Portakal Sandığı, Çakı Bıçağı ve pencere camının Meselesi
İDRİS ÖZYOL
'Benim meselem mühim mesele' diyor Müslüm Gürses bir şarkısında ve aklımızın ince kıvrımlarında dolaştırıp bu sözü, meselenin vehametini tartıyoruz. Bizim meselemiz dünyanın en kadim meselesidir. Yeşil seccadelerimiz, ezan okuyan saatlerimiz, duvarlarımızdaki resimler, vitrinlerimizin oymaları, çekyatlarımızın kumaşı, duvar halılarımızın geyikleriyle dalga geçenlerle aramızdaki kültürel, sosyal, politik ve ekonomik uçurum her iki tarafın aklına başka dünyalar koymuştur.
Bu, sokak kedisiyle ciğercinin kedisi arasındaki devasa boşluktur ki, atılan bütün tiradların sonunda birini soğuk sokaklar, diğerini sıcak soba önleri bekler.
Biz ki 'mühim mesele'nin en mühim tarafı olarak, anlaşma masalarında, siyaset zirvelerinde, ekonomi pazarlıklarında toplam sonuç, okuma oranı, doktor başına düşen hasta sayısı, mevsimlik işçi oranı olarak zikredilip geçtik. oy verdiğimiz partiler, çocuklarımızı gönderdiğimiz okullar, zeytin peynir aldığımız bakkallar, tezgahlarına dokunduğumuz fabrikalar, imdat istediğimiz gazeteler, okuduğumuz yazarlar, dinlediğimiz şarkılar, çözdüğümüz bulmacalar lanetlendi.
Para uzmanları için 'kayıtdışı ekonomi, siyasetçiler için 'kararsız seçmen kitlesi', marksistler için 'lumpen proleterya', sosyologlar için 'kent yoksulu', telefon idaresi için ' sayın abone', bankalar için 'mudi', emniyet teşkilatı için 'eşkali belirsiz şahıs', entellektüeller için 'yığın' ağalar için 'maraba' ve çay içmeye gittiğimiz yerlerde 'adisyon'duk biz. bile isteye lidersiz, bile isteye kayıtdışı, bile isteye lumpen, bile isteye maraba, bile istatistiki bir veri olarak bırakıldık. Marks okusak suç, Kur'an okusak suç, Hazreti Ali ve hayber cengi okusak suç, rüya tabiri okusak suç oldu.
Dokunduğumuz herşeye, oy verdiğimiz bütün partilere, ardından yürüdüğümüz bütün liderlere, mırıldandığımız bütün şarkılara,girdiğimiz bütün evlere sıtımızdaki kadim laneti de bulaştırdık. meydanlarda sekerek yürüyen evlatlarımızı vurdular bizim. mum ışığında gizlice, müslüman bir ülkede gizlice Kur'an okuduk ve mumun karanlık yerlerinden gelip vurdular bizi. Arka odalarda, soğuk gecelerde gizlice, bir fikre inanmanın bütün gizliliğiyle marks okuduk, satırların arasından çıkarak vurdular bizi. ergenekon destanının içinden çıkarak vurdular bizi. pir sultan türkülerinin içinden çıkarak vurdular bizi. Hatta teksas-tommikslerin çizgilerinden çıkarak vurdular bizi.neye inansak, neyi hayal etsek, kime baksak vurdular bizi.meydanlarda sekerek yürüyen evlatlarımızı vurdular. Kestiğimiz kurbanları, içtiğimiz çayları, bayramlarımızı, oturduğumuz portakal sandıklarını vurdular. bütün gece Müslüm Gürses dinledim ve daha dinlenmeden vurulan bir şarkının üzerindeki gazete kağıtlarını kaldırdım usulca.
Kan görmek ürkütmüyor beni. bir hayale inanmak için kan görmeye alışmak gerekiyor demek ki.