İsa’nın gerçek inananlarından oluşan NASRANİLER topluluğunun eseridir.114
Doğru din ve iman bu dünyada insan için en önemli konudur. Dünya üzerinde dinlere baktığımız da, genelde hepsi belli bölgelerde taraftar bulmuştur. Bunun en önemli nedeni, bu dinlerin kurucularının, tarihin değişik dönemlerinde bu bölgelerde yaşamış olmalarıdır. Bu önderin mesajını duyan insanlar da, bu dinin takipçileri olmuştur. Haberleşme imkanlarının çok kısıtlı olmasın nedeniyle insanlar, kendi bölgelerinin dışında gelişen diğer inançlardan pek haberdar olmadıklarından, her bölge insanı, kendi inandıkları dinlerinin tek doğru olduğu inancına sahipti. Böylece her doğan yeni çocuk ta dinini başkalarıyla kıyas imkanı olmadığından ailesinden taklit etmektedir. Genelde din değiştirme, ya bölgeye gelen yeni bir din önderinin öğretileriyle veya başka bir dine sahip insanların, kendi bölgelerini istila etmesi ve istilacıların kendi dinlerini bu toplumlara dikta etmesiyle olmuştur. Maalesef yeterli bilgi akışı olmadığından, başka bölgelerde gelişen yeni dinler hakkında insanların pek haberi olmadığından, her insan anne ve babasından öğrendiği dinlerinin en doğru olduğuna inanmıştır. İşte en büyük insanlık problemi budur. “İnsanlar kendilerinin dışındaki bölgelerde bulunan dinlerden haberi olmadan ve hiçbir araştırmaya gerek duymadan kendi inançlarının dünyada tek doğru olduğuna inanması veya tek taraflı propagandayla inandırılması ve asıl önemlisi bu uğurda yapılan savaşlar.”
Günümüzde gelişen bilim ve haberleşme vasıtalarıyla insan artık kendisine uzak bölgelerde neler olduğunu, kendi bölgesinde toplumunda öğrendiği gerçeklerin dışında başka gerçekleri de öğrenme imkanı yakalamıştır. Yeter ki önyargısız bir şekilde araştırabilsin. Maalesef insanlar pozitif bilimleri öğrenme ve kabul etmede gösterdiği önyargısız yaklaşımı inanç konusunda fazla gösterememektedirler. Daha çok kendi inançlarını doğrulayan sonuçları kolayca görüp kabul ettikleri halde, bunların çelişkilerini de kolayca görüp kabul edememektedirler. Bu da insanların doğruyu çabuk bulup kabul etmesini engellemektedir. “Hz. İsa Hıristiyan mıydı?” isimli eserimizde, Hıristiyanların Kutsal Kitabı’nda özellikle İncil’i oluşturan kitapların birbiriyle ve Tevrat’la olan çelişkileri ön yargıdan uzak bir şekilde ortaya koymaya çalıştık. Tabi biz bunları yaparken birileri de “Kutsal Kitabın Değişmezliği” hakkında kapsamlı eserler sunmaktadır. Her inanç sahibinin kendi doğrularını savunması kadar doğal bir şey yoktur ve ayni zamanda bu bir haktır da. Daha önce belirttiğimiz gibi, her inanç sahibi genelde kendi doğrularını destekleyen gerçekleri taraftarlarına sunmakta ve çelişkileri ise, ne kadar bilimsel olsa bile görmezden gelmektedir. Bu da insanların doğruları öğrenmede en büyük engel teşkil etmektedir. Bu yazımızda “İncil’i kimler ve nasıl değiştirdi” konularına açıklık getirmek ve bu gerçekleri araştıranlara, ön yargıdan uzak bir şekilde delilleriyle sunmaya çalışacağız. Bu çalışmamızda genel de İncil ve Hıristiyan dini üzerinde, yine bu konunun uzmanı Hıristiyan bilim adamlarının görüşlerinden yararlanacağız. Yani kafir, ateist veya Hıristiyanlığa ön yargıyla yaklaşan diğer din mensuplarının yanlı görüşleriyle değil.
Aslında fazla kaynak aramaya gerek te yok. “İNCİL NASIL DEĞİŞTİRİLDİ?” isimli, bu konuda en yetkili ABD’li bir uzmanın eseri, dilimize 2007’de tercüme edilmiş çok kıymetli bir esere sahibiz. Kitabın yazarı olan BART D. EHRMAN, ABD’de North Carolina Üniversitesi’nde din araştırmaları bölüm başkanıdır. İncil tarihi, erken dönem kilisesi ve İsa’nın hayatı konularında otoritedir. Barth D. Ehrman yazarak google’dan sitesi bulunabilir. Bakın yazar neler diyor;
“Yeni Ahit’in Grekçe el yazmalarını yoğun bir şekilde inceledikçe…….söylenecek tek şey orjinallerin Tanrı sözü olduğu, ancak bizim orjinallere sahip olmadığımızdı…..Üstelik tüm kilise tarihi boyunca Hıristiyanların büyük çoğunluğu orjinallere ulaşamadı ve bu da onların Tanrı sözü olduğunu tartışmalı bir konu haline getirmiştir. Sadece orjinallere değil orjinallerin ilk kopyalarına da sahip değiliz…..Sahip olduklarımız daha sonra-çok sonra-yazılmış kopyalardır. Ve bu kopyaların her biri diğerinden binlerce yerde farlılık gösteriyor ……Bu, İncil’in Tanrı sözü olduğu görüşüm için bir problem haline geldi, çünkü fark ettim ki ilkin Kutsal Kitap’ın sözlerini esin veren Tanrı için, onları korumak daha zor olmamalıydı……Sözlere sahip olmamamız şüphesiz,-benim çıkardığım sonuç-onları bizim için korumadığını gösteriyor.Ve eğer bu mucizeyi gerçekleştirmediyse, daha önce o sözleri esinleme mucizesini gerçekleştirdiğini düşündürecek bir sebep de yok gibi görünüyor. Kısacası, Grekçe Yeni Ahit üzerinde çalışmalarım ve onu içeren el yazmalarında yaptığım araştırmalar, beni, İncil’in ne olduğu hakkında ki fikrimi gözden geçirmemi sağladı.”(say-22,23)
“(önceden fikrim) İncili’in tamamıyla ve vahiy, Tanrının değişmez sözü olduğu temeline dayanıyordu. İncil bana pekala insan yapımı bir kitap gibi görünmeye başladı. Kutsal metinleri insan yazıcılar kopyalamış ve değiştirmiş oldukları gibi aynı zamanda Kutsal Yazıların başlangıçta da insan yazarlar tarfından yazılmışlardı. Bu, başından sonuna kadar insani bir kitaptı….. Tanrı tarafından esinlendiklerini hissettiler fakat kendi bakış açıları, kendi kanaatleri, kendi istekleri vardı; bu bakış açıları, kanaatler, görüşler ve inanışlar da söyledikleri her şeyi şekillendirdi….Markos, Luka’nın dediğinin aynını söylemedi…. Yakup, Pavlus’tan farklı….Dolayısıyla İncil, pekala insani bir kitaptır.” (say-24) ( Bu görüşleri için ilerleyen sayfalarda bol bol kanıtlar sunduğunu göreceğiz.)
Yazar 2000 yıllık tarih içinde kopya edilen İncillerde, yazıcılar tarafından yapılan elyazması kopyalarındaki hataları belirtir.
“Bu kitap Queens Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan John Mill’in Grekçe Yeni Ahit baskısıydı. Mill kitabına materyal toplamak için otuz yıl çalışma yapmıştı….”Mill, bu otuzyılda 100 cıvarında elyazmasını inceleyerek 1707 yılında yayınladığı çalışmasında bu yazmalar arasında 30.000’den fazla farklılık olduğunu tesbit etmiştir.(say.110) İlerleyen yıllarda elegecen 5700 adet elyazmalarında ise tesbit edilen farklılıkların bazı akademisyenler 300.000 bazılarına göre 400.000 olduğunu belirtirler.(say.117) Yazıcılar bir metni kopya ederken sadece yanlış kopya hatası yapmadıkları. Bunun yanında kendi arzularına göre ekleme, ya da çıkarmalar yaptıklarını da belgeler. Bakın bu konu da III. Yüzyıl kilise önderlerinden Origen neler söylüyor.
“El yazmaları arasında ki farklılıklar fevkalade bir hal almakta, gerek bazı yazıcıların ihmalkârlıkları yüzünden, gerekse bazıların münasebetsiz küstahlıkları yüzünden, ya kopya ettiklerini kontrol etmeyi ihmal ediyor ya da kontrol ederken hoşlarına gittiği şekilde eklemeler yapıyor veya parça çıkartıyorlar.”(say,71)
Bu konuda bu din mensuplarına hizmet eden Yeni Yaşam Yayınların tarafından yayınlanan “HIRİSTİYANLIK TARİHİ” isimli eserin 138. sayfasında bazı itiraflar var:
“Yeni Antlaşma yazılarının ilk kilisede önemli sayıldığı açıktır. Çünkü hem bireysel olarak, hem de kilisede kullanılmak üzere birçok kopyası çıkarılmıştır. Ancak yazılar önemli kabul edilmesine rağmen bu her zaman özenli ve aslına sadık kalınarak kopyalandığı anlamına gelmiyordu. Bilerek veya bilmeyerek değişikliğe uğramayan hiçbir elyazması bulunmamakla birlikte, bazı elyazmaları daha dikkatli bir kopyalama geleneği yansıtır…..İlk Hıristiyanlar Yeni Antlaşma’ya saygı gösterip çok kullanmakla birlikte kelimesi kelimesinesadık kalmamışlardır.”
Barhr D. Ehrman, bu kopyalama hatalarında pek çok örnek vererek, asıl orijinal metinler tarih içinde ya kaybolur, ya okunmaz hale gelir ya da tamamen yok olur. Böylece yanlış kopyalanan metinlerin artık orjinalleriyle karşılaştırılıp düzeltilmesi imkanının kaybolduğunu belirtir.
Mesela Yuhanna İncilinin 20.31’de kesinlikle sona erdiği ve ilk bölümünün diğer bölümlerden çok farklı bir tarzda olduğu ve burada geçen “söz” den bir daha bahsedilmediği farklı bir elden üretilip metnin başına eklenmiş olacağını belirtir. Ayni şekilde Yuhanna 7:5—8:12’de anlatılan zina yapan kadına uygulanacak ceza konusunun orijinal metinde olmadığını belirtir. Markos’un son on iki ayetin yine orjinalde bulunmadığı ve metnin 16:8’de sona erdiğinden bahseder.(say.86,89) Yuhanna İncilinde ilk giriş 1. bölüm ve en son bölümüm olan 21’de ki aşağıda ki ifadeler ise Yuhanna tarafından yazılması mümükün görülmemektedir.
“24 Bütün bunlara tanıklık eden ve bunları yazan öğrenci budur. Onun tanıklığının doğru olduğunu biliyoruz.
25 İsa’nın yaptığı daha başka çok şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı, sanırım yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı.” (Yuhanna-21)
Bakın bu tenkitlere İstanbul Protestan kilisesi vakfı ruhani lideri Carlos Madrigal “APOLOGİA” isimli eserinde neler diyor. Zina yapan kadın ayetleri (7:5-8:12) bazı eski elyazmalarında bulunmayışını 710. sayfada şöyle açıklamaktadır.
“Elbetteki bu ayetler bazı eski el yazmalarında yoktur ama bunu, kimsenin sorgulamadığı başka ayetler için de söylemek mümkündür.Ya belli bir papirus hasar görmüştür ve bunun sonraki kopyalarında bu bölüm eksilmiştir, ya bazı paragraflar atlanmıştır ve sonraki nüshalarda bir boşluk olarak geçmiştir, ya da farklı bölgelerde belli başlı bölümler yazmanın eline geçmemiştir. Sonra da bazı el yazmalarında belli bir bölüm geçmeyince o bölgedeki daha geç kopyalarda, bu ayetlerin yanına bir nevi soru işareti konmuştur.”
Carlos Madrigal Yuhanna İncili’nin son kısımlarında ki ilave iddiaları için 691. sayfada şunları söylemektedir:
“Yuhanna Müjdesi’nin son sözlerinin bir “ilave” olduğu, bu müjde yazıldı yazılalı bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Zaten bir “ilave”, yani bir “son söz” olarak anlaşılması için oraya konmuştur! Tıpkı luka 1:1-4’ün bir giriş olarak anlaşılması için oraya konduğu gibi. Yuhanna’nın 21. Bölümün’deki parça, Yuhanna Müjdesi’ni teslim alan tanıkların metnin otantikliğine dair sundukları bir tasdiktir.”
Prof. Bart D. Ehrman “İNCİL NASIL DEĞİŞTİRİLDİ” isimli eserinde 190. safasından 270. sayfasına kadar İncillerde yapılan değişiklikler bir sürü örnek veriri. Kitabın 212. sayfasında anlatılan son derece önemli bir konuya örnek verelim. İsa’nın göğe Tanrı’nın yanına yükselmesi İncil’deki en önemli iddialardandır. Bu konuda Matta ve Yuhanna’da herhangi bir bilgi yoktur. Markos-16:19’da bu konu çok kısa yarım cümle olarak yer alır. Konunun uzmanları Matta’nın bu kısmının ilk elyazmalarında yeralmadığını belirtirler. İsa’nın göğe alınması, konusunu sadece Luka’nın yazdığı Elçilerin işleri ve İncilinde gecer. Ancak yazar ayni yazara ait iki eserde bu konuda ki farklı anlatımlarında sonradan ilave edildiğini anlatır.
Yazar daha sonra bu alanda çalışmalar yapan konunun uzmanı bilim adamlarının yaptığı çalışamaları anlatır. Bu bilim adamlarından Richard Simon’un, Bart D. Ehrman’ı doğrulayan tesbitleri;
“Günümüzde gerçekten özgün olarak adlandırabilecek Yeni Ahit’inkiler bile, ister Grekçe, ister Latince , Süryanice ya da Arapça olsun, hiçbir kopya yoktur çünkü hangi dilde yazılmış olursa olsun ekleme yapılmamış bir tane nüsha yoktur. İncil’in elyazmalarında yer alan büyük değişiklikler…..İlk orjinaller kaybedildiğine göre….bugünkü halleriyle sadece ve yalnızca İncil’in elyazmalarını kullanan Protestanların ilkelerini tamamen yıkar.”(say-134)
Prof. Bart D. EHRMAN’ın bu konuda son derece aydınlatıcı diğer eserleri için tıklayınız.
http://www.bartdehrman.com/books.htm
Prof. Bart D. EHRMAN’ın İNCİL ve Hz. İsa’nın ölümden dirilmesi hakkındaki açıklamaları ve Hıristiyanlıkla ilgili diğer konuşmaları için tıklayınız.
http://www.youtube.com/watch?v=TS37yrBwx2Q&feature=related
İncillerde yapılan tahrifatı belgeleyen en önemli orijinal belge Aziz Gerome’nin (jerome) itiraflarıdır. Aziz gerome MS: 5. yy’da zamanın papası Damaz tarafından üzerinde şüphelerin oluştuğu Latince Kutsal Kitap olan VULGATE’nin yeniden düzenlenmesi için görevlendirilmişti. Kudüs’e giden ve İbranice öğrenen Gerome MS: 405 yılında çalışmasını tamamladı. Hristiyan dünyada Tevrat olarak MÖ: 3.yy.’da Yunancaya çevrilmiş olan Septuange diye anılan 45 kitaptan oluşan nüsha kullanılıyordu. Yahudiler MS: 90’da Yamniya konsili ile bu 45 kitaptan oluşan Tevrat’ı 39 kitaba indirip diğer bölümlerin vahiy ürünü olmadığını kararlaştırmışlardı. Gerome Tevrat’ı İbraniceden Latinceye yaptığı çeviride 45 kitabıda çevirmişti ve bu durumu belirtmişti. Papalık ise 45 kitabı kullanmaya devam etti. Fakat Protestanlar buna itiraz ederek 39 kitaba döndüler. Katolik ve Ortodokslar ise 45 kitabı Tevrat olarak kullanmaya devam etmektedirler. İşte Gerome yaptığı bu çeviride İncilleride Yunanca aslından Latinceye tekrar çevirmişti ve bu çalışmasını Papa Damaz’a anlatan mektubunda tahrifatlarla ilgili aynen Prof. Barth Ehrman’nın tesbitlerini doğrulamaktadır. Aziz Gerome’nin Papa Damaz’a yazdığı mektubun tamamını bu sitenin “HABER ARŞİV” bölümünden okuyabilirsiniz. Şimdi tahrifle ilgili bu mektuptan alıntıları görelim;
“Aziz gerome’den Papa Damaz’a
Eski bir eserden yeni bir iş çıkarmamı teşvik ediyor ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan İncil metinleri hakkında benim hükümde bulunmamı, bu metinlerden seçkiler yapmamı, hangisinin Yunanca metne daha yakın olduğunu tespit etmemi istiyorsun. Bu, ürkütücü ve bir o kadar da tehlikeli bir görevdir de, çünkü eski dünyanın üslubunu değiştirecek ve onu çocukluk aşamasına döndüreceğim (basitleştireceğim). Başkaları hakkında hükümde bulunmam başkalarının da benim yaptığım bu iş hakkında hüküm verecekleri anlamına gelir. Bilginler hatta cahillerden, benim bu eserimi ellerine aldıklarında, bu kadim esere cüretle bir şeyler ekleyip çıkardığımı ve yaptığım değişiklikleri görenlerden bana sövmeyen ve beni sahtekar ve kutsal şeyleri kirletmiş birisi olarak görmeyen olacak mıdır?
Bu rezalet karşısında, endişemi hafifletecek iki şey var: Birincisi, bunu senin emretmiş olman. İkincisi: Sapkın olanın hiçbir zaman hakkın yerine geçemeyeceği (duygusu). Bu, en bozuk bir ağzın bile kabul edeceği bir durum. Düşmanlarımızın hangisinin doğru olduğu konusunda (şaşkınlık yaşamamaları için) Latince elyazmalarındaki tercümeye bazı güven verici unsurları eklememe (ne dersin?). Çünkü ortada metinleri arasında bir sürü farklar olan İnciller var. Niçin cahil mütercimlerin yanlış anlamalarla tahrif ettiği hatta kötü niyetle hareket ederek değişikliğe gittikleri, hatta bazılarının tadil ettiği kısımları Yunan kaynaklarına dayanarak düzeltmemi hoş karşılamıyorlar?”
Biraz yukarıda kendisinden bahsettiğimiz İbranice uzmanı olan Richard Simon, 1707 yılında yayınladığı “Historia Critique du Vieux Testament- Yeni Antlaşma Metninin Eleştirel Tarihi” isimli eserinde, Aziz Jerom’un bu yaptığı “DÜZELTMELERİ” inceler ve zinada yakalanan kadın, Markos’un son iki ayeti ve Johannine Comma (üçlübirlik doktirinini açıkça onaylayan pasaj) konularını Latince VULGATE’ye ilave edenin, aziz jerom olduğunu kanıtlar şu yorumu yapar;
“Aziz Jerom’un eski Latince kopyalarını, metin karşılaştırmasının en katı kurallarına göre, gözden geçirerek ve düzelterek kiliseye verdiği hizmet asla azımsanamaz. Bu çalışmada göstermeye gayret ettiğimiz şey de bu ve Aziz Jerom’un değişiklik yapmayı gerektirecek kadar bozulmuş bulduğu, Yeni Ahit’in çoğu eski Grekçe nüshasının en iyiler olmadıklarıdır.” Yani Aziz Jerom’un Vulgate’yi düzeltmek için kullandığı kullandığı elyazmaları kopyaları, en eski kopyalar olsa bile güvenilir olmadığını belirtir.(say-133)Bu mektupla ilgili türlçe ve ingilizce siteler aşağıdadır.
http://www.timeturk.com/Papaz-Geromeun-Itiraflari-20424-haberi.html
http://www.tertullian.org/fathers/jerome_preface_gospels.htm
Mevcut resmi İnciller MS:400 yıllarına varan çeşitli konsillerde kararlaştırılmasına rağmen Protestan ve diğer iki mezhep için nihai karar 1600’lü yılları bulmuştur. Tabi bu çalışmalarda kilisenin baskısıyla ciddi bir metin kıritiği yapmak mümkün değil. Ama gelişen özgürlük ortamı ve bilimsellik artık engel tanımamaktadır. Mevcut İncillerden ümidini kesen ve en eski orijinal elyazmalarına da güveni olmayan 20 yy ilahiyatçıları bakın son olarak hangi yola başvurdular. 1985 yılında Amerika’nın California eyaletinde Westar Enstitüsü bünyesinde Prof.Robert W. Funk ve Prof. Roy W. Hoover başkanlığında 200’ den Katolik ve Protestan akademisyenden oluşan İsa Okulu (Jesus Seminary) adı altında bir çalışma grubu oluşturuldu. Bu Hıristiyan ilahiyatçılarının amacı İncillerde artık, inkar edilemeyecek kadar açıkça kanıtlanmış olan farklılıkları incelemek. Kanonlaşmış ve kanon dışı kalmış İncilleri tarayarak, Hz. İsa’nın gerçek sözlerini ve işlerini belirlemek gerçek İsa’nın kim olduğunu ortaya çıkarmak, kiliseyi asırlardır meşgul eden konulardan kurtarmak. Aslında bu çalışma grubu, yeni bir konsil sayılacak çalışmalar yapmaktadır. İncillerdeki Hz. İsa’ya ait olduğu sanılan söz ve fiillerin gerçekten O’na mı ait, yoksa sonradan İncil yazarları tarafından yapılmış ilaveler mi olduğunu belirlemek? İsa Okulu bu amaçla Hz. İsa’ya ait olduğu sanılan İncillerde bulunan 518 sözün 1544 versiyonunu inceleyerek bunlardan ancak %18’inin Hz. İsa’ya ait olduğuna karar vermişlerdir.104 Ancak bu sözlerden yalnızca 15 tanesi için hiç kuşku bırakmaksızın Hz. İsa’ya ait olduğu belirlenebilmiştir. Bu çalışmanın sonucu olarak 7 yıl sonra 1993 yılında, The Five Gospels:The Search for the Authentic Words of Jesus (Beş İncil:İsa’nın gerçek sözlerinin araştırılması) isimli bir eser yayınlamışlardır.Ayrıca bu eserle özellikle Tomas İnciline ayrı bir önem kazandırmışlardır.
Daha sonra aynı ekip İncillerde Hz. İsa’ya ait olduğu sanılan olayları ele almış ve bu konuda 176 olay belirleyip üzerinde 5 yıl süren çalışmalar sonucunda, bu olayların sadece %16’sının Hz. İsa’ya ait olabileceğini kararlaştırmıştır.İncillerde geçen Hz.İsa’ya ait sanılan 176 olaydan ancak 10 tanesi için kuşkusuz Hz. İsa’ya ait olduğuna karar verilebilmiştir.105 Bu çalışmaların sonucunda 1997 yılında, The Acts of Jesus:The Search for the Authentiç Deeds of Jesus(İsa’nın eylemleri:İsa’ya ait olan eylemlerin araştırılması) isimli bir eser yayınlamışlardır.
Bu grup hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki siteleri tıklayabilirsiniz.
http://virtualreligion.net/forum/new.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Jesus_Seminar
Kutsal kitap üzerinde ne kadar rahat oynandığıyla ilgi Türkçe ve İngilizce tercümelerinden bir örnek verelim:
Kral james versionunda Pavlus’un Korintlilere 1. mektubu 14. bölüm 34.cümle’nin orjinal metni;
[34] Let your women keep silence in the churches: for it is not permitted unto them to speak; but they are commanded to be UNDER OBEDİENCE, as also saith the law.”
Şimdi bu cümlenin Yeni Yaşam Yayınları tarafından 1996 yılındaki baskısında İngilice ve Türkçesi nasıl değiştirilmiş görelim:
[34] Let your women keep silence in the churches: for they are not permitted to speak but they are TO BE SUBMİSSİVE, as the law also says” Türkçe tercümesi ise bu İngilizce’nin aynisidir,
34
Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar.”
Orjinal metindeUNDER OBEDİENCE - TO BE SUBMİSSİVE olarak değiştirilmiş. Neden mi derseniz biz bu kelimelerin anlamını verelim gerisini siz yorumlayın. UNDER OBEDİENCE- İTAAT ALTINA ALMAK ve TO BE SUBMİSSİVE- UYSAL OLMAKTIR. Tabi “They are commanded to be under obidence,as also saith the law”" nin tam çevirisi “onlar yasanın-Tevrat’ın söylendiği gibi itaat altında yönetilmelidir”
Tabi başkaTürkçe çeviriler de var ve durum onlarda farklı ve çevirideki sıkıntıları göze çarpmaktadır:
34
kiliselerde kadınlar sükût etsinler; çünkü onlara söylemek için izin yoktur; ancak şeriatin de dediği gibi, tâbi olsunlar.” Kitab-ı Mukaddes Yayınları
34Kadınlarınız kiliseler topluluğunda sussunlar; Çünkü onlara konuşmak için izin verilmemiştir; ama yasa’nın da dediği gibi bağımlı olsunlar”Thomas Cosmades çevirisi-Bünyamin Candemir Çevirisi
Burada bizim dikkat çekmek istediğimiz Türkçe tercümelerden ziyade orjinal İngilizcenin de değiştirilmesidir. İnsanlar tarafından hoş karşılanmayacak bir ifadenin önce orjinali değiştiriyor tabi sonrada Türkçesi. Bu örnek günümüzde yapılmış bazı değişiklerden bir örnekti. Günümüzde hiç çekinmeden bunlar yapılıyorsa eski çağlarda neler olduğu ortada:
Bu arada bütün bu çalışmalardan ümidini kesen, çağımızın önde gelen teologlarından ve Papalık eski danışmanı Prof. Hans Küng, ‘Christianity and Word Religions’ isimli eserinde Hz. Muhammed’i, “Helenist Gentile Hıristiyanlar tarafından değil de, Yahudi olan İsa’nın ilk tabiileri tarafından algılanan ve anlaşılan İsa-Mesih için bir tanık/şahit olarak” mütalaa ederek Hıristiyanların Hz. Muhammed vasıtasıyla, İsa hakkındaki mevcut görüşlerini yeniden gözden geçirme ve bu şekilde de kendi orijinal inançlarına, yani tarihin İsa’sına dönme şansını yakalayabileceklerinin altını çizmektedir. Bunu yazan Katolik bir profesör hem de Vatikanda ki Papalığın eski danışmanlarındandı. Şimdi bu görüşlerinden dolayı danışmanlıktan aforoz edildi. Görevine son verildi. Bakalım bu gerçeklerin ne zamana kadar üstü örtülüp aforoz edebilecekler
Hz. İsa’nın doğumu dört İncil’den yalnız Matta ile Luka’da anlatılır. Bu iki İncil Hz. İsa’nın doğumu ile başlar. Markos ve Yuhanna ise Hz. Yahya’nın peygamberliğe başlaması ile başlar. Hz. İsa’nın doğumundan hiç söz etmezler. Doğumu anlatan her iki incil’de aynen Kuran’ın anlattığı gibi bakire Hz.Meryem’in Allah’ın bir mucizesi olarak (aracı bir erkek olmaksızın) Hz. İsa’ya hamile kalıp Hz. İsa bir mucize olarak babasız dünyaya geliyor. Şimdi bu iki İncil’in aktardığı aynı doğum olayını görelim. Önce Matta’daki;
“1-2 İsa’nın Kral Hirodes* devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e* gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük
[i] ve O’na tapınmaya geldik.”
