MARŞ SÖYLEMEDEN ÖLMEK BİZE YAKIŞMAZ
Bileklerindeki zincir lekesini sevdim senin; çarmiha gerilenlerin soyundan gelişini ve yürüyüşünü Spartaküs’ün ardı sıra Po Ovasına doğru.
Ben seni, demir parmaklıkların ardında sevdim, karanlık bir mazgaldan gökyüzüne bakıyordun ve iki parça ateş gibi çakiliyordu gözlerin ‘dava’mızın göğsüne. Ben işte o gün, o ateşe odun taşimaya yemin ettim. Andolsun yediğim ekmeğe, içtiğim suya, ektiğim toprağa, sevdiğim kızlara, andolsun; tek bir karışında zulüm kalırsa bu dünyanın gözlerim arkada gideceğim. Tek bir karışında bu dünyanın açlık, sefalet, eşitsizlik, ayrımcılık sürecekse yuhlar olsun bize, yuhlar. En ufak taşindan bile sorumluyuz bu hayatın ve hele ki o taş, bir mazlumun kafasını kırıyorsa, yatacak yer yok bize, solunacak hava yok. Gölgelere sığınma, gölgelerle oynama, gölgelerle oynama, gölgelere aldırma ve inanma “mum dibini aydınlatmaz” nutuklarına. Dibini aydınlatmayan mumlara köle kılanların suratına çarp sana verilen Kitap’ı. Sana verilen aklı.
Ah o akıl, kurtlara meyleden kuzunun aklı olmaktan çiktigi gün, bir nar gibi patlayıp, bir ırmak gibi coştuğu gün; kim tutacak bizim çocuklarin önünü? Bizim çocuklar çiplak baldırlarıyla doldurduğunda tarihin ortasını, kim çikip da “kenara çekilin” diyecek? Kim diyecek adımızı? Biz bir tek isim oluruz, sıyrılıp bedenlerimizden ve sıyrılıp bize sunulanlardan. Bize kısaca “Malcolm” derler. Bize kısaca “Che” derler. Bize kısaca “siz” derler ve çikip karşilarına “ evet biz?” diye sorarız, “evet, biz?”. taş kesilirler, çünkü korkaktır onlar, çünkü hijyeniktir, çünkü başka bir sütle emzirilmişlerdir, çünkü yabancının yabancısıdırlar. Ve Kitap onlardan “zalimler” diye bahseder ve biz onlardan “zalim” diye bahseden Kitap’ın askerleriyiz. Ve biz “adil olun” emriyle titreyip, Allah’tan, sadece Allah’tan korkarak dövüşürüz. Biz iyi dövüşürüz ve kaybedecek şeylerimiz yoktur bizim.
Kaybedecek şeylerimiz yoktur bizim. Hafızalarımızın gerisinde, uğruna çok ağlanmış sevgililer uyur ve titrer onların zayıf hayalleri biz savaşirken. Biz savaşirken, cebimizde resimler taşirız ve vurulup düştüğümüzde, usulca çikartip o resimleri öpe öpe ölürüz. Bizim resimlerimiz vardır, gülen resimlerimiz, ağlayan resimlerimiz, yaşayan resimlerimiz ve zaten kaybedilmiştir o resimlerde bizleri bekleyen yüzler.zaten çok ağlanmıştır onlara ve onlar için ölürken, onları düşünerek ölürken, dudaklarımıza mana düşer. Dudaklarımıza şahadet düşer. Hiç bilmediğimiz toprakta, kaybedilmiş bir şeyler için kazanırken kavgayı ve kazanılacak kavgalar uğruna bir bir yitirirken her şeyi içimizden Rabb’in isimleri geçer. Biz senisevdika Rab, al bizi nereye çarparsan çarp! Biz seni sevdik, o kadar sevdik ki, düşmanın önünden kaçmak, senden kaçmak demekti. Senden kaçmayız ya Rab, senden kaçamayız. Kavga o yüzden güzel, o yüzden büyük, o yüzden bizim…
27 KASIM 1999 Cumartesi / Yenişafak