DIN VE SIYASET TARTISMASI
Eyyub SABIRLI
Islam Tarihi boyunca tesekkül etmis olan Islami ilimlerin her biri tek bir amaca yöneliktir: Kuran’i ve Sünneti anlamak. Buna bir tecrübe birikimi olan selef-i salihinin din anlayislarini da eklemek mümkündür. Tarihi seyir içerisinde bir problem ortaya çiktigi zaman müslüman müctehidler gelistirdikleri yönteme göre o problemi çözerlerdi. Nedir bu usul? Evvela Allah’in kitabina bakmak, onda bir çözüm yoksa, Hz. Peygamber @’in sahih sünnetine müracaat etmek, bunda da bir açiklik yoksa, sahabenin görüslerine basvurmak, onlarda da yoksa, kendi kisisel Islami bilgi birikimlerine göre içtihatta bulunarak çözüm üretmektir. Bunun adi, modern bir ifade tarziyla söylemek gerekirse, “kökten dincilik” tir. Demek ki kökten dincilik, sorunlarin çözümünde Islami referans sistemi olan bilgi kaynaklarimiza dönerek çözümler ortaya koymaktir.
Son üç yüzyil boyunca, Islam Dünyasi büyük dahili ve harici krizlerle karsi karsiya kaldi. Bunlardan ilki, Abbasiler döneminde Yunan düsünce ve kültürünün etkisine girmesi, ikincisi Mogol istilasiyla birlikte sehirlerin fiziki varliginin, kütüphanelerin ve alim sahsiyetlerin tarumar edilmesi, üçüncüsü de 19. yüzyildan itibaren özünde Ulusçu, seküler ve totaliter ögelerin agir bastigi modernitenin etkisine girmesi. Islam Dünyasi ilk üç buhrani agir bedeller ödeyerek de olsa atlatti, Islam düsüncesi yine kendini yenileyerek varligini korudu. Ama üçüncü tehdit ise henüz atlatilabilmis degil. Iste, Avrupa emperyalist güçler tarafindan Osmanli topraklarinin büyük bir bölümünün isgale ugramasi ve Müslümanlarin bütün bir cografyada tedrici bir çöküs yasamalari temel Islami akideleri yeniden sorgulama yolunda bir arastirma istegi uyandirdi. ‚aglar boyunca Islam toplumu kültürel ve kisilik krizine karsi kendine ait bir kültürel cevap üretti. Bunlar; yeniden Kur’an ve Sünnete dönerek, din anlayisimizi gözden geçirmek, ortaya çikan problemleri çözmek ve tikanan noktalari açmak için içtihat kapisini açik bulundurmak, Islam’in fitri ve iktisadi gelisimini ihya etmek adina cihada devam etmek gibi öncüllerdir. Ben inaniyorum ki, Islamcilarin 19. yüzyilda gelistirdigi bu öncüllerin modasi geçmis degildir.
