benden ona selam deyin turnalar
dönsün diyor unutmamış duy işte
gün altında ağarmadan sırmalar
dönmem derse -bilirim der- huy işte
yıllara diyordun bir zamanlar
bak işte o yılların eşiğindeyiz
bir zamanlardan daha yıkkın daha çaresiz
gerçek diyordun
gerçeklere hala varsa inancın
uzanamayacağız o yıllara biz
gel bu yıllarda kalalım
varsa dermanın
gel hadi
bir burukluk tüter ki sorma
altın salıncaklarda sallanan sonbaharın
otağ kurduğu ankarada
kuğulu parkta oturan
donuk bakışlı bir ıstambul kızı düşünürüm
güftesi unutulmuş bir türkü bestesi gibi
kelimeleri kararsız dudaklarında
bu bir eski sevgi -bir eski beste
ama değil işte -ben kuğulu parkta hiç kuğu görmedim
yalan işte- yanlış işte
ve bu ıstambul kızında vefa
bu kızın gözleri buğu buğu duman duman
yaka silktirir adama
illallah elinden illallah aman
ankara sabahları gibi dayanılmaz
sevdalısından başkasına
bizimkisi alışkanlık işte
oturup havuzu harap kuğulu parkta
ıstambul kızının gelmesini beklerim
kimsenin bilmediği –kim nereden bilecek-
veya bir koca göl kenarında
beklediğim beyaz kuğu
mutlaka gelecek
yalan mı yalan elbet
gerçekten güzel
eski mi eski işte
yeniden güzel
unuttu mu beni ıstambul kızı
tutuk türküler anlamsızlığında
parke taşlı yüksek kaldırımlarda
ayak sürüdüğümüzü unuttu mu
-yollarımız ayrı - diyordu
dört yılda üç adım alamadığımız yollar başında
dilediği yolunu tuttu mu
-unutan unutulurmuş - derler
unuttu mu -unutan unutulurmuş ancak
unutsun
zaten el kadardı sevgisi
kediye verse yetmez
onun sevgisinden n'olacak
bir yara kanar içimde - tam şuramda tam
altmış yedi ankarasından
bir ıstambul kızının acımasız parmakları
yüreğimi tırmalar da tırmalar
tıpkı onlarca martı gagasının
bir yaralıya saldırdığı an -gibi
gözlerim kararır kulaklarım uğuldar
unut beni der unut beni
unutmak kolay gibi
der işte
unutmak