beyaz kuğu
  Kuskusuz Bilme (Yakin)
 

Kuşkusuz Bilme (Yakin)

 

Ömer Mahir Alper

 

Acaba düşüncemizin kaynağı ne­dir? Hangi öğeler ve yapılar oluşturur düşüncemizi, düşünüşümüzün yönünü? Aklımızda neler barındırıyor, neler saklıyoruz? Bunlar, yani varlığımızı gerçek varlık yapan önermelerimiz, yargılarımız, çıkarımlarımız, bilişleri­miz... Evet tüm bunları nelere dayat­mış, nelere yaslamışız?

 

Acaba hangi yöntemi ve nasıl bir süreci izliyoruz, yaşam boyu bizi kuşa­tan bu bildirimler karşısında? Çünkü dizgesel bir bakış olmadan bu bildirim­leri nasıl evetleyebilir ya da hayırlayabiliriz?

 

Niçin soruyoruz tüm bu soruları ya da niçin sormalıyız? Çünkü bizler, biz müslümanlar daha Kelime-i Şehadet'i söylemekle evrensel bilginin evrenine adım atmış olmadık mı? Acılı çırpınışlarımızdan kurtulup; karanlık ama kap­karanlık kaosumuzu aydınlık bir kosmoza çevirmeye yemin etmedik mi? Kısacası "yakîn" le doğmak, büyümek ve ölene kadar da onunla olmak so­rumluluğumuzda olan değil mi? Elbette ki "evet" diyeceğiz.

 

Öyleyse nedir "yakîn"? Ona ulaşa­bildik mi gerçekten? Girişte sorduğu­muz soruları sorup zihnimizdeki tüm yargıları sorguladık mı "yakîn"e ermek için?

 

Yakîn, kuşkusuz olarak,'tüm sanı­lardan uzak olarak bilmek demektir. "Kuşkusuz bir bilmeğe" ancak kuşkudan sonra varılabilir. Çünkü kuşkudur bizi kımıldatan, etrafımıza bakmayı ve görmeği sağlatan, doğaya ve kendimi­ze sorular sordurtan.

 

Düşünme, araştırma, akıl yürüt­me... Tüm bunların sonucunda oluşur yakîn; doğru yolla izlenilen bir dizi zihinsel süreçler sonucu oluşur. Varlık­tan işaretler gelir duyularımıza; bunlar birleştirilir; düzenlenir ve bir üst varlığa erişilir tüm bunların ardından. Elde edi­len olgudur, vakıadır, saf gerçektir. As­lında zorunludur bu sonuç, bu çıkarsa­ma. Gidilecek başka yol yoktur çünkü. Çünkü vakıa bir tektir; ortada durmak­tadır olgu.

 

Kişioğlu "gerçeği" öyle bir yakala­mıştır ki, onun başka türlü olması ola­naksızdır. Akıl, yorucu uğraşlar kat etmiştir bu yolda; süreler telef etmiştir. Didik didik etmiştir varlığı; düşüncesini çalan bildirimleri, işaretleri.

 

Şimdi tüm sadeliği ve açıklığı ile varlık ortadadır. Bu uzun yürüyüşün, bu kuşku denizinin ardından bizi bekleyen "ilim"dir. Ama bu "ilme'l-yakîn"dir. Çünkü bu ilim bizi öyle sarmış, öyle ku­şatmış ve vakıaya öyle vardırmıştır ki bizi; kuşku denizinin damlası bile barı­namaz bizde. "Gerçek güneşi" tüm ıs­laklığını uçuracak kadar amansızdır. Yakîn'dir artık ilim. Artık "bilmeği" yakin kanatları ötelere uçurmuş; saf iman burcuna bırakmıştır onu. Çünkü yakîni bir biliş, ancak iman rüzgarlarının önü­ne bırakır sahibini. Bilmek ve berabe­rinde başka türlüsüne olanak olmadığı­na inanmak, iman etmek.

 

Ve bu biliş, bu kuşkusuz biliş, ilme'l-yakîn, bizim eylemlerimizi belirleyen güçlü bir etkendir de.

 

İşte bu, salt bilmekten (ilim) ayıran bir başka yönüdür ilme'l-yakîn'in. Ken­dini uzun yürüyüşlere adama. Gerçeğin bildirimleriyle, ötelerden gelen bildi­rimlerle yaşama abanma ve yaşamda birlikte olma. Kararlı, soylu dinginliğin ardından gelen coşkun devinimlerle.

 

Rahmet; yıldızda işaretler var; gü­neşte, ayda, gezegenlerde, gecede, gündüzde, kuşlarda, ağaçlarda, denizlerde, toplumlarda, ırklarda...

 

Rahmet; insanda işaretler var; biz­de, kendimizde, benimizde.

