Oy Memişler Memişler, Şeftaliyi Yemişler
İDRİS ÖZYOL
Adamın aklı, hayatın bütün arazilerinde dolaşıp, kuytu bir köşe buldu kendine ve orada kurudu fikrininince gülü. adamın aklı, ülke adını verdiği topraklarda, doğduğu yerlerde patlayan balonlarda ve o balonların içinde kıvranan inanç kırıntılarında kaldı. adamın aklı, olan biteni anlayamaz oldu artık.
bütün ömrünce ve babasının ömrünce ve dedelerinin ömrünce güneşe tuttukları o güzelim anadolu günlerinde kızaran, allaşan, Allah’ın en güzel nimetlerinden biri olan şeftaliyi, karanlık ve ürkütücü salonlarda parçaladılar. sarı etindeki şeker, kanlı mendillere aktı. adamın aklı mendillere bulaşan şekerde kaldı. bin yıllardır saraylara taşınan sarı buğday, üzümün en iyisi, elmanın en tazesi, suyun en temizi, tütünün en kalielisi niye geriye, onları taşıyanlara dayak, zulüm ve işkence olarak dönüyor.
niye o taşıdıklarımızla beslenen zihinler, bize dönüp ‘fazla yaklaşmayın şehirlere’, ‘masamızdaki üzümden bir tane dahi kopartmayın’, ‘çimenlerimizi uzanmayın’, çiçeklirimizi koklamayın’, çocuklarınızı çocuklarımızın arasına karıştırmayın’ diyor. işte adamın aklı bunlarda kaldı. geriye doğru gidip beyninin içinde, az sonra içne dalacakları şehirlere şöyle bir baktığı an’ı hatırladı adam ve topların gürültüsünü duyduğunda ileriye doğru attığı ilk adımları. şimdi o şehirler, o şehirlerin kapıları, meydanları, parkaları, okulları ‘topyekûn’ kapanıyor yüzlerine. ‘sokaklarında gerine gerine gezinemediğimiz bu şehirleri niye fethettik biz? ‘ diye sordu adam ve adamın aklı bu soruyu başka sorularla çarptı. kızlarımızı gönderemediğimiz okullar niye kuruldu? çimenlerine uzanamadığımız parklara niye ağaçlar diktik? ve niye şairin biri ‘ bir gün bu şehrin sokaklarında kendi elbisesiyle, mavi iş tulumuyla dolaşacaktır hürriyet’ dedi ve fakat asla dolaşmadı? niye şiirler yalan, romanlar kurgu, gazeteler hayal mahsulü? adamın aklı alfabenin onikinci harfinde kaldı. gözleri gördüklerinin içinde kayboldu.duyduğu şeyler kulaklarını çekti ve karatahtanın önünde cevaplandıramadığı şeyleri hatırladı adam. İKİ KERE İKİNİN DÖRT ETTİĞİNİ ÖĞRETTİLER ONA ZORLA, FAKAT ASLA İKİ KERE İKİ DÖRT ETMEDİ.
aklın ve matematiğin başka kurallarla işlediği bir ülkede doğdu ve mahkeme kuytularında başka bir matematikle yargılandı adam.başka bir matematikle çekti cezasını, maaşını başka bir matematikle aldı ve oy verdiği partinin oyları başka bir matematikle hesaplandı.çocukları oldu ve çocuklarını ‘iki kere iki dört eder’le büyütüp, ‘iki kere iki beş ederl’le astılar.
aklı ‘modern matematik’te kaldı. ÇÜNKÜ ‘MODERN MATEMATİK’ ASIRLARDIR BÜYÜTTÜKLERİ ŞEFTALİDE ONLARA BİR ISIRIKLIK DAHİ YER BIRAKMIYORDU ve aynı modern inançlarını çarpım tablosunun dışına atıp, kıyafetlerini suyun kaldırma gücüne aykırı buluyordu. adamın aklı, nice soğuklarda inançlarının ateşiyle ısınan, güneşli günlerde bir muştu gibi allaşan morlaşan, asırladır elden ele geçirip, bir ırkın bütün hayalleriyle irileştirdikleri, tadından yenilmez kıldıkları şeftaliyi hoyrat midelerine indiren karanlık ağızlarda kaldı. teypte ‘oy memişler memişler, şeftaliyi yemişler cinsinden bir şarkı çalıyordu o an ve adam aklının kaldığı yerlerden dönemedi. kaybolan bir akla, kaybolan gözlerle bakakaldı öylece.