3 Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu.
4 Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini* toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu.
5 “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:
6 “Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.’“
7 Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi.
8 “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi.
9 Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda
[ii] görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu.
10 Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular.
11 Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür* sundular.
12 Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.”(Matta-2)
Burada Hz. İsa’yı doğumunda ziyaret edenlerin yıldız bilimciler olduğu yazılıdır. Şimdi Luka’da bu ziyaretçiler bakalım kimlermiş;
“6-7 Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa
[iii] yer yoktu.
8 Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı.
9 Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar.
10-11 Melek onlara, “Korkmayın!” dedi. “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir*.
12 İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.”
13-14 Birdenbire meleğin yanında, göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, Yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara Esenlik olsun!” dediler.
15 Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, “Haydi, Beytlehem’e gidelim, Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim” dediler.
16 Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular.
17 Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler.
18 Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldılar.
19 Meryem ise bütün bu sözleri derin derin düşünerek yüreğinde saklıyordu.
20 Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı’yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.(Luka-2)
Burada Hz. İsa’nın ilk ziyaretçileri çobanlar oldu. Gelelim doğumdan sonra neler olduğuna önce Matta’ya bakalım;
“13 Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab’bin bir meleği Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini al, Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.”
14 Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır’a doğru yola çıktı.
15 Hirodes’in ölümüne dek orada kaldı. Bu, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “Oğlumu Mısır’dan çağırdım.”
16 Hirodes, yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. Onlardan öğrendiği vakti göz önüne alarak Beytlehem ve bütün yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek çocukların hepsini öldürttü.
17 Böylelikle Peygamber Yeremya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu:
18 “Rama’da bir ses duyuldu, Ağlayış ve acı feryat sesleri! Çocukları için ağlayan Rahel Avutulmak istemiyor. Çünkü onlar yok artık!”
19-20 Hirodes öldükten sonra, Rab’bin bir meleği Mısır’da Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini al, İsrail’e dön. Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.”
21 Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocukla annesini alıp İsrail’e döndü.
22 Ama Yahudiye’de Hirodes’in yerine oğlu Arhelas’ın kral olduğunu duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada uyarılınca Celile bölgesine gitti.
23 Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, “O’na Nasıralı denecektir” sözü yerine gelsin diye oldu.” (Matta-2)
Matta, İnciller’in içinde en fazla Yahudi geleneklerine bağlı olandır. Hz. İsa’yı aynen Hz. Musa’nın doğumunda olan olaylara benzetmektedir. Ama tarihçiler böyle yakın tarihte olmuş hiçbir çoçuk katliamından bahsetmemektedirler. Birde doğum olayını anlatan ikinci şahidimiz olan Luka’nın bu konuda neler yazdıklarına bir göz atalım;
“ 21 Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.
22 Musa’nın Yasası’na göre arınma günlerinin
[iv] bitiminde Yusuf’la Meryem çocuğu Rab’be adamak için Yeruşalim’e* götürdüler.
23 Nitekim Rab’bin Yasası’nda, “İlk doğan her erkek çocuk Rab’be adanmış sayılacak” diye yazılmıştır.
24 Ayrıca Rab’bin Yasası’nda buyrulduğu gibi, kurban olarak “bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu” sunacaklardı“
39 Yusuf’la Meryem, Rab’bin Yasası’nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler.
40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu.Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.“(Luka-2)
Luka’da ne Kral Hirodes var, ne Mısır’a kaçma var, nede çoçuk katliamı. Hz. İsa hiç bir zorluk yaşamadan Musevi inançları gereğince, sekiz günlük olduğu zaman sünnet edilip, yine aynı inancın gereklerine göre ilk doğan çoçuğun Rabbe adanma töreni için Yeruşalim’e (Kudüs’e) Süleyman Mabedine götürülüyor. Buradaki törenler bittiğinde hiç bir korku olmadan Hz. İsa Nasıra’ya götürülüyor. Şimdi bu iki kitaptaki apaçık çelişkileri Tanrı veya Kutsal Ruh mu esinledi.
Şimdi Hz.İsa’ya İhanet eden Yahuda’nın başına gelenleri okuyalım;
“3 İsa’ya ihanet eden Yahuda, O’nun mahkûm edildiğini görünce yaptığına pişman oldu. Otuz gümüşü başkâhinlere ve ileri gelenlere geri götürdü.
4 “Ben suçsuz birini ele vermekle günah işledim” dedi. Onlar ise, “Bundan bize ne? Onu sen düşün” dediler.
5 Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı.
6 Paraları toplayan başkâhinler, “Kan bedeli olan bu paraları tapınağın hazinesine koymak doğru olmaz” dediler.
7 Kendi aralarında anlaşarak bu parayla yabancılar için mezarlık yapmak üzere Çömlekçi Tarlası’nı satın aldılar.
8 Bunun için bu tarlaya bugüne dek “Kan Tarlası” denilmiştir.
9-10 Böylece Peygamber YEREMYA aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu: “İsrailoğulları’ndan kimilerinin O’na biçtikleri değerin karşılığı olan Otuz gümüşü aldılar; Rab’bin bana buyurduğu gibi, Çömlekçi Tarlası’nı satın almak için harcadılar.”(Matta-27)
Burada Yahuda’nın başına gelenleri diğer metinlerdekilerle karşılaştırmadan önce Tevrat’a refere edilen kısma bakalım. Her yerde hata dolu. Neresinden tutalım bilemiyoruz. Burada Matta İncil’inde, “Peygamber Yeremya’nın sözü yerine gelsin“ diyor. Oysa Matta’nın işaret ettiği bu söz Peygamber Yeremya’nın değil Zekeriya’nın. Tabi bu hatayı bilen İncil düzenleyicileri, Matta 27:9-10 için konuyla ilgili verilen dip notta, Tevratta’ki Yeremya’yı değil, Zekeriya’yı (Zek.11:12-13 şeklinde) vermişler. Vermişler ama Tevrat’ın Zekeriya bölümündeki anlatılanlarla, Matta’da, Yahuda’nın başına gelenler arasında bir ilgi kurabilen varsa beri gelsin. Zekerya’nın ilgili bölümü;
“8 Bir ayda üç çobanı başımdan savdım. Çünkü ben sürüden bıkmıştım, sürü de benden tiksinmişti.
9 Sürüye, “Artık sizi gütmeyeceğim. Ölen ölsün, kesilen kesilsin, geri kalanlar da birbirinin etini yesin” dedim.
10 Sonra “Lütuf” adındaki değneğimi aldım ve bütün uluslarla yapmış olduğum antlaşmayı bozmak için kırdım.
11 Böylece antlaşma o gün bozuldu. Beni gözleyen sürünün ezilenleri RAB’bin sözünün yerine geldiğini anladılar.
12 Onlara, “Uygun görürseniz ücretimi ödeyin, yoksa boş verin” dedim. Onlar da ücret olarak bana otuz gümüş verdiler.
13 RAB bana, “Çömlekçiye at” dedi. Böylece bana biçtikleri yüksek değerin karşılığı olan otuz gümüşü alıp RAB’bin Tapınağı’ndaki çömlekçiye attım.“(Tevrat-Zekeriya-11)
Zekeriya’nın bu metninde “otuz gümüş ve çömlekçi” kelimeleri (çömlekçi; tapınağa yardım için para atılan kap) geçiyor diye, Tevrat’la ilgi kurulmak isteniyor. Ama hem konu alakasız, hem de verilen peygamber ismi. Bu tür konu ile alakasız ve yanlış isimleri, Tevrat’a dayandırma gayretlerini çok göreceğiz. Şimdi gelelim Yahuda’nın başına gelenleri anlatan İncil’deki faklı bir yazarın yazdıklarına. Farklı bir yazarın yazdıklarına diyorum, çünkü Tanrı ayni konuda böyle farklı şeyler ilham etmez. Bu konuda ikinci bir açıklama, Luka’nın yazdığı ’Elçilerin İşleri’ kitabında bulunmaktadır;
“15-16 O günlerde Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: “Kardeşler, Kutsal Ruh’un, İsa’yı tutuklayanlara kılavuzluk eden Yahuda ile ilgili olarak Davut’un ağzıyla önceden bildirdiği Kutsal Yazı’nın yerine gelmesi gerekiyordu.
17 Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı.”
18 Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü.
19 Yeruşalim’de yaşayan herkes olayı duydu. Tarlaya kendi dillerinde Kan Tarlası anlamına gelen Hakeldema adını verdiler.
20 “Nitekim MEZMURLAR KİTABI’nda şöyle yazılmıştır” dedi Petrus. “‘Onun konutu ıssız kalsın, İçinde oturan olmasın.’ Ve,‘Onun görevini bir başkası üstlensin.’.“(Elçleri İşleri.-1)
Yahuda’nın burada başına geleni gördünüz. Yukarıda Matta-27’de verdiğimiz metinde Yahuda kendini asmıştı, burada ise aldığı para ile bir tarla satın alıp, baş aşağı düşerek feci şekilde ölüyor. Yine burada da konu ile alakası olmayan rastgele seçilmiş iki cümle var. Bu kez ’Onun konutu ıssız kalsın’ Tevrat’ta Davut’un Mezmurları bölüm 69:25’ten, ’Onun görevini bir başkası üstlensin’ ise bölüm 109:8’dendir. Bir de İlginç olan şu var. Yahuda gerçekten hain miydi? Yuhanna İncili’nden konuyu okuyalım;
“18 “Hepiniz için söylemiyorum, ben seçtiklerimi bilirim. Ama, ‘Ekmeğimi yiyen bana ihanet etti diyen Kutsal Yazı’nın yerine gelmesi için böyle olacak
21 İsa bunları söyledikten sonra ruhunda derin bir sıkıntı duydu. Açıkça konuşarak, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek” dedi.
24 Simun Petrus bu öğrenciye, kimden söz ettiğini İsa’ya sorması için işaret etti.
25 O da İsa’nın göğsüne yaslanmış durumda, “Ya Rab, kimdir o?” diye sordu.
26 İsa, “Lokmayı sahana batırıp kime verirsem odur” diye yanıtladı. Sonra lokmayı batırıp Simun İskariot’un oğlu Yahuda’ya verdi.
27 Yahuda lokmayı alır almaz Şeytan onun içine girdi. İsa da ona, “Yapacağını tez yap!” dedi.
28 Sofrada oturanların hiçbiri, İsa’nın ona bu sözleri neden söylediğini anlamadı.
29 Para kutusu Yahuda’da olduğundan, bazıları İsa’nın ona, “Bayram için bize gerekli şeyleri al” ya da, “Yoksullara bir şey ver” demek istediğini sandılar.
30 Yahuda lokmayı aldıktan hemen sonra dışarı çıktı. Gece olmuştu.
31 Yahuda dışarı çıkınca İsa, “İnsanoğlu şimdi yüceltildi” dedi. “Tanrı da O’nda yüceltildi.“(Yuhanna-13)
Şimdi buradaki İfadelerden Yahuda İskariot için, kendi iradesiyle hainlik yaptı diyebilir miyiz? Çünkü burada Hz.İsa tarafından seçilip görevlendirildiği izlenimi sezilmektedir. Bir çok mucizevi güçü olan Hz. İsa, Yahuda’ya verdiği lokma ile onun içine Şeytanı soktuğu anlaşılıyor. Bu belkide son zamanlarda Mısır’da bulunan ’Yahuda İncili’nde’ yazıldığı gibi, olay bir senaryodan ibarettir. Çünkü Hz. İsa’nın yüceltilmesi için birinin O’nu ihbar etmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu yeni bulunan İncil 30 yıldır bilindiği halde insanlara duyurulmadı. Çünkü iki bin yıldır hain ilan edilen bir şahsiyet, burada masum olduğu anlatılıyordu. Gerçekleri anlamak zor.
Yuhanna İncilinde Hz. İsa, önemli bir iddiada bulunmaktadır;
“12 Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız?
13 Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.(Yuhanna-3)
Ama yine İncilin başka bir bölümünde bu iddia ile çelişen başka bir iddia bulunmaktadır;
“5 İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi”. (İbraniler-11)
Yukarıda ki iddia’ya ters başka bir tane daha görelim. İncillerde adı geçen meşhur İlyas Peygamber de göğe alınmıştı ve beklenen Mesihten önce geleceği bekleniyordu. Hz. İsa incillerde ‘beklenen İlyas, Yahya’dır’ demişti. Bu kadar çelişki insanı hayretler içinde bırakıyor. Bu konu için Tevrat’a bir bakalım;
“1 RAB İlyas’ı kasırgayla göklere çıkarmadan önce, İlyas ile Elişa Gilgal’dan ayrılıp yola çıkmışlardı.
10 İlyas, “Zor bir şey istedin” dedi, “Eğer yanından alındığımı görürsen olur, yoksa olmaz.”
11 Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.
12 Olanları gören Elişa şöyle bağırdı: “Baba, baba, İsrail’in arabası ve atlıları!” İlyas’ı bir daha göremedi. Giysilerini yırtıp paramparça etti.”(Tevrat-2.Krallar-2)
Şimdi bu çelişen ifadelerden hangisi doğru? Allah’ın bu kutsal kulu, Hz. İsa’yı bu konuda yalancı çıkaran kim, bu vebal kimin? Kutsal Ruh gerçekten iddia edildiği gibi bunları denetledi mi, yoksa denetlemedi mi? Bu tutarsızlıkları esinleyen gerçekten Tanrı mı? Yoksa sıradan birileri mi yazdı ? Cevap bekliyoruz
Yuhanna İncilinde yine Hz. İsa’nın ağzından doğru olmayan yeni bir ifade;
“18 Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O’nu tanıttı.
12 Kendisin kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.”(Yuhanna-1)
Hz. İsa’ya Yuhanna İncili, Tanrı’yı hiçbir zaman hiçbir kimsenin görmediğini söyletiyor. Bu iddia karşısında birde Tevrat’a bakalım. Tevrat’ın Yeşaya ve Hezekiel bölümlerinde bu iddiaları doğru olmadığını görmekteyiz;
“1 Kral Uzziya’nın öldüğü yıl yüce ve görkemli Rab’bi gördüm; tahtta oturuyordu, giysisinin etekleri tapınağı dolduruyordu.
2 Üzerinde Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı.
3 Birbirlerine şöyle sesleniyorlardı: “Her Şeye Egemen RAB Kutsal, kutsal, kutsaldır. Yüceliği bütün dünyayı dolduruyor.”
4 Seraflar’ın sesinden kapı söveleriyle eşikler sarsıldı, tapınak dumanla doldu.
5 “Vay başıma! Mahvoldum” dedim, “Çünkü dudakları kirli bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral’ı, Her Şeye Egemen RAB’bi gözlerimle gördüm.”(Tevrat-Yeşaya-6)
“22 RAB’bin eli orada üzerimdeydi. Bana, “Kalk, ovaya git” dedi, “Orada seninle konuşacağım.”
23 Böylece kalkıp ovaya gittim. RAB’bin görkemi tıpkı Kevar Irmağı kıyısında gördüğüm gibi orada durmaktaydı. Yüzüstü yere yığıldım.
24 Ruh içime girdi, beni ayaklarımın üzerinde durdurdu. Benimle şöyle konuştu: “Git, evine kapan.”(Tevrat-Hezekiel-3)
Bunlara ne denir. Kutsal kitapta çelişki yoktur diyenlerin dikkatine sunarız.
Yalnız Hıristiyanlıkta değil İslam dininde de önemli bir tartışma konusu olan, Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşü ile ilgili İncillerde var olduğu iddia edilen kehanetlere topluca bir göz atalım. Önce Hz. İsa’nın geleceğini bildiren metinlere bir gözatalım
“30 ”O zaman İnsanoğu’nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu’nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler .
31 Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O’nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
32 ”İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız.
33 Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.
34 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır .”(Matta-24)
Makos (13:30) ve Luka (21:32) İncillerinde de bu konuda ayni şeyler yazmaktadır. Ayrıca Markos İncilinde Hz. İsa kendini tutuklayan baş kahinleri ayni olayla uyarmaktadır:
“61 Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi. Başkâhin O’na yeniden, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sordu.
62 İsa, “Benim” dedi. “Ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.”( Markos-14)
Bu durumda Hz. İsa’nın kendi ağzından tekrar gelişini öğreniyoruz ve bu gelişin, o anda çevresinde yaşayanların daha dünyadan ayrılmadan, çok yakın bir dönemde olacağını açıkça bildirmektedir. Hıristiyanlığın kurucusu Pavlus’ta Mektubunda bu konuya yer verip o anda yaşayanların bunu açıkça göreceğini yazmaktadır:
“16 Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek.
17 Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab’bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız.
18 İşte birbirinizi bu sözlerle teselli edin.” ( 1.Selanikliler-4)
Bütün bu ifadelerden anlaşılan Hz. İsa daha yanında yaşayanlar dünyadan ayrılmadan tekrar dünyaya geri döneceği bir gerçek. Ama nedense beklenen ziyaretçi bir türlü zamanında gelmeyince olay sorgulanmaya başlandı ki Pavlus Selaniklilere 1. mektubunda yazdıklarının olmamasını sorgulayanları 2. mektubunda yatıştırmaya çalışmaktadır:
“1-2 Rabbimiz İsa Mesih’in gelişine ve O’nunla birlikte olmak üzere toplanmamıza gelince: Kardeşler, size rica ediyoruz, Rab’bin gününün geldiğini ileri süren herhangi bir ruh, bir söz ya da bizden gelmiş gibi gösterilen bir mektup hemen aklınızı karıştırmasın, sizi telaşlandırmasın.
3 Hiç kimse hiçbir şekilde sizi aldatmasın. Çünkü imandan dönüş başlamadıkça, mahvolacak olan o yasa tanımaz adam ortaya çıkmadıkça o gün gelmeyecektir.
4 Bu adam, tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın Tapınağı’nda oturacaktır.
5 Dahayanınızdayken bunlar ısize söylediğimi hatırlamıyor musunuz?” (2.Selanikliler-2 )
Anlaşılan sorun fazlaca büyütüldü ki bu işe Hz. İsa’nın önemli havarisi, Petrus’ta kendine ait mektubunun sonundaki ilave ile durumu yatıştırmaya çalıştığı görülür. Bu durumun vahametinden kurtulmak için günlerin uzunluğunun değiştirildiğini görmekteyiz:
“3-4 Öncelikle şunu bilmelisiniz: Dünyanın son günlerinde kendi tutkularının ardından giden alaycı kişiler türeyecek. Bunlar, “Rab’bin gelişiyle ilgili vaat ne oldu? Atalarımızın ölümünden beri her şey yaratılışın başlangıcında olduğu gibi duruyor ” diyerek alay edecekler.
5 Ne var ki, göklerin çok önceden Tanrı’nın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla şekillendiğini bile bile unutuyorlar.
6 O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu.
7 Şimdiki yer ve göklerse ateşe verilmek üzere aynı sözle saklanıyor, tanrısızların yargılanarak mahvolacağı güne dek korunuyorlar.
8 Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın ki, Rab’bin gözünde bir gün bin yıl, bin yıl bir gün gibidir .”(2.Petrus-3)
Hâlbuki gerçek böyle değildir. Bu ifadeye kimse kanmaz. Hz. İsa kendi geleceğinden bahsederken zaman için gün veya tarih vermiyor. Kendi ağzıyla tekrar gelişinin yakınlığını, kendi zamanında yaşayanların, birçoğunun ölmeden önce olacağını açıkça vurgulamıştı:
27 İnsanoğlu*, Babası’nın görkemi içinde melekleriyle gelecek ve herkese, yaptığının karşılığını verecektir.
28 Size doğrusunu söyleyeyim, burada bulunanlar arasında, İnsanoğlu’nun kendi egemenliği içinde gelişini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var .”(Matta-16)
Hatta bu geliş zamanı öyle yakın ki, Pavlus taraftarlarına uzun vadeli işlere girişmemeleri konusunda uyarılarda bulunmaktadır;
“29-Kardeşler, şunu demek istiyorum: Zaman daralmıştır. Bundan böyle, karısı olanlar karıları yokmuş gibi, yas tutanlar yas tutmuyormuş gibi, sevinenler sevinmiyormuş gibi, mal alanlar malları yokmuş gibi, dünyadan yararlananlar alabildiğine yararlanmıyormuş gibi olsun. Çünkü dünyanın şimdiki hali geçicidir.” (1.Korint.-7)
Yuhanna İncili’nde ise bu gelişin tarihini kestirmek çok kolay. Herhalde bu tarih M.S.100-120 civarlarında olması gerekir. Çünkü Havari Yuhanna’nın ölüm tarihi en geç bu yıllar arasındadır:
“20 Petrus arkasına döndü, İsa’nın sevdiği öğrencinin kendilerini izlediğini gördü. Bu öğrenci, akşam yemeğinde İsa’nın göğsüne yaslanan ve, “Ya Rab, sana kim ihanet edecek?” diye soran öğrencidir.
21 Petrus onu görünce İsa’ya, “Ya Rab, ya bu ne olacak?” diye sordu.
22 İsa, “Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?” dedi. “Sen ardımdan gel!”
23 Bu yüzden kardeşler arasında o öğrencinin ölmeyeceğine dair bir söylenti çıktı. Ama İsa Petrus’a, “O ölmeyecek” dememişti. Sadece, “Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?” demişti.”(Yuhanna.-21)
Şimdi Hz. İsa’nın kendi ağzından tekrar yeryüzüne o anda çevresinde yaşayanların dünyadan ayrılmadan gerçekleşeceği bildirilirken bakın yine onun ağzından bütün bu söylenenlerin tersine Markos İncilinin başka bir yerinde neler var: “29 Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.
30 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
31 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”
32 ”O günü ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez.
33 Dikkat edin, uyanık kalın, dua edin. Çünkü o anın ne zaman geleceğini bilemezsiniz .” ( Markos.-13)
Olay bütün açıklığıyla böyle. Şimdi konu hakkında yazılmış bir savunma yazısına da yer verelim ki gerçek nedir tam anlaşılabilsin. İstanbul Protestan Kilissesi Vakfı Ruhani lideri Carlos Madrıgal İncil ve Hıristiyanlığı savunmak amacıyla yazdığı “APOLOCIA” isimli eserinde bu konu hakkında yazdığı savunmasını 46. sayfasından okuyalım;
“Havariler İsa’nın bütün sözlerini veya Kutsal Ruh’un bütün vahiylerini anlamadılar, ama vahyi olduğu gibi aktardılar. ( Kutsal Ruh ile desteklenen ve peygamberlik edebilen Havarilerin konuyu tam anlayamayıp ta, yazar anlayabildiğini kabul etmek çok zor İ.A.) İsa’nın ikinci gelişine ilişkin ilk anlayışlarına göre, bütün Yahudiler iman ettiğinde İsa’nın hemen geleceğini düşünüyorlardı (Elç.İş-3:19-20) Ama bütün Yahudiler iman etmedi ve diğer uluslardan kişiler iman etmeye başladı. Bu kez iman eden o ilk kuşağın göğe alınmasıyla İsa’nın geleceğine inandılar (1. Sel-4: 13-18) Ama o ilk kuşak öldü ve İsa bugün hala gelmemiştir. Aslında ümit İsa’ya iman eden her kuşak için geçerlidir ve O geldiğinde olay aynen Havarilerin beklediği gibi gerçekleşecektir. Pavlus, Mesih’in ikinci gelişinden söz ederken bunu görecek olan kişilerden hem “Biz yaşamakta olanlar” hem de “Rab’bin gelişinde hayatta olanlar” biçiminde söz eder. (1. Sel-4:15) (Böyle bir anlam çıkmaz, zorlama yorum. İsa’nın gelişiyle ilgili bizim verdiğimiz son derece açık ifadeler varken yazar şimdide gelişi buna bağladı İ.A.) Ancak Pavlus ölmüş ve Mesih’in ikinci gelişini görememiştir. Ne var ki, ayetin anlamı açıktır: Kendisi bunu yaşamayı ümit ettiğiniama bu olayı aslında Rab geldiğinde yaşayanların göreceğini açıkça ortaya koymaktadır.”
Savunmada gördüldüğü gibi bizzat Hz. İsa’nın kendi ağzıyla söylediği “bu nesil benim gelişimi görecektir” ifadeleri görmezden gelinmiştir. Kilise yetkililerin savunmasına da açıkça yer verdik. Karar sizin.
Maalesef insanlık bu gelişi hala beklemektedir. İncillerde, bütün bunlar Hz. İsa’nın bizzat ağzından söyletiliyor. Şimdi kimin sözünün doğru olmadığını söyleyeceğiz? Bu sözleri esinleyen Tanrı’nın mı, İncillerdeki sözleri denetleyen Kutsal Ruhun mu, sözleri söylediği iddia edilen Hz. İsa’nın mı, yoksa İncilleri yazanların mı? Birileri buna cevap vermeli. İncillerde yukarıda gelişiyle ilgili ifadelerden çok farklı başka bir ifadede var. En doğrusu bu olsa gerek. Çünkü yukarıda belirtilen gelişle ilgili olanlar gerçekleşmedi. Şimdi son olarak Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne gelişini kimlerin görebileceğini anlatan bu son ifadelere bakalım:
“24-25 ”Ama o günlerde, o sıkıntıdan sonra, ‘Güneş kararacak, Ay ışık vermez olacak, Yıldızlar gökten düşecek, Göksel güçler sarsılacak.’
26 ”O zaman İnsanoğlu’nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.
27 İnsanoğlu o zaman meleklerini gönderecek, seçtiklerini yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak.” (Markos-13)
Burada ki ifadelere göre kimse Hz. İsa’nın gelişini göreceğiz diye umutlanmasın. Çünkü bu gelişi insanoğlunun görmesine imkân yok. Güneş karardığında, yıldızlar gökten düşmeye başladığında, bilmem yeryüzünde yaşayan bir canlı kalır mı? Şimdi insan sormadan edemiyor. Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne gelişiyle ilgili İncillerde anlatılan bir sürü vaat nerde kaldı? Tabi bu ara, Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar geleceğini sabırsızlıkla bekleyen birilerinin de, yukarıda anlatılanları okuyup tekrar durum değerlendirmesi yapmasını tavsiye ederiz.
