DEVLET, SİYASAL BİLGİ VE
SİVİL ALAN
Ömer Çelik
Din. düşünce üzerindeki resmi egemenligin kaldırılması, siyasal bilginin tanımının yapılması ve dinin sivil alanda kalması tartısılmadan din-devlet iliskisinin ortaya koyulması ancak Hıristiyan. tecrübe esas alınarak islam tarihinin okunması ve Islamın modern dünyanın sınırlılıkları içerisinde kavranması anlamına gelir.
Devletin Kurucu Ögeleri
Modern devletin kurucu .gelerini tartısırken kaçınılmaz bir biçimde Hegel’e ulasırız. Bir muhafazakâr olarak Hegel "varolanı varolan olarak ussallastırmayı"düsüncesinin temeline koymustur.
Siyasal yasamda Hegelyen açıdan merkez unsur
"t.re"dir. Mevcutun rasyonalizasyonu çerçevesinde
sekillenen bir siyasal tasavvurda t.re en yüksek
ahlaksal düzeni temsil eder. Hegel bu çerçevede
kaçınılmaz olarak "ulus"a ulasmıstır. Ulus usun
gerçeklesme alanıdır. Us çok sayıda bagımsız varlıga
b.lünmüs t.zdür. Hegelyen tema ve düsünce
spekülatif felsefe sonucun bütünü açıklamasına,
.zdeslik ve çelismezlik ilkelerine karsı çıkmıstır.
Bu varolanı varolan olarak mesrulastırmayı içerir.
Hegel’in ulus’u yüceltmesi Fransız Devrimi’nin
sloganlarına karsı çıkmıstır. Hegel’in mevcut’u
rasyonalize etmekteki ısrarı kendisine nispeten yakın
olanlara —.rnegin Spinoza’ya— bile mesafesini
hatırı sayılır düzeyde tutar. Spinoza’nın Tanrı’yı
cavsa transiens, askın neden olarak degil, içkin
neden, cavsa immanens olarak girmesi bile
Hegel açısından uzagında durulan bir referans çerçevesi olmaktadır. Spinoza Tann’yı içkin neden
sayarak Tanrısallığın doganın .tesine ya da dısına
çıkmasını engellemektedir. Idealler ile realite seklindeortaya çıkan metafizik düsüncenin temel
.zelligi olan düalizmi asmaktadır. Spinoza’da birlik
düsüncesi çelismezligi ve dünyanın gerçekligini
tanımayan bir ideayı barındırmaktadır. Hegel
ise mevcutu rasyonalize ederken mevcut’un tanı-
mında metafizikçilerden ayrılır. Bir anlamda realiteyi metafizik konumuna yükselterek tüm özgürlükçü ideallerin devletin yeryüzündeki yürüyüsüne tabi kılındıgı bir dünyayı onaylar. Mutlak kendini her zaman mevcut içinde gerçeklestirmektedir.
Mevcut metafizigin dedigi gibi çelismezlik ve .zdeslik
gösteren bir gerçeklik degildir. Celismeyen
ve özdes bir gerçekligin Mutlak’ın arzusu oldugu
söylenemez. Bu düsüncelerinden yola çıkıldıgında
Hegel’in siyasal anlamda nasıl bir otoriterligi savundugunun izleri kolaylıkla bulunabilecektir.
Hegel’in çelismezlik ve özdeşlige karsı çıkması
devletin yeryüzündeki tasarruflarını Mutlak’ın arzusu konumuna yükseltmektedir. Devletin tasarruflarının Tin’in arzusu olması göstermektedir ki siyasi tasarruflar metafizik bir tartısılmazlıgın konusudur.
Ulus’un Tin’in gerçeklesecegi ahlaki zemin
olması ulus içindeki çeliskilerin arzulanılırlıgını
isaretlemektedir. Buradaki çeliskilerin varlıgı
us-dısı bir duruma tekabül etmemektedir. Celiski
us-dısı degildir, çeliskiyi us-dısı kabul etmek çelismezlik ve .zdeslik ilkelerini kabullenmek anlamına gelmektedir.
Devletin metafizik katına yükseltilmesi ile
modern devletin tüm .zgürlükçü ideallerin karsısında yer alan içeriginin insası mümkün olabilmistir. Toplumsal ve politik mücadelelerde devletin kendi aleyhine olusan tüm birikimi n.tralize
edecek güce sahip olması gerisindeki bu metafizik
destekten ileri gelmektedir. Devleti temelleyen
modern siyaset biliminde siyaset felsefesi ile
siyasal bilimin ayrılmıs olması iddia edildiginin
aksine devleti metafizik çerçeveden arındırmanın
garantisi olmamıstır. Gerçi siyaset biliminin içerdigi
bilgi devleti degerden arındırılmıs bir form
olarak üretmis ve kusatmıstır. Fakat burada degerden arındırma çabası ile devletin modern toplumda edindigi homojenlestirici islev aynı anda
varoldugundan devlet sürekli metafizik bir güç islevini sürdürmüstür.
