|
|
|
bir dürüye türküsü
bin dokuz yüz yetmiş yedinin yedi tepesinde
iki çürük zeytin bile etmezken leylanın şehla gözleri
ben bir kirpiğin için bin türkü yazma deliliğinde
habire sağa sola soruyordum –söğütlü çeşme neresi gardaş
osmanağa nerede –ne diyon oğul burası ıstambul
arayan mevlasını da bulur belasını da ama
mecnunun leylasını bulacağı da yalan olur
gördüğün bu insanların çoğunun
–dünü de yok yarını da –bu yağmurlu sonbahar akşamında
iki kere iki dört eder ıstambulda -bir kere bir yine bir
bilmem kaç salyalı dudağın aşındırdığı
kirli paslı kadeh diplerinde
ben sevda zehrine ararken panzehir
ahır kokan bir pavyonunda beyoğlunun
* * * * *
dışarıda herifler koşuşturuyordu
–kızansamış itler gibi
-it deme itlere hakaret ve bunlara övgü –
itlerden özür dilerim
bacak kadar çocuklar kaçak sigara tezgahlarında
afyon esrar eroin satıyordu
üç beş onluktan üç beş yüzlüğe
kumralı esmeri ve sarışını ile
ondördüne basmamış kızlar satılıyordu
her bir kuytu köşesinde arka sokağın -emniyetin yüz adım ötesinde
pazarlıklar yapılıyordu kıyasıya ağa düşen taşralı bir sürü avanak
-bu gecenin nasibi- bölüşülmeye çalışılıyordu pezevenkler arasında
bitli otelin eşkıya kılıklı yalaka katibi ellerini oğuşturarak
babanızın bağı mı paylaşamadığınız şunun şurasında
hadi artık anlaşın aranızda diyordu fifti- fifti
–bir onluk da ben isterim helalinden
–şeytana papucunu ters giydiren bu pazarlığı
seyrediyordu iblis hayıflanarak
aklından geçmeyen bunca pislik karşısında
utanıyordu bu beceriksiz halinden
secde edesi geliyordu her birinin önünde
ayaklarını öperek yalvararak
bu sokağa hiç girmemiş cebrail
–ömrü billah- bu adamlarla işi olmamış anlaşılan
gökten pis bir yağmur dökülüyordu -şaşkın ellerinden mikailin
salyadan balgamdan kusmuktan vıcık vıcık bu dar sokaklara –
şubat ahırları gibi kokan –yüzlerce sarhoşun ağzından
bir türkü yayılıyordu
-bir tuhaf bir alaylı–türkü değil sanki kabus -
-dürüyemin güğümleri kalaylı
* * * * *
kirli paslı kadeh diplerinde
ben sevda zehrine ararken panzehir
ahır kokan bir pavyonunda beyoğlunun
mecnunun kırk düğümlü kırk yıllık sevgisinin
bir yudum sirke bile etmediği günümüzde
–kim kadir kıymet bilir
sana sevdalandığımın onuncu yılını kutluyordum
eroinmanlar kadar mutlu ve her şeyi unutmuş
bin dokuz yüz yetmiş yedinin yedi tepesinde
eskiden yedi tepeydi –şimdi yetmiş tepeyi tutmuş
bütün gece boyunca seni düşündüm
on yıldır unutamadım seni bunca yemine rağmen
bilmeyen inanmasa da–bilen bilir kara sevdayı -
ister inan ister inanma –bilirim inanmazsın sen
çok sarhoş vardı o gece o pavyonda
hepimiz sarhoştuk istisnasız
ve işin tuhafı bir kadın vardı karşı masada –
tıpkı sana benzeyen
tepeden tırnağa-oynak ve haşin-bir yavru kedi gibi
minnacıktı burnu- saçları beline kadar uzun ve sarıydı
çakır gözleri vardı- fırtınadan önceki denizler gibi
sokulgan ve yırtıcı –ikisi de evet-sana ondan baktım
her kadın gibi –kadınlığınca -yalancıydı ve güzel-
bir aralık senin gibi baktı bana –soğuk ve eğrelti
dudaklarından bir gülücük düştü –küçücük
karşılık beklercesine –almadım-almazsan alma dercesine
önce dudakları sonra omuzları çıktı düştü
dişlerini gördüm –kirlisiydi kireç beyazının
sonra elleri düştü yana –uzun tırnaklıydı-galiba
evet –tıpkı kedi pençesi gibi- kedileri hep severim ben
ama- ürperdim korktum bu defa –nasıl oldu bilmiyorum
-dalmışım galiba-gözlerimiz karşılaştı bir daha
sonra ellerimiz –sonra dudaklarımız- sigara kokan
çingene pembesi boyalı üstelik buz gibi –
ürpertiyle silkindim
bir sarhoş laf attı masamıza –
sütünü içti mi uyuyor senin ki
fesüphanallah çekildi karşılık olarak
–kadehler kaldırıldı çin çin
ağırlaşmış gözlerle çapak çapak
–bana baktılar –gidelim dediler
toplanmayan yayılmış dudaklarla
-hadi bu son kadeh senin için
babacan babacan vurdular omzuma -
yavan yavan güldüler
* * * * *
şubat ahırları gibi kokan –
yüzlerce sarhoşun ağzından
bir türkü yayılıyordu -bir tuhaf bir alaylı–
türkü değil sanki kabus -
-dürüyemin güğümleri kalaylı –fistan giymiş etekleri alaylı
o gece bildiğim bütün hileleri denedim ve yine de -sus
beş duyumu şeytanların en acemisine ütüldüm
dürüyemi aldatması kolaylı –alırım dedin de aldattın beni
uykuya dalmak üzereyken yıldızlar
–hala aşkta kazanmak umuduyla
yüreğim ve beynim üzerine kılıç çekiyorduk
sustuğunda son horoz ve sen uyandığında mahmur mahmur
ben yarın düşlerimi de kaybetmiş olacağım –anla
anlayamadığım ortak mısın sen
–beyoğluna ağ sallamış şeytanla
* * * * *
o karanlık pavyonda çok sarhoş vardı o gece
–hepimiz sarhoştuk
sana benzeyen değildi bir
-bir nil dansözü kadar kıvrak ve buzdağı kadar soğuk
bir kadehten -hep beraber –
geçmişimize ve geleceğimize küfrettik
sonra o bir türkü söyledi
–senin için- ben gözlerim avcumda düşünüyordum-
gözlerimde acı gözlerimde isyan ve nefret
–ah alırım dedin de aldattın beni
üç telli saz ile oynattın beni derken
bağırırken avaz avaz ve dürüyeye söverken
o sabaha yakın vurmuşlar beni
–dört kurşunla susturmuşlar beni- gık bile dedirtmeden
sonra teker teker yüreğime tükürdüler
–sonra –hayal meyal hatırladığım
işte o sıra olacak
–sana bezeyen güldü- bir sigara yaktı-
bir yudum daha aldı şaraptan
ve bana bir daha baktı
–küflü bakışlarla uzaktan uzağa -
bir tekme savurdu düşlerime
çok ama çok bilmişçesine-
ağlama dedi deymez bu sevda ağlamaya
sonra sigarasından bir nefes daha çekti
–dumanını gözlerime üfleye üfleye
bir daha küfretti sana
sana ve benim gibi sevdalılara
-tıpkı kendine gibi -eğrelti
kadehler kalktı yeniden –çin çin-
şerefe hadi şerefe –bu son kadeh senin için
* * * * *
o gece o loş pavyonda saçma sapandı her şey
–şarabından şarkılarına kadar
garsonun topal ayağına nazire gibi
birer ayağı kısaydı masaların
her şey bir tuhaftı-
ve isyankarlığın çok ötesinde eğreltiydi bütün insanlar
yaşamaya azıcık dayalı –şöyle –
kendi dünyalarında küreğe mahkumcasına
yarın sevdalarını heyamolalarla unutmuş
-umursamaz halleri olan
o insancıkların her biri öldü gün doğumunda –
yaşadıkları yalan- yalan ama
ben onları koşuştururken didinirken gördüm
–belki de cesetleri
yaşamaya güç bulmuş ekmekle kapışır katıkla kavgalı
–güzel ve anlamsız
hani sensiz bayram sabahları gibi-
dudaklarımda bir yarım sevinç
onlar adına kazan kaldırdım
yarınların en acımasız umutsuzluklarına
seni ve cümle senin gibileri
on dokuz yerinden bıçaklanmış düşündüm
biri vurdu omuzlarıma üç kere
baktım hadi artık kalkalım dediler –kalktım
beyoğlunun sabahlarında gün doğuyormuş
-pırıl pırılmış umut umutmuş
inanır mısın bu hikayelere sen–
dinledin mi bir kere dürüye türküsünü
şeytan ağı beyoğluna nasıl düşmüş dürüye ve nasıl unutulmuş
unutma -okka her dem dört yüz dirhem dünyanın her yerinde
inkar boşa eminem -ısrar boşa
göre göre inat boşa -ne dersin -
biliyorum öfke boşa isyan boşa
ama gör ki beddua da ferahlanır yüreğim
-dürüyenin de senin de- iblis belanızı versin-
Rabbimin tez gününde
* * * * *
bir dürüye türküsü
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol
|