Pavlus’un imanından sonraki ilk on dört yılında, havarilere bağlı ve onların emrinde hizmet ettiğini gördük. Özellikle Barnaba’yla birlikte onun yardımcısı gibi, beraberce irşat gezilerine çıkıyorlardı. Fakat daha sonra havarilerle arasında anlaşmazlık çıktı. Bu anlaşmazlığı yol arkadaşı Luka ‘Elçilerin İşleri’ kitabında basit bir sebebe bağlamaktadır;
“36 Bundan bir süre sonra Pavlus Barnaba’ya, “Rab’bin sözünü duyurduğumuz bütün kentlere dönüp kardeşleri ziyaret edelim, nasıl olduklarını görelim” dedi.
37 Barnaba, Markos denilen Yuhanna’yı da yanlarında götürmek istiyordu.
38 Ama Pavlus, Pamfilya’da kendilerini yüzüstü bırakıp birlikte göreve devam etmeyen Markos’u yanlarında götürmeyi uygun görmedi.39 Aralarında öylesine keskin bir anlaşmazlık çıktı ki, birbirlerinden ayrıldılar. Barnaba Markos’u alıp Kıbrıs’a doğru yelken açtı.
40 Silas’ı seçen Pavlus ise, kardeşlerce Rab’bin lütfuna emanet edildikten sonra yola çıktı.
41 Suriye ve Kilikya bölgelerini dolaşarak inanlı topluluklarını pekiştirdi.”(Elçilerin İşleri-15)
Oysa ayni anlaşmazlığın hiçte böyle olmadığı, olayın içinde Barnaba’dan ziyade, asıl Pavlus’la İsa’nın baş havarileri arasında olduğu ve konunda önemli iman esaslarından kaynaklandığını, bizzat Pavlus’un “Galatyalılara Mektubu”’da yazmaktadır.
“11 Ne var ki, Kefas (Petrus) Antakya’ya geldiği zaman, suçlu olduğu için ona açıkça karşı geldim.
12 Çünkü Yakup’un yanından bazı adamlar gelmeden önce Kefas öteki uluslardan olanlarla birlikte yemek yerdi. Ama o adamlar gelince sünnet yanlılarından korkarak sünnetsizlerden uzaklaştı, onlarla yemek yemez oldu.
13 Öbür Yahudiler de onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı.
14 Müjde gerçeğine uygun davranmadıklarını görünce hepsinin önünde Kefas’a şöyle dedim: “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?
15 Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz.
16 Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz . Bunun için bizde Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.”(Galatyalılar-2)
Yukarıda ki ifadelerden, aralarındaki çatışmanın sebebi gayet net anlaşılmaktadır. Pavlus, Yahudi olmayan uluslar (gentileler) için farklı kurallar içeren yeni bir İncil (Müjde) vaaz etmektedir. Bunu duyan Kudüs’teki lider Yakup havari cemaati duruma müdahale etmişlerdir. Bu konulara ileride ayrıntılarıyla gireceğiz. Olay kabaca şudur. Hz. İsa’nın asıl öğretilerinin bulunduğu ilk dört İncillere bakarsak, Kutsal Yasa diye bilinen Tevrat’a bağlı kaldığını ve onun yanlış uygulamalarını düzeltmeye çabaladığını görürüz. Tevrat’ta da en önemli kurallardan biri sünnet olayıdır. Bu imanlı olmanın gereğidir. Pavlus’un yeni din anlayışında, yukarıda ki kendi ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, Tevrat’ı ve sünnet kuralını tanımadığı anlaşılmaktadır. Daha sonrada görüleceği üzere devamlı bunların karşısında olmuştur. Onun vaaz ettiği dinin temeli İsa’nın Tanrı’nın Oğlu ve beklenen Mesih olduğu, insanların günahına kefaret olması için çarmığa gerildiği, ayrıca kendisinin İsa’dan ve Tanrı’nın Ruhundan vahiy alan tek Havari olduğuna dayanmaktadır. Şimdi bu ihtilafları tekrar sırasıyla görelim;
“1 On dört yıl aradan sonra Titus’u da yanıma alıp Barnaba’yla birlikte yine Yeruşalim’e gittim.
2 Vahiy uyarınca gittim. Boş yere koşmayayım ya da koşmuş olmayayım diye, öteki uluslar arasında yaydığım Müjdeyi (İncil’i) özel olarak ileri gelenlere sundum.
3 Benimle birlikte olan Titus bile Grek olmasına karşın sünnet edilmeye zorlanmadı.
4 Ne var ki, İsa Mesih’te sahip olduğumuz özgürlüğü el altından öğrenmek ve böylece bizi köleleştirmek için gizlice aramıza sızan sahte kardeşler vardı.
5 Müjde gerçeği sürekli sizinle kalsın diye bir an bile onlara boyun eğip teslim olmadık.
6 Ama ileri gelenler -ne oldukları bence önemli değil, Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz- evet, bu ileri gelenler söylediklerime bir şey katmadılar.
7 Tam tersine, Müjdeyi sünnetlilere bildirme işi nasıl Petrus’a verildiyse, sünnetsizlere bildirme işinin de bana verildiğini gördüler.
8 Çünkü sünnetlilere elçilik etmesi için Petrus’ta etkin olan Tanrı, öteki uluslara elçilik etmem için bende de etkin oldu.
9 Topluluğun direkleri sayılan Yakup, Kefas ve Yuhanna bana bağışlanan lütfu sezince paydaşlığımızın işareti olarak bana ve Barnaba’ya sağ ellerini uzattılar. Öteki uluslara bizlerin, Yahudiler’e kendilerinin gitmesini uygun gördüler.
10 Ancak yoksulları anımsamamızı istediler. Zaten ben de bunu yapmaya gayret ediyordum.(Galatyalılar-2)
Yukarıdaki anlatılanlarda, Pavlus’un öteki uluslar (gentileler) dedikleri Yahudi olmayanlar için, dini anlatma yetkisini kendi tekeline alma gayreti ve farklı kuralları olan kendi İncili’ni kabul ettirme çabası içinde olduğunu görmekteyiz. Ayrıca Hz. İsa’nın gerçek Havarileri için “ne oldukları bence önemli değil” demektedir. Bu ifade onların otoritelerini tanımadığının açık delilidir. Barnaba ile Yahudi olmayanlar için irşat faaliyetlerinde bulunma görevi, Pavlus’a verilmiş olabilir. Ayrıca yukarıda kendilerine mektup verildiğinden ve sünnet kuralının kaldırıldığından da bahsetmemektedir. Oysa ayni olayı arkadaşı Luka ‘Elçilerin İşleri’ kitabında farklı anlatmaktadır.
“1 Yahudiye’den gelen bazı kişiler Antakya’daki kardeşlere, “Siz Musa’nın töresi uyarınca sünnet olmadıkça kurtulamazsınız” diye öğretiyorlardı.
2 Pavlus’la Barnaba bu adamlarla bir hayli çekişip tartıştılar. Sonunda Pavlus’la Barnaba’nın, başka birkaç kardeşle birlikte Yeruşalim’e gidip bu sorunu elçiler ve ihtiyarlarla görüşmesi kararlaştırıldı.
3 Böylece kilise tarafından gönderilenler, öteki uluslardan olanların Tanrı’ya nasıl döndüğünü anlata anlata Fenike ve Samiriye bölgelerinden geçerek bütün kardeşlere büyük sevinç verdiler.
4 Yeruşalim’e geldiklerinde inanlılar topluluğu, elçiler ve ihtiyarlarca iyi karşılandılar. Tanrı’nın kendileri aracılığıyla yapmış olduğu her şeyi anlattılar.
5 Ne var ki, Ferisi mezhebinden bazı imanlılar kalkıp şöyle dediler: “Öteki uluslardan olanları sünnet etmek ve onlara Musa’nın Yasası’na uymalarını buyurmak gerekir.”
6 Elçilerle ihtiyarlar bu konuyu görüşmek için toplandılar.
7 Uzunca bir tartışmadan sonra Petrus ayağa kalkıp onlara, “Kardeşler” dedi, “öteki uluslara Müjde’nin (İncil’in) bildirisini benim ağzımdan duyup inansınlar diye Tanrı’nın uzun zaman önce aranızdan beni seçtiğini biliyorsunuz. “(Elçilerin İşlerı-15)
Burada önemli bir gerçek daha görülmektedir. Bu gerçeği aktaran Pavlus’un arkadaşı Luka’dır. Luka diğer uluslara İncil’i anlatmak için Hz. İsa’nın Petrus’u görevlendirdiğini vurgulamaktadır. Kimin anlattıkları doğru anlamak mümkün değil. Olaylar öyle farklı anlatılmaktadır ki, işin içinden çıkmak çok zor. Bir yerde anlattıkları bir gerçeği, başka bir yerde çürütmektedirler. Şimdi anlaşılacağı üzere, Yahudi olmayan diğer insanların sünnet edilip edilmemesi konusunda, aralarında ayrılığa düşmüşler. Aslında dinin kuralları bütün insanlara ayni uygulanır. Bu konuda bir karar almak için güya Pavlus ve diğerleri, Kudüs’teki merkezi otoriteye baş vururlar. Pavlus yukarıda sünnet mecburiyeti kaldırıldığından açıkça bahsetmemekteydi. Ama yol arkadaşı Luka nedense farklı şeyler yazmaktadır. Güya Pavlus haklı görülmüştü ve diğer uluslar için bazı kararlar alınmış ve bunlar bir mektupla Antakya’daki inananlara Barnaba ve Pavlus’la iletilir.
“22 Bunun üzerine bütün inanlılar topluluğuyla elçiler ve ihtiyarlar, kendi aralarından seçtikleri adamları Pavlus ve Barnaba’yla birlikte Antakya’ya göndermeye karar verdiler. Kardeşlerin önde gelenlerinden Barsabba denilen Yahuda ile Silas’ı seçtiler.
23 Onların eliyle şu mektubu yolladılar: “Kardeşleriniz olan biz elçilerle ihtiyarlardan, öteki uluslardan olup Antakya, Suriye ve Kilikya’da bulunan siz kardeşlere selam!
24 Bizden bazı kişilerin yanınıza geldiğini, sözleriyle sizi tedirgin edip aklınızı karıştırdığını duyduk. Oysa onları biz göndermedik.
25 Bu nedenle aramızdan seçtiğimiz bazı kişileri, sevgili kardeşlerimiz Barnaba ve Pavlus’la birlikte size göndermeye oybirliğiyle karar verdik.26 Bu ikisi, Rabbimiz İsa Mesih’in adı uğruna canlarını gözden çıkarmış kişilerdir.
27 Kararımız uyarınca size Yahuda ile Silas’ı gönderiyoruz. Onlar aynı şeyleri sözlü olarak da aktaracaklar.
28-29 Kutsal Ruh ve bizler, gerekli olan şu kuralların dışında size herhangi bir şey yüklememeyi uygun gördük: Putlara sunulan kurban etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvan etinden ve fuhuştan sakınmalısınız. Bunlardan kaçınırsanız, iyi edersiniz. Esen kalın.”
30 Adamlar böylece yola koyulup Antakya’ya gittiler. Topluluğu bir araya getirerek onlara mektubu verdiler.
31 İmanlılar, mektuptaki yüreklendirici sözleri okuyunca sevindiler.“(Elçilerin İşleri-15)
Şimdi Luka, arkadaşı Pavlus’un isteği doğrultusunda bir karar alınıp, diğer uluslara mektupla bildirme görevinde de yine Pavlus’un görevlendirildiğini yazmaktadır. Arkadaşı Pavlus’u destekler bir şekilde bizlere aktardığı bu olay hakkında, Pavlus ise ayni olayı anlattığı ‘Galatyalılara Mektubunda’, Kudüs’teki Havarilerle görüşmeden sonra farklı olayların olduğunu yazmaktadır. Bu durumda kendi görüşlerini onaylayan bir mektup verilmediği ve sünnet konusunun, Luka’nın yazdığı gibi hiçte tatlıya bağlanmadığı ortadadır.
“11 Ne var ki, Kefas Antakya’ya geldiği zaman, suçlu olduğu için ona açıkça karşı geldim.
12 Çünkü Yakup’un yanından bazı adamlar gelmeden önce Kefas öteki uluslardan olanlarla birlikte yemek yerdi. Ama o adamlar gelince sünnet yanlılarından korkarak sünnetsizlerden uzaklaştı, onlarla yemek yemez oldu.
13 Öbür Yahudiler de onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı.
14 Müjdenin gerçeğine uygun davranmadıklarını görünce hepsinin önünde Kefas’a şöyle dedim: “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?
15 Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz.
16 Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz.Bunun için bizde Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.”(Galatyalılar-2)
Burada Pavlus’un kendi anlattıklarından anlaşılacağı gibi, Luka’nın anlattığı gibi Kudüs Cemaati’nin Pavlus’un görüşlerini onaylayıp bunu bir mektupla Antakya’ya iletmesi olayı gerçek değil. Eğer bu mektup olayı ve onda yazılı olan kurallar doğru ise aşağıdaki Pavlus’un yazdıklarına ne denir;
“1 Şimdi putlara sunulan kurbanların etine gelelim. “Hepimizin bilgisi var” diyorsunuz, bunu biliyoruz. Bilgi insanı böbürlendirir, sevgiyse geliştirir.
2 Bir şey bildiğini sanan, henüz bilmesi gerektiği gibi bilmiyordur
7 Ne var ki, herkes bu bilgiye sahip değildir. Hâlâ putperest alışkanlıklarının etkisinde kalan bazıları, yedikleri etin puta sunulduğunu düşünüyorlar. Vicdanları zayıf olduğu için lekeleniyor.
8 Yiyecek bizi Tanrı’ya yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz.”(1.Korintliler-8)
Pavlus’un kendi anlattıklarına baktığımızda gerçek olan, önce Pavlus ve Barnaba Yahudi olmayan diğer milletlere irşat için (buda muhtemelen Pavlus’un çok iyi Yunanca bilmesinden olabilir) görevlendiriliyor. Daha sonra ise, Hz.İsa’nın öğretilerine ve Kutsal Yasa’ya (TEVRAT) ters öğretilerin durdurulması için, Havarilerin lideri Yakup tarafından Antakya’ya uyarıcı kişilerin gönderildiğidir. Bu durumda da Petrus ve Barnaba’nın bu uygulamalardan vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Böylece Pavlus ile diğer havarilerin yollarının gerçek ayrılma sebebi ortaya çıkmaktadır ve bununda böyle olduğunu bizzat Pavlus kendisi söylemektedir. Ayrıca Pavlus, Hz. İsa’nın gerçek Havarilerini, İncil’in (Müjdenin) gerçeklerine uygun davranmadıklarını iddia etmesi de ilginçtir. Acaba İncilin gerçeklerini bizzat Hz. İsa’dan dinleyenler mi iyi bilir, yoksa sonradan Havari olduğunu ilan eden mi? Siz karar verin. Havarilerle yolları ayrılan Pavlus, artık kendi yolunu kendi çizer, kendi öğretilerini oluştururarak Anadolu’da, Ege’de yeni anlayışındaki İncil’ni duyurur. Bu yeni anlayışında KUTSAL YASA’YA ve SÜNNETE YER YOKTUR. Bunlarla kurtuluşa inanmamaktadır. Ona göre kurtuluş RAB İSA MESİH’E ve ÇARMIHTA DİRİLMEYE inanmaktır.
“11 Bana gelince, kardeşler, eğer hâlâ sünneti savunuyor olsaydım, bugüne dek baskı görür müydüm? Öyle olsaydı, çarmıh engeli ortadan kalkardı.
12 Aklınızı çelenler keşke kendilerini hadım etseler!”(Galatyalılar-5)
Bu ara diğer havari cemaati de, İsa’nın gerçek öğretilerini insanlara duyurmaya çalışmaktadırlar. Zaman zaman aralarında çatışmalar olduğu gözlenmektedir. Pavlus’un bazen çok sertleştiği görülmektedir;
“2 Kötülük yapan o adamlardan, o köpeklerden; o sünnet bağnazlarından sakının!
3 Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa’yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.“(Filipililer-3)
“12 Övündükleri konuda bize eşit sayılmak isteyen fırsatçılara fırsat vermemek için, yaptığımı yapmaya devam edeceğim.
13 Bu tür adamlar sahte elçiler, düzenbaz işçiler, kendilerine Mesih’in elçisi süsü verenlerdir.
14 Buna şaşmamalı. Şeytanda kendisine ışık meleği süsü verir.
15 Ona hizmet edenlerin de kendilerine doğruluğun hizmetkârları süsü vermesi şaşırtıcı değildir. Onların sonu yaptıklarına göre olacaktır.“(2. Korintliler-11)
Kimin gerçek elçi olduğu konusunda, açık bir çatışma başladığı bir gerçek. Aralarında birbirlerini gerçek elçi olup olmamakla suçlamaktadırlar. Pavlus’un bu konuda ki iddiaları; “1 Özgür değil miyim? Elçi değil miyim? Rabbimiz İsa’yı görmedim mi? Sizler Rab yolunda verdiğim emeğin ürünü değil misiniz?
2 Başkaları için elçi değilsem bile, sizler için elçiyim ya! Rab yolunda elçiliğimin kanıtı sizsiniz.
3 Beni sorguya çekenlere karşı kendimi böyle savunurum.
4 Yiyip içmeye hakkımız yok mu bizim?
5 Öbür elçiler gibi, Rab’bin kardeşleri ve Kefas gibi, yanımızda imanlı bir eş gezdirmeye hakkımız yok mu?” (1. Korintliler-9)
“4 Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.
5 Sözüm ona üstün elçilerden hiç de aşağı olduğumu sanmıyorum!
22 Onlar İbrani mi? Ben de İbrani’yim. İsrailli mi? Ben de İsrailli’yim. İbrahim’in soyundan mıdırlar? Ben de onun soyundanım.
23 Mesih’in hizmetkârları mıdırlar? Aklımı kaçırmış gibi konuşuyorum. Ben O’nun daha üstün bir hizmetkârıyım. Ben daha çok emek verdim, hapse daha çok girdim, sayısız dayak yedim, çok kez ölümle burun buruna geldim“. (2.Korintliler-11)
Oysa eğer bu yeni birinin elçi olma konusunda, ölçü İncil olacaksa bu konuda Palus’un yol arkadaşı bakın İncilde ölçüyü vermiş. Bakın ölen Yahuda’nın yerine yeni bir elçi hangi ölçülerle kabul ediliyor görelim;
“21-22 “Buna göre, Yahya’nın vaftiz döneminden başlayarak Rab İsa’nın aramızdan yukarı alındığı güne değin bizimle birlikte geçirdiği bütün süre boyunca yanımızda bulunan adamlardan birinin, İsa’nın dirilişine tanıklık etmek üzere bize katılması gerekir.”
23 Böylece iki kişiyi, Barsabba denilen ve Yustus diye de bilinen Yusuf ile Mattiya’yı önerdiler.
24-25 Sonra şöyle dua ettiler: “Ya Rab, sen herkesin yüreğini bilirsin. Yahuda’nın, ait olduğu yere gitmek için bıraktığı bu hizmeti ve elçilik görevini üstlenmek üzere bu iki kişiden hangisini seçtiğini göster bize.”
26 Ardından bu iki kişiye kura çektirdiler; kura Mattiya’ya düştü. Böylelikle Mattiya on bir elçiye katıldı.” (Elç. İşl.1:21-22)
Demek ki “ Ben İsa’yı gördüm. Beni elçi atadı, bana vahyediyor“ diye iddialarla elçi olmak mümkün değil. Tabi eğer bu konuda referansınız İncilse. Hem de Havarilerin lideri Yakup’tan değil. Bizzat Pavlus’un yakın arkadaşının yazdıklarıdan aldık. Olur ya aralarında ihtilaf var dyip lider Yakup’un yazdıklarını kabul etmeyenler çıkabilir. Dileyen Pavlus’un aşağıda ki iddialarına göre hareket edebilir. Bazen de üstün bir elçi olduğunu ve kutsallığını kanıtlamak için, alçakgönüllülükle başka alemlerde dolaştığını anlatmayı da ihmal etmez;
“1 Yararlı olmasa da övünmek gereklidir. Şimdi görümlere ve Rab’bin vahiylerine geleyim.
2 On dört yıl önce alınıp üçüncü göğe götürülmüş bir Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel olarak mı, yoksa beden dışında mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir.
3-4 Evet, bu adamın cennete götürüldüğünü biliyorum; bu, bedensel olarak mı, yoksa bedenden ayrı mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir. Orada, dille anlatılamaz, insanın söylemesi yasak olan sözler işitti.
5 Böyle biriyle övüneceğim. Ama kendimle ilgili olarak, güçsüzlüklerimden başka bir şeyle övünmeyeceğim.
6 Övünmek istesem bile akılsız olmayacağım. Çünkü gerçeği söylemiş olacağım. Ama kimse beni gördüğünden ya da işittiğinden daha üstün görmesin diye övünmekten kaçınıyorum.“(2.Korintliler- 12)
Bu durumun inananların arasında bölünmelere yol açtığını görmekteyiz;
“10 Kardeşler, Rabbimiz İsa Mesih’in adıyla yalvarıyorum: Hepiniz uyum içinde olun, aranızda bölünmeler olmadan aynı düşünce ve görüşte birleşin.
11 Kardeşlerim, Kloi’nin ev halkından aranızda çekişmeler olduğunu öğrendim.
12 Şunu demek istiyorum: Her biriniz, “Ben Pavlus yanlısıyım”, “Ben Apollos yanlısıyım”, “Ben Kefas* yanlısıyım” ya da “Ben Mesih yanlısıyım” diyormuş.“(1. Korintliler-1)
Bu kargaşa içinde belli ki Kudüs’te ki havariler, durumu aydınlatmak, inananları uyarmak ve irşat için görevlendirilenlerin tanınması için tavsiye mektupları yazmaktadırlar. Pavlus ise bu durumu mektuplarında eleştirir;
“1 Kendimizi yine tavsiye etmeye mi başlıyoruz? Yoksa bazıları gibi size ya da sizden tavsiye mektuplarına ihtiyacımız mı var?
2 Bütün insanlarca bilinen ve okunan, yüreklerimize yazılmış mektubumuz sizsiniz.
3 Hizmetimizin sonucu olup mürekkeple değil, yaşayan Tanrı’nın Ruhu’yla, taş levhalara değil, insan yüreğinin levhalarına yazılmış Mesih’in mektubu olduğunuz açıktır.”(2.Korintliler-2)
Şimdi burada ki yukarıda yazılanları okuyup tekrar tekrar düşününelim. PAVLUS GERÇEKTEN YETKİN BİR HAVARİ MİDİR DEĞİL MİDİR?
Kudüs’teki Havarilerle öğretileri iyice ayrılmış olan Pavlus, artık kendi ekibiyle yeni öğretilerini yaymak için, irşat faaliyetlerinde bulunur. Bu maksatla Batı Anadolu ve bugünkü Yunanistan topraklarına iki gezi yapar. Tabi Hz. İsa’nın kardeşi Yakup liderliğindeki Kudüs merkezli havarilerle, yukarıda görülen birçok çekişmeler olur. Bütün bu olanlardan sonra Pavlus’un yolu anlaşılmaz bir sebeple tekrar Kudüs’e düşer. Daha sonra yol arkadaşı Luka, kitabının sonlarına doğru bütün bu tartışmaları doğrulamaktadır. Kudüs’te gerilim çok yüksektir ve Pavlus’u büyük sürprizler beklemektedir. Bakalım Pavlus ile Yakup karşılaşınca neler ,
“17 Yeruşalim’e vardığımız zaman kardeşler bizi sevinçle karşıladılar.
18 Ertesi gün Pavlus’la birlikte Yakup’u görmeye gittik. İhtiyarların hepsi orada toplanmıştı.
19 Pavlus, onların hal hatırını sorduktan sonra, hizmetinin aracılığıyla Tanrı’nın öteki uluslar arasında yaptıklarını teker teker anlattı.
20 Bunları işitince Tanrı’yı yücelttiler. Pavlus’a, “Görüyorsun kardeş, Yahudiler arasında binlerce imanlı var ve hepsi Kutsal Yasa’nın candan savunucularıdır” dediler.