Siyasal Bilgi
Siyasal bilgiyi güç nesnesi kılan onun spekülatif
olusudur. Benjamin Barber’in g.rüsleri bu
konudaki literatürün iyi bir .zetidir: ’Siyasal bilgi,
bir tarih ve deneyim baglamı içinde olusturulur
ve onu bir gelecek ortak eylem baglamına uygulamak amaçlanır. "Ne yapacagız?" ve "ihtilaflarımızı nasıl uzlastıracagız?" gibi sorulara yanıt verir. B.ylesi sorular için "dogru" ya da "yanlıs" yanıtlar uygun ya da uygun olmayan sonuçlar yoktur. Yalnızca genel kabul için yarısan alternatif g.rüsler vardır. "Siyaset yapma bilimi" ya da "parti .ncülügü" iddiaları burada hiçbir statüye sahip degildir. Geçmis, gelenek .zetleri olarak basvurulmak için vardır; ama gelecek, siyasal yargının mevcut bir cemaatten hareketle üretmek zorunda oldugu seydir. Tüm siyasal bilme ve g.rme tarzlarındaki bu güçlü deneysel bilesen —ortak geçmisin kollektif iradesiyle ortak gelecegin kullanımına hasredilmesi— birçok yorumcuyu siyasal olanı diger bilgi türlerinden ayırmaya sevketmistir. Ne ideoloji ne de deneyin niteligi konularında anlasabilen Habermas, Winch, Taylor, Louch, Pocock ve Berger gibi çesitli düsünürler, yine de pratik siyasal yargının gereklerinin siyasal akıl
yürütmenin modelleri olarak bilimi ve spekülatif
felsefeyi saf dısı bıraktıgında hemfikirdirler.
Siyasal bilgi her durumda daima geçicidir. Bu
kısmen siyasal bilgi siyasetin evrimci niteligini
paylastıgı için dogrudur. Siyasetin tarihe ve genisleyen insan bilincinin kesfettigi .nceliklere
uyum saglanmasına olanak tanıyan degisebilirlik,
.zel g.rme ve yapma tarzlarından kamusal g.rme
ve yapma tarzlarına hareket ettikçe genisleyen
bilinci y.neten kaidelerin ve normların da degisebilirligini gerekli kılar. Siyasal yargı tarafından üretilen normlar g.reli ve zayıf oldukları için degil —aslında kuvvetli olabilirler ve kesin eylemi tesvik edebilirler— kendisi geçici olan ve devamlı düzeltilmeye maruz kalan bir ortak iradeden çıktıkları için geçicidirler. Kesintisiz bir demokratik tartısma, düsünüp karar verme, yargı ve eylem süreciyle üretilir ve yalnızca, siyasal kültürün
degisen kosullarını ve evrilen ortak amaçlarını g.steren ve yansıtan bir süreç tarafından mesrulastırılırlar.
Sonuç olarak bu normların güvenilirligi daima hem güvenli (mesru) hem de kosulludur (yeni yargılara açık). Güçlü bir demokraside siyasal bilginin kosullulugu gerçekten kendi kendini y.neten bir halk tanımlamak zorunda olan açıklıgı ve esnekligi kosullar. Amaç sabit hakikatlerden ziyade isleyen kaideler ve degistirilemez ilkelerden ziyade paylasılan bilinç oldugu için gerekli olan, mesru siyasal yargıları kolaylastıracak ortak bir bakıs tarzı ve ortak bir dildir. .nemli bir sorun da siyasal bilginin temsil yetenegi veya yapay olup olmadıgıdır. Güçlü bir demokraside, siyasal biliginin temsili olmaktan ziyade yapay oldugu da ortaya çıkar. Siyaset bizi salt aklın kurtaramayacagı bir .zgürlüge mahkûm eder, yaratıcılık ve yeni bir biçimde g.rme, esduyumsal olarak g.rme kapasitesi etkili bir epistemolojinin erdemleri olurlar. Cünkü insanın gelecegini .nceden g.rmek sonra da baskalarında bu
g.rüs için —genelde bunu onların g.rüslerine
uydurarak— bir tutku uyandırmak gibi bir meydan okumayla karsı karsıyadır. Siyasal kurumlarımızı
tasarlarken bilgimizi biçimlendirmekteyiz.
Bir yapı kurarken siyasal epistemolojimizin seklini
ve niteligini belirlemekteyiz.
