Güvenlik ve Hukuk
Doç. Dr. Sadi ÇAYCI
ASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı
scayci@asam.org.tr
ANAYASAL DÜZENİN KORUNMASI AÇISINDAN
İRTİCA KAVRAMI VE İRTİCA İLE MÜCADELE
Anayasal düzenimiz ve Cumhuriyet’in temel nitelikleri açısından laiklik ilkesi bütün bir sistemin temel unsurudur.
Türkiye Cumhuriyeti, Batılı değerler sistemi ile bütünleşmeyi hedef alan bir kültür devrimi üzerine kuruludur. Bu devrimin temel taşını, laiklik ilkesi oluşturmaktadır. Cumhuriyet devrimini
gerçekleştirenlerin ve onların mirasçılarının, Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak maksadıyla ülke içindeki siyasi ve sosyal gelişmeleri yakından izlemesini, gerektiğinde -demokratik hukuk devleti kuralları çerçevesinde- görüş ve değerlendirmelerini açıklamasını doğal karşılamak gerekmektedir.
TBMM, Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu, yüksek mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi gibi Anayasal kurumların varlık nedeni ve başlıca yasal sorumluluğu, bunu ayrıca zorunlu kılmaktadır. Bu gibi eylem ve işlemlerin, örneğin yargının siyasallaşması, yahut cumhurbaşkanının tarafsız olmaması şeklinde yorumlanması hukuki açıdan bir dayanağı olmayan, siyasi söylemler olarak değerlendirilmelidir.
Bu makamların Anayasaya sadakat yükümlülüğünün gereklerini hassasiyetle yerine getirmesi, bu söylemlerin aksine, demokratik sürecin işleyişinin kesintiye uğramamasının temel güvencesi olarak görülmelidir.
İrtica Türkiye için bir millî güvenlik sorunudur. İrtica ile mücadele, esas olarak; millî eğitim sistemi, istihbarat, istihbarata karşı koyma ve güvenlik, kamu personelinin seçimi, disiplin, meslek ve davranış kuralları, kolluk vb. idari önlemlere dayanır. Amaç, irticai görüşleri benimseyen ve siyasi hedef olarak kabul eden kişilerin ve toplulukların kamu yönetimine hakim olmasının önlenmesidir.
Güvenlik konularının değerlendiril mesinde temel olarak alınması gereken unsur, arzu edilen veya seçilmiş veriler değil, hoş olmasa, hatta hukuka aykırı olsa bile, fiilî gerçekliklerdir. Zira devlet ve toplum hayatının esas ve usullerinin anayasa ve yasalarla düzenlenmiş olması, örneğin Cumhuriyetin niteliklerinin anayasanın değiştiri lemez hükümleri olması, tek başına laiklik ilkesinin güvence altında bulunduğu anlamına gelme mektedir. Millî güvenliğe yönelik tehditler dış kaynaklı olabildiği gibi, iç kaynaklı da olabilmektedir. Türkiye, bu bağlamda pek çok acı deneyimden geçmiş olmanın yarattığı hassasiyetin de etkisi altında, iç güvenlik ve iç tehdit değerlendirmesine özel bir önem verme zorunluluğunu doğuran bir ortamda devlet ve toplum olarak varlığını, gelişmesini sürdürmeye çalışmaktadır.
Anayasal düzenin korunması; izleyici (istihbarat),
önleyici (demokrasi ve insan hakları, sosyal adalet
ve sosyal güvenlik, eğitim, istihbarata karşı koyma
ve güvenlik, hukukun üstünlüğü), bastırıcı (kolluk,
silahlı güç kullanılması) ve düzeltici (yargı) birçok
yöntemin, gerçek tehdit derecesinin ve durumunun
gereklerine uygun olarak başarıyla uygulanabilmesine
bağlıdır. Anayasal düzenin korunması bakımından
-genellikle sanıldığının aksine- cezai önlemlerden
daha çok, siyasi, toplumsal ve idari önlemlerin
daha etkin ve kalıcı olabileceğini düşünmekteyiz.
