Köpekler geceye doğru üç kez havladı
İDRİS ÖZYOL
Bir gece sokaklara vuruyorum kendimi. Şehrin kalbine kalbine yürüyorum. Ve aynı saatlerde belki, uykusuz, rahatsız ve kızgın bir sürü adam, bir sürü yürek, bir sürü isyan, orta yerine doğru koşuyor hayatın. Gül ve bülbül söylencelerinden sıkılmış, kenarda durmaktan yorulmuş ve incine incine içleri nasırlaşmış binlerce gövde, canhıraş çığlıklarla bir aynayı kırıyor. Aynalardan nefret ediyoruz ansızın. Sanki aramızda bir söz dolaşmış, bir örgütçü gezinmiş, bir adam tek tek dolaşıp bütün kapıları herkesi uyandırmış gibi bir şey oluyor gecenin köründe. Gecenin köründe ansızın kalkıp ayağa Fatih Camii'ne atıyorum ruhumu. Ey Rabbim, niye uslanmıyor bu yürek? Bu kanama niye durmuyor? Şu duvar dibine büzülmüş garip, benden daha rahat şu an. Ve onun ayağa kalkması, benim burada olmamdan daha anlamlı. Daha anlamlı ellerim, aklımdan. Avuçlarım, kaçıp giden birşeyleri tutmakta mahir belki, ama onlar giderken küçücük oluyor zihnim ve gördüklerimi anlayamıyorum artık. Avuçlarımla erkek, aklımla bir sünepeyim. Aklım olmasa keşke. Aklım olmasa, beni kandırmaları da mümkün olmayacak bu yakası karanfilli riyakarların. Kulağıma fısıldadıkları şeyler, kafamın içindeki bir boşluğa çarpıp düşecek yere. Düşecek ve parçalanacak yalanlar. O yalanları çekip kabullenen bir mıknatıs olmayacak çünkü ruhumda. Rabbim, bu başkasının ruhu olabilir mi? Ben, yanlış bir rüyadan uyanmış yanlış bir adam olabilir miyim? Ey akıl, gel ve bunu açıkla ya da çek git hayatımdan.
Gözlerimi cebime tıkıştırıp, sokaklara vuruyorum kendimi bir gece. Bir gece ansızın yanmaya başlıyor saçlarım. Durduk yerde ve belki izahsız ve belki bütün izahları tüketen bir halle taşıyorum gövdemi bilmediğim bir yere. Hiçbir yeri bilmiyorum artık. Zaten gözlerimi kaldırdım yürürlükten. Gözlerimi, gittikçe meçhulleşen, gittikçe flulaşan ve eriyen bir hayalin ardı sıra gönderdim. Gözlerim, derin ormanlarında zihnimin, bir hatırayı arayan iki adet köpek. Kalan son kırıntıları da parçalamak için koşuşup duruyorlar içimde. Rabbim, tutamıyorum bu hayvanları ben. Rabbim, bunlar beni de öldürecek. Başkasının kalbini taşıyorum ben muhtemelen. Ve geldi sahibi atardamarlarımın ve kanımı istiyor görünüp kaybolan bir silüet. Yüzüme dokunuyorum, yabancı geliyor. Göğsüm yabancı, ayaklarım yabancı, parmaklarım yabancı ve belki en garibi, aklım yabancı. Kim geçti benim yerime ve otuz küsur yıldır sürüklediğim adam nereye kayboldu ansızın? Rabbim bana bir çare...
Meğer bir adam saçlarından başlarmış yanmaya. Meğer her dua biraz daha yakarmış tenimi. Meğer her insanın ücraında başka bir insan yaşarmış. Ve her insan başka bir insanda ölürmüş meğer. Tevbe diye birşey varmış ve pişmanlık en büyük yangınıymış ruhun. Yanıyorum Allahım, bu ne?
8 Ağustos 1999 Pazar