21 “Ne var ki, duyduklarına göre sen öteki uluslar arasında yaşayan bütün Yahudiler’e, çocuklarını sünnet etmemelerini, törelerimize uymamalarını söylüyor, Musa’nın Yasa’sına sırt çevirmeleri gerektiğini öğretiyormuşsun.
22 Şimdi ne yapmalı? Senin buraya geldiğini mutlaka duyacaklar.
23 Bunun için sana dediğimizi yap. Aramızda adak adamış dört kişi var.
24 Bunları yanına al, kendileriyle birlikte arınma törenine katıl. Başlarını tıraş edebilmeleri için kurban masraflarını sen öde. Böylelikle herkes, seninle ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin de Kutsal Yasa’ya uygun olarak yaşadığını anlasın
25 Öteki uluslardan olan imanlılara gelince, biz onlara, putlara sunulan kurbanların etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanlardan ve fuhuştan sakınmalarını öngören kararımızı yazmıştık.”
26 Bunun üzerine Pavlus o dört kişiyi yanına aldı, ertesi gün onlarla birlikte arınma törenine katıldı. Sonra tapınağa girerek arınma günlerinin ne zaman tamamlanacağını, her birinin adına ne zaman kurban sunulacağını bildirdi.
27 Yedi günlük süre bitmek üzereydi. Asya İli’nden bazı Yahudiler Pavlus’u tapınakta görünce bütün kalabalığı kışkırtarak onu yakaladılar.
28 “Ey İsrailliler, yardım edin!” diye bağırdılar. “Her yerde herkese, halkımıza, Kutsal Yasa’ya ve bu kutsal yere karşı yeni öğretiler yayan adam budur. Üstelik tapınağa bazı Grekler’i sokarak bu kutsal yeri kirletti.”
29 Bu Yahudiler, daha önce kentte Pavlus’un yanında gördükleri Efesli Trofimos’un, Pavlus tarafından tapınağa sokulduğunu sanıyorlardı.
30 Bütün kent ayağa kalkmıştı. Her taraftan koşuşup gelen halk Pavlus’u tutup tapınaktan dışarı sürükledi. Arkasından tapınağın kapıları hemen kapatıldı.
31 Onlar Pavlus’u öldürmeye çalışırlarken, bütün Yeruşalim’in karıştığı haberi Roma taburunun komutanına ulaştı.
32 Komutan hemen yüzbaşılarla askerleri yanına alarak kalabalığın olduğu yere koştu. Komutanla askerleri gören halk Pavlus’u dövmeyi bıraktı. » (Elçilerin İşleri-21)
Bütün bu anlatılanlardan her şey açığa çıkmaktadır. Pavlus ve yol arkadaşı Luka, Roma Topraklarında yaptıkları uzun irşat faaliyetlerinden sonra Kudüs’e dönmüşlerdi. Kudüs’te ki gerçek havari cemaatine bağlı kişiler de irşat faaliyeti için dolaşmaktaydılar. Bu kişiler Pavlus’un gezilerinde kendisine verilen sınırları çok fazla aştığını görmüşlerdi. Luka’nın yazdığı gibi mektup olayıyla işin tatlıya bağlandığı gibi değil ve aralarındaki ihtilafında çok derin olduğu belli. Pavlus İsa’nın öğretilerine ters öğretilerde bulunduğunu görmüşler, bunlara karşı faaliyetlerde bulunmuşlar ve bu durumu liderleri Yakup’a bildirmişlerdi. Bu durumda Lider Yakup, Pavlus’u bu yeni öğretilerinden vazgeçmesi konusunda uyarıyor ve Kutsal Yasa’ya uygun hareket etmesini, tapınağa girip, Tevrat ritüellerine göre arınmasını öğütlüyor. Ayrıca daha önceki mektuba da atıfta bulunularak sünnete sahip çıkmaktadırlar. Sünnetin uygulamasını ısrarla takip ettikleri bir gerçektir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Kudüs’teki İsa’nın kardeşi liderliğindeki inananlar, kutsal kitap olarak Tevrat’a uymaktadırlar ve Kudüs’teki Yahudilerin tapınağını (Süleyman Mabedini) kullanmaktadırlar, ayrı bir kiliseleri yoktur, aralarında hala Yahudi Mezhebi olan Ferisilik devam etmektedir. Zaten Kudüs dışında da Yahudi havralarını kullandıkları anlaşılmaktadır. Daha öncede belirttiğimiz gibi Hz.İsa Yahudilikten ayrı bir din vaaz etmemiştir. Ancak Yahudi taassubuyla özünden saptırılan dini aslına döndürmek için çabalamıştır. Hz. İsa’nın gerçek öğretilerinin takipçileri olan havarilerin lideri Yakup ve diğer inananlar serbestçe tapınakta ibadet edebilirken, Tevrat’ın dışında yeni bir din vaaz ettiği için Pavlus dövülerek öldürülmek istendi.Pavlus linç edilmekten Romalı komutan ve askerler sayesinde kurtulur, hapse atılır..Daha sonra yargılamak üzere, Yahudilerin Yüksek Kurulu ve Başkahinlik devreye girer. Fakat Pavlus yeni duruma hemen ayak uydurur;
“13 Şu anda bana yönelttikleri suçlamaları da sana kanıtlayamazlar.
14 Bununla birlikte, sana şunu itiraf edeyim ki, kendilerinin tarikat dedikleri Yol’un bir izleyicisi olarak atalarımızın Tanrısı’na kulluk ediyorum. Kutsal Yasa’da ve peygamberlerin kitaplarında yazılı her şeye inanıyorum.
15 Aynı bu adamların kabul ettiği gibi, hem doğru kişilerin hem doğru olmayanların ölümden dirileceğine dair Tanrı’ya umut bağladım. » (Elçilerin İşleri-24)
Hatta eski mezhebini bile unutmamıştır.
“6 Oradakilerden bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, Yüksek Kurul’a şöyle seslendi: “Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim.. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.”7 Pavlus’un bu sözü üzerine Ferisiler’le Sadukiler çekişmeye başladılar, Kurul ikiye bölündü.8 Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur derler; Ferisiler ise bunların hepsine inanırlar. »(Elçilerin İşleri-23)
Daha sonra Pavlus, Roma Yurttaşlığından yararlanarak davasını imparatora ilettiğinden, yargılanmak üzere Roma’ya gönderildi ve ömrünü orada tamamladı. Şimdi insanın aklına ister istemez şu gelmektedir. Pavlus ve Havariler kendiliğinden konuşmadıklarını, her hareket ve konuşmalarında kendilerine Kutsal Ruhun rehberlik ettiklerini söylemektedirler. Ayni kutsal ruhun rehberliğinde hareket ediyorlarsa bu farklılık ve kavga niye. Yoksa kendilerine rehberlik eden Kutsal Ruhları mı farklıdır? Bu sıradan insani hırs ve çatışmalardan oluşan sözleri hangi aklıselim insan Tanrı esinlemesi olarak kabul edebilir. Galiba ilham aldıkları Kutsal Ruhları farklı, iki farklı İncil olduğu da kesin. Birileri konuyu hafife alarak ileri gittiğimizi düşünebilir, ama gerçek böyle;
“4 Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca,aldığımız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.
5 Sözüm ona üstün elçilerden hiç de aşağı olduğumu sanmıyorum!
6 Acemi bir konuşmacı olabilirim, ama bilgiden yana acemi değilim. Bunu size her durumda, her bakımdan açıkça gösterdik.
7 Yücelmeniz için kendimi alçaltarak Tanrı’nın Müjdesi’ni size karşılıksız bildirmekle günah mı işledim?” (2. Korintliler-11)
Şimdi tekrar bir daha iyi düşünelim, Hz. İsa’nın gerçek öğretileri peşinde olan Pavlus mu Yakup mu? Hz. İsa’nın yolundan saparak kendi anlayışına göre yeni bir din anlatan hangisi? Eğer Pavlus Hz. İsa’nın seçtiği bir elçiyse havariler tarafından niçin dışlanmaktadır? Tabi Pavlus’un yol arkadaşı Luka’nın yazdıkları kadarıyla olayları biliyoruz. İleri ki konularda resmi İncile alınmamış büyük havari Petrus’un Pavlus hakkında yazdıklarını da göreceğiz. Yeri gelmişken Daniel wiçkwire’nin “Kutsal Kitabın Değişmezliği” isimli eserine yine değinmeden edemeyeceğiz. Eserinin 73. sayfasında önce Tevrat’ta bir ayet veriyor;
“Eğer aranızda bir peygamber, yahut ruya gören çıkarsa, ve sana bir alamet verirse, ve: Bilmediğiniz başka ilahların ardınca yürüyelim ve onlara kulluk edelim diye hakkında söylediği alamet yahut harika vaki olursa; o peygamberin yahut ruya görenin sözlerini dinlemeyeceksiniz… ve o peygamber,yahut o ruya gören öldürülecek; çünkü Allah’ın RABBİN size emrettiği yoldan sizi çekmek için…Allahımız RABBE karşı sapıklık söylemiştir.Böylece aranızdan kötülüğü atacaksınız.” (Tesniye-13:1-8)
Ve devamında çok doğru bir yorum yapıyor.
“Bu ayetler gerçeği arayan tüm insanlar için çok anlamlıdır, çünkü önemli bir prensipten bahsediyor. Tanrı tarafından önce gönderilen peygamberlerle sonra gelenlerin sözleri uyum içinde olmalıdır. Öyle ki eğer peygamberler mesajlarını aynı Tanrı’dan alıyorsa, Tanrı’nın gerçek peygamberleri birbirleri ile çelişmemelidir. Eğer sonra gelmiş bir peygamberin sözleri, daha önceki peygamberlerin sözleriyle çelişiyorsa, bu daha sonra gelenin sözlerinin kaynağının farklı ve geçersiz olduğunu gösterir. Kuran’da da bu prensip göz önünde tutulmakta ve bu prensip ayetlerle desteklenmektedir.”
Yukarıda anlatılan olayda, havarilerin Pavlus’a karşı saldırgan tutumlarının arkasında, sanırız bu endişeler rol oynamıştır. Acaba, D. Wickwire’nin Kuran’la da desteklediği bu yoruma, Pavlus’un öğretileri ne derece uymaktadır? Tevrat’a uymak yerine çarmıhta İsa’ya imanı savunan, şabat, sünnet yerine vaftizi savunan, imanın eylemleriyle kurtuluş yerine Tanrı’nın lutfuyla kurtuluşu savunan, tek olan Tanrı RAB yerine İsa’nın da RABBE eş olduğunu savunmak önceki peygamberlerin öğretileriyle ne derece uyuşmaktadır ? Ön yargılardan uzak aklını kullananlar için herşey apaçık ortada. Rabbimiz kendi gerçeğini anlamamıza yardımcı olsun.
Pavlus insan eseri olmadığını, direk Tanrı’dan ve İsa Mesih’ten vahiy yoluyla aldığını söylediği İncil’inin, iman esaslarında bir çok tutarsızlıklar ve zıtlıklar göze çarpmaktadır. Mektuplarının bir çok yerinde Yasa denilen Tevrat’ın geçerliliğinin kalmadığını ilan etmektedir. Bazı örnekleri Romalılar (2:12-15, 3:19-22, 10:4), Galatyalılar (3:11-12), Efesliler (2:14-16)’da görebilirsiniz:
“6 Şimdiyse biz, daha önce tutsağı olduğumuz Yasa karşısında öldüğümüz için Yasa’dan özgür kılındık. Öyle ki yazılı Yasa’nın eski yolunda değil, Ruh’un yeni yolunda kulluk edelim.“(Romalılar-7)
“16 Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.“(Galatyalılar-2)
Aşağıdaki ifadelerde ise Tevrat’ı övmektedir.
“7 Kutsal Yasa öğretmeni olmak istiyorlar, ama ne söyledikleri sözleri ne de iddialı oldukları konuları anlıyorlar. 8 Yasa’yı özüne uygun biçimde kullanan için Yasa’nın iyi olduğunu biliyoruz.” (1.Timeteos-1)
“14-15 Sense öğrendiğin ve güvendiğin ilkelere bağlı kal. Çünkü bunları kimlerden öğrendiğini biliyorsun. Mesih İsa’ya iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazılar’ı da çocukluğundan beri biliyorsun. 16 Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusundaeğitmek için yararlıdır.”(2.Timeteos-3)
Pavlus, Yasa’nın gereklerini değil imanla kurtulunur diye öğüt verirken birçor yerde de Tevrat’ın ahlak kurallarını tekrarlar. Romalılar (13:8-14), Galatyalılar (5:19-26), Koloseliler (3:1-17), 1.Korintliler (6:9-10)’da bu kurallar görülmektedir. Burada yapılan tam bir takkiyye olduğu açıktır. Zaten bunu 1.Korit. 9:19-23’te kendi de itiraf etmekte. Gerçi kabulleri pek mantıklı görünmüyor:
“8 Yasa’yı özüne uygun biçimde kullanan için Yasa’nın iyi olduğunu biliyoruz. 9-10 Çünkü biliyoruz ki, Yasa doğrular için değil, yasa tanımayanlarla asiler, tanrısızlarla günahkârlar, kutsallıktan yoksunlarla kutsala karşı saygısız olanlar, anne ya da babasını öldürenler, katiller, fuhuş yapanlar, oğlancılar, köle tüccarları, yalancılar, yalan yere ant içenler ve sağlam öğretiye karşıt olan başka ne varsa onlar için konmuştur. 11 Mübarek Tanrı’nın bana emanet edilen yüce Mülde’sine göre bu böyledir.” (1.Timeteos-1)
“3 Tanrı’nın isteği şudur: Kutsal olmanız, fuhuştan kaçınmanız, 4-5 her birinizin, Tanrı’yı tanımayan uluslar gibi şehvet tutkusuyla değil, kutsallık ve saygınlıkla kendine bir eş alması 6 ve bu konuda haksızlık edip kardeşini aldatmamasıdır. Daha önce de size söylediğimiz, sizi uyardığımız gibi, Rab bütün bu suçlardan ötürü insanları cezalandıracaktır.“(1.Selanikliler-4)
Burada yapılan tam bir takkiyye olduğu açıktır. Zaten bunu 1.Korit. 9:19-23’te kendi de itiraf etmekte. Hep vurguladığımız gibi, gerçek niyeti Hz. İsa’nın öğretileri olan Havarilerin yolu olmayınca Tevrat’tan da kurtulmak niyetinde. Ama bunu her ortamda söyleyemiyor. Güya Kudüs’teki İsa’nın liderliğindeki Seçilmiş Havariler topluluğu, Yahudiler’in dışındaki uluslar (gentileler) için, bazı uyulması gereken kurallar belirlemişlerdi ve bunların duyurulması içinde Pavlus görevlendirilmişti. Bunlar belki Luka’nın mektup iddiasında yazılı olan kurallardır. Bunlar Yahudi dininin gerçek kurallarıdır;
“25 Bu nedenle aramızdan seçtiğimiz bazı kişileri, sevgili kardeşlerimiz Barnaba ve Pavlus’la birlikte size göndermeye oybirliğiyle karar verdik. 26 Bu ikisi, Rabbimiz İsa Mesih’in adı uğruna canlarını gözden çıkarmış kişilerdir. 27 Kararımız uyarınca size Yahuda ile Silas’ı gönderiyoruz. Onlar aynı şeyleri sözlü olarak da aktaracaklar. 28-29 Kutsal Ruh ve bizler, gerekli olan şu kuralların dışında size herhangi bir şey yüklememeyi uygun gördük: Putlara sunulan kurban etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanların etinden ve fuhuştan sakınmalısınız. Bunlardan kaçınırsanız, iyi edersiniz. Esen kalın. 30 Adamlar böylece yola koyulup Antakya’ya gittiler. Topluluğu bir araya getirerek onlara mektubu verdiler.“(Elçiler İşleri-15)
Şimdi Pavlus bu kural için neler diyor görelim.
“3 Her şeyi yiyen, yemeyeni hor görmesin.. Her şeyi yemeyen, yiyeni yargılamasın. Çünkü Tanrı onu kabul etmiştir. 6 Belli bir günü kutlayan, Rab için kutlar. Her şeyi yiyen, Tanrı’ya şükrederek Rab için yer. Bazı şeyleri yemeyen de Rab için yemez ve Tanrı’ya şükreder 14 Rab İsa’ya ait biri olarak kesinlikle biliyorum ki, hiç bir şey kendiliğinden murdar değildir.Ama bir şeyi murdar sayan için o şey murdardır. 15 Yediğin bir şey yüzünden kardeşin incinmişse, artık sevgi yolunda yürümüyorsun demektir. Mesih’in, uğruna öldüğü kardeşini yediklerinle mahvetme! 16 Size göre iyi olanın kötülenmesine fırsat vermeyin. 17 Çünkü Tanrı’nın Egemenliği, yiyecek içecek sorunu değil, doğruluk, esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir.”(Romalılar-14)
“1 Şimdi putlara sunulan kurbanların etine gelelim. “Hepimizin bilgisi var” diyorsunuz, bunu biliyoruz. Bilgi insanı böbürlendirir, sevgiyse geliştirir. 8 Yiyecek bizi Tanrı’ya yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz.”(1.Korintliler-8)
Ayrıca bu mektup iddiası doğruysa Tevrat’ı da gecersiz kılması için verilmiş bir izin varmı bunu da burada iyi anlayalım. Peki Tevrat’a uyma konusunda Hz. İsa neler demektedir. Matta 5:17′den 7:21′e kadar bir bakın. Nasıl da Tevrat’ta ki on emiri uzun uzun nasıl uygulanacağını ayrıntılarıyla anlatıp sonunda da konuyu şöyle önemli bir ikaz ile tamamlamaktadır;
“21 Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.
22 O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’
23 O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.”(Matta-7)
Pavlus, Ademin cennette işlediği günah yüzünden, ondan doğan bütün insanları, doğuştan günahkar doğduklarını (asli günah) iddia etmektedir ve günah yüzünden insan ölümlü olduğunu savunmaktadır. Yine bu konuda da son derece büyük tutarsızlık görülmektedir. Hem bir çok yerde;
“12 Günah bir insan aracılığıyla, ölümde günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi. 13 Kutsal Yasa’dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz. 14 Oysa ölüm Adem’den Musa’ya dek, gelecek Kişi’nin örneği olan Ademin sucuna benzer bir günah işlememiş olanlar üzerinde de egemendi. 15 Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Adem’in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı’nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih’in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı.“(Romalılar-5)
Pavlus yukarıdaki ifadelerinde, hem bütün insanlığı doğuştan günahkar ilan ediyor, hem de aşağıda Kutsal Yasa olmasaydı günah olmayacaktı diyor. Bu çelişki nasıl izah edilir? İsa çarmıhta günahlara kefaret olduktan sonra günah ve ölüm ortadan kalktı mı?
“7 Öyleyse ne diyelim? Kutsal Yasa günah mı oldu? Kesinlikle hayır ! Ama Yasa olmasaydı günahın ne olduğunu bilemezdim. Yasa, “Göz dikmeyeceksin” demeseydi, başkasının malına göz dikmenin ne olduğunu bilemezdim. 8 Ne var ki günah, bu buyruğun verdiği fırsatla içimde her türlü açgözlülüğü üretti. Çünkü Kutsal Yasa olmadıkça günah ölüdür. 9-10 Bir zamanlar, Yasa’nın bilincinde değilken diriydim. Ama buyruğun bilincine vardığımda günah dirildi bense öldüm. Buyruk da bana yaşam getireceğine, ölüm getirdi. “ (Romalılar-7)
Fazla mantıklı bir tarafı yok. Oysa Tevrat (Kutsal Yasa) bakın asli günah konusunda ne diyor. Kimseyi bir başkasının hatasından dolayı sorumlu (günahlı) tutmamaktadır;
“18 Ama babası kendi günahı yüzünden ölecektir. Çünkü zorbalık etti, kardeşini soydu, Halkı arasında iyi olmayanı yaptı. 19 “Ama siz, ‘oğul neden babasının işlediği suçlardan sorumlu tutulmasın?’ dersiniz. Bu oğul adil ve doğru olanı yapmış, bütün kurallarımı dikkatle izlemiştir. Böyle biri kesinlikle yaşayacaktır. 20 Ölecek olan günah işleyen kişidir. OĞUL BABASININ SUÇUNDAN SORUMLU TUTULMAZ , baba da oğlunun suçundan sorumlu tutulamaz. Doğru kişi doğruluğunun, kötü kişi kötülüğünün karşılığını alacaktır“(Tevrat-Hezekiel-18)
Gerçi zaman zaman babanın yüzünden evlatların mağdur olduğu olabilir. Bir ailede olduğu gibi bir ülkede de, yöneticilerin hatalarından tüm ülke mağdur olabilir. Ama bu orada yaşayanların günahkar olduğu anlamına gelmez. Hz.İsa’nın uyulmasını tasdiklediği ve Hz. Musa aracılığıyla tebliğ edilen Tevrat’ta, sünnet en önemli Tanrı buyruğuydu. Dolayısıyla İsa’nın seçkin havarileri, bu kurala çok önem veriyorlardı. Çünkü İmana girmenin alametiydi. Son derece kesin bir kuraldır. Bunu Tevrat’tan okuyalım;
“9 Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi, 10 “Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur:aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecektir. 11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu. 13 Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki BU BELİRTİ SONSUZA DEK SÜRECEK antlaşmamın simgesi olacak. 14 Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.”(Tevrat-Yaradılış-17)
Hz. İsa sünnetin kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadığı halde, Pavlus bu antlaşmayı bozmuştur. Bunu Galatyalılar (2:3-12, 6:13-16), Romalılar (2:25-29, 4:9-12), 1.Korintliler (7:18-20) ve daha bazı yerlerde geçersiz saymaktadır.
“2 Bakın, ben Pavlus size diyorum ki, sünnet olursanız Mesih’in size hiç yararı olmaz. 3 Sünnet edilen her adamı bir daha uyarıyorum: Kutsal Yasa’nın tümünü yerine getirmek zorundadır. 4 Yasa aracılığıyla aklanmaya çalışan sizler Mesih’ten ayrıldınız, Tanrı’nın lütfundan uzak düştünüz. 5 Ama biz aklanmanın verdiği umudun gerçekleşmesini Ruh’a dayanarak, imanla bekliyoruz. 6 Mesih İsa’da ne sünnetliliğin ne de sünnetsizliğin yararı vardır; yararlı olan, sevgiyle etkisini gösteren imandır.“(Galatyalılar-5)
« 2 Kötülük yapan o adamlardan, O KÖPEKLERDEN, O SÜNNET BAĞNAZLARINDAN SAKININ! 3 Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa’yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.“ (Filipililer-3)
Yukarıda ki ve aşağıdaki ki Pavlus’un ifadeleri, Galatyalılara Mektubundan alınmıştır. Bu mektupta hakaret ettiği sünnet bağlıları olan Hz. İsa’nın elçilerine kadar gider. Burada anlaşılan seçkin havariler sünneti, Pavlus ise çarmığı savunuyordu. Havariler için çarmıhta kendini feda eden mesih figürü bir iman konusu değil. Hz.İsa öğretileri (İncil’i), Yahudiler’in yanlış öğreti ve uygulamalardan kaçınıp, Tanrının Egemenliğini (Tevrat’ı) doğru anlamalarıdır. Pavlus’ta ise bunların yerini, çarmıh üzerideki İsa’nın mistik-mitolojik-felsefik yorumları almıştır.
“1 Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim büyüledi? İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi? “(Galatyalılar-3) “11 Bana gelince, kardeşler, eğer hâlâ sünneti savunuyor olsaydım, bugüne dek baskı görür müydüm? Öyle olsaydı, çarmıh engeli ortadan kalkardı. “(Galatyalılar-5) “11 Bakın, size kendi elimle ne denli büyük harflerle yazıyorum! 12 Bedende gösterişe önem verenler, yalnız Mesih’in çarmıhı uğruna zulüm görmemek için sizi sünnet olmaya zorluyorlar. “(Galatyalılar-6)
Tevrat’ta Hz. İbrahim’in, biri Mısırlı Cariye olan iki hanımından bahsedilir. Gerçek hanımı Saray (Sara), cariyenin ismi ise Hacer’dir. Saray kısırdır ve Hz.İbrahim’in neslinin sürmesi için, o zamanki geleneğe uygun cariye Hacer’den, Hz. İbrahaim’in çoçuk sahibi olmasına müsade eder. Daha sonra Saray onu kıskanır ve ona zulmeder ve Hacer evi terkeder. Bu olayları Tevrat’ta izleyelim.