Bu giristen sonra tekrar basa dönmek istiyorum. Islami ilimler içerisinde her bir ilmin Islam düsüncesi alaninda ayri bir degeri vardir. Islami ilimler birbirinden bagimsiz degildir. Ama bu ilim dallari konusu, arastirma sahalari, gayesi ve metodu itibariyle birbirinden ayrilirlar. Burada ilgilendigi konular yönüyle söz edecegimiz Islami ilimlerden birisi de Kelam ilmidir. Kelam ilminin bir makasidir ve bir de mesaili vardir. Makasiddan kasit, degismeyen bir takim sabitelerdir. Bunlar, uluhiyet, tevhid, nübüvvet ve mead kisaca iman esaslaridir. Islami ilimlerin jandarmasi konumunda olan Kelam, Islam inanç sistemine yönelik iç ve distan gelen saldirilari güçlü, kati deliller kullanarak savunur. Gayesi ve tasidigi misyonu sebebiyle tarihte ilk tesekkül eden ilim hüviyeti kazanmistir. Bir de makasida bagli ama degisken olanlar vardir ki, bunlara da mesail denir. Bu degiskenler, Islam’a yönelik saldirilarin çesidine göre zaman içerisinde degisiklik arz eder. Geçmiste geleneksel Kelamin programinda yer alan konular artik, günümüzün aktüel akide konulari arasinda yer almayabilir. Onlari, o konunun ortaya çiktigi tarihi dönem ve vasatta degerlendirmek icap eder. Bir de hem kadim ve hem de çagdas dünyada eskimeyen, güncelliginden ve popülaritesinden hiçbir sey kaybetmeyen konular da vardir. Iste bunlardan birisi de imamet meselesidir. Klasik Kelamin konularinin en sonunda yer alir. Insan varoldugu sürece yönetim meselesi de var olacaktir. Bu konunun diger bir adi da bugünkü modern kaliplarla söylemek gerekirse “Din-Siyaset” iliskileridir. Bugün de degisik mahfillerden özellikle de uluslararasi iliskiler arenasinda en çok tartisilan konulardan birisi de “Din-Siyaset” iliskileridir. Bizim gibi müslüman toplumlarda Islam dini en üst bir degerdir. Yaklasik son on bes yil, bütün dünyadaki müslüman toplumlarda Islami suurun yükselmesine ve derinlesmesine sahit olduk. Islam toplumlarinin dirilisi ruhani, sosyal, fikri, kültürel ve ekonomik cephelerde oldugu kadar kendisini degerleriyle birlikte siyasi taleplerle de öne çikardi. Bunun birçok tarihi, kültürel ve fikri sebepleri vardir. Belki de bu ayri bir çalismanin konusudur.
Ünlü Islam mütefekkiri Farabi, ilimlerin tasnifine dair yazmis oldugu eserinde Kelam ilmini siyaset felsefesi içerisinde sayar. Gerçekten Kelamin dogusunda nazariyattan çok “hilafet tartismasi” gibi siyasi olaylarin oldugu dikkate alinirsa, Farabi’nin degerlendirmesinde haklilik payinin oldugu ortaya çikar. Ayrica, askeri, kültürel ve iktisadi alanda uzun yillar sömürge haline getirilen Islam cografyalarinin bagimsizliklarini savunmada siyasi Kelam hareketlerinin büyük rolü olmustur. Islam dünyasindaki kurtulus savaslarinda halki cephelerde cihada atesleyici hareket adamlarinin kimligi arastirilirsa, bu büyük sahsiyetlerin kimler oldugu daha iyi anlasilir.
Imamet, Hilafet konusu Kelam kitaplarinda niçin yer alir? Yönetim meselesi, itikadi midir yoksa hukuki bir mesele midir? Tarih boyunca müslümanlar ciddi anlamda bir yönetim biçimi, modeli olusturabilmisler midir? Kur’an bir yönetim modeli sunuyor mu? vb. gibi konulari Kelami bir yaklasimla tartisabiliriz. Halbuki, Islam siyasi düsüncesi ile ilgili olan bu konu, daha çok Islam Hukuku ile ilgili kitaplarda yer almasi gerekir. Maalesef, Islam Hukuku’nu ilgilendiren bu konu, hukuk kitaplarimizda istenilen ölçüde yer almamis, daha ziyade, Maverdi ve Gazali gibi bilginlerin mevcut siyasi otoritelerin siparisleri dogrultusunda ya Ahkamu’s-Sultaniye gibi müstakil ya da el-Üktisad fi’l-Ü’tikad veya Batiniyye’nin Içyüzü gibi eserlerde bölüm olarak yer almistir. 14 asirdan bu yana ciddi anlamda Islam siyasi düsüncesi alaninda çagin önüne konabilecek bir “yönetim modeli” ni içeren çalismalar yapilmamistir. Bu durum, Islam ve Bati dünyasinda bazi kisi ve çevrelerin Islam’in bugünkü muharref Hiristiyanlikta oldugu gibi yönü ahirete dönük bir din oldugu yolunda propagandalarda bulunmalarina yol açmistir. Gerçekten Islam böyle bir din midir? Tarihi seyir içerisinde ortaya çikan bazi tartismalar Islam’in yüzünü dünyadan ahirete yönelik göstermeye hizmet eden yapay çabalar oldugunu söyleyebiliriz. Mesela Kur’an mahluk mudur degil midir? Kuran’da nesih ve mensuh var midir? Kuran’in mesaji tarihsel midir, evrensel midir? Buna degisik tarihi dönemlerde öne çikarilan Islam’da reform var midir? yollu tartismalari da eklemek mümkündür.
Islami açidan baktigimizda bir defa Kur’an bütün ilahi dinlerin son reformudur. Islam’da deform yok ki, reforma ihtiyaç duyulsun. Bizde “reform” kelimesi sevimsiz bir kelimedir. Müslüman halkimiz bu kelimeye kuskuyla bakar. Bunda haklilik payi da yok degil. Sebebi gayet açiktir. Çünkü dinde reform çigliklari atanlar iddialarinda samimi olmamislardir. Caminin disinda olanlar, dinin disindakiler caminin içindekilere yön vermeye kalkismislardir. Onlarin amaci, içtihadi muamelat Islam’in önünü açmada degil, Allah tarafindan belirlenen ve degismesi mümkün olmayan ibadet alaninda yapmaya kalkismislardir. Bunlarin istekleri içtihat degil, bir dini tasfiye etmektir. Eger dinde reformdan dinin kendisi degil, halkin Kur’an ve Sünnetin temel ilkeleriyle çatisan din anlayisi kastediliyorsa buna yenileme, tecdid veya islah adi verilir. Burada düzeltilmesi, yenilenmesi ya da islah edilmesi gereken sey, Kur’an ve Sünnet degil, Kur’an ve Sünnetin ruhundan ayrilan Müslümanlarin din anlayislarini, Peygamber ve sahabenin anlayisina döndürmektir. Demek ki, düzeltilmesi gereken sey, bizim din anlayisimizdir, düzeltme modeli ise, ilk müslüman dönemdir. Son günlerde Türk kamuoyunun gündemine tasinan “Din projesi” gibi bir konu girmistir. Bir din veya görüs açisindan en kötü sey, onu gündeme getirmemek suretiyle, isyana terk etmektir. Ister lehte isterse aleyhte olsun bir düsünceyi veya inanç biçimini gündemde tutmak, tartismak ve konusmak o dünya görüsü ve inanç biçimi için hayirli bir girisimdir. Çünkü bu aziz milletin mayasi Islam’la yogrulmustur, Islam dininin kendisini, konusmak ve tartismaktan daha tabii ne olabilir? Bugün toplumumuz din ve laiklik anlayislari alaninda bir daralma, tikanma, kilitlenme yasiyor. Halkimizin lehine bu alanin açilmasi gerekiyor.
Islam Neyi Degistirdi? sorusuna verilecek cevap Islam’in dünyevi bir din hüviyeti tasidigini en açik bir biçimde belgeler.
Islami literatürde cahiliyye, Allah’la net baglanti kurulamayan çaglarin, dönemlerin genel adi ve vasfi olarak bilinir. Bu anlam göz önünde tutularak Islam cahiliyyenin hangi anlayisini degistirdi? Bunu muhtasar bir karsilastirma ve mukayese yapmak suretiyle vermek yeterlidir:
Islam, cahiliyyenin sinifsal toplum ayrimina karsi, sosyal bütünlüge dayali esit vatandaslik anlayisini getirdi.
Islam, cahiliyyenin iktisada tekellesme anlayisina karsi, sosyal adalet ve adil bölüsüme dayali bir iktisadi sistemi gerçeklestirdi.
Islam, cahiliyyenin etnik ayrimciligina karsi, Islam kardesligini getirerek “takva” yi önceleyen hayirli/iyi insan yetistirme örnegini bir erdem olarak öne çikardi.
Islam, cahiliyyenin politeist tanri (sirk) inancina dayali akidesini, Allah’in birligine (tevhid) dayali bir inanç biçimiyle tashih etti.
Islam, cahiliyyede bozulmus din anlayisini, yeniden islah etti ve dini hayatta restorasyona gitti.
Islam, cahiliyyede kast sistemine dayali imtiyazli hukuk anlayisini, hukukun üstünlügü ve evrensel hukuk anlayisiyla degistirdi.
Islam, cahiliyyenin milli din anlayisina karsi evrensel din anlayisini getirdi.
Islam, cahiliyyenin inanç ve kültür asimilesine karsi, farkli inanç ve kültürlere özgürlük alanlari tanidi.
Islam, cahiliyyenin kadini metalastiran tutumuna karsi, kadinin sosyal statüsünü yükseltti. Onu insan olarak isaretledi.
Islam, cahiliyyenin baskici bir yönetim anlayisina karsi, suraya/mesverete, parlamentoya dayali bir yönetim anlayisi getirdi.
Yukaridaki Islam-cahiliyye listesinin farkliliklarini, yani listenin maddelerini çogaltmak mümkündür. Bütün bu örneklendirmeler Islam’in nasil bir din anlayisi oldugunu ögretici özellikler ve nitelikler tasir. Demek ki Islam, sadece itikat, ahlak ve ibadet dini degil, ayni zamanda sosyal hayat/kamusal alanla ilgili muamelat yönü de olan bir dindir. Bugün Hiristiyanligin hukuksal, yani insan yasamiyla ilgili sosyal düzenlemeleri yoktur. Hiristiyanlik insani (Hz.Isa’yi) tanrilastiran, yani imanci bir dindir. ‚agimizda Islam, Hiristiyanligin görünümüne çekilmek isteniyor, ya da Islam’a hiristiyani bir alan taninmak isteniyor. Kuran’in mesaji buna kesinlikle imkan vermez.
Islam’da sosyal hayatla ilgili konular “ahkam ayetleriyle” ilgilidir. Aslinda bu hiçbir zaman ahkamin Kuran’da ameli konularla ilgili ayetlerden ibaret oldugunu göstermez. Itikadi ayetlerin de ahkam yönü vardir. Iste bu sebeple alimlerimiz Kuran’in asli hükümleri derken itikadi hükümleri, ameli hükümler derken fikhi hükümleri kastetmislerdir. Bu sebeple asil”, itikadi hükümlerle Kelam, füru, ameli hükümlerle de fikih ilmi ugrasir.
“Din-Siyaset” iliskisi itikatla mi yoksa fikihla mi ilgilidir? Niçin bu konu Kelam kitaplarina girmistir? Yoksa “imamet” konusu, mezhepler arasinda tepkiselligin bir yansimasi olarak mi tartisilir?
Bilindigi gibi “yönetim sorunu” sadece insan topluluklari için geçerli bir konu degil, hayvanlar alemi için de geçerli bir konudur. Varlik dünyasinda Allah’in yarattigi itkan, ihkam/saglam düzenin bir geregi olarak yönetim de bir düzenli/toplu yasama biçimini çagristirmasi açisindan bütün canli türlerinin hayatina yansimistir. Mesela, bunu arilarin, karincalarin ve göçmen kuslarin dünyasinda görmek mümkündür. Özellikle göçmen kuslarin bir önder kusun rehberliginde gayet düzenli ve sistemli uçuslari buna en açik örnektir. Allah her canli türüne bu konuda hidayet etmis, yol göstermistir. Hiçbir canli türü varlik düzleminde basibos degil, tesadüflere birakilmis degil. Zaten Islam’da tesadüf diye bir sey yok. Her sey Allah’in sistemine göre hareket etmektedir. Zooloji (hayvan bilimi) ile ugrasan bilginler bunu pekala bilir. Hayvanlarin dünyasinda bir yönetim anlayisini sünnetullah’a göre belirleyen Allah (c.c.), haydi haydi insanlarin dünyasini da belirlemistir. Islam düzenli yasam biçimine büyük önem verir. Hz. Peygamber @ hadislerinde, üç kisi yolculuga çiktigi zaman içlerinden yönetmede en ehil olani baskan seçmelerini tavsiye eder.
Ehlî-i sünnet inancina ait olan Kelam kitaplarina “din-siyaset” iliskisi diyebilecegimiz “imamet-hilafet” nazariyesiyle ilgili olan konular daha çok Sia mezhebinin imamet anlayisina tepkide bulunmak için dahil edilmistir. Çünkü Sia, imameti itikadi, yani Usulu’d-Dinden sayar. Müslümanlarin imani, veliyyül emre inanmadikça sahih olmaz. Bir de imamlar masumdur/günahsizdir. Ehlî-i sünnet ise, yönetim meselesine itikadi bir konu olarak bakmaz, fürudan, yani kamusal bir sorun olarak görür. Kisacasi Ehlî-i sünnete göre imamet bir imanin rüknü degildir. Diger taraftan Sia’ya göre imamet nas ve tayinledir. Ehlî-i sünnete göre imamet, seçimledir. Dolayisiyla sunni Islam’la Sii Islam’in yönetim suurununa bakislari tamamiyla farklilik arz ediyor.
Kur’an bir anayasa midir? Kur’an “din-siyaset” baglaminda bir yönetim modeli sunar mi? Bir defa Kur’an-i Kerim bir anayasa degildir. Anayasalar üstü bir kitaptir. Kuran’da Allah’in kesin olarak vazettigi hükümlerle ilgili ayetler vardir. Namaz, oruç, hac vb. gibi ibadetlerle ilgili bu konular degistirilemez. Bir de insanlara birakilmis olan içtihat alani vardir. Hukukçularin “ahkamin degismesi” yle ilgili söyledikleri konular daha çok, iste bu içtihat alanini ilgilendirir. Bu alan, fakihleri ilgilendirir. Açik hükmün olmadigi yerde fakihler içtihatlariyla devreye girer. Mesela, siz trafikle ilgili, üniversitelerin yönetimi ile ilgili bir yasa Kuran’da hazir sablonlar seklinde bulamazsiniz. Yönetim isi de böyledir. Hz. Peygamber @, vefatindan önce hiç kimseyi açik ve net bir biçimde halife olarak tayin etmemistir. Bunu ümmetin seçimine birakmistir. Sünni Kelam kitaplarimizda yer alan zorlama ifadeler, siaya tepkide bulunmak içindir. Bu konuda ilk dört halifenin seçimi itikadi açidan ümmeti baglayici degil, model olusturmaya örneklik teskil edebilecek uygulama biçimleridir. Ümmet için bir zenginlik kaynagidir, istifade edilebilir pratik örneklerdir.
Netice olarak, Islami yönetim sisteminin seklini ve yapisini Kuran’da aramak bosunadir. Kur’an bu konuda model degil ilkeler, prensipler üzerinde durur. Yönetim biçiminin sekli nedir? sorusuna, Kur’an esnek davranmistir, cevabi verilebilir. Bu Müslümanlarin maslahatina birakilmistir. Kuran’in yönetimle ilgili prensipleri, basta, hayatin her alaninda adaletle muamele, esitlik ilkesine baglilik, emaneti ehline vermek, seçim, sura ve anayasal sözlesme biçimi olan beyattir. Tarihi tecrübe birikimi ve Medine sözlesmesi adi verilen metin de gösteriyor ki, ümmet kavrami din birliginden ziyade, anayasal sözlesmeye bagli olmak kaydiyla farkli din ve kültürlere mensup insanlarin olusturdugu topluluktur. “Din-Siyaset” tartismalari yapilirken bu noktalar gözden irak tutulmamalidir, tavsiyesinde bulunmayi tercih ediyoruz.