 

Kör bataklardan, onulmaz sancılar­dan kurtarıcı işaretler var yakîne ere­cekler için, yakîni arayanlar, soranlar ve bakanlar için.

 

"Allah O'dur ki, gökleri dayanak ol­maksızın yükseltti; onları görmektesi­niz. Sonra arş üzerine istiva etti (bütün mülkünün, bütün yaratıklarının tahtına yani yönetimine hakim oldu; her şeyi düzenleyip yönetti) ve güneş ile aya bo­yun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler; ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki Rabbinize ulaşacağı­nız konusunda kuşkusuz bir bilgiye erersiniz (tukinûn)." (13/2)

 

"Böylece İbrahim'e göklerin ve ye­rin melekutunu gösteriyorduk ki kuşku­suz bir bilgi ile inananlardan (mukinûn) olsun." (6/75)

 

"Kuşkusuz bilgiye erecekler (mukinün) için yeryüzünde (Allah'a işaret eden) ayetler vardır. Ve kendi nefislerinizde de... Yine de görmüyor musu­nuz?.". (26/20-21)

 

Beklemek, durmak, salınmak, Rahmet'e yüz çevirmek. Sahi, ucuz paha­larla atlatılabilir mi bu?

 

Buruşmuş fikirlerin altında nasıl oturabilir insan; körelmiş, kararmış yar­gıların otağına nasıl yaslanabilir?

 

Oysa Allah insanın, yakîne ermesi için her türlü donanımı sağlamış; ge­rekli tüm verileri önüne koymuştur.

 

"De ki: "Sizi inşa edip yaratan, size kulak, gözler ve kalpler (akıl, düşünme yetisi) veren O'dur. Ne kadar az şükre­diyorsunuz?" (67/23)

 

Bu varlığımızı, varlığımızla birlikte bize verilmiş olan yetiler gerçeği sahte olandan, doğruyu yanlışları ve yalan­dan ayırabilecek güçtedir.

 

"Hakkında bilgin olmayan şeyin ar­dına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur..." (17/35)

 

Düşünme mekanizmamız, algıları­mız içsel veya dışsal tutarlılıkları ya da tutarsızlıkları ayırmada etkin rol üstle­nirler. "Gerçeğin" bilgisini veya yakîni, doğuştan getirmemekteyiz ama; yakî­ne erdirici, gerçeği buldurucu, bulucu eğilimi ve yeteneği doğuştan getirmek­teyiz.

 

«Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredesiniz diye işitme, görme (du­yularını) ve kalpler verdi.» (16/78)

 

Bu yeti, bu güç yaşam boyu karşı­laştığımız bir takım önermeleri veya yargıları kendisi üzerine diktiğimiz güçtür. En yalınından en karmaşığına ka­dar işte bu güç üzerine kurarız düşün­sel oluşumumuzu.

 

Yine de insan, "doğru düşün­mekken uzaklaşabilmekte; zayıf yara­tılışı nedeniyle "gerçeği görmezlikten gelip" arkasına atabilmektedir.

 

İşte Allah, sadece doğuştan getiri­len bu güç ve yetilerle insanı yeryüzün­de tek başına bırakmamış; onu yakîne ermekten alıkoyucu zaafları karşılayan ve ayrıca insanın sınırları ötesinde olan gerçeklikleri bildirici bir de "kitap" gön­dermiştir.

 

Kitap, varlığın açıklayıcısıdır; mut­lak gerçek tarafından ortaya konulmuş anlamıdır. O bize çevremizde gördüğü muz ve görmediğimiz, aklımızla kavradı­ğımız ve kavrayamadığımız her şeyin bilgisini verir.

 

"Doğrusu size rabbinizden basiret­ler geldi; artık kim görürse, kendisi için­dir, kim kör olursa kendi aleyhinedir." (7/104)

 

"Andolsun, biz onlara bir kitap getir­dik. İman edecek bir topluluğa bir hida­yet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkla­dık." (7/52)

 

İnsanı, toplumu, doğayı geniş anla­mıyla tüm yaratılmışı, yaratan karşısın­daki konumuyla tanıtır bize o. Her birinin Allah merkezli olarak aralarındaki ilişki­lerini ve konumlarını bildirir,

 

İnsanın toplum içindeki konumu ne­dir? Doğa ne anlam taşımaktadır onun yanında? İnsan onunla ilişkilerini belir­lerken neyi amaçlamalı, neyi gözetmeli? Tüm bunlar niçin var, bizler, canlılar; kı­sacası bu evren? Her birinin görevleri nedir; yapması gerekenler?

 

Evren niçin insan merkezlidir; doğa neden boyun eğmiştir ona? Doğa niçin kendini açar ona, bırakır teslim eder?

 

O mutlak nedir? Bütün bu varlığın sahibi, yaratıcısı kimdir o; nitelikleri ne­dir?