“1-Ve Abramın karısı çoçuk doğurmadı; ve Saray’ın bir cariyesi, bir Mısırlı vardı, ve onun adı Hacar’dı. 2- Ve Saray Abrama dedi: İşte, Rab beni doğurmaktan alıkoydu; rica ederim, cariyemin yanına gir, belki ondan coçuklarım olur…… 6-Ve SARAY ONA CEFA ETTİ, ve Hacar onun yanından kaçtı .7- Ve Rabbin meleği Şur yolunda olan pınarın başında onu buldu……… 10- Ve Rabbin meleği ona dedi: Senin zürriyetini çoğalttıkça çoğaltacağım…….ve bir oğul doğuracaksın ve onun adını İsmail (Allah işitir) koyacaksın, çünkü Rab sana olan CEFAYI işitti……. 20- Ve İsmail’e gelince , seni işittim; işte onu MUBAREK kıldım ve onu semereli edeceğim ve onu ziyadesiyle çoğaltacağım; ON İKİ BEYİN BABASI OLACAK ve ONU BÜYÜK MİLLET EDECEĞİM. 21- Fakat gelecek yıl bu muayyen vakitte Sara’nın sana doğuracağı İshak’la ahdimi sabit kılacağım.“(Tevrat-Tekvin-16-17)
Tevrat’taki bu anlatılanlardan görüleceği üzere Hz. İsmail, Hz. İbrahimin ilk oğludur.Yine Tevrat’taki yasaya göre ilk doğan hakkı vardır ve değiştirilemez.
“15 “Eğer bir adamın iki karısı varsa, birini seviyor, öbüründen hoşlanmıyorsa; iki kadın da kendisine oğullar doğurmuşsa; ilk oğul hoşlanmadığı kadının oğluysa; 16 adam malını miras olarak oğullarına bölüştürdüğü gün sevdiği kadının oğlunu kayırıp ona ilk oğulluk hakkını veremez. 17 Hoşlanmadığı kadının oğlunu ilk doğan oğul olarak tanıyacak ve ona bütün malından iki pay verecektir. Çünkü bu oğul babasının gücünün ilk ürünüdür. İlk oğulluk hakkı onun olacak.” (Tevrat-Yasanın Tekrarı-21)
Soy ve kutsal miras Hz.İsmail’indir. Burada hakkı gaspedilen ve zulme uğrayanın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail olduğu çok açıktır. Bu iki insana yapılan zulmü RAB işitiyor ve Meleğini onlara gönderecek derecede bunlar kutsal kişilerdir. Bu hak nasıl İshak’a veriliyor anlamak çok zor ve bu çelişkiyi birileri nasıl izah ediyor merak etmekteyiz doğrusu. EĞER BUNLAR DOĞRUYSA TANRI KENDİ KOYDUĞU İLKELERLE ÇELİŞMİŞ OLMUYOR MU? Bu durumda ortada kendisiyle çelişen bir Tanrı var, yok eğer Tanrı kendisiyle çelişmez diyorsak bu durumu Tanrı onaylamaz. Sonunda da Hz. İsmail’in soyu, Hz. Muhammed’le mübarek ve büyük millet olduğu da bir gerçektir. Tarihe baktığımızda Yahudiler her zaman zorluk içinde soyları azalırken, Hz. İsmail soyu hem vaad edilmiş topraklara asırlar boyu egemen olmuş, hem tarihte büyük etkinlikleri olmuş, hemde çoğaldıkça çoğalmışlardır. gerçek vaadin sahibi kimler olduğu ortada. Allah Hz. İsmail için, onu kutsadığını ve büyük millet yapacağını vaaddetmektedir. Ama Pavlus onlar için aşağılayıcı bir biçimde kölelik ettiklerini yazmaktadır. Pavlus gibi büyük bilinen bir şahsiyet bile bunları çekinmeden yazıyorsa, binlerce yıl önce Tevrat’ta adı gecen büyük peygamberlere yakıştırılan son derece yüz kızartıcı hataları da yaptıranlar olabilir.Pavlus’un bu konudaki iddalarına bakalım.Bu olayı kendi cemaati için yorumlamaktadır. Tevrat’ta Allahın, bu kulları için hakarete varan ifadelerle kovdurduğunu idda etlmektedir.
“21 Kutsal Yasa altında yaşamak isteyen sizler, söyleyin bana, Yasa’nın ne dediğini bilmiyor musunuz? 22 İbrahim’in biri köle, biri de özgür kadından iki oğlu olduğu yazılıdır. 23 Köle kadından olan olağan yoldan, özgür kadından olansa vaat sonucu doğdu. 24 Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı’ndandır, köle olacak çocuklar doğurur.Bu Hacer’dir. 25 Hacer, Arabistan’daki Sina Dağı’nı simgeler. Şimdiki Yeruşalim’in karşılığıdır. Çünkü çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir. 28 Kardeşler, İshak gibi sizler de vaat çocuklarısınız. 29 Olağan yoldan doğan, Kutsal Ruh’a göre doğana o zaman nasıl zulmettiyse, şimdi de öyle oluyor.30 Ama Kutsal Yazı ne diyor? “köle kadınla oğlunu kov. Çünkü köle kadının oğlu Özgür kadının oğluyla birlikte asla mirasa ortak olmayacaktır.”31 İşte böyle, kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız.” (Galatyalılar-4)
Benzer tevil ve küçümseme, büyük peygamber Hz. Musa içinde yapılıyor. Hz.Musa Sina Dağı’nda Rabbi ile söyleşi yaparak İsrailoğullarının yanına döndüğünde, yüzü parlıyordu ve bu durum ürkütücü oluyordu. Bu yüzden Hz. Musa yüzünü peçe ile örtüyordu;
“29-…….Ve Musa Rab ile söyleştiğinden yüzünün derisi parladığını bilmiyordu.30- Ve Harun ile bütün İsrailoğulları Musa’yı gördüler ve işte yüzünün derisi parlıyordu ve ona yaklaşmaya korktular.33- Ve Musa……yüzüne bir peçe koydu.35- ……ve Musa Rab ile söyleşmek için içeri girinceye kadar tekrar peceyi kordu.“(Tevrat-Çıkış-34)
Pavlus bunu nasıl yorumluyor görelim.
“7-8 Ölümle sonuçlanan hizmet, yani taş üzerine harf harf kazılan yasa yücelik içinde geldiyse -öyle ki, İsrailoğulları geçiçi olan parlaklığından ötürü Musa’nın yüzüne bakamadılar- Ruh’a dayalı hizmetin yücelik içinde olacağı daha kesin değil mi? 9 İnsanı suçlu çıkaran hizmetin yüceliği varsa, aklanmayı sağlayan hizmetin yüceliği çok daha aşkındır. 10 Çünkü eskiden yüceltilmiş olanın, şimdi yücelikte aşkın olana göre yüceliği yoktur. 11 Geçici olan, yücelik içinde geldiyse, kalıcı olanın yüceliği çok daha büyüktür. 12 Böyle bir umuda sahip olduğumuz için büyük cesaretle konuşabiliriz. 13 Yüzündeki parlaklığın giderek söndüğünü İsrailoğulları görmesin diye yüzünü peçeyle örten MUSA gibi değiliz.“(2.Korintliler-3)
Fakat iş kendi tezlerinin desteklenmesine geldiğinde, Tevrat’a son derece bağlılık gösteriyor. Ama galiba, bu kez de fazla aşırıya kaçmaktadır.
“15 Kardeşler, insan yaşamından bir örnek vereyim. İnsanlar arasında yapılmış bile olsa, onaylanmış bir antlaşmayı kimse geçersiz saymaz, ona bir şey eklemez. 16 Vaatler İbrahim’e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, “Ve soyundan olanlara” demiyor; “Soyundan olana” demekle tek bir kişiden, yani MESİH’TEN SÖZ EDİYOR. 17 Şunu demek istiyorum: Dört yüz otuz yıl sonra gelen Yasa, Tanrı’nın önceden onayladığı antlaşmayı geçersiz kılmaz, vaadi ortadan kaldırmaz.“(Galatyalılar-3)
Oysa kendi tezini desteklemek için kullandığı Tevrat’tan alıntılar, onun konusuyla fazla alakalı görünmemektedir.
“4- Ve Abram (İbrahim) Rabbin kendisine söylediği gibi gitti; Lut da kendisile berabere gitti;……… 6- Ve Abram Şekem denilen yere, More meşesine kadar olan memleketi geçti. Ve o vakit Kenanlılar memlekette idiler. 7- Ve Rab Abrama görünüp dedi: bu memleketi senin zürriyetine vereceğim;“(Tevrat-Tekvin-12)
“14- Ve Lut kendi yanından ayrıldıktan sonra Rab Abrama dedi: Şimdi gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden şimale ve cenuba ve şarka ve garbe bak; 15- Çünkü görmekte olduğun bütün memleketi sana ve ebediyen senin zürriyetine vereceğim . 16- Ve senin zürriyetini yerin tozu gibi edeceğim …“(Tevrat-Yaratılış-13)
Şimdi yukarıdaki Tevrat metinlerindeki ifadelerden vaatin “ bir tek kişiye olduğunu ve mesihten söz ettiğinin“söylenmiş olabileceğini samimiyetle iddia edebilecek biri var mıdır acaba? Bazen de konuyla ilgisi olmayan durumlarda bile, kendi tezleri için Tevrat’tan bir şeyler bulabilmektedir.
“1 Kişiler arasında bir sorun çıktığında, taraflar mahkemeye gittiğinde, yargıçlar davaya bakacak; suçsuzu aklayacak, suçluyu cezaya çarptıracaklar. 2 Eğer suçlu kişi kamçılanmayı hak ettiyse, yargıç onu yere yatırtacak ve önünde suçu oranında sayıyla kamçılatacak. 3 Suçluya kırk kırbaçtan fazla vurulmamalı. Kırbaç sayısı kırkı aşarsa, kardeşiniz gözünüzde aşağılanabilir. 4 “Harman döven öküzün ağzını bağlamayacaksın.“ (Tevrat-Yasanın Tekrarı-25)
Şimdi Pavlus’un bunu kendine göre yorumlamasını görelim.
“7 Kim kendi parasıyla askerlik yapar? Kim bağ diker de ürününü yemez? Kim sürüyü güder de sütünden içmez? 8 İnsansal açıdan mı söylüyorum bunları? Kutsal Yasa da aynı şeyleri söylemiyor mu? 9-10 Musa’nın Yasası’nda, “Harman döven öküzün ağzını bağlamayacaksın” diye yazılmıştır. Tanrı’nın kaygısı öküzler mi, yoksa bunu özellikle bizim için mi söylüyor? Kuşkusuz, bizim için yazılmıştır bu. Çünkü çift sürenin umutla sürmesi, harman dövenin de harmana ortak olma umuduyla dövmesi gerekir.“(1.Korintliler-9)
Bunları daha uzatmak mümkün. İnsan düşünmeden edemiyor. Bunlar acaba TANRININ ESİNLEMESİYLE Mİ yazılmıştır? Şimdi bir de aşağıda verilmiş olan Hz. İsa’nın Matta’daki sözleri bakalım. Kutsal Yasa’nın korunması ve ona uyulması hakkında bu kadar açık ifadeler varken, onu hafife almak ve kendine göre yorumlamak çok tehlikeli olsa gerek;
“17 “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. 18 Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. 19 Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini kim çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak.“(Matta-5)
Dileyen Matta’da ki Hz. İsa’nın bu sözlerine göre hareket eder, dileyen Pavlus’un yukarıda ki sözlerine göre. Hangisinin doğru olduğunu yargılama gününde Hz. İsa önünde hesabını verir. Kutsal Kitab’ın bir harfi bile değiştirilmemişse bunlar ne demek oluyor. Son derece önemli ve imanla alakalı bir kuralı, Pavlus hangi yetki ile kaldırabiliyor. Ülkemizdeki ünlü misyonerlerden Daniel Wickwire “ Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim hakkında 100 soru isimli eserinde“, kutsal kitapların değişmezliği bölümünde aşağıdaki ayetleri boşuna yazmaktadır. Önemli olan bunlara uymaktır;
“2 Size verdiğim buyruklara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın. Ama size bildirdiğim Tanrınız RAB’bin buyruklarına uyun.“(Tevrat-Yasanın Tekrarı-4)
“31 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”(Markos-13)
“18 Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. 19 Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır.“(Yuh. Vahyi-229)
İncil ve Tevrat yukarıdaki gibi kendi keyfince Kutsal Kitabı değiştirenleri uyarsın dursun ama Pavlus’un daha büyük iddiaları var;
« 6 Sizi Mesih’in lütfuyla çağıranı bırakıp DEĞİŞİK BİR MÜJDE’ye böylesine çarçabuk dönmenize şaşıyorum. 7 Gerçekte başka bir müjde yoktur. Ancak aklınızı karıştırıp Mesih’in Müjdesi’ni çarpıtmak isteyenler vardır. 8 İster biz, İSTER GÖKTEN BİR MELEK SİZE BİLDİRDİĞİMİZE TERS DÜŞEN, BİR MÜJDE BİLDİRİRSE, LANET OLSUN ONA! 9 Daha önce söylediğimizi şimdi yine söylüyorum: BİR KİMSE SİZE KABUL ETTİĞİNİZE TERS DÜŞEN BİR MÜJDE BİLDİRİRSE, ONA LANET OLSUN!“ (Galatyalılar-1)
Tabi böyle her konuda kendini yetkili görünce bazen Rab’in, bazende kendisinin buyurmasında bir sakınca görmüyor;
10 Evlilereyse şunu buyuruyorum, daha doğrusu Rab buyuruyor: Kadın kocasından ayrılmasın.11 Ayrılırsa evlenmesin, ya da kocasıyla barışsın. Erkek de karısını boşamasın.12 Geri kalanlara Rab değil, ben söylüyorum: Eğer bir kardeşin karısı iman etmemişse ama kendisiyle yaşamaya razıysa, onu boşamasın.(1.Korintliler-7)
Sadece Rab İsa’dan değil bazen direk Tanrı’dan vahiy aldığını iddia eder:
l-Bu nedenledir ki, ben Pavlus siz uluslar uğruna Mesih İsa’nın tutuklusu oldum.
2- Tanrı’nın bana bağışladığı lütfu size ulaştırmakla görevlendirildiğimi duymuşsunuzdur.
3-Yukarıda kısaca değindiğim gibi Tanrı, sır olan tasarısını bana vahiy yoluyla bildirdi.(Efesliler-3)
Gerçi bu kadar çelişki sahibi olan bir kişi, bir de aşağıdaki gibi her ortama göre konuşan, daha önce söylediklerini yalanlayan, sadece sıkıştığında değil, normal şartlarda da herkesle her şey olabilen, yani muhatabına göre konuşan, bir kişilik sahibi ise, bir dini böyle birinin sözleri ciddiye alıp, üzerine kurmak ne derece doğrudur siz düşünün!!!
“13 Şu anda bana yönelttikleri suçlamaları da sana kanıtlayamazlar.
14 Bununla birlikte, sana şunu itiraf edeyim ki, kendilerinin tarikat dedikleri Yol’un bir izleyicisi olarak atalarımızın Tanrısı’na kulluk ediyorum. Kutsal Yasa’da ve peygamberlerin kitaplarında yazılı her şeye inanıyorum.
15 Aynı bu adamların kabul ettiği gibi, hem doğru kişilerin hem doğru olmayanların ölümden dirileceğine dair Tanrı’ya umut bağladım. » (Elçilerin İşleri-24)
“6 Oradakilerden bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, Yüksek Kurul’a şöyle seslendi: “Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim.. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.”7 Pavlus’un bu sözü üzerine Ferisiler’le Sadukiler çekişmeye başladılar, Kurul ikiye bölündü.8 Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur derler; Ferisiler ise bunların hepsine inanırlar. »(Elçilerin İşleri-23)
“19-Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum.
20-Yahudiler’i kazanmak için Yahudiler’e Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa’nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım.
21-anrı’nın Yasası’na sahip olmayan biri değilim, Mesih’in Yasası altındayım. Buna karşın, Yasa’ya sahip olmayanları kazanmak için Yasa’ya sahip değilmişim gibi davrandım.
22-üçsüzleri kazanmak için onlarla güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum.” -1.Korint.-9)
İyi de Petrus’un 2. mektubunda Kutsal Yazılar hakkındaki meşhur iddialarına ne diyelim;
20 Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü KİMSENİN ÖZEL YORUMU DEĞİLDİR.
21 Çünkü HİÇBİR PEYGAMBERLİK SÖZÜ İNSAN İSTEĞİNDEN KAYNAKLANMADI. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.”( 2.Petrus-1)
Bir de aşağıdaki Tevrat ifadelerini de okuyup tekrar son bir defa daha düşünelim;
“16 Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “Size peygamberlik eden peygamberlerin Dediklerine kulak asmayın, Onlar sizi aldatıyor. RAB’bin ağzından çıkanları değil, Kendi hayal ettikleri görümleri anlatıyorlar
30 “İşte bunun için sözlerimi birbirlerinden çalan peygamberlere karşıyım” diyor RAB.
31 “Evet, kendi sözlerini söyleyip, ‘RAB böyle diyor’ diyen peygamberlere karşıyım” diyor RAB.
32 “Uydurma düşler gören peygamberlere karşıyım” diyor RAB. “Bu düşleri anlatıyor, yalanlarla, boş övünmelerle halkımı baştan çıkarıyorlar. Ben onları ne gönderdim, ne de atadım. Bu halka hiç mi hiç yararları yok” diyor RAB.
36 Bundan böyle, ‘RAB’bin bildirisi’ lafını ağzınıza almayacaksınız. Herkesin sözü kendi bildirisi olacak. Yaşayan Tanrı’nın, Her Şeye Egemen RAB’bin, Tanrımız’ın sözlerini çarpıtıyorsunuz siz.” (Tevrat-Yeremya-23)
Eğer Yeremya’nın bu dedikleri doğruysa demek ki gerçek Petrus’un idda ettiği gibi değil. Birileri yanılıyor ama kim? Hangi iddianın doğru olduğunu okuyanlar karar versin.
Bir uyarıda Kur’an’dan okuyalım;
“79 Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için, bu Allah katındandır diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, vay kazanmakta olduklarına.“ (Bakara-2)
Şimdi oturup tekrar tekrar düşünelim. Kutsal Kitapta HER YAZILAN GERÇEKTEN TANRI’DAN MI? Anlamak isteyen için her şey apaçık ortada. Protestan Üniteryan’ların farkına vardığı, Kutsal Kitapta’ki bu gerçekleri haykıracak yeni Martin Lutherler’i bekliyoruz.
Daha öncede belirtildiği gibi, Hz. İsa’nın arkasından yirmi yıl gibi çok kısa bir zaman dilimi (Ms:49) içersinde, Antakya’daki çekişmeden sonra, O’nun yolu iki farklı anlayışa dönüşür. Birincisi Pavlus’un öğretilerine dayanan ve ilk defa yine kendilerine Antakya’da, Yunanca Mesihçiler anlamına gelen (Yunanca mesih anlamına gelen Hristos’tan türeyen) Hristianos denilen dini akım (Elç.İş.11:26)İkincisi de Hz. İsa’nın kardeşi Yakup ve Hz.İsa tarafından irşad için seçilen onbir Havari’nin anlattığı din. Bu Hz. İsa’nın Filistin’deki öğretilerini esas alan topluluk, NASRANİLER ismiyle anılır(Elç.İş.-24:5). Bu iki gurubun yollarının iyice ayrıldığını görmüştük. Bu durumda, Nasranilerle Pavlus arasında kim bilir ne mücadeleler olmuştur. Ama ne yazık ki bugün İncillerde, bunları yansıtan kaynaklardan bugün yoksunuz. Elimizde bu mücadeleyi anlatan, yalnızca tek taraflı Pavlus’un yazdıkları var. Bunlardan durumun vehamiyeti açıkça analaşılmaktadır. Karşı tarafa yapılacak, “Şeytan, köpek“ gibi en ağır hakaretleri ve Pavlus’un kendini haklı çıkarmak için de, “bana Tanrı’dan vahiy geliyor, benim İncilimin dışında gökten bir melek bile yeni bir şey getirse inanamayın“ diyen en ağır iddiaları bunlarda gördük.Yalnız günümüze, II. ve III.yüzyıllardan kalma önemli bir apokrif (Kanon dışı) Nasrani metin sayılan, sonradan çeşitli ilaveler yapıldığı anlaşılan bir kitapçık günümüze ulaşmıştır. İsmi “Petrus’un Tebliğleri-Kerygmata Petrou“. Yani Petrus’un Mektubu . Bu metin de ’Şeytan’ın Havarisi’ diye tanımladığı birinden söz etmektedir. Her ne kadar bu kişinin adı metinde Simon Magus olarak geçse de metni okuyuca geçek kimliğini hemen anlayacaksınız. Mektup ’Petrus’tan kutsal kilisenin efendisi ve baş rahibi olan Yakup’a selamlar…’ diye başlıyor;
“Dolayısıyla biz de aynı geleneği (Musa’nın geleneğini) korumalıyız.Bu nedenle sana gönderdiğim kitapları sadece yetmiş güvenilir kardeşimize ver ve onlar da vaiz olarak yetişmek isteyen sonraki kişileri eğitsinler. Aksi halde, eğer bu yapılmazsa, bizim doğruluk sözümüz pek çok farklı fikir ve yoruma göre bölünebilir. Bunu bir kehanet olarak söylemiyorum, aksine bir tür belanın başlangıcını görüyorum.Çünkü bazı Yahudi olmayan kişiler benim Yasa’ya (Tevrat’a) uygun olan sözlerimi reddediyorlar ve bunun yerine ’düşman’ın Yasa’ya aykırı ve aptalca öğretisini kabul ediyorlar. Ben henüz hayatta iken bile bazıları benim sözlerimi çarpıtmaya çalışıyorlar, çarpık yorumlara tabi tutuyorlar. Beni Yasa’yı kaldıran bir kişi olarak gösteriyorlar. Ben böyle bir şeyi elbette anlatmadım, eğer kalbimden geçirdiysem bile Tanrı beni affetsin. Çünkü böyle bir işe girişmek Tanrı’nın Yasa’sına karşı gelmektir ki, O bunları Musa’ya kendisiyle konuşarak öğretmiştir…(sözkonusu kişiler) etraflarına fikirlerini yayarken bunların benim fikirlerim olduğunu söylüyorlar. Ben yaşarken bu tür yalanlar yaydıklarına göre, ben öldükten sonra kimbilir daha ne kadar yalan uyduracaklar?“13
Bunları anlatan İncillere baktığımızda Hz. İsa’nın kendinden sonra yerine halef seçtiği sanılacak kadar önemli bir Havarisi olduğu hemen anlaşılmaktadır. Lider Yakup’a direktifler verecek kadar ileri bir kişiliğe sahiptir. Hz. İsa İncillerde ’Kilisemi senin üzerine kuracağım’ (Matta16:18), ’Kuzularımı güt, Koyunlarımı otlar’ (Yuhanna 21:15) diyerek kendinden sonra onu son derece önemsemiştir. Şimdi bu önemli Havari, daha hayatta iken öğretilerinin değiştirildiğinden şikayet etmektedir. Durumu ciddiyetini anlayın. Sonrada 2. Petrus Mektubunun giriş kısmındaki Hz. İsa hakkındaki tanımlamaları ve sonundaki Pavlus’un öğretilerini öven ilaveleri düşünün. Bir de Petrus’un bu ifadeleri ışığında düşünün ve Hz. İsa için Tanrı mı yoksa peygamber mi tanımlaması yapıyor dikkat edin;
“Peygamberimiz (İsa) bizlere, Şeytan’ın kendisini ayartmak için kırk gün boyunca mücadele ettiğini, başaramayınca da, onun ölümünün ardında sahte havariler göndererek dinini bozmaya and içtiğini anlatmıştı. Bu nedenle, size gelen hiçbir öğretmeni, eğer Yakup’tan onay almamışsa–ki o efendimizin kardeşidir ve Kudüs’teki İbrani Kilisesinin (topluluğunun) yöneticisidir—kabul etmeyin. Aksi halde, Efendimizi ayartmak için kırk gün uğraşmış ve başaramayınca da onun ardından sahte elçiler gödermeye söz vermiş olan Şeytan, size sahte bir öğretmen yollayabilir….“.14
Petrus’un Şeytana benzeterek düşman diye niteleyerek kendisinden sakınılması için uyardığı kim acaba;
“Bir peygamber, peygamber olduğu belli olduktan sonra, anlattığı konularda mutlak güvenirliğe sahip olur. Bu nedenle kendisini izleyen öğrencilere de hiç kuşku duyulmayan doğruyu öğretir. Ancak inancını bir görünme ya da rüyaya dayandıran kişi çok tehlikeli bir durumdadır, çünkü gördüğü şeyin doğruluğuna güvenilmez. Çünkü kendisine görünen ve kendisiyle konuşan varlık, bir şeytan ya da saptırıcı bir cin de olabilir..Nitekim biliyoruz ki pek çok putperest ya da günahkar bazı görümler ve rüyalar görmüşlerdir, ancak gördükleri şeyler şeytanlar ve cinlerdir…Dinsiz, hatta din düşmanı kişiler bile görümler görmüşlerdir ve bunu kutsal yazılardan (Eski Ahid) ispatlayabiliriz.Abilemelek (Tevrat-Çıkış, 20:3), Mısır Firavunu (Tevrat-Çıkış, 41) ve Nabukadnezzar (Tevrat-Daniel,2) bunun örnekleridir.Dolayısıyla bir insanın bu tür görümler görmesi onun dindar bir kişi olduğu anlamına gelmez.O halde bir görünüme dayanarak ortaya cıkan bir insan,bir öğretmen olma hakkını kazanır mı? Eğer bunun böyle olduğunu söylüyorsan, o halde gerçek Öğretmen (İsa) neden bir yıl boyunca öğrencilerini yanında gezdirerek eğitti ? Dahası senin sözlerinin doğru olduğuna, Isa’nın gerçekten sana gözüktüğüne neden inanalım? Senin anlattıkların onun öğrettiklerine aykırı iken, onun sana göründüğünü nasıl kabul edelim? Hayır, eğer bir saatliğine bile olsa onun yanına gelseydin ve onun dersini dinleseydin, o zaman gerçek bir Havari olabilirdin ve Havarilerini de severdin. Çünkü o Havariler onun yardımcılarıydılar.Ama sen bana cephe aldın.. Eğer bir düşman olmasaydın beni kötülemez, anlattıklarını engellemeye çalışmaz, beni ’kınanmış’ saymazdın.. Eğer beni ’kınanmış’ sayıyorsan, beni İsa’nın öğrencisi yapan Tanrı’ya karşı geliyorsun. Eğer doğruyu gerçekten öğrenmek istiyorsan, önce bizim ondan öğrendiklerimizi öğren. Ve gerçek bir Havari ol ve bizim kardeşlerimizin arasına katıl.“15
Şimdi burada Hz. İsa’nın yolundan saptığı için uyarılan kimdir acaba? Petrus’un bu mektubunda anlatılan kişinin gerçekte Pavlus olduğunu, kendisinden bu metnin alıntısı yapılan Wayne A. Meeks, “The Writings of St. Paul: Annoted Text Criticism.W.W.Norton & Company Limited, New York, 1962. sayfa 178“ isimli eserinde belirtmiştir. Bu kadar açık kanıttan sonra, hala dileyen Petrus’un bahsettiği kişi için büyücü Simon Magos olduğunu iddia edebilir. Şimdi Pavlus’un Galatyalılara Mektup (2:11)’de ki kavganın sebebi iyice anlaşılmıştır sanırım. Öyle yol arkadaşı Luka’nın Elçilerin İşleri (15:39)’da yazdığı gibi basit bir olay olmadığı sanırım iyice anlaşılmıştır. Eğer gerçekten bir takım görümler gördüğünü söyleyerek, kendisine Tanrı’dan vahiyler geldiğini öne süren kişilerin görümlerine göre hareket edeceksek, günümüzde de bir çok böyle görümler gördüğünü ilan ederek, yeni dinler oluşturmaya çalışanlarıda normal karşılamamız gerekir. Günümüzde ABD’de yaygın olan Mormonların (Son Zaman Azizleri) kurucusu Joseph Smith’te kendisinin aynen Pavlus’ta olduğu gibi parlak bir ışık şeklinde Baba Tanrı ve İsa’yı gördüğünü, onlardan vahiy alarak yeni bir anlayışta Hıristiyanlık oluşturduğunu iddia eder. Hemde 81 ülkede 5 milyona yakın inananı (1981 yılında) olan bir yeni akım.16 Yine ‘YOL’ tarikatının kurucusu Victor Paul Wierwille’de yine Tanrı ile konuştuğunu ve ondan vahiyler almakta olduğunu iddia etmektedirve İsa’nın Tanrı olmadığını, ‘Tanrı olan yalnızca Baba’dır’ der.17 Bugün bunlara da inanan milyonlarca taraftar vardır. Her biri de Pavlus gibi, Hıristiyanlığı eleştirip yepyeni ilaveler getirmektedirler.Yine bir kilise tarihçisi olan Epiphanius Nasranî öğretilerinde Pavlus’un, gerçekte Tarsuslu bir Yahudi olmayıp, aslında Grek olduğu, Grek bir anne ve babadan doğduğu, Yahudilikle ilgisi ise, genç yaşta Kudüslü bir başrahibin kızına âşık olduğu ve kızla evlenebilmek için sünnet olup, kendisini Yahudi gibi gösterip Ferisi mezhebine mensup olduğunu yazmaktadır. 18 Zaten güya asıl adı Saul olmasına rağmen, nedense Yunanca Pavlus ismini kullanır. Bu gerçekten böyle ise Hz. İsa’nın mesajını neden Yunan felsefesine benzettiğini çok iyi açıklar. Bu konuda, Mıchael Baigent ve Richard Leigh’ in beraberce yazdıkları “Ölü Deniz Parşömenleri Gerçeği” kitabında da çok ilginç iddialar bulunmaktadır. Bu kitabın 16. bölüm başlığı “Paul: Roma Casusu mu? Muhbir mi?” dir. Bu bölümde Pavlus’un, Romalılar tarafından nasıl korunup kollanıldığı, İleri gelen Romalı yöneticilerle samimiyeti Luka’nın yazdığı,‘Elçilerin İleri’ kitabından örnekler verilerek anlatılmakta ve devamla şöyle yazılıdır;
“Paul’un (Pavlus) yaşam öyküsündeki tek şüpheli unsurlar bunlar değil. Daha en başında zenginliği, Roma yurttaşı oluşu ve egemen kurumlara aşinalığı onu ahbaplarından ve ilk kilisenin diğer üyelerinden farklı kılıyordu. Egemen seçkinlerle etkin bağlar kurabildiği çok açıktı. Bu kadar genç bir adam nasıl olmuştu da…Dahası Romalılara mektubunda (16:11) ‘Herodiyon’ isimli bir arkadaşından bahsediyor.Bu ismin hakim hanedanla ilişkisi ortada. Ve Elç. İşlerinde (13:1) Paul’un Antakya’daki bir arkadaşından şöyle bahsediyor: ‘Bölge Kralı Herod ile birlikte büyümüş olan Menahem.’ Burada da onun yüksek soylu tabakasının üyeleri ile ilişkisine bir kanıt var.İddia ne kadar şaşırtıcı olsa da Paul’un bir çeşit Roma casusu olduğu en azından muhtemel gözüküyor..Eisenman (Robert Eisenman) bu sonuca parşömenler üzerinde varmış ve sonra Yeni Antlaşma’da bunu destekleyen bölümleri bulmuş. Gerçektende Kumran’da bulunan malzemeler ile Elç. İşler’deki malzemeler birleştirilir, üst üste konursa Paul’un mektuplarındaki üstü kapalı kanıtlarla böyle bir iddia farklı bir olasılığa erişiyor. Fakat başka bir olasılık var ki, bu muhtemel okadar şaşırtıcı değil. Kudüs’teki o karmaşık ve muammalı olaylar (Elç. İşler.21:17’den sonrası), Romalıların hemen bitivermesi, Paul’un şehirden kalabalık bir refaket ile çıkarılması, Caesarea’da kısa süreli konforlu kalışı ve tarih sahnesinden gizemli bir şekilde tamamen kaybolup gitmesi.. Tüm bunlar bizim çağımızda meraklı yankılar yaratıyor. İnsanın aklına ABD’deki ‘Tanık Koruma Programı’ geliyor.”19
Nasranîlere, Tevrat’a ve Musevi geleneklerine bağlı olduklarından, günümüz kaynaklarında, Musevi-Hıristiyanlarda denir. Zaten Hz.İsa, Musevi geleneğine göre gelen, değiştirilen Tevrat öğretilerini düzenleme çabası içinde olan bir peygamber olduğu bir gerçektir. Bu geleneğe göre, eğer öğretileri toplumda kabul görürse Tevrat külliyatına yeni peygamberin öğretilerini içeren (eğer varsa) bir kitapçık ilave edilir ve Musa’nın dini devam eder. Yani binlerce yıl süren bu dini anlayışta, gelen bir sürü peygamber Musevilikten ayrı bir din oluşturmamıştır. Hz.İsa’dan sonra ilk yıllarda, daha dört İncil diye isimlendirilen Hz.İsa’nın hayatını ve öğretilerini anlatan eserler henüz kaleme alınmamıştı. Kiliseler kurulmamıştı ve her şey Yahudi Havralarında anlatılıyordu. Tek kaynak Havarilerin elden ele dolaşan vaaz mektuplarıydı. En erken yazıldığı sanılan Makos’un İncil’i, Ms:60 yılı çıvarında yazıldığı sanılmaktadır. Önceleri Hz.İsa’nın seçkin havarilerinin öğretilerine dayanan bu dini anşlayış, Filistin’de, Suriye ve Arabistan’da, Anadolu ve Romanın birçok bölgelerinde, Mısır ve Afrika’da geniş kitlelerce benimsenmiştir. Bu konuda Fransız Katolik Kardinal Danielou Kasım–1967 de Etude dergisindeki “Hıristiyan asıllarının yeni görüntüsü Musevi-Hıristiyanlık“ isimli makalesinde genişçe bilgi verir. Yazar; bu grupça Pavlus’un hain ve düşman ilan edildiği, bunların eserlerinden ve meşhur Havari Tomas’ın incilinden bahseder.20 Tabi bu iki akımı birbirinden ayıran önemli bir özelliğin de, Pavlus’cu akımın, daha çok Roma imparatorluğundaki Yahudi olmayan kitlelere dayandığı ve Roma hâkimiyeti ve yaygın pagan-putperest inanca yakın anlayışlar (çok tanrıcı-mitolojik-felsefik anlayış, Museviliği reddetme) taşımasıdır. MS:70 yılında Filistin’de Yahudi’ler Roma hâkimiyetine baş kaldırırlar. Bu isyan Roma tarafından çok kanlı bastırılır. Kudüs yerle bir edilir. Tabi oradaki Hz.İsa’ya inananlarda putperest Roma’ya karşıdırlar. Bu durumda Roma hâkimiyetindeki yörelerde, Nasranîler gözden düşer. Pavlus yanlıları bunlarla irtibatını iyice keser. Yanlız bu zaman diliminde Pavlus’ta ölmüştür (M.S:62-64), Yakup’ta (M.S.:68-70).Yakup’u, Hz.İsa gibi kendileriyle mücadele ettiği Kudüs’teki Yahudiler öldürüyor. Yakup’un yerine, İsa’nın yeğeni Kleopas’ın oğlu Simon lider seçilmişti..Bu olaydan sonra Pavlus’cular daha fazla kabul görmeye ve Roma Topraklarında, Roma Hıristiyanlığı olarak daha hızlı yayılmaya başlar.Zaten öğretilerinde, Yahudi karşıtlığı ve mevcut idari otoriteye bağlılık vardır. Nasraniler ise, ikinci Yahudi isyanına (MS.:140) kadar varlığını yine devam ettirirler. Bu tarihten sonra, Filistin, Arabistan, Mezopotamya, Habeşistan ve Arabistan gibi Roma’dan uzak bölgelerde varlıklarını dördüncü asıra kadar sürdürürler. Bu dönemlerde artık Roma, Hıristiyanlığı kabul etmiş, değil Hz.İsa’nın insan olduğundan, Pavlus’un dediği baba Tanrıdan ayrı ve ikinci derecede tanrısal özelliğe sahip olduğundan bile söz edenler, hemen aforoz edilmektedir. Hz.İsa artık pagan-putperest kaynaklı teslis inancına göre Tanrı’nın diğer bir görünümü ve tam bir tanrı’dır. Her taraf yine putlarla doludur. Yalnız bir fakla, Zeus, Apollon’un heykellerinin yerini Hz.İsa ve Meryem’inkiler almıştı. Tabi Nasranîler ve İncillerinin varlığını sürdürmesi zaten mümkün değil. Bu ara nasıl olduysa Yakup’un ve bazı gerçek Havarilerin mektupları, Katolik inanca uydurulmak için yapılan bazı eklemeler olsa da, Tanrı’nın bir lütfu olarak günümüze ulaşabilmiştir. Burada çok önemli bir gerçeği belirtelim. Bu gün elimizde bulunan resmi (kanon) İncil’de yaptığımız incelemelerde yalnız iki yazarın orijinal metinleri korunduğunu tesbit ettik. Bunlar Pavlus’un mektupları ve Hz. İsa’nın kardeşi Yakup’un mektubudur. Bu açıdan bu iki şahsiyet iddiaları herkes için temel alınmalı ve karşılaştırılmalıdır. Tabi bizzat hz. İsa’nın kardeşi ve havarilerin liderlerinden Yakup’un yazdıkları, herhalde bu din adına en doğru olan kaynaktır. Diğerleri ilk dört İncil gibi ya birilerinin Hz. İsa hakkında ki söylentilerinin derlemesi veya havariler adına birilerinin yazdıklarıdır. Mesela “İbraniler’e Mektup” un baş ve son kısmı incelendiğinde yapılan eklemeler hemen göze çarpar. Havari Yuhanna ve Petrus adına yazılan mektuplarda anlatılanlarla, Luka’nın yazdığı elçilerin işlerinde Petrus ve Yuhanna’nın İsa hakkında ki anlattıkları (Elç.İş.2:14-36, 3:12-36, 4:8-12, 5:29-31, 10:34-43) birbirleriyle çelişmektedir. Aksine Elçilerin işleri’nde Petrus ve Yuhanna, Hz. İsa için, Hz. Musa’nın geleceğini bildirdiği peygamber (Elç. İş. 3:22) olduğu belirtilir. Yani Yuhanna’ya atfedilen 3 mektup ve Petrus’a atfedilen 2 mektup havari anlayışıyala çelişmektedir. Şimdi pavlus’un kendi dava arkadaşı Luka’nın yazdığı İncil metninde yeni bir elçi olabilme ölçüsünü tekrar hatırlatalım;
“21-22 “Buna göre, Yahya’nın vaftiz döneminden başlayarak Rab İsa’nın aramızdan yukarı alındığı güne değin bizimle birlikte geçirdiği bütün süre boyunca yanımızda bulunan adamlardan birinin, İsa’nın dirilişine tanıklık etmek üzere bize katılması gerekir.”
23 Böylece iki kişiyi, Barsabba denilen ve Yustus diye de bilinen Yusuf ile Mattiya’yı önerdiler.
24-25 Sonra şöyle dua ettiler: “Ya Rab, sen herkesin yüreğini bilirsin. Yahuda’nın, ait olduğu yere gitmek için bıraktığı bu hizmeti ve elçilik görevini üstlenmek üzere bu iki kişiden hangisini seçtiğini göster bize.”
26 Ardından bu iki kişiye kura çektirdiler; kura Mattiya’ya düştü. Böylelikle Mattiya on bir elçiye katıldı.” (Elç. İşl.1:21-22)
Filistin dışında, Anadolu’da ve diğer Roma Topraklarında büyük çaba harcayarak, bu bölgelerde yaşayan, genelde Yahudi olmayan (gentile) topluluklara yeni dinini yaymaya çalışan Pavlus’ un, Tevrat’tan ve Yahudi geleneklerinden ayrılarak, buralarda yaşayan insanların anlayışlarına uygun, bir takım öğretiler sunmak için yazdığı mektuplar (13 adet), daha sonra yine bu dinin temelini oluşturacak dört İncil’in yazımına da temel oluşturmuştur. Muhakkak ki yine Pavlus gibi, bu bölgelerde Hz. İsa’nın ilk Havarileri de misyonerlik faaliyetleri yaparak, bir takım mektuplar yazıp yazılı eserler bırakmışlardır. Bunları ‘Hangi Havari’ bölümünde genişçe işlemiştik. Ama maalesef onlardan aslı korunarak elimizde olan, bu güne ulaşmış çok sınırlı doküman vardır ve bunlarda asıl Hıristiyanlığın oluşmasında hemen hemen hiç göz önüne alınmaz. Bunun en önemli sebebi, bu din doğduğu yerden ve dolayısıyla asıl inananlarından uzak diyarlarda şekillendirilmiş olmasıdır. Bu durumda karşımıza birkaç din ve Tanrı anlayışı karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Havarilerin, sonra Pavlus’un, daha sonra Kilisenin ve en sonunda da kilise içinde farklı mezheplerin. Her birinin anlayışında da bazı farklılıklar gözlenmektedir. Mesela Katolik kilisenin tanrı anlayışı insan çabasını isteyen, sorgulayıcı ve cezalandırıcı Tevrat’taki Yehova’ya benzer, Martin Luther’e göre ise iman için insanları kendi seçen, insan çabası gerektirmeyen ve imanla kurtuluş veren bir Tanrı anlayışını geliştirmiştir.1 Pavlus tek bir BABA TANRI olduğundan bahseder. Ona göre Hz. İSA Tanrının Oğlu, Kurtarıcı Mesih ve Rab’tir. Bu Tanrı anlayışı misyonerlik yaptığı Roma topraklarında ki Yahudi olmayan Yunan ve Latin halkların, Tanrı anlayışına uygun düşen bir inanç biçimidir. Onlara göre Zeus, Apollon gibi asıl tek bir BABA TANRI anlayışı ile kendilerine KYRİOS yüce efendi (dilimize RAB olarak tercüme edilen ve tam karşılığına oturmayan bu hitabında aslında doğru terçümesi Hz. kısaltmasıyla kullanılan şekil olmalıydı) denilen bunların oğulları sayılan insan Tanrılar (çoğu zaman imparatorlar) bulunmaktadır. Zaten İncillerde Tanrı’ya ayrı (Tanrı-Theos), Hz. İsa için ayrı hitap şekli (Kyrios, Rabbi vs.) Hz. İsa’nın Tanrı’ya eş tutulmadığının en önemli kanıtıdır. Pavlus’un Tanrı tanımlamalarında aynen bunları görmekteyiz;
“4 Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, “Dünyada put bir hiçtir” ve “Birden fazla Tanrı yoktur”.
5-6 Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pekçok “ilah”, pekçok “rab” vardır- bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz. (1.Korintliler-8)
“3 Her türlü tesellinin kaynağı olan Tanrı’ya, merhametli Baba’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! (2.Korintliler-1)
“17 Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum.” (Efesliler-1)
Yukarıdaki Pavlus’un ifadelerinden Hz. İsa’nın kendinden yüce bir Tanrı’sı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. PAVLUS BU İFADELERDE AÇIKÇA “RABBİMİZ İSA MESİHİN TANRISI VE YÜCE BABASI” OLAN TEK BİR BABA TANRI’DAN söz etmektedir. AÇIKÇA TESLİSTEKİ BABA TANRI’NIN TEK OLDUĞU VURGULANMAKTADIR. Yani teslisteki gibi tanrıya eş özellikte başka tanrılardan söz etmemektedir. Hatta hesap gününde bile İsa’nın Baba’ya bağımlı bir kul olduğunu vurgular;
“24 Bundan sonra Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrı’ya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak.
25 Çünkü Tanrı bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekir.
26 Ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür.
27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan Tanrı’yı içermediği açıktır.
28 Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrı’ya bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” (1.Korintliler-15)
Pavlus’a göre İsa paganlardaki gibi Tanrısal özelliklere de sahiptir. Aşağıdaki ifadelerinde ise Hz. İsa’nın Pagan anlayışındaki Tanrılık özelliklerine sahip kutsal bir varlık olduğu vurgulanmaktadır;
“6 Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.
7-8 Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. (Filipililer-2)
“15 Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur.
16 Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı.
17 Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.
18 Bedenin, yani kilisenin başı O’dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O’dur.
19 Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü. (Koloseliler-1)
Ve insan olduğu da vurgulanarak;
“5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)
Zaten İncillerde Hz. İsa 69 yerde kendisini İNSAN olduğunu vurgular. Bu durumda tekrar özetlersek, Pavlus için tek bir Baba Tanrı ile insanlarla arasında aracı ve kurtarıcı olan, Baba Tanrı’dan aşağı konumda tanrısal özelliklere sahip, fakat insan olan Tanrının Oğlu Rab İsa Mesih bulunmaktadır. Konsillerde kilise tarafından oluşturulan Baba Tanrıya eşit ve Baba Tanrının görünümü olan bir Tanrı anlayışı olduğunu söylemek mümkün değildir. Pavlus’ta açıkça, biri Baba, diğeri insan olduğu halde Oğul Tanrı sıfatı verilmiş Paganlardaki gibi aslında biri Tanrılaştırılmış insan olan iki farklı Tanrı vardır. Baba Tanrı’nın üstünlüklerini çok açık bir şekilde vurgulamış olan Pavlus’un Titus-2:13 ve Romalılara Mektup -9:5′ te Hz. isa’yı iki yerde doğrudan Tanrı olarak tanımlaması bu anlayıştan kaynaklanmış olsa gerek. Tabi bu anlayışta bir insanı tanrılaştırmak olduğu için tevhid inancını bozan bir şirk anlayışıdır. Ancak bir farkla o da teslisteki gibi üçlübirlik gibi Tanrı’ya her yönüyle eş bir tanrı anlayışı değildir.
Buna rağmen eski Yunan ve Roma kültüründe asıl olan Baba Tanrı ve bu da tek olduğundan, ona bağlı insan olan ikinci derecedeki Tanrılar, O’nun tek tanrılığını bozmuş olmuyor. Tabi bu anlayış Yahudilik ve İslam’da ki Tanrı anlayışına uymamaktadır. Bu durumda Baba Tanrı’dan aşağı konumda, ama O’na bağlı onlarca Tanrı türet ve bunların heykellerini tapınaklara dik, sonrada bizim için asıl olan tek Baba Tanrı’dır demek ne kadar akla mantığa uyar anlamak zor. Gerekirse ‘İbranilere Mektup’ta anlatılan Melkisedek içinde Tanrı denebilir, bütün tanımları uymaktadır (İbraniler 7:1-3). Bu ara tesliste üçüncü bir Tanrı konumunda olan Kutsal Ruh’u, Pavlus nasıl tanımlıyor birde ona bakalım.
“9 Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih’in Ruhu olmayan kişi Mesih’in değildir.
10 Eğer Mesih içinizdeyse, bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir.
11 Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu’yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir.” (Romalılar-8)
“26 Bunun gibi, Ruh da güçsüzlüğümüzde bize yardım eder. Ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz, ama Ruh’un kendisi, sözle anlatılamaz iniltilerle bizim için aracılık eder.27 Yürekleri araştıran Tanrı, Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Tanrı’nın isteği uyarınca kutsallar için aracılık eder.”(Romalılar-8)
“2 Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u, Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız?3 Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz?4 Boş yere mi bu kadar acı çektiniz? Gerçekten boşuna mıydı?5 Size Kutsal Ruh’u veren ve aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa’nın gereklerini yaptığınız için mi, yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor?“(Galatyalılar-3)
“4-6 Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.” (Titus-3)
Yukarıdaki ifadeleri incelediğimizde açıkça anlaşılan Kutsal Ruh’un, Tanrı’nın inananlara her türlü destek ve yardımı sağlayan Tanrının güçünü tanımlamak için kullanılan bir ifade olduğu açıktır. Bu anlayışta yine Roma –Grek putperest pagan anlayışıyla harmanlanmış olduğu açıktır. Bu anlayışta Tanrıların Ruhu her konuda etkin rol oynamaktadır. Ancak Pavlus’ta, Tanrının Ruhu olarak belirtilen Kutsal Ruh’u da Tanrı olarak tanımlamaya yol açacak herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Pavlus, İnanan insanlara destek olup mucizeler oluşturması için Tanrı tarafından inananlara bir güç gönderildiği ve verildiğini belirtiliyor. Bunun teslisteki Tanrı olan, üçüncü bir şahsiyeti anlatan bir tarafını görememekteyiz. Herkes bilir ki, Tanrı inananların dostu, yardımcısı ve destekçisidir, Tanrının fiilleri ve sıfatları da Tanrı değildir. Tanrı bölünmez, eşi ve benzeri yoktur, hiçbir şey O’na denk olamaz. Dolayısıyla Tanrıyı başka varlıklar temsil edemez. O, tesliste olduğu gibi, kainattaki bir varlık gibi sayılarla tanımlanamaz ve bölünemez. İşte İznik konsilinde tartşılıp tasviye edilen Ariusçuluk aslında görüşlerini Pavlus’tan almaktaydı. Arius’a göre Oğul, tıpkı Pavlus’ta olduğu gibi, Baba gibi ezeli olmayıp, kainat yaratılmadan önce Baba’dan yaratılan bir varlık olup , Baba’ya boyun eğmektedir. Ariusculuk tam bir Pavlusçuluktur. Baba, rab ve ruh’u birbirinden ayrı tanımlayarak, üstünlük ve tanrısal özelliklerin Baba’da olduğunu açıkça vurgulamaktadır.
İşte teslisteki üç kimlikten bahseden ifadeler. Bunlarda açıkça bir teslis varmı?
“4-6-Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyden üstün, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.” (Efesliler-4)
Hala ikna olmayanlar için, Pavlus’a göre kim kimden daha üstün olduğunu bir kez daha gösterelim:
“3 Ama şunu da bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih’in başı Tanrı’dır” (I.Korint-11)
Gelelim Tanrı olan Kutsal Ruh’la ilgili başka çelişkilere. Kutsal Ruh, inananlara çeşitli yetenekler veren ve onlara iman yolundaki çalışmalarında rehberlik eden teslisin üçüncü Tanrısı hakkından verilen bilgilere bakalım. Kutsal Ruh’un mahiyetini anlama konusunda bize yardımcı olacak ve onu geniş bir şekilde açıklayan Yuhanna İncilidir. Şimdi bu esere bakalım;
“16-17 Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.
26 Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.”(Yuhanna-14)
“7 Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim.
12 “Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız.
13 Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek.”(Yuhanna-16)
Kutsal Ruh’u tanımlayan bu ifadeleri dikkatli okursak sizin tanıdığınız, aranızda yaşayan, yine işiten ve konuşan bir insandan bahsettiği açık değil mi? Burada yine önemli bir tahrifattan bahsedilir. Eğer burada Tanrı olan bir varlıktan söz ediliyorsa niçin bir insan gibi tanımlanıyor. Eğer bu tanımlamalar doğru ise demek ki Tanrı değil. Belki de burada gerçekten hz. İsa’dan sonra gelecek yeni bir peygamberden bahsediliyor da olabilir. Çünkü yukarıdaki tanımlamalar Tevrat’ın ve İncillerin diğer yerlerindeki Ruh tanımlamalara hiç uymamaktadır. Birçok Müslüman yazar bu ifadelerden dolayı, Yunanca aslı Paraklet olan ve ‘yardımcı’ olarak tercüme edilen bu kelimeden kasıt, İncilde beklenen ‘O Peygamber’in gelişini gizleyen ve Kur’anda ifade edilen ‘İncil’de adı Ahmet olarak geçen peygamber’ olduğu iddiasında bulunmaktadır. Zaten cümlenin yapısında “başka bir yardımcı-Gerçeğin ruhu-Kutsal Ruh” ifadesi tam oturmamaktadır ve bazı eski elyazmalarında bu ilave yoktur. Gerçeğin Ruhu sonradan ilave bir tanımlama olduğu açıktır. İşin uzmanlarınca “Paraklit veya Periklit” olan bu kelimenin Aramice aslı Ahmed ve Muhammed manasındadır.
Bunu sonradan Müslüman olan ve Abdulehad Davud ismini alan Hristiyan din adamı “Tevrat ve İncil’e göre Hz. Muhammed” isimli eserinin 264-317 sayfalarında ispat etmektedir. Aslında Hz. Muhammed’in peygamberliği ile ilgili Kur’an’daki ayetlerle, Tevrat ve İncil’de aşağıda verilen ayetler üzerinde düşünülse daha isabetli olur;
“157 Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları O elçiye, O ümmi peygamber’e uyanlar (var ya), İşte O Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.” (Kuran-Araf-7)
“15 Tanrınız RAB size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onu dinleyin” (Tevrat-Yasanın Tekrarı-15)
Şimdi de İncilde Tevrat’ta bahsedilen peygamberi görelim;
“19-20 Yahudi yetkililer Yahya’ya, “Sen kimsin?” diye sormak üzere Yeruşalim’den kâhinlerle Levililer’i gönderdikleri zaman Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu -açıkça konuştu, inkâr etmedi- “Ben Mesih değilim” diye açıkça konuştu.
21 Onlar da kendisine, “Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?” diye sordular. O da, “Değilim” dedi. “Sen beklediğimiz peygamber misin?” sorusuna, “Hayır” yanıtını verdi.” (İncil-Yuhanna-1)
İncideki ifadelere baktığımızda Mesih Hz. İsa idi, İlyas’ın da Hz. Yahya olduğunu, yine İncil’de Hz. İsa kendi ağzıyla söylüyor.35 Bir tek geriye beklenen peygamberin kim olduğu kalıyor. Zaten Hz. Muhammed Tevrat’ta söylendiği gibi Hz.İshak’ın kardeşi Hz. İsmail soyundan değil midir? Diyeceksiniz ki bunu Kuran’daki ‘O peygamber’le ilgisi nedir? Bir de Kitabı Mukaddes Şirketinin 1999 yılında ki İncil tercümelerine bakarsak konuyu iyice anlarız;
“21 ‘Öyleyse kimsin? İlyas mısın sen? ‘ diye sordular. Yahya ‘Değilim’ dedi. ‘Sen O peygamber misin? Sorusuna da, ‘Hayır’ diye karşılık verdi.” (Yuhanna-1)
Yeni tercümelerde ‘O Peygamber ‘olmuş ‘Beklenen Peygamber’, gerçi aynı kapıya çıkar. Bir de bunları yeterli bulmayanlar için şimdi de H.z. İsa için Tevrat’tan Yeşaya-7′den verilen en önemli kehanete bakalım;
“14 Bundan ötürü Rab’bin kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak”
Şimdi Tevrat-Yeşaya’nın bir bölümünden, H.z. İsa’nın geleceğini işaret ettiğini belirttikleri bu ifadelerin gerçekte neyi anlattığını anlamamız için konun tamamına bakalım;
“1Uzziya oğlu Yotam oğlu Ahaz Yahuda Kralı’yken, Aram Kralı Resin’le, Remalya oğlu İsrail Kralı Pekah Yeruşalim’e saldırdılar, ama ele geçiremediler.
2 Davut’un torunları Aram’ın Efrayimliler’le güçbirliği ettiğini duydular. Ahaz’la halkının yürekleri rüzgarda sallanan orman ağaçları gibi titremeye başladı.
5 Aram, Efrayim ve Remalya’nın oğlu sizin için kötü şeyler tasarlıyor. Diyorlar ki
,6 Haydi, Yahuda’ya saldıralım, halkı korkutup ülkeyi ele geçirelim, Taveal’ın oğlunu kral ilan edelim
.7 buna karşılık Egemen RAB diyor ki, bu tasarı asla gerçekleşmeyecek.
13 Bunun üzerine Yeşaya, “Dinleyin, ey Davut’un torunları!” dedi, “İnsanların sabrını taşırmanız yetmezmiş gibi şimdi de Tanrım’ın sabrını mı taşırıyorsunuz?
14 Bundan ötürü Rab’bin kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.
15 Çocuk kötüyü reddedip iyiyi seçecek yaşa gelince tereyağı ve bal yiyecek
.16 Ama çocuk kötüyü reddedip iyiyi seçecek yaşa gelmeden, seni dehşete düşüren o iki kralın toprakları ıssız kalacak.
17 RAB seni, halkını ve babanın soyunu Efrayim’in Yahuda’dan ayrıldığı günden bu yana görülmemiş bir felakete uğratacak; üzerinize Asur Kralı’nı saldırtacak.” (Yeşaya-7)
Sanırım konu anlaşılmıştır. Aram Kralı ile İsrail Kralı birlik olup, güneydeki Yahuda Krallığına saldırma planları yapmaktadırlar. Peygamber Yeşaya bu durum karşısında, 14. ayette belirtilen kehanette bulunuyor. İmmanuel isminde bir çocuğun doğacağını ve bu akil baliğ olduğu yaşa geldiğinde, bu saldırgan kralların ülkeleri, Asur saldırıları ile perişen olacakları kehanetinde bulunmakta ve bu kehanette gerçekleşmiştir. Yani Tevrat-Yeşaya’da ki bu kehanetin Hz. İsa zamanıyla ve Hz. İsa ile bir ilgisi görünmemektedir. Zaten Hz. İsa isminin manası “Rab Kurtarır”, İmmanuel’in anlamı ise “Tanrı bizimledir”. Yani isim bile tutmamaktadır. Ama İncillerde Hz. İsa için verilen en önemli Tevrat kehaneti budur. Bunlar Hz. İsa için kehanetse, ya bunlara ne denir;
“13 Arabistan’la ilgili bildiri: Arabistan çalılıklarında geceleyeceksiniz,Ey Dedan kervanları!
14 Ey Tema’da oturanlar, Su getirin, susamışları karşılayın, Kaçıp kurtulana ekmek verin.
15 Çünkü onlar kılıçtan, yalın kılıçtan, Gerilmiş yaydan, çetin çarpışmalardan
kaçtılar.
16 Rab bana şöyle dedi: ‹‹Kedar’ın bütün övüncü tam bir yıl sonra sona erecek.
17 Okçulardan, Kedar savaşçılarından pek az sağ kalan olacak.››Bunu söyleyen,İsrail’in Tanrısı RAB’dir.” (Yeşaya-7)
Nasıl Hz. Muhammed’in Hiçreti ve ardından Bedir savaşını anlatıyor mu? Tema Medine, Kedar da Mekke’dir. Bedir de Hiçret’ten 1.5 yıl sonra olmuştu. Aslında Bedir’den önce çatışmalar var. Eh bu Hz. İsa için verilen kenahetten daha mantıklı. Bir kere başında bile Arabistan’la ilgili bildiri diyor. Yani geçmişte kalmış bir olayladan çekip alınmıyor.
Dönelim tekrar Kutsal Ruh’un Tanrı’lığına. Aslında bunun gerçekten anlatıldığı gibi Tanrı olup olmadığını ve Hristiyanlara destek verip vermediğini anlamak için, Hıristiyanlık tarihine bakarak karar verebiliriz. Kutsal Ruh inananlara rehberlikle görevliydi. Diğer semavi dinlerde olmayan bu ilahi destek sayesinde Hıristiyan dünya, ilahiyat ve kilisenin faaliyetleri açısından, diğer inançlardan çok daha dirlik düzenlik içinde olması, bunun en büyük ispatı olmalıdır. Ama eserimizde görüldüğü gibi bu konularda görülmemiş bir kaos ve kilisenin icraatlarındaki karmaşadan, kendilerini bile isyan ettirmiş, bir sürü Protestan gurupların doğmasına yol açmıştır. Hıristiyanlıkta ki kaos, böyle bir rehberden mahrum diğer dinlerde yoktur. Bu da bize bu anlayışında gerçek olmadığının en açık kanıtıdır veya Hz. İsa ve Havarilerine var olan bu desteğin, daha sonra O’nun yolundan sapanlar üzerinden kaldırıldığıdır. İncillerde Hz. İsa ve gerçek Havarilerin hayatına baktığımızda bunu görmekteyiz. Kur’an ‘da bu konu aydınlatılmaktadır;
“253..O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık mucizeler verdik ve onu Ruhul kudus (Kutsal Ruh) ile güçlendirdik.”(Kur’an-Bakara-2)
Ayni şekilde bu destek sağlam bir iman sahibi olmaları için Müslümanlar içinde söz konusudur.
“22….İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir.Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır.”(Kur’an-Mücadele-58)
Ama aynı desteğin Hz. İsa’dan sonra da sürdüğünü, kilise konsilleri ve icraatlarına bakarak söyleyebilir miyiz? Son olarak Kutsal Ruh’la ilgili İncil’deki son derece önemli bir ifadeye daha bakalım. Eğer kutsal Ruh gerçekten Tanrı ise aşağıda anlatılanlara ne denir;
“17 Petrus’la Yuhanna onların üzerine ellerini koyunca, onlar da Kutsal Ruh’u aldılar.
18-19 Elçilerin bu el koyma hareketiyle Kutsal Ruh’un verildiğini gören Simun onlara para teklif ederek, “Bana da bu yetkiyi verin, kimin üzerine ellerimi koysam Kutsal Ruh’u alsın” dedi.
20 Petrus, “Paran da yok olsun, sen de!” dedi, “Çünkü Tanrı’nın armağanını parayla elde edebileceğini sandın. » (Elçilerin İşleri-8)
Nasıl iş bu ki, insanların üzerine el konarak Tanrı dağıtılıyor. Bu konuda Pagan-Putperest Roma-Yunan anlayışıyla karıştırılşdığı ortada. Bu anlayışta Tanrılar olduğu gibi, yine Tanrıların Ruhları her an yardıma hazır heryerde bulunmaktadır. Bu durumda yapılabilecek en mantıklı izahat, inananlara verilen manevi güç ve destekten başka bir şey olamaz. Yok biz başka türlü yorumluyoruz diyenlere söyleyecek sözümüz; ‘Bu sizin şahsi yorumunuzdur. Bu geçekten böyle olsaydı, insanları seven Tanrı kendi kimliği ile ilgili böyle önemli bir konuyu tartışmaya gerek kalmadan açıkça insanlara bildirirdi’. Tevrat’ta birkaç yerde Tanrı’nın Ruh’u (Yaratılış-1:2) geçiyor diye zorlama yorumlarla bir yere varmak çok gülünç. Teslis-üçleme iddiaları için Tevrat’ta gösterilen bazı delilleri görelim;
“Ey Yakub, ve çağırdığım İsrail, beni dinle: Ben O’yum; ilk benim, son da benim. Evet, yerin temelini benim elim koydu, ve gökleri sağ elim yaydı; ben onları çağırınca, birlikte dikilip dururlar…Bana yaklaşın, bunu dinleyin: Başlangıçtan beri gizlice söylemedim; vaki olduğu zamandan beri ben oradayım; ve şimdi Rab Yehova (Baba) ve onun Ruhu (Kutsal Ruh) beni (Söz) gönderdi.” (Yeşaya 48:12-13, 16)
Parça parça toplayıp delil olarak sunulan Yeşaya’nın bu bölümünün tamamı okunursa nasıl zorlama olduğu anlaşılır. Buyrun Yeşaya’dan Kutsal Ruhu tanımlayan başka bir bölüm daha. Bunu da biz bulduk. Dileyen Tanrı olan Kutsal Ruh anlatılıyor diye yorumlasın,
“1 İşay’ın kütüğünden yeni bir filiz çıkacak, Kökünden bir fidan meyve verecek.2 RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak.” (Yeşaya-11)
Yine inançlı insana verilen manevi güç olduğu çok açık. Hala ikna olmayanlar için Yeşaya Peygamberden son bir alıntı daha yapalım. Rabbin İsrail halkı için yaptığı yardımları anlatan bir ifade. Hiç evirip çevirip zorlama yorum yapmadan açıkça Kutsal Ruhu’n ne olduğunu net bir şekilde anlatan ifade. Tevrat’ta her ruh kelimesi geçtiğinde bunu zorlama yorumlarla kilisenin ruh anlayışına yorumlayanlar nedense bundan hiç bahsetmezler. Sanırım, farklı anlamlara çekilemeyecek kadar net bir ifade olduğundan,
“7 Şefkati ve iyiliği uyarınca Bizim için yaptıklarından, evet, İsrail halkı için yaptığı bütün iyiliklerinden ötürü RAB’bin iyiliklerini ve övülesi işlerini anacağım.
10 Ama başkaldırıp O’nun Kutsal Ruhu’nu incittiler. O da düşmanları olup onlara karşı savaştı.
11-13 Sonra halkı eski günleri, Musa’nın dönemini anımsadı. “Çobanlarıyla birlikte onları denizden geçiren, Kutsal Ruhu’nu aralarına yerleştiren, Görkemli gücüyle Musa’nın sağında yol alan, Sonsuz onur kazanmak için önlerinde suları yaran, Bir at nasıl tökezlemeden kırdan geçerse Onları deniz yatağından öyle geçiren RAB nerede?” Diye sordular.
14 Ovaya götürülen sürü gibi RAB’bin Ruhu onları rahata kavuşturdu. İşte adını onurlandırmak için Halkına böyle yol gösterdi.” (Yeşaya-63)
Şimdi konu daha iyi anlaşılmıştır sanırım. Bu ifade de Kutsal Ruh’un Rab’bin insanlara verdiği manevi güç olduğunun çok açık kanıtıdır. Ayrıca Tevrat, Tanr ı’nın adını anmayı yasakladığından, Adonay-Efendi-Rab gibi Kutsal Ruh ta coğu zaman Tanrı’yı belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Bir de bu konuyu okuyan bazı kimseler Matta-12′de ki ifadeler hakkında ne düşündüğümüzü merak ediyordur. Evet, izahı biraz zor bir ifade. Ama zaten bizim iddiamız İncil’de ki bu tutarsızlıklar. Şimdi aşağıda göreceğiniz ifadeleri yorumla yorumlayabilirsen.
“31 Bunun için size diyorum ki, insanların işlediği her günah, ettiği her küfür bağışlanacak; ama Ruh’a edilen küfür bağışlanmayacaktır.32 İnsanoğlu’na karşı bir söz söyleyen, bağışlanacak; ama Kutsal Ruh’a karşı bir söz söyleyen, ne bu çağda, ne de gelecek çağda bağışlanacaktır.” (Matta-12)
Ne demek her günah bağışlanır da Ruh’a küfür bağışlanmaz. Hele İnsanoğlu’na ki, burada insanoğlundan kasıt Hıristiyanlara göre, Tanrı olan Hz. İsa’dır. Nasıl ruh ki bu İsa’dan da üstün tutuluyor. Hani Kutsal Ruh ve İsa teslise göre birbirlerine eşit Tanrıydı. İzahı güç değil mi. Matta-12′de ki ifade de Kutsal Ruh yukarıda belirttiğimiz gibi doğrudan Tanrı anlamında kullanıldığı çok açıktır. Fakat yine de bir fikir vermesi açısından bu ifadenin kökeni için Kanona dahil edilmemiş BARTALOMEUS İNCİLİNDE bakalım.
“2 Gerçekten,gerçekten söylüyorum ki, her insanın her günahı affedilecek, ama Kutsal Ruha karşı olan günahları affedilmeyecek. 3 Bunun üzerine Bartolomeus Kutsal Ruha karşı olan günah nedir?4 İsa cevap verdi: Babama hizmet eden her insana karşı bozgunculuk eden herkes, Kutsal Ruhu aşağılamıştır.Tanrıya hürmetle hizmet eden her insan, Kutsal Ruha değer verir; ve ona kötü söyleyen de af olmaz.” (Bartolomeus İncili-V)
Belki Matta-12′de ki bu konu da şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Burada ki ifade de Hz. İsa olduğu yorumlanan İNSANOĞLU ifadesi yoktur. Aksine imanlı insana bozgunculuk eden Kutsal Ruhu aşağılıyor. Burada insan daha yücedir. Tekrar konuyu toparlarsak, resmi İncillerde bulunan ifadeler daha önce sözlü gelenekte vardı. Bunlar sonradan bir çok kişi tarafından yazıya geçirildi. Geçirildi ama, kulaktan kulağa nasıl aktarıldıysa o şekilde. Sonra da konsillerle bunların bazıları Kanona (Resmi İncile) dahil edildi. Resmi İncillerde olan bir çok ifadenin aslını, resmiyete geçmemiş (Apokrif) İncillerde görmekteyiz. İşte kimi yazar Kutsal Ruhu Tanrı’nın kendisi için kullanmış, kimisi ise melek, kimisi de Tanrısal güç olarak kullanırsa anlam böyle karışır ve işin içinden çıkılmaz olur.
İstanbul Protestan Kilisesi ruhani lideri Carlos Madrigal “APOLOGİA” isimli kitabının 332. sayfasında Teslis inancına Tevrat’tan bulduğu delillerin en önemli ikisine bakalım;
“1-İbrahim günün sıcak saatlerinde Mamre meşeliğindeki çadırının önünde otururken, RAB kendisine göründü.
2-İbrahim karşısında üç adamın durduğunu gördü. Onları görür görmez karşılamaya koştu. Yere kapanarak birine,” (Yardılış-18)
Bu ifade ilk bakışta gerçekten Tanrı’nın üç kişiden oluştuğuna bir delil gibi görünse de, yine tam bir çarpıtmadır. Yazar zaten Musevi cemaatinin, bu Tevrat bölümünün Türkçe tefsirinde, bu cümlelerde geçen üç adamın, üç melek olduğunu belirttiklerini itiraf eder. Her ne kadar Tanrı “benim gönderdiğim elçiler (melekler) beni temsil eder” dese de , bunlar görüntü olarak gerçek Tanrı değildir. Ayrıca Tanrı adam şeklinde midir ki “ÜÇ ADAM” Tanrı’nın gerçek görüntüsü olsun. İkinci delilini de okuyalım;
“2-RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor.
4-RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
14-Tanrı, “Ben Ben’im” dedi, “İsrailliler’e de ki, ‘Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi.’ (Çıkış-3)
Bu ifade de zaten Musa’ya seslenen “Rabb’in Meleği” olduğu çok açıkça belirtilmiştir. Ayrıca Tevrat’ta Tanrı’nın aracısız direk yüzyüze konuştuğunu söylemek biraz zor. Sina dağında bile Tanrı’nın Musa’ya göründüğünden bahsedilmez. Nedenini aşağıda bulunan Tevrat ifadelerinde ki çelişkileri okuyunca anlayacaksınız;
“10 O günden bu yana İsrail’de Musa gibi RAB’bin yüz yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı.”(Yasa.Tek.:34)
“11 RAB Musa’yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu. Sonra Musa ordugaha dönerdi. Ama genç yardımcısı Nun oğlu Yeşu çadırdan çıkmazdı.
18 Musa, “Lütfen görkemini bana göster” dedi.
19 RAB, “Bütün iyiliğimi önünden geçireceğim” diye karşılık verdi, “Adımı, RAB adını senin önünde duyuracağım. Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, acıdığıma acıyacağım.
20 Ancak, yüzümü görmene izin veremem. Çünkü yüzümü gören yaşayamaz.“(Çıkış:34)
Tevrat- Çıkış: 34:11’de başka, 20’de tersi. Ayni bölümde bir öyle bir böyle. Musa’nın Tanrı ile yüz yüze görüştüğünü bile net değil. C. Madrigal’in iddiaları için son bir kanıt daha sınalım. Hz. Yakup’un güreşini Tevrat’ta okuyalım;
“24-Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.25-Yakup’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup’un uyluk kemiği çıktı.26-Adam, “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıtladı.27-Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.”28-Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek” dedi, “Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.”29-Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup’u kutsadı.30-Yakup, “Tanrı’yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi”. (Yaratılış:32)
Bu Tevrat iddialarını tenkit için, Hz. Yakup Tanrıyla nasıl güreşir ve O’nu yener denildiğinde aşağıdaki ifadeleri delil vererek, haklı olarak “bu güreşin Tanrıyla değil, O’nun meleğiyle olduğu söylenir”
“3-Yakup ana rahminde kardeşinin topuğunu tuttu, Büyüyünce Tanrı’yla güreşti.4-5-Melekle güreşip yendi, Ağladı, kutsanmak istedi. Tanrı’yı Beytel’de buldu, RAB, Her Şeye Egemen Tanrı bizimle orada konuştu, O RAB diye anılır. (Hoşea-12)
Tabi bir kutsal kitap böyle belirsiz olursa, bu konuda bir karar vermek te sorun olur. (Gerçi bir insan bir meleği yenebilir mi bu da ayrı bir sorun). Bütün bu çelişkilerden sonra, hala Hz. İbrahim’in gördüğü gerçek Tanrı’dır diyenlere, biz de deriz ki; “ Tanrı’nın yüzünü gören yaşayamaz” . Görünenin Tanrı mı, yoksa meleği mi? Bu bile net olmayınca üç kimliği hakkında delil olması söylenebilir mi? Karar sizin.
Bütün bunlar Pagan-Putperest zorlama yorumlardır. İncillerde üç kimlik vardır diyemeyiz. Çünkü işin şakası yok, bu en önemli iman konusudur. Kilise ne kadar teslisteki tanrıların birbirine eşit olduğunu iddia ede dursun İnciller aksini söylemeye devam edeceklerdir.
“17 İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O’na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu.
18 İsa, “Bana neden iyi diyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.”(Markos-10)
Birileri Baba, Oğul ve Kutsal Ruh birbirine eşit Tanrı olduğunu iddia ede dursun oğul kendi ağzıyla buna karşı çıkmaktadır;
“28 Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.”(Yuhanna-14)
“21 “Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.”(Matta-4)
Hz. İsa, açıkça kime tapılacağı da belirtmektedir;
”8 İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek,
9 “Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi.10 İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin‘ diye yazılmıştır.”
11 Bunun üzerine İblis İsa’yı bırakıp gitti. Melekler gelip İsa’ya hizmet ettiler.”(Matta-4)
Birileri ‘Böyle ifadeleri insan kimliği ile söylendiğini’ iddia ederek durumu kurtarmak için çabalaya dursun Tanrı’ya eş olan birinin yukarıda ki gibi ayırımı yapması bu gerçeğe terstir.
Şimdi Hıristiyan olan birine “TANRI KAÇ TANEDİR” dersek (İncildeki Matta-12. bölüme ters olmaması için ) teslise göre Tanrı tektir demek mecburiyetindedir. Peki çoğunlukla hangi Tanrı’ya dua veya ibadet ediyosun dersek, neredeyse hepsi RAB İSA’YA diyecektir. Bazen BABA’YA, nadiren de olsa KUTSAL RUHA diyecektir. Buradan ne anlaşılmaktadır. Hıristiyanlar gerçekte 3 adet farklı Tanrı’ya inanmaktadırlar.
Bu gün kiliselerdeki heykel ve ikonaları sadece biz değil, nasıl Protestanlarda bir putperestlik olduğu gerceğini anladılarsa, her gecen gün Hz. İsa’nın ve Kutsal Ruh’unda Tanrı olmadığı gerçeğini de anlayanlar artacaktır. Bu anlayışta olanlar baştan beri hep vardı. Ama sesleri çeşitli baskı ve zulümlerle duyurulmadı. Protestanlık içinde gelişen birçok yeni akım bu gerceği günümüzde dile getirmeye devam etmektedirler. Bugün Antakyalı Nestoirus cizgisine 1600 yılda ancak gelebilenler sanırım yakında ÜNİTERYAN KİLİSELERİN farkına vardığı gerçeklerin haklılığını da anlayacaklar sanırım. Bunların doğruluğunu araştırmak için korkmaya gerek yok. Bu devirde kilisenin kimseyi düşüncelerinden dolayı yakmaya gücü yok. Herkes olayın farkında ama, henüz Nasranilerin Lideri Yakup’un İnciline bakıp “kral çıplak” demek kilisenin içinden gelmiyor.
Hala ikna olmayanlar İsa’nın Tanrı’ya eşit olmadığına son bir delil de İncil’in İbraniler bölümünden;
“9 Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsa’yı, Tanrı’nın lütfuyla herkes için ölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz” (İbraniler-2)
Aynen hz. İsa’nın tanrılığında olduğu gibi, üçlübirlik anlayışıda, ilk üç incile kaynak olmuş Markos İncilinde, Havarilerin İsa’dan sonraki lideri Hz. İsa’nın kardeşi Yakup İncildeki mektubunda ve yine incildeki Havarilerin işleri bölümünde İsa’nın ve Kutsal Ruh’un tanrı olduğundan bahsetmeyi unutmuşlar.
Şunu da belirtmeden gecemeyeceğiz. Son günlerde bir çok hıristiyan sitelerinde nedense önemli bir ayrıntı gözden kaçmamaktadır. MS: 325′te önce İznik Konsilinde Hz. İsa Baba Tanrı’ya eş bir Tanrı ilan edilmişti ve daha sonra da 381 yılında İstanbul Konsil’inde Kutsal Ruh Baba Tanrı’ya eş bir Tanrı ilan edilerek Teslis inancının esasları karara bağlanmış ve bütün kiliselerde aşağıdaki iman bildirgesi esas alınmıştı.
“Yerin ve göğün, görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı, her şeye kadir tek Baba Tanrı’ya inanıyoruz. Bütün çağlardan önce Baba’da olan, Tanrı’dan Tanrı, Nurdan Nur, Gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı, Kendiliğinden varolan, yaratılmamış, Baba ile aynı özden olan, Tanrı’nın Oğlu tek bir Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. Her şey O’nun aracılığı ile yaratıldı. Biz insanlar ve kurtuluşumuz için göklerden geldi.
Kutsal Ruh ve Bakire Meryem’den vücut buldu ve insan oldu. Pontius Platus zamanında çarmıha gerildi, acı çekti ve gömüldü,
Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün dirildi, Göğe yükseldi ve Baba’nın sağında oturdu.
Dirileri ve ölüleri yargılamak için görkem içinde tekrar gelecek ve O’nun krallığına hiç son olmayacaktır.
Baba ve Oğul’dan gelen, Rab olan, hayat veren, Baba ve Oğul ile birlikte tapınılıp yüceltilen Peygamberler aracılığı ile konuşmuş Kutsal Ruh’a inanıyoruz. Tek kutsal evrensel ve elçisel kiliseye inanıyoruz.
Günahların affı için tek bir vaftiz tanıyoruz. Ölülerin dirilişini ve sonsuz yaşamı bekliyoruz.
Amin.”
Hıristiyan sitelerinde nedense bu iman bildirgesi yerine, aşağıdaki teslis inancını içermeyen Havarilerin iman bildirgesi öne çıkarılmaktadır. Umarız yavaş yavaş bu teslis yanlışından Havarilerin doğru Tanrı inancına bir geri dönüş başlamış olsun. Havarilerin iman bildirgesi:
“Göğün ve yerin yaratanı, herşeye gücü yeten Baba,
Tek Tanrı’ya ve O’nun biricik Oğlu Rabbimiz Mesih İsa’ya inanıyoruz.O Kutsal Ruh’tan vücut buldu ve bakire Meryem’den Doğdu.
Pontiyus Pilatus zamanında acı çekerek çarmıha gerildi, öldü ve gömüldü, ölüler diyarına indi, üçüncü gün ölüler arasından dirildi ve göğe çıktı, herşeye gücü yeten Baba Tanrı’nın sağında oturdu.
Oradan dirileri ve ölüleri yargılamak için tekrar gelecektir.
Kutsal Ruh’a, Kutsal Evrensel Kilise’ye Kutsalların Birliğine, günahların affına, ölülerin dirilişine ve sonsuz yaşama inanıyoruz. Amin”
Aslında Havarilerin gerçek Tanrı inancı olan tek Tanrı inancına tekrar geri dönüş çok zor değil. Bir konsil toplanır, geri dönüş kararı alır ve bütün sorun çözülmüş olur. Nasılsa üçlü Tanrı anlayışı konsil kararıyla olmamış mıydı? Bu inancın aslını Hz. İsa’nın elçileri mi daha doğru bilir, yoksa onlardan 4 asır sonra toplanan konsil mi daha doğru bilir? Akıl sahibi bir insan için herşey çok açık ortada.
Eğer şu an Hıristiyan amentüsünü ve Tanrı’nın tanımı olan teslis öğretisi-üçlübirlik gerçek olsaydı Tevrat’ta ki peygamberlerde, İsa’da bu konuyu herkesin anlayacağı açıklıkta hiçbir zorlama yoruma gerek kalmadan defalarca İncil’de anlatırdı. Yüzlerce yıl süren tartışmalara gerek kalmazdı. Ama Tanrı’ya eş koşmak ve O’nu temsil eden putlar çok açık reddedilmiştir.
6 “‘Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim.
7“‘Benden başka tanrın olmayacak.
8“‘Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın.
9 Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım” (Tevrat-yasanın tekrarı-5)
1“‘Put yapmayacaksınız. Oyma put ya da taş sütun dikmeyeceksiniz. Tapmak için ülkenize putları simgeleyen oyma taşlar koymayacaksınız. Çünkü Tanrınız RAB benim.” Tevrat-Leviler-26)
Özellikle ilk dört İncilde ki Hz. İsa’nın tebliğlerine ve Havarilerin İşleri’nde ki anlatılanlara baktığımızda Hz. İsa’nın Yahudilikten ayrı bir din getirdiğini söylemek mümkün değildir. Tevrat hakkında ki (Kutsal Yasa) değerlendirmelerinden bu çok açık
“17 “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.
18 Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak.
19 Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini kim çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak » (Matta-5)
Havarilerine verdiği görev ve talimatlarda da bunu görmekteyiz;
“5 İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın.
6 Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin.
7 Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun.” (matta-10)
Hz. İsa daima insanları yanlışları bırakıp Tanrı’ya yönelmeye çağırdığını görüyoruz;
“17 O günden sonra İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı.” (Matta-4)
Belki de tebliğinin en can alıcı yönü sıradan bir iman olmayıp Tanrı’nın istediği şekilde bir hayat sürmektir;
“21 “Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.
22 O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’
23 O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!‘ diyeceğim.” (Matta-7)
Yukarıda ki ifadelerde yalnızca iman ederek, Hz. İsa’nın öğretilerinin dışında kendi düşüncelerine göre yaşayıp, O’nun adına hareket ettiklerini iddia edenlere güzel bir cevap vermektedir. Hz. İsa yalnızca kime kulluk edileceğini açıkça bildirmiştir;
“10 İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin‘ diye yazılmıştır.” (Matta-4)
Hiçte öyle imanla kurtulmaktan söz etmiyor. Hz. İsa’nın ardından geride kalan ve O’nun yolunda yürüyen Havarilerinin de aynı şeyleri insanlara anlattıklarını görmekteyiz.
“22 “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. (Elçilerin İşleri-2)
“13 İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı, atalarımızın Tanrısı, Kulu İsa’yı yüceltti…
19-20 Öyleyse, günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrı’ya dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenen Mesih’i, yani İsa’yı göndersin.
21 Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, her şeyin yeniden düzenleneceği zamana dek İsa’nın gökte kalması gerekiyor.
22 Musa şöyle demişti: ‘Tanrınız Rab size, kendi kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak. O’nun size söyleyeceği her sözü dinleyin.
23 O peygamberi dinlemeyen herkes Tanrı’nın halkından koparılıp yok edilecektir. (Elçilerin İşleri-3)
Dikkat edilirse hep bir insan olan peygamberden bahsedilmekte ve Rab tanımı yoktur. Hz. İsa’nın yeni öğretilerini kabul eden bu yeni cemaat Filistin bölgesinde Nasranî’ler olarak isimlendiriliyorlardı. “5 “Biz şunu anladık ki, bu adam dünyanın her yanında bütün Yahudiler arasında kargaşalık çıkaran bir fesatçı ve Nasranî tarikatının elebaşılarından biridir.” (Elçilerin İşler-24)
Roma toraklarında ve Anadolu’da ise daha çok Pavlus’un öğretilerinden oluşan yeni bir DİN oluşmuştu ve bu yeni dini akım adı, Mesihçiler anlamına gelen Yunanca Hristianos, yani Hıristiyanlardır. Daha sonraki yıllarda Nasranî kelimesini, birçok dini metinde de görmekteyiz. Daha çok Pavlus Hıristiyanlığının dışında kalan ve Hz. İsa’dan sonra, kardeşi Yakup liderliğinde, O’nun doğru öğretilerinin peşinde Kudüs merkezli bir hayat sürüp Tevrat’ın doğru uygulamalarından da58 ayrılmayan toplulukları tanımlamak için kullanılır. Kuran’da Hıristiyanlardan bahsederken aynı kelimeyi NASARA biçiminde kullanır. Çeşitli kilise babaları tarafından aynı gurup Ebonitler (fakirler ) olarak ta tanımlanmışlardır. Hz. İsa’nın vefatından sonra Nasranîlerin lideri Kardeşi Yakup olmuştur. İncil’de ‘Yakup’un Mektubu’ isimli eser, onun eseridir. Zaten İncil’de ki diğer bölümlerle karşılaştırıldığında yukarıda ana hatlarını verdiğimiz Hz. İsa’nın öğretileriyle tam bir uyum içinde olduğu görülmektedir. Pavlus’un kurtuluşumuz için iman yeterlidir öğretisine karşı açık cevap niteliğindedir.59 Yakup’un Mektubunda Pavlus’ta olduğu gibi Hz. İsa’nın şahsiyeti değil, Tanrı’nın yüceliği ön plandadır, Daima bütün yetkinin tek Tanrıda olduğu vurgulanır.
“5 İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir. (Yakup-1)
Her türlü hastalık ve bağışlanmakta yardım Rab İsa ve Kutsal Ruhtan değil Tanrıdan istenmektedir.
“14 İçinizden biri hasta mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler.
15 İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır.
16 Bu nedenle, şifa bulmak için günahlarınızı birbirinize itiraf edin ve birbiriniz için dua edin. Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir.”(Yakup-5)
Pavlus’un eleştirerek kölelik yasası dediği Tevrat’tan övgü ile, Özgürlük Yasası 60 olarak söz edilir. Pavlus Hristiyanlığının en önemli ibadeti olan ve şu anda kiliselerde Pazar günlerinin en önemli ibadeti olan “Son Akşam Yemeğin” den ve çarmıhta kendini feda eden kurtarıcı İsa’dan hiç bahsetmez. Anlamak isteyen için her şey apaçık ortada. Bütün bunlar her yönüyle Kuran’la da uyuşmaktadır. Zaten Kuran’da Hıristiyanlardan bahsederken bazı guruplar için öğücü tanımlar yaptığı görülür;
“82 ….Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da ‘biz Hıristiyanlarız (Arapça orijinali Nasara ) ‘ diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. “
83 Resule indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz’
84 ‘Rabbimiz bizi iyiler arasına katmasını umup dururken niçin Allah’a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim ?’
85 Söyledikleri bu sözden dolayı Allah onlara; içinde devamlı kalmak üzere, zemininde ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükafatı işte budur.” (Kur’an- Maide-5)
Şu anda mevcut ilk dört İncil ve Pavlus’un Mektuplarında özellikle bir konu dikkati çekmektedir. O da Hz. İsa’nın gerçek inananları olan ilk Havaileri ve ailesinden pek bahsetmemesi. Hatta bunlar için hakarete varıcı sözlerin olması ve annesi ile kardeşlerinin iman bile etmediklerinden bahsedilmektedir.61Tanrı tarafından mucizevî bir doğumla müjdelenen Mesih olacak birine annesi ve kardeşleri nasıl olurda iman etmez. Hz. İsa’dan sonra havarilerin lideri olan kardeşi Yakup bile O’na güya ölümünden sonra iman etmiştir. Hz. İsa’nın ‘Kilisemi senin üzerine kuracağım’ dediği62 ve göğe ayrılışında yücelttiği 63 Petrus’un, Hz. İsa’yı üç defa inkâr ettiğinden bahsedilir. 64 Aynı Petrus’a Hz. İsa İncilde ‘çekil git şeytan’ dediği65 ve hatta annesini bile azarladığı yazılıdır.66 Bu çağda bile 1996 yılında Papa II. John Pul, Hz. Meryem’in tek çocuğu Hz. İsa olduğu ve Yakup’un, Hz. İsa’nın kardeşi olduğunu reddetmiştir. İncillerde açıkça hem de Pavlus’un ağzından söylendiği (Galatyalılar-1:19) halde. Tabi sebebi şu; MS: 431 yılında Efes Konsilinde Kutsal Bakire ve Tanrıça ilan edilmişti. Önemli olan İncillerin ne dediği değil konsillerin dediği. Maalesef Hıristiyanlıktaki sapmaları ve kilisenin yanlış uygulamalarına karşı aydınlanma hareketini başlatan Martin Luther’de kendine Pavlus’u örnek aldığı için o da Nasranî gerçeğini görememiş ve Yakup’un Mektubu için kuru laf satası nitelemesini yapmıştır.67 O zaman dilimi için bunlara göre değerlendirmeler yapabilmek kolay değil. Tamamen dinin temellerini yıkmak gibi algılanırdı. Herhalde bu gerçekleri görebilecek ABD’de ki ‘İsa Okulu’ gibi eleştirel düşünceye açık beyinler için 21. yüzyılı beklemek gerekecekti. Böyle çalışmalarla Hz. İsa’nın ve Havarilerinin yolu olan NASRANÎLİK tüm gerçekliği ile gün yüzüne çıkarılacaktır.
İlk kilise babaları Nasranîlerden bahsederler. Lyons Pikopası İreneus ‘Sapkınlara Cevap’ isimli eserinde ve Justin Marty M.S. 150 yılında yazdığı eserde onlardan bahseder. Her iki kilise babası Nasranîler için, Hz. İsa’yı tanrı değil insan Mesih olarak kabul ettiklerini, Yahudi şeriatına uyduklarını, sünnet olduklarını, Sebt (Cumartesi tatili) gününe uyduklarını, domuz gibi haram yiyeceklerden kaçındıklarını ve Pavlus’çu Hıristiyanlarla düşman olduklarını yazmaktadır.68 4.yüzyıl kilise tarihçisi Evsebus onlar hakkında; Hz. İsa’nın bakire Meryem’den Tanrı’nın bir mucizesi olarak doğduğunu kabul ettiklerini, ama Logos ve Tanrı olarak önceden beri varolduğunu kabul etmediklerini yazar. 69
Demek ki bizim iddialarımızın varlığını, aslında ilk kilise babaları bile doğrulamaktadır. Ama sapkınlık olarak. Nasranî, Nazarenler veya Nasuralar olarak geçen bu kelimenin kökeninin, Hz. İsa’dan önce, merkezi Yahudi anlayışını sapkın bulan bir Yahudi ekolüne ait olduğu bilinir. Yine bu kelimenin, Hz. İsa’nın büyüdüğü kasaba Nasıra ile ilgisi yoktur. Kelimenin İbranice kökü olan NZR ‘adamak veya kendini vakfetmek’ anlamına gelir. Yani ‘kendisini Tanrı’ya adayan’ anlamına gelir. Filip İncili’nde Nasara kelimesi ‘Hakikat’, Nasaralı ise ‘Hakikat Adamı’ anlamında olduğu belirtilir (Filip İncili–47).Bunlar Tevrat’a sıkı bağlı yaşamaları, et yememeleri ve saçlarını kestirmemeleri ile tanınırlardı. Merkezi Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat’ın gerçek olmadığını ve birçok defa değiştirildiğini iddia ediyorlardı.70 Hz. Yahya ile ilişkilerinden dolayı Sabilik de yine bu ekol içinden doğmuş olduğu söylenir. Hz. Yahya’da bu hareketin önemli bir peygamberi idi. Dolayısıyla Yahudiler Hz. İsa’nın hareketini Yahudilik içinde aşırı bir akım olarak değerlendirerek bu hareketi Nasuri akımının devamı saymışlardır. Aynı gurubu ilk dönem kilise babaları, Ebonitler veya Ebionlar (fakirler) olarak ta isimlendirmişlerdir. Çünkü Ebionlar, Hz. İsa’nın peygamber ve Mesih olduğuna inanıyor, fakat Pavlus’un ortaya attığı Tanrılığını kabul etmiyorlardır. Hz. İsa’nın kardeşi Yakup liderliğine bağlı ve kendilerine ait İbraniler İncilini Kabul ediyorlardı. Hıristiyanlar tarafından hazırlanmış bir ‘Hıristiyan Sözlüğü’ konumundaki “A Dictionary of Christian Biography” de II. bölüm sayfa 26–27 de Ebionlar hakkında neler yazmaktadır bir bakalım;
“Ebionlara göre Şeriat herkes için geçerliydi…Bu konuda İsa’nın sözlerinden alıntılar yaparak ‘İsa’nın yolunu aynen izlemeliyiz’ diyorlardı.Çünkü onlara göre İsa Şeriat’a harfiyen uymuştu ve bu nedenle seçkindi..Tahmin edilebileceği gibi Aziz Pavlus’tan özellikle nefret ediyorlardı. Onu Aziz Petrus, Aziz Yakup ve Aziz Yuhanna’ya açıkça karşı gelen bir kişi olarak tanımlıyorlardı. Pavlus’un elçilik yetkisini tanımıyorlar, çünkü onun İsa’yı görmediğini, Kudüs’teki diğer havarilerden de bir eğitim almadığını söylüyorlardı. Pavlus’u ‘aldatıcı ve tanrının sözünü bozan bir saptırıcı’ olarak tanımlıyorlar, onun ‘insanları memnun etmek için şeriatı kaldırdığını’ ve ‘kendisini övdüğünü’ söylüyorlardı. Onlara göre Hıristiyanlık Musa’nın ilkel dini ile aynı şeydi. Eski Ahit yazıları arasında ilk beş kitaba önem veriyorlardı. İsa’yı da; Adem, Nuh, İbrahim, İshak,Yakup,Harun ve Musa ile aynı seviyede ve onların geleneğini izleyen bir Yahudi peygamberi olarak görüyorlardı…Bazı Ebionlar Adem ile İsa arasında bir benzerlik kuruyorlardı.İsa onlara göre Musa’nın halefiydi, daha yüksek bir otorite değil.Kendi İncilleri’nde var olan bir anlatmaya göre İsa şöyle demişti ;”Ben, Musa’nın ‘size rabbiniz olan Tanrı benden sonra içinizden bir peygamber çıkaracak’ diye haber verdiği peygamberim” Ebionlar şarap içmeğe karşıydılar…Öte yandan evliliğe taraftardılar ve hatta erken yaşta evlenmeği tavsiye ediyorlardı.”71
Yine The New Catholic Encyclopedia’nın V.bölüm 29.sayfada Ebionlar hakkında şunları yazar.
“Ebionlar Aziz Pavlus’un teolojisine şiddetle saldırdılar çünkü onun “ İsa’yı gördüm” dediği olayla aslında şeytani bir halüsinasyon gördüğüne inanıyorlar ve onun Kudüs’teki Aziz Yakup tarafından savunulan Yahudi şeriatına bağlılık ilkesine karşı çıkmasına tepki duyuyorlardı…Onların gözünde Mesih bir insan oğlu olarak Yahudi şeriatının büyük bir reformistiydi ve öğretisi , Musa’nın Tevrat’ına sonradan sokulmuş öğeleri ayıklamayı amaçlıyordu…Ebionlar hakkındaki bilgiler genellikle tutarsızlıklarla doludur.Anlatılanlara göre ‘İbranilerin İncili’ adı verilen ve büyük ölçüde Matta İnciline paralel olan bir İncil kullanıyorlardı.72
Son yıllarda Hz. İsa’nın çarmıhtan sağ olarak kurtulduğu, İncil’de devamlı yanında olan Mecdeleli Meryem’le evli olduğu ve Kudüs’ten Fransa’ya kaçtıkları, burada çocukları yaşadıkları yazılmaktadır. Bu konuda en inandırıcı deliller Hindistan’dan gelmektedir. Hz. İsa yanında Meryem isimli bir kadınla geldiği mezarı Keşmir’de Muri bölgesindedir ve 1875 yılına kadar bu bölgenin adı Meryem olarak adlandırlmıştı. Bu mezar Yahudi geleneklerine göre güney ve batı yönündedir. Hz. İsa’nın mezarı da Keşmir bölgesinde Srinagar’dadır. Halk arasında Yuz Asaf (birleştirici İsa), Şehzade Nebi ve Hz. İsa Sahip isimleriyle anılır. Hatta elinde İsa’nın soy kütüğü olan ve O’nun soyundan olduğunu iddia eden Sahipzade Beşerat Selim isminde bir kişi mezarın bakıcılığı yapmaktadır. Selim’in babası ve babaannesinin hastaları iyileştirme güçüne sahip oldukları bilinir.(Da Vinci’nin Kutsak Kasesi,say.179-180, M.Sakioğlu-İst-2006) Keşmir’de birçok insan ve yer isimleri ile kullanılan dillerinde İbranice kelimeler bulunmaktadır. Rus kökenli gazeteci Nikola Notoviç 1887 yılında, Kuzey Hindistan’da Ladak’ta Khemis Budist manastırında bir İncil bulur. Aynı İncili 1925 yılında Avrupa’lı N.K. Rerich’te görmüştür.73 Herhalde Budist manastırında olması onu resmi kiliselerin imhasından korumuştur. İncilin aslı önce, Hz. İsa’yı Hindistan ve Nepal’de yaşarken tanıyan kişiler tarafından Pali dilince yazılmış, daha sonra Tibetçe’ye çevrilmiştir. Bu İncil Roma topraklarında bulunmadığı için, diğer yazarlar gibi pagan, gnostik felsefelerden etkilenmediğinden son derece önemlidir. Başka dillere çevrilme sırasında veya kilisenin görüşlerine uydurmak için eklemeler olduğu endişesinden uzaktır. Yani bu İncil’de saf Nasranî düşüncesi hâkimdir. Belki Hint düşüncesi etkileri bulunur diye düşünülebilir. Ama Hz. İsa’nı 14-29 yaş arası Kuzey Hindistan’a gelip eğitim gördüğünden bahsedilmesine rağmen, daha sonra onların tanrı anlayışlarını reddederek, Tek ve eşiz Tanrı’yı anlattığından uzunca bir şekilde bahseder. Hindistan’da eğitim görerek böyle fikirleri öğrenmesi biraz zor. Bu İncilde Hint Düşüncesinin etkileride yok. Orada eğitim meselesi belki bir abartıda olabilir. Ama biz bunlardan ziyade bu İncildeki Hz.İsa’nın fikirlerine bakmalıyız. Roma-Yunan etkisinden uzak bir bölgede yazılması, bu İncili çok özel kılmaktadır. Bu zamana kadar bulunan diğer İncillerde Mısır-Roma-Yunan paganizminin etkileri göze çarpar. Dolayısıyla bu İncilde özellikle Pagan inançların etkisinin olmaması, onun orijinal öğretilere korudu ortadadır. Bu İncilde Hz. İsa’nın ismi İSSA, Musa’nın ismi MUSSA olarak geçmektedir. Kitapta Hz. İsa’nın Kutsal Ruh’un (Ebedi Ruh) etkisinde olduğu, Tek ve Eşiz Tanrı’yı anlattığı vurgulanır;
“8.İssa adı verilen çocuk, daha çok genç iken Tek ve Eşiz Tanrı’dan bahsetmeye, yolunu şaşıran kalpleri tövbe etmeye ve işledikleri günahlardan arınmaları için ikna etmeye çalıştı.” (Tibet İncili-IV)
“10.Ebedi kanun koyucu Tek’tir. Ondan başka Tanrı yoktur. O, dünyayı başka kimseyle paylaşmamıştır, kendi niyetlerini kimseye anlatmaz.” (Tibet İncili-VI)
“12.Fakat Eş’i olmayan Tanrı’mız, Tek’tir, Kadir’dir, her şeyi Bilen’dir, Lamekan’dır, Alim-i küldür ve İlimlerin Sahibi’dir.” (Tibet İncili-XI)
Böyle bir Tanrı anlayışı, herhalde Hindistan’da bilinen bir şey değildi. Bunlar tam bir ilahi vahiyle bilgilenen bir peygamber sözleridir. Paganlar gibi, Tanrı’ya “BABA” tanımlanması yoktur. İncilde Hz. İsa’nın, üç yıl irşat faaliyetlerinde bulunduğundan bahsedilir. Yine bu İncilde, işin en önemli ve ilginç yanı Hz. İsa’yı çarmıhta asarak cezalandırmak isteyen Yahudiler olmayıp, Roma Valisi Pilatus’un kendisidir;
“24. Hakimler (Yahudi Sanhedrin üyeleri), aralarında istişare ederek, Plat’a (vali Pilatus) dediler: ‘Biz kanunlarımıza karşı çıkarak, bir masumu yargılayarak ve eşkıyaları af ederek üzerimize büyük bir günah almayacağız.25. ‘Ne istersen onu yap’. Bunu söyleyen din adamları ve ihtiyarlar dışarı çıktılar ve : ‘ Biz bu mü’min insanın ölümünden suçlu değiliz’, diyerek, ellerini mukaddes kapta yıkadılar.” (Tibet İncili-XIV)
Burası çok ilginçtir ve dört İncilde aynı sözleri söyleyip ellerini ‘Mukaddes Kap’ta’ yıkayan Roma Valisi’dir.74 Çarmıhta ölüm cezası Tevrat’ta ve Yahudi hukuk kitabı Talmud’ta bulunmayan bir cezadır.75 Zaten çarmıh cezası Roma’ya baş kaldıranlara verilir ve Hz. İsa içinde Roma’ya karşı halkı ayaklandıran, çarmıhta ‘Yahudilerin Kralı’ diye yazılmıştı. Bütün bunlardan bir de şu gerçeğin olduğu anlaşılmaktadır. Zalim ve işgalci Roma’ya karşı Yahudiler ve Hz. İsa karşıydı. Pavlus ve onun yolundan gidenler her ne kadar Roma ile barışık bir din ve İsa portresi sunsalarda, mevcut İnciller’de bu gerçek gizlenememektedir;
“1 Sonra bütün kurul üyeleri kalkıp İsa’yı Pilatus’a götürdüler.
2 O’nu şöyle suçlamaya başladılar: “Bu adamın ulusumuzu yoldan saptırdığını gördük. Sezar’a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.”
3 Pilatus İsa’ya, “Sen Yahudiler’in Kralı mısın?” diye sordu. İsa, “Söylediğin gibidir” yanıtını verdi.” (Luka-23)
Havariler arasında fanatik Yahudilerin (Yurtsever Simon Zealot) bulunması76 Hz. İsa yakalanmadan önce kılıç satın alınmasını istemesi77 Hz. İsa’nın tutuklanmasında Petrus’un kılıcı ile müdahale etmesi bunun kanıtlarıdır.78 Zaten zalim Roma ile uyuşan bir peygamber düşünülemez. Çünkü peygamberlerin daima zalimlere karşı, mazlumları yardım etmek için gönderildiğini görmekteyiz. Çünkü Tanrı zulmü onaylamaz. Affetmediği tek şey insanlara zulmetmektir. Yine Tibet İncil’inde, Vali Pilatus’un Hz. İsa’nın cesedini mezardan gizlice alıp başka yere naklettiğinden ve mezarı boş bulan insanların O’nu göğe yükseldiğini sandıklarından bahseder (Tibet İncili-XIV). Bu da ölümden sonra dirilmesiyle ilgili SON DERECE ÖNEMLİ başka bir ayrıntıdır. Daha öncede dediğimiz gibi, doğru bilgiler Roma-Yunan etkisinden uzak yerlerde. Ortada bir çarmıh cezası olduğu bir gerçek. Ama sonrası net değil. Tekrar özetlersek; İncilde Hz. İsa bir insan peygamber ve asli günah için değil Roma’ya karşı olduğu için çarmıha Roma valisi tarafından çarptırıldı. Tanrı tek ve Hz. İsa’nın dirilip göğe alınması yok. Bütün bunlar resmi söylemleri sarsacak sonderece önemli iddialar. Sanırım Barnaba İncilinde anlatılanları doğrulayacak en önemli metin. Yani bu İncilde tıpkı Nasranilerin Hz. İsa’dan sonraki lideri Yakup’un İncilinin bir benzeri. Yine bu eser de Batı’da olmadığından gereken önem verilmedi. Yine Ortaçağ uzmanı tarihçi Schlomo Pines, 1960 yılında İstanbul’da ki tarih arşivlerinde 5. yüzyıldan kalma Arapça bir doküman buluyor. Bu doküman bugünkü İran sınırına yakın Kuzistan bölgesindeki bir manastırda bulunmuştu ve Nasranîler hakkında bilgiler vermekteydi. Bu dokümandaki bilgilere göre Nasranîler; Hz. İsa’nın Tanrı değil, bir insan olduğu belirtilmekte ve ona ilahlık atfeden her türlü anlayış eleştirilmektedir. Yahudi Yasasının önemi vurgulanmaktadır. En önemlisi Pavlus şiddetle eleştirilmekte ve onun yolunda gidenlerin ’Mesih’in Dinini terk ettikleri ve Romalıların dini inançlarına kapıldıkları’ söylenmektedir. Mevcut İncillerin güvenilmez, ikinci el kaynaklar olduğu anlatılıyor ve Hz. İsa’nın getirdiği müjdenin ve onun hakkındaki bilgilerin yalnızca bir kısmını aktaran ikinci el bilgiler olduğu iddia edilmektedir.79 Bu belgeye göre demek ki Hz. Muhammed’in gelişine kadar bu gurup varlığını sürdürmüştür. İlerleyen yıllarda çeşitli kilise ve konsil baskılarıyla Nasranîler genelde Roma ve Bizans baskılarından uzak Habeşistan, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan bölgelerinde yaşamışlardır. Daha çok doğuda Nasturilik akımında kendini göstermiştir. Nasturilik mezhebinin ayinlerinde bugün bile Tanrı’ya secde etmek vardır.80 Secde etmek ise namazın özüdür. Süryanilikte namazda vardır. Aslında namaz Tevrat’ta da bir çok yerde vardır:
“6-Gelin, secde kılalım ve eğilelim; Bizi yaratan Rabbin önünde diz çökelim” (Mezmur-95
Nehemya-8:6, 2. Tarihler-20:18, 1.Krallar-8:54 vb. Merak edenler Tevrat’a bakabilir. Fakat “Kitabı Mukaddes yayınlarının” 1997 yılındaki Tevrat tercümesine bakılmasını tavsiye ederiz. Çünkü daha sonraki yıllarda basılan Tevrat’ta maalesef yine konuların çarpıtılıp değiştirildiği görülmektedir. Musevi Samirilerin ve Karailerin ibadet yerleri cami gibidir ve tıpkı müslümanlar gibi, abdest alıp namaz kılarlar. Şimdi insan sormadan edemiyor İncillerde birçok yerde Tanrıya tapmaktan bahsediyor. Bu nasıl bir ibadettir kiliselerde neden göremiyoruz? Bütün bunlar Hz. İsa’nın gerçek inancı olan Nasranîlik İnancının nelerden oluştuğunu bizlere anlatmaktadır.
Martin Luther’le başlayan Hıristiyanlıktaki yeni anlayış ve arayışlar günümüzde son derece yaygın bir şekilde Hıristiyan geleneğini yargılamakta, yeni anlayış ve arayışlar sürmektedir. Bu gün günümüzde, orta çağ pagan, felsefik, mitolojik masalların etkisinden ve çeşitli kurumların baskısından kurtulan insanlık, Hıristiyanlığın temellerindeki asıl iman gerçeklerini fark etmeye başlamış görünmektedir. İlk reform hareketlerinde bir ölçüde hür düşünceli ilahiyatçılar belli ölçülerde bu kapıyı araladılar. Yine bir orta çağ olan o yıllarda, Luther, Calvin, zwingli gibi rahiplerin, bu günkü araştırmacılar kadar hür ve cesur olması beklenemezdi. Engizisyon baskısı son hızı ile sürmekteydi;
“Buna rağmen, meşhur Engizisyon, özellikle Catharlar’ı yok etmek için Literalist Kilise tarafından oluşturulmuştu. Engizisyon, bu işi vahşi bir zevkle yaparak erkekleri, kadınları ve çocukları canlı canlı yakmıştır. 1139’dan itibaren Roma Kilisesi heretikleri (sapkınları) mahkûm etmek için konsiller toplamaya başlamıştır. Papa III. İnnocent, ‘Kilise dogmasıyla çelişen kişisel bir Tanrı görüşü yorumlamaya kalkışan herkesin acımadan yakılması gerektiğini’ bildirmiştir.”81
1481-1808 yılları arasında Katolik engizisyon mahkemelerinde 34024 kişi yakılarak ölüm cezasına çarptırılmıştır. Protestanlara karşı yapılan haçlı seferlerinin sonucunda,1618–1648 yılları arasında otuz yıl süren din savaşlarında Avrupa’nın üçte biri yok olmuştur. Sadece 20 milyon Alman hayatını kaybetti. Bu hareketler ancak Papanın otoritesini, yanlış uygulamalarını ve kiliselerdeki putperest uygulama olan Hz. Meryem’e, resim ve heykele tapmayı durdurabildi. Aslında Nasranîlik etkisinde ki doğu Hıristiyanları, İstanbul patriği Nestorius önderliğinde gelişen Diofizitçi-Nasturilik hareketi (Hz. İsa’nın dili olan Aramice konuşan Süryani topluluk), dinin aslını korumaya çalışan ilk gerçek Protestanlıktı. Ama bir farkla Nasranîlik etkisindeki Nasturilik, Hz. İsa’nın ilk öğretilerini, sapmaların olduğu günlerde korumaya çalışmış. Protestanlık ise saptırılmış olan öğretileri çok sonraları aslına döndürmeye çalışmıştır. Nasturilik Katolik Kiliseyi daha başından kabul etmemişti. Resim, heykel ve ikonalara tapmayı ve Hz. Meryem’i Tanrı’nın anası olduğunu reddederler. Batı reformcularının henüz hala göremedikleri Hz. İsa’nın Tanrılığının yanında, hiç olmazsa İnsan yönünün de olduğunu vurgulamışlardır ve İncillerde Tanrıya tapmanın ne olduğunu bunlarda görebiliriz. Çünkü tapmanın aslı olan 3 vakit namazda kılarlar. Hem de aynen İslam’da olduğu gibi.82 Aslında Batı’da 1600’lü yıllarda Martin Luther’in önderliğindeki Protestan hareket, sadece Katolikliğin içinde ve Batı’da yenidir. Doğu’da ise bu yeni bir şey değildi ve daha ilk yıllardan beri Antakyalı Nestorius önderliğinde Katolik sapmalara Nasturilik Kilisesi-topluluğu karşı çıkarak ayrı bir mezhep oluşturmuştular. İşte NASTURİLİK, 325 YILINDA İZNİK KONSİLİNDE TASVİYE EDİLEN ARİUSCULUĞA BENZER BİR AKIMDIR. ARİUSCULUK İSE GÖRÜŞLERİNİ MEVCUT İNCİLLERDEN ALIR, YANİ PAVLUSUN GÖRÜŞLERİNDEN ALIR. ARİUSÇULUĞA GÖRE HZ. İSA TAM BİR TANRI DEĞİLDİR. TANRI’DAN AŞAĞI KONUMDA VE YARATILMIŞ BİR VARLIKTI. BİR ÇOK YANLIŞ ANLAYIŞIN TEMELİNDE PAVLUS OLMASINA RAĞMEN, PAVLUS’TA TESLİS ANLAYIŞI YOKTUR. YANİ OĞUL BABAYA EŞİT DEĞİLDİR.
27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan TANRI’YI İÇERMEDİĞİ açıktır.
28 Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan TANRI’YA BAĞIMLI olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” (1.Korintliler-15)
PAVLUS İNCİLDEKİ MEKTUPLARINDA, BABA’YI (TANRI’YI), AÇIKÇA İSA MESİH’İN TANRI’SI İLAN EDER (Efesliler-1:17,2.Korintliler-1:3). HZ. İSA’DA, TANRININ KENDİNDEN ÜSTÜN OLDUĞUNU DA ZATEN AÇIKÇA BELİRTİR.
“28 Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.”(Yuhanna-14)
Gerçek bu derece açık olduğu halde M.S.325 yılında İznik konsilinde, aslında pagan inançlarından tam kurtulamamış Bizans İmparatoru Costantin’in, birazda ülkesindeki paganizm taraftarlarıyla Hıristiyanlığı bir araya getirme gayretleri sonucunda hz. İsa Tanrılaştırılıp teslis inancına sapılmıştır. Aslında Protestanlık, Nasturiliğin doğruluğunun Batı’da onaylanmasıdır ve bir çok konuda İncilin aslına dönüştür. Ama yalnız Batı’da yapılan her şey büyütülüp meşhur edildiğinden, Nasturilik akımına gereken önem verilmemiş, yıllar sonra Batı’nın bu gerçeği ancak anladığını tespit etmiş olalım. Ancak daha Nasturilik seviyesine ulaşamamıştır. Nasturilik hiç olmazsa Hz. İsa’ın bağımsız bir insani bir yönünün olduğunu vurgular. Tabi bu görüşünü de Pavlus’tan alır;
“5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)
Martin Luther’in bu gerçeği görmediğini sanmıyoruz. Çünkü diğer bazı Protestan gruplar bu gerçeği açıkça vurgular. Fakat her şeyi değiştirmek o yıllarda kolay değil. Bu yolda binlerce kişi canından olmuş. Kilise resmi konsillerle Hıristiyanlık adına, İncil’le bağdaşmayan bir sürü pagan-putperest anlayışı bu dine katıyordu. Ama baskılarla belli dönemlerde susturulsalar da gerçek İncillere bağlı samimi dindarlar, kilisenin bu öğretilerine karşı mücadelelerini çeşitli isimler altında sürdürerek, Batı’da 1600 yıllarındaki Protestan başkaldırıya zemin hazırladılar. Kilise baskısıyla yıllarca sindirilmiş bu insanlar, Anadolu’dan İrlanda’ya kadar her yerde varlığını sürdürdüler. Balkanlarda, Bulgaristan’dan Bosna’ya kadar Bogomiller (Tanrıyı sevenler), 1100 yıllarından 1500 yıllarına kadar papanın her türlü haçlı seferlerine dayanabildiler ve en sonunda 1463 yılında bir kısmı (Bosna-Hersek) Osmanlı idaresine kendi istekleriyle katıldılar.83 Ayni şekilde Güney Fransa ve İspanya’da yine Kathar’lar (Arınmışlar) ve Alplerin derin vadilerinde korunan Vodua’lar varlıklarını koruyarak, Protestan başkaldırısına kadar her türlü Engzisyon işkenceleri ile mücadele ettiler. Bogomillerin öderi Vasil, Katharların önderi Pierre de Bruys diri diri yakıldılar.84 Gerçi her biri tam Nasranî çizgisini koruyamamasına rağmen, doğuda Nasturiler, batıda bunlar resmi Katolik anlayışa karşı direnen gruplardır. Böylece orta çağın karanlıklarından, aydınlanmanın başlangıcı olan reform çağına kadar, bu mücadele kesintisiz sürmüştür. Sonunda beklenen büyük Protestan sorgulama sonucunda papalığın din anlayışı büyük ölçüde aslına döndürüldü. Bilinen meşhur reformist din adamları İncillere daha yakın bir din anlayışı geliştirdiler. Ancak bu bilinen ana Protestan hareketleri Tanrı anlayışında Havariler Hareketine (Nasrani anlayışına) yaklaşamadılar. Gerçi reformcular Luther, Calvin ve Zwingli’den ibaret değildir. Bu ara Tanrı’yı üçlemeye karşı çıkanlarda oldu. Hem de Papalığın merkezinde İtalya’da. Bu anlayışı 1550’li yıllarda başlatan Lelio ve Fausto Socianus’ların soy isimlerinden dolayı bu hareket ‘Sosyanizm olarak anılmıştır. The Catholic Encyclopedia bu akımı şöyle tanımlamaktadır;
“Sosyanistlere göre, üçleme diye bir şey yoktu. Hz. İsa Rab ile ya da Kutsal Ruh’la aynı özden (dolayısıyla Tanrı) değildi.”