Katılımcı tarzdaki siyaset siyasal bilginin kaynagı
oldugu zaman —b.ylesi bilgi formel felsefeden
koparıldıgı ve kendi kendinin epistemolojisi
oldugu zaman— yeniden tanımlanır. Siyasetin
egemen bir alan tanımladıgı yerde, siyasal bilgi
soyut temellerden bagımsız ve .zerktir. Siyasetin
bir eylem alanı tanımladıgı yerde, siyasal bilgi uygulamalı ya da pratiktir ve praksis olarak betimlenebilir. Siyasetin kendini evrilen bilinç ve tarihsel olarak degisen kosullarla ilgili kıldıgı yerde siyasal bilgi geçici ve zamansal olarak esnektir. Siyasetin insan becerisinin ve marifetinin ürünü
olarak anlasıldıgı yerde, siyasal bilgi yaratıcı ve istenç yüklüdür; türetilen ya da temsil edilen bir
seyden ziyade yapılan birseydir. Ve nihayet siya-
setin kamusal seylerin (res publica) üst alanı oldugu
yerde siyasal bilgi .znel ya da nesnel olmaktan
ziyade ortak ve uzlasımsaldır.
Din, Devlet ve Sivil Alan
islâm düsüncesinin modern zamanlardaki
tecrübesi bir yandan Hegelyen felsefe ile eklemlenecek
kadar modern devleti içerirken .te yandan
tarihsel Islâm’dan tevarüs eden siyasal bilgiyi
geçici ya da spekülatif olarak degerlendirmekten
çok sabit ve dogmatik bir yaklasımla ele alınmasını
dogurmustur. Ali Abdurrazık gibi düsünürlerin
geleneksel siyaset kurumlarına itiraz etme
gayretlerinde bu kaygıları g.zlemlemekteyiz. Ali
Abdurrazık hilafetin ser’i y.nden zorunlu olup olmadıgına
cevap arama ile mesgulken temel kaygısının
.ncelikli olarak siyasal bilginin esnek olmayan
ve kesinlik arzeden karakterini sarsmaya
v.neldigini g.rmekteyiz. Abdurrazık hilafetin
jer’i y.nden zorunlu olmadıgını s.yler. Bunu yapmakla
metafiziklesmis siyaset ilkesine karsı çıkmaya
çalısmaktadır. Tarihsel islâm’da din devlet
Tarafından içerilmistir. Tarihsel islâm’ın metafi-
:ık siyaset gelenegi Es ari düsünce kalıplan çerçe-
’. esinde sekillenmistir, islâm dünyası Yunan düsüncesi
ile etkilesime girerken Diyalektik düsünce
verine Metafizik düsünce .ne alınmıstır. Es’ari
Kelamı Gazali eliyle felsefeyi dıslayıp metafizik
düsünceyi içine almıstır. Bunun sonucunda kainatta
nedenlilik reddedilmistir. Siyasal despotizmi
besleyen siyasal kanal buradan nemalanmıstır.
Siyasal düsünce planında nedenliligin reddi ve
kâinatta cari sünnetullahı g.rmezden gelerek siyasi
tasarrufları dogrudan Allah’ın iradesiyle izah
çabası, ümmeti siyasetin kurucu ve denetleyici
gücü olmaktan çıkarmıstır.
Bu zaman diliminde din-devlet iliskileri planında
s.ylenecek s.zler içerisinde Laik tecrübenin
Islâm dünyasının dinamiklerinden okunmasının
islâm MiUeti’nin .ncelikli gündemleri açısından
reel karsılıgı yoktur, islâm dünyası açısından
bizantinizm, teokrasi ve laiklik temelindeki
kavramlastırmalar din-devlet iliskisi baglamındaki
sorunların ç.zümüne karsılık gelmez. Modern
islâm düsüncesindeki sorun modern devletin Hegelyen
arkaplanındaki metafizik siyaset tasavvurunu
reddetmektir. Bunu yaparken geleneksel islâm’ın
siyasal bilgiyi esnek olmayan dogmatizme
yerlestirmesine itiraz etmek gerekir. Beri yandan
din’in devlet karsısındaki, hidayet kaygısının hakimiyet
stratejileri .nündeki .zgürlügünü korumak
için devletin dinî düsünce üzerindeki hakimiyetini
ilga etmenin felsefi ve siyasi çerçevesini
gelistirmek gerekmektedir, islâm düsüncesi içerisinde siyasal felsefe denmeyi hakedecek bir referans alanının gelismemesi siyasi bilginin dogmatik anlasılması oldugu kadar dinî düsünce üzerindeki resmi egemenligin de rolü vardır. Pek çok
düsünürün zannattigi gibi din-devlet iliskisi
temelinde sorun laik arayısların islâm tecrübesinden
okunmasının yollarını arastırmak degildir
.
Bu, amaçlanan sekilde metafizik siyaseti ilga etmez.
Hegelyen tasarrufun içsellestirilmesini kolaylastırır.
Islâm dünyasındaki reel sorunlar ise burayı isaretlemektedir. Dinî düsünce üzerindeki
resmi egemenligin kaldırılması, siyasal bilginin
tanımının yapılması ve dinin sivil alanda kalma-
sı tartısılmadan din-devlet iliskisinin ortaya koyulması ancak Hıristiyanî tecrübe esas alınarak
islâm tarihinin okunması ve islâm’ın modern
dünyanın sınırlılıkları içerisinde kavranması
anlamına gelir. ?
Bilgi ve Hikmet, Yaz - 1995, Sayı H
5
|