pozitivizmin kucağına itileli
tetkik-i iman
-sen şerrinden emin eyle ya Rab-
tanrı tanımaz ulema-i cehlin elinden
şirke dönüştü
yalpalamadaysa –gördüğün gibi- zaman
sirke küpünden dışarı sızıyorsa şarap
başa geldi baştan beri korktuğumuz
koktu diyorlardı tuz
küp eski küp de-içindeki şarapsa
-demek ki doğru-
sirke dönüştü
* * *
memalik-i osmaniden kalan son parça
haraç mezat satılıyorsa –eyvah ki eyvah
aman ki aman
şimdiden yasa oturun analar
boğazımıza geçirmiş demektir dişini
ikiyüz yıllık sevdalımız tek dişli canavar
başımıza örmekte yeniden çorap
çanakkaleden söküldüyse son tabya
gerisi çorap söküğü
tehcir başlamak üzere anadoludan
demektir ki gavur gözünde derimiz
kürke dönüştü
* * *
aynı hayat tarzı üstündeyse
ehli kitapla müslüman
demek ki halimiz bildiğimizden de harap
ha aleksandır ha ali ihsan
ha eva ha havva
demektir ki aradaki bir nüans
farka dönüştü
* * *
bu gördüğün millet hiç babasız kalmadı
bu gördüğün cumbabamızdan çok önceleri
bir başka sam babamız vardı
iki de bir çatılırdı kaşları
"türkiye ya küçük amerika olacak
ya da bu kış komünizm kapımızı çalacak"
kabilinden gayet veciz laflar ederdi
-toprağı bol olsun- gerçekleşti düşleri
her nekadar olduysa da basra harap
şehirlerimizin her biri londraya parise
ve newyorka dönüştü
* * *
eski demlerinde anadolunun
yiğit mi yiğit gençleri vardı
her biri aslan mı aslan
kızları vardı gözüne göz eline el değmemiş
her yiğidin gönlünde bir sultan
her sultanın gönlünde aslan yatardı
şimdilerden farklı olarak
herkes kendi işini yapardı
hükümet kurup ihtilale çanak tutan
ihale takipçisi muhterem basın mensupları
ve kadın eti satan
kasap marketi tiviler yoktu
ne zaman ki yalpalamaya başladı zaman
kutsallarımızı yiyen çarka dönüştü
* * *
ne zaman ki modernizmi dayattı zaman
kurudu sevginin kaynağı saygı
kurudu vicdan
lüks içinde yokluk çarpık mantığı içinde
akıllara tortulandı kaygı
terk etti aileyi mahremiyet
-esatir-i evvel içinde
yoklukta bile şükürlerimiz vardı-
o akıl almaz eski düşler şimdilerde serap
zaman herkesin olanını pazarladığı zaman
azdıkça azdı nefis -yoldaşı ya şeytan
daha çok mal daha daha servet
ah bir zengin olabilsem ah
kazancın kaynağı ticaret
her kadın ve her erkek
kendi çapında bir tezgah
yürekler parka dönüştü
* * *
ingiliz keferesinin lügatında turkiş
bildiğimiz hindi imiş
orta okuldaki ingilizce öğretmenimiz çolak ibiş
döner döner anlatırdı
biz o zamanlar hindiye ıslık çalar kızdırır
kabarmalarına gülerdik
rüyalarımızı süslerdi hindi eti ama
sanırdık ki bizdeki tencere hindiye küçüktür
kefere de bizi böyle düşlermiş
-en iyi türk fırındaki türktür- dermiş
ve bizdeki ingiliz muhipleri
sultan azizden beri
derler ki " istanbul dışı taşra
kim ki taşrada ikamet eder
allame-i cihan olsa
indimizde ikinci sınıf insan"
o kabul değişmedi dünden bu güne
aynı minval üzre gider
değil mi ki kırıldı gözünün kurdu
değil mi ki yılgın türk
değil mi ki ürkek müslüman
değil mi ki gelen yılbaşı
fırınlar hazırlansın
at binenin kılıç kuşananın
işini bilene hergün bayram
hadi kabarsın
hindilerin boğazında düğümlendi sesi
bir garip curka dönüştü
* * *
her ne kadar lozanda
"milletin üssül esası enasır-ı müselman
ve edyan-ı sair ekalliyet" sayılmışsa da
sonradan hikmeti nedir bilinmez
-karıştı sapla saman
türkiyede herkes türktür hemşerim
ehl-i kitap
-yanisi rum ermeni ve yahudisi-
dışında kalan
her kim varsa
-babalık davasına kalkışmasın babalar
o kadarcık kusur kadı kızında da var-
lazı çerkesi boşnağı abazası kürdü
biraz çingene biraz arnavut ve bir miktar gürcü
ve her ne kadar kara kuruysa da arap
şu zeballah gibi zenci
baksa da şaşkın şaşkın
nereden bilsin garibim
"gözü kör olurmuş aşkın"
çul içinde sallana sallana
aliler oldu ya ivan
maşallah maşallah
on küsur ayrı ırkın mensubu
talas ırmağı savaşından beri müslüman
ne hikmetse birden bire
hayırdır inşallah
kemalizm dinine ihtida edip
cümlesi türke dönüştü
* * *