 

İnsanın onun karşısındaki belirleni­mi nasıldır; kendisinden beklenilen ve yapması gerekenler nedir? Özcesi niçin vardır insan?

 

Ölüm nedir? Neler beklemektedir in­sanoğlunu ölümden sonra?

 

Tüm bunlar ve daha bir çoklarına ya­nıtlar getirir kitap. Ona uzayın sonsuz boşluğu içine atılmış bir nokta olmadığını bildirir.

 

Doğru düşünmeyi, gerçeği tüm yön­leriyle tanıtır ona. Tüm çeldiricileriyle bir­likte bildirir.

 

Ve insan doğuştan getirdiği düşün­me yetisini ötelerden gelen bu bildirimle birlikte yeniden çalıştırıp eyleme geçirdi­ğinde artık yakînin karşısında apaçık durduğunu görecektir. Kitabın bildirimleriyle dış gerçek karşısındaki ahenk göz­lerini kamaştıracaktır.

 

Her alanda onun yaşamla içice oldu­ğunu tutarlılıkla tüm bunları tanımladığı­nı görecektir. Gerek birey düzeyinde ol­sun, gerek toplum gerekse doğa ve Al­lah karşısındaki bildirimlerinin vakıa ile (ayne'l-yakîn) ve her şeyi ile yaşayacak, duyumsayacaktır bunu (hakke'l-yakîn).

 

Çünkü kesin bir bilgidir o; yakîndir. Yeryüzünde bulunan hiç bir kitap gibi ol­mayan, kuşku duyulmayan, ne önünden ne de arkasından "batıl"ın yaklaşamadı­ğı bir kitaptır o.

 

"Ve şüphesiz o (Kur'an) kuşkusuz bir gerçektir (hakke'l-yakîn)." (69/51)

 

"Şüphesiz kendilerine kitap verilen­ler, tartışmasız bunun rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu bilirler. Allah yap­makta olduklarınızdan gafil olmayandır." (2/144)

 

"Bu, Allah'ın, kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusun­da anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler." (2/176)

 

Ve insan kitabının bildirdiği ötelerle, duyuların ötesindeki gerçeklerle de kar­şılaşıp bunu direkt bir algıyla bilecek ve algılayacaktır. Fakat bu yakînlik, bu kuş­kusuz biliş hali dünyadaki gibi sadece Kitabî gerçeği kavrayanlara özgü olma­yıp zorunlu olarak tüm insanları kapsa­yacaktır. Çünkü artık kaçış olamayacak, görmezlikten gelinemeyecek yakîn (ölüm) gelip çatmıştır onlara bir kez.

 

"Sana yakîn (Ölüm) gelinceye kadar rabbine ibadet et." (15/9)

 

"Yakîn (ölüm) bize gelip çatana dek din gününü yalanlıyor idik." (74/46-47)

 

Artık o ölüme tanık olmuştur; yeni­den dirilmeğe, sorguya, ödüle, cezaya. Ve doğrudan bir görüşle tanık olmaktır bu; doğrudan bir duyuşla (ayne'l-yakîn),

 

"Hayır; ileride bileceksiniz; yine ha­yır; ileride bileceksiniz. Hayır; eğer siz kesin bir bilgi ile bilmiş olsaydınız (ilme'l-yakîn), andolsun o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. Sonra onu ay­ne'l-yakîn (kuşkudan, yanılmadan uzak direkt bir biçimde, bizzat müşahade ile) göreceksiniz. Sonra o gün nimetten sor­guya çekileceksiniz," (102/3-8)

 

Suçlu-günahkarları rableri huzu­runda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir ke­re daha dünyaya) çevir, salih bir amelde bulunalım; artık bir gerçekten kesin bil­giyle inananlarız (mukinûn) diye yalva­racakları zamanı bir görsen." (32/12)

 

Tanık olacaktır insan. Çünkü onun bilgisi mutlak bir varlıktan gelmektedir. Onun herhangi bir biçimde yanılması olanaksızdır. Çünkü saf gerçektir o ki­tap. Ve o gün geldiğinde tüm insanlara ölüm (yakîn) gelip çattığında kitabın bil­dirdiği, haber verdiği ne varsa tasta­mam, dosdoğru bir biçimde gerçekleşe­cektir (hakke'l-yakîn). Ne duyular, ne de akıl buna karşı çıkabilecek her ikisi bir­den bu gerçek karşısında sonsuzca bo­yun eğeceklerdir,

 

"Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise; artık "Ashab-ı Yemin"den selam sana. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise; artık "Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise; artık "Ashab-ı Yemin"den selam sana. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise; artık" "Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise; artık "Ashab-ı Yemin"den selam sana. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise; artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır. Ve çılgınca ya­nan ateşe bir atılma da. Hiç şüphesiz bu "hakke'l-yakîn"dir," (56/90-95)

 

"Ve şüphesiz o (Kur'an) "hakku'l-yakjn"dir." (69/51)

 

İşte bundan sonra kişioğluna düşen tüm bu donanım ve verileri olgun bir bi­çimde "kullanması"; buradan hareketle temel yargılarına varması, sonuçlamalarda bulunması ve yaşamını bu gerçek üzerine yapılandırmasıdır.