Çünkü GÜNÜMÜZDE, YUKARIDA NET OLMAYAN ANLATIMLARI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN BİRİLERİNİN (EVANJELİKLER ve DİSPEN SASYONALİSTLER), HZ.İSA’NIN GELİŞİYLE İLGİLİ KEHANETLERİ HIZLANDIRMA ÇABASI İÇİNE GİRDİKLERİ GÖZLENMEKTEDİR. NET OLMAYAN BİR KEHANET UĞRUNA DÜNYAMIZI KIYAMET SAVAŞINA ZORLAYIP (ARMAGEDON), DÜNYAMIZI SIKINTIYA SOKUP BİRİLERİNİN EKMEĞİNE BAL SÜRMEYELİM. BELİRSİZ BİR KEHANET UĞRUNA KIYAMET SAVAŞINA SÜRÜKLENİP, DÜNYAMIZI MAHVETMİYELİM. Hz.İsa’nın gelişiyle ilgili olan kehanetlerin aslını yukarıda gördük. Bir türlü gerçekleşmeyen bu gelişle ilgili gecen yüzyıllarda verilen bir sürü tarihleri bir yana bırakıp, şimdi Hz. İsa’nın gelişini ve Armagedon savaşının gerçekleşmesiyle ilgili diğer kehanetlere bakalım. Armagedon ismi Yunanca bir kelimedir ve İncil’in Vahiy bölümünde geçer (Ve onları İbranice Armagedon denilen yere topladılar-Vahiy 16:16). Bu kelimenin aslı İsrail’deki megido ovasında bulunan bir tepeden gelir. ‘Har’ İbranice tepe demektir. Harmegidon ise, Megidon tepesi demektir. Armagedon ise bu kelimenin Yunanca İncil’de geçen şeklidir. Hz. İsa’nın gelişini ilk kilise döneminde çok yakın bir zaman dilimi içinde geleceğini beklediler. Çünkü İncillerden gelişin çok yakında olacağını belirten bir çok açıklama vardı. MS: 70 yılında Kudüsün ve Tapınağın yerlebir olması, hatta 65 yıllarında tapınağa Roma İmparatoru Caligula’nın heykeli dikilmesi, Daniel’in dediği mekruh şey de tapınağa dikilmişti. İncillerde yazılı beklenen birçok şey olmuştu. Ama nedense beklenen Mesih’in geri gelişi bir türlü gerçekleşmemişti. Daha sonraki uzayıp giden yıllarda bu bekleyişten vazgeçilerek, Hz. İsa’nın ikinci gelişi ve Tanrının yeryüzü krallığı Kilisenin dünyada giderek yayılması olarak (Augustinus’un yorumu) yorumlanmıştır. MS: 400’den sonrada tamamen unutulmuştur. İşte bütün bunlar, İncillerin yazıldığı dönemde olan olaylardı ve insanın aklına, birileri bu olaylardan istifade etmek için İncillere ilave ettiğini getirmektedir. İlerleyen yıllarda zaman zaman bu konu yeniden gündeme geldiği oldu. Zamanımızda Hz. İsa’nın kutsal kitaplardaki ikinci gelişiyle ilgili kehanetleri gerçekleştirmek (Dispensasyonalizm) ve dolayısıyla Tanrı’yı kıyamete zorlamak ile ilgili düşüncelerin geçmişi, en fazla 200 yıl öncesine dayanır. Bu düşünceyi İngiltereli teolog John Darby ve Amerikalı Cyrus Scofield geliştirerek birileri için güzel bir gerekçe hazırlamışlardır. Bu yeni teoloji amacıyla birileri Filistin’de kurulan İsrail Devleti ve yaptıklarını destekler. Kudüs’te Mescidi Aksa’nın yerine Süleyman Mabedinin kurulmasını sabırsızlıkla bekler ve teşvik eder. Vahiy 17:8 de ki kehaneti gerçekleştirmek için (Roma İmparatorluğunun tekrar kurulması) AB’nin kuruluşunda bayrağından, parasının üzerindeki sembollere kadar zorlamalar yapılmaktadır. Bunları aklı selimle tekrar gözden geçirelim. Hele bütün anlatımı sembolizm olan yine İncil’in Vahiy kitabından, net bir şey çıkarmak hiç mümkün görünmemektedir. Dileyen bu apokaliptik-kurgu romanını andıran, Havari Yuhanna’ya atfen yazıldığı iddia edilen eserin, 21:10-21 bölümüne bakabilir. İncil’de Mesih öncesi Filistinde Yahudilerin bir devlet ve tapınak kurmasından bahsetmez ve hesap gününden sonra kurulacak
YENİ KUDÜS ŞEHRİ, maddi bir kent olmayıp ruhani bir kenttir ve en önemlisi de bu kentte Tapınak yoktur (21:22). Galiba bazıları birilerinin gazına gelip hem kendilerini, hem de bir sürü masum insanı yok yere katletmekte. Hiç kimse Armagedon öncesi göğe alınıp ta, aşağıdaki nükleer savaş katliamından kurtulacağız diye ümitlenmesin. Yuhanna’nın Vahyi ortada nerde Mesih iki kez gelip, birincisinde EVANJELİKLERİ kurtaracak diye yazıyor? Bilen varsa göstersin. Bu sıkıntı ve zulümlerden Matta-24, Markos-13 ve Luka-21. bölümlerde uzun uzun bahsedilir. Ama bu zulümler inanan, yani kilise üzerine olacağından ayrıntılarıyla bahsedilir. Hiçbir yerde Mesih’e inanalar göğe alınıp kurtulacak diye bir şey yoktur. Pavlus’un 2.Selanikliler-2:1-5’te de bu zulüm döneminden sonra göğe alınmak yazmaktadır. Ayrıca Mesih’in sadece bir kez geleceğinden bahsedilir. Bu işin detayları sadece Vahiy kitabında var. İncil’in diğer bölümlerinde detaylar olmadığından bu konuda Vahiy kitabı esas alınmalıdır diyenler için, Vahiy kitabını da taradık. Maalesef Mesih’in önce gelip, inananları kurtaracağını burada da göremedik. Aksine Vahiy kitabında, zulüm döneminde, zulüm gören inananlardan bir çok yerde bahsedildiğini gördük (Vahiy-13:9-11, 14:11-13, 15:1-4 ve 16:5-6). Şüphesi olanlara bir tanesini biz verelim:
“7 Kutsallarla savaşıp onları yenmesine izin verildi. Canavar her oymak, her halk, her dil, her ulus üzerinde yetkili kılındı.” (Vahiy-13)
Ayrıca Haçlı Seferlerinden daha vahşi bir Armagedon savaşı çoşkusuyla Mesih’in gelmesini bekleyenler kimseyi bu dini sevgi dini olduğuna inandıramaz ve kimseyi Mesih’in bir sevgi Tanrısı olduğuna ikna edemezler.
Evanjelizm Hıristiyan Siyonizmi’ne mi döndü? Ama burada da önemli bir değişmeye dikkat çekmeden edemeyeceğiz. Pavlus, Tanrı’nın bütün ulusları kapsayacak şekilde YENİ bir ANTLAŞMA yaptığından ve dolayısıyla Yahudilerin seçilmişliğinin kaldırıldığından bahseder (Koleseliler-2:14, 1. Selanik-2:15). Tanrı bütün insanların tanrısı olmuştur (Romalılar-3:29). Eski antlaşma sona erdiğinden dolayıdır ki, sünnet, domuz ve Şabat (cumartesi yasağı) kaldırılmıştır. Tevrat denilen ESKİ ANTLAŞMAYA yönelenlerin (özellikle Evanjelikler), bu kitaptan günümüze yönelik hükümler çıkarmaları, YENİ ANTLAŞMANIN güvenirliğini sarstıklarını bilmeleri gerekir. Pavlus’un dediği gibi Tanrı, bütün insanları kapsayan Yeni bir Antlaşma yaptıysa, bu antlaşmaya göre Tanrı, imanlı olan bütün insanları oğulluğuna aldıysa (Galatyalılar-3:26), Yahudilerin seçilmişliği ve onlara olan Vaadi de bitmiştir (Galatyalılar-3:19). Bu durumda ARMAGEDON öncesi Filistinde bir Yahudi Devleti, yani “VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR” Eski Antlaşma yürürlükten kalktığına göre, günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Evanjelikler tekrar tekrar düşünmeli. Eğer türbülasyon döneminde (HZ.İsa’nın ikinci geliş öncesi büyük azap dönemi) Yahudiler çok büyük bir cezaya-azaba çarptırılacaksa demek ki bunlar imansız. İncil’de tekrar Filistine dönüp bir devlet ve Tapınak kuracakları vaadi yoktur. Tevrat’ta var deyenlere şimdi soruyorum. Filistinde şimdi kurulan devlet gerçekten Tevrat’ta göre kurulan bir devlet mi yoksa Siyonist düşünçeye göre mi? Tevrat’a göredir diyenler yine tekrar düşünmeli. MESİHTEN ÖNCE GELMESİ GEREKEN İLYAS NEREDE ? MESİH GELİP YAHUDİLERİ ESARETTEN KURTARIP DEVLETİ KURACAKTI. DEVLET KURULDU MESİH NEREDE? Kutsal Kitaba uymayan bu devlete samimi dindar hahamlar bile karşı çıkmakta. O halde bugün Evanjeliklerin bu Yahudiperestliği doğrumudur. Yoksa birileri Protestanlık altında bu dini gerçekten Yahudileştirmekte midir? Bugün nasıl Musevilik YAHUDİ SİYONİZMİNE dönüşmüşse; EVANJELİZM DE HIRİSTİYAN SİYONİZMİNE dönüşmüştür. Yahudiler Hz. İsa’nın gelişiyle, Yeni Antlaşmada belirtildiği gibi Kudüs ve Tapınak yıkılıp, Hz. İsa’yı tanımamalarının cezasına çarptırılmışlardır. Yeni Vaad, Mesih için ölmüş ve yaşayanların (canavarın heykeline tapmamış olanlar Vahiy-20:1-6) hep beraber 1000 yıl birlikte yaşayacakları ve devamında adı YAŞAM KİTABINDA olanların, yeni yer ve yeni gökte Tanrı ile beraber sürecekleri YAŞAM VAADİ vardır (Vahiy-20:15). Ama birilerinin ısrarla bu konuya Yahudi Devletinin kurulmasını katması, Hıristiyanları kendi emellerine destekçi olmaya zorladıklarını akla getirmektedir. Bu işin içinde gerçekten samimi Hıristiyanlar mı var, Yoksa Evanjelik görünen başkaları mı var? Anlamak çok zor. Ama şurası bir gerçek ki, birileri kurmak istedikleri “YENİ DÜNYA DÜZENİ” için her şeyden yararlanma çabasında. BİLEREK VEYA BİLMEYEREK BU GİDİŞE ORTAK MI OLUNUYOR İYİ DÜŞÜNÜLMELİ. Yoksa DECCAL’den sakınırken, bizde anlamadan DECCAL SAFLARININ içine düşeriz de kimse bizi kurtaramaz. Günümüzde Tevrat’ın hükümleri hala geçerli olacaksa -kimse kızmasın-, bu durumda YENİ ANTLAŞMA diye bir şey yok demektir. Çünkü Tevrat’ta Vaad sadece Yahudiler içindir ve adı yaşam kitabında olanları kapsamaz. Aksi taktirde YENİ ANTLAŞMA iddiası, tamamen Pavlus’un bir yalanı durumuna düşer. Oysa Pavlus’a göre, VAAD ve ESKİ ANTLAŞMA’nın geçerliliği, İsa’nın gelişiyle sona ermiştir:
“19 Öyleyse Yasa’nın (ESKİ ANTLAŞMA) amacı neydi? Yasa suçları ortaya çıkarmak için antlaşmaya eklendi. Vaadi alan ve İbrahim’in soyundan olan Kişi (Hz. İsa) gelene dek yürürlükte kalacaktı.” (Galatyalılar-3)
Pavlus böyle diyor ama, Tanrı nedense Pavlus’la ayni fikirde değil galiba. Tevrat’ta Hz. İbrahim’e Antlaşmanın sonsuza dek süreceği söylemektedir:
“7 Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım.” (Yaratılış-17)
Çık işin içinden çıkabilirsen. Protestanlık, doğru bir istikamette, dinin aslı olan Kutsal Kitab’a dönüşü başlatmıştır. Ama bu dönüş, İncil kadar, Pavlus’un söylemlerinin aksine, Tevrat’a da bir dönüştür. Bunun sebebi, ilk dört İncil’de ki İsa’nın sözlerinden dolayıdır. Çünkü Hz. İsa, Tevrat’ı geçersiz kılmaz. Ancak ayni İSA Tevrat’ı yanlış yorumlayıp, yanlış uygulayan, bir YAHUDİLEŞME TEHLİKESİNE DE dikkat çekmiştir. Bu tehlikeyi görmezden gelenler, bu dini Tevrat’a döndürmek yerine, korkarım ki, Yahudileştirme tehlikesine doğru götürmektedirler. Nasıl Musevilik Yahudi Siyonizmi’ne dönüşmüşse, Protestan Hıristiyanlıkta, Hıristiyan Siyonizmi’ne dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dini aslına döndürme gayretinde olan Protestanlık, DOYMAZ İNSAN EGOSUNUN önünü açan ve KAPİTALİZMİ (YENİ BABİL) doğurup, YENİ DÜNYA DÜZENİNE destek olan Protestan ahlakını sorgulamalıdır. Kuruluşunu destekledikleri, dünyayı saran bu Yeni Ekonomik Düzen gerçekten Tanrı’nın arzuladığı bir düzen midir? İnsanlığa gerçekten MESİH’in arzusuna uygun bir gelecek mi sunmaktadır, yoksa Mesih karşıtı bir yeni düzen mi?Tekrar tekrar iyice değerlendirelim. Kimse endişe etmesin; kendi doymaz egosunu düşünen, onun sefahatiyle zenginleşen dünya tüççarları, dünya kralları için mallarını satacak BABİL’e benzemeyen başka koca kentler bulunur. Varsın Altını, gümüşü, her çeşit malı, arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak canavarlaşmış kimse olmasın. Varsın denizde gemileri olanlar, onun sayesinde, onun değerli mallarıyla zengin olanlar,onu yakan ateşin dumanını uzaktan görünce, “Vay başına koca kent, vay” diye ağlayıp yas tutsunlar. İçimizde ki canavarı bağlayacak bir ahlak kuracak BEYAZ ATLILAR ortaya çıkmalı. Yuhanna’nın Vahyi’ni okuyan anlar. Hala ikna olmayanlara son bir duyuru:
“6 Tanrı’nın sözü boşa çıktı demek istemiyorum. Çünkü İsrail soyundan gelenlerin hepsi İsrailli sayılmaz.7 İbrahim’in soyundan olsalar bile, hepsi onun çocukları değildir » (Romalılar-9)
Dilimize çevirilmiş olan, Vahiy kitabında ki Armagedon kehanetleri gerçeğini bizim bakış açımızdan görebilmiş, ABD’li Hıristiyan yazar TEXE MARRS ve eseri İLLUMİNATİ’den okuyalım: “Müslüman alimlerin, uzun zaman önce, bir Deccal’in geleceği hakkında uyarıda bulunması da oldukça ilginç. Bu şeytani lider ortaya çıktığında C.F.R harflerinden tanınabileceğini ileri sürüyor; ayrıca “tek gözlü” olacağına da işaret ediyorlar. Acaba bu, bizim bir dolarlık banknotlarımız üzerine basılı her şeyi gören gözü (illuminatinin sembolü piramitin tepesinde üçgen içindeki göz), Horus olabilir mi? Brittanica ansiklopedisinin 1904 yılı basımı ikinci sayısında, şu hayret verici paragrafa rastlıyoruz:
“Deccal, Muhammed’in dininde sahte İsa olarak bilindiği için İslam’a da yabancı değil. Tek gözü olacak ve alnında C.F.R. harfleri yazılacak, kafir (cafir) kelimesinin harfleri.’ C.F.R, ABD’yi ve dolayısıyla dünyayı yöneten 10 büyük yöneticiden oluşan konsey. Bakın ayni yazar Davut Yıldızı hakkında neler söylüyor: “Kudüs’ün dünyanın son günlerinde oynayacağı dramatik rolün gizemiyle ilgili bir ipucu da, Davut’un yıldızı olabilir. Bu altı köşeli yıldız, bugün İsrail’in ulusal sembolü ve bayraklarının üzerinde bulunuyor. Ama Davut’un yıldızı ne şimdi ne de daha önceleri kutsal bir işaret olmadı. Aksine, Büyük Şeytan’ın eski, sihirli bir işareti. Aslında altı köşeli yıldız tasarımı da, gamalı haçta keşfettiğimiz Gizli Öğretiyle aynı prensipleri sembolize ediyor.Ama üzücüdür ki, Museviler ve İsrail vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu, bu altı köşeli yıldızın gizli anlamı hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Davut’un Yıldızı aslında, Tanrı’nın iğrenç bulduğu bir “OYMA PUT”. İsrail’e Musa aracılığı ile verilen On Emir’den ikincisinin, bozgunculara sert uyarıda bulunmasına şaşırmamak gerek (Çıkış-20:4-6).Korkunç gerçek şu ki, birleşmiş iki üçgenden oluşan Davut Yıldızı, eskilerin Baal, Remphan, Horus gibi isimlerle çağırdıkları Güneş Tanrısından başka bir şeyi temsil etmiyor. Tüm bu oymalı putların ve sembollerin şeytanı temsil ettiğini biliyoruz.” (İlluminati-210)
Yine yazarımız, Evanjelikler gibi Yahudi hayranlığı yerine, dünyanın Anti-Cristh (Mesih karşıtı) bir düzenle karşı karşıya olduğunu görmektedir:
“ Başkenti Kudüs olacak şekilde, bir dünya hükümeti; hatta dünya imparatorluğu kurmak için çalışıyorlar. Siyonizm’i yüceltiyor, Yahudilerin büyük tapınağını yeniden inşa etmeyi, ama aslında bunları yaparken, ne Tevrat’ı ne Musa’nın Şeriatı’nı, ne de Mesih, Hz. İsa’yı şereflendiriyorlar. Hıristiyanlar, yurtseverler ve milliyetçiler için, kafalarında planladıkları şeyi düşünmek bile dehşet verici. Eğer bu adamların planları gerçekleşirse İsrail ve Yahudiler de bundan çok zarar çekecekler. Dünyadaki büyük dinler, insanı hayrete düşüren iğrençlikte şeytani bir din oluşturmak için okült mezheplerle birleşerek bir sentez haline geldiğinde, Ortodoks Yahudiliği de sona ermiş olacak.” (İlluminati-79)
İncil’e göre, Kudüs şehrinin, dünyanın son günlerinde Deccal’in hakimiyetinde ve zulüm düzeninin hakim olduğu bir şehir olduğunu, Sodom ve Mısır’a benzediği unutmayalım (Vahi-11:8). Yine yazarımızın aşağıdaki tespitlerini Evanjeliklerin iyi okuyup tekrar tekrar düşünmesini tavsiye ederiz:
“İlluminati’nin nihai hedefi nedir? Dünyadaki tüm siyasi hedefleri birleştirmek istedikleri halde, tek hedefleri dünya hükümeti kurmak değil. Bunun da ötesinde, gerçek hedefleri, muazzam bir servet sahibi olmak ve harcamak, aşırı, doymak bilmez ve çılgın bir arzuya sahip oldukları halde, sadece daha fazla para kazanmak ta değil. Bu aşağılık adamların asıl hedefi, evren tahtında oturan benzersiz, muhteşem Varlığa: İsa Hazretleri, rablerin Rab’bini ve kralların Kralını devirmek. Yanlışlığa düşmeyin bu, Cennet’in en yüksek makamını yenmek, Tanrı’nın elleriyle yarattığı gelmiş geçmiş en kötü yaratığı, inançlarından ötürü Cennet’ten kovulan şeytanı zümrüt tahta oturtmak için girişilmiş, başarısızlığa mahkum, muazzam ve destansı ruhani bir isyan, tiksindirici, pis ve tamamıyla iğrenç bir girişim (illuminati-39).
Bir Hıristiyan bu kadar güzel uyarılamaz. Dinin aslına döndürülmesi gibi samimi bir iman uğruna başlayan Potestanlık, Evanjelizme dönüştü, Evanjelizm ise Hristiyan siyonizmine, derken işin ucu kaçtı gizemli dini organizasyon Tapınak Şövelyeleri olan Masonluğa dayandı. Katoliklik, İslam gibi mal biriktirme hırsına ve dolayısıyla kapitalizmin gelişmesine engel olduğundan, Katolikliğin siyasi otoritesini (maalesef çok kötü uygulamaları olduğu bir gerçek) Protestanlıkla tavsiye ettiler. Ardından tüm Hıristiyanlığı tavsiye edecekler. Zaten Tevrat’ı ön plana alıp Şabat gününe dönüş başladı. “Da Vinci şifresi” gibi eserler bu amaçla üretilmektedir. Ama Hıristiyanlığın kitabımızda da işlediğimiz gibi, sağlam temellere dayanmadığından fazla direnecek gücü yok. Komünizm de bir engeldi ve oda tasviye edildi. Tek engel İslam kaldı. Şu an İslam dünyasında tavsiye çalışmalarına hız verdiler. Tabi Musevilik te, Siyonizme dönüştürülerek tasviyesi başlatıldı. Anlamak isteyene bu uyarılar yeter. Bütün bu iddialar üzerine hala gerçeği kabul etmeyenlere, gerçeği anlamalarına yardımcı olmak için, şu çok basit karşılaştırmayı yapmalarını tavsiye ederiz.
Ey Hıristiyan ve Yahudiler! Madem ki ölçünüz Kutsal Kitap. O halde şu anda dünyayı yönlendirenlerin kurdukları Yeni dünya Düzeni, Çağdaş Uygarlık Düzeyi vs. ne derseniz deyin, ne kadar inandığınız dini anlayışla uyuşmaktadır? Kutsal Kitaplarınızda inandığınız kehanetlere destek vermek uğruna, bu adamların emellerine yardımcı olduğunuzu görmüyor musunuz? Bizden uyarması. Eğer dikkat etmezseniz, Armagedon derken, bu adamların “ORDO AB CHAO”, “kaosla gelen düzen” hedeflerini gerçekleştirmek için birer figüran olursunuz. Sonra sizi ne MUSA ne de İSA kurtaramaz. İş oraya doğru gidiyor. Çünkü bu adamların, bu ikisiyle de ilgisi yok. Hedefleri bunların inançlarını yok edip, yeni bir pagan dünya dini kurmaktır. Hem de bu hedefte en önemli engel olan İslam dünyasını, sizleri kullanarak yıkmayı planlamaktalar. Bütün dinlerin ortak düşmanı, şeytani dürtülerle doymak bilmeyen mal ve güç toplayıp Tanrı’ya karşı gelen düzenlerdir. Hiçbir kimse, bütün inanç sahibi insanların barış içinde bir arada yaşayabileceği bir dünya kurulmasına karşı olamaz. Ancak birilerinin ince hesaplarıyla kurulacak, tek dünya imparatorluğunun esaretinde bir dünyaya da herkes karşı çıkmalıdır. Gelin boş yere kehanetleri yanlış yorumlayarak DÜNYAYI MAHVETMEYELİM. Konuya tekrar daha dikkatlice bakılmasını, insanlığın mutlu geleceği adına yürekten tavsiye ederiz. Sadece Evanjelikleri göğe alıp kurtaracak ve diğer Hıristiyanlarla beraber dünyanın üçte ikisini yok edecek bir dini anlayışı, kimse sevgi ve barış dini ve bunun Tanrısını da, BABA GİBİ ŞEVKATLİ SEVGİ TANRISI olarak kabul ettiremez. Kimse 2009 veya 2018 yılında Mesih gelecek diye boşuna beklemesin. Geçen asırlarda, bir sürü İsa’nın gelişiyle ilgili boşa kehanetler gibi, bunlarda boş çıkmaya mahkumdur. Zaten Yuhanna’nın Vahyi İncil’e alınmasında en çok tartışılan bölüm olmuştur. Vahiy kitabında kehanet arayanlara 8 ve 13. bölümlere bakmalarını tavsiye ederiz. Hiç olmazsa ‘ Fatıma’nın üç Sırrı‘ndan sonuncusunu belki yorumlayabilirler.
Ayrıca 11 Eylül provoke olaylarında yolcu uçağı mı, yoksa yakıt yüklü kargo uçağı mı kullanıldı ve bu uçakları gerçekten ABD’ye kastetmiş teröristler mi, yoksa birileri uzaktan kumanda ile mi gerçekleştirdi iyice anlamaya çalışalım. Böylece “ORDO AB CHAO”, “kaosla gelen düzen” ini de başlattıklarını anlayalım. Bu binalarda en çok yaşayan insanlardan ölenlerin neden en az sayıda olduğunu anlamaya çalışalım. Çünkü mistik Kabala’nın en önemli kitabı Zahor’ın 8. cildinde 2001 yılında Mesih’in gelişiyle ilgili ilginç kıyamet alametlerinden birinde şunlar yazmaktadır: “Bu günde, uzun büyük şehirde, ateş alevi olacak. Ses bütün dünyayı uyandıracak.
“Birçok kuleyi yakacak. Birçok kule yıkılacak ve birçok önemli insan ve görevli o gün ölecek” (Evanjelizm-R. Kağan Kurt )
Bu durumda yenidünya düzeninden bahsedenlerin, birilerinin ince planlarına göre yönlendirmelerinin olup olmadığını iyi gözlemlemeleri gerekir. MOSSAD’ın kurucusu ve İsrail istihbaratının 1947′den 1963′e kadar başkanlığını yapan Isser Harel, Amerikalı ünlü gazeteci Michael D. Evans’a 1980 yılında gelecekle ilgili yaptığı ve hepsi bir bir gerçekleşen söyleşideki ABD’ye karşı olası terör saldırıları hakkındaki kehanetlerinden biri;
“New York, sizin özgürlüğünüzün ve kapitalizmin sembolü. İlk olarak oraya saldırmaları olası. En yüksek binanıza, gücünüzün sembolüne.”(The American Prophecies-Michel D. Evans)
İşin şakaya gelir yanı yok. 2006 Ağustos’unda İsrail’in Lübnan’a saldırmasıyla başlayan şiddetli çatışmalar sürerken, Kıyamet savaşının başlangıcı için, ünlü tarihçi ve oryantalist Prof. Dr. Bernard Lewis Neo-Con’ların yayın organı Wall Street Jurnal gazetesinde yayınlanan
” 22 Ağustos ” başlıklı yazısı ile ve İsrail istihbaratına yakınlığı ile bilinen DEBKAfile internet sitesinde “Miraç Kandili günü (22 Ağustos ) dünyayı sarsan bir eylem olacak” diye tarih bile verdiler ( 23.8.2006 Yeni Şafak-Taha Kıvanç).
Dünyamızı Allah korudu ve ucuz kurtulduk. Birileri bir yerden düğmeye her an basabilir. Bu tarihi neden mi bu kadar önemsedik. Çünkü Mıchael Drosnin yazdığı ve dilimize de çevrilen “TEVRAT’IN ŞİFRESİ” isimli eserin 1.cildinin 159 sayfasında, kıyamet savaşının 2006 yılında başlayacağını belirten bir Tevrat şifresinden bahsedilmekte. Bu gidişi durduramazsak Tanrı katında bizi, Musa da İsa da kurtaramaz. Çünkü o birilerinin bu ikisiyle de ilgisi yok, bunu iyice bilelim.
