Kendi içimizdeki 'ikna odaları'
İDRİS ÖZYOL
İkna etmeye çalışıyorlar bizi. Değişime, yumuşamaya, hoşgörüye ikna etmeye çalışıyorlar. Ve daha bir çırpıda aklımıza gelmeyen daha nice "sihirli" ve "soft" cümleleri var artık onların. Onların yani "dost bildiklerimiz"in. Bir yandan da malumumuz olan "kol kırılır yen içinde" mantığını yangın anında camı kırılacak bir imdat düğmesi gibi yedeklerinde taşımaktalar. Laik dediklerimizden daha laik oldu bazı dostlar. İman işleri ile "nakit" işlerini ustaca ayırıyorlar artık birbirinden. Ve bize imanlarıyla göz kırpıp, nakitleriyle eziyorlar. Elleri hep "alan el" ve fakat hiç "vermiyor" her sabah deterjanla yıkadıkları o cici eller. Değişmemizi istiyorlar bizim de. Bu değişim, bir vakitler "sertlikleriyle" sömürdükleri zihinlerimizi ve emeklerimizi, şimdi "softluklarıyla" sömürmelerine yarayacak belli ki. Herşey belli aslında: Onlar sınıf atlıyor ve yeni sınıflarını selamlamamızı istiyorlar bizden. Onları kutsamamızı ve evlerine alınteri, para, altın bilezik, gözyaşı, süt, kuzu eti taşımaya devam etmemizi istiyorlar. Konjonktürü bahane ediyorlar dönekliklerine. Ve döneklik "değişim" diye kakalanıyor. Ve suyun akışına doğru bakıp ve bütün bu "değişim" naralarına kulaklarımı tıkayarak, bütün gericiliğim, bütün yobazlığımla bağırıyorum/bağırıyoruz: Biz hâlâ devrim istiyoruz!
Evet, ben hâlâ devrim istiyorum. İstediğiniz kadar mantıksız, romantik, beyhude bulun bu talebi. Biliyorum ki, sizin mantığınız kendinizi aklamak üzerine kurulu artık ve romantizmden nefret etme gerekçeniz kolunuza "yeni metresler" takma arzusundandır. Bir metres edinmek için yitirdiniz ve hatta katlettiniz romantik heyecanlarınızı. Devrimi, devirmeyi, şiddeti kuş tüyü yataklara uzanmak için terkettiniz. Siz de artık "ötekiler" gibisiniz. Beyaz bile değilsiniz üstelik. Size yakışan en uygun tanım "alaca"dır herhalde. Siz "alaca"sınız. Kavruk tenlerinez beyaz pudralar sürerek ve o pudranın parasını bize ödetmeye çalışarak koşacaksınız "efendilerin dünyası"na. Lakin o efendiler, size "kahya" muamelesinden daha öte bir şey yapmazlar. Siz iyi kahyalar olursunuz sadece. Oysa biz köleyiz ve en azından bir gün kendi zincirlerimizi kopartabilme şansımız olacak. Hakkımız olacak ve geçmişimize baktığımız zaman kirli hikâyeler bulamayacağız orada.
Bizi "değişim"e ikna etmeye çalışıyorlar. İkna odalarında bir genç kızın başını açmaya zorlanmasından bir farkı yok bunun. Dost bildiklerimiz, aynı düşmanlarımız gibi ve aynı onların yöntemleri ve aynı onların mantığıyla, bizi, tırmandıkları kirli merdivenlere davet ediyorlar. Üstelik tırmanmamızı filan da istedikleri yok; sadece onları seyrederek alkış tutmalıyız arkalarından. Bunu istiyorlar ve hâlâ onları "kahraman" görmemiz için zorluyorlar bizi. Bizi kahpeliğe, ihanete, satılmışlığa ikna etmeye çalışıyorlar. Fakat herşeyi görmekteyiz. O sırıtışlarının altındaki dişsiz damaklarını, çürük dillerini ve insan eti yemekten kirlenmiş boğazlarını ve iğrenç midelerini görmekteyiz. Onlar artık bizim dostumuz değil. Onlar düşmanlarımızın masalarında bir tutam fındık, biraz fıstık olmaktan öte hiçbir anlam taşımıyorlar ve bir gün biz de onları masalarımızda oynatacağız. Yeni efendilerinin leşlerine basarak göbek atacaklar karşımızda. Ve o gün bizi, kendilerine dokunmamamız için ikna etmeye çalışacaklar sadece ve aslında hep devrimci olduklarını anlatmaya çalışacakları. Tabii ki onlara inanma imkanımız hiç olmayacak! Çünkü vaktimiz yok "değişmeye". Çünkü en yakınlarımızı yitirdik!
iozyol@yenisafak.com
6 Mayıs 2000
|