 

Çıkışlarımız, yol alışlarımız, öner­melerimiz, yargılarımız... Kısacası müslümanın düşüncesini oluşturan ne varsa hep "hak"tan, "ilim'den, "yakîn"den çıkmalı; hep oraya yaslanmalıdır.

 

Bizim düşüncemizi oluşturan öğeler yakîndir. Çünkü biz "kitap" ile düşünü­rüz; düşüncemizin, bilişlerimizin dayan­dığı temel odur çünkü.

 

Ve bizler yakîn olarak inanırız; çün­kü inançlarımızı belirleyen de odur.

 

"Onlar ahirete de yakîn olarak ina­nırlar (yukinûn)." (2/4; 31/4; 27/3)

 

Kurtuluşun da temeli yakînde değil midir?

 

İnkarcılar ise yakîn içinde değiller­dir. Onların algıları, düşünüşleri, sanıla­ra ve kuşkulara dayanır. Çünkü onlar, dar kalıpların ötesine geçememiş; ken­dilerini, doğayı ve kitabı önyargılardan uzak değerlendirme cesaretini göstere­memiş kimselerdir. Çünkü onlar, yeryü­zünün ağırlığı altında ezilmiş, ötelere uzanacak özgürlükten kendilerini yok­sun bırakmışlardır.

 

"Gerçekten Allah'ın va'di haktır; kı­yamet saatinde hiç bir kuşku yoktur" de­nildiği zaman, siz: "Kıyamet saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zan ediyo­ruz; biz kesin bir bilgi ile inanmakta olan­lar (müsteykinûn) değiliz," demiştiniz." (45/32)

 

O halde sanı ve kuşku içinde olma­mak için gelenekle gelen her türlü yargı­yı "hakke'l-yakîn" ile yeniden gözden geçirmeli düşüncemizi onunla yeniden denetlemeliyiz.

 

Karşımıza çıkan her türlü bildirimi "örnek nesil"de olduğu gibi sorgulayabilmek "yakin"e ters düşen bildirimleri ve yargıları kendimizden uzaklaştırabilme gücünü ve cesaretini gösterebilme­liyiz.

 

Tüm bunlar için ise, "edilgenlik" psi­kolojisinden kurtulup kendimize, toplu­mumuza, tarihimize elken bir biçimde bakmalı, sorular sorup yanıtlar aramalı­yız.

 

Hakke'l-yakîn olan Kitab'ı doğru bir biçimde kavramalı gerçekçi inanış ve yaşayış için onu kendimize merkez yap­malıyız. Onun ile sağlaması yapılma­yan her düşünüş ve eylem bizi yakîni bi­lişten ve yaşayıştan uzaklaştıracak in­sanlığın karşısına cesurca çıkıp kendi­mizi ortaya koymamıza engel olacak­tır.

 

"Öyle ise sen sabret; hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Kesin bilgi ile inan­mayanlar da (layukinûn) sakın seni tela­şa kaptırıp hafifliğe (gevşekliğe) sürüklemesinler." (30/60)

 

 

Haksöz Dergisi - Sayı: 8 - Kasım 91 Kavramlar

http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=71

 

 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (33 klik) buradaydı

beyaz kuğu Selam Dünya !.. Selam Türkiye !.. Sitemize Hoş Geldiniz !.. ( beyaz kuğu ) bir aile sitesidir !.. Lütfen bizi takip ve dostlarınıza tavsiye ediniz !. Bu çorbada tuzu olsun isteyenlerin, tenkit ve tavsiyeleri için ( mim.sait@hotmail.com )veya ( alt1946@windowslive.com ) adreslerine mail göndermelerini bekliyoruz !.. Sitemizde "bir hoş sada" menüsü altında yer alan "beyaz kuğu", "teferruat", "derviş hüseyine mektuplar" ve "hem nalına hem mıhına" bölümleri orjinal olup, bunların hiç bir hakkı mahfuz değildir, kaynak gösterilerek veya gösterilmeksizin kullanılabilir. Diğer dökümanlar ise; çeşitli sitelerden alınmış, bazılarında değişiklik yapılmıştır.İlgililerin talebi halinde derhal kaldırılacaktır!..Bilgilerinize sunulur !.. *** beyaz kuğu***Ailenizin Sitesi***











* * * * *


 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol