Seni sevmeyen ölsün
İDRİS ÖZYOL
Piposunu ağzına tıkıştırıp havalı bir duman üfleme operasyonundan sonra, "zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur onların" dedi sosyolog. Modaydı bu lafı etmek o günlerde. Arkalarına bizim şiddetimizi alarak siyaset sahnesinde dama oynamak isteyenler, bu cinsten kışkırtıcı sosyoloji numaraları çekerlerdi yüzümüze bakarak. Ve bu ucuz laflar, dergiler, broşürler, yasak yayınlar olarak evlerimize girer, yastık altlarında, dolap diplerinde saklanırdı. Zincirlerini kıran pos bıyıklı adam ve elinde meşale tutan devrimci kız resimlerinin üstünde özgürlüğün bizim avuçlarımızda olduğunu ima eden parlak sloganlar yer alırdı ve biz o sloganların ardından sokak çatışmalarına, mitinglere, cezaevlerine sürülürdük. Sonra gün oldu devran döndü. Siyaset arenasındaki değişimler, sayın sosyologların mevki ve saltanat hesaplarını farklı bir tarzda sürdürmesini ve farklı sınıflara yaltaklanmasını gerektirir hale gelince, piponun dumanını daha bir aristokrat üfürerek meseleye yeni bir teşhis kondurdular: "Kent yoksulları faşizme yatkındır!"
Bu, onların, yeni sahiplerinin şerefine eski gözağrılarını aşağılamalarının en cicili bicili, en hesaplı kitaplı ve bu yüzden de en alçak biçimiydi. Ve o an, dünyayı değiştireceği hissiyle meydanlara atılan, sokak aralarında boğazı kesilen, kafası dağıtılan binlerce Anadolu delikanlısı mezarlarında dönüp durdular. Onları birbirlerine düşman kılan, birbirlerinin üstüne yürüten, birbirlerine dövdüren, boğazlatan sayın sosyologlar en ufak bir vicdan daralması yaşamadan saf değiştirirken, yarısı toprağın altında ve yarısı da mahpushane hücrelerinde çürüyen genç bedenler isyanın en büyüğüyle kavruldular. Kendi muhteris beyinlerindeki en adi cinsten faşizmin üstüne "bilimsellik" sosu döken sayın sosyologlar, demokrasi koltuklarına daha bir yerleşirken, onların büyülü cümlelerini aşağı semtlerde, fabrika köşelerinde, ücra köylerde çoğaltan, yayan ve uğruna ölen kara kafalı delikanlılar bir gecede "faşist" kılındı.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin: Faşist olan kimdir? Kılını bile kıpırdatmadan saf değiştiren sayın sosyolog mu, yoksa ağzından çıkan her cümle için ölmeyi beceren, kafasına dayanmış namluların altında bile inandığı doğruları haykıran Anadolu çocuklarımı? Faşizm "özgürlük" kisvesiyle yeşeriyor bu ülkede. Çağdaş koltuklarda, iyi dizayn edilmiş salonlarda kalça genişleten, göbek büyüten sosyologlar ve onların her çorbaya limon analizleri "demokrasi" diye, "fikir" diye, "özgürlük" diye takdim edilirken, aşağılarda bir yerlerde kalbinin ateşini alnına yüklemiş buğday yanığı bedenler yumruklarını ısırıyor. İhanetin en alçakçası "bilimsel düşünce", "soyutlama metodu", "istatistik veriler" biçimde dolaşıyor aramızda ve kalantor muhitlerinden üflenen pipo dumanlarıyla öksürüyor çocuklarımız. İşte gerçek faşizm budur.
Gerçek faşizm, inançlarımızın, hayatlarımızın, kıyafetlerimizin, isimlerimizin, evlerimizin, korkularımızın ve mutluluklarımızın "faşizm" diye adlandırılmasıdır. Ve oy verdiğimiz partilerin, katıldığımız mitinglerin, ekmek kuyruklarının, süt şişelerinin, izlediğimiz programların, aldığımız gazetelerin, dinlediğimiz şarkıların, eşlik ettiğimiz ilahilerin, ayakkabılarımızı çıkartarak girdiğimiz evlerin, mahremiyetimizin, mahrumiyetimizin "ilkel, yoz, geri" diye istifjendirilmesidir gerçek faşizm. Üniversite merdivenlerinde, siyaset basamaklarında, maaş bordrolarında, imaj çalışmalarında, ocakbaşı sohbetlerinde öne geçmek için, bir vakitler ayarttığı yığınları dişlerinin arasında çiğneyen ve her akşam loş masalarda en yiğidimizin kanını ağzındaki ekmek kıvamına katık eyleyenlerin "özgürlük" projelerine güvenmiyoruz artık. Faşizm eğer onların fikirlerinin ardından gitmemekse, evet faşistiz biz.
Elinizi vicdanınıza koyun ve bir kez olsun gerçeği söyleyin:
Kimdir faşist?