Aynı şekilde Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişiyle ilgili, Kur’anda da net bir şey yoktur. Aksine Kur’an’da Hz. İsa’nın öldüğü yazmaktadır (Ali-imran 54-55, Maide 116-118). Hıristiyanlar yorumcular için söylediğimiz ayni şeyleri, Müslüman yorumcular içinde söyleyebiliriz. Yapılan Kur’an ayetlerinden zorlama yorumlardır. Olsa olsa, günümüzde Hıristiyan âlemi gerçeği çok yakında anlayıp (ki bu durumun başladığını artık görmekteyiz) HZ. İSA HAKKINDA ONUN GERÇEK ÖĞRETİLERİNE DÖNÜŞ ÇALIŞMALARI, HZ.İSA’NIN TEKRAR YERYÜZÜNE DÖNMESİ OLABİLİR. Şimdi gelelim bu işin komple teorileri bölümüne. Bütün bu anlatılanlardan işin arka planındaki kehanetlerin ne kadar gerçek olduğu ortaya çıkarmaktadır. Ama bütün bunlar yetmezmiş gibi günümüzde de yeni teorilerin yazılmaya devam edildiği bir gerçek. FAKAT BURADA EN ÖNEMLİ GERÇEK; BU TEORİLERİ YAZANLARIN DA UYGULAMAYA ÇALIŞAN KİŞİLERİN DE AYNI KİŞİLER OLDUĞUDUR. Bizlere düşen görev uyanık olup, Kutsal Kitap kehanetlerini bunların sinsi emelleri için kullandırtmamaktır. En önemlisi acaba kutsal metinler gercekten samimi kişiler tarafından doğru mu yorumlanmaktadır? Tekrar tekrar düşünelim, dünyayı ve insanlığı mahvedecek bu kötü gidişi durduralım. Gelecek nesillere barış içinde yaşanabilir bir dünya hazırlayalım. Peygamberler insanları ve dünyayı mahvetmek için gelmemiştir.
Şimdi bu nereden çıktı diyeceksiniz. Yoksa böyle büyük bir dinin kurucusunun gerçek ismi de mi bilinmiyor? Bu konuya da bir bakalım. Hz. İsa’nın isminin nasıl konduğunu anlatan Luka ve Matta’ya bir göz atalım;
“30 Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.
31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın.
32 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek.33 O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”
34 Meryem meleğe, “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi.
35 Melek ona şöyle yanıt verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek”.(Luka-1)
Burada melek, doğacak çocuğun isminin Tanrı Oğlu manasına gelecek bir isim olacağını bildiriyor. Daha sonra Luka çocuğun isminin Rab kurtarır manasına gelen İsa konduğunu ve ayrıca bu ismi meleğin verdiğini söylüyor. Anlamak zor.
“21Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isim“.(Luka-2)
Ayni konuya bir de Matta’da bakalım;
“20Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır.
21 Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.”
22 Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu:
23 “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir
24 Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı.
25 Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu”.(Matta-1)
Melek burada çocuğun adının İsa konmasını söylüyor. Ama bu kez de Tevrat’tan verilen referans cümleyle çelişiyor. Tevrat-Yeşaya (7:14)’te, çocuğun isminin ‘Tanrı bizimle’ anlamına gelen İMMANUEL olması gerektiğini yine Matta yazıyor. Çocuğa konan isim ise, ‘Rab kurtarır’ anlamında olan Yunanca ‘IESOUS’ ve bundan türetilmiş İngilizce kelime ise ‘JESUS’. Şimdi bu işin doğrusu nedir? Tanrı Oğlu mu, Tanrı bizimle mi, yoksa Rab kurtarır mı? Anlamak çok zor.Şimdi bir de Türkçe’ye İSA olarak çevrilen bu ismin, aslının ne olduğuna bakalım. Bu ismin aslının ne olduğunu bulmakta imkânsız gibi. Çünkü elimizde İncillerin aslı olan İbranice bir metin yok ki, İsa isminin Yahudiler arasında söylendiği gerçek şeklini bilelim. Tevrat’ta doğacak olan çocuğun isminin İmmanuel olacağı belirtilmişti. Bu Tevrat ayeti İncillerde, devamlı olarak Hz. İsa’nın geleceğinin Tevrat’taki delili olarak verilmektedir. Burada yine ‘Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim Hakkında 100 Soru’ kitabının 57. sayfasında, İncillerde1, Kur’an’da bildirilen ‘Ahmet İsimli peygamberi’ bulamayan Daniel Wickwire’e bu konuyu da hatırlatmadan geçemeyeceğiz. Tevrat’ta ki ‘İmmanuel’, nasıl oluyor da ‘İsa’ isimli, hem de Tanrı olan birine delil olarak verilebiliyor. İnciller Hz. İsa’dan bize kalan Allah’ın orijinal vahiylerini içeren metinler olmadığından, Kur’an’ın doğru olarak bildirdiği gerçekleri, bu kitaplarda aramak beyhude çaba.Yunanca Iesous ismine en yakın okunuşta Tevrat’ta bir sürü kelime vardır. Hosea, Hoshea, Jehoshuah, Jeshua, Jeshuah, Joshua, Osea ve Oshea adları altında geçmektedir.2 Pekâlâ bu sekiz ismin hangisi gerçek olandır. Ayrıca bütün bu isimler ‘Rab Kurtarır’ anlamındadır. Böylece Tanrının Oğlu olması gereken isim, mecburen ‘Rab Kurtarır’a dönüşmüştür. Bunun sonucunda da, İncillere göre Tanrı Oğlu olması gereken isim, ‘Rab kurtarır’ olmuştur. İncillerde Hz. İSA için hep Tanrının Oğlu vurgulaması yapılmaktadır. Ama bunu anlamlandıracak bir isim maalesef bulunamamıştır. Bunun da sebebi Yunanca yazılan İncillerde isminin aslı yerine Yunanca Baba Tanrı ZEUS’a yakın okunuşta IESOUS isiminin seçilmesidir. Aslında bu anlamda İncillerde bir isim vardır. Çarmıhta affedilip bağışlanan kişinin ismi olan ‘BARABBA’ (Luka İncili 23:18), konulması istenen isme en uygun isim değil midir? Sanki bu isimin altında da bir şeyler gizlenmekte gibi. Bu durumda ne yazık ki, milyarlarca inananı olan bir dinin kurucusunun gerçek isminin ne olduğunu bile tam olarak iddia etmek mümkün değil.
Hıristiyan kelimesinin aslı, Mesih kelimesinin Eski Yunanca’da karşılığı olan ‘Hristos’ tan türemiş, Mesihçiler anlamına gelen, yine Eski Yunanca olan Hristianos’tan gelmektedir. Mesih; İbranice’de ‘mashiah’ kutsal bir amaç için yağlanmış, meshedilmiş, kutsanmış ve görevlendirilmiş kişi demektir.6 Tevrat’ta özellikle krallar için kullanılmış kelimedir. Krallar ve önemli göreve gelmiş kişiler, bu göreve atandıklarında yağla meshedilerek kutsanırlar. Mısırdan Hz. Musa önderliğinde Filistin Topraklarına gelen İsrail Oğulları, O’nun ölümünden sonra tam bir birlik oluşturup güçlü bir devlet oluşturamamışlardı. Bölünmüş olarak On iki İsrail kabileleri ancak savaşlarda, Hâkimler denilen dini liderler etrafında birleşebiliyorlardı. Ancak krallığı eline geçiren Yahuda Kabilesinden, Beytlehem’li Hz. Davut (M.Ö.1013-973) zamanında güçlü bir birlik ve devlet oluşturabildiler. Bu dönemde düşmanlarına galip geldiler ve topraklarını genişletip, Kudüs’ü başkent yaptılar. Güneyde Sina Yarımadasından, kuzeyde Fırat Nehrine kadar olan toprakları hükümleri altına aldılar. Hz. Davut’tan sonra oğlu Hz. Süleyman zamanında da, bu muhteşem güçlü dönem sürdü ve başkent yaptıkları Kudüs’te ünlü Süleyman Tapınağını kurdular. Hz. Süleyman’dan sonra birlikleri tekrar bozuldu ve devletleri kuzeyde İsrail, güneyde Yahuda olmak üzere ikiye ayrıldı. Daha sonraları bunlarda Asur ve Babil Krallıklarının hâkimiyetine girerek yerlerinden yurtlarından sürülmüşlerdir. Bir daha da Hz. Davut zamanını hep hayal ettiler ve hep onun gibi bir kurtarıcı beklentisi içinde oldular. Dolayısıyla Tevrat’ta Hz. Davut özel misyonla görevlendirildiği anlatılır;
“1 İsrailliler’in tümü Hevron’da bulunan Davut’a gelip şöyle dediler: “Biz senin etin, kemiğiniz.
2 Geçmişte Saul kralımızken, savaşta İsrail’e komuta eden sendin. Tanrın RAB sana, ‘Halkım İsrail’i sen güdecek, onlara sen önder olacaksın’ diye söz verdi.”
3 İsrail’in bütün ileri gelenleri Hevron’a, Kral Davut’un yanına gelince, Davut RAB’bin önünde orada onlarla bir antlaşma yaptı. Onlar da RAB’bin Samuel aracılığıyla söylediği söz uyarınca, Davut’u İsrail Kralı olarak meshettiler.”(Tevrat-1.Tarihler-11)
Daha sonraki yıllarda bu beklenti hep sürdü;
“2 Ama sen, ey Beytlehem Efrata, Yahuda boyları arasında önemsiz olduğun halde, İsrail’i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak. Onun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.
3 Bu yüzden onu doğuracak olan kadın doğurana dek RAB İsrailliler’i düşmanlarına teslim edecek. Sonra öbür soydaşları İsrailliler’e katılacak.
4 O gelince, halkını RAB’den aldığı güçle Tanrısı RAB’bin görkemli adına yönetecek. Halk güvenlik içinde yaşayacak. Çünkü bütün dünya onun büyüklüğünü kabul edecek.
5 Halkına esenlik getirecek .” (Tevrat-Mika-5)
Hep bu hasretle yaşadılar;
“1 İşay’ın kütüğünden yeni bir filiz çıkacak, Kökünden bir fidan meyve verecek.
2 RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak.
3 RAB korkusu hoşuna gidecek. Gözüyle gördüğüne göre yargılamayacak, Kulağıyla işittiğine göre karar vermeyecek.
4 Yoksulları adaletle yargılayacak, Yeryüzünde ezilenler için dürüstçe karar verecek. Dünyayı ağzının değneğiyle cezalandıracak, Kötüleri soluğuyla öldürecek.
5 Davranışının temeli adalet ve sadakat olacak.
6 Onun döneminde kurtla kuzu bir arada yaşayacak, Parsla oğlak birlikte yatacak, Buzağı, genç aslan ve besili sığır yanyana duracak, Onları küçük bir çocuk güdecek.
7 İnekle ayı birlikte otlayacak, Yavruları bir arada yatacak. Aslan sığır gibi saman yiyecek.
8 Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak, Sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğuna sokacak.
9 Kutsal dağımın hiçbir yerinde Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek. Çünkü sular denizi nasıl dolduruyorsa, Dünya da RAB’bin bilgisiyle dolacak.”(Tevrat-Yeşaya-11)
Hz. İsa döneminde’de Yahudiler arasında bu beklenti hala devam etmekteydi ve gelecek olan önder Hz. Davut soyundan ve Beytlehem Kenti’nden beklenmekteydi.
“4 Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu.
5 “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:
6 ‘Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.”(Matta-2)
Ama Hz. İsa ‘nın Beytlehem’li olma ve Hz. Davut soyundan olma konusunda ciddi bir sorun var ki, bu konuda İncillerde açık itirazların olduğunu görmekteyiz ve beklenen Mesih olduğu hususunda ciddi tartışmalar vardır;
“40 Halktan bazıları bu sözleri işitince, “Gerçekten beklediğimiz peygamber budur” dediler.
41 Bazıları da, “Bu Mesih’tir” diyorlardı. Başkaları ise, “Olamaz! Mesih Celile’den mi gelecek?” dediler.
42 “Kutsal Yazı’da, ‘Mesih, Davut’un soyundan, Davut’un yaşadığı Beytlehem Kenti’nden gelecek’ denmemiş midir?”
43 Böylece İsa’dan dolayı halk arasında ayrılık doğdu.
50-51 İçlerinden biri, daha önce İsa’ya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: “Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?
52 Ona, “Yoksa sen de mi Celile’densin?” diye karşılık verdiler. “Araştır, bak, Celile’den peygamber çıkmaz.“(Yuhanna-7)
“45 Filipus, Natanel’i bularak ona, “Musa’nın Kutsal Yasa’da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf oğlu Nasıralı İsa’yı bulduk” dedi.46 Natanel Filipus’a, “Nasıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?” diye sordu. Filipus, “Gel de gör” dedi.”(Yuhanna-1)
Şimdi bütün bu tartışmalar sürerken kimsede demiyor ki, ‘siz Hz. İsa için neden Nasıralı diyorsunuz? O Betlehem’de doğdu. O’nun babası da Beytlehem’li ve Davut soyundan’. Bunu kimse söyleyemediği gibi, bizzat Hz. İsa’nın kendisi ‘niçin bana Davut soyundansın diyorsunuz?’ diye buna karşı çıkmaktadır. Ama ayni İncilerde Hz. İsa’nın beklenen Mesih olduğunu iddia edenlerde var;
“13 İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine şunu sordu: “Halk, İnsanoğlu’nun kim olduğunu söylüyor?”
14 Öğrencileri şu karşılığı verdiler: “Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.”
15 İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?”
16 Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” yanıtını verdi”.(Matta-16)
“27 İsa, öğrencileriyle birlikte Filipus Sezariyesi’ne bağlı köylere gitti. Yolda öğrencilerine, “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu.
28 Öğrencileri O’na şu karşılığı verdiler: “Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de peygamberlerden biri olduğunu söylüyor.”
29 O da onlara, “Siz ne dersiniz, sizce ben kimim?” diye sordu. Petrus, “Sen Mesih’sin“ yanıtını verdi.“(Markos-8)
“18 Bir gün İsa tek başına dua ediyordu, öğrencileri de yanındaydı. İsa onlara, “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu.19 Şöyle yanıtladılar: “Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de eski peygamberlerden biri dirilmiş, diyor.”20 İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?” Petrus, “Sen Tanrı’nın Mesihi’sin“ yanıtını verdi.21 İsa, onları uyararak bunu hiç kimseye söylememelerini buyurdu.“(Luka-9)
Bu beklentiyi Yuhanna İncilinde, Hz. İsa’nın kendi ağzından onaylatmaktadır;
“25 Kadın İsa’ya, “Mesih denilen meshedilmiş Olan’ın geleceğini biliyorum” dedi, “O gelince bize her şeyi bildirecek.”
26 İsa, “Seninle konuşan ben, O’yum” dedi.”(Yuhanna-4)
İşin içinden çıkabilirsen çık. Hangi iddia doğru? Şimdi bir de bu konuda, Mesih için verilmiş, geldiği zaman yapacağı işleri tanımlayan, Tanrısal bir hüküm var mı ona bakalım. Beklenen Mesih gelince neleri gerçekleştirecektir. İnsanlar onu niçin bekliyor.
“30 Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.
31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın.
32 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek.
33 O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”(Luka-1)
Burada Luka’da Mesih’in yapacağı işleri tanımlayan, Tanrısal bir hüküm olduğunu görmekteyiz. Galiba bu konuda bir karara varmada, bize yol gösterecek en önemli kanıtı bulduk. Eğer Luka’nın yazdığı bu iddia doğru ise, Mesih iddiasıyla geldiğini söyleyen kimsenin, Luka’da Mesih hakkında yazılan işleri gerçekleştirmesini bekleriz. Böylece Mesih iddiasıyla gelen kişinin, beklediğimiz kurtarıcı olduğunu anlayabiliriz. Çünkü birçok kimse Hz. İsa’dan önce ve sonra Mesih olduğunu iddia etmişlerdir. Şimdi bakalım Luka’nın yazdığı bu işler gerçekleşti mi? Hz. İsa, Hz. Davut’un tahtına oturup, Yahudilerin beklenen kralı olabildi mi? Sonsuza dek, Yakup soyu üzerinde, egemen olacak bir konuma gelebildi mi? Tevrat’ta beklenilen büyük kurtuluş gerçekleşti mi? Yoksa Roma istilasına uğrayıp, tapınakları yıkılıp, iki bin yıl sürecek bir sürgün hayatı mı başladı? Sonsuza dek egemenlik mi sürdü yoksa Yahudiler tarafından kabul bile göremeyip, bir yıl gibi çok kısa bir zaman sonunda öldürüldü mü? Bir düşünelim ve bu konuda beklenen Mesih olup olmadığına kendimiz karar verelim. Çünkü bunun başka türlü ispatı olmaz. Hakkında söylenenlerin gerçekleşip gerçekleşmemesi bunun en açık ispatıdır. Çünkü Mesih’in, kim ve nasıl olacağını tanımlayan ifadeler çok net değil. Tarihte birçok önemli lider, taraftarlarınca genelde hep, beklenen kurtarıcı önder olarak algılanmış ve diğer insanlara bunu kanıtlamak için gayret edilmişlerdir. Böyle önderler için ölümünden sonra çoğu kez, gerçekte ölmediği, yaşamına bir şekilde devam ettiği ve insanları izlediği, bir gün yine tekrar yeryüzüne döneceği iddia edile gelmiştir. Hz.İsa’dan beklenilen sonucu alamayan Yahudilerin arasında, daha sonraki tarihlerde, daha birçok kişi kendisinin, beklenen Mesih olduğu iddiasında bulunmuştur. Hz. İsa’dan hemen sonra 44 yılında, Elçilerin İşlerinde (5:36-37) kendisinden bahsedilen Theudas (Tevdas), ondan sonra Celileli Yahuda olmak üzere bu yüzyılda, hep Yahudilerin beklediği Kurtarıcı Mesih peygamber iddiasında olduğunu iddia eden kişilerin sayısı 55-60 arasındadır.7Bunların sonuncusu, Osmanlı imparatorluğu zamanında İzmir’de, 1665 yılında Yahudi toplumu içinde ortaya çıkan Sabatay Sevi’dir. Şimdi o halde bunların arasında hangisi gerçekten beklenen Mesih’tir. Bunu belirlemek gayet kolaydır. Hangisi Tevrat’ta Mesih için belirlenmiş işleri gerçekleştirdiyse odur.
Denebilir ki, bu konuda bir de Kur’an’a bakalım. Kuran’da Hz. İsa için Mesih ifadesi geçmektedir. Buna ne denebilir. Çünkü benzer konularda, eğer başka bir dini kaynak olan Kur’an’da bir şeyler varsa, bunlara da bakarız demiştik. Bunu da görmemiz gerekmez mi? Kuran Mesih konusu üzerinde detaylı durmaz. Kur’an, Hz. İsa’nın, Allah’ın kulu, bir insan peygamber olduğu, Tanrı ve Tanrı oğlu olmadığı üzerinde hassasiyet gösterir. Kuran, Hz. İsa’nın Mesihliği konusunda bir iddiada bulunmaz. Kur’an’da, genelde indiği dönemdeki Arap terminolojisindeki terimlerin kullandığını görmekteyiz. Bu sebeple Hz. İsa için kullanılan bir lakap olarak, ‘Meryem oğlu İsa Mesih’ ifadesi Kuran’da geçer. Ama Kur’an’da Hz. İsa için, diğerleri gibi bir peygamber olduğu vurgulanır;
“75 Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür. Ondan önce de (birçok) resuller gelp geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi.Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl yüz çeviriyorlar.”(Kur’an-Maide-5)
“63 İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
64 Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizinde Rabbinizdir. O’na ibadet edin. İşte bu doğru yoldur.(Kur’an-Zuhruf-43)
Yani Kur’an’da Hz. İsa’nın Yahudilerin beklediği Davut soyundan kurtarıcı bir kral olduğundan bahsedilmez ve O’nun gelip beklenen Mesih gibi olağanüstü işler yapıp, yaymaya çalıştığı dini adına büyük başarılar sağlayacağı iddiasında bulunulmaz. Ayrıca burada da beklenilen kurtarıcı bir insandır. Tanrının oğlu ve Tanrı değildir.
“4 O gelince, halkını RAB’den aldığı güçle Tanrısı RAB’bin görkemli adına yönetecek. Halk güvenlik içinde yaşayacak. Çünkü bütün dünya onun büyüklüğünü kabul edecek.(Tevrat-Mika-5)
Yine burada beklenen önder, Yahudiler için gelecek ve halkının başına geçip onu esaretten kurtarıp güvenlik içinde yönetecektir. Gerçi Tevrat’ta ki kehanetin doğruluğunda da şüpheliyiz. Çünkü daha beklenen Mesih gelmedi ama, Yahudilerin 2000 yıllık esareti sona erdi ve devletleri kuruldu. Beklenen Mesih hala yok. İnciller de iddia edildiği gibi, Hz. İsa gibi bir yıl içinde çarmıhta ölüp, insanların günahlarına kefaret olacağı, sonrada Roma İmparatorluğu içindeki Yahudi olmayan halklar için, Tanrının oğlu veya Tanrı olan bir kurtarıcıdan bahsettiğini anlayan varsa bizlere de anlatsın. Zorlama yorumlarla bu sonuçları Tevrat’tan çıkaranlar, yine Tevrat’ta beklenen esaretten kurtarıcı, büyük İsrail’i kuracak,Yakup Soyuna hükmedecek ve dünyaya huzur getirecek mesihle ters düştüklerini görmezler mi? İnsan bu durumda hangi Tevrat ifadeleri doğru diye sormaz mı? “
İncillerde Hz. İsa’nın Tanrı katından bir ruh olduğu ve bu yüzden yeryüzünde gelmiş geçmiş tek günahsız, sevgi dolu, barışsever kişi olduğu, böylece insanların günahlarına kefaret olduğu iddia edilir. Şimdi İncillerin Hz. İsa hakkında yazdığı bazı davranış biçimlerine bakalım;
“ 16 “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’
17 Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı?
18 Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’
19 Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı?
33Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? “(Matta-23)
” 40 Ey akılsızlar! Dışı yapanla içi yapan aynı değil mi?41 Siz kaplarınızın içindekini sadaka olarak verin, o zaman sizin için her şey temiz olur. “(Luka-11)
Şimdi bu sözler, toplumdaki yozlaşmayı düzeltmek için gelen, böyle sevgi dolu, barışsever yüce bir kişi için pek uygun şeyler olmasa gerek. Herhalde doğrusu, yanlış yolda olanların düşmanlıkla değil, dostça uyarılmalarıdır. Öfkeli davranışların ve hakarete varan sözlerin insanlara bir yararı olmasa gerek. Ayrıca böyle davranışlar için sonucu hiçte iyi olmayan yasaklamalar var;
“21 “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz.
22 Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. »(Matta-5)
Bir de zavallı incir ağacının başına gelenlere bir bakalım. Hem de İncir mevsimi olmadığı bilindiği halde, ona yapılanlara bakın;
“12 Ertesi gün Beytanya’dan çıktıklarında İsa acıkmıştı.
13 Uzakta, yapraklanmış bir incir ağacı görünce belki incir bulurum diye yaklaştı. Ağacın yanına vardığında yapraktan başka bir şey bulamadı. Çünkü incir mevsimi değildi.
14 İsa ağaca, “Artık sonsuza dek senden kimse meyve yiyemesin!” dedi. Öğrencileri de bunu duydular.
20 Sabah erkenden incir ağacının yanından geçerlerken, ağacın kökten kurumuş olduğunu gördüler.
21 Olayı hatırlayan Petrus, “Rabbî, bak! Lanetlediğin incir ağacı kurumuş!” dedi.
22 İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Tanrı’ya iman edin.”(Markos-11)
İncir mevsimi olmadığı halde zavallı incir ağacının başına gelenleri gördünüz. Şimdide sıra hayvanlarda. Bu kez de domuzların nasıl ölümüne sebep olduğunu görelim;
“28 İsa gölün karşı yakasında Gadaralılar’ın memleketine vardı. Orada O’nu mezarlık mağaralardan çıkan iki cinli karşıladı. Bunlar öyle tehlikeliydi ki, kimse o yoldan geçemiyordu.
29 İsa’ya, “Ey Tanrı’nın Oğlu, bizden ne istiyorsun?” diye bağırdılar. “Buraya, vaktinden önce bize işkence etmek için mi geldin?”
30 Onlardan uzakta otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı.
31 Cinler İsa’ya, “Bizi kovacaksan, şu domuz sürüsüne gönder” diye yalvardılar.
32 İsa onlara, “Gidin!” dedi. Cinler de adamlardan çıkıp domuzların içine girdiler. O anda bütün sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu.”(Matta-8)
Bağımsız Protestan Kiliseleri basın danışmanı ve yazar İsa Karataş, ‘Gerçekleri Saptıranlar’ isimli eserinde (sayfa-72-78) İncillerde bütün bu anlatılanları görmezden gelip Hz. İsa’nın hatasız olduğunu, diğer peygamberlerin hatalı (günahlı) olduğunu ispatlamaya çalışarak Hz. Muhammed hakkında Kuran’daki şu ayetleri delil göstermektedir ;
”1-3 Peygamber (Muhammed) hoşlanmadı ve yüzünü asıp çevirdi . Yanına bir kör geldi diye. Ey Muhammed ! Ne bilirsin ki, belki o kör (senden sormakla cehalet kirinden ) arınacaktı. “(Kur’an-Abese-80)
Şimdi yukarıda Hz. İsa için anlatılanlar ‘düşmanları, ağaçlar ve de hayvanlar içindi, bunlar masumane şeyler’ diye değerlendirenler varsa, böyle değerlendirenler için daha söyleyeceklerimiz bitmedi ;
“ 21 İsa oradan ayrılıp Sur ve Sayda bölgesine geçti.
22 O yöreden Kenanlı bir kadın İsa’ya gelip, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halime acı! Kızım cine tutuldu, çok kötü durumda” diye feryat etti.
23 İsa kadına hiçbir karşılık vermedi. Öğrencileri yaklaşıp, “Sal şunu, gitsin!” diye rica ettiler. “Arkamızdan bağırıp duruyor.”
24 İsa, “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” diye yanıtladı.
25 Kadın ise yaklaşıp, “Ya Rab, bana yardım et!” diyerek O’nun önünde yere kapandı
26 İsa ona, “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir” dedi”.(Matta-15)
Kenanlı kadın oldu köpek. Bu ara yeri gelmişken “Kitab-ı Mukaddes ve Kuran-ı kerim hakkında 100 Soru” kitabının yazarı Daniel Wickwire de, bu ayeti hatırlatmadan geçemiyeceğim. Çünkü “Tanrı insanlar arasında ayırım yapar mı?” diyerek iki kitabı kıyaslarken, bu İncil ifadesini herhalde göremedi ki kitabına almamış.16 Bizden hatırlatması. Herhalde bu Kur’an’da ki olaya denktir. Yukarıda ki örnek için de dost ve yakın biri için olmadığından, bu da yetmedi diyenler için bir tane örnek daha ;
“21 Bundan sonra İsa, kendisinin Yeruşalim’e gitmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı.
22 Bunun üzerine Petrus O’nu bir kenara çekip azarlamaya başladı. “Tanrı korusun, ya Rab! Senin başına asla böyle bir şey gelmeyecek!” dedi.