İrtica Kavramı
Zaman gazetesinde yapılan bir yayına göre, devlet
kurumları “İrtica nedir?” sorusuna cevap vereme
miştir.1 Bu sonucun, doğru ise, güvenlikle ilgili tüm
kavramların sadece ceza kanunları çerçevesinde
değerlendirilmesi alışkanlığından kaynaklandığını
sanıyoruz. Genel anlamıyla irtica, geri dönmek anlamına
gelmektedir. Yeniliklere değer vermeyip, her
yönüyle eskiyi özlemek veya eski düzeni getirmeye
çalışmak olarak anlaşılmaktadır. Bu genel anlamdaki
irtica, Hz. Ebubekir döneminde bile söz konusu
olmuş ve bastırılmıştır. Mehmet Nuri Yılmaz’a göre,
gerçek manada irtica, dinin özünden uzaklaşmak ve
dini, temel ilkelerine aykırı olarak algılamak ve yorumlamaktır.
Hz. Ali bunlar için, “elbiselerini tersten
giymiş güruh” ifadesini kullanmıştır.2 Haricilik,
selefilik, eşarilik, başlıca irticai yaklaşımlar olarak
değerlendirilmektedir. Atatürk zamanında, bunlara
karşı Hanefi-Maturidi temelde, akılcı ve yenilikçi
bir din anlayışının topluma benimsetilmek istendiği
anlaşılmaktadır.3
İrtica, sadece Cumhuriyet döneminin değil, Osmanlı
Devleti döneminin de önemli bir güvenlik sorunu
olagelmiştir.4 Günümüzde, “İslam Cumhuriyeti”
niteliğindeki bir kısım ülkelerde dahi –örneğin Suudi
Arabistan veya Pakistan- kurulu düzene karşı
dinî amaçlarla terör eylemleri düzenlenmekte oluşu,
konunun gerçekte dinî olmaktan çok siyasi bir
olgu ve gerçek bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmesini
haklı kılmaktadır. Bu nedenle, basında
ve kamuoyunda sık sık tekrarlanan “irtica tehdidi”
söylemlerinin ciddiyetle incelenmesinde ve değerlendirilmesinde
yarar vardır.5
Bir bütün olarak irtica konusunda son dönemde
meydana gelen bazı dikkat çekici olaylar ve olgular
şöyle özetlenebilir: THY teknik yönetimi, Atatürk
Hava Limanı’nda –başlarına dert olan RJ100
yolcu uçaklarından kurtulmaları nedeniyle deve
kesmişlerdir.6 Bir üniversite öğretim üyesi, trene
mescit istemiştir.7 İlmi ve Kültürel Araştırmalar
Vakfı (İLKAV) tarafından düzenlenen, dinleyicilerin
“haremlik/selamlık” şeklinde ayrı oturduğu,
“Resmî İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din
Eğitimi” panelinde, anayasanın temel ilkeleri eleştirilmiş
ve anayasal kurumlar hedef gösterilmiştir.8
Şanlıurfa’daki “Şuurlu Öğretmenler Derneği”nin,
öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği gecede
davetliler haremlik–selamlık şeklinde oturmuş,
program akışı içinde, Atatürkçü Düşünce Derneği
ve çağdaş olarak nitelendirilebilecek öğretmenler
Stratejik Analiz, Ocak’07
Güvenlik ve Hukuk
Cumhuriyetin niteliklerinin anayasanın değiştirilemez hükümleri olması, tek başına laiklik ilkesinin güvence altında bulunduğu
anlamına gelmemektedir.
alaya alınmıştır.9 Millî Eğitim Bakanlığınınca, yabancı
dilden çevrilen bir kısım eserleri dinci söylem
ve hatta hurafelerle tahrifedilmesi, ayrı bir inceleme
konusu olabilecek bir başka olgudur.10 İBDA-C
örgütü, öldürülen bir emekli imamı mezarı başında
anmış, bu arada, Genelkurmay Başkanını Yahudi
işbirlikçisi olmakla ve Bayram Ali Hoca’yı öldürtmekle
suçlamış, bunun hesabının sorulacağını bildirmiş,
bu topluluk daha sonra polisin müdahalesi
olmaksızın mezarlıktan ayrılmıştır.11 Daha önceki
dönemlerde de, aile şerefine haksız saldırı teşkil
edecek derecede ve şekilde Atatürk’e karşı yapılmış
olan saldırıların unutulmaması gerekir.12
20 Mayıs 2006 tarihinde Nakşibendi Şeyhi Akte
peli Abdurrahman’ın türbesinin kalabalık ve organize
bir grup tarafından ziyareti, 29 Aralık 2003
tarihinde Fatih Camii’nde kılınan bir cenaze namazında
ortaya çıkan kılık-kıyafet görüntüleri, âdeta
devlete ve hukuk düzenine meydan okuma niteliği
taşımaktadır.13 Bu yazının çerçevesinde sadece çok
az bir kısmı özetlenebilen bütün bu gelişmeler, orta
veya uzun vadede ülkenin götürülmek istendiği yön
bakımından, önemli uyarılar olarak değerlendirilmelidir.
14
Buna karşılık, hükümet kanadının olaylara oldukça
farklı bir açıdan bakmakta olduğu söylenebilir. Örneğin
Sn. Adalet Bakanına göre, irtica Türk ceza kanunlarında
tanımı yapılmış bir suç değildir. Tersine,
Ocak’07, Stratejik Analiz
Güvenlik ve Hukuk
bir kesimin “irtica” olarak nitelediği olgulara bir
başka kesim “özgürlük” olarak bakabilmektedir.15
Sn. Başbakanın bakış açısı da benzer bir anlayışı
yansıtmaktadır.16 Sn. Adalet Bakanının bakışı, gü
İrticanın önlenmesi maksadıyla önlemlerin
alınmasında ve uygulanmasında, gerekli idari
işlemlerin yapılmasında, her verinin ve olgunun
kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti hükmü
ile belgelenmesi, uygulanabilir bir yaklaşım
değildir. İdare hukuku ile ceza hukukunun
amaç, işlev, kavram, ilke ve yöntemleri; “kanıt
eşiği” diyebileceğimiz asgari ölçüt
birbirinden farklıdır.
venlik kavramını salt ceza hukuku kapsamında değerlendirme
eğiliminden kaynaklanmaktadır. Oysa
“irtica”, anayasal düzenin, Cumhuriyet’in niteliklerinin
korunması bağlamında ciddi bir güvenlik sorunudur
ve ceza hukukundan da önce, idare hukukunu,
insan hakları hukukunu, vicdan ve din hürriyetinin
sınırları konusunu ilgilendirmektedir. Dolayısıyla irticanın
var olup olmaması, fiilî bir gerçekliğe ve gelişmelere
ilişkin bir güvenlik sorundur ve olguların
mutlaka bir ceza mahkumiyeti hükmü ile saptanması
gerekmemektedir. Özellikle kamu görevlileri açısından,
istihbarat bilgi ve değerlendirmeleri önemli
kaynaklardır.
Günümüzde Din Kavramının Yeri ve İşlevi
Bu noktada, günümüz koşullarında dinin yeri ve işlevi
konusuna değinilmesinde yarar vardır. Pek çok
çevrede ifade edildiğinin aksine, din, salt düşünce
boyutunda veya sanal alemde yaşanmak üzere değil,
bu dünyada uygulanması gereken inanç, ibadet
ve davranış kurallarını kapsamaktadır.17 İnanan
bireylere hitap etmektedir. İrtica dahil sorunların
kaynağı dinin kendisi değil, uygulamada ve yorumlamada
ortaya çıkan, bağdaştırılması olanaksız derecedeki
farklı yaklaşımlardır.18 Bu manada irtica
sadece İslam’da değil, diğer dinlerde de söz konusu
olabilmektedir. Bunun için, ABD veya İsrail’deki
cemaat ve tarikatların durumunu izlemek yeterlidir.
Din konusunda tek bir anlayış ve uygulama söz konusu
olamayacağına göre, bütün bu olguların incelenmesinden
ve değerlendirmesinden çıkarılabilecek
sonuç, anayasamızda ifadesini bulan, insan hakla
rı kavramına dayalı, çağdaş anlamda demokratik,
laik, sosyal ve hukuk devleti niteliklerini içeren bir
cumhuriyet rejiminin, din ve vicdan hürriyetinin en
sağlam güvencesi olabileceğidir.19
Şeriat, yasa, kural anlamına gelmektedir. Batı literatüründe,
İslam hukuku olarak anlaşılmaktadır.
Başlangıçta yaşamı bütün boyutlarıyla kapsayan
kurallar bütünü olarak anlaşılan bu kavram, zamanla
ve uygulamada, inanç ve ahlakla ilgili husus
ları kapsam dışında bırakan, yalnızca İslam’ın fıkıh
(pratik hüküm ve kurallar, hukuk) bölümünü içeren
bir terime dönüşmüştür.20
İrticaya Karşı Önlemler
Mahmud Erol Kılıç’a göre, tek başına bir faaliyetin
yasayla yasaklanmış olması, insan varlığının iç
yapısına ilişkin bazı sorunların çözümüne yetmemektedir.
“Bugün Türkiye’de belirli bir ideolojiyi
izleyenler, ister Kemalist, ister İslamcı olsunlar, her
ikisi de ‘şeriat’ düzeyinde kalmışlardır... Gönle hitap
etmezler. Hukuki dayatmayla kendilerine katılmayı
sağlamaya çalışırlar.... Türkiye’de hiç kimse ideolojisinde
derinleşmemiştir. Buna maalesef günümüz
dindarları da dahildir, diğer ideoloji mensupları da.
Düşüncenin katmanları arasında arkeoloji yaparak
ana prensiplere, altta yatan gayeye ulaşma çabası
sarf edilmemektedir. Birliğin tohumları derinlerdedir.
Yüzeyde ise ayrılık ve gayrılık vardır... Tarikatlar
yasaklanınca denetimi yapılamaz hale gelmişlerdir.
Üstelik yasaklandıkları zaman bu vakanın
ortadan kalkmadığı da görülmektedir.... Siz bugün
herhangi bir camiye imam hatta müezzin olmak isteseniz
olamazsınız. Birçok kuralı, imtihanı, onaylama
mercii vardır. Ama siz şeyh olmak isterseniz
buna bir engel yok. Siz ben şeyhim dediğiniz anda
şeyhsinizdir bugün. Hemen iki üç de mürit bulursunuz....
Tarikat çift taraflı bir bıçaktır. İyi kullanılırsa
bir cihan imparatorluğunu yaratan bir ocak
haline de gelebilir.... Ama öbür taraftan eğer doğru
bir şekilde kullanılamazsa aynı derecede de çok tehlikeli
bir olgu haline de gelebilir.”21
İşte Türk anayasal düzeninin korunması bakımından
asıl önemli olan, bu tür faaliyetlerin izlenmesi,
değerlendirilmesi ve gerekli toplumsal, idari, siyasi
ve cezai önlemlerin zamanında alınabilmesi ve uygulanabilmesidir.
Yakın siyasi tarihimizdeki 28 Şubat 1997 tarihli
Stratejik Analiz, Ocak’07
Güvenlik ve Hukuk
İrtica dahil sorunların kaynağı dinin kendisi değil, uygulamada ve yorumlamada ortaya çıkan, bağdaştırılması olanaksız derecedeki
farklı yaklaşımlardır.
MGK toplantısı öncesindeki ve sonrasındaki gelişmeler,
“irtica” ve “irticayla mücadele” konusunda
alınması gereken derslerle doludur.22 Bu derslerin
en başında gelen, insan hakları hukuku çerçevesinde
söz konusu olan vicdan ve din özgürlüğü ile, anayasal
düzenin korunması bağlamında millî güvenlik
hukuku kapsamında alınması gereken önlemlerin
kapsamı ve derecesi arasında kurulması gereken
haklı, kabule değer, “uygulanabilir” bir dengenin
sağlanması gereğidir. Aksi halde, politik, diplomatik
veya toplumsal gerçekler ve koşullar açısından
uygulanabilir olmayan önlemler, kağıt üzerinde
kalabilmekte, bu da orta ve uzun vadede millî güvenliği
ciddi şekilde tehdit eden eden daha sakıncalı
gelişmelere zemin hazırlayabilmektedir.23
İrtica, stratejisini terörizme dayandırabileceği gibi,
gerekli önlemler zamanında alınamaz ise, şiddet
yöntemine başvurmadan da hedefine ulaşabilir. İrtica,
Batılı ülkelerin toplum düzenlerini ve kamu güvenliklerini
bile tehdit edebilecek dereceye ulaşmış
görünmektedir.24
Bütün bu gerçeklere rağmen, irtica tehdidinin salt
ceza veya silahlı güç kullanılarak bastırma tehdidi
ile çözümlenebileceğini düşünmenin de yanlış ve eksik
bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz. İstihbarat
elbette önemlidir. İstihbarata karşı koyma ve güvenlik
bakımından, anayasal düzeni değiştirmeye yönelik
örgütlenmeler, olaylar ve bunlara karışan kişiler
hakkında veri tabanları oluşturulmasını, kılık–kıyafetle
ilgili yasaların titizlikle uygulanmasını, bu gibi
akımlara karşı demokratik tepkilerin sergilenmesini
elbette doğal karşılamak gerekmektedir.25
Siyasi ve toplumsal önlemler, irticai akımlarla
mücadelede en etkin yöntemler olarak değerlendirilmelidir.
Ancak bu noktada, bir başka hususa
değinmek gerekir. Anayasamıza göre idare, yani
kamu yönetimi -Silahlı Kuvvetler dahil- kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür. Bütçe kaynağı tektir ve
tüm kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları yasalarla
belirlenmiştir. Sivil olsun asker olsun, tüm
kamu kurum ve kuruluşlarının, kendilerine sağlanan
yetenek ölçüsünde, yasal görevlerini ve sorumluluk
Ocak’07, Stratejik Analiz
Güvenlik ve Hukuk
larını mümkün olabilecek en iyi şekilde yerine getirmekte
olduğunu kabul etmek gerekir. Kurumlar
arası güvensizlik, diğer kurumları başarısız gör-
Din adamı yetiştirmek; dinsel inanç, ibadet ve
davranış kurallarını belirlemek, yürütmek ve
yorumlamak günümüz devletinin görevi de
ğildir. Devletin işlevi, buna ilişkin süreci ve
uygulamaları Anayasal düzenin, kamu düzeni
ve güvenliğinin korunması maksadıyla izle
mek, gerekli ve orantılı önlemleri zamanında
almakla sınırlı olmalıdır.
me eğilimi, Türk kamu yönetimini ciddi şekilde ve
olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Belirtilen –iyi
niyetli- kabule aykırı olarak, aynı amaca yönelik
veya birbirini tamamlayan toplumsal faaliyetlerin
-birbiriyle eşgüdüm de olmaksızın ve yarış halinde-
çok farklı kurumlarca yürütülme çabası, sonuçta
millî kaynakların israfına ve faaliyetin etkinliğinin
sınırlı kalmasına neden olabilmektedir.26
İmam-Hatip Liseleri Sorunu
Silahlı Kuvvetler, irticai akımlar konusunda özellikle
hassastır. Buna ilişkin süreç yakından izlenmekte,
görüş ve değerlendirmeler hem Millî Güvenlik
Kurulu’nda, hem düzenlenen çeşitli faaliyetler çerçevesinde
basın ve kamuoyu önünde ifade edilmektedir.
27 Burada, dikkatimizi çeken bazı yaklaşımları
açıklamakta yarar görmekteyiz. Bunlardan biri,
İmam-Hatip Liselerine ilişkin tartışmalardır.28
Öncelikle, bugünkü uygulamalar karşısında, İmam-
Hatip Liselerinin öğretim kapsamının maksadını
aşacak derecede geniş tutulmasının ve sayıca yaygınlaştırılmasının,
fiilen başka bir eğitim sistemi
oluşturulmasının yarattığı güvenlik endişelerine katıldığımızı
belirtmek isteriz. Ancak sorunun esasına
inilmediği sürece, çözümlenmesinin de mümkün olamayacağını
düşünmekteyiz. Kanaatimizce, anayasal
düzenin korunması bağlamında alınması gereken
idari ve cezai önlemler ve kurulması gereken mekanizma
başka; belli bir dinin inanç ve ibadet esaslarının
ve uygulanmasının belirlenmesi, yönlendirilmesi
ve hatta buna ilişkin görev, yetki ve sorumlulukların
doğrudan devletçe üstlenilmesi başka bir konudur.
Ülkemizdeki yerleşik uygulama ikinci yaklaşıma
dayanmaktadır ve bu yönden bir kavram kargaşası
yaratmaktadır. Bugünkü sistem dahilinde, sorunun
çözümü yolunda ortak bir paydaya ulaşılabilmesi
mümkün görünmemektedir. Devlet–din ilişkileri ve
laiklik ilkelerinin gerekleri açısından, dinî toplulukların
örgütlenmesi, din öğretim ve eğitiminin ayrıca
ve özel olarak düzenlenmesi gereklidir. Bu şekilde
tamamlanacak öğretim ve eğitim sonucu alınacak
belgeler kamu hizmetlerine giriş bağlamında geçerli
olmayacaktır. Dolayısıyla da kamu yönetimi içindeki
faaliyetler açısından güvenlik sorunu söz konusu
olmayacaktır.
Bugünkü hukuk sistemimizde Diyanet İşleri Başkanlığının
asıl varlık nedeni, irticanın önlenmesinin, din
alanında Müslüman halkın aydınlanmasının sağlanmasıdır.
İmam-Hatip Liseleri de bu maksatla kurulmuştur.
Buna karşılık, yürürlükteki hukuk düzenine
uygun olarak faaliyette bulunan bu gibi devlet okullarının
mezunlarına sakıncalı-şüpheli işlemi yapılmasının
hukuk açısından açıklanması son derecede
güçtür. Şayet bu okulların uygulamadaki konumları
ve mezunlarının yöneldiği hedefler açısından millî
güvenlik boyutuyla gerçekten bir tehdit durumunun
varlığı değerlendirilmekte ise –ki bu değerlendirmelere
biz de katılmaktayız- o zaman bu sistemin
bütünüyle sorgulanması, gerekirse bu okulların kaldırılması
veya eğitimin kapsam ve niteliğinin, amacı
ve işlevi ile bağdaşacak ve sınırlanacak şekilde değiştirilmesi
gerekir.29
Değerlendirme ve Sonuç
Anayasal düzenimiz ve Cumhuriyet’in temel nitelik
leri açısından laiklik ilkesi bütün bir sistemin temel
unsurudur. Türkiye’de kamu yönetimi, vicdan ve din
hürriyeti ve bunların uygulanması –hürriyet boyutu-
ile anayasal düzenin korunması ve bunun gerekleri
–millî güvenlik boyutu- arasındaki farkı ve bunun
gereklerini daha iyi değerlendirmek durumundadır.
İrtica, anayasal düzenin hukuk dışı yollardan değiştirilmesi
anlamında bir suç olduğu kadar, idare
hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken ciddi
bir iç güvenlik sorunudur. Son yıllarda gittikçe artan
ve bir bölümü basın ve yayın organlarında yer
bulabilen veriler, anayasal kurumların irtica tehlikesine
ilişkin güvenlik uyarılarını haklı kılacak mahiyettedir.
Buna karşılık irtica ile mücadelede ceza
veya zorlama tedbirlerinden çok, siyasi, toplumsal
ve eğitim sistemi ile ilgili önlemlerin daha etkili ve
yararlı olabileceğini düşünmekteyiz.SA
Stratejik Analiz, Ocak’07