Üçlemeyi reddeden Socianus, Allah’ın zatı’nın bir olduğunu, üç tane varlıktan söz etmenin akıl dışı olacağını savunuyordu. Tabi bunları 1600’lü yıllarda söylemek zor işti ve okulları kapatılıp birçoğu diri diri yakıldı.85 Hz. Âdem’den insanlığa intikal eden asli günah teorisini ve Hz. İsa’nın haç’ta bu günahlara kefaret olduğu anlayışını da reddediyorlardı.86 Sosyanistlerden sonra bu akım yine 16. yüzyılda ‘Üniteryan’, yani bizim lisanımızla ‘Tevhidçi’ akım olarak, Osmanlı toprağı olan Transilvanya, yani bugünkü Polonya topraklarında gelişti. Bu gelişmelerde Osmanlı’nın yani İslam’ın etkisi büyük olmuştur. Bu gerçeği Florida Üniteryan Kilisesi’nden Rahip Jack Donovan ‘İslam, US, and Yeats’ Dilemma’ İslam Amerika ve Yeats’in İkilemi başlıklı vaazında şöyle dile getirir;
”Polonya, Macaristan ve Transilvanya’daki bazı reformcu Protestan Hıristiyanlar bir inanç esası olarak ‘Allah Birdir’ demeye başladılar: ‘Sözde tanrılar yoktur, Allah vardır’. Hıristiyanlıktaki genel inanışlara aykırı bu düşünce işte o günlerde ortaya çıkmıştı. Ölüme meydan okuyan ifade nerden kaynaklanmıştı? Protestanlık 1520 ve 1530’larda çok yeni ve üçleme karşıtıyken, Müslüman Osmanlı İmparatorluğu Hırvatistan, Macaristan ve Transilvanya’yı fethetmişti.”87
Şimdi de bu belgeye bakalım. İmparator V. Charles’in baskılarına karşı Protestanlar Osmanlıdan yardım isterler. Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dır. Cevabını okuyalım;
“Flandre ve İspanya memleketlerinde Lüteran mezhebi üzere olan beyler ve beyzadeler ve sair Lüteran mezhebi ayanı… Biz Cenab-ı Hakk’ın birliğine ve Muhammed Mustafa Efendimizin hak peygamberliğine amme-i ehl-i İslamla itikat ve itimadımız olup siz dahi puta tapmayıp, kiliselerden putları ve suret ve nakusları reddedip Hak Teala birdir ve Hazret-i İsa peygamber ve kuludur deyu itikat edip… Papa denen bi-din, halikını bir bilmeyip ve Hazret-i İsa aleyhisselama tanrılık isnad edip halkın nice kulların ol tarik-i dalalete sevkedip nice kanlar dökülmesine sebep olmakla siz, Papalığa kılıç çekip merhamet-i şahanemiz sizin tarafınıza masruf olup kara ve deryadan her hal ile muavenet-i husrevanemiz zuhura gelmek ve ol zalim-i bi-din elinden sizi halas ve hak dine sevk etmek lazım gelmiştir.”88
1526’da Mohaç meydan savaşını kazanması Katolikliğe ve kilisenin zulmüne büyük darbe vurmuştu. Bundan güç alan Protestanlık hareketi Lüthercilik, Macaristan, Slovkya ve Transilvanya’da yayıldı. Daha sonra bu hareket Kalvinist görüşleri benimsedi.89 Bu gün Macaristanda halen devletçe tanınmış Üniteryan kilise varlığını sürdürmektedir. Polonyalı Üniteryan rahiplerin yayınladığı önemli bir belge olan ‘Racovian Catechism’ isimli dokümanda Üniteryanizm hakkında şu bilgiler verilmiştir;
“İsa Mesih’e Tanrı’lık isnat edenlerin fikri yalnızca düz mantığa ters düşmekle kalmaz, aynı zamanda Kutsal Kitaplara da muhaliftir. Aynı zamanda, sadece Baba’nın değil, oğlun ve Kutsal Ruh’un, tek bir Tanrı olan üç farklı varlık olduğuna inananlar da büyük bir hataya düşmektedirler. Tanrı kesinlikle tektir bu yüzden de, üç bağımsız varlık olarak yeni bir Tanrı açıklamasıyla gelenler tamamen bu özle çelişirler. İznik Konsili’ne kadar geçen süre içersinde ve o dönemde yaşayanların yazılarına göre, Konsilden bir süre sonraya kadar, Baba gerçek Tanrı olarak biliniyor ve kabul ediliyordu. Bu fikre karşıt olanlar ise, sapkın olarak değerlendiriliyordu.”90
Günümüzde ABD ve Avrupa’da bir çok ülkede üniteryan kilise yaygınlaşmıştır. ABD’nin başkanlarında; John Adams, Thomas Jefferson, John Quincy Adams, Millard Fillmore ve William Howaed Taft olmak üzere 5 tane üniteryan vardır. 11 Tane de Nobel ödülü alan önemli başarıları olan üniteryan vardır. Daha fazla bilgi için siteye bakabilirsiniz.
http://en.wikipedia.org/wiki/Unitarianism
Şimdi doğru bir inanç arayan samimi Hıristiyanlar, şunu tekrar tekrar iyi sorgulamalıdır. Asıl gerçek Hz. İsa’nın tanımını, ölümünden 4 asır sonra yapılan oylama sonuçları mı belirler, yoksa bizzat Kudüs’te Hz. İsa ile beraber kol kola mücadele etmiş, onun bizzat eğittiği Nasranilerin-Ebionitlerin iddiaları mı? Eğer bizzat İncil’den delil arayan varsa, bizzat kardeşi ve Havarilerin lideri Yakup’un Mektubu’nda tanımlanan Tanrı inancını tekrar tekrar okusunlar. Üniteryanlar kefaret inancını kabul etmemekte, Oğul kavramı Tevrat’ta ki gibi mecaz olduğunu savunmakta ve mevcut İncillerde teslis inancının olmadığını ve bunların insan eseri olduğunu kabul ettiklerinden bazı hatalar içerdiklerini kabul etmektedirler. Demek ki bizim İncillerde dikkat çektiğimiz konuların onlarda farkında. Ön yargılardan uzak aklıselim olan her insan bunu görebilir. Hele ellerinde Kutsal Kitap olarak kabul ettikleri Tevrat’a bakmaları dahi anlamak isteyene yeter. İki kitaptaki Tanrı anlayışlarını karşılaştırmaları bile yeterlidir. İncillerde Hz. İsa’nın Tanrı’sının adı bile yoktur. Yeni yeni Tevrat’a dönerek Tanrı için bazıları “Yahve” demeye başladı. İyi de Yahve’nin Tevrat’ta tanımı nasıl ona da bir baksalar. Bir tarafta Tevrat’ta insanlar için katliam emirleri veren diğer tarafta İncilerde (adı meçhul) İNSANLARI LÜYFUYLA KURTARAN TANRI. Birbirlerine benzer tarafı var mı? Hangisine inanalım Tevrat’ta ki YAHVE’ye mi yoksa İncil’de ki BABA’ya mı?. Burada Protestanların bir daha dikkatini çekmek isterim. Martin Luther’den sonra Kutsal Kitaba dönüş ile Katolik kilisenin keyfi doğmalarından gerçek dine dönüş başladı. Bu dönüşte belki en önemli olan Tevrat’a ve Yahudi köklere dönüştür. Bu o derece keskin oldu ki, İngiltere’de ki Protestan Puritenler, İngiliz Yahudileri diye anılmaya başladı. İncil’den çok Tevrat okunmaya başlandı. Tekrar sünnet olma, Şabat (cumartesi yasağı) gününe uyma vs. Her konuştuğunda Tevrat’ın ve bunların aleyhinde olan ve Tevrat’a kölelik yasası diyen Pavlus’un Mektuplarında ki söylemler yerine, Hz. İsa’nın ilk İncillerde ki Tevrat geleneğine yönelik gerçek söylemlere, yani dinin aslına dönüş, Kutsal Kitaba dönüş başlamış gibi görünmekte. Tıpkı K. Marks’ın dediği gibi “Yahudilikten doğan Hıristiyanlık, tekrar Yahudi aslına dönüyor”. Yalnız bu gelişmeye dikkat edilmeli. Dini aslına döndüreceğiz diye, Evanjelik denilen gruplar bu işin sonunu Siyonizme hizmete çevireceğe benziyor. Hz. İsa ikinci gelişte, geride bıraktığı inananlarını sahte peygamberlerle beraber bulup cezalandırmasın. Ne de olsa Hz İsa geri döndüğünde yoldan çıkmış ve cezandırılacak bir İsrail ve Kudüs bulacak. Bizden uyarması, Yahudi olacak olan Anti-Crhist’e aldanmamalı.
Birileri bu gidişe dur demeli. Sanırım Batı’da gelişen Katolik ve Protestan teologlardan oluşan ve Hz.İsa’nın gerçek öğretilerini araştıran İSA AKADEMİSİ bu işi gerçekleştirecek. İnsan ön yargıdan kurtulunca bakın neleri görebiliyor. Çağımızın önde gelen teologlarından ve Papalık eski danışmanı Prof. Hans Küng, ‘Christianity and Word Religions’ isimli eserinde Hz. Muhammed’i, “Helenist Gentile Hıristiyanlar tarafından değil de, Yahudi olan İsa’nın ilk tabiileri tarafından algılanan ve anlaşılan İsa-Mesih için bir tanık/şahit olarak” mütalaa ederek Hıristiyanların Hz. Muhammed vasıtasıyla, İsa hakkındaki mevcut görüşlerini yeniden gözden geçirme ve bu şekilde de kendi orijinal inançlarına, yani tarihin İsa’sına dönme şansını yakalayabileceklerinin altını çizmektedir. Bunu yazan Katolik bir profesör hem de Vatikanda ki Papalığın eski danışmanlarından. Şimdi bu görüşlerinden dolayı danışmanlıktan aforoz edildi. Bakalım bu gerçeklerin ne zamana kadar üstü örtülüp aforoz edebilecekler. Sanırım herkes, bir de kiliselerde bir tapınma aracı olarak kullanılan “HAÇ” sembolünü de merak etmektedir. Bunun Hz. İsa ile bir ilgisinin olmadığını belirtmeye gerek yok. Bunun temeli “KABALA”’ dır ve büyü ritüellerinde kullanılır. Merak edenler “Kabbalah, Tradition of Hidden Knowlodge” isimli eserin 127. sayfasına bakabilirler.
İnsanın aklına birde Hz.İsa hakkında İncillerde bir çok yerde peygamber olduğu ile ilgili tanımlamalara (Matta-21:46, Markos-6:4-15, Luka-7:16, Elç.İşl.-3:22, Yuhanna-9:17 vb.) takılıyor. Niçin kilise otoriteleri bu tanımlamaları görmezden gelip yalnızca tanrı olduğu ile ilgili tanımlamaları kabul etmekte. Eğer Hz.İsa tanrı ise bunları kim ve niçin yazmış. İşte bütün bunlar bu dindeki iki farklı gurubun olduğunun ispatıdır. Bazı guruplara göre (Nasraniler) Hz. İsa peygamber, bazılarına göre Tanrı. Sorun şurada; eğer İnciller sadece Pavlus’un yazdıklarından oluşsaydı sorun olmayacaktı. Ama Hz. İsa hakkında birçok Nasrani metinde İncillere girmiş durumda. Daha sonra Pavlus’cu görüş hakim olunca bu Nasrani tanımlamalar görmezden gelinmiş. Tabi mızrak çuvala sığmamış ve Üniteryanlık, Yehova Şahitleri, Birleştirme Kilisesi, Hıristiyan Bilimciler, Uluslar arası Yol gibi yeni Hıristiyan akımlar da teslis inancını reddetmektedirler.91 Gelecek daha her şeyin aydınlanacağı günlere doğru yol almaktadır.
“22 Gizli olan ne varsa, açığa çıkmak üzere gizlenmiştir; saklı olan ne varsa, aydınlığa çıkmak üzere saklanmıştır.23 İşitecek kulağı olan işitsin!” (Markos-4)
Protestanlıkla Martin Luther bu yolu açtı. Bu yoldan ilerleyen Üniteryan Kilise her şeyi anladı ve İncillerdeki tahrifatları gördü. Hala anlayamayan Marovitch’e sorsun. Sanırım o da bunu anladı.
Gelelim Kuran’ın İnciller ve Hıristiyanlar hakkında hükmüne. Kurandan doğru bir hüküm çıkarmak için bilinmesi gereken iki önemli gerçeğe dikkat etmek gerekir. Birincisi okuduğumuz ayetin iniş sebebbidir. Yani hangi şartlarda ki konu hakkında inmiştir. İkicisi ise, aranan konu hakkında kesin hükmün, o konuya ait en son inen ayetlerde olmasıdır. Bu iki esasa dikkat edilmezse başka bir konuyu açıklayan bir ayet, ilgisi olmayan bir konu hakkında hüküm olarak değerlendirilme yanlışına düşülebilir. Savaş meydanlarında inen bir hükmü, barış ortamlarındaki bir hüküm olarak kullamak gibi bir durum buna örnektir. Kuran 23 yıl gibi uzun bir dönemde toplumu yavaş yavaş değiştirerek tamamlanmış bir kitaptır. Yani kuran’nın bütün hükümleri bir anda gelmemiştir. Bazı konularda ilk inen ayetlerde detaylı ve net bilgi verilmemiştir. Daha sonra ilerleyen zaman içinde konu hakkında daha detaylı açıklamalar yapılarak son hüküm ortaya konmuştur. Bu konuya çok bilinen bir örnek vermek gerekirse sarhoşluk veren içkiler hakkında ilk inen ayette “üzümden çeşitli faydalı şeyler ve içki üretirsiniz” anlamında nötr bir yaklaşım vardır. Daha sonra ki ayette “içkide zararda vardır faydada ama zararı daha fazladır” (Bakara-219) şeklindedir. Kesin bir yasak yok .Yani isteyen içer isteyen içmez anlamında. Daha sonra “sarhoşken namaza yaklaşmayın” anlamında ve en son inen ayette” içki, fal okları şeytanın pislikleridir” anlamında kesin yasak edilmektedir. Tabi şu elimizdeki Kuran’da ayet ve sureler iniş sırasına göre dizilmediği için bunu anlamak zor. Aslında meal ve tefsirler iniş sırasına göre okunursa birçok konu daha net anlaşılacaktır. Şimdi birisi İŞİNE GELDİĞİ şekilde bu gerçekleri göz öününe almadan, ilk ayetleri delil olarak alır ve diğerlerini görmezden gelirse Kuran’ın zıttına bir karar verebilir. Allah Kuran’da bir konu ile ilgili ayetleri zaman içinde yavaş yavaş açarak son hükmü bildirir. İŞTE KURANDAN BİR METNİN İÇİNDEN İŞİNE GELEN İFADEYİ CIMBIZLA SEÇİP HÜKÜM VERMEK İŞGÜZARLIKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.
İslamın ilk yıllarında Kuran’ın, Ehli kitabın hakkında ve ellerindeki Tevrat ve İncil hakkında olumlu ifadelerin yer alması, bu dinlerin ve bu kitapların muhtevasının hepsini onaylaması ve kainatın sonuna kadar yürürlükte kalacakları anlamı çıkmaz. Kuran’da İncil-Tevrat ve diğer din mensuplarını övücü ayetlerin olduğu doğrudur. Ama kuran’dan ve İslam’dan başka diğerlerinin hükmünün kalmadığını dikte eden bir çok ayette vardır. Eğer sadece öven ayetlere bakıp bunların da hükmü geçerlidir dersek yanlış hükme varırız. Her birini göz önüne alıp gerçek bir değerlendirme yapmak gerekir. Hz. Muhammed Medineye hiçret-göç ettiğinde bu şehirdeki Yahudi ve Hıristiyanlar ile barış ortamında beraberce yaşamak için bir antlaşma yapmıştı. Bu antlaşmaya göre her din sahibi dininde ve kitabını uygulamakta özgür olacaktı.
İSLAM’IN BU İLK YILLARINDA, TEVRAT VE İNCİLİ ÖVÜCÜ MAİDE SURESİ-44,45,46,47,48,49 AYETLERİ İNER VE DEVAMINDA DA 66,68,69 AYETLERİ İNER. BU DÖNEM İSLAMIN DAHA BAŞLANGICIDIR. ALLAH SON DİNİNİ YENİ KURMAKTADIR, BU DÖNEMDE EHLİ KİTAP PUTPERESTLERDEN DAHA ÜSTÜNDÜ VE DİĞER DİNLERİN HÜKMÜ, YANİ KİTAPLARI HALA GEÇERLİYDİ. ÇÜNKÜ HZ. İSA’NIN PEYGAMBERLİĞİNDE OLDUĞU GİBİ, KUTSAL KİTAPTAKİ BAZI BOZUKLUKLARI DÜZELTECEK PEYGAMBER YENİ GELMİŞTİ. ÖNCE ASIL HAKİM ANLAYIŞ OLAN PUTPERESTLERE KARŞI TEVHİD İNANCININ ÜZERİNDE DURULMAKTA OLDUĞU GÖRÜLÜR.
BİR GÜN YAHUDİLER BİR KONUDA ( ZİNA) TEVRAT’TA Kİ SERT CEZAYI UYGULAMAK YERİNE, HZ. MUHAMMED’DEN HÜKÜM KOYMASINI İSTEDİKLERİNDE “YANLARINDA TEVRAT VARKEN NEDEN SENDEN HÜKÜM SORARLAR” AYETİ BU DÖNEM İÇİN GEÇERLİ BİR HÜKÜMDÜR. ÇÜNKÜ HER DİN SAHİBİ KENDİ DİNİ ESASLARINI UYGULAMAKLA SORUMLU OLAN BİR ANTLAŞMA YAPMIŞLARDI. DAHA SONRA DİĞER DİN SAHİPLERİNİ DÜZENLEYEN AYETLER GELMEYE BAŞLADI. İLK GELEN AYETLERDE HIRİSTİYAN VE YAHUDİLER’İN DİKKATİ, “ÖNCELERİ ELİNİZDEKİ KİTAPLARI DOĞRULAYAN YENİ BİR KİTAPTAN”, DAHA SONRALARI ÇEŞİTLİ YÖNLERİ “DEĞİŞTİRİLEN, UNUTULAN VE TAHRİB EDİLEN” ESKİ DİNİN YERİNİ ALACAK OLAN BU YENİ DİNE ÇEKİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR VE İLERLEYEN ZAMAN İÇİNDE “ALLAH KATINDA TEK DİN İSALAMDIR” HÜKMÜ GELMİŞTİR. ŞİMDİ BUNLARI GÖRECEĞİZ.
Eğer Kuran Yahudi ve Hıristiyanların şu anda ellerinde bulunan TEVRAT VE İNCİLİ tamamen doğru kabul ediyor ve geçerliliği devam ediyorsa (tabi tamamen reddetmez kısmen ilahi vahiyler vardır. Zaten ellerindeki kitaplara bakmazlar mı şeklindeki ikaz bu gibi konudadır), neden Allah Kuran’da EHLİ KİTAP’I İSLAMA VE KURAN’A imana davet eder. Ayrıca ROMA KATOLİKLİĞİNDEN uzak bu diyarlarda Hz. İsa’nın doğru öğretilerine sahip NASRANİ-HIRİSTİYANLAR diyebileceğimiz gruplar yeni bir peygamber beklemekteydiler. Zaten Habeş Kralı Necaşi Örneği bu iddiamızı doğrulamaktadır. Bu sebeble davet önceleri çok yumuşaktır:
46-“İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.’ (Ankebut-29)
“41 - Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
91- Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır.(Bakara-2)
Önceleri ehli kitabı fazla eleştirmezken daha sonraları, atalarının yanlışlığı üzerinde ısrar edenler ve dünyevi menfaat peşinde olanlarla, “HEPSİ BİR DEĞİLDİR” diye hak dine yakın olanlarla olmayanlar ayırt edilmiştir:
“113-Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.
114- Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.
115-Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir. (ali İmran-2)
62-Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara-1)
Demek ki durum Prof. Süleyman Ateş gibilerin dediği BU KİTAPLAR VE DİNLER KIYAMETE KADAR GEÇERLİ DEĞİL. Eğer bu iki kitabın gecerliliğini Kuran onaylamışsa ve bu kitaplara göre yaşayan herkes kurtulacaksa, aşağıdaki Kuran ayetlerini nasıl değerlendireceğiz;
64- De ki: “Ey Kitap ehli! Ancak Allah’a kulluk etmek, O’na bir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin”. Eğer yüz çevirirlerse: “Bizim müslüman olduğumuza şahid olun” deyin.(Ali İmran-64)
111 - Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” (Bakara-2)
Aksine ehli kitap İslama davet edilmekte ve bu daveti kabul etmeyip hala eski dinlerinde kalmayı ısrar edenlerin akibeti bakın nasıl anlatılmaktadır. Prof. S.Ateş bunları iyi okumalı.
“5 - Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
6 - Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.(Beyyine)
Ve en sonunda kesin hüküm bildiriliyor;
“84-De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.”
85-KİM İSLAMDAN BAŞKA BİR DİN ARARSA, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran-2)
Aklımız da hiçbir şüphe kalmasın. Eğer ehli kitap cennetlikse bizimde onlara uymamızda bir sakınca olmamalı. Fakat onlara uyanları bakın Allah nasıl uyarmakta:
100-Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. (Ali İmran)
YANİ BURDA, DİĞER PEYGAMBERLERİ VE KİTAPLARI KABUL ETMEK ONLARIN HALA GEÇERLİKLİĞİNİ ONAYLAMAK DEĞİLDİR. KONU İTİRAZ KABUL ETMEYECEK DERECEDE NETLEŞMİŞTİR. EĞER BU DİNLER HALA GECERLİLİĞİNİ KORUYORSA, NEDEN HZ. MUHAMMED KENDİSİNİ ZİYARETE GELEN NECCAR HIRİSTİYAN DİN ADAMLARIYLA TARTIŞIR VE ONLARI YENİ DİNE DAVET EDER. NEDEN ALLAH, BU TARTIŞMA SONUNDA İKNA OLMAYAN HIRİSTİYANLAR İÇİN;
“BU HUSUSTA SENİNLE KİM TARTIŞIRSA DE Kİ: GELİN OĞULLARIMIZI VE OĞULLARINIZI; KADINLARIMIZI VE KADINLARINIZI; KENDİMİZİ VE KENDİNİZİ ÇAĞIRALIM, SONRADA DUA EDELİM DE, ALLAH’IN LANETİ YALANCILAR ÜZERİNE OLMASINI DİLEYELİM. (ALİ İMRAN-61)
DİYE LANETLEŞME AYETİ GÖNDERİR ?
İNCİL DEĞİŞMEMİŞSE, Kuran niçin Maide-17′de ve 72 ‘de
“YEMİN OLSUN Kİ, MERYEMOĞLU İSA MESİH TANRIDIR DİYENLER KAFİR OLMUŞTUR” der ?
“TANRI ÜÇÜN ÜÇÜNCÜSÜDÜR DİYENLER CEHEMNEMDEDİR ” DER ? NİÇİN “HZ. İSA İÇİN ÇARMIHA GERİLMEDİ” (Nisa-157) der ? EY EHLİ KİTAP MERYEM OĞLU İSA ANCAK BİR PEYGAMBERDİR (Nisa-171) DER? ALLAH “EY MERYEM OĞLU İSA! “ALLAH’TAN BAŞKA BENİ VE ANNEMİ İKİ TANRI EDİNİN” DİYE SEN Mİ SÖYLEDİN? (Maide116) der? NEDEN İNCİLE CEVAP OLARAK “ALLAH ÇOCUK EDİNMEMİŞTİR.0′NUNLA BERABER HİÇBİR TANRI YOKTUR” DER?
Kur’an İncil’i ve Hıristiyanları en belirgin sapkınlıkları, tevhid inancı konusunda devamlı eleştirirken, Tevrat ve Yahudileri de en büyük sapkınlıkları olan seçilmiş ırkı konusunda eleştirmektedir (Maide-18, Bakara-94-111,Araf-169,Ali imra-75).
BUNLARLA İLK ZAMANLARDA YAKIN İLİŞKİDE OLUNMUŞ VE GERÇEĞİ ANLAMALARI İÇİN, BU YENİ DİNE (İSLAM) HZ. İBRAHİMİN YOLU DENMİŞ, KURAN DA AYNİ ALLAHTAN İNDİRİLMİŞ VE ELİNİZDEKİ KİTAPLARI DOĞRULAR DENMİŞ. AMA DAHA SONRA İLERLEYEN ZAMAN İÇİNDE YAKIN İLİŞKİLER BOZULMUŞ VE EHLİ KİTAP İÇİN BİR DÖNEM
“YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARI DOST EDİNMEYİN. ONLAR BİRBİRLERİNİN DOSTLARIDIR. SEN ONLARIN DİNİNE GİRMEDİKÇE ONLAR SENDEN MEMNUN OLMAZLAR ”
DİYE HÜKÜM GELMİŞTİR.
DAHA SONRA DA SON HÜKÜM OLARAK “ONLAR SİZİN ÜLKENİZE VE DİNİNİZE SALDIRMADIKÇA ONLARLA İYİ İLİŞKİLER KURMANIZDA SAKINCA YOKTUR” HÜKMÜ SON HÜKÜM OLMUŞTUR.
Gerçeği anlamak isteyene son olarak bir kaç Kuran ayeti daha göterelim:
12. Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç verirseniz) andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur.
13. Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkamın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
14. “Biz hıristiyanlarız” diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen (verilen öğütlerin veya Kitab’ın) önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.
15. Ey ehl-i kitap ! Resulümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
16. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir. “ (Maide Suresi )
BİZİM ALLAH’IN KURAN’DA GÖRDÜĞÜMÜZ HÜKMÜ KISACA BU. ÜLKEMİZDEKİ ÜNLÜ ABD’Lİ MİSYONER DANİEL WİÇKWİRE 419 SAYFA “KUTSAL KİTABIN DEĞİŞMEZLİĞİ” İSİMLİ BİR ESER YAZARAK, KURAN’DAN KONU İLGİLİ 30 CIVARINDA AYET ALIP İNCELİYOR VE BUNLARDAN ÇIKARDIĞI HÜKÜMÜ OKUYALIM;
“hemen belirtmek gerekir ki, Kuran’ın Yahudi ve Hıristiyanlara şiddetli uyarıları, “ELİNİZDEKİ KİTAPLAR YANLIŞTIR, ONLARI BIRAKIN GELİN MÜSLÜMAN OLUN” manasında ve üslubunda değildir.(say-166) Şimdi Kuran’a bakalım gerçek böyle mi?
19. Allah nezdinde hak din İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur. *
20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmilere de: “Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?” de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir. * (Âl-i imran)
“3.Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyuruyor. (Maide)
“85.Kim İslâm dininden başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i imran)
28-O, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. (Allah) o hak dini bütün dinlere üstün kılmak için (böyle yaptı). Şahit olarak Allah yeter.(Fetih Suresi)
KARAR SİZİN!!!! TABİ, İŞİNE GELENLERİ ALIP, GELMEYENLERİ GÖRMEZDEN GELİRSENİZ BİN FARKLI HÜKÜM ÇIKARIRSINIZ.
<---- Geri
Hz.İsa Hristiyan mıydı -01
<---- Geri
Hristiyanlık -Anasayfa
Alıntı - KAYNAK:
http://www.hzisahristiyanmiydi.com/