23 Ama İsa Petrus’a dönüp, “Çekil önümden, Şeytan!” dedi, “Bana engel oluyorsun. Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.”(Matta-16)
Bu da yetmedi ve daha yakından örnek isteyenler için son bir daha;
“1 Üçüncü gün Galilenin Kana şehrinde düğün oldu;İsa’nın anası da orada idi;
2 İsa ile şakirtleride düğüne çağırıldı.
3 Ve şarap eksilince, İsa’nın anası ona dedi: şarapları yok.
4 İsa ona dedi: Kadın, benden sana ne? Saatim daha gelmedi.(Kitabı Mukaddes Yay. İncili-Yuhanna-2)
Şimdi hatasız olduğu iddiasında bulunulan bir kişinin annesi için söylediği bu söz bayağı ağır değil mi? Bu konuda başka bir yayınevinin daha değişik bir tercümesi var. Ne yazmış birde ona bakalım. Olur ya, işine gelen tercümeyi kullandığımızı söyleyenler çıkabilir;
“1Üçüncü gün Celile’nin Kana Köyü’nde bir düğün vardı. İsa’nın annesi de oradaydı.
2 İsa’yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı.
3 Şarap tükenince annesi İsa’ya, “Şarapları kalmadı” dedi.
4 İsa, “Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi” dedi.
5 Annesi hizmet edenlere, “Size ne derse onu yapın” dedi.“(Yeni yaşam Yay. İncili-Yuhanna-2)
Hangisi doğrudur derseniz? Yunanca anlayamayacağımız için, cümlenin İngilizce aslına bir bakalım;17
“4 Jesus said to her, ‘Woman, what does your concern have to do with me ?” (Yuhanna-2)
Buradaki İngilizce woman kelimesinin, annem olarak nasıl tercüme edildiğini merak ediyoruz doğrusu. Hem de ayni eserde dip not olarak, Grekçe aslının da kadın olduğu belirtildiği halde. Şimdi Sayın İ. Karataş İncillerde bu yazılanları bilmiyor mu diye düşünmeden edemiyoruz doğrusu? Merak ediyoruz gerçeği saptıranlar kimler? Kuran’nın dediği gibi kitabın bir kısmını görüp diğer kısmını görmezden gelmek bu olsa gerek. Günümüzde bile hiçbir titizlik gösterilmeden böyle yapılırsa, geçmiş asırlarda benzer şekilde kilise babalarının, kendi teolojik görüşleri için yaptıkları değişik iddialarını haklı çıkarmaz mı? Bir metni, değişik bir dile, bazen tam anlamıyla çevirmenin zor olduğu bir gerçek. Bazı kapalı ifadelerde de tercüme edene göre değişen yorumlar (böyle durumlar Kuran’nın tercümelerinde de görülür) olabilir. Ama bu kadar anlamı açık bir durumda yapılanı anlamak zor.Tabi bütün bu bariz hataları, Hz. İsa gibi yüce bir kişinin yapabileceğini hiç düşünmüyoruz. Baştan beri söylediğimiz gibi Hz. İsa hakkında, İncillerle kesin bir karara varmak çok güç.
Hz. İsa hakkında, onun tanrılığı ile ilgili olduğu iddiasıyla sunulan, Tanrının Oğlu, yaşayan canlı söz (logos) veya ruhullah konularında genişçe izahlarda bulunduk. Tabi ki 27 ayrı kitap ve 9 farklı yazar tarafından birbirlerini görmeden farklı yerlerdeki problemler için yazılmış olan bir eserde, farklı iddiaların ve bazı uyuşmazlıkların bulunması gayet doğaldır. Şimdi de İncillerde açıklanan, onunla ilgili diğer tanrılık iddiasındaki ifadeleri inceleyelim. Hz. İsa için, Tanrının Oğlu, Logos ve Ruhullah ifadelerinden sonra yine O’nun bizzat kendi ağzından söyletilen tanrılıkla ilgili birçok ifade vardır. Bu ifadelerinde çok büyük bölümü yine Yuhanna İncilinde bulunmaktadır. Fakat dikkatlice incelenirse bunların çoğunun yine mecazi anlatımlar olduğu görülecektir. Şimdi çoğunlukla Hz. İsa’nın Tanrılığı ile ilgili kullanılan ifadelere bakalım;
“29 Onları bana veren Babam her şeyden üstündür.Onları Baba’nın elinden kapmaya kimsenin gücü yetmez.
30 Ben ve Baba biriz.”(Yuhanna-10)
“8 Filipus, “Ya Rab, bize Baba’yı göster, bu bize yeter” dedi.
9 İsa, “Filipus” dedi, “Bunca zamandır sizinle birlikteyim. Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür. Sen nasıl, ‘Bize Baba’yı göster’ diyorsun?
10 Benim Baba’da, Baba’nın da bende olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor.
11 Bana iman edin; ben Baba’dayım, Baba da bendedir. Hiç değilse bu işlerden dolayı iman edin.“(Yuhanna-14)
Genelde yukarıda ki ifadelerden Hz. İsa için Tanrı olduğu sonucunu yorumu yapılır. Bu ifadelere dikkat edilirse hepsi de, Hz. İsa için yazılan en son yazılan eser olan Yuhanna İncilinden olduğunu görürüz. Tekrar dikkat edelim, bu ifadeler de , Hz. İsa için, doğrudan bir Tanrı olduğundan ziyade, mecazi benzetmeler vardır. Birileri, Yuhanna 10:33’ te olduğu gibi “Bu mecaz değildi. Yahudiler bu sözden dolayı O’nu öldürmek istediler” diyebilir. Biz de deriz ki, ünlü tavvufcu Hallacı Mansur da “Ben hakkım” dediği için, insanlar O’nu, kendini Tanrı’ya eş tuttu diye öldürdüler. Hallacı Mansur bu sözüyle Tanrı mı oldu? Şimdi iyi düşünelim “BENİ GÖREN BABA’YI GÖRMÜŞTÜR” SÖZÜ MECAZ DEĞİL DE NEDİR ? Tanrı İsa gibi bir insan mıdır? Tekrar tekrar iyi düşünelim. Eğer bunlar Hz. İsa’nın Tanrı olduğuna delil sayanlara, ayni eserde bulunan birde aşağıda ki ifadeleri incelemelerini tavsiye ederiz;
20-21 “Yalnız onlar için değil, onların sözüyle bana iman edenler için de istekte bulunuyorum, hepsi bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin.
22 Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar.“(Yuhanna-17)
“20 gün anlayacaksınız ki, ben Babam’dayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim.“(Yuhanna-14)
“23….Beni seven sözüme uyar, Babam da onu sever. Biz de ona gelir, onunla birlikte yaşarız“(Yuhanna-14)
“17 İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.”(Yuhanna-20)
“28 Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.”(Yuhanna-14)
“1-2 Yahudiler’in Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler’den olan bu adam bir gece İsa’ya gelerek, “Rabbî, senin Tanrı’dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz” dedi.”(Yuhanna-3)
Yukarıdaki ifadeleri, bir öncekilerde olduğu gibi, mecazi benzetme olmayıp, Hz. İsa’nın Tanrılığına yorumlanıyorsa, ayni mantıkla, bu durumda ikinci bölümdekilere baktığımızda, iman eden herkes Hz. İsa gibi Tanrı olmaktadır. ”Ben babadayım, siz bendesiniz, bende sizdeyim” “Bizde gelir, onunla birlikte yaşarız” ifadelerinden bu anlam çıkmaz mı? Hele ayni yazarın eserinde bir ifade var ki kimsenin hiçbir yöne saptıramayacak kadar açık ve bizim iddiamızı her yönüyle destekler nitelikte;
“28 Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.”(Yuhanna-14)
Hz. İsa’nın Tanrılığı için yorumlanan Yuhanna’nın başında geçen bir ifade var;
“1 Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.
2 Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi1.
3 Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı.
14 Söz, insan olup aramızda yaşadı. (Yuhanna-1)
Buradan hareketle İsa için yaşayan vahiy ve dolayısıyla Tanrı olduğu iddia edilir. Kuran’da buna benzer olarak Hz. İsa hakkında “Kelamullah-Ruhullah”, yani yaradılışında ilahi vahiy-ruh birleşimini açıklar;
“ Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır.” (Nisa-171)
Her şeyin ilk yaratılışında PROGRAMINDA etken ilahi vahiy-ruh’tur (daha sonra yaradılış programı toğumda saklanmıştır). Ancak Tanrı’dan olan bu özellikten dolayı bu varlık Tanrı’ya eş olamaz. Zaten Kuran’da Allah bunu açıklamaktadır;
“Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.” (Ali İmran)
Sanırım konu anlaşılmıştır. Zaten bir önceki Nisa-171. ayette Hz. İsa için peygamber olduğu belirtilmiştir. Hz. İsa’ya Tanrı niyetine tapanlar var diyenlere, yine Hz. İsa’nın kendi ağzından, kime tapınılması gerektiğini ikaz eden ifadelerde var deriz;
“36 Adam şu yanıtı verdi: “Efendim, O kimdir? Söyle de kendisine iman edeyim.”37 İsa, “O’nu gördün. Şimdi seninle konuşan O’dur” dedi.38 Adam, “Rab, iman ediyorum!” diyerek İsa’ya tapındı.”(Yuhanna-9)
“10 İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.”(Matta-4)
Ya Tomas’ın meşhur sözüne ne demeli derseniz;
“27 Sonra Tomas’a, “Parmağını uzat” dedi, “Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!”
28 Tomas O’na, “Rabbim ve Tanrım!” diye yanıtladı.
29 İsa, “Beni gördüğün için mi iman ettin?” dedi. “Görmeden iman edenlere ne mutlu!”(Yuhanna-20)
Önce bu kadar büyük bir iddiayı bir Yahudi olan Tomas’ın söyleyebileceğinden şüpheliyiz. Bu derece önemli bir sözü sadece Yuhanna İncili yazarı mı duydu? Acaba bu söz Hz. İsa’yı tanrılaştırmak için söylendiğinden emin miyiz? Sakın görülen mucize karşısında söylenmiş bir hayret ve şaşkınlık ifadesi olmasın. Ayrıca zaten ilk üç İncilde, çarmınta ölen hz. İsa’nın böğrünün mızrkla delinmesi yok ki, Tomas’ın, parmaklarıyla Hz. İsa’nın yaralarını kontrol ettiğini yazsınlar. Bu önemli sözü diğer incil yazarları niçin duymadılar. Zaten Yuhanna İncilinin yazarı balıkcı Yuhanna’nın yazmış olamayacağı üzerinde tam bir ittifak var. Çünkü diğer İncillerde bulunan ve havari Yuhanna’nın şahit olduğu bir çok olay burada bulunmamaktadır. Bu sözün söylenip söylenmediğini ve eğer söylendi ise ne maksatla söylendiği meçhul. Ama sıradan bir balıkçı Yuhanna’nın hiç alışık olmadığı Yunan-Helen kültürü kitaba hakimdir. Burada Havari Tomas’a söyletilen “Rabbim ve Tanrım“ hitabını Roma İmparatoru Domitian’a ait bir tanımlama ve hitap şeklidir.31 Romalılar imparatorlara böyle hitap ederek yağcılık yaparlardı. Buna cevabımız Thomas’ın kendi yazdığı İncilden olacaktır. Bu kadar önemli bir iddiayı gerçekten Thomas söylediyse kendi incilindeki 114 cümlede neden söz etmedi acaba ? Aksine bakın kendi incilinde neler söylüyor;
“31 İsa dedi; Hiç bir peygamber kendi köyünde kabul görmez.Hekim kendisini tanıyanları tedavi etmez..“( Tomaya göre incil )
Buraya kadar gördüklerimiz genelde İncillerde Hz. İsa’nın kendi ağzından söyletilen ifadelerdi. Bir de İncillerde Hz. İsa ve havarilerinin söylemediği halde, diğer İncil yazarlarının Hz. İsa’yı direk Tanrı ilan eden ifadeleri bulunmaktadır;
“5 Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır. O her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır! Amin.”(Romalılar-9)
“ 1 İsa Mesih’in kulu ve elçisi ben Simun Petrus’tan Tanrımız ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in doğruluğu sayesinde bizimkiyle eşdeğer bir imana kavuşmuş olanlara selam!”(2.Petrus-1)
“13 Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz.“(Titus-2)
“20 Yine biliyoruz ki, Tanrı’nın Oğlu gelmiş ve gerçek Olan’ı tanımamız için bize anlama gücü vermiştir. Biz gerçek Olan’dayız, O’nun Oğlu İsa Mesih’teyiz. O gerçek Tanrı ve sonsuz yaşamdır.”(1.Yuhanna-5)
Havari Yuhanna ve Petrus adına yazılan mektuplarda anlatılanlarla, Luka’nın yazdığı elçilerin işlerinde Petrus ve Yuhanna’nın İsa hakkında ki anlattıkları (Elç.İş.2:14-36, 3:12-36, 4:8-12, 5:29-31, 10:34-43) birbirleriyle çelişmektedir. Pavlus İsa’nın aşırı yüceltilmesine varan bir çok sözü olmasına rağmen, Baba Tanrı daima Hz. İsa’dan üstün tutulmuştur. Aksine Elçilerin işlerinde Petrus ve Yuhanna, Hz. İsa için, Tanrı olduğundan değil, Hz. Musa’nın geleceğini bildirdiği peygamber (Elç. İş. 3:22) olduğu belirtilir. Biri öyle biri böyle çık işin içinden çıkabilirsen. Bu çelişkiler ister istemez insanın aklına, sonradan Hz. İsa’nın Tanrılığına katkı amaçlı ilaveler olasılığını getirmektedir. Yazılarında onlarca kez Baba Tanrının üntünlüğü ve Hz. İsa’nın daha aşağı konumda bir insan olduğu belirten bir kişi niçin bir yerde O’nu Tanrı konumuna çıkarsın. Yukarıda Hz. İsa’nın Tanrılığından bahseden yazılara baktığımızda bunların neredeyse tamamına yakını MS: 100 yıllarında en son yazılanYuhanna İncilinden olduğu dikkatinizi çekmiştir. Bu incilde yukarıda yaptığımız alıntılardan başka hz. İsa’nın tanrılığına yorumlanabilecek 70 cıvarında tanım bulunmaktadır. Halbuki Hz. İsa’nın ölümünden 15 yıl sonra yazılmış ve Matta ile Luka inciline kaynak olmuş MARKOS İNCİLİNDE HZ. iSA’NIN TANRILIĞINA DOĞRUDAN YORUMLANABİLECEK CİDDİ BİR ŞEY YOKTUR. HAVARİLERİN MİSYON FAALİYETLERİNİN ANLATILDIĞI “HAVARİLERİN İŞLERİ” BÖLÜMÜNDE HAVARİLER BU YENİ DİNİ YAYARKEN NEDENSE HZ. İSA’NIN TANRI OLDUĞUNU ANLATMAYI UNUTMUŞLER. YİNE HZ. iSA’NIN KARDEŞİ VE YİNE, İSA’DAN SONRA HAVARİLERİN LİDERİ YAKUP’UN İNCİLDEKİ MEKTUBUNDA HZ. İSA’NIN TANRI OLDUĞUNA İLİŞKİN HİÇBİR BİLGİ YOKTUR. BU İKİ ESER PAVLUS’UN MEKTUPLARI GİBİ, İNCİLDEKİ EN ORJİNAL ESERLERDİR. Aslında bizlere çarpık gelen bu anlayış Roma pagan anlayışına uymaktadır. Roma- Pagan inanışında ZEUS-Apollon en büyük baba Tanrı olmasına karşılık bunların oğulları veya yer yüzünde temsilcileri ilan edilen imparatorlar vardı ve bunların heykelleri tapınaklara dikilip tapınılmaktaydı. Roma İmp. Augustus Tanrı ve Tanrının oğlu, Tiberius kurtarıcı Zeus’un oğlu veya Tanrının oğluve Neron Tanrıların en büyüğünün oğlu ilan edilmişti. Yine İmparator Domitian kendisine “Rabbim ve Tanrım” diye hitap ettiriyordu. Hz. İsa’yı hiçbir tereddüde meydan bırakmayacak bir şekilde açıkça Tanrı ilan eden İncil yazarlarının bu iddialarına karşılık bizde sözü bizzat Hz. İsa’ya bırakıyoruz;
“28 Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini* yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu.
29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir.
30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’
31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”
32 Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin.”(Markos-12)
“17 İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O’na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu.
18 İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.”(Markos-10)
“28 Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.“(Matta-10)
“44 Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı’nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz?“(yuhanna-5)
“11 Kardeşlerim, birbirinizi yermeyin. Kardeşini yeren ya da yargılayan kişi, Yasa’yı yermiş ve yargılamış olur. Yasa’yı yargılarsan, Yasa’nın uygulayıcısı değil, yargılayıcısı olursun.
12 Oysa tek Yasa koyucu, tek Yargıç vardır; kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten O’dur. Ya komşusunu yargılayan sen, kim oluyorsun?“ (Yakup-4)
Bütün bu karşılaştırmaları, hala yetersiz bulanlar için son bir şeyler daha sunalım;
“12 Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız?
13 Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.
14 Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir.“ (Yuhanna-3)
“13 İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine şunu sordu: “Halk, İnsanoğlu’nun kim olduğunu söylüyor?”
14 Öğrencileri şu karşılığı verdiler: “Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.” (Matta-13)
“57 Yolda giderlerken bir adam İsa’ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi.
58 İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi. (Luka-10)
Kimse İnsanoğlu kavramına başka anlam yüklemeye kalkmasın ve Daniel-7:13’ü çarpıtmasın. Bu tanım Tevrat’ta 105 defa geçer ve her biride kesinlikle bir insanı kasteder.
“5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)
“9 Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsa’yı, Tanrı’nın lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz.” (İbraniler-2)
Hele Tanrı olan birinin, şeytan tarafından 40 gün süreyle denenmesine ne demeli. Hz. İsa hakkında Tanrılık iddiasında bulunmayan ilk üç incildeki bu olaydan, Yuhanna İncili yazarı, tabi ki bahsetmez. Haklı, çünkü bu durumun onun iddialarıyla çeliştiği açık.
“13 İsa çölde kaldığı kırk gün boyunca Şeytan tarafından denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler O’na hizmet ediyordu.” (Markos-19)
Ve çarmıhta can veren aciz bir kulun feryadı ile bu açıklamalara son verelim.
“45 Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü.46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı. » (Matta-27)
Sanırım durum son derece karışık İsa için Tanrı diyenler de var insan diyenler de. Eğer biz Hz. İsa hakkında yazılan bu eserlerin, İsa’nın ölümünden 50-100 yıl gibi uzun bir zaman aralığında, insanların ağızlarında, İsa’nın yaşamıyla ilgili sözlerden derlendiğini bilirsek konu bayağı aydınlanmış olur. Şu anda ki Hıristiyan alemi de bilir ki, Kudüs’ yaşamış, Hz. İsa’nın ilk havarileri (Nasraniler veya ebionitler) için, İsa insan bir peygamberdi. Daha sonraları Pavlus ile Roma topraklarında gelişen yeni anlayışa göre İsa hakkında, yavaş yavaş Tanrısal özellikler uyduruldu. En sonunda MS:325 yılında İznik konsilinde tamamen Tanrı’ya eş koşuldu. İşte bu anlayışta ki insanların anlatımlarında toparlanan İncillerde İsa, bazen insan peygamber, bazen Tanrı’ya eş konumdadır. Bu karışıklıktan kurtulamayan kilise de İsa hakkında önceleri Tam manasıyla Tanrı’dır derken daha sonraları MS:451 yılında “ayni zamanda insan” olduğunu kabul etti. Yani hem insan , hem de Tanrı. Pavlus için Tanrısal özellikler taşımasına rağmen, İsa tam manasıyla Tanrı değildir. Tam manasıyla Tanrı olmadığına dair bazı deliller de Pavlus’tan sunalım;
27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan TANRI’YI İÇERMEDİĞİ açıktır.
28 Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan TANRI’YA BAĞIMLI olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” (1.Korintliler-15)
Görüldüğü gibi Pavlus’un bu ifadeleri teslis inancına da karşıdır. Bütün bunlar şu gerçeğin ispatıdır. Hz. İsa gerçekte insan bir peygamberdi. Ama daha sonraları birileri, onu bu hale döndürmek istedi. Fakat tam beceremedi. Yani birilerinin O’nu tanrılaştırmak istedikleri ortada. Fakat yine bazı İncil yazarlarının, O’nu normal bir insan olarak tanımladığı ve Tanrıyı yücelttikleri de bir gerçek. Ama dileyen sadece Hz. İsa’nın Tanrılığıyla ilgili olanları görerek, O’nu Tanrı ilan eder, insanlığıyla ilgili ifadelerle de çeliştiklerinde, hem de insan der olur biter. Burada önemli sorun Hz. İsa kimliği üzerinde, İncil’de ki 9 farklı yazarın tanımladığı “İSA” kimliğinin birbirleriyle uyuşmamasıdır. Hatta aynı yazara ait olduğu yazılan kısımlarda bile, birbirine zıt bir sürü “İSA” tanımlaması bulunması, ilk yazarlardan sonra (“Hangi İncil” bölümünde bunlar ayrıntılı anlatıldı) acemice ilaveler yapıldığı, gerçeğini doğrulayan açık kanıtlardır. Bazı yazarların (Yuhanna, Pavlus) gözünde Hz. İsa tanrısal özellikte, bazılarında (Markos İncili, İbraniler ve 1.Petrus’un asıl bölümleri, Yakup’un mektubu) ise her şeyiyle bir insan özelliğindedir. İki farklı tanımlamaları bir arada değerlendirip hem öyledir, hem de böyle demekle iş çözülmez. Bu iki farklı iddianın ikisi de doğrudur demek, durumu tamamen çıkmaza sokmuştur. Bir sürü insani davranışın nedeni sorulunca “O tümüyle insandır” diyeceksiniz, yine bir sürü Tanrıya ait davranışın nedeni için de “O tümüyle Tanrıdır “ diyeceksiniz ve sonrada Hz. İsa’yı “Beni gören babamı görmüştür “ diye konuşturacaksınız. Yine “Bu nasıl iştir akıl mantık almıyor” denildiğinde ise, “Tanrıyı anlamak mantık işi değildir” diyerek işin içinden çıkacaksınız. Bir sürü Tanrının tek olduğunu anlatan Tevrat ve İncil ayetlerini sırala, sonrada bir sürü kişiyi Tanrı ilan et, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de, Hz. Meryem’i de (Thetokos) Tanrının Anası, Tanrıca ilan et. Sonra da bunların heykellerini, ikonalarını kiliselere dik. “Bu nasıl iş “diye sorulduğunda da “Tanrı tektir, bunlar Tanrının görünümü” de. Sonra da yapılan işin putperestlik olmadığını iddia et. Bu gerçekleri gören yalnızca bizler değiliz. Protestanlar bile bu yapılanlara tam bir putperestlik diyerek isyan etmişlerdir. Bu da bizim eleştirilerimizin önemli bir kısmını doğrulamaktadır. Şimdilik anlamamakta direndikleri diğer kısımları da zaman içinde anlayacaklardır. Tabi bütün bu tanımlamaları insan mantığıyla toplanan konsillerde, yıllarca tartışarak kararlaştıracaksın, sonrada Kutsal Ruh’un ilhamıyla oldu diyeceksin. Bu durumda biz de Protestanların Kutsal Ruhu farklı mıdır diye sormadan edemeyiz? Bu anlatılanları, insaf sahibi birçok kişinin görüp, bir şekilde izahlarda bulunma gayreti içinde oldukları da görülmektedir.
“Öte yandan, eğer Mesih İsa Tanrı değil de, Tanrının yaratmış olduğu varlıklardan biri olsaydı, yaşamı, ölümü ve öğretişlerine saygı duyulabilirdi. Fakat ona tanrının kendisi olarak tapınmak büyük hata olurdu. Tanrının yerine konulan bir puttan başka bir şey olmazdı. Kutsal Kitap, putperestlik konusunda taviz vermez. Tanrı kendi görkemini başkasına vermeyeceğini söyler (yeşaya 42:8; 48:11).Kendinden başka bir ilahın veya ilahların olmayacağını söyler (yeşaya 45:5, 21-22; yeremya 10:6; 1.Korintliler (:4-6). Ve sadece Tanrı’ya tapınmamız gerektiğini vurgular (Yasa’nın Tekrarı 6:13-14; Matta 4:10). İşte, İsa ya Tanrı’dır ya da Tanrı değildir. O’na yanlış bir şekilde inanmak da bir putperestliktir şeklidir”32
Sonra da otur, Tanrı neden insan oldu diyerek bazı anlatılanlar tutmasa da şunları yaz;
“Bizler gibi ölümlü olan insanlar, sonsuz olan Tanrı’yı nasıl anlayabilir…Tanrı insanların anlayacağı bir şekilde, insan bedeni alarak, kendisini insanlara göstermesiyle anlaşılabilir.Beden almış olan bu kişi, Tanrı’nın sonsuzluğunu ve her yerde olma halini temsil etmese de, (bunun için zaman ve mekan uygun değildir), Tanrının doğasını açıkça ifade edebilirdi…İnsanlar sonsuz olan Tanrı’yı biraz olsun anlayabilsinler diye,Tanrı sözü İsa,insan olup aramızda yaşadı.”33
Bu durumda acaba insanlar Tanrıyı biraz olsun anlayabildiler mi, yoksa kafalar bu konuda daha fazla mı karıştı? Biraz iyi düşünelim! Hala ikna olmayanlar için son bir delil daha verelim ve Tevrat’ta İsa için verilen en kuvvetli delillerde, İsa için Tanrı mı yoksa Tanrı’nın kulu mu olduğunu görelim;
“17-18 Bu, Peygamber Yeşaya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu:”İşte Kulum, O’nu ben seçtim. Gönlümün hoşnut olduğu sevgili Kulum O’dur. Ruhum’u O’nun üzerine koyacağım,O da adaleti uluslara bildirecek.” (Matta-12)
İncillerde Tanrılaştırılmış olan Hz. İsa için, nedense doğrudan ‘TANRI İSA’ diye bahsedilmez. Onun Tanrı olduğu hakkında bir takım şüpheler kalmasın diye birkaç yerde Hz. İsa’dan ‘Tanrımız’ diye bahsedilir. Hz. İsa için ilahlık hakkında İncillerde en çok kullanılan kelime ”KYRİOS VE RABBi” dır. Eski Yunanca’da Kyrios kelimesinin Türkçe anlamı “EFENDİ”, Rabbi ise “HOCAM” manasına gelir.
“5-6 Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pekçok “ilah”, pekçok “rab” vardır- bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.” (1.korintliler-8)
Ancak İncil yazarları, eserlerinde Hz. İsa’nın şahsından bahsederlerken, bazen ‘Rab şöyle dedi, Rab şunu yaptı’ gibi hitap etmelerine rağmen, çoğunlukla ‘İsa şöyle dedi, İsa şunu yaptı’ şeklinde, sanki Tanrı olan birinden değil de, sıradan bir insandan bahseder gibi söz etmektedirler. Ayrıca karşılıklı konuşmalarda Hz.İsa’ya ‘Rab’ diye hitap etseler de, bu sesleniş biçimi hiçte Tanrı olan birine hitap ettikleri ciddiyetini uyandırmıyor. Sanki sıradan birine, sanki lakabı ‘rab’ olan birinden bahsediliyor;
“36 Simun Petrus O’na, “Ya Rab, nereye gidiyorsun?” diye sordu.” (Yuhanna-13)
“39 Ölenin kızkardeşi Marta, “Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi.” (Yuhanna-11)
“9 Simun Petrus, “Ya Rab, o halde yalnız ayaklarımı değil, ellerimi ve başımı da yıka!” dedi.” (Yuhanna-13)
“21Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek.Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.“ (Matta-7)
Tabi bu farklı hitabet şekilleri bize, bu kunuda da bir tahrifatın olduğunu kanıtlamaktadır. Bazı yerde bir insan gibi, bazı yerde bir Tanrı gibi unvan olması ve Tanrı gibi hitap şeklininde, yine bir insanla diyolog gibi olması bize acaba bir tercüme hatası mı yapıldı hissini uyandırmıştır. Herhalde kimse, yukarıdaki konuşmalardan ‘RAB’ diye hitap ederek konuşanların, gerçekten Tanrı olduğuna inandıkları biriyle konuştuklarını iddia edemez. Şimdi aşağıda göreceğimiz olayda konu iyice anlaşılmaktadır. Ayni olayda, zamanda ve yerde öğrencileri Hz. İsa’ya bakın ard arda kaç çeşit sesleniyorlar;
“ 3 İki kızkardeş İsa’ya, “Rab, sevdiğin kişi hasta” diye haber gönderdiler.
8 Öğrenciler, “Rabbî dediler
12 Öğrenciler, “Ya Rab” dediler, “Uyuduysa iyileşecektir.” (Yuhanna-11)
Rab ünvanı, Yunancada Tanrı’ya da kullanılan bir terim bile olsa, öğrencileri, Hz. İsa’yla, bu kelime ile, Tanrı olduğuna inandıkları biri ile konuştuklarını söylemek çok zor. Yani dilimize Yunancadan Rab diye tercüme edilen kelimenin Aramice (İbranice) orijinali nedir. Çünkü burada insanların Tanrı olduklarına inandıkları bir kişi ile konuşma tarzına uymamaktadır. Elimizde Hz. İsa’nın konuştuğu dil olan Aramice İncil olmadığından Krios’un neyin karşılığı olduğunu söylemek çok güç. Dikkatlice incelediğimizde bu kelimenin Aramice aslının ne olduğunu Yunanaca İncillerden de anlamak mümkün. Bu kelimenin Aramice aslı İncillerde bulunmaktadır ve ‘ RABBİ ‘ kelimesidir. Allah’a şükür ki, İncillerin Aramice asılları ortadan kaldırılmış olmasına rağmen, Yunanca tercümelerinde nasıl olduysa, bazı kelimelerin orijinalleri bırakılmış. Bu kelime de, Yunanca olan eski elyazmalarının bazı yerlerinde aynen bırakılmış ve birçok yerde de, Yunanca karşılığı ‘KYRİOS’ olarak tercüme edilmiştir. Eski Yunanda Helenistik kültürde, bu kelime bir kişiye ‘Efendim’ manasında bir saygı ifadesi olarak kullanılmaktaydı. Yalnız Grekler, aynı şekilde Tanrılarına da bu hitapla seslenirlerdi. Yani hem insanlara, hem de Tanrılara KYRİOS diye hitap ederlerdi. Ayni hitabet İngilizcede de vardır. İngilizce İncillerde bu kelimenin karşılığı, herkesin iyi bildiği ‘LORD’ tur. İngilizcede de bu kelime ile hem insanlara, hem de Tanrılara hitap edilir ve yazı dilinde de, İnsanlara olan küçük harfle ‘lord’ olarak yazılır, Tanrılara olan da büyük harfle ‘Lord’ olarak yazılır. Böylece kime hitap edildiği belli olur. Ama İbranicede ve Yunancada büyük-küçük harf uygulaması yoktur ve bu hitabetle yazılı metinlerde bir tanrıya mı, yoksa bir insana mı hitap edildiğini anlamanız zorlaşır. İbranice Rabbi kelimesinin dilimizde tam karşılığı ‘öğretmenim, hocam veya efendim ‘ dır. Havarilerde, Hz. İsa’ya normal bir insana olduğu gibi ‘kyrios’ manasında ‘efendim’ şeklinde hitap ettikleri muhakkaktır. Ama belli ki İncillere Yunanca şekil verenlerin, bir şeyleri tam anlamlarıyla manalandıramadıkları belli oluyor. Çünkü aynı zamanda Tevrat’ta Tanrının İbranice özel adı olan YAHVE, YAHOVAH (YHWH) ile yine Tanrıya Efendi anlamında sesleniş biçimi olan ADONAY kelimeleri de Yunanca’ya KYRİOS olarak tercüme edilmiştir.34 Burada şunu da belirmek gerekir. Yunanca İncillerde Aramice aslını görmediğimiz halde Hz. İsa’ya efendi anlamında “Adonai” ünvanı ile de hitap edilmiştir ve Yunancaya bu kelime “Krıos” olarak tercüme edilmiştir. Ama ayni şekilde Yunanca İncillerde –Allahın bir lütfu olarak- orijinal “Rabbi” ünvanının bulunması bir insana hitap ettiklerinin ispatı olmaktadır. Tabi bütün bu anlam karmaşıklarının sonunda da Roma –Yunan Kültüründe bir yarı Tanrı, yarı insan bir İSA figürü ortaya çıkmıştır. Bütün bunların sonunda da kilisenin İSA anlayışı şekillenir; “Kutsal Kitap’ın Mesih’in kimliğiyle ilgili öğretisini şöyle özetleyebiliriz: İsa Mesih tümüyle Tanrı ve tümüyle insandı; sonsuza dek daima böyle kalacaktır.”35 Bu anlayışın Pavlus Hıristiyanlığından kaynaklandığı açıkça bellidir. Pavlus, misyonerlik faaliyeti yaptığı Roma vatandaşları arasındaki, Helenistik Kültüre uygun anlayışta, “Tanrı Oğlu Rab İsa figürü”, sunma anlayışından kaynaklandığı açıktır. Hıristiyanlık hakkında ilk sunulan eserler Pavlus’un Mektupları olmasından dolayı, arkasından diğer İncillerinde Yunanca’ya çevrilmesinde, bu anlayışın etkisi ile bu kelimelerin anlamı saptırılmış oldu. ”Mesih İsa’nın Tanrılığı” kitabında bu konu yapılan bir alıntıyla güzel izah edilmiş; “İsa’yı, Tanrı için kullanılan ‘Rab’ kelimesiyle adlandırmaları, İsa’yla Tanrı’yı bir tuttukları anlamına gelir. İsa’ya Rab diyenlerin dünyadaki tek monoteist (tek tanrılı) inanca sahip insanlar oldukları hatırlanırsa, kullandıkları Rab kelimesi büyük önem taşır. Yaratıcıyı yaratmış olduğu bir insana benzetmek ve insanla bir tutmak, belki pagan (putperest) bir filozofun yapabileceği, fakat bir Yahudinin asla cesaret edemeyeceği bir şeydi. İmparatorlarına Tanrı gibi tapan Romalılar, birbirlerini “Sezar Rab’tir” diyerek selamlıyorlardı.” 36
Son derece doğru bir ifade. Ancak Kudüs’te ki Yahudi havari topluluğunda, Hz. İsa için kullanılan tanımlama, rabbi veya efendi anlamında adonai kelimesidir. Ama Anadolu’da Yunanlılara Hz. İsa’yı tanıtan Pavlus, onların anlayışlarına uygun, kolayca kabullenecekleri bir tanımlama olarak, Türkçe’ye Rab diye tercüme edilen ‘Kriyos’ kelimesini seçmiştir. Eski Yunanların, sıradan bir insan peygamberin peşinden gitmeleri mümkün değildir. Onlar için Tanrı adına konuşan insanlar, sıradan insandan farklı ve kendilerine “krıos” diye hitap ettikleri Tanrılaşmış insanlardır. Bir din büyüğüne Rabbi tanımlaması bugün dahi İbranicede gerçek anlamında kullanılmakta ve Yahudiler din adamlarına ayni kelime ile hitap etmektedirler. Arapça ile İbranice birbirine yakın Sami dillerinden olduğundan benzer RAB kelimesi de Arapçada sadece Allah’ın isimlerinden olup dilimizde de sadece Allah için kullanılmaktadır. Yahudiler Rabbi ile din büyüklerine Hocam anlamında hitap ederler. Ama Tanrıları olan Yahve’ye efendim anlamında Adonai derlerdi. Yani Kyrios keimesinin İbranicede karşılığı Adonai’dir. Ancak ayrıca şu yanlışı da belirtelim. Kyrios kelimesinin Türkçe tam karşılığı “RAB” değildir. Bu terçüme yanlıştır. Rab kelimesi Türkçe’de doğrudan Tanrı’ya hitap edilir ve bu kelime ile hiçbir zaman bir insana hitap edilmez. Kyrios kutsal birİ insana hitap şekli olduğundan bunun türkçede karşılığı kısaca Hz. ile belirtilen “Hazreti” kelimesidir. Havarilerde Hz. İsa’ya bu kelime ile hitap ederlerdi. Yani ‘hocam, öğretmenim, efendim’. Şimdi bu Rabbi kelimesinin nasıl Rab yapıldığını ve ‘Hocam İsa’ hitabının nasıl ‘Rab İsa’ ya dönüştürüldüğünü ve Hz. İsa’nın nasıl tanrılaştığını görelim;37
“5 Petrus İsa’ya, “Rabbî, burada bulunmamız ne iyi oldu!” (Markos-9)
“4 Petrus İsa’ya, “Ya Rab” dedi, “Burada bulunmamız ne iyi oldu!“ (Matta-17)
“33 Bunlar İsa’nın yanından ayrılırken Petrus İsa’ya, “Efendimiz” dedi, “Burada bulunmamız ne iyi oldu!“(Luka-9)
Bilindiği gibi, ilk yazılan İncil Markos’tu ve Matta ile Luka ondan kopya çekmişlerdi. Yukarıdaki alıntılarda görüldüğü gibi Markos, Petrus’un Hz. İsa’ya, ‘Rabbi-Hocam, Öğretmenim’ diye hitap ettiğini yazmaktadır. Ayni olayı Markos’tan aktaran Matta, ‘Rabbi’ hitabını ‘Kyrios-Rabbi’ olarak değiştirdi. Bu konuda İncillerde bir çok örnek bulunmaktadır (Markos 4:38, Matta 8:25, Luka 8:24).Ayni saptırmayı Luka’da da görelim;
“51 Kör adam, “Rabbuni, gözlerim görsün” dedi.”(Markos-10)
“33 Onlar da, “Ya Rab, gözlerimiz açılsın” dediler.“(Matta-20)
“41 O da, “Ya Rab, gözlerim görsün” dedi.“(Luka-18)
Rabbuni kelimesinin Aramice’de “öğretmenim” demek olduğunu, Türkçe baskıyı hazırlayan yayınevi tarafından İncil’de dip not olarak vermiştir. Burada ayni olayı Markos’tan aktaran diğer iki Sinoptik İncil yazarı da, Hz. İsa için kullanılan Rabbuni-Öğretmen İsa’yı tanımlamasını, Rab İsa yapıverdiler.38Özellikle de Yunanca KYRİOS tanımlaması, Türkçe’ye RAB olarak tercüme edilince, iş iyice yerine oturmuş oluyor. Çünkü Türkçe’de bu kelime, yalnızca Allah için kullanılan “Sahip, Efendi, Hakim, Besleyen, Yetiştiren” anlamlarında 39 Kuran’da da Allah isminden sonra en çok kullanılan ismidir. Bu durumda, Hz. İsa’nın Tanrılaşma sürecini başlatmış oldular. Tabi bu değişikliği yapanların, bu İncilleri asıllarını İlk yazan Matta, Luka veya başka Yahudi yazarların olması mümkün değil. Bu değişiklikleri yapanlar, bu İncilleri Yunanca’ya çevirirken, belki de masumane bir düşünce ile kendisinin kutsal olduğuna inandıkları, mucizeler gösteren efendilerini, kendi dillerinde ve kendi insanlarının anlayışına göre yüceltmek istediler. Bir art niyet düşüncesi ile veya olduğundan fazla yüceltmek amacı ile bunu yapmadılar. Eski Yunanda ve Helenistik kültürde, yüce bir kişi ‘kyrios-yüce efendi’ olarak tanımlanabilirdi. Bu durumda bu kelimenin İbranice orijinali olan Rabbi yerine, kyrios demekte sakınca görmemiş olabilirler. Ama bu İncillerden daha sonra, tam bir Grek Felsefesi ve Gnostik anlatımlarla yazılan Yuhanna İncili işin dozunu iyice kaçırtmış oldu. Hz. İsa’nın Tanrı olduğunu ispat etmek için yazılan bütün kitaplardaki Tanrılıkla ilgili bütün iddiaların neredeyse tamamına yakını ya Yuhanna İncilinden olan alıntılardır, ya da Pavlus’un Mektuplarından olanlardır. Başka bir şekilde söylemek gerekirse İncilde, Yuhanna İncili ve Pavlus’un Mektupları olmasın, Hz. İsa için ne logos olduğundan, ne Tanrının Ruhu olduğundan, ne Tanrının Oğlu olduğundan, ne de Tanrı olduğundan bahsetmek mümkün değildir. İlk yazılan İncillerde Hz. İsa çok mütevazı biri olarak tanıtılıp, Tanrı yüceltilirken;
“17 İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O’na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu. 18 İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.”(Markos-10)
Yuhanna’da ise hiçte öyle mütevazı bir kişiden bahsetmez;
“35 İsa, “Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz” dedi.”(Yuhanna-6)
“12 İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”(Yuhanna-8)
“6 İsa, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im” dedi.”(Yuhanna-14)
Hz. İsa daima yüceltilip tanrıya eş konuma getirildiği görülür. Şimdi tekrar iyi değerlendirelim. Acaba Hz.İsa’nın gerçek havarileri O’na “RABBİ” mi, yoksa “RAB”mi derlerdi. Bize inanmayanlar Markos İnciline, İbraniler’e Mektup, Yakup’un Mektubuna, Yuhanna’nın Mektuplarına bakarak gerçek havarilerin Hz. İsa’yı nasıl tanımladıklarını görebilirler.
Şimdi bu bölümde göreceğimiz konu belkide İncil’de, Hz. İsa’nın tanrılığının ispatı konusunda bizzat Hz. İsa’nın kendi ağzıyla söylediği iddia edilen Tevrat ifadeleridir. Burada Tanrıyı tanımlamak için kullanılan YHWH-YAHOWAH ve ADONAY-EFENDİ kelimelerindeki tahrifatları göreceğiz. Şimdi Türkçe’mize RAB olarak çevrilen bu kelimelerin yol açtığı, son derece önemli çarpıtmalarını görelim. Rab kelimesi, ilk üç İncilde Hz. İsa’yı Tanrılaştıran en önemli ifadedir. Daha öncede dediğimiz gibi, mevcut İncilerle Hz. İsa hakkında net bir tanımlama yapmak mümkün değil. Bir yerde Tanrıya eş tutulurken başka bir yerde Peygamber veya insan olduğu vurgulanır. Bir yerde Tanrıoğlu tanımı kullanılırken, başka bir yerde Davutoğlu olduğundan bahsedilir vs. İşte aslında bütün bunlar, İncillerde yapılan acemice tahrifatın açık ispatıdır. Bir yerde Hz. İsa’yı “Rab” ilan ederken başka bir yerde H.z. İsa için orijinal Aramicesi olan “Rabbi” tanımının bulunması, bütün bunları anlamak isteyenler için Allah’ın bir lütfu olmaktadır. Şimdi benzer fakat son derece önemli bir ifade üzerinde duracağız. Hem de Markos İncilinde ve İncilin tamamındaki Tanrı’yı yücelten, O’nun tek olduğunu vurgulayan son derece önemli bir emirden sonra olması çok düşündürücü. Burada Hz. İsa’nın Davutoğlu olduğu değil de, RAB olduğu bizzat Tevrat’tan ve Hz. İsa’nın ağzından söyletilmektedir; “35 İsa tapınakta öğretirken şunu sordu: “Nasıl oluyor da din bilginleri, ‘Mesih, Davut’un Oğlu’dur’ diyorlar?
36 Davut’un kendisi, Kutsal Ruh’tan esinlenerek şöyle demişti: ‘Rab Rabbim’e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur.’
37 Davut’un kendisi O’ndan Rab diye söz ettiğine göre, O nasıl Davut’un Oğlu olur?” Oradaki büyük kalabalık O’nu zevkle dinliyordu.”(Makos-12)
Burada Tevrat’taki Hz. Davut’un Mezmurları 110:1’deki bir ifadeyi Hz. İsa, kendisi için söylendiğini vurgulayarak, “Bana niçin Davut’un Oğlu diyorsunuz.Davut bana Rab demektedir” diyor. Böylece Markos’ta, bir önce vurgulanan tek Tanrı anlayışı üzerinde, kafalar karıştırılmaktadır ve bu Tevrat ifadesinin İncillerde bir çok yerde Hz. İsa’nın tanrılığını ispat etmek için devamlı kullanıldığı görülmektedir. Bizde bu ifade Tevrat’ta nasıl kullanılmış merak ettik. Bakın neler gördük. Konunun iyice anlaşılması için, bu Mezmurun, “Rab, Rabbime dedi” kısmının Tevrat’ta orijinal İbranice’sine de baktık ve şunu gördük;
“Niem YHWH la-adoni”
Burada adoni kelimesi, aynen Yunanca’daki kyrıos kelimesi gibi efendi anlamında, hem insan için, hem de Tanrı için kullanılan bir kelimedir. Bu durumda bu kelimenin bir insan için mi, yoksa Tanrı için mi kullanılmış olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü İbranicede de yazı dilinde büyük harf küçük harf ayırımı yoktur. İncillerin İbranice orjinallerinde, Hz. İsa’ya hitap şekillerinde efendim anlamında “adonai” de kullanılmıştır ki, Yunanca tercümelerde “kyrıos” un en önemli sebebi bu olmalı ve Hz. İsa’nın kimliğinin karıştırılmasında en önemli faktörlerden biri olduğu muhakkaktır. Ama bununla insana hitap edilmiş olacağını, Hz. İsa için başka bir hitap şekli olan ve Yunanca İncillerde orijinal halini gördüğümüz Aramice “rabbi” kelimesi bize en önemli kanıttır. Eğer Yahudiler için Hz. İsa Tanrı olsaydı bir insana hitap edildiği gibi, tanrı olan birine “rabbi” diye hitap etmezlerdi. Bu açıklamalardan sonra, yukarıdaki İbranice Tevrat ifadesinden anlaşılıyor ki, önce bu ifade de iki defa RAB manasında bir terim kullanılmamaktadır. Rab olarak terçüme edilen kelimenin ilki “YHWH”, Yahovah veya Yahve okunan, Yahudilerin Tanrısının özel adıdır. İkinci kelime “ADONİ” ise “Krıos-efendim” olarak tercüme edilmesi gereken, İbranice’deki ADONAY kelimesidir. Ama bu adonai unvanı, Tanrı için mi yoksa bir insan için mi bunu anlamalıyız? Bunu daha doğru anlamak için, Tevrat’ın Yahudi din adamları tarafından yapılan, İngilizce tercümesine bakıyoruz ve gördüğümüz tercüme;41
“The Lord said to my lord”
Burada durum tamamen anlaşılmaktadır. İngilizce’de ikinci “LORD “ küçük harfle başladığından bu hitap bir insana olan “efendi” anlamında bir hitap şeklidir. Dolayısıyla bu Mezmur’daki şiirde, Tanrı Yahovah’ın, bir insana hitap ettiği kesinleşmektedir ve bunun doğru tercümesi;
“yahovah efendime dedi ki “ veya “Tanrı efendime dedi ki”
Yani Tanrı Yahovah yaratılmış bir İnsana seslendiği çok açık anlaşılmaktadır. Şimdi yukarıda İbranice orijinalini gördüğümüz ifadenin Yunanca Tevrat olan Septuagent’a nasıl tercüme edilmiş onu görelim;
“allhlouia ecomologhsomai soi kurie”
Tercüme aynen İbranice’de ki “Yahovah efendime dedi ki” manasındadır. Burada hiçbir tercüme hatası yoktur. Çünkü Teratın Yunancası tercümesini olan SEPTUAGENT MÖ: 3 yüzyılda, 70 Yahudi asıllı din adamı tarafından İskenderiye’de yaşayan ve İbraniceyi unutmuş Yahudiler için yapılmıştı. Allhouia, Yahovah ve Kurie, Adonai anlamında efendim olarak dosdoğru bir şekildi tercüme edilmiştir. Şimdi de aynı ifadenin yine Markos İncili’ne Yunanca nasıl aktarılmış olduğuna bakalım;
“eipen o kuriov tw kuriw”
İşte bütün meselenin özü burada. Yahovah anlamındaki ‘allhlouia’ nedense Yunanca Tevrat’ta, yine Yunanca olan Markos ve diğer İncillere aktarılırken ‘KURİOV’, yani ‘efendi’ olarak aktarılmış. Böylece çok net olan ‘Tanrı efendime dedi ki’ oldu ‘Efendim efendime dedi ki’. Geriye kaldı bu efendilerin kim olduğuna karar vermeye. Yunanca’da büyük küçük harf olmadığı için, bunların kim olduğunun açık ispatı yok. Artık kime yorumlarsan yorumla. Yunanca İncillerden efendilerin mahiyetini tam anlamak mümkün değil. Ama İncillerin Hristiyan uzmanlar tarafından İngilizce yapılan tercümelerinde, Yahudilerin Tevrat tercümelerinin aksine, bu ifadenin “The Lord said to my Lord” şeklinde olduğunu, bununda Tanrının Tanrıya seslendiği şeklinde olduğunu görmekteyiz. Zaten Yahudilikte kesinlikle Tanrının tek olmasından dolayı, burada ikinci bir Tanrıya sesleniş olduğunu düşünmek mümkün değil. Şimdi konuya açıklık getirecek son derece önemli bir ayrıntı üzerinde duracağız. İncillerin elimizde bulunan Yunancaları yazılırken bilerek veya bilmeyerek Yunan asıllı yazarlar YAHVE kelimesini KURİOV diye kullandığı için kavramlar iyice karıştırılmıştır. Bu ayrıntıda yine bizim iddialarımızı doğrulayan ve Hz. İsa’nın nasıl zorlama yorumlarla Tanrılaştırıldığının önemli kanıtlardandır. Yahudi olan Septuagent tercümanlar bu ayrıntıyı çok iyi bilerek hata yapmamışlardır. Fakat bu ara yine çok önemli bir ayrıntıyı fark ettik. Hıristiyan kaynaklı Türkçe Tevrat tercümelerinde önemli bir çeviri farklılığı olduğunu gördük. Hem de ayni yayınevinin, iki farklı tarihteki Tevrat tercümesinde. Şimdi bunları görelim. Kitabı Mukaddes Şirketinin 1997 yılındaki tercümesi
“1Rab Rabbime dedi , Ben düşmanlarını senin ayaklarına basamak koyuncaya kadar, Sağımda otur.”(Tevrat-Mezmur-110)
Şimdi ayni şirketin 2000 yılındaki tercümesine bakalım. Çünkü bir şeyler değişmiş;
“1 RAB efendime: “Ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur” diyor.”(Tevrat-Mezmur-110)
Son tercümede, ikinci “RAB” olmuş efendi. Burada son derece yanlış anlamlara dönüşecek ve bizim RAB’le ilgili anlattığımız son derece önemli bir tercüme hatasının, bizim iddia ettiğimiz şekilde düzeltildiği açıkça görülmektedir. Ama nedense yalnızca Tevrat tercümelerinde. Gerçi yine tam doğru tercüme “TANRI EFENDİME DEDİ” olmalıydı. Ne yazık ki yine Yunanca olan İncillere ayni ifade tahrifatlı aktarıldığından, ‘Rab Rabbime dedi ki’ olarak bırakmalarını nasıl izah etmektedirler çok merak etmekteyiz. Tabi ne yapsınlar Yunanca İncillerde böyle farklı yazılmış. Tahrifatın bu kadar acemicesi ve açığı zor bulunur. Geri dönüş mümkün değil. Mızrağın cuvala sığması mümkün görünmemektedir. Burada sorun, Yunanca Tevrat’ta doğru olarak tercüme edilen cümlenin, maalesef yine Yunanca İncilde, kendi teolajik görüşlerini desteklemek için bile bile yaptıkları tahrifattır. Şimdi yine düşünmeden edemiyoruz. Burada yine son derece önemli bir gerçeğin ispatıyla karşı karşıyayız. Acaba İncillerde geçen bu ifadeyi Hz. İsa gerçekten söylemiş olabilir mi? Eğer Hz. İsa böyle bir ifade kullandıysa, bunu Tevrat’taki orijinal İbranicesiyle kullanmıştır. Peki, Tevrat’ta açıkça “Yahve efendime dedi ki” olan bir ifadeyi kendi Tanrılığını ispat için kullanabilir mi? Kullansa hangi Yahudi kabul eder, çok acemice bir kurgu değil mi? Zaten Tevrat’ta olmayan bu ifeadeyi Hz. İsa’nın söylemesi mümkün değil. Böyle bir ifadeyi ancak Yunanlılar için bir Yunanlı yazar kurgulayabilir. Doğruyu görmek isteyen için her şey o kadar apaçık ortada ki! Yeterki önyargıdan biraz uzaklaşıp bir muhakame yapalım gerisi çok kolay. Yeri gelmişken tekrar belirtelim ÜNİTERYAN (tevhidçi) KİLİSE bu gerçeği anlayarak buralarda İncillere insan eli karışmış olduğunu kabul etmiş ve teslissi terk etmişlerdir. Peki, yine eğer Markos bu satırları yazdı ise, kendisi bir Yahudi olduğu halde bu hatayı yapabilir mi? Demek ki bu kurguyu yapan bir Yahudi olan Markos’ta olamaz. Bu ayni zamanda şunun da ispatıdır. Ya bu İncilleri yazdığı belirtilen kişiler yazmadı; ya da asıl nüshaları belki bunlar kaleme aldı ama, sonradan bunlara Yunanlı derleyiciler birçok noktada kendi görüşlerini desteklemek için bir sürü ilaveler yaptılar. Bunun başka bir izahı olamaz. İlerleyen satırlarda ayni mantıkla böyle acemice yapılmış birçok tahrifatı görülecek Böylece Hz. İsa’nın tanrılaştırma çabalarını O’nun hakkında en doğru ifadeleri bulunduran Markos İncili’ne de girmiş olmaktadır. Ayrıca şunu da belirtelim ki, Tevrat’ta ki bu ifade Tanrı’ya ait bir sesleniş te değil, Hz. Davut’un yazdığı bir şiirdir ve herkes bilir ki, şiirlerde her türlü hayali benzetme ve anlatımlar kullanılır. Yani bir şiirdeki ifade, ne derece teolojik bir kural olabilir siz düşünün. Bu konuda tahrifatlar o kadar açıktan yapılmış ki şaşırmamak mümkün değil. Nedense tek Tanrı anlayışı üzerinde ve özellikle Markos İncilindeki ifadeler fena tahrif edilmiş;
“17 İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O’na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu.18 İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.”(Markos-10)
Bakın Markos’ta vurgulanan Tanrı, Matta’ya alıntılanırken nasıl yok ediliyor;
“16 Adamın biri İsa’ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu.
17 İsa, “Bana neden iyilik hakkında soru soruyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var. Yaşama kavuşmak istiyorsan, O’nun buyruklarını yerine getir.” (Matta-19)
İyi olan Tanrı, oldu belirsiz biri. Birileri iyi olarak Tanrının anılmasını tahrif etti. Kimdir bu Hz. İsa mı? Bir kişi bir anda iki farklı ifade veremeyeceğine göre bu ifadeler Hz. İsa’nın sözlerinin açıkça değiştirildiğinin ispatı değil mi? Daha bitmedi. Şimdi de Tevrat’ta ki en önemli buyruk nasıl değiştiriliyor onu görelim. Yine Markos’ta Tanrının tek olduğu vurgusu yapılan ve Tevrat’ta ki Hz. Musa’ya gelen, meşhur on emirden ilki olan en önemli bir ifadenin, Matta ve Luka İncillerinde nasıl tahrif edildiğini görelim;
“28 Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini* yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu.
29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir.
30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.”(Markos-12)
Şimdi ayni ifadeyi Markos’tan alıntı yapan Matta İncil yazarının bu tevhid anlayışını nasıl tahrif ettiğini görelim. Luka’da da durum aynidir (Luka-10:25,28)
“35-36 Onlardan biri, bir Kutsal Yasa uzmanı, İsa’yı denemek amacıyla O’na şunu sordu: “Öğretmenim, Kutsal Yasa’da en önemli buyruk hangisidir?”
37 İsa ona şu karşılığı verdi: “‘Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’
38 İşte ilk ve en önemli buyruk budur. »(Matta-22)
O devirde Yahudi olan herkesin bildiği bu gerçek, hiç çekinmeden böyle tahrif edildiğine göre, bunları yazanların Yahudi olmadığı kesin. Hatta Markos‘taki bu emirde öyle bir Tanrı anlayışı var ki, O’ndan başkasının RAB ismiyle anılmasını bile yasaklamaktadır.”Tanrımız Rab tek Rab’dir”. Şimdi burada herkes şapkasını önüne alıp derin derin düşünmeli. Tanrı’dan Hz. Musa’ya gelen en önemli buyruğu olan tek Tanrı inancını kim tahrif etti; Hz. İsa mı, esinleyen Tanrı veya Kutsal Ruh mu, yoksa İncil yazarları mı? Anlamak isteyen için her şey apaçık ortada. Birileri bunu iyi düşünüp cevaplamalı. Hiç kimse her zaman olduğu gibi “-Ne var bunda büyütülecek Matta ve Luka yazarları bu ayrıntıları eksik yazmış” diyerek sonrada “Kutsal yazıların bir harfi bile değiştirilmemiştir” diye alay etmeye kalkmasın, bunları söyleyenlere birileri de “-Size esinleyen Tanrı ve kutsal ruh ne de çok şeyi unutmuş” diyerek alay edebilirler. Bizden hatırlatması!
Bunlarla yetinmeyenler için söyleyeceklerimiz daha bitmedi. İbranilere Mektupta, Hz. İsa’nın meleklerden aşağı bir derecede ve sadece başkahin sıfatı verilmesine içerleyerek Tevrat’ta Tanrı için yapıldığı besbelli olan tanımlamaları alıp Hz. İsa’yı tanrılaştırmak için, bunlar oğul için söylenmiştir diyen kim?
“8 Ama Oğul için şöyle diyor: “Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Egemenliğinin asası adalet asasıdır.
9 Doğruluğu sevdin, kötülükten nefret ettin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok meshetti.”(İbraniler-1) Şimdi de ülkemizde ki bazı Hristiyan yazarlarınh eserlerine bakalım. Bu konuda o kadar konu ile ilgisiz Tevrat ayetleri kullanılıyor ki insan şaşkınlık içinde kalıyor. Carlos Madrigal “Üç Tanrı mı Tek Tanrı mı?” isimli eserinde yukarıda saydığımız bu zorlama yorumlar yapılan İfadeleri kitabında zikretmekte ve şu ifadelerle kendisi Tevrat’tan hangi ifadeyi Hz. İsa için kullanmaktadır bir bakalım;
“Yehova diyor, seni Yehova azarlasın (bkz.Zekarya 3:2). Bu ayetlerde Tanrı bir “Ben” olarak kendi kendine bir “Sen” olarak seslendiği veya Kendisinden söz ettiği açıkça görülmektedir:”42
Merak edip yazarın kendi örnek olarak verdiği bu Tevrat ayeti acaba konuyla ilgili mi diyerek baktık. Bakın neler gördük;
“1 RAB, meleğinin önünde duran Başkâhin Yeşu’yu ve onu suçlamak için sağında duran Şeytan’ı bana gösterdi.
2 RAB’bin meleği Şeytan’a, “RAB seni azarlasın, ey Şeytan!” dedi,“(Tevrat-Zekerya-3)
Buradaki Tevrat ayetinin, yazarın iddiasıyla bir ilgisi olduğunu görebilen var mı acaba? Allah aşkına burada “sen” diye hitap edilen şeytan değil midir? Bu ayetten nasıl oluyor da Tanrı iki kişi olarak kendine seslendiği anlamı çıkarılıyor? Şeytana yapıldığı apaçık belli olan bu hitap nasıl oluyor da dolaylı olarak Hz. İsa’nın Tanrılığıyla ilgili oluyor anlamak zor. Yazar daha sonraki sayfalarda bu ifadeleri nasıl teslise kanıt yaptığını görelim;
“Her biri, üçünün arasındaki ilişkiler sayesinde bir benlik olarak belirir. Tanrı’da hem bir “Ben”, hem de bir “Sen” ve bir “O” vardır. Bu nedenle, Tanrı Tanrı’ya “ ‘ben’ ‘sen’i seviyorum vb. diyebilir: “Rab Rabbime dedi ki…”(Mez.110:1), “Tanrı seni meshetti ey Tanrı…” (Mez.45:6-7) veya “Yehova dedi, seni Yehova azarlasın…”(Zekarya 3:2) ayetlerinde olduğu gibi.”43
Yazarın, yukarıda ki ifadesinde verilen Mezmur (45:6-7) ”Tanrı’nın Tanrıyı” meshettiğini ve dolayısıyla iki değişik Tanrıdan söz ettiğini iddia ederek, kendisine hitap edilen diğer Tanrının, Hz. İsa olduğuna delil getirmektedir. Şimdi bu Tevrat ayetinin tamamını görelim. Kim kime hitap ediyormuş anlayalım ;
“6 Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Krallığının asası adalet asasıdır.
7 Doğruluğu sever, kötülükten nefret edersin. Bunun için Tanrı, senin Tanrın, Seni sevinç yağıyla Arkadaşlarından daha çok meshetti.“(Tevrat-Mezmur-45)
Tam bir metin içinden cımbızca çekilip alınmış bir ifade. Yine Mezmurlardan. Ama bu beyitin başında bir krala övgü için ve “Sen Âdemoğullarından daha güzelsin” diye bir insana yazıldığı belirtildiği halde. Buradaki ifade de “arkadaşlarından daha çok meshedilen” olunca hitap edilen bir Tanrı mı yoksa insan mıdır? Bu ifadeler nasıl oluyor da iki Tanrının birbirleri ile diyoloğu oluyor siz karar verin.Daha öncede belirttiğimiz gibi konu son derece önemli. Hem dünyamız hem de ahretimiz için çok önemli. Birileri İncillerde anlatılanlarla “RABBİN GELECEĞİNİ” hazırlamak için bu dünyayı yönlendirmeye ve insanlar için son derece karanlık bir gelecek kurmaya çabalıyor. Ama gerçekler de anlattığımız gibi gün geçtikçe bir bir aydınlanıyor. Gelin konuya önyargılardan uzak tekrar tekrar bakalım ve ana babalarımızdan duyduğumuz şeylerin doğruluğunu araştıralım. Yoksa bizi ne Musa ne de İsa kurtarabilir. Bakın Kur’an’da Allah Hz. İsa’ya, “kendini ve anneni sen mi Tanrı ilan ettin” diye sorduğunda Hz. İsa ne cevap veriyor.
“117 Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin.” (Maide-5)
Yani ne yaptılarsa benden sonra yaptılar demek istiyor.
Hz. İsa’nın çarmıhta ölümü ve 3 gün sonra tekrar dirilmesi dünyada, özellikle İslami-Hıristiyan diyologlarında en çok tartışılan konudur. Hz. İsa’nın çarmıhta ölümü ve dirilmesi hakkında ki bilgiler İncil kaynaklıdır. Acaba çarmıh olayı gerçekten oldu mu ve Hz. İsa çarmıhta mı öldürüldü? Bundan 2000 küsur sene önce ki bir olay hakkında bu gün aksine fikir yürütmek şu an elde ki delilere göre kolay değil. Aslında ilk dönem bazı Hıristiyan gurupları da İsa’nın çarmıhta ölümünün gerçek olmadığını iddia etmelerine rağmen, asıl tartışmayı alevlendiren Kur’an’da ki bir suredir.
“157 Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) OYSA ONU ÖLDÜRMEDİLER VE ONU ASMADILAR. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. ONU KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER.” (Nisa Suresi)
Yukarıda ki ayette Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, bu konuda yanıldıkları, bu konuda anlaşmazlığa düştükleri, yani fikir birliği içinde olmadıkları,, deyim yerinde ise kulaktan duyma bilgilerle kesin şüphe içindedirler. Burada dikkat edilirse Kur’an’ da Allah, Hz. İsa’nın çarmıh konusunda, Hıristiyanların aralarında bir anlaşmazlık olduğunu ve birilerinin, yani hz. İsa çarmıhta öldürüldü diyenlerin yanıldığını iddia etmektedir. Hz. İsa’nın çarmıhta öldürüldüğünü iddia edenlere, “O’nu öldürmediler, asmadılar” ifadesinden çarmıhta öldürülmediği anlaşılmaktadır. Belki çarmıha gerilme olabilir ama çarmıhta ölmediği kesin olarak anlaşılmaktadır. Yaralı kurtulmuşta olabilir. İncillerde bu konuda deliller vardır. “Ama onlara benzeri gösterildi” ifadesiyle, gördükleri başka birinin çarmıh olayı da olabilir veya çarmıhta öldü sandılar da olabilir. Kısacası Allah, Hz. İsa’nın ölümünün çarmıhta olmadığını kesin olarak söylemektedır.
Buradan da şu anlaşılmaktadır; demek ki ilk Hıristiyanlar arasında hz. isa’nın çarmıhta ölümü hakkında tartışmalar olduğu ve buradan Hz. İsa’nın çarmıhta öldürülmediği iddia eden gurupların da olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. İsa’dan sonra ilk inananlarına baktığımızda gerçekten iki gurup olduklarını, birbirleriyle İncil, çeşitli din kuralları ve İsa hakkında derin görüş ayrılıkları içinde olduklarını mevcut incillerde görmekteyiz. Bu tartışmaları sitemizdeki “Pavlus’un gerçek havarilerle çatışması ve iki farklı İncil” bölümünde genişçe görebilirsiniz. Mevcut İncillerde de bu iki gurubu görebiliriz. Bunlardan birincisi Kudüs merkezli Hz. İsa’nın gerçek havarilerinden oluşan ve “Nasraniler” olarak adlandırılan gurup ki, bu gurubun lideri bizzat Hz. İsa’nın kardeşi Yakup’tur. Diğer gurup ise, “Hristianos-Hıristiyanlar” olarak adlandırılan gurup ki, bu gurubun lideri Pavlus’tur. Gerçekten de pavlus, İncilde ki 13 mektubunda temel konu çarmıhta insanların kurtuluşu için canını vermiş ve 3 gün sonra dirilmiş İsa, en önemli iman konusu olmasına rağmen, Lider yakup ise mektubunda çarmıhtan ve ölümden dirilişten tek bir satır bile bahsetmemektedir. Eğer böyle büyük mucizevi bir olay gerçekten olmuş olsaydı Aziz Yakup’ta bu konudan bahsederdi. Buradan hareketle Nasrani gurup için, Hz. İsa’nın çarmıhğa gerilmediğini söyleyebiliriz.
Aşağıda, İncil’de ki Pavlus’a ait “Galatyalılar mektubunda” çarmıhla ilgili bu tartışmalar açıkça görülmektedir.
“1 Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim büyüledi? İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi?
2 Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u, Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız? “(incil-Galatyalılar-3)
“11 Bakın, size kendi elimle ne denli büyük harflerle yazıyorum!
“10 Başka türlü düşünmeyeceğinize ilişkin Rab’de size güvenim var. Ama aklınızı karıştıran kim olursa olsun, cezasını çekecektir.
11 Bana gelince, kardeşler, eğer hâlâ sünneti savunuyor olsaydım, bugüne dek baskı görür müydüm? Öyle olsaydı, çarmıh engeli ortadan kalkardı.
12 Aklınızı çelenler keşke kendilerini hadım etseler! (Galatyalılar-5)
12 Bedende gösterişe önem verenler, yalnız Mesih’in çarmıhı uğruna zulüm görmemek için sizi sünnet olmaya zorluyorlar.
13 Oysa sünnetlilerin kendileri bile Kutsal Yasa’yı yerine getirmiyor, sizin bedenlerinizle övünebilmek için sünnet olmanızı istiyorlar.
14 Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.” (Galatyalılar-6)
Yukarıda İncil’lin Pavlus’a ait mektubunda görülen ifadelerde çok açık bir tartışma olduğu ortadadır. Bu mektupta bölüm-2 okunduğunda bu tartışmanın, Hz. İsa’nın gerçek havarileri olan Lider Yakup, Petrus, Yuhanna ve Barnaba önderliğinde ki gurupla , Pavlus arasında olduğu görülecektir. Pavlus İsa’nın çarmıhını iman konusu olarak anlatırken, diğerleri bu iddialara karşı çıkıp sünnet ve tevrat merkezli bir iman ortaya koydukları anlaşılmaktadır
Şimdi gelelim İncillerde anlatılan Hz. İsa’nın Çarmıha gerilme senaryolarına. Hz. İsa’nın hayatına anlatan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adında 4 İncil vardır. Bu İncillerdeki İsa’nın Çarmığa gerilmesi hakkında anlatılanları görelim.
Olay Yahudilerin Mayasız ekmek bayramı ilk günü ( Matta-26:17) akşamı Passah yemeği ile bizim takvimimizle Perşembe günü akşamı, akşam yemeği ile başlıyor. Gece Yemekten sonra Zeytin dağındaki Getsemane (Matta-26:36, Luka-22:39) bahcesine gidiyorlar. Hz. İsa burada Yahuda tarafında Yahudilere ihbar ediliyor (Matta-26:47, ). Tutuklanan İsa buradan Başrahip Kafaya’nın evine getiriliyor. Cuma günü sabah olunca önce İsa’yı Yahudi İhtiyarlar, din yorumcuları ve başrahipten oluşan Yahudi Kurulu yargılayıp (Luka-22:66), Roma valisi Pilatus’a götürüyorlar(Luka-23:1). Vali Pilatus İsa’yı yargılayıp, o gün Kudüs’te bulunan Galile’nin yöneticisi Herodes’e gönderiyor. Herodes İsa’yı sorgulayıp tekrar Vali Pilatus’a geri gönderiyor (Luka-23:9-12). Vali bu kez Yahudilerle görüşüp, İsa’yı suçsuz bulduğunu ve bir kişiyi affetmek istediğini söylüyor. Yahudiler İsa’nın çarmıha gerilmesini isteyince, İsa askerlere teslim ediliyor. Askerler İsa’ya çarmıhını yükleyip, o meşhur çileli yolu düşe kalka katledip, Kafatası denilen infaz alanına götürüyorlar (Luka-23:33). Ve Hz. İsa Cuma günü saat 12′de çarmıha geriliyor. Yani günlerce sürecek bir yargılama süreci, götürüp getirmeler Cuma günü saat 12′ye kadar bitiyor ve saat 15′te de, yani 3 saat içinde ölüm gerçekleşiyor ? Bir iddiaya göre İsa saat 9′da çarmıha geriliyor. Bütün bunlar bu kadar kısa bir süre içinde olabilir mi bunu bir düşünelim.
Ayrıca ilk üç İncil’e göre Hz. İsa, Fısıh bayramında önce Perşembe akşamı Fısıh yemeğinden sonra gece tutuklanmıştır.
“19 Öğrenciler, İsa’nın buyruğunu yerine getirerek FISIH YEMEĞİ için hazırlık yaptılar.
20 Akşam olunca İsa on iki öğrencisiyle yemeğe oturdu.” (Matta-26)
Yuhanna İncili’nde ise bu tutuklamanın Çarşamba akşamı normal bir akşam yemeğinden sonra olduğu anlaşılmaktadır.
« 28 Sabah erkenden Yahudi yetkililer İsa’yı Kayafa’nın yanından alarak vali konağına götürdüler. Dinsel kuralları bozmamak ve FISIH YEMEĞİNİ YİYEBİLMEK İÇİN kendileri vali konağına girmediler.
29 Bunun üzerine Pilatus dışarı çıkıp yanlarına geldi. “Bu adamı neyle suçluyorsunuz?” diye sordu. » (Yuhanna-18)
Yuhanna’da yemekte anlatılanlar bu yemeğin, ilk üç İncil’de Hıristiyanlıktaki en önemli son akşam yemeği olmadığınıda okuyanlar anlar. İş bu çelişkiyle de bitmiyor. Daha sonra Yuhanna İncili’nde tutuklandığı ve çarmıha gerildiği günü birden ilk üç İncil gibi Fısıh bayramına hazırlık günü-Cuma olduğunu söylüyor.
“14 Fısıh Bayramı’na Hazırlık Günü’ydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudiler’e, “İşte, sizin Kralınız!” dedi.” (Yuhanna-19)
Ayrıca Yahudi yüksek kurulu (Sanhedrin) Yahudi yasalarına göre Fısıh bayramında toplanması ve bir kararı hemen duruşmada açıklaması kesinlikle yasaktır. Peki bütün bu çelişkilerin nerden kaynaklandığı düşünürsek cevap gayet basit. Kur’an’ın da ifadesinden anlaşılacağı gibi bir çarmıh olayı ortada bir çarmıh olayı var, ancak Hz. İsa’nın hayatını anlatan İnciller O’nun ölümünden 30 ile 70 yıl sonraları bu olayı hiç görmemiş kişiler tarafından yazılmıştır. Yazarlarının Markos, Matta Luka ve Yuhanna gibi havari veya onlara yakın isimler olması bizleri düşündürmesin. Bu isimlerin bu kitapların gerçek yazarları olmadığı bugün bu işin uzmanlarınca itiraf edilmektedir. Bu kitapların Kudüs’ten çok uzakta, hepsi Roma topraklarında Grekçe yazılmıştır. Tabi bu yazılanlar aradan gecen zaman içersinde efsaneye dönüşmüş kulaktan duyma birçok bilgiden oluştuğu ortadadır. Yoksa bunları Tanrı esinlemiş olsaydı bu kadar tutarsızlıklar olmazdı.
Bir de üstelik İsa İncil’de üç gün üç gece mezarda kalıp tekrar dirileceğini söylüyor.
“40 Yunus, nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında kalacaktır.”(Matta-12)
Şimdi bunu sayalım cuma akşamı mezara giriyor ve pazar sabahı diriliyor. Mezarda kaç gece kaç gün kalıyor ?
Ayrıca çarmıhta ölüm uzun zaman alan çileli bir ölüm olduğu halde, İsa’nın ölümü 3 saat gibi kısa bir süre içinde olması sadece bizi değil valiyi bile şaşırtmıştı:
“44 Pilatus, İsa’nın bu kadar çabuk ölmüş olmasına şaştı. Yüzbaşıyı çağırıp, “Öleli çok oldu mu?” diye sordu.
45 Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf’a, cesedi alması için izin verdi.”(Markos-15)
Zaten askerler İsa’nın ölüp ölmediğini kontrol etmek için, O’nun göğsünü mızrakla deştiklerinde kan akmıştı. Bu anlatılanların doğru olduğunu varsayarsak, İsa’nın kalbinin hala çalıştığının delilidir.
Acaba Hz. İsa kilisenin ve İncil’in idda ettiği gibi Roma Valisi Pontius Pilatus tarafından MS:33 yılında çarmıha gerilmiş olabilir mi? Bunu bir araştıralım. Bu araştırmada Celile Kralı Hirodes Antipa (MÖ:4-39) tarafında, Hz. Yahya’nın öldürülmesi en önemli kanıttır. Ünlü Yahudi tarihçi Flavius Josephus’un yazdığı “Yahudi Kalıntıları-Jewish Antiquities) kitabından, Hz. Yahya’nın ölümü, Hirodes Antipa’nın, Petra Kralına yenik düştüğü savaş öncesinde MS:36 yılında gerçekleştiğini öğreniyoruz. Hz. İsanın çarmıhıda Yahya’nın ölümünden 3 yıl sonra olduğuna göre bu tarihin aslı MS:39 olduğu daha gerçekçidir. Ancak Roma Valisi Pontius Pilatus Yahuda’da MS:26-36 yılları arasında valilik yapmıştır. Platus’tan sonra valilik makamı MS: 49 yılında Cuspius Fadus atanana kadar boş kalmıştır. Bu durumda Hz. İsa’nın Vali Pilatus tarafından çarmıha gerilmesi de pek mümkün görülmüyor. Ayrıca Roma Valisi Pilatus, İskenderiye’li Philo’nun yazdığına göre, öyle bir Yahudi isyankara “Ben bunda bir suç göremiyorum” diyecek kadar merhametli biri olmadığını, aksine Yahudi isyancılara karşı son derece sert biri olduğunu yazar. Bu İddiaları dilimize ” Çivi yazıları-Nemesis kitaplığı yayınlarından çıkan Luigi Casciolli’nin MESİH MASALI isimli eserinin 304. sayfasında da görebilirsiniz. 2. kanıt bu konuları araştırmada ünlü İngiliz yazar Mıchael Baıgent’in “Dünyanın sonunu getirme planları” ismiyle Yakamoz yayınları tarafından yayınlanan kitabın 271. sayfasında, Hugh Schonfield’in “The Pentecost Revolution” isimli eserden 1 yıl farkla aktarmaktadır. ”Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi, Hz. Yahya’nın başının Kral Herodes tarafından kesilmesinden en fazla 3 yıl sonra olduğudur. Hz. Yahya’nın katledilmesi, Kral Herod’un kendi yeğeni Herodias’la evlilik yılı olan MS: 35. (İlk kitapta bu tarih MS:36 idi) Bu yılda Hz. İsa göreve başlıyor ve 3 yıl sonunda MS: 38′ de çarmıha geriliyor. Hem Roma valisi Platus hem de başkahin Kayafa MS: 36′da görevden alınıyor. Ancak Yahya’nın ölümünden 1 yıl sonra çarmıha gerilmesi gerekir. Bu da İncillerdeki çelişkiyi doğrular. Ancak MS:38-39 tarihi Luka İncili’ne uyar. Luka’ya göre İsa’nın doğumu bir nüfus sayımı
“1 O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı.
2 Bu ilk sayım, Kirinius’un Suriye valiliği zamanında yapıldı.
3 Herkes yazılmak için kendi kentine gitti.” Luka-2)
Tarihçilere göre, Suriye Valisinin yaptırdığı bu nüfus sayımı MS. 6-7 yıllarında yapıldığından, eğer Hz. İsa 33 yaşında çarmıha gerildiyse çarmıha gerilme tarihi MS:39 olduğu doğrulanmaktadır. Bir çok şey çelişki içinde.
Hz. İsa’nın çarmıhtan sağ olarak kurtuduğunu araştıran Siegfried Obermeıer dilimize de çevrien “İsa Keşmir’de mi ödü” isimli eserinde bu konuda (Turin kefeni hakkında) neler yazdığına bakalım.
“Hz. İsa’ya ait olduğu idda edilen bir kefen bezi vardır. Bu bez önce Kudüst’en MS:483 yılında İmparator Eudoxia tarafından İstanbul’a, 1250 yılları cıvarında İstanbul’un Latin istilasıyla bu bez batıya açırılıyor ve günümüzde İtalyanın Turin kentindeki Dom kilisesinde bulunmaktadır. Bulunduğu yer itibarıyla TURİN KEFENİ olara anılır. Karbon 14 metoduyla yapılan incelemeler sonucunda 2000 yıllık ve Filistin kökenli olduğu kanıtlanmıştır. (Deutsche Tagespost isimli gazete 24.5.1976 ve Bunte dergisi, Prof. Luigi Bollone, 6.12.1990)
Kefende aynen İncil’de yazıldığı gibi çarmıha gerilmiş bir insanda ki gibi el bileklerinde, ayak ve göğüs’te kan izleri bulunmaktadır. Bazı izlerde, bu yaraların kefenlendikten sonra şiddetle kanadığını göstermektedir. Ölü bir insanın kalp atışının durmasıyla, kan dolaşımı kesin olarak biter, kan kesilir ve kurur. 1950 yılında Almanya’da Kurt Berna isimli bir Alman 1950 yılında “Kefen bezinin Almanya Meclisi” adında bir cemiyet kuruyor. Bezde yaptığı incelemeler sonucunda Hz. İsa’nın çarmıhtan canlı kurtulduğunu anlatan “İsa canlı canlı gömüldü-Dirilişine ait ilk kanıtlar” isimli bir kitap yazıyor. 26 Şubat 1959 yılında Papa 23. Juhannes’e bir mektup göndererek, İsa’nın canlı olarak kefenlendiği gerçeğini Almanya’da çeşitli üniversitelerde tartışıldığı ve bunun çürütülemediğini ve bunların tam kanıtlanması için resmi çalışmalar başlatılmasını istemiştir.
Kurt Berna kefende en az 28 kanama tespit etmiştir. Bu tartışmalar 2000’i aşkın gazetede yayınlanmıştır.
Bu bezi Ağustos 1982 yılında inceleyen 32 Amerikalı bilim adamı Elrad dergisinde kefen bezinde canlı bir insan oduğunu itiraf ederler.
Bütün bu anatımlardan Hz. İsa’nın çarmıhtan yaralı alındığı ve daha sonra havarileriyle tekrar gizlice buluştuğu bir gerçektir. Yuhanna İncilinden bu buluşmayı okuyalım;
24 Onikiler’den* biri, “İkizi” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi.
25 Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler. Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.
26 Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken İsa gelip ortalarında durdu, “Size esenlik olsun!” dedi.
27 Sonra Tomas’a, “Parmağını uzat” dedi, “Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!.“(Yuhanna-20)
Bütün bunlardan anlaşıldığı kadarıyla Hz. İsa çarmıhtan sağ kurtulup, Roma işgalindeki Yahuda-Kudüs bölgesinden, Roma işgalinde olmayan kendi bölgesi Celile’ye kaçıyor. Burada bir süre (Elçilerin işleri-1:3) bazı inananlarıyla gizlice görüşüyor. Daha sonra güvenli bölgelere, ŞARTLAR UYGUN OLDUĞUNDA TEKRAR GERİ DÖNMEK ÜZERE gidiyor veya kaçıyor. Hz. İsa’nın yaşadığı diğer insanlardan gizlendiği için, bu kaçış halk arasında “Tanrı’nın yanına çıktı, tekrar insalığı kurtarmak için geri dönecektir” efsanesine dönüşmüş olması muhtemeldir. Eğer sitemizde Hz. İsa’nın İncil’de tekrar geri dönüşünün anlatıldığı III.05.HZ.İSA TEKRAR YERYÜZÜNE DÖNECEK Mİ KIYAMET SAVAŞI(ARMAGEDDON SAVAŞI)OLACAK MI? bölümü okursanız bu geri dönüşün de, çarmıh olayına çok yakın bir zamanda olacağı işaret ettiği görülecektir.
Ayrıca Pavlus Şam yolunda İsa’nın kendisine görünmesinin normal bir görünme olduğundan bahseder. Bir vizyon olduğundan bahsetmez. Ne dersiniz, bir kurgu da benden. Ayrıca 1981 yılında Hakkari-Uludere bir mağarada bulunan mezarda bir elyazması kitap bulunuyor ve Zürih’te karbon testi yaptırılıyor. Yaşı 2000 yılın üstünde olduğu saptanıyor. Şu anda bu kitap Genelkurmay Özel Harp Dairesinin elindedir. Bu kitap elyazması bir İncil nüshasıydı ve Hz. İsa’nın orjinal dili Aramiceydi. Kitabın tercümesini yapan Prof. Dr. Hamza (Bektaş) Hocagil, ilk sayfada “İsa Mesih’in Havarisi Barnaba tarafından MS. 48 yılında Hz. İsa’nın ağzından duyduğu şekilde 4 nüsha yazdığı” belirtmektedir. Bu eser Hz. İsa çarmıh olayından çok sonraları hala yaşamakta olduğuna bir delildir. Bu ara Hindistan-Keşmir bölgesinde Srinagar şehrinde Hz. İsa’ya ait bir mezarı olduğunu ve bazı Hint eserlerinde Hz. İsa oradaki faaliyetlerinden bahsettiğini unutmayalım.
Bu bölümün başlığı, kendisi de bir Hıristiyan olan ARTHUR WEIGALL’ in “HIRİSTİYANLIĞIMIZDAKİ PUTPERESTLİK” isimli kitabından alınmıştır. Bir Hıristiyan olan yazar, Hıristiyanlıkla; antik Mısır, Roma, Yunan, İran ve Hint pagan-putperest inançlarında ki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.
Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları daha çok Roma topraklarında misyonerlik yapan Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur. Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Firigya Tanrıçası Qybele’nin oğlu Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlar tanrıyla eş tutularak, tanrıya hitap şekli olan Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı ünvanı verilerek saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları İncil’de açıkça görmekteyiz;
“8 Listra’da, ayakları tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç yürüyemiyordu.
9-10 Pavlus’un söylediklerini dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebileceğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk, ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden fırlayıp yürümeye başladı.
11 Pavlus’un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı.
12 Barnaba’ya Zeus, Pavlus’a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar.
13 Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi.”(Elçilerin İşleri-14)
Özellikle Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in tanrılaştırılması, bu pagan tanrı anlayışlarının etkisinin olarak ispatıdır. Çünkü İnciller de Hz. Meryem’in yüceltilmesini bırakın, kardeşleri ile beraber Hz. İsa’nın öğretilerine inanmalarından bile emin değiliz. Ama pagan dünyada daima bir ana tanrıca miti vardır. Efes konsilinde bu eksiklik tamamlanmıştır. Bütün bunlar Hıristiyanlığın tanrı anlayışının temelini bu Roma Pagan kültürüne dayandığının ispatıdır. 6 Ocak günü Mısırlılar Nil Nehri kıyısında Osiris adına suya dalıp çıkarak kutlamalar yaparlardı. Ayni törenin benzeri denize dalıp çıkarak Yunan tanrısı Dionyosos için de yapılırdı. Bu törenler Doğu Ortodoks kiliselerinde, Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’nde Hz. Yahya tarafından vaftiz edilişini ve doğuşunu anma törenlerine dönmüştür. Suya atılan haçı almak suretiyle deniz veya nehir kenarlarında aynı törenlerin benzeri yapılmaktadır. 4. yüzyıla kadar bu kutlamalar böyle devam etti. Daha sonra Roma Topraklarında hakim Mitra kökenli Güneş kültü olan pagan Sol İnvictus inanışında, ‘Güneşin doğum günü’ olan 25 Aralık, Roma Papalığı tarafından 6 Ocak ile değiştirildi. Doğu Ortadoks Kiliseleri bunu pagan-Putperest inancı olduğu için kabul etmedi ve Hz. İsa’nın doğum günü olarak 6 Ocak kutlamalarına devam etti.Yahudiler ve ilk havariler Cumartesi (Sebt-Şabat) gününü kutsal sayarlardı.Yine bu günün yerini, Güneş kültünün kutsal günü Pazar (SunDay- Güneş günü) aldı. M.Ö. 1500 yıllarına ait Suriye, Finike tanrısı Temmuz, bakire anneden doğmuş, göğsünde bir yara ile ölmüş ve üç gün mezarında kalıp tekrar dirilmiştir.40 GREKLERİN ŞARAP TANRISI: DİONYSOS Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı, Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği tahmin edilir, son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanınırdı ve kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir), İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi (Bu figür Hristiyanların haç sembollerinden en az 2 yüzyıl daha eskidir) (Robert Eisler “Orpheus - The Fisher: Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism, The Crucified Christ as Orpheus”, Prof. WKC Guthrie, “Orpheus and Greek Religion”
Aton (Atum) Mısırda başka bir tek Tanrı ismidir. Alın size bir antik Mısır’da tanrılaştırılmış Hermes’te ki Kelam (Logos) anlayışı;
“Beni Atum’un Bilgisi’yle kutsa, diye yalvardım.
Atum’un Kelam, yaratırıcı fikirdir;
O, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi besleyen ve destekleyen yüce sınırsız
Kudrettir.”41
Hz. İsa ölümü ve üç gün sonra tekrar dirilmesini anmak için, 23 mart’ta çarmıhta ölümü ve üç gün sonra 25 Mart tarihinde tekrar dirilmesi nedense pagan tanrı Atisin ölüm ve diriliş tarihleriyle aynıdır.42 Tanrı Mitra öldüğünde taş bir mezara gömülüp üç gün sonra yeniden dirilmiştir. Hıristiyan azizlerini ikonalarında baş kısımlarının etrafındaki daire-çember şeklindeki ışık ve papazların saçlarını yine tepeleri acık gelecek şekilde daire-çember şeklinde tıraş olmaları, hep Roma-pagan Sol İnvictus (Yenilmez Güneş) inancından uyarlamadır. Attis’in annesi “Cybele”, “Göklerin kraliçesi” (Queen of heaven) idi, bu lakabın, katolik kilisesi tarafından İsa’nın annesi Meryem’e de verilmesi şaşırtıcıdır! (Mary: Queen of heaven) Attis ile İsa hikayesi arasındaki en önemli benzerlik de Attis’in aynı İsa gibi ölmesi ve üçüncü gün yeniden dirilmesidir. (E.J. Brill, “Cybelle Attis and related Cults”, sayfa 39, Frazer, The Golden Bough, 349-350)
Ülke ve bölgeler farklıda olsa, dini akımlar pagan- gnostik veya felsefik temele de dayansa genelde ortak dini anlayış ve ritüeller hakimdi.Daha öncede belirtmiştik sadece, bölgeden bölgeye tanrı isimleri değişmektedir. Bugün çok fazla bilinmese de, İlk yüzyıllarda Hıristiyanlık ile diğer dini anlayışlarının arsındaki olağanüstü bu benzerlikler, hem Paganlar hem de Hıristiyanlar arasında gayet iyi bilinmekteydi.Megalansia, Attis kültünde, üç gün boyunca süren bir bahar festivaliydi. Attis de aynı İsa gibi ölen ve üçüncü gün dirilen kurtarıcı Tanrılardan yalnızca biriydi. Attis kültü İsa’dan çok önce oluşmuştu ve Attis ritüelleri, bayramları kutlanıyordu.Attis kültünden bahseden bazı Roma yazarları: Varroo(MÖ 116-2, Catullus (MÖ 86-40) İlk yüzyıllarda yazan pagan yazarlar bu benzerlikleri hristiyanlığa karşı kullanıyor, “aynı şeyleri bizim tanrılarımız da yapmışlardı, bizim Tanrımız sizinkinden daha eski” diye eleştiriler yapıyorlardı. Ünlü Pagan Filozof ve yazar Celsus, Hz. İsa’nın öğretileri gibi sunulan şeylerin, aslında Pagan mitlerinin kalitesiz bir taklidi olduğunu belirterek, bunları Tanrı’dan alınmış yeni bir vahiy gibi naklettikleri için, Hıristiyanları eleştirmiştir.Celsus şöyle söyler;
“Bu karakteristik olaylar, Hıristiyanlara ait benzeri olmayan olaylar mıdır ve eğer öyleyse, ne şekilde benzersizdirler ? Ya da bizimkiler mit olarak sayılmalı ve onlarınkilere inanılmalı mıdır ? Hıristiyanlar kendi inançlarının farklılığı için hangi nedenleri gösteriyorlar ? Gerçekte Hıristiyanların, Tanrı hakkında daha kapsamlı gerçekleri dışta bırakarak ona inanmaları haricinde inandıkları şey hakkında olağandışı hiçbir şey yoktur.”43
“Hıristiyanların fikirlerinden bir çoğu, daha önceden, Yunanlılar tarafından daha iyi şekilde ifade edilmiştir.Bu görüşlerin arkasında, başlangıçtan beri var olmuş olan antik bir öğreti vardır.Onların, gerçeği sistematik bir biçimde saptırmaları, oldukça basit bazı felsefi ilkeleri yanlış anlamaları hakkında konuşalım-tabii ki bu ilkeleri tamamen rezil etmişlerdir.”44
Şimdi aşağıda okuyacağınız metinin hangi İncilden alınmış olduğunu tahmin etmeye çalışınız;
“Benim bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek ve bu şekilde benimle bir olmayacak ve benim bir olmayacağım kişi, kurtuluşu bilmeyecek olan kişidir.”45
Sanırım ‘Son Akşam Yemeği’ (Komünyon Ayini) olduğunu anladınız, ama verilen kaynakta bunun bir İncilden alınmadığını görünce merak ettiniz sanırım. Yukarıdaki ifadeleri söyleyen, Roma Topraklarında yaygın inanılan pagan tanrı Mitra’dır. İran kökenli bu dinle benzerliğe hayret ettiniz değil mi ?
. İlk Kilise babalarından Justin Martin’de hayret edip bu benzerliği çok rahatsız edici bulmuştur, ama yapılacak bir şey yok, gerçek böyle. Bakın bu benzerliği izah etmekte zorlanan Justin Marty neler söylemektedir;
“Peygamber yoluyla Christ’in geleceğini ve insanlar arasındaki tanrısızların ateşle cezalandırılacağını duymuş olan kötü ruhlar, Christ’le ilgili olarak söylenen şeyler gibi sadece olağanüstü masallar olduğu fikrini insanlarda uyandırabilecekleri inancıyla Tanrı’nın Oğulları diye adlandırılmaları için çok sayıda insan ortaya çıkardılar.”48
Yani şeytan bu inançların saflığını bozmak için, Hıristiyanlıktan aşırdığı öğretileri Paganlara öğretmiş. Papaz Tertullian, Mitra dini ile Hıristiyanlık arasındaki benzerlikler konularında da aynı şekilde suçu Şeytana yükler;
“İşi, gerçeği saptırmak olan Şeytan, İlahi olaylardaki aynı durumları taklit eder. O, kendine inananları vaftiz eder ve onlara, Kutsal Pınarın, günahları affedeceği vaadinde bulunur ve böylece, onları Mitra dinine inisiye eder.Bu şekilde Şeytan, ekmeğin tanrıya sunuluşunu kutlar ve ölümden dirilişin sembolünü ortaya koyar. Bu yüzden, Tanrısal olan bazı şeyleri taklit eden Şeytanın kurnazlığının farkında olalım.”49
TEKRAR TOPARLARSAK PUTPEREST-PAGAN DİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
BU DİNLERİN ÜLKEDEN ÜLKEYE SADECE İSİMLERİ DEĞİŞİR ve BAZI KÜÇÜK FARKLILIKLAR GÖSTERSE DE GENELDE AŞAĞIDAKİ ORTAK ÖZELLİKLERDEN OLUŞUR.
-ÜÇLÜ TANRI ANLAYIŞI VE TANRILAR AİLESİ (BABA –OĞUL TANRI VE TANRIÇA)
- ENKARNASYON YANİ TANRININ YERYÜZÜNDE İNSAN ŞEKLİNDE YER ALMASI
MİTRA VEYA MİTRAS, PERSLERİN İYİLİK TANRISI AHURAMAZDA’NIN YERYÜZÜNDE TEMSİLCİSİ
- KENDİNİ İNSANLIK İÇİN FEDA EDEN , ÖLEN VE SONRA DİRİLEN TANRI
-İLAHİ AKIL-SÖZ-KELAM-LOGOS ÖĞRETİSİ
BU ANLAYIŞIN TEMELİ ESKİ MÖ: 2500 YILINA MISIR’A DAYANIR. MISIR BİLGESİ HERMES TRİMEGİSTUS LOGOSU, İDELERİN İDESİ, TANRININ DÜŞÜNCESİ VE OĞLU OLARAK TANIMLAR. YAHUDİ BİLGİN PHİLON TANRINI DÜŞÜNCESİ, HİKMETİ, HAYAT VEREN GÜCÜ, İNSAN İLE TANRI ARASINDAKİ BAĞ OLARAK TANIMLAR.
- ET VEYA EKMEK VE ŞARAPTAN OLUŞAN KUTSAL YEMEK.
ROMA- YUNAN –PERS BACCHUS-DİONYSOS- MİTHRA PAGAN DİNLERİNDE VARDIR.
- İNSANLIK İÇİN BEKLENEN KURTARICI (MESİH) ANLAYIŞI
- VAFTİZ BENZERİ SUYLA ARINMA
- TAPINAKLARDA TANRIYI TEMSİL EDEN BİR ÇOK RESİM VE HEYKEL
Çiğdem Dürüşken “ROMA’NIN GİZEM DİNLERİ” (Arkoloji ve sanat yayınları-İstanbul) sayfa-58’ de bu özellikler aynen sıralanır.
Belki bu tespitlerimizde bizim için, biraz haksızlık ettiğimizi düşünebilirsiniz. Bunlar belki en hafifinden bakın Ayna yayınlarının tercüme yayını “İsa ve kayıp tanrıça” sayfa 17’de daha ne tespitler yapanlar var;
“Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu.Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı.Tarihsel bir İsa’nın varolmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”
Hıristiyan ilahiyatında insanların imanlı-imansız oluşu, yani cennetlik-cehennemlik insanlar, insanlar daha yaratılmadan önce Tanrı tarafından seçilmişlerdir. Bu kural özellikle protestan ilahiyatında “Lutufla Kurtuluş-İmanla Aklanma” olarak tanımlanır. Yani insanlar iyi eylemler (sevaplarla) yaparak kurtulamazlar. Bu görüş Martin Luther’in Protestan esaslarının beş ana tezlerinden (Sola Gratia-Sola Fide) ikisidir. Yani imanlı seçilmiş kişi için sevap-günah diye bir sorumluluk yoktur.
5-O, kendi önünde, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. 5Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca, İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi. 6-Öyle ki, sevgili Oğlunda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün. 7-8Tüm bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı kendi lütfunun zenginliği sayesinde, Mesih’in kanının aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışına sahibiz.” (Efesliler-1)
Tabi bu iddiaların sahibi İncil’in bazı bölümlerini oluşturan Pavlus’un Mektuplarıdır. İnsan düşünmeden edemiyor. Tevrat’ta ON EMİR kimler içindir. Hz. İsa Matta-5-6-7. bölümlerde bu on emire ayrıntılı bir biçimde nasıl uyulması gerektiğini uzun uzun anlatır ve sonunda bu kurallara uymayanlar için bakın neler demekte;
“22
Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir.” (Matta-5)
Şüphe yok ki bu ikaz imanlı kimselere yapılmaktadır. Bakın daha neler demekte;
21
“Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.
22 O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’
23
O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.” (Matta-7)
Bir örnek daha görelim:
“Size şunu söyleyeyim, insanlar, söyleyecekleri her boş söz için yargı gününde hesap verecekler.
“ Kendi sözlerinizle aklanacak, yine kendi sözlerinizle suçlu çıkarılacaksınız.” (Matta-12
Şimdi de Hz. İsa’nın kardeşi ve O’nun ölümünden sonra Havarilerin lideri olan YAKUP bu konuda İncilde neler diyor;
8
“Komşunu kendin gibi seveceksin” diyen Kutsal Yazı’ya uyarak Kralımız Tanrı’nın Yasası’nı gerçekten yerine getiriyorsanız, iyi ediyorsunuz.
9
Ama insanlar arasında ayrım yaparsanız, günah işlemiş olursunuz; Yasa tarafından, Yasa’yı (Tevrat’ı)çiğnemekten suçlu bulunursunuz.
10
Çünkü Yasa’nın her dediğini yerine getirse de tek konuda ondan sapan kişi bütün Yasa’ya karşı suçlu olur.
11
Nitekim “Zina etmeyeceksin” diyen, aynı zamanda “Adam öldürmeyeceksin” demiştir. Zina etmez, ama adam öldürürsen, Yasa’yı yine de çiğnemiş olursun.
12
Özgürlük Yasası’yla yargılanacak olanlar gibi konuşup davranın. (Yakup’un Mek.-2)
Bakın sadece iman yeterli, diğer eylemlere gerek yok iddiaları için neler diyor;
17
Bunun gibi, tek başına eylemsiz iman da ölüdür.
18
Ama biri şöyle diyebilir: “Senin imanın var, benimse eylemlerim.” Eylemlerin olmadan sen bana imanını göster, ben de sana imanımı eylemlerimle göstereyim.
19
Sen Tanrı’nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!
20
Ey akılsız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun?
21
Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı?
22
Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı.
23
Böylelikle, “İbrahim Tanrı’ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı” diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim’e de Tanrı’nın dostu dendi.
24
Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır. (Yakup’un Mek.-2)
Ülkemizdeki ünlü ABD’li misyoner Daniel Wickwire “Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim Hakkında 100 soru” isimli kitabının 24. sayfasında “Allah insanlar arasında bir ayırım yapar mı?” diye kurnazca bir soru sorarak, yukarıda anlatılanları görmezden gelerek, ayırım yapmadığını belirten bir sürü İncil ifadesi verir. Bizde onlardan birini verelim;
“6Tanrı, «herkese, yaptıklarının karşılığını verecektir.» 7Durmadan iyilik ederek yücelik, saygınlık ve ölümsüzlüğü arayanlara sonsuz yaşamı verecek. 8Ama bencil olanların, gerçeğe uymayıp haksızlığın peşinden gidenlerin üzerine gazap ve öfke yağdıracak. 9-10Başta Yahudi’ye, sonra Yahudi olmayana olmak üzere, kötülük yapan her insana sıkıntı ve elem verecek; yine başta Yahudi’ye, sonra Yahudi olmayana olmak üzere, iyilik yapan herkese yücelik, saygınlık ve esenlik verecektir. 11
Çünkü Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz.” (Romalılar-2)
Şimdi ne oldu Pavlus ve Martin Luther’in iddiaları. Burada Tanrı’nın, İnsanlar arasında ayırım yapmadan, iyilik yapanlara ayrı, kötülük yapanlara ayrı karşılık vereceği açıkça belirtilmektedir. Bu ifadeler Pavlus’a ait “Romalılar’a Mektup” tandır. Yani bu ifadeler Pavlus’a aittir. Pavlus, kendine ait “Lutuf ve İmanla kurtuluş” teziyle tam bir çelişki halinde. Pavlus’ta ayrı çelişki, bu çelişkileri görmezden gelen Martin Luther ve D. Wiçwire’de ayrı çelişki. Bütün bunlara baktığımızda ortada ki gerçek şu: eğer bu dinin kurucusu Hz. İsa ise O’na göre Tanrı insanlar arasında ayırım yapmaz. Kardeşi ve Havarilerin liderine Yakup’a göre de Tanrı insanlar arasında ayırım yapmaz. AMA BU DİNİN KURUCUSU PAVLUS İSE: O’NA GÖRE HEM YAPAR HEM DE YAPMAZ. PROTESTANLARIN LİDERİ MARTİN LUTHER’E GÖRE TANRI İNSANLAR ARASINDA AYIRIM YAPAR. Bu nasıl iştir demeyin. Kitabımızın en arkasında belirttiğimiz gibi, İncil’de bir çok ana konu böyle değil mi? İsa hem insan, hem de Tanrı değil mi? Hem Davutoğlu hem de Tanrıoğlu değil mi vs.? Hıristiyan teolojisi uzmanı Fikret Böcek, “Davinci Şifresi’ne Panzehir” isimli eserinin 225. sayfasında şöyle der. “Martin Luther bunu farketmiş ve 1522′de İncil’i Almanca’ya çevirdiğinde İncil’de bulunan havarilerin İsa’dan sonraki lideri Yakup’un Mektubu’nda, ”İyi işlerle kurtuluş” öğretisinin, Pavlus’un “Lutuf’la kurtuluş ve imanla aklanma” öğretisiyle çeliştiği için ayrı bir bölüme eklemiştir.” Martin Lurher haklı ve bu çelişkiye dikkat çekmiş. Alında hangi konuda çelişki yok ki. Hangi konu tam net ki.
Tamam Lider Yakup bu konuyu açıkça tenkid ettiği için bu mektubu bir kenara attık. Ya Hz. İsa’nın Matta İncilinde ki yukarıda belirttiğimiz uyarıları ne olacak. Bunları da İsa’nın Tevrat için yaptığı uyarıları Pavlus aşkına görmezden geldiğimiz gibi yine görmezden gelelim. Konu kapandı mı? HAYIR. ASIL ÖNEMLİ KONU; EĞER KURTULACAK İNSANLAR DAHA DÜNYAYA GELMEDEN TANRI TARAFINDAN SECİLMİŞSE, İSA ÇARMIHTA HANGİ İNSANLARIN KURTULUŞUNA KEFARET OLARAK CANINI VERMİŞTİR? “VAHİY KİTABI”NDA BELİRTİLEN İKİCİ GELİŞTE HZ. İSA KİMLERİ YARGILAYACAK Kİ. BU DURUMDA PAVLUS KENDİ KURDUĞU TEMELİ, LUTUF İDDİASIYLA YIKMIŞ OLMUYOR MU? Hıristiyanlığın üzerinde durduğu ana temel çökmüş olmuyor mu? Daha söylenecek bir söz var mı bilmiyorum? Konuyu tekrar özetlersek;
1-Bu durum da Hıristiyanlık dininin ilkeleri, Pavlus’un tarafından belirlenmiştir. İncillerde Hz. İsa ve İsa’nın kardeşi Havarilerin lideri Yakup’un ilkelerinin bir gecerliliği yoktur.
2-Eğer bütün bunları Hz. İsa Pavlus’a vahyettiyse, bu durumda hz. İsa, Pavlus’a, İncil’deki kendi öğretileriyle çelişen şeyler vahyetmiş oluyor.
3-Hz. İsa’nın kardeşi ve O’ndan sonra Havarilerin lideri olan Yakup İncildeki kendi mektubunda, Pavlus’un bu iddialarına açıkça karşı çıktığına göre, böyle bir vahyin olması mümkün değildir.
4-Diyelim ki Pavlus’un bu iddiası doğrudur. Tanrı imanlı insanları daha dünyaya gelmeden lutfuyla seçmişse ve bu secilenler kurtulmuşsa, Peki Tanrınınoğlu İsa Mesih, çarmıhta kimleri kurtarmak için canını verdi. Ayrıca İsa İncillerde kimler için kurtarıcı olduğunu iddia etmiştir. Bu çelişkiler bu dinin temelini sarsacak sonuçlar doğurur.
5-Ayni şekilde Pavlus, Hz. İsa’nın ve ondan sonra Havarilerin bu dinin temeli kabul ettikleri Tevrat, sünnet, Tapınak, Şabat, putlara sunulan kurbanların etlerinin yenmesi gibi ana esaslarını da reddetmektedir.
6- Zaten bu iddialarından dolayı, Kudüs’e İsa’nın ölümünden sonra O’nun yerine Havarilere lider olan Yakup’u ziyaret etmeye geldiğinde, Lider Yakup, Pavlus’a “Anadoluda yanlış fikirler yaydığını ve tapınağa gidip tövbe ederek bunlardan arınmasını ” söyler. Pavlus tapınağa gittiğinde onu tanıyan Yahudiler, bu sapkın fikirlerinden dolayı Pavlus’u öldürmeye kalkışmaları iddialarımızı doğrulamaktadır.
8-Ayrıca lider Yakup mektubunda sadece “BABA TANRI”yı yüceltmekte ve başka hiç bir tanrı kişiliğinden ve özellikle Hz. İsa’nın Tanrılığından da bahsetmediğine göre, yalnızca bu iddiayı başlatan da yine Pavlus’tur.
9-Bütün bunlar, Pavlus’u, bu dinin gerçek kurucusu konumuna yükseltir ve bu din adı ister istemez ”PAVLUS HIRİSTİYANLIĞI” olur.
Daniel wiçkwire “Kutsal Kitabın değişmezliği” isimli eserinin72. sayfasında ve 73. sayfasında ki iddialarına bir bakalım;
“Bir tanık doğruyu söylediği taktirde ifadeler birbirini tutmalı. Öyleyse, Tanrı’dan gelen her söz, diğeriyle uymalı ve birbirini tamamlamalıdır! Birbirine uyan ve birbirini tamamlayan kitaplar değil, ona uymayan kitaplar geçersizdir. Yani aynı Tanrı’dan kaynaklanmışsa eğer, sonra gelen kitap önceden gelen kitaplarla uyum içinde olmalıdır……….Tanrı tarafından önce gelen peygamberlerle sonra gelen peygamberlerin sözleri uyum içinde olmalıdır. Öyle ki, eğer peygamberler mesajlarını aynı Tanrı’dan alıyorsa, Tanrı karışıklık değil, esenlik Tanrısıdır.”
Bu yorumlara katılmamak elde değil. Şimdi bu yorumlarla, yukarıda anlatılanları karşılaştıralım ve ayni dinin en önde gelenlerinin yazdıkları bu çelişkiler, gerçekten bir Tanrı esini ve Kutsal ruhun denetimi altında yazıldığından emin miyiz tekrar düşünelim!..
Bizden hatırlatması !..
----> ileri
HZ. Hz.İsa Hristiyan mıydı -02
<---- Geri
Hristiyanlık -Anasayfa
Alıntı - KAYNAK:
http://www.hzisahristiyanmiydi.com/