Geç buldum tez yitirdim
İdris ÖZYOL
Hayat yenilgiler ve zaferler arasında engebeli bir yoldur bizim için ve o yola kalbimizin ekleyeceği yeni engebeleri çekemeyiz.
Bir sürü çizgi, bir sürü sınır hayatımızda ve her birini tek tek gösterip "bunun ötesine geçme" diyorlar (diyorsun). Ve fakat artık biz, o sınırları geçmekle meşhuruz. İşaret parmağımı ufka çevirip "oraya gideceğim" diyorum (sen demiyorsun). Ben gideceğim, hayat hızlandı. Seninle "eğlenerek" geçirecek vaktim yok. Dağların arkası, sınırların ötesi, deniz aşırı hayaller, isimsiz halklar aklımı çeliyor. Duramıyorum buralarda bebeğim (sen duruyorsun). Senin aşkın bana küçük geliyor. Kalbin, yılların içinde döve döve büyüttüğüm, ateşlerde sınadığım, kavurduğum, yaktığım hayallerim karşısında cılız. Ben istemedim büyümeyi, beni büyüttüler ve seni bulduğumda ya da sen beni bulduğunda, gözlerimdeki buzlar kalbimi kaplamak üzreydi. Bunu görmedin ve hatta eline gizlice tutuşturduğum buz kırıcıya bakarak, hiç anlamadığım, anlayamadım şeyler düşündün. Ve düşündüğün şeyler içinde yitirdiğim ülkeleri bulamadım. Bir çocuk ağlamadı sende, ihtiyar bir adam da ağlamadı. Ağlayan iki deniz arasında kalmış küçük bir toprak parçasıydı sadece ve ben o toprağa hapsedemem hayatı ve hapsedemem ölümü. Ufuksuz bir yerde ölmeye gidiyorum (sen ölemezsin). Geniş ölümlerin göçebesiyim ben. Yanlış bir adam sevdin.
Yanlıştı adam. Ellerini narin işlere hazırlamamıştı adam ve yabancısıydı narin bir yüze dokunmanın. Göçmen kuşların diliyle konuştu hep ve kanadı kırık kuşlardan uzak durdu. Uzak durdu, gözyaşlarından saray kuran ve kendine acımayı "medeniyet" gibi sunan her tür suretten. Suretleri sevmem ben (sen seversin). Gördüklerin kadarsın ve görüntüler kesiyor hızını. Oysa ben hiçbir görüntüyü zihnimde yuvarlamam ve hiçbirşeyi zihnimde tutmayacak kadar büyüdüm. İnanmıyorum "bu adamlar"ın hiç birine ve hiçbirşey ama hiçbirşey beni ilgilendirmiyor artık. Çünkü "uzaklar"a aşık oldum ve uzağı sevgili belledim kendime. Ayaklarımdan tutma, "please". Küçük bir "tedavi arası"ydın demeliyim senin için, bacaklarımdaki kurşun yaraları yatağa mahkum etmişti ruhumu ve tam o esnada ve kitap okumak filan gibi şeyler içimi daraltırken, geldin ve bir koltuk değneği gibi girdin hayatıma. Sayende yeniden öğrendim yürümeyi ve kalbimi yakarken uzakların çağrısı, sen beni "kaloriferli bir hayat"a davet ettin. Hiçbir kalorifer ısıtamaz bebeğim, avuçlarını dağ ateşlerinde dağlayanları ve ruhu kurşuna doğru koşan adamlar bir türlü basamaz frene. Ki fren, sizin modern trafiğinizde işe yarayan bir alettir, lakin bizim daha fazla hızlanmamız gerekir (sen yavaşsın).
Yoldaşlarım ne düşünecek bilmiyorum bu kalp ağrısı için. Bu küçük "kaçamak", bu "istirahat" beni daha fazla bağlamış olmalı kavgaya. Ki şimdi kalkıp gideceğim ve ücra bir dağbaşında beni bekleyen "çetemiz"e katılacağım bebeğim. Savaşmam gerekiyor. Bildiğim tek şey bu. Kalbimde yer yok, kanaviçe düşlere ve "küçük evler"in tuğlalarını üst üste dizmek için harcayamam kollarımdaki gücü. O kuvvet, bilmem neresinde dünyanın bizi bekleyen bir karanlık orduyu dize getirmek için kullanılmalı. Yenilmekse yenilmeliyiz. Kazanmaksa kazanmalıyız. Hayat yenilgiler ve zaferler arasında engebeli bir yoldur bizim için ve o yola kalbimizin ekleyeceği yeni engebeleri çekemeyiz. Çeteciyiz biz. Eşkiyayız. Asiyiz. Sen böyle birini sevemezsin bebeğim (sevemezsin). Hangi akşam eve geleceği belli olmayan ya da bir sabah tahta bir tabut içinde evine postalanacak olan bir adamı kalbine sığdıramazsın. Kalbine sığdıramazsın. Seninki "kalp" bir kalp. Bizimki ise sadece kalp. Nezaketi sevmeyiz.
iozyol@yenisafak.com
5 